Etiket arşivi: Federe İslam Devleti

Müftü nikahı : Yılmaz ÖZDİL

Müftü nikahı

Yılmaz ÖZDİL

İmamlara resmi nikah kıyma yetkisi veriliyormuş, laikliğe aykırıymış filan.
*
Güzel kardeşim…
Nikah memuru belediye başkanının kendisine verdiği yetkiyle nikah kıyıyor, belediye başkanı imam değil mi?
*
Bekir Bozdağ imam nikahını savundu” diye haber yapmışlar mesela…
Bekir Bozdağ zaten imam.
Ekonomi bakanı imam, gümrük bakanı imam, şehircilik bakanı imam, hükümetimizde İngiliz vatandaşı imam bile var.
Kültür ve turizm bakanı imam… Kendisini bugüne kadar bale seyrederken, mayosunu giyip şezlongta güneşlenirken görmedik ama, camide, kıbleyi arkasına alıp mihraptan seçim konuşması yaparken görüyoruz.
İmamlar sızdı diye Kuleli’yi, Heybeliada Deniz Lisesi’ni falan kapattılar, milli savunma bakanı imam.
Beş tane başbakan yardımcısı var, beşi de imam.

  • Cumhurbaşkanı imam.

23 Nisan’da bile kim TBMM başkanı yapıldı? İmam hatipli.
*
Pensilvanya imamı yargıyı ele geçirdi… Pensilvanya imamı’nın imamlarını temizleyecek olan adalet bakanı, imam.
*
Emniyet teşkilatını “imamın ordusu” yaptılar… Düzeltsin diye teşkilatın başına getirilen emniyet genel müdürü, imam.
*
THY yönetim kurulu başkanı imam, TRT genel müdürü imam, TMSF başkanı imam, TCDD genel müdürü imam, Sayıştay başkanı imam, hayvanat bahçesinden TÜBİTAK’a yönetici getirdiler, o da imam.
*
(Bürokrasi değildir bu, ruhban saltanatıdır, imamokrasi’dir. Değerli ağabeyim Özdemir İnce kitabını yazdı. “Mesleklerin dinselleşmesi, afyon, morfin, eroin etkisi yaratır, insanları uzaktan kumandalı robota çevirir, robot toplumu oluşur” diyor o kitabında… “Çöküş dönemlerinde hep böyle olur, Roma yıkılırken de böyleydi, Osmanlı yıkılırken de böyleydi” diyor. “Tevhid-i Tedrisat amacına uygun şekilde reorganize edilmeden Türkiye komadan çıkamaz” diyor.)
*
Vali imam, kaymakam imam, büyükelçi imam, hastane imamını aynı hastaneye müdür yaptılar, başhekim imam, cami imamını öğretmen olarak atadılar, dekan imam, rektör imam.
*
Liyakat kriteri, imam hatip.
İşsizlik rekoru kırılıyor. İşşiz imam yok.
*
Halkbank genel müdürünün evinde dolar istiflenmiş ayakkabı kutusu yakalandı, Halkbank genel müdürü imam’dı. “Bu ne parası böyle?” diye sordular, “imam hatip yapıcaz” dedi!
*
İmamlara resmi nikah kıyma yetkisi televizyonda tartışılıyor. Sunucu imam.
*
Devletin imamlara ayırdığı bütçe, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın üç katı…
“Noel baba dürüst biri olsaydı kapıdan girerdi, neden bacadan giriyor” diyen imam, fizik öğretmeninin iki katı maaş alıyor bu ülkede…

  • Doktordan fazla imam var.

Dün ortaya çıktı, Atatürk’ün kurduğu botanik bahçesini imamlara vermişler.
*
Vaziyet bu haldeyken, neymiş efendim, imamların resmi nikah kıyması medeni kanuna aykırıymış…
İmamlar kökünden Anayasa’yı değiştirdi, sen hangi medeni kanundan bahsediyorsun hâlâ?
İmam partisi‘ni anayasa’ya göre denetleyecek olan Anayasa mahkemesi başkanı bile imam değil mi?
*
Memleket tepeden tırnağa imam cumhuriyeti yapılırken gıkını çıkarmayıp, imamların devleti yönetmesine rıza gösterip, nikah kıymasına itiraz etmek midir laiklik?
*
Hükümet imamken, rejim antilaik’ken… Nikahını elektronik mühendisi kıysa ne olur, manifaturacı kıysa ne olur birader. (SÖZCÜ, 2 Ağustos 2017)
===================================
Evet dostlar,

Ateş bacayı sarmıştır..
“ŞAH MAT” hamlesine ramak kalmıştır.
Stratejik plana göre Federe İslam Devleti hedefine erişilecek 2023’te kuşatma bitirilecektir.
AKP MKYK üyesi muhterem Ayhan Oğan dün gece (3.8.17) CNN Türk’te (Sunucu Ahu Özyurt, öbür katılımcı CHP Mersin vekili Prof. Aytuğ Atıcı) şunları söyledi :

  • ‘Yeni bir devlet kuruyoruz, kurucusu Tayyip Erdoğan’

15 Temmuz sonrası yeni bir devletin kurulduğunu belirten Ogan, kurulan bu devletin kurucu liderinin Recep Tayyip Erdoğan olduğunu söyledi. AKP’nin en üst karar organı Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi ve Sivil Alan Platformu Başkanı Ayhan Oğan, CNNTürk’te katıldığı programda CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın OHAL ile ilgili sözlerine karşılık olarak; 

  • Şimdi biz yeni bir devlet kuruyoruz, beğenin beğenmeyin bu yeni devletin kurucu lideri Tayyip Erdoğan’dır ifadesini kullandı.

Oğan’ın bu sözleri stüdyodaki konuklar arasında soğuk rüzgarlar esmesine neden oldu. CHP’li Aytuğ Atıcı ve öbür konuklar bu duruma itiraz ederken Oğan ısrarla AKP’nin 15 Temmuz’dan sonra yeni bir devlet kurduğunu, kurucusunun da Recep Tayyip Erdoğan olduğunu savundu. Stüdyodaki konuklar ise ‘Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetini ne zaman yıktınız da yeni devleti kuruyorsunuz‘ tepkisini gösterdi. Oğan’ın bu sözleri sosyal medyada büyük tepki topladı.

Programın o bölümünü izlemek için lütfen tıklayınız : https://youtu.be/W2LeoZPhV8o
***
Cumhuriyetten Bayan  Nuray Mert‘in, EVRİM’in bilimsel gerçekliğine karşın saçmalamasının ardından bu gün de imam nikahını müftülerin kıldırmasında sakınca olmadığını, hatta yararlar bile olabileceğini döktüren incilerini okuduk.. Kendisi de bir zahmet Yılmaz Özdil’in bu ağır ironili yazısını okumasını dileriz..

AKP = RTE, Babil kuşatması uyguluyor Yüce ATATÜRK’ün kutsal emaneti Türkiye Cumhuriyeti’ne..

Maaaşallah memleketin limanları, tersaneleri, bürokrasisi, polisi, mahkemeleri ve de orduları İmamlarca bilfiil ele geçirilmiştir.

9 aydır hapiste olan gazeteci Ahmet ŞIK‘ın matbada basılmadan toplatılan ve RTE’nin “kimi kitaplar bombadan daha tehlikelidir” diye paniklediği İMAMIN ORDUSU başlıklı kitabında yazdıkları bir bir gerçekleştirilmiştir.

İmamın imam ordularının zaferine 3 nefes kalmıştır..
Cenab-ı Allah’tan niyaz edelim, hayırlara  vesile olur inşallah ve de maaşallah..
****
Bu yazı Yılmaz Özdil’in trajik ironisi ve bizim eklemelerimiz bir işe yarar mı dersiniz?

Efendiler;
Şaka bir yana, kimse ham hayal görmesin..
Büyük ATATÜRK’ün kutsal emaneti ve sağlam kalesi Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır; ilelebet payidar kalacaktır! Hiç kimse şansını zorlamasın.. 21. yy’ın şafağında Anadolu coğrafyasında böylesi bir akıl dışı saçmalık kadar bir başka aykırılık örneği yok-tur! Cumhuriyetçiler de elbette kutsal emaneti savunup yaşatmanın gereğini mutlaka yapacaktır.

Sevgi ve saygı ile. 04 Ağustos 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

DAHA YALNIZ / DAHA TUTSAK / DAHA FAKİR

DAHA YALNIZ / DAHA TUTSAK / DAHA FAKİR


Rifat Serdaroğlu
07 Haziran 2017

Yanlış seçim, yanlış eleman, yanlış araç!
-Seçim; demokrasiden, özgürlükten, çağdaşlıktan yana olmalıydı fakat cemaatten, tarikattan, biat kültüründen yana oldu!
-Eleman; kendisini Türk Milletinin bir ferdi olarak kabul eden, eğitimli, dürüst, demokrat bir elemandan yana olmalıydı ama kendisini Arap kabul eden, sahte diplomalı, sıfırlama ustası bir dikta heveslisinden yana oldu!
-Araç; Türk Milletinin partisi olmayı kabul etmiş demokrasiden, lâik Cumhuriyetten, hukuk devletinden yana olan partiler olmalıydı fakat daha önce kezlerce Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış, Anayasa Mahkemesi tarafından mahkûm edilmiş, Türkiye’yi yalnızlığa, fakirliğe, esarete düşüren bir organize Suç Örgütünden yana oldu…

Herkes kendi tercihlerinin sonucunu yaşar!
Bu yüzden öncelikle ve ivedilikle herkes özeleştiride bulunup kendi tercihini sorgulamalıdır.
Tabii ki sözüm, geçim derdine düşürülmüş, boğazına kadar borca sokulmuş, iş aramaktan iflahı kesilmiş, tefecilerin kucağına atılmış, teröristlerin gelir kapısı olmaya itilmiş Türk Milletine değildir.
Sözüm; Bu ülkede okumuş, Türk Milleti sayesinde çok zengin olmuş, dünyayı ve gerçek demokrasiyi bilen, istihdam yaratan, vergi veren, üreten Türk İş Alemine-Türk Medya Grubu sahiplerine ve ödlek temsilcilerinedir.

Örneğin TÜSİAD ve TOBB Üyeleri;
Bağımsız ve Tarafsız AKP Üyesi ve AKP Genel Başkanı, başında “TÜRK” kelimesi bulunan bu iki kuruluşun Genel Kurullarında, yüzlerine karşı hakaret etti, “Olağanüstü Hal sizin neyinizi engelliyor” dedi, hiçbirinden tık çıkmadığı gibi çılgınlar gibi alkışladılar, hem de ayakta!
1.300.000 üyesi olduğu söylenen diğer kuruluşun Başkanı ise, sırf yağcılık olsun diye “Siz arkamızda durun, biz her şeyi yaparız” deyip, ters L gibi durabildi!

Bunlara ne söylesek yeridir. Türk Milletinin olanaklarıyla süper zengin ol, sonra ülkenin dikta ile yönetilmesini alkışla! Adam olan adamların yapacağı bir iş değildir bu!
Bunlar aşağıda anlatacağım “Sarışın” gibi kendi menfaatleri uğruna yanlış tercih yapanlardır…

“Sarışın bir afet, intihar etmek düşüncesiyle köprüye çıkar!
Tam o sırada köprüden geçmekte olan bir araçtan yakışıklı yurdum insanı iner kızı kolundan tutar ve sorar; “Niçin intihar edeceksiniz?”
Sarışın; “Tüm idealim Amerika’ya gidip artist olmaktı, yapamadım. Yaşamak istemiyorum” der.
Yakışıklı; “Bakın ben yarın gemiyle ABD’ye gidiyorum. Dilerseniz sizi kaçak olarak gemiye bindirip ABD’ye götürebilirim” der, sarışın kabul eder!
Adam gece kızı gemiye bindirip, saklar. Her gece gelip kaçak yolcuya yemek getirir. Sarışın da kendisine yapılan iyiliğin bedelini, geceleri adamla birlikte olarak öder! Aradan 1 ay kadar bir süre geçer.
Bir gün kaptan gemiyi dolaşırken saklandığı yerde kızı görür ve “Sen de kimsin” diye sorar.
Sarışın korkudan başından geçenlerin hepsini anlatır.
Kaptan; Ah be kızım, geceleri güzel vakit geçirdiğinize hiç şüphem yok ama bu gemi Amerika’ya gitmez ki! Sirkeci-Harem feribotu bu…”

Kırk kez söyledik;
Bu seçimle, bu elemanla, bu araçla gideceğiniz tek yar vardır;
Federe İslam Devleti! Dönün bi yol çevrenize bakın, anlayıverin gari…

Sağlık ve başarı dileklerimle 07 Haziran 2017

Rifat SERDAROĞLU : YSK; SUSKUN KALAMAZSINIZ!


YSK; SUSKUN KALAMAZSINIZ! 

portresi3

Rifat SERDAROĞLU

“Devlet Adamı” kalitesindeki siyasetçi, öngörü sahibi olmalıdır.
Sosyal-Siyasal-Ekonomik olaylardaki olası gelişmeleri çeşitli yönleriyle inceleyip,
çeşitli senaryolar üretmek ve toplumu korumak onun görevidir.

Olay gelip kafanızda patladıktan sonra, çare üretmek için çabalayanlar
yalnızca ve yalnızca beceriksiz particilerdir…

Yasal sorumluluk üstlenmiş, Yargı erkinin tepe noktalarında bulunan “Hukuk Adamı” kalitesindeki Yargıçlar da, yasaları eğmeden-bükmeden-kişiye göre yorumlamadan uygulamalıdırlar.

Bu kişiler Türk Tarihinin en güzel makamlarında yer bulurlar.
Öbürleri ise, görev süreleri biter bitmez, kendileri de biter ve unutulurlar…

Türk Milletinin yanıldığı olay, AKP’yi normal bir siyasal parti olarak kabul etmesidir.

Eğer AKP’yi Türkiye’nin hizmetinde olan normal bir siyasal parti olarak varsayarsanız, onun sizi teker-teker yemesine, sonunda ülkeyi bitirmesine engel olamazsınız.

  • AKP ve Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Federe İslam Devletine dönüştürmekle görevli dıştan kurgulu-cemaat ve tarikatlardan destekli
    bir yıkım koalisyonudur.

Adam kullanmak – çalmaya göz yummak – tehdit etmek dahil
her yola başvurmaktan çekinmezler.

Önümüzdeki günlerde AKP ve Erdoğan’ın son oyunu karşısında
Yüksek Seçim Kurulu ve Muhalefet Partileri Liderlerinin nasıl bir sınav vereceğini birlikte göreceğiz. Bakalım hala uyumaya devam ediyorlar mı?

*Yüksek Seçim Kurulu suskun kalamaz, mutlaka bir karar vermelidir.

Cumhurbaşkanı adayı olan Başbakan Erdoğan bir
KAMU GÖREVLİSİ MİDİR / DEĞİL MİDİR?”

Cumhurbaşkanı Seçimi Yasası hazırlarken, herkesi uyutan AKP’nin savunması, “Yasada Başbakan istifa eder, diye yazıyor mu? Yazmıyor, o zaman derdiniz ne?” demektedir.

Başbakan Erdoğan maaşını nereden almaktadır?
Deniz Feneri Derneğinden mi, T.C. Devletinden mi?

T.C. Devletinden maaş alan herkes “Kamu Görevlisidir.”

Örneğin, Başbakan Erdoğan’ın Koruma Müdürü aday olmak isterse,
istifa etmek zorunda ama tüm kamuya emir verebilen, tek sözüyle devletin trilyonlarını yönlendirebilen, örtülü ödeneği ve devletin tüm olanaklarını kullanabilen
Başbakan Erdoğan, aday olunca istifa etmeyecek ha!

Hadi oradan, hadi…

Suskun kalamazsınız YSK. Karar verin ve lütfen Türk Milleti ile paylaşın.
Başbakan Erdoğan “KAMU GÖREVLİSİ MİDİR / DEĞİL MİDİR?”
Yanıt bekliyoruz…

*Muhalefet Partilerinin Sayın Liderleri;

Sizler suskun kalıp “HUKUKSUZLUĞU” kabullenemezsiniz.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimine “BAŞBAKAN” olarak girerse,
bu seçim eşit – dürüst – adil bir seçim olmaz!

  • Başbakan Erdoğan zaten şu an dünyanın en zengin
    sekiz siyasetçisinden biridir. 

Cumhuriyet Tarihi boyunca tüm Başbakanların (Askeri dönemler dahil)
harcadığı örtülü ödenek toplamından çoğunu tek başına harcamıştır.

Bu seçim için devletin maddi manevi her olanağını kullanmaktan çekinmeyecektir.
Yapacağınız iş basittir : 11 Temmuz’a dek YSK’yı karar vermesi için zorlayınız.
Eğer YSK, baskı altında kalıp hukuksuzluğa alet olursa,
SEÇİME KATILMAMA kampanyası başlatınız.

Hiç kimse hayal görmesin. Kimse devlet ile baş edemez.
Hele başında Tayyip gibi biri olan bir devlet ile hiç kimse baş edemez.

Erdoğan Başbakanlıktan istifa etmeyip, yasayı çiğnemeye devam ederse,
O’nu tek başına bırakın.

Sizler de Milletvekilliğinden istifa ediniz ve Türk Milletinin yanında yer alınız!

Bırakın sarhoşu, devrildiği yerde kalsın. Bırakın işkembe b.ku ile kaynasın.
Servetinin hesabını veremeyen, sırtında onlarca yolsuzluk – hırsızlık dosyası bulunan birinin T.C. Devletinin başına geçmesine nasıl izin vereceksiniz?

Sadaka dolandırıcılığı yapanlar, milletin oyunu haydi – haydi çalarlar.
Devlete tek kuruş vergi vermeyen, PKK Narko-Terör çetesini öven,
bir de utanmadan Türkiye’nin petrolünden pay isteyenlerle işbirliği yapacak olan..

İslam Devleti özlemcileri mi Türkiye’yi aydınlığa çıkaracak?

Bunlar mı bizim demokrasimizin standartlarını yükseltecekler?
Böyle Demokrasi de, böyle Cumhuriyet te olmaz.

1923 ruhuyla yenisini baştan, beraberce kurarız.

Sağlık ve başarı dileklerimle.
(04 Temmuz 2014)

Rifat Serdaroglu : MÜJDELER OLSUN


Dostlar,

Üstad Rifat Serdaroğlu yine fena sıkıştırmış birilerini..
Okumalısınız..

Sevgili Oraj POYRAZ da bu makaleyi servis ederken üst bölümüne
şu dizeleri yerleştirmiş :

Akil insanlar,
Sorosçu çocukları,
Taşnak severler,
Süslümanlar.

Bunlar hep aynı kişinin değişik yüzleridir.
Duruma ve zamana göre makyajını yapar, yeni bir rolde karşınıza çıkar.
Profesyonel tiyatrocular bile bunların eline su dökemez.


Sevgi ve saygı ile.
20 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

MÜJDELER OLSUN

portresi_gulen

Rifat Serdaroglu

 

 

 

Müjdeler olsun, müjdeler olsun, uzun zamandır sesleri-solukları çıkmayan
“Akil İnsanlar” nihayet ortaya çıktılar.

Türkiye’yi “Türk Milletinin” parasıyla dolaşıp, beş yıldızlı otellerde eğlendikten sonra, gittikleri her yerde halk tarafından rezil edilmişlerdi.
Epeydir ekranlarda görünmüyorlardı.

Ne kadar da özlemişiz fikirleri köhneleşmiş, yüzleri pörsümüş,
ihanetle beslenen Ermenistan ve Soros beslemesi bu kâzip şöhretleri!

Türkiye’de yeterince “Hain” konuşmuyormuş gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, her gün içimizden çıkan hainler tarafından bıçaklanmıyormuş gibi, bu sepetler de ortaya çıktılar.

Gerçi Başbakan’dan Beşir Atalay’a, 63 kişiden 12 kişiye düşmüşlerdi ama olsun, aldıkları paraları hak etmek için mutlaka konuşmalıydılar ve sonunda konuştular…

Can Paker’den Zübeyde Teker’e, Doğu Ergil’den Levent Korkut’a kadar tüm
Taşnak Severler” Beşir Atalay ile görüştükten sonra şu açıklamayı yaptılar;

“Hükümet çözüm süreci ile ilgili iradede herhangi bir zayıflama olmadığını söylüyor.
Bunu biz de gördük.
İrade yerinde duruyor.
Fakat bu iradenin içeriği ve şekli belki belirsizlikler taşıyor.
İmralı ile görüşmelerin yoğun bir şekilde devam ettiğini anladık.
Zaten Sayın
Atalay, Öcalan’ı Kürtlerin doğal lideri olarak ilan etmişti.
Bu beyan içimize su serpti”
 dediler.

Değerli Okurlar;

Bu adamları lütfen iyi tanıyın.
Taşnak Sever bu sepetler, yalnızca görmek istediklerini görürler.

Şu an T.C. Devletinin, hedefleri Federe İslam Devleti olan “Uluslararası İllegal Dini Kuruluş” Cemaat ile asla demokrat olmayan AKP tarafından parçalanmak üzere olduklarını görmezler.

Yolsuzluk, Hırsızlık ve Rüşvetin Başbakan’ın oğluna dek gittiğini görmezler.

Yargı kararlarının, Adalet Bakanının emriyle Polis tarafından uygulanmadığını görmezler.
Hukuk Devleti İlkesinin saldırı altında olduğunu görmezler.

Lâiklik İlkesinin paspas edilmesini görmezler.

Ekonominin çökme noktasına geldiğini, ülkenin borca battığını görmezler.

Bu sepetlerin görmediği en önemli şey ise, kendi sonlarıdır.
Tarihimiz, önünü bile göremeyen satılmış hainlerin ibretlik sonlarıyla doludur…

KOKUN KOKMAZ SENİN

Recep kahvede arkadaşlarıyla kâğıt oynuyormuş.
Gaz sıkıştırınca, oturduğu iskemleyi gıcırdatıp, yellenmiş.
Yanındaki Temel burnunu kapatıp sormuş; “Hadi iskemleyi oynatıp sesini sakladın,
ya kokuyu ne yapacaksın?”

Recep yanıt vermiş; ” Binali koku dağıtıyormuş.
O kokudan aldık mı, iş tamamdır”

Temel; “Onun esas kokusu yakında ortaya çıkacak, dikkatli ol!”

Buradan Binali Yıldırım’a bir çağrıda bulunalım.

Bak Binali; Gerek seçim merkezin, gerek otobüsler-araçlar-reklam harcamaları,
gerek kalemler, gerek“Siyah Orkide” ve “Paçuli” adındaki organik yağla yapılan
lüks parfümler, gerekse “Bambu Çubuklu Oda Kokuları” için çok ama çok
ayakkabı kutusu ister. Senin ömür boyu aldığın maaşları hiç harcamamış olsan bile, bunların kırkta birini almaya bu para yetmez.

Soru; Bu değirmenin suyu nereden ve kimlerden geliyor, kim bu paraları veriyor?

Soru; “Yolsuzluk var diye bir yaygara gidiyor. İş yapıyor kardeşim, iş yapan adam
hata yapar..”
 dediniz.
Hem düzgün iş yapıp, hem namuslu kalınmaz mı?
İlla hata yapmak mı lazım?

Soru; O zaman “Hem Hırsız hem Müslüman” olunabilinir mi?

Bak Binali, senin oğlanın da gemi filosu varmış.
Haydi, senin-ailenin-çocuklarının servetini ve nasıl kazandığınızı bir açıklayıver.
Yakında öyle bir koku çıkacak ki, değil senin bedava dağıttığın parfümler,
yolları gül suyuyla yıkasak, yine de o pis kokuları önleyemeyeceğiz.

Senin kokun da kokmaz olacak be Erzincanlı kardeş…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
20 Ocak 2014

ÖZEL PAŞA İLE ÇOK ÖZEL..


Dostlar
,

Sayın Rifat Serdaroğlu‘nun “ÖZEL PAŞA İLE ÇOK ÖZEL” başlıklı

“çok özel” yazısını 3,5 ay sonra arşivden çekerek sunmak “işe yarasın” dileyelim..

Artık “inanç” gereği alkol içme yasağı konuyor..
Asıl gerekçe, bakla ağızdan çıkıyor.

Meğer Anayasa’nın 58. maddesi gereği “gençleri alkol düşkünlüğünden korumak..” değilmiş..

Ayranımız yok içmeye ama İstanbul’a on milyarlarca dolarlık hovarda projeler peşindeyiz.. Yurdum insanı da seyreylemekte, ne denli inandığını belli etmeden..

Taksim gezi parkında halka orantısız polis şiddeti kullanılıyor ve
“Ne yaparsanız yapın, biz kafaya koyduk, yapacağız..” diye halka meydan okunuyor..

Oysa Halk; Anayasa’nın 56. maddesindeki çevreyi koruma ödevini yapıyor.
İktidarı da bu maddeyi çiğnemekten alıkoymaya çalışıyor..

  • Devletin tiyatroları, opera ve baleleri kapatılıyor, satılıyor..

23,5 milyar dolarlık IMF borcunun 10 milyar dolarını kendileri aldıkları halde
(19. stand by, 11 Mayıs 2005; http://ahmetsaltik.net/imf-konusunda-atma-recep-din-kardesiyiz/),

Dış borcu 129 milyar dolardan 337 milyar dolara tırmandırdıkları halde
(iç borç artışına değinmiyoruz..)

“IMF borcunu biz kapattık” diye balonlar uçuruluyor ve
Ankara Ticaret Odası da kentte teşekkür ilanları veriyor..
Kimin parasıyla?
Bu politikaların batırdığı küçük ve orta esnafın aidatlarıyla..

Bir toplum aklını, sağduyusunu böylesine peynir -ekmekle yiyebilir mi??

Sular iyice ısınıyor ve karşıdevrim apaçık dişlerini gösteriyor..

Sevgi ve saygı ile.
30.5.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

RİFAT SERDAROĞLU

portresi3

 

ÖZEL PAŞA İLE ÇOK ÖZEL

Özel Paşam, yaşça sizden büyük, askerlik tabiriyle sizden daha kıdemli bir asteğmen ve iki kez askerlik yapmış bir Türk olarak sizinle dertleşmek istedim.

 

Yaşları 70’e merdiven dayamış eski komutanlarınızın ve muvazzaf silah arkadaşlarınızın adeta daldan armut toplar gibi polis tarafından evlerinden toplanmaları ve özgür olarak girdikleri Adliyenin arka kapısından tutuklu olarak çıkmaları benim, “özelime” çok dokunduğu için bunları yazıyorum.

Öncelikle merak ettiğim konu şudur;

Siz, Türk Milletinin “Peygamber Ocağı”dediği Türk Ordusunun mu komutanısınız,
yoksa Savcının iddia ettiği, Mahkemenin de bu iddiayı kabul ederek dava açtığı
Terör Örgütünün” mü komutanısınız?
Lütfen bir karar verin ona göre konuşalım ve birbirimizi boşuna üzmeyelim.
Tamam mı sevecen- tonton Paşam?

Sizin Komutanınız, önünde esas duruşta beklediğiniz Genelkurmay eski Başkanı
Sayın İlker Başbuğ, T.C. Mahkemeleri tarafından “Terör Örgütü kurmak ve lideri olmak” iddiasıyla tutuklu değil mi?

Sizin bu konuda “Olamaz, ne TSK terör örgütüdür, ne de Genelkurmay Başkanı örgüt lideridir. Böyle saçmalık olur mu? Ben de O’nun emrinde çalıştım” diyen bir açıklamanızı maalesef görmedik.

Cumhuriyetimizin değerleri, Atatürk İlke ve Devrimleri her gün teker-teker kopartılırken, çağdaş Türkiye’den adım-adım uzaklaşılırken de sizden ne bir ses, ne de bir nefes duyamadık!

Allah aşkına siz nesiniz, kimsiniz!

Hiç olmazsa şu kadarını yapmak aklınıza gelmedi mi;

“Aziz Türk Milleti, bugün tarihimizin en kara günlerinden birini yaşıyoruz.
Kuruluşu Büyük Hun İmparatoru Mete Han’a dayanan ve 2222 yıllık bir geçmişe sahip şanlıTürk Ordusu, tarihinde ilk kez “Terör Örgütü” olarak suçlandı. Bu iftira ve ihanet sadece TSK’nın değil, Türk Milletinin yüzüne sürülmüş bir lekedir. Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı ve Başbakan’dan bu konuda bir açıklama ve özür bekliyoruz.
Böyle bir densizlik yapan cemaat-tarikat beslemeleri derhal görevlerinden alınmalı ve Bağımsız Türk Yargısına teslim edilmelidirler.

Bu konuda sonuç alınıncaya kadar, acil durumlar haricinde, Türk SilahlıKuvvetlerinin
tüm mensupları kışlalarından çıkmayacaktır.

Allah, Türk Tarihi ve Türk Milleti huzurunda yemin ederim ki, her zaman milletinin emrinde ve demokrasiye bağlı olan TSK, asla ve asla bir terör örgütü değildir.
Ya bu leke temizlenecek, ya da bizler görevlerimizi bırakacağız.”

Böyle bir açıklama yapmak aklınıza mı gelmedi, yoksa yüreğiniz mi yetmedi?
Eğer siz böyle bir açıklama yapabilseydiniz, Türk Ordusu bugün böyle zafiyet içinde olmazdı!

Tombul- Özel Paşam;

-Türk Milletinin size emanet ettiği kınalı kuzularını acımadan şehit eden, tırnağına bin tane Öcalan’ı değişmeyeceğim vatan evlâtlarını sakat bırakan PKK Terör örgütü ile görüştüler, sustunuz!
-Habur’da, Türk Askerini öldüren PKK’lıları davul-zurna ile karşıladılar, sustunuz!
-PKK’lılar sinirlenmesin, asapları bozulmasın diye Türk Askerine, Türk Bayrağını indirttiler, sustunuz!
-İlker Başbuğ’u “Terörist” , İmralı canisini “Barış Güvercini” yaptılar, sustunuz!
Dilinizi mi yuttunuz be Paşam?
15 Şubat’ta Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinin yıl dönümünde,
(1999) PKK’lılar yine yürüdüler, gösteriler yaptılar, kırdılar, yaktılar.

Siz, Atatürk’ün Ankara’ya geliş tarihinde Harbiyelileri yürütemediniz!
Ankara Valisi size izin vermedi, daha ne diyeyim güleç yüzlü Paşam!

Size darbe yapın, yönetime el koyun diyen yok. Elbette ki Demokrasiye her hal ve şartta bağlı kalacaksınız. Ama kimse şah değil, padişah değil.
Anayasa ve Yasalar Başbakan’ı da bağlar, sizi de bağlar. Bu korku niye?
Siz Anayasal bir kurumun başkanısınız. Göreviniz, size Anayasa ve Yasalarla emredilenleri yapmak, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Milletini ve
Türk Ordusunun korumaktır. Dik duracaksınız. Ters “L” harfi gibi durmayacaksınız. Omzunuzdaki rütbeleri pazardan almadınız, onları size Türk Milleti taktı.
Bir kurumun itibarı, o kurumu temsil eden kişinin namusudur.
Tarihin hiçbir döneminde Türk Ordusunun itibarı ile bu kadar alay edilmemişti!

Sakın bana demokrasiden bahsetmeyin.

Tek adam faşizminin adı, ne zamandan beri demokrasi oldu?
Kuvvetler ayrılığı ilkesini, Parlamentoyu ve Yargıyı kendisine ayak bağı olarak gören bir yönetim demokrat olabilir mi?

  • Kafasında ve gönlünde “Federe İslam Devleti” olan ve “biat” kültürü ile Gülbettin Hikmetyar’ın dizi dibinde yetişen biri, demokrat olabilir mi?

Türk Ordusunun Komuta heyetinin yarısını sahte dijital delillerle içeri attırıp,
sadaka dolandırıcılarını kollayan bir demokrasi olur mu?

21. Yüzyılda hangi demokraside Tarikat ve Cemaatler Devlet kadrolarını ele geçirir ve din adına soygun yaparlar?

Demokrasi ve Sosyal Devletin olduğu yerde insanlar, böbreklerini-organlarını
ücret karşılığında satmak zorunda kalır mı?

Bak Özel Paşam,

Benim sizinle meselemiz böyle yazıp çizmekle bitmeyecek kadar uzundur.

En iyisi, siz beni dava edin. Dava edin ki ben de söyleyeceklerimi Mahkeme huzurunda zapta geçirteyim.

Söyleyeceklerimi ileride, Askeri Liselerde ders olarak okutacak birileri
nasılsa çıkacaktır.

Nasıl başarılı ve demokrat bir Komutan olunur, orada anlatayım.

Oturduğunuz koltuktan kalkıp, Anıttepe’ye bakarsanız “Komutan” kimmiş,
nasıl Komutan olunurmuş anlarsınız.

Sağlık ve başarı dileklerimle.

RİFAT SERDAROĞLU

rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
16 Şubat 2013

0532 211 00 11

Rifat SERDAROĞLU : UNUTULMAYACAKLAR..

 

Rifat SERDAROĞLU

portresi3

UNUTULMAYACAKLAR
Tarih, içinden geçtiğimiz süreci yazarken üç isimden mutlaka bahsedecektir.

Aydın Doğan-Ferit Şahenk-Turgay Ciner.

Bu üç kişi de Atatürk Cumhuriyetinin, Türk Demokrasisinin ve Türk Milletinin kendilerine ve ailelerine bahşettiği olanaklarla süper zengin oldular.
Teşebbüs Hürriyetinin olmadığı Şeriat Yönetimlerinde ve İslami Devletlerde bu üç kişinin mahalle bekçisi veya kenar mahalledeki bir camide müezzin olmaları bile mümkün değildir.Bunların bugün neleri varsa tamamını, Atatürk Cumhuriyetine borçludurlar.

Bu üç kişi, Atatürk Cumhuriyetine ve onun en önemli ilkesi olan Lâiklik İlkesine sahip çıkacakları yerde, Federe İslam Devleti ve Kürdistan’ı kurmak isteyenlere arka çıktılar.
Cumhuriyetin ilkelerinin teker-teker çiğnenmesini, tarihin en büyük yolsuzluklarını toplumdan sakladılar. Saklamakla kalmadılar, olayları çarpıttılar, toplum hafızasını AKP lehine yönlendirdiler.
İlkesizliğin, çıkarcılığın, paraya ve güce tapmanın en çirkin örneklerini verdiler.

Türkiye’yi 11 senedir “Tek Başına” yöneten Başbakan Erdoğan,
bu üçlüyü çeşitli yöntemlerle kendisine “Emireri” haline getirdi. Kimine vergi denetim memurlarını bölük-bölük gönderdiler. Kiminin ağır cezadaki davalarını temizlediler. Kimine büyük ihaleler verip, sesini kıstılar.

