Etiket arşivi: PKK yanlısı PYD

ONUR ÖYMEN : ORTADOĞU’DA KAYGI VERİCİ GELİŞMELER.. ve Çağrışımlarımız..


ARŞİVİMİZDEN….

ORTADOĞU’DA KAYGI VERİCİ GELİŞMELER.. ve Çağrışımlarımız..


Dostlar
,

Sn. Onur ÖYMEN‘in 12.7.2012 tarihli, 2 yıl 2 ay önceki bir yazısını
paylaşmak istiyoruz..

ORTADOĞU’DA KAYGI VERİCİ GELİŞMELER

AKP hükümeti bu öneriler biraz kulak kabartsaydı??
Sn. Öymen‘in Dış Politikadaki tartışılmaz birikimi – deneyimi göz önüne alınsaydı??

Bugün Türkiye Ortdaoğu cehenneminde gırtlağına dek batmış, suça bulaşmış, “HAYDUT DEVLET” olara suçlanma eşiğine sürüklenir miydi?

En azında “eli kana bulaşmamış” olurdu..
Çok sayıda masum insanın ölümüne neden olmamış olurdu!..

Gelişmeler çok kaygı verici ve başlıca sorumlusu da AKP – RTE.

Dün sitemizde yer alan Sn. Hüsnü Mahalli‘nin “Müslüman Kardeşler” yazısı da birlikte okunduğunda, “RTE’nin Halifelik hayalleri” nin ülkemize ve Ortadoğu’ya ne denli korkunç bir bedel yüklediği ve gelecekte de yükleyeceği daha rahat anlaşılacaktır.

49 yurttaşımız 3,5 aydır bir kanlı terör örgütü elinde rehin
ve koskoa T.C. Devleti çaresiz !?..

İnsan sormadan edemiyor :

  • RTE ve Başbakan’ın bir türlü “terör örgütü” diyemediği IŞİD’e rehineler bir tertip miydi ki, IŞİD’in üzerine varmamak için gerekçeniz olsun?
    Ya da başkaca açıklarınız mı var bu örgüte karşı, rehine şantajına
    boyun eğiyorsunuz??

Veya “ağır” geldi ise;

  • “Terör örgütü IŞİD karşısında bu denli aciz – zavallı – güçsüz müsünüz ki; bir operasyon ile 49 canımızı 3,5 aydır kurtaramıyorsunuz?”

3. bir seçenek var mı??

*****

Bu felaketli gidiş hızla dur – du – rul – ma – lı – dır!

“RTE’nin Halifelik hayalleri” nin mutlaka yıkılması gereklidir..
Hem de tez elden..
Sorumlu herkesten içten ricamızdır..

Sevgi ve saygı ile.
19.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

ORTADOĞU’da kaygı verİcİ gelİŞmeler

portresi2

ONUR OYMEN
OOYMEN@HOTMAIL.COM
12.7.2012 

Orta Doğu’daki son gelişmeler hem Türkiye hem de bütün bölge için giderek daha kaygı verici hale geliyor. Amerika’nın eski Savunma Bakanı Robert Gates,
Bloomberg televizyonuna, Suriye’deki kimyasal silahların bazı terör örgütlerinin ve Lübnan’daki Hizbullah’ın eline geçmesinden kaygı duyduklarını söyledi. Gates, ayrıca, bir İsrail-İran çatışmasında İran’ın bölge ülkelerindeki petrol tesislerine sa
ldırabileceğini ve dünya çapında terörist saldırıları tahrik edebileceğini belirtti.

Suriye’deki gelişmeler tam bir insanlık dramı halini aldı.
40.000’e yakın Suriyelinin yaşamını yitirdiği söyleniyor. Özgür Suriye Ordusuyla
PKK yanlısı PYD Türk sınırına yakın bölgenin egemenliğini ele geçirmek için çarpışıyorlar. Silahlı ayaklanmacıların 29 öğrenci ve 1 öğretmeni öldürmelerini kınayan pek olmadı. Suriye’de bir yönetim değişikliği durumında bile iç barış ve istikrarın geleceğine inanan az.

Irak Başbakanı’nın Sayın Başbakana gönderdiği mesaj dostluktan çok tehdit ağırlıklı. ’Benim üzerime gelirseniz ben de sizin başınıza dert açarım’ anlamı taşıyor.
Enerji Bakanımızı taşıyan uçağa iniş izni verilmiyor. Maliki ile bizim asıl sorunumuz Kuzey Irak’tan terörü tasfiye etmemesi olmalı. Ancak Türk hükümetinin Maliki’den yakınması daha çok Sünnilerle Şiiler arasında denge sağlamamasıyla ilgili.
Bu arada Barzani silahlı kuvvetlerini Kerkük’e gönderiyor, bizden ses yok.
Hani Kerkük bizim kırmızı çizgimizdi!

Mısır da tam bir kaosun içine sürükleniyor.TIME‘ın yılın adamı seçtiği Mursi içeride demokrasiyle bağdaşmayan adımlar atıyor. Birkaç gün önce yayınladığı bir kararnameyle, iktidara geçtiği tarihten başlayarak yayımlanan hiçbir yasa ve kararnamenin temyiz edilemeyeceği kuralını getirdi. Kendisine demokrasiyle bağdaşmayan çok geniş yetkiler tanıdı. Bir gecede Anayasa Konseyinden geçirilen ve 15 Aralıkta referanduma sunulacağı ilan edilen
yeni anayasa tasarısı da demokrasiyle bağdaşmayan, şeriat düzenini güçlendiren, kadın haklarını ve basın özgürlüğünü kısıtlayan hükümler içeriyor.

Bu metni hazırlayan Anayasa Konseyinin 15 üyesi çalışmaları boykot etti.
Demek ki orada masadan kalkılabiliyormuş! Komitede yalnızca 4 kadın var.
Bunların da hepsi şeriatçı. Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları Yüksek Komiseri
Navi Pillay bugün yaptığı açıklamada yeni anayasa önerisinin kimi bakımlardan 1971 anayasasının bile gerisinde olduğunu söyledi. Tahrir Meydanı’nda ve başka yerlerde laik ve çağdaş demokrasi isteyenlerin Mursi’ye karşı düzenlediği gösterilerde şimdiye dek 7 kişi öldü, 700 kişi yaralandı. Yüzlerce gazeteci de protesto gösterilerine katıldı. 10 dolayında gazete Mursi’yi protesto için bugün yayımlanmadı. Muhammed el Baraday ve Amr Musa gibi önemli kişilikler “Ulusal Kurtuluş Cephesi” adıyla
şeriat yanlısı olmayan bütün partileri kucaklayacak bir muhalefet grubu kurdular.
Cumhurbaşkanının 4 danışmanı ard arda istifa ettiler. Mısır’da Temyiz Mahkemesi ve İstinaf Mahkemesi, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin kendisini yargı denetiminden muaf tutan kararnamesinin anayasaya uygun olup olmadığına karar verilene kadar çalışmalarını askıya aldı. Yüksek Anayasa Mahkemesi’nin sözcüsü Mahir Sami ise Mursi’nin saldırısı altında olduklarını söyledi.

Bütün bu gelişmelere karşın Sayın Başbakan Mursi’yi desteklemeğe devam ediyor.“Siz de özgürlüğü sağlayıcı yasal güvenceleri almak durumundasınız.
Yaptığı düzenlemeler 6-7 madde. Bunları yetkileri kendinde topluyormuş havasında vermeyi iktidarını gölgelemeye yönelik bir hamle olarak görüyorum.” dedi.

Ana muhalefet partisi yetkilileri Sayın CHP Genel Başkanı’nın önümüzdeki dönemde Mısır’a gideceğini açıkladı. Büyük olasılıkla önce Filistin’e gideceğini, Mısır dışında Irak’ı da ziyaret edeceğini söyledi. “Gazze’ye de gidecek.” dedi. Bilindiği gibi Gazze’de yönetimi elinde bulunduran Hamas Batı ülkelerinin terörist örgütler listesinde
yer alıyor. Basın haberlerine göre CHP lideri Erbil ve Süleymaniye’yi de ziyaret edecekmiş. 

Bu denli kaygı verici gelişmelerin, şiddetin ve iç çatışmaların yaşandığı bir ortamda Türkiye’nin iktidarı ve muhalefetiyle biraz daha mesafeli bir politika izlemesi
uygun olmaz mıydı? Geleceği bu denli belirsiz bir bölgeyle ilgili olarak bugün atılacak yanlış adımlar, söylenecek yanlış sözler ileride sıkıntı ve pişmanlık yaratabilir.
Saygılar, sevgiler.

Yeni Yıla Girerken Dış Politika


Yeni Yıla Girerken Dış Politika

Portresi_gulumseyen

 

Onur Öymen

 

 

Bu yıl Türkiye’nin dış politikasında ağırlığı hissedilen sorunların başında Suriye ve Mısır’daki gelişmeler geldi. AKP İktidarının Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’ı
açıkça boy hedefi haline getirmesi, O’nun meşruiyetini yitirdiğini ilan etmesi,
hatta O’nun yerine geçebilecek bir lider adayı olarak Şara’yı göstermesi
Suriye’nin iç politikasına açık bir müdahalenin örneklerini oluşturdu.

Bundan daha da vahim olmak üzere Suriye’de Esat yönetimini devirmek için
silahlı mücadelede bulunan gruplara destek olundu. Bu gruplardan bazıları
Türkiye’de toplantılar düzenlediler, hatta karargahlarının Türkiye’de olduğunu
ilan ettiler. Silahlı gruplar arasında El Kaide bağlantılı terör gruplarının da bulunması, durumu Türkiye açısından daha sıkıntılı bir hale getirdi. Yabancı basın,
bu grupların silahlarını Türkiye üzerinden sağladıklarını bildirdi.

Özgür Suriye Ordusu’nu destekleyen ve ona “öldürücü olmayan” askeri malzeme yardımı yapan ABD, bu malzemenin terör örgütlerinden bazılarının çatı kuruluşu olan İslami Cephe’nin eline geçmesi ve Özgür Suriye Ordusu’nun Suriye’nin kuzeyindeki ikmal merkezinin de bu örgüt tarafından işgal edilmesi üzerine
askeri malzeme yardımını askıya aldı.

Suriye Hükümetinin muhaliflere karşı kimyasal silah kullandığı yolundaki iddialar üzerine ABD’nin askeri müdahalesi gündeme geldi. ABD’liler sınırlı bir müdahalede bulunabilecekleri izlenimi yarattılar. Başbakan Erdoğan ise topyekün bir
askeri müdahalede bulunulması ve Esat’ın devrilmesine dek bu müdahalenin sürdürülmesini savundu. Rusya’nın diplomatik girişimi üzerine Suriye’nin
Kimyasal Silahların Yasaklanması Sözleşmesi’ne katılmayı ve elindeki kimyasal silahları uluslararası denetim altında imha etmeyi kabul etmesi,
askeri müdahale seçeneğini ortadan kaldırdı ve Esat yönetiminin de katılımıyla Cenevre’de Ocak 2014’te siyasal çözüm için görüşmeler yapılmasının kararlaştırılmasını sağladı.

Böylece, askeri müdahaleyi savunan AKP politikası da gündemden düşmüş oldu.
Yıl içinde PKK yanlısı PYD‘nin Suriye’nin Kuzeyinde Türk sınırına yakın bir bölgeyi denetim altına alması ve orada özerk bir yönetim kurma yoluna gitmesi,
bölgedeki dengeleri Türkiye’nin güvenlik çıkarlarına büsbütün zarar verecek biçimde değiştirdi. PYD’nin Esat yönetimiyle silahlı mücadeleyi kabul etmemesi ve
El Nusra örgütüyle çatışmaya girmesi durumu, Türk hükümetinin izlediği politikalar açısından büsbütün vahim hale getirdi.

50 vatandaşımızın ölümüne yol açan Reyhanlı terör saldırısından sonra cereyan eden sınır bölgesindeki çatışmalar sonucunda Türkiye’nin sınıra yakın bölgelerinde kimi vatandaşlarımız öldü veya yaralandı.

Mısır’da yaşanan gelişmeler de Türkiye açısından olumsuz sonuçlar doğurdu. Müslüman Kardeşler Örgütünün lideri Mursi’nin Cumhurbaşkanlığında izlediği politikalara karşı meydanlara dökülen milyonlarca Mısırlının protesto eylemleri üzerine Silahlı Kuvvetler Hükümete el koydu. Mursi tutuklandı, Müslüman Kardeşler örgütü yasaklandı ve birkaç gün önce de terör örgütü olarak ilan edildi.
Başta Suudi Arabistan ve Kuveyt olmak üzere pek çok Arap ülkesi yeni yönetimi tanıdı ve yönetimin Lideri General Sisi’ye destek verdi. Geçici askeri yönetime en büyük tepki AKP iktidarından geldi. 2011 yılında Hüsnü Mubarek’ten sonra iş başına gelen
General Tantavi’nin yönetimindeki askeri hükümetle en yakın ilişkiyi kuran,
hatta o hükümetle stratejik işbirliği ve ekonomik yardım anlaşmaları imzalayan
Erdoğan Hükümeti, Sisi yönetimine karşı başka hiçbir ülkenin göstermediği sertlikte tepki gösterdi. İki askeri hükümet arasındaki en önemli fark, Tantavi’nin yönetiminin önceden yasaklanmış olan Müslüman Kardeşler örgütünü serbest bırakması ve seçimlere katılmasına izin vermesi, Sisi hükümetinin ise aynı örgütü yasaklamasıydı.

AKP iktidarı, şimdi gösterdiği tepkinin her tür darbeye karşı gösterdiği tepki olduğunu söyledi. Oysa Tantavi’nin hükümeti de seçimle iş başına gelen demokratik bir hükümet değildi. Erdoğan’ın dozu gittikçe şiddetlenen tepkilerinin sonucunda Mısır Hükümeti Türkiye’yle diplomatik ilişkilerinin düzeyini düşürdü ve Büyükelçimizi istenmeyen kişi ilan etti.

Türk hükümeti ayrıca, Mısır’daki darbeden İsrail’in sorumlu olduğunu iddia ederek
hem İsrail’le ilişkilerimizi büsbütün bozdu hem de ABD ile ilişkilerde gerginlik yarattı. Amerikan Hükümetinin sözcüsü, şimdiye dek duymadığımız sözlerle Türkiye’yi eleştirdi.

Irak’la da ilişkilerimiz gerginlik döneminden geçiyor. Bunun başlıca nedeni Irak’ın Birleşmiş Milletler kararına aykırı olarak topraklarında PKK örgütünü barındırmasından çok Sünni ve Şii gruplar arasında dengeli davranmadığı iddiası. Kuzey Irak Yerel Yönetimiyle, Merkezi Hükümetin onayı olmadan petrol anlaşması yapılması da
ilişkileri büsbütün gerginleştirdi.

İran’la ilişkilerimiz de Kürecik bölgesine yerleştirilen Füze savunma radarları dolayısıyla bozuldu. İran, İsrail’le olası bir çatışma durumunda Türkiye’nin bu radarları İsrail’in korunması için kullandırılacağı düşüncesiyle tepki gösterdi ve İran’lı yetkililer
Türkiye’ye ağır suçlamalarda bulundular.

Ermenistan’la yapılan gizli görüşmeler sonucunda imzalanan iki protokol da Azerbaycan’ın haklı tepkisi sonucunda onaylanmadı. Üstelik Ermenistan
Anayasa Mahkemesi, bu protokolleri Türkiye’nin kamuoyuna yorumladığından
çok daha farklı biçimde yorumlayan bir karar kabul etti. Mahkemenin katı yorumu Türkiye’nin bu protokollerde hiçbir şey elde edemeyeceğini, Ermenistan’ın kazançlı çıkacağını gösterdi. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun son Erivan ziyaretinde
yumuşak iletiler vermesi Türkiye’nin bu durumu da sineye çekebileceği izlenimini uyandırdı.

Avrupa Birliği ile ilişkiler sorunlu olmayı sürdürüyor. Türkiye tam üyelik müzakerelerine başlama anlaşmasını 3 Ekim 2005’te Hırvatistan’la aynı gün imzalamıştı. Hırvatistan bütün süreçleri tamamlayarak 2013 yılının Temmuz ayında AB’ye tam üye oldu. Türkiye ise daha sürecin yarısına gelemedi. Üç yıldan beri fiilen askıya alınan müzakerelerde tek bir başlığın açılacağı haberi halka büyük bir başarı gibi anlatıldı. Aynı şekilde, öbür bütün aday ülkelerin görüşmelere başladıktan kısa bir süre sonra elde ettikleri vatandaşlarına vizesiz seyahat hakkı sağlama başarısını Türkiye hala sağlayamadı. Geri dönüş anlaşmasını imzalama karşılığından bu hakkın 3,5 yıl sonra, yani büyük bir gecikmeye elde edilebileceğinin ilanı halka bir başarı gibi takdim edildi.

Türkiye’de insan hakları ihlalleri, kimi davaların yürütülmüş biçimi ve
basına yapılan baskılar, son olarak da yolsuzluk savlarını engelleme girişimleri Avrupa’da kuvvetle eleştirildi.

Özetle; 2013 yılı dış politika alanında başarısız bir yıl oldu.
Türkiye’nin aynı politikaları sürdürmesi durumunda 2014 yılının da
başarılı bir yıl olacağını ümit etmek olanaklı değildir.

ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın Reyhanlı’daki Terörist Saldırısına İlişkin Açıklaması

ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın
Reyhanlı’daki Terörist Saldırısına İlişkin Açıklaması

portresi

Anneler Gününde Analar Ağlamıştır

Emperyalist güçlerin Orta Doğuyu şekillendirme girişimleri sonucunda 11 Mayıs 2013’te
Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde patlayan bombalar, şimdiye dek elli’ye yakın yurttaşımızın ölümüne ve yüz’ün üzerindeki yurttaşımızın yaralanmasına
neden olmuştur.

“Analar ağlamasın” diye emperyalizmin eli kanlı milis güçleriyle pazarlığa oturanlar, ne yazık ki Anneler Gününde bile anaların ağlamasını önleyememiş,
yurt genelinde insan yüreği taşıyan herkesin derin üzüntü duymasına neden olmuştur.

Kısaca Anneler Günü tüm Türkiye’ye zehir olmuştur.

İktidar Hemen Suçluyu Bulmuştur

Terörist saldırı gerçekleşir gerçekleşmez iktidarın sözcüleri ve yandaşları henüz ortada bir bulgu yokken sorumlu olarak Esad’ı ve rejim yanlısı örgütleri ilan etmişlerdir.
Hatta olayın ilk saatinde Dışişleri Bakanının Almanya’da olduğu sırada suçluyu
ilan etmesi, işin ciddiyetine yakışmamıştır.

Buna gerekçe olarak da Türkiye’de son günlerde yapay olarak oluşturulan “barış” havasını bozma eylemi olarak yansıtılmıştır. Halbuki Suriye’de çeşitli ülkeler tarafından farklı nedenlerle desteklenen El Kaide, El Nusra, Özgür Suriye Ordusu, PKK yanlısı PYD gibi çok sayıda silahlı grup olduğu, bunun yanı sıra bölgenin CIA, MOSSAD, KGB, İngiliz, Amerikan ve Fransız ajanlarından geçilmediği .. herkesin bilgisi içindedir.

Bu nedenle kimin ne amaçla eylem yaptığını saptamak kolay değildir.

Ancak kim yapmış olursa olsun, bu olay bir terör eylemidir. Bu olayın da gösterdiği gibi terörün insanlık duygusu yoktur, hoşgörüsü yoktur, acıma duygusu yoktur.
Hangi terör örgütü olursa olsun, teröre hoşgörü göstermek, görüşmek, terörle müzakere etmek son derece yanlıştır. Aynı şekilde komşu bir ülkenin
terör örgütlerine yardım ve yataklık etmek de doğru değildir. Senin teröristin iyi,
benimki kötü demek, yıllarca teröre binlerce şehit veren Türkiye gibi bir ülkeye yakışmaz.

Bu nedenle, orada gerçekten yardıma muhtaç masum insanlarla terör grupları birbirine karıştırılmamalı ve bir ülkenin ulusal bütünlüğüne saygı gösterilmeli,
kışkırtıcı (provokatif) eylemlerden kaçınılmalıdır.

Başbakanın ABD Ziyareti Öncesi Saldırının Gerçekleşmesi
Rastlantı Değildir

Reyhanlı olayı, 11 Eylül 2001’de ABD’nin ikiz kulelerine yapılan saldırıların
aslında bir benzeridir.

Bu tarihten sonra Dünya yeni bir gerçeğe uyanmış ve Emperyalizm ininden çıkarak
önce Afganistan ve daha sonra Irak’a, demokrasi getireceği bahanesiyle yayılmaya başlamış ve geçtiği her yerde ne yazık ki kan ve gözyaşı bırakmıştır.

Aynı biçimde Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalede bulunmasını isteyenler olduğu için, bu türden kışkırtıcı eylemlerde bulunanlar olabilir.

Hesap, bölgedeki karşıt grupları ve örgütleri birbirine karşı kışkırtarak çatışmaları körükleyip müdahale nedenini güçlendirmek üzerine kurulmuştur.

Çünkü Türkiye ile Suriye arasında gergin duran ipin kopma noktasına gelmesi,
atmaca gibi bekleyen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın eline iyi bir koz vermekle
eş anlamlıdır.

  • Türkiye’nin yapması gereken şey, bu olayın sanıklarını yakalayıp adalete
    teslim etmek, 
    siyasal açıdan ilkeli bir politika izlemek ve her an askeri bir müdahaleye hazır olduğu izlenimini verecek söylemlerden kaçınmaktır.

Sorumlu, İktidarın Yanlış Politikalarıdır

Reyhanlı ilçesindeki iki bombanın patlaması, aslında Su­riye’deki iç savaşa müdahil olmayı öngören yanlış politikaya karşı bir uyarıdır ve üzülerek de olsa devamını beklemek yanlış tahmin olmayabilir.

Mevcut iktidar, ülkeyi bölmek ve Türk ulusunun birliğine son vermek isteyen
kanlı terör örgütüyle pazarlık yaparken, ülkemiz için hiç tehdit oluşturmayan
bir ülkeye düşmanca davranarak, ülkenin ve ulusun geleceğini karanlık bir bataklığa sürüklemektedir.

“Dört aydır şehit gelmiyor” kandırmacasına sığınıp, binlerce şehit verilmesine
ve 
on binlerce ananın ağlamasına kapı aralanmaktadır.

Anaların ağlamasına neden olan da, sorumlu olan da, başka anaların geleceğini
karartan da aynı adrestir.

Körle yatan şaşı kalkar.

Terör satan, terör alır.

  • Türkiye’nin ulusal çıkarı emperyalistlerin piyonluğunda değil,
    komşuları ile iyi ilişkilerdedir.

Kamuoyuna duyurulur. 14.05.2013

Tansel ÇÖLAŞAN
Atatürkçü Düşünce Derneği
Genel Başkanı

http://add.org.tr/genel-baskanimiz-sayin-tansel-colasanin-reyhanlidaki-terorist-saldirisina-iliskin-aciklamasi.html, 14.5.13

Onur Öymen : Reyhanlı’daki Terörist Saldırı

Onur Öymen
E. Büyükelçi, PhD

portresi2

Reyhanlı’daki Terörist Saldırı

Suriye’de çeşitli ülkeler tarafından farklı nedenlerle desteklenen çok sayıda silahlı grup var. Bunların içinde El Kaide var, Nusayriler var, Selefiler var, Cihatçılar var, PKK yanlısı PYD var, özgür Suriye Ordusu var. Kimin ne amaçla eylem yaptığını saptamak kolay değil.
Kim yapmış olursa olsun bu bir terör eylemidir. Bu olayın da gösterdiği gibi terörün insanlık duygusu yoktur, müsamahası yoktur, acıma duygusu yoktur. Hangi terör örgütü olursa olsun, teröre müsamaha etmek, görüşmek, terörle müzakere etmek son derce yanlıştır. İyi terörist, kötü terörist yoktur. Bu olay bir kere daha kanıtlamıştır ki, terör muhatap alınamaz. Yani yarın Reyhanlıdaki terör eylemini yapanlar da demokrasiden, barıştan, kardeşlikten söz ederlerse siz onlarla da
masaya oturacak mısınız? Müzakere edecek misiniz?
PKK’nın yaptığı da bundan daha az vahim değildi.

  • PKK’nın saldırıları sonucunda 35.000 kişi öldü. 

Elinden silahı bırakmayan, silah zoruyla siyasal çözüm dayatmaya çalışan terör örgütleriyle müzakere edilmez, mücadele edilir. Bu olay bunu bir kere daha kanıtlamıştır.

Umarız ki, bu son terör saldırısı olsun, bunu başka saldırılar izlemesin. Aksi takdirde, hiç temenni etmiyoruz ama, Türkiye sık sık terör saldırılarına uğrayan başka bölge ülkelerinin durumuna düşebilir. Teröristler,
Türk siyasetini etkilemek, Türk kamuoyunu etkilemek, siyasi sonuç almak için bu gibi eylemler yapabilirler.

Bu olaydan çıkartabileceğimiz ders, terörün hiçbir zaman, hiçbir yerde
ve hiçbir koşulda muhatap alınamayacağıdır.

  • Türkiye’nin bölgedeki çatışmaların dışında kalması gereklidir.

Provokasyonlar olabilir. Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalede bulunmasını isteyenler var. Türkiye’yi böyle bir müdahaleye tahrik etmek için bu gibi eylemlerde bulunanlar da olabilir. Örneğin muhalif grupların içinde Türkiye’nin müdahalesini isteyenler varsa onlar böyle bir saldırıyı Suriye hükümetine mal edebilirler. Suriye hükümeti yaptırmışsa bunun Türkiye’nin izlediği politikalara tepkinin dışında da başka siyasal amaçları olabilir.

  • Türkiye’nin yapması gereken şey bu olayın sanıklarını yakalayıp adalete teslim etmektir.
Siyasal açıdan da ilkeli bir politika izlemektir, Her an askeri bir müdahaleye hazır olduğu izlenimini verecek söylemlerden kaçınmaktır.
Başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’yi
idare edenler bu konularda çok dikkatli politikalar izlemişlerdi.
Bölgedeki çatışmalara katılmaktan kaçınmışlar, bütün bölge ülkeleriyle karşılıklı saygıya dayanan iyi ilişkiler sürdürmeye özen göstermişlerdi.
Bu politikalar sayesinde Türkiye 90 yıldan beri bölgede, gerçek anlamda bir savaşa katılmayan tek ülke olmuştur. Şimdi de aynı doğrultuda bir politika izlenmesinde sayısız faydalar var.

Onur Öymen
13.5.13