Etiket arşivi: ABD Dışişleri Bakanı John Kerry

Suriye’nin bölünmesi senaryolarının düşündürdükleri

Suriye’nin bölünmesi senaryolarının düşündürdükleri

????????????????????????????????????????????????????????? Onur Öymen

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, bu gece yarısı (AS: 27/28 Şubat 2016) yürürlüğe girmesi beklenen ateşkes anlaşmasının uygulanamaması halinde Suriye’nin parçalanma tehlikesinin kuvvetli olduğunu söylemiş.

Amerika’nın bu gibi senaryoları içeren bir B planı hazırladığı bildiriliyor. Hazırlanan bazı senaryoların Esad rejimiyle savaşan muhalif gruplara daha güçlü silah desteği verilmesini de öngördüğü yolunda bilgiler var. Bunun Suriye topraklarında yeni devletlerin kurulmasının hazırlığına yönelik olması olasılığı güçlüdür.

Suriye’nin şu veya bu koşulda bölünmesine yol açabilecek planlar bölgede çok ciddi sorunların habercisi olacaktır. Suriye’nin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün ortadan kaldırılmasına yol açacak gelişmelerin bütün bölge için kalıcı bir istikrarsızlığa, ciddi sorunlara ve çatışmalara yol açması olasıdır. Suriye’nin bölünmesi, Irak’ta bağımsız bir Kürdistan kurmak isteyen Barzani’ nin ve benzeri hevesler taşıyan başka grupların da harekete geçmesine yol açabilir.

Başka ülkelerin Suriye’yi bölmeyi amaçlayan politikalarına hiçbir zaman destek verilmemelidir. 

O nedenle Türkiye’nin hedefi, terörizmden arındırılacak Suriye’de, geçiş döneminden sonra yapılacak demokratik seçimler sonucunda kurulacak olan hükümetin, ülkesinin bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne sahip çıkmasına destek vermek olmalıdır. Bu, başta Irak olmak üzere bölgedeki öbür ülkeler için de geçerlidir. Türkiye’nin ulusal çıkarları da bunu gerektirmektedir.

Saygılar, sevgiler.

====================================

Dostlar,

Bilge diplomat Sayın Onur Öymen’in çok kısa, özlü iletisine hakettiği özen gösterilmelidir. Dışişlerine ilişkin hiçbir eğitimi ve birikimi olmayan Bay RTE‘yi geçelim, “Stratejik Derinlik” kitabının kuramdan öteye geçmediği belli olan Başbakan Davutoğlu, çiçeği burnunda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Müsteşarı Sinirlioğlu Feridun “çoook sakin” olmalı ve Sayın Öymen’in söylemine büyük dikkatle kulak kabartmalıdırlar.. Bölgede ülkelerin BOP kapsamında parçalanmaları, ne yazık ve ne acı ki AKP – RTE yönetiminde emperyalizmin mezbaha koçluğuna soyunan Türkiye‘ye sırayı getirecektir.

1. Tam bağımsızlık
2. Yurtta barış dünyada barış
3. İçişlerine karışmama ilkesi
4. Sınırların değişmezliği
5. Herkesle dostluk kurma ama hiç kimse ile ittifak kurmama ilkesi..

Atatürkçü dış politikanın 5 temel ilkesi idi.. Türkiye’yi 2. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı sonrasına dek hünerle taşıdı.

1925-37 arasında 12 yıl kesintisiz olarak Atatürk’ün Dışişleri Bakanlığını ustalıkla yürüten meslektaşımız Dr. Tevfik Rüştü Aras, bu 5 ilkeyi, alçakgönüllülükle

  • “Bizim dış politikamız basit ve doğrudur..” diye tanımlamıştı.Türkiye derhal doğruluğu – işlerliği kanıtlanmış ve halen geçerli bu temel dış politika ilkelerine dönmeli;
  • kendisini arkadan hançerleyen Batı Emperyalizminin kucağından kalkmalıdır..Bu uydu, yarı sömürge, NATO kuyrukçusu… akıl dışı mafya – gladyo rejimi ve politikaların sürdürülebilirliği kalmamıştır!

    Sevgi ve saygı ile.
    26 Şubat 2016, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

Onur Öymen : Ayn-el Arab’la (Kobani) ilgili son gelişmelerle ilgili düşüncelerAyn-el Arab’la (Kobani) ilgili son gelişmelerle ilgili düşünceler


Ayn-el Arab’la (Kobani) ilgili son gelişmelerle ilgili düşünceler

Portresi_ATA_ile

Onur Öymen

 

 

Ayn-el Arab (Kobani) ile ilgili son gelişmeler ve Türk hükümetinin bu konudaki söylemlerindeki farklılıklar yeni bir değerlendirmeyi gerekli kılıyor.

Amerika’nın son haftalarda yaptığı yoğun hava saldırılarına karşın Kobani’ye saldıran IŞİD’in şehri tümden terk etmesi henüz sağlanamamıştır. BBC’nin yayınladığı
20 Ekim 2014 tarihli haritada Kobani’nin yarıya yakın bölümünün
hala IŞİD’in denetiminde olduğu görülüyor.

Son günlerde kimi üst düzey Amerikalı generallerin Kobani’nin düşme olasılığının sürdüğü  yolundaki sözlerinden sonra Amerika bugün orada PYD’nin denetimindeki bölgeye havadan silah, mühimmat ve sağlık malzemesi attığını duyurdu.

Bugüne dek bizzat Cumhurbaşkanının ağzından PYD’nin PKK’dan farklı olmadığını söyleyen Türkiye bu gün Iraklı Kürt Peşmergelerin Türkiye üzerinden Kobani’ye geçmelerine izin verildiğini açıkladı. Ancak Kobani kantonu eş başkanı Enver Müslim Peşrmergelere  ihtiyaçları olmadığını, savaşacak yeterince gençlerinin bulunduğunu,  asıl ihtiyaçlarının silah ve mühimmat olduğunu söyledi.

Öte yandan PYD ile Suriyeli öbür muhalif gruplar arasında  tam bir birlik olmadığı anlaşılıyor. Geçen hafta Kahire’de tüm muhalif grupların katılımıyla yapılan toplantıda PYD’nin “Suriye’deki Kürt halkından” söz etmesi üzerine Arap kökenli Suriyeli muhalifler tepki göstermiş, bunu üzerine PYD temsilcisi toplantıyı
terk etmiş.

Türkiye ile Amerika arasında da görüş ayrılıklarının sürdüğü görülüyor.
Türkiye’nin Esad’ın devrilmesi istemine Amerika’nın, hiç değilse şimdilik,
olumlu karşılık vermediği anlaşılıyor. Türkiye’nin, üslerin kullanılması ve Kobani ile ilgili kimi konularda Amerika’nın bütün beklentilerini henüz karşılamadığı izlenimi alınıyor.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin dün yaptığı açıklamada ABD ile Türkiye arasındaki görüş farklılıklarının işaretleri görülüyor.

Tam bu sırada, Beyaz Saray, sözde Ermeni soykırımı iddiasını simgesel olarak yansıtan ve 1925 yılında Ermeni yetimler tarafından dokunan bir halının
Beyaz Sarayda sergilenmesine karar verildiği açıkladı. Geçen yıl Ermeni lobisinin aynı konudaki istemi reddedilmişti. Acaba şimdi alınan bu karar bir rastlantı sayılabilir mi?

Türk-Ermeni Yakınlaştırma Komitesi (TARC)  Başkanılığını yapmış olan ve Amerikan makamlarının görüşlerini yakından bilen David Phillips
“Geçmişin Sessizliğini Kırmak” başlığıyla yayınladığı bir kitapta;

“Irak’ta Türkiye ile Amerika’nın siyasal ve ekonomik çıkarları birbirinden uzaklaştığı zaman Amerikan yönetimi, Ortadoğu’daki ABD politikalarına uyması için Türkiye’ye baskı yaparken Ermeni soykırımı sorununu kullanır.” demektedir.

Söz konusu halının sergilenmesi sorununu da bu çerçevede görmek yanlış olmaz.

Öyle anlaşılıyor ki; Kobani’deki gelişmeler o kentin boyutlarını aşan sonuçlar vermeye başlamıştır. Bu gelişmelerin ışığında Türkiye’nin bölgedeki bütün terör örgütlerine karşı uluslararası toplumun ortak mücadelede bulunması görüşünü ön plana çıkartması, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasına öncelik vermesi ve dış baskılardan veya PKK’nın yurt içindeki eylemlerinden etkilenerek geri adım atabileceği izlenimini vermekten kaçınması önem taşımaktadır.
Türkiye, şimdiye dek Kobani’den ülkemize sığınan 200 bin sivili kabul ederek önemli bir insancıl görev yapmıştır. Şimdi, ülkemizin güvenlik çıkarlarını tehlikeye atacak ve kimilerini tatmin etmeye çalışırken Türkiye’yi başka terör örgütlerinin hedefi durumuna getirebilecek tehlikeli adımlar atılmasından kaçınılmalıdır.

Saygılar, sevgiler. 20.10.14

=======================================

Evet Dostlar,

Sayın Onur Öymen’den yine Türkiye’ye son derece yararlı öneriler..

Türk Dışişlerinin dikkate alması dileğile…

AKP – RTE’nin artık Esad’ı devirme takıntısından kurtulması ricasıyla..

Sevgi ve saygıyla.
20.10.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Onur Öymen : Türkiye’deki ve bölgedeki yeni gelişmelerle ilgili düşünceler


Türkiye’deki ve bölgedeki yeni gelişmelerle ilgili düşünceler

Portresi_ATA_ile

 

Onur Öymen

 

 

 

Bölgemizdeki gelişmeler gittikçe daha kaygı verici hale geliyor.
Türk ve dünya kamuoyu IŞİD’in Ayn el Arab’a (Kobani) yönelik saldırıyla ilgilenip orada IŞİD’i durdurmanın yollarını tartışırken, Irak’ın El Anbar eyaletinde IŞİD saldırılarının yoğunlaştığı ve bu eyaletin düşmek üzere olduğu yolunda bilgiler geldi.
Yabancı basında yer alan haberlere göre IŞİD El Anbar eyaletinin Bağdat’a en yakın bölgelerini büyük ölçüde ele geçirdi ve Bağdat havaalanını ateş altına alabilecek mesafeye yaklaştı.

Bölgede’ki El Hit şehrindeki bir Irak askeri üssü de IŞİD’in eline geçti. Eyalet yetkilileri Amerika’nın bölgeye çok acele kara birliği göndermesi çağrısında bulundular.

Bu gelişmelere karşın hiçbir Koalisyon ortağı Irak veya Suriye’de savaşmak üzere
asker göndermeyi kabul etmiyor.

Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier Der Tagesspiegel gazetesine verdiği demeçte şunları söylüyor:

  • “Hiçbir Batılı ülke kara birliklerini Suriye’ye göndermeye hazır değil.
    Hiçbirimiz Suriye’deki insanların acısına duyarsız değiliz.
    Ancak öbür yandan kendi askerlerimizin sorumluluğunu taşıyoruz.
    Genç insanlarımızı, birden çok cephesi olan IŞİD’in,
    Suriye Devlet Başkanı Esad’ın ordularının, onlarca başka milis gücünün çarpıştığı vahşi bir savaşa gönderemeyiz.”

Başka ülkeler kendi askerlerini korumaya böyle özen gösteriyorlar.

Bu arada ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, yaptığı açıklamada Kobani’deki Kürtlerin Türk askerini istemediklerini söyledi. Buna karşın hala Türk askerinin Kobani’ye gönderilmesini yurt içinde ve dışında savunanlar var.

Barzani, Sky News’un Arapça yayınına verdiği demeçte Türkiye’nin kendilerine
silah gönderdiğini ama iç gelişmeler nedeniyle bunun açıklanmamasını istediğini söyledi. Barzani “O zaman Cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyorlardı ve IŞİD’in elinde rehineleri vardı.” dedi. Böylece Hükümetin bölgede çarpışan taraflara hiçbir zaman
silah göndermediği yolundaki sözleri, Barzani tarafından yalanlanmış oldu.
Barzani buna karşın Türkiye’den daha büyük askeri destek beklediklerini”
yani Türkiye’nin yaptıklarını yeterli bulmadığını söyledi.

Türkiye’nin bölgedeki çatışmalara doğrudan veya dolaylı yardımda bulunmasının ülkemize yönelik terör saldırısı riskini artırdığı açıktır.

Dün Gaziantep’te 150 kg C4 patlayıcısı ile 20 intihar saldırısı kemerinin
ele geçirilmesi tehlikenin büyüklüğünü gösteriyor.

Dün, ABD Dışişleri Bakanlığı da koalisyon tarafından başlatılan hava saldırılarının ardından IŞİD’in misilleme yapma olasılığının arttığını belirterek,
başta Koalisyon ülkeleri olmak üzere tüm dünya ülkelerini uyardı.

Amerika’nın Türkiye’de Türk askerleriyle birlikte Özgür Suriye Ordusu militanlarını eğitip teçhizatlandırma (AS: donatma) kararının bu misilleme riskini daha da artıracağı kuşkusuzdur. Türkiye’nin, eğitip donattığı bütün silahlı kesimlerin karşısındaki güçlerin ve örgütlerin boy hedefi haline geleceği kuşkusuzdur.

  • Türkiye’ye yönelik terör saldırılarının esas kaynağının PKK olduğu unutulmamalıdır.

Son günlerde PKK ile yakın ilişki içindeki kimi siyasal partilerin çağrısı üzerine
sokağa dökülen terör yanlılarının saldırıları sonucunda,

– kimi polis yetkilileri şehit olmuş,
– 30’u aşkın vatandaşımız da öldürülmüştür.
– 212 okul,
– 67 polis karakolu,
– 27 Parti binası ve
– 25 kaymakamlık

yakılmış ve tahrip edilmiştir.

Bu vahim gelişmeler karşısında acaba Türkiye’nin PKK ile mücadele etmek yerine masaya oturarak siyasal bir çözüm bulmaya çalışmasını öneren yabancı ülkeler pişmanlık duymuşlar mıdır? Bunun işareti, yok. Yabancıların beklentisi doğrultusunda bir “barış süreci” başlatanlar veya bu süreci destekleyenler pişman olmuşlar mıdır? Bunun da işareti yok.

Bu son gelişmeler Türkiye için en büyük tehdidin PKK’dan geldiğini bir kez daha göstermiştir. Silah zoruyla Türkiye’ye siyasal çözüm dayatmaya çalışmaktan
vaz geçmeyenlerle ülkemizin geleceğini, anayasal düzenini müzakere etmek doğru bir politika mıdır? Böyle bir müzakereden Türkiye’nin kazançlı çıkması mümkün müdür?

Şimdi yapılması gereken şey; bölgedeki bütün terör örgütleriyle kapsamlı ve
sonuç alıcı bir mücadeleye girişmek için Koalisyona katılan bütün ülkelerin ortak bir strateji belirlemeleridir. Başından beri Esad yönetiminin eleştirilecek, kınanacak
pek çok eylemi olmasına karşın, bölgede yaşanan ürkünç (vahim) gelişmeler ortadayken, Esad yönetimini askeri güç kullanarak devirmeye çalışanları desteklemek bence doğru bir yaklaşım değildir. Aynı biçimde Türkiye’yi, tek başına silahlı bir mücadelenin tarafı durumuna getirmeye çalışmak da doğru değildir.

Unutulmamalıdır ki, Türkiye 1996 yılından sonra izlediği güçlü ve etkili diplomasiyle,
tek bir mermi atmadan, tek bir şehit vermeden Öcalan’ın Suriye’den çıkartılmasını, Bekaa Vadisindeki PKK üslerinin ve eğitim merkezlerinin kapatılmasını sağlamış ve Suriye’yle terörle mücadele konusunda işbirliği anlaşması imzalamıştı.

Bugün yaşadığımız sıkıntılar, bence büyük ölçüde Türkiye’nin aynı derecede güçlü ve etkili bir diplomasiyi Bağdat Hükümetine ve Barzani’ye karşı uygulayamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Komşu bir ülkede esas hedefi silah zoruyla Türkiye’den siyasal ödün sağlamaya çalışmak olan bir terör örgütü varlığını sürdürdükçe, yalnızca bölgedeki başka terör örgütleriyle mücadele Türkiye’yi barış ve huzura kavuşturamaz.

Bütün bu olumsuz gelişmelerin gerisinde Irak’ın Kuzeyinde bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını destekleyen ve terörle topyekûn (AS: toptancı) bir mücadeleyi
kabul etmeyen ülkelerin sorumluluğunun ve izledikleri yanlış politikaların payı az değildir.

Türkiye’ye düşen;
bölgedeki bütün ülkelerin egemenliğini ve
– toprak bütünlüğünün korunması için çalışmak olmalıdır.

Saygılar, sevgiler.

ABD’den AKP’ye ağır eleştiri

Cumhuriyet 21.04.2013
Yargı siyasallaştı,
ifade özgürlüğüne müdahale edildi,
gazeteciler cezaevine kondu’

ABD’den ağır eleştiri

Kerry gelmeden eleştirdi ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Türkiye ziyaretinden önce
insan hakları raporunu açıkladı. Raporun Türkiye bölümünde önceki yıllara göre çok sert ifadeler yer aldı.

“Hükümetin ifade özgürlüğüne müdahalesi”

başlığı altında siyasi liderlerin kendilerini eleştirenlere hakaret davaları açtıkları belirtildi. Raporda, böcekle gizli dinleme ve telefonların dinlenmesinin sık görüldüğü vurgulandı.

Adalete erişim engellendi

Keyfi tutuklamaların olduğu, ön duruşma öncesinde uzun tutukluluk sürelerinin görüldüğü, davaların uzadığı belirtilen raporda, hâkimlerle savcılar arasındaki yakın bağlantının uygunsuzluk ve taraflılık görüntüsü çizdiği ifade edildi. Raporda, ceza yasası ve terörle mücadele yasası çerçevesinde suçlanan çok sayıda gazetecinin de cezaevinde olduğuna dikkat çekildi. ■

ABD Dışişleri Bakanlığı, Kerry’nin ziyareti öncesi insan hakları konusunda eleştiri yağdırdı

‘Türk yargısı siyasallaştı’

ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) – ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Suriye’nin Dostları Çekirdek Ülke Grubu toplantısı için Türkiye’ye gelmeden önce, insan hakları konusunda Türkiye’yi adeta topa tuttu. Kerry’nin sunumunu yaptığı ABD Dışişleri Bakanlığı’nın geleneksel yıllık insan hakları raporunda, özellikle ifade özgürlüğüne ilişkin Türkiye’ye ağır eleştiriler yer alırken yargının siyasallaştığı ve çok sayıda gazetecinin cezaevinde olduğu belirtildi.

• Çok sert ifadeler – Bir önceki yıllara göre çok sert ifadelerin kullanıldığı insan hakları raporunun Türkiye’yle ilgili bölümünde, adalete etkili biçimde erişilmemesi başlığı altında, devlete yönelik terörizm ve diğer tehditlerle ilgili geniş kapsamlı yasalara değinildi ve bunlarla ilgili davalarda yeterince şeffaf olunmadığına,
adalet sisteminin siyasallaştığına vurgu yapıldı ve

Terör ve devlete karşı diğer tehditlere yönelik birçok yasa ve bu tür davalardaki soruşturmalarda şeffaflık eksikliği adalete erişimi engelledi.” denildi.

• Hâkimlerle savcılar arasında yakın bağ Keyfi tutuklamaların olduğu, ön duruşma öncesinde uzun tutukluluk sürelerinin görüldüğü, davaların uzadığı belirtilerek hâkimlerle savcılar arasındaki yakın bağlantının, uygunsuzluk ve taraflılık görüntüsü çizdiği belirtilen raporda Hükümetin ifade özgürlüğüne müdahalesi” başlığında ise Türkiye’ye yönelik ağır eleştirilere yer verildi.

• Gazeteciler cezaevinde

Ceza kanunu ve terörle mücadele yasasının, basın ve internet özgürlüğünü kısıtlayan maddelerinin korunduğu, çoğu terörle mücadele yasası çerçevesinde veya yasadışı örgütle bağlantıları olduğu gerekçesiyle suçlanan çok sayıda gazetecinin cezaevinde tutulduğu dile getirildi. Ceza yasası ve terörle mücadele kanunu, birçok makaleyi
basın ve internet özgürlüğünden mahrum bıraktı
” denilen raporda, Yasal reformlar, cezaevlerinden binlerce kişinin salıverilmesini sağlarken yargı sistemi politize oldu
ve fazla iş yükü üstlendi
 değerlendirmesinde bulunuldu.

• Korkudan otosansür yapıyorlar 

Gazetecilerin, akademisyenlerin, yazarların ve kişilerin, haklarında soruşturma ya da dava açılması korkusuyla devleti veya hükümeti eleştirmekten çekinmesi sonucu otosansürün yaygın olduğunun bildirildiği dile getirilen raporda, siyasi liderlerin, kendilerini eleştirenlere hakaret davaları açtıkları, böcekle gizli dinleme ve telefonların dinlenmesinin sık görüldüğü iddialarının işyerlerinde ve evlerde otosansüre özendirdiği ve ifade özgürlüğünü kısıtladığı saptamaları yapıldı.

Yetkililer keyfi tutuklamalara, tutukluları yargılama öncesi uzun ve belirsiz bir süre hapiste tutmaya, uzun yargılamalar yapmaya devam etti. Soruşturmaların gizliliği kararları, yetkililere savunmanın delillere erişimini kısıtlama imkânı veriyor ve şüpheliler için yargı güvencesinin etkin bir şekilde uygulandığı konusunda endişeleri körüklüyordeğerlendirmesinin de yapıldığı raporda, aralarında çok sayıda öğrencinin bulunduğu binlerce kişinin, yasal gösteriler sırasında gözaltına alındıkları ve terörle mücadele yasası çerçevesinde suçlandıkları vurgulanarak, hükümetin, kadınlar, çocuklar, lezbiyenler, homoseksüeller, biseksüeller ve cinsiyet değiştirenler dahil olmak üzere savunmasız toplulukları tacizden, ayrımcılıktan ve şiddetten etkili biçimde koruyamadığı belirtildi.

• Kadına şiddet sürüyor

Yeni aile içi şiddet yasasıyla gelişme kaydedildiği ancak töre cinayeti dahil olmak üzere kadına karşı şiddetin hâlâ önemli bir sorun oluşturduğu, kadınların çocuk yaşta evlendirilmesinin sürdüğüne dikkat çekildi.

• Güneydoğu da raporda 

Güvenlik güçleri tarafından yasadışı biçimde adam öldürülmesi, gösterilerin engellenmesi, Kürt sorunu, öğrenci, işçi hakları ve muhalif faaliyetlerle ilgili gösterilerde bazen aşırı güç kullanılması, özellikle ülkenin güneydoğusunda insan hakları örgütlerinin faaliyetlerinin engellenmesi raporda sıralandı.

• Görevi kötüye kullanana nadiren ceza

Raporda, güvenlik güçlerinin görevi kötüye kullanmasıyla ilgili ihbarların soruşturulduğu ancak bunlarla ilgili tutuklama ve cezai takibat sayılarının düşük olduğu, hüküm kararlarının ise nadiren verildiği saptaması da yapıldı.

• İşkence sürüyor!

Anayasanın ve yasaların yasaklamasına rağmen bazı yetkililerin işkence ve diğer insanlık dışı eylemlere başvurduğu yönünde bilgiler olduğu dile getirilen raporda,
bu tür eylemlerin, özellikle polisin gözaltısında, gösterilerde ve cezaevine nakil sırasında yaşandığının ifade edildiği aktarıldı.

• Asker intiharları

Ordu içindeki insan hakları ihlallerine ve intiharlara da değinilen raporda,
cezaevlerinin yetersiz olduğu ve uluslararası standartları karşılamadığı dile getirildi.

• Binden fazla siyasi mahkûm

Raporda, 3. Yargı Reformu Paketi’nin, yargı prosedürlerini değiştiren kimi hükümler içerdiği, siyasal mahkûmların ayrı bir kategoriye alınmadığı, aralarında gazeteci, siyasal parti yetkilisi ve akademisyenlerin bulunduğu binden fazla kişinin siyasi mahkûm olduğu belirtildi.