Bu üç “Patron” da, televizyon ve gazetelerini AKP ve PKK’nın ruh ikizi yöneticilere devrettiler. Milli duruş sergileyen, yazı ve sözlerinde Türk Milletinden yana tavır koyan yazar ve gazetecileri, AKP’nin talimatıyla kovdular. Yerlerine, Deniz Feneri-Yimpaş-Belediye yolsuzluklarına bulaşmışCumhuriyet ve Atatürk düşmanlarını doldurdular. Televizyonlarından cemaat ve tarikat artıklarının her gün Türk Milletini kutsallarına hakaret etmesine göz yumdular. 
İçlerinden bir tanesi bile “Ben varlığımı Atatürk Cumhuriyetine borçluyum. Özgür ve tarafsız yayın yapmak benim onurumdur. Onurumdan ödün veremem. Elinizden geleni yapmakta serbestsiniz.” demek cesaretini gösteremedi.

Bu üç kişi Türk Milletinin hafızasını yok sayıyor, bunlar nasıl olsa unutulur sanıyorlarsa, çok yanılıyorlar. AKP öncesi bir olay karşısındaki tavırları ile
benzer olayın şimdi yaşanması karşısındaki tavırları bire bir kayıt ediliyor.
Bu üç kişi korktukları için ve menfaat karşılığı AKP’ye biat etmekle,
yalnızca bugünlerini kazanmış oldular. Ama yarınlarını kesin olarak yitirdiler.

Türkiye, AKP aracılığıyla önce eyaletlere sonra Federe İslam Devletine dönüşür ve Öcalan’ın planladığı ve bir ABD-İsrail projesi olan “Kürdistan” devleti kurulursa, bu üç kişinin ellerindeki basın gücü ve tüm servetleri bir mollanın vereceği “Fetva” ile ellerinden mutlaka alınacaktır. Çünkü bu üç kişiyi hiçbir zaman kendilerinden kabul etmeyeceklerdir. Onlar bu kişileri “kullanılacak kişi” olarak görürler.
Eğer Demokratik Cumhuriyet kazanır ve Şeriatçısı-Kürtçüsü-Bölücüsü sandığa gömülürlerse, gelen yeni iktidar, eğer yaşamak istiyorsa bunların her şeyini didik-didik edecek ve her türlü kirli ilişkiyi ortaya çıkaracaktır.

İzninizle bir örnek vermek istiyorum :

  • Perşembe günü Urfa-Akçakale’de Suriye adına savaştığı söylediği ve Erdoğan’ın “Evlatlarım” dediği üç bin kadar silahlı Hizbullah militanı, sınır kapımızdaki görevlilerimize saldırdılar. Biri polis olmak üzere dört görevlimizi öldürdüler, 12 vatandaşımızı yaraladılar, askerlerin nöbet kulübelerini yaktılar ve itfaiye araçlarına da ateş ettiler!

Bu korkunç olay başka bir iktidar zamanında olsaydı, bu üç medya grubu olayı günlerce gündemde tutar, o iktidarı düşürünceye dek yayınlarına devam ederdi.
Şimdi; Başbakan Erdoğan’ın deyişiyle “Sıkıysa” yazsınlar!

Türk Milleti bir gün uyanacak ve gerçekleri görecek.

İşte o gün, ekmeğini yedikleri suyunu içtikleri Türk Milletine ihanet edenler,
bırakın gazetelerini satmayı, sokağa çıkamayacaklar.

Rifat SERDAROĞLU : HAİN KİME DENİR ??

Rifat SERDAROĞLU

portresi

HAİN KİME DENİR ??

Kimi okurlarım benim çok sert yazdığımı, kimi yazılarımda “farklı fikirde” olanlara hakaret ettiğimi söylüyorlar, yazıyorlar.

Bu okurları 4 kümeye ayırabiliriz :

1. Kürtçü-Bölücü-Şeriatçı-Cemaatçi-Tarikatçı Türkiye Cumhuriyeti düşmanları,

2. AKP’li olup, Cani Öcalan’a teslim olmayı hazmedemeyen,
fakat AKP’ye söz söylenmesine kızanlar.

3. AKP ile ticari işi olan, mücahit-müteahhit ve her şeye müsait takımı,

4. Gerçekleri görmek istemeyen, muhtemelen parasını şimdiden yurtdışına aktarmış, “vatan” kelimesini yiyip-içip-dışkılarını bırakacakları arazi parçası zanneden,
tuzu kuru “oğlaklar.”


Değerli Okurlar;

Siyasi nezaketi de, siyasi terbiyeyi de çok iyi bilirim.
Hak etmedikçe kimseye hakaret etmem, edemem. Bir insanı incitmeyi hiç istemem.
Fakat bildiğim doğruları adamın yüzüne karşı söyler, yazarım.
Ben, rahmetli babamın öldüğü yaştayım. Cennetmekân Büyük Atatürk’ten
tam tamına yedi sene fazla yaşamışım. Bu aziz millet beni T.C. Devletinin en tepe noktalarına kadar taşımış.


64 yaşına gelmiş olan ben, şimdi Türk Milleti boğazlanırken mi susacağım?

Benimle birlikte görev yapmış Cumhurbaşkanları-Başbakanlar-Bakanlar korkudan sinip köşelerine çekilmişken, ben suskun kalamam.

Susarsam ne kendime saygım kalır, ne de eşimin ve çocuklarımın yüzüne bakabilirim.


“Hain” kelimesini de hak edenler için kullanırım.

Konu Türkiye olunca, “Hain” yalnızca tek başına ihanet eden değildir.
İhaneti görüp de, eliyle-diliyle-fikriyle müdahale etmeyen de haindir.
Ülke uçuruma giderken, ülkenin yasaları paspas edilirken susan-görevini yapmayan devlet görevlilerinin aldıkları maaş haram, kendileri ise haindir.

Kurtuluş Savaşımızda, Atatürk’ün önderliğinde Türk Milleti, dişiyle-tırnağıyla-canıyla emperyalist ordulara karşı özgürlük mücadelesi verirken, sinenler-İngilizlerin-Fransızların kucağına oturan “Kürtçü-Bölücü seccade şeytanlarının” tümü haindir.

Bugün aynı işi yapmaya devam eden torunları,

  • Federe İslam Devletini” kurmaya, “Büyük Kürdistan” Devletini
    İsrail ve ABD adına oluşturmaya çalışanlar, haindir.

-Eline silah alıp (gerekçesi ne olursa olsun) Türk Askerini-Türk Polisini-
on binlerce bebesini, dedesini, kadınını, gencini öldürenler haindir.

-Bu hainleri kendi bölgesinde barındıran, üzerimize salan, ülkemizin
ekonomik kaynaklarının çar-çur edilmesine neden olanlar haindir.

-T.C. yasalarına göre suç işlemiş ve elindeki silahı bırakmamış katillerle, TBMM’de “yasal zemin” hazırlamadan, TC Devletini bir “Çadır Devleti” yerine koyarak,
kanunsuz olarak görüşüp, anlaşma imzalayanlar, haindir.

-T.C. adını silmeye kalkanlar, Türk Bayrağını yakanlar, Türk Milletinin ekmeğini yiyip, “Türk Milleti” adını ortadan kaldırmaya çalışanlar, haindir.

-Mevcut Anayasa Türk Milleti huzurunda “Namusu ve Şerefi” üzerine yemin edip,
bu yeminini tutmayanlar katmerli haindir.


Bunlara “Hain” demeyen zaten Türk Milletinin bir bireyi olma şerefini hak etmemiş demektir. Onlar da ellerinden geleni artlarına koymasınlar.

Değerli okurlar;

Kişilere yaptıkları işlerle seslenilir;

Hırsız’a hırsız, sadaka dolandırıcılarına dolandırıcı, haine de hain diyeceğiz.
Bunu yüksek sesle haykırmaktan da geri durmayacağız. İzmir-Bayındır’da
göğsünde “mangal” gibi yürek taşıyan hanımefendi kadar cesaretiniz yoksa gölge edip, ayağımıza dolaşmayın bari.

Yazdıklarımızdan kimin canı yanıyorsa, Adli makamlara başvursun.
Hiç olmazsa gelecek kuşaklara (nesillere) “resmi belge” bırakmış oluruz.

Çok hassas günlerden geçiyoruz.

Türk Milletinin hışmına uğrayıp kahrolmak istemeyen “müzakereciler”
son bir kez daha düşünsünler.

Bizler Mustafa Kemal’in Askerleri, Vatan-Cumhuriyet ve Türkiye sevdalıları
üç-beş bin tane emperyalist beslemesinden, kendi insanını öldüren,
kendi kızlarının ırzına geçen çapulcudan mı korkacağız?

Gençlere bırakmadan benim yaşımdaki gençler olarak, devlet çözmezse
bizler bu işi çözeriz. Hem de adam gibi çözeriz.


Orhan Gencebay-Kadir İnanır gibiler, sizler bize sakın yaklaşmayın…

Asker-Polis-Sivil devlet memurlarına görevlerini bir kez daha hatırlatmak isterim.
Sizler Siyasi iktidarların “tetikçileri” değilsiniz.
Sizler TC Devletinin onurlu görevlilerisiniz. İşinizi yapın, işinizi…

Rifat Serdaroğlu : SONU HAYIR DEĞİL


Rifat Serdaroğlu

portresi

SONU HAYIR DEĞİL

Bir insanın kendine yapabileceği kötülüğü, kırk kişi bir araya gelse yapamaz.

Başbakan Erdoğan’ın son günlerdeki görüntüsü ve konuşmaları,
O’nun çok yıprandığının işaretleridir. Saçları dökülmüş, çökmüş, enerjisini kaybetmiş biri gibi görüntü veriyor!

Ciddi bir ameliyat geçiren ve bağırsağından yaklaşık 25 cm alınan Erdoğan,
gördüğü yoğun tedavi ve ilaç desteğine rağmen istirahat etmeyi reddettiği için,
sık-sık rahatsızlanmaya başladı. Hemen her hafta soğuk algınlığına yakalandığını söylüyor.

Hastalık bu, kimin başına ne geleceğini hiçbirimiz bilemeyiz. Ama herhangi bir hastalığa yakalanan birinin de, hastalığının tedavisi için gerekli şartlara uymak zorunda olduğunu bilmesi gerekir.

Hijyenik hastane ortamında ve sürekli doktor kontrolünde tedavi görmesi gereken bir hasta, sırf “Bakın ben turp gibiyim” diyebilmek için evinde, sağlıksız koşullarda
her gün saatlerce makineye bağlanırsa, hastalığın seyrini hızlandırmış olur.

Başbakan Erdoğan, sağlıklı düşünememekte ve çok çabuk sinirlenmektedir.

Birleştirici-bütünleştirici-sakinleştirici-uzlaşmacı bir dil kullanması gereken Başbakan, tam tersini yapmakta, her sözü her davranışı ile ülkenin birliğini bütünlüğünü
tehlikeye atmaktadır.

Başbakan Erdoğan’ın gerçek nihai hedefinin “Federe İslam Devleti” olduğunu,
O’nun siyasi hayatını , tüm konuşmalarını- ilişkilerini bilen ve araştırma yapan herkes
net olarak bilebilir.

Başbakan, zamanının azaldığını bildiği için, daha önceden planladığı programını çabuklaştırmıştır.

Cani Öcalan-BDP-PKK ile “Barış Süreci” denen kılıf altında anlaşması da,
“Akil İnsanlar”
 adıyla Türk Devleti – Türk Milleti düşmanlarını görevlendirmesi de
bu sebeptendir.

Başbakan Erdoğan, giderken yıkıp-yakarak gitmek istemektedir.

Kendisini Türkiye Cumhuriyeti Başbakan’ı yapan Türk Milletine, hangi vicdan, hangi akıl, hangi gerekçelerle bunu layık görür, bunu bizlerin anlaması mümkün değildir.

Bu yazılanları doğrulamak için size üç örnek vermek istiyorum :

*Silivri’de 20 binden çok insan demokratik tepkilerini göstermek ve orada yaşanmakta olan hukuksuzluğa kamuoyunun dikkatini çekmek için toplanıyor. İnsanlar, biber gazı-basınçlı su ile yerlerde sürükleniