Onur Öymen : Türkiye’deki ve bölgedeki yeni gelişmelerle ilgili düşünceler


Türkiye’deki ve bölgedeki yeni gelişmelerle ilgili düşünceler

Portresi_ATA_ile

 

Onur Öymen

 

 

 

Bölgemizdeki gelişmeler gittikçe daha kaygı verici hale geliyor.
Türk ve dünya kamuoyu IŞİD’in Ayn el Arab’a (Kobani) yönelik saldırıyla ilgilenip orada IŞİD’i durdurmanın yollarını tartışırken, Irak’ın El Anbar eyaletinde IŞİD saldırılarının yoğunlaştığı ve bu eyaletin düşmek üzere olduğu yolunda bilgiler geldi.
Yabancı basında yer alan haberlere göre IŞİD El Anbar eyaletinin Bağdat’a en yakın bölgelerini büyük ölçüde ele geçirdi ve Bağdat havaalanını ateş altına alabilecek mesafeye yaklaştı.

Bölgede’ki El Hit şehrindeki bir Irak askeri üssü de IŞİD’in eline geçti. Eyalet yetkilileri Amerika’nın bölgeye çok acele kara birliği göndermesi çağrısında bulundular.

Bu gelişmelere karşın hiçbir Koalisyon ortağı Irak veya Suriye’de savaşmak üzere
asker göndermeyi kabul etmiyor.

Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier Der Tagesspiegel gazetesine verdiği demeçte şunları söylüyor:

  • “Hiçbir Batılı ülke kara birliklerini Suriye’ye göndermeye hazır değil.
    Hiçbirimiz Suriye’deki insanların acısına duyarsız değiliz.
    Ancak öbür yandan kendi askerlerimizin sorumluluğunu taşıyoruz.
    Genç insanlarımızı, birden çok cephesi olan IŞİD’in,
    Suriye Devlet Başkanı Esad’ın ordularının, onlarca başka milis gücünün çarpıştığı vahşi bir savaşa gönderemeyiz.”

Başka ülkeler kendi askerlerini korumaya böyle özen gösteriyorlar.

Bu arada ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, yaptığı açıklamada Kobani’deki Kürtlerin Türk askerini istemediklerini söyledi. Buna karşın hala Türk askerinin Kobani’ye gönderilmesini yurt içinde ve dışında savunanlar var.

Barzani, Sky News’un Arapça yayınına verdiği demeçte Türkiye’nin kendilerine
silah gönderdiğini ama iç gelişmeler nedeniyle bunun açıklanmamasını istediğini söyledi. Barzani “O zaman Cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyorlardı ve IŞİD’in elinde rehineleri vardı.” dedi. Böylece Hükümetin bölgede çarpışan taraflara hiçbir zaman
silah göndermediği yolundaki sözleri, Barzani tarafından yalanlanmış oldu.
Barzani buna karşın Türkiye’den daha büyük askeri destek beklediklerini”
yani Türkiye’nin yaptıklarını yeterli bulmadığını söyledi.

Türkiye’nin bölgedeki çatışmalara doğrudan veya dolaylı yardımda bulunmasının ülkemize yönelik terör saldırısı riskini artırdığı açıktır.

Dün Gaziantep’te 150 kg C4 patlayıcısı ile 20 intihar saldırısı kemerinin
ele geçirilmesi tehlikenin büyüklüğünü gösteriyor.

Dün, ABD Dışişleri Bakanlığı da koalisyon tarafından başlatılan hava saldırılarının ardından IŞİD’in misilleme yapma olasılığının arttığını belirterek,
başta Koalisyon ülkeleri olmak üzere tüm dünya ülkelerini uyardı.

Amerika’nın Türkiye’de Türk askerleriyle birlikte Özgür Suriye Ordusu militanlarını eğitip teçhizatlandırma (AS: donatma) kararının bu misilleme riskini daha da artıracağı kuşkusuzdur. Türkiye’nin, eğitip donattığı bütün silahlı kesimlerin karşısındaki güçlerin ve örgütlerin boy hedefi haline geleceği kuşkusuzdur.

  • Türkiye’ye yönelik terör saldırılarının esas kaynağının PKK olduğu unutulmamalıdır.

Son günlerde PKK ile yakın ilişki içindeki kimi siyasal partilerin çağrısı üzerine
sokağa dökülen terör yanlılarının saldırıları sonucunda,

– kimi polis yetkilileri şehit olmuş,
– 30’u aşkın vatandaşımız da öldürülmüştür.
– 212 okul,
– 67 polis karakolu,
– 27 Parti binası ve
– 25 kaymakamlık

yakılmış ve tahrip edilmiştir.

Bu vahim gelişmeler karşısında acaba Türkiye’nin PKK ile mücadele etmek yerine masaya oturarak siyasal bir çözüm bulmaya çalışmasını öneren yabancı ülkeler pişmanlık duymuşlar mıdır? Bunun işareti, yok. Yabancıların beklentisi doğrultusunda bir “barış süreci” başlatanlar veya bu süreci destekleyenler pişman olmuşlar mıdır? Bunun da işareti yok.

Bu son gelişmeler Türkiye için en büyük tehdidin PKK’dan geldiğini bir kez daha göstermiştir. Silah zoruyla Türkiye’ye siyasal çözüm dayatmaya çalışmaktan
vaz geçmeyenlerle ülkemizin geleceğini, anayasal düzenini müzakere etmek doğru bir politika mıdır? Böyle bir müzakereden Türkiye’nin kazançlı çıkması mümkün müdür?

Şimdi yapılması gereken şey; bölgedeki bütün terör örgütleriyle kapsamlı ve
sonuç alıcı bir mücadeleye girişmek için Koalisyona katılan bütün ülkelerin ortak bir strateji belirlemeleridir. Başından beri Esad yönetiminin eleştirilecek, kınanacak
pek çok eylemi olmasına karşın, bölgede yaşanan ürkünç (vahim) gelişmeler ortadayken, Esad yönetimini askeri güç kullanarak devirmeye çalışanları desteklemek bence doğru bir yaklaşım değildir. Aynı biçimde Türkiye’yi, tek başına silahlı bir mücadelenin tarafı durumuna getirmeye çalışmak da doğru değildir.

Unutulmamalıdır ki, Türkiye 1996 yılından sonra izlediği güçlü ve etkili diplomasiyle,
tek bir mermi atmadan, tek bir şehit vermeden Öcalan’ın Suriye’den çıkartılmasını, Bekaa Vadisindeki PKK üslerinin ve eğitim merkezlerinin kapatılmasını sağlamış ve Suriye’yle terörle mücadele konusunda işbirliği anlaşması imzalamıştı.

Bugün yaşadığımız sıkıntılar, bence büyük ölçüde Türkiye’nin aynı derecede güçlü ve etkili bir diplomasiyi Bağdat Hükümetine ve Barzani’ye karşı uygulayamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Komşu bir ülkede esas hedefi silah zoruyla Türkiye’den siyasal ödün sağlamaya çalışmak olan bir terör örgütü varlığını sürdürdükçe, yalnızca bölgedeki başka terör örgütleriyle mücadele Türkiye’yi barış ve huzura kavuşturamaz.

Bütün bu olumsuz gelişmelerin gerisinde Irak’ın Kuzeyinde bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını destekleyen ve terörle topyekûn (AS: toptancı) bir mücadeleyi
kabul etmeyen ülkelerin sorumluluğunun ve izledikleri yanlış politikaların payı az değildir.

Türkiye’ye düşen;
bölgedeki bütün ülkelerin egemenliğini ve
– toprak bütünlüğünün korunması için çalışmak olmalıdır.

Saygılar, sevgiler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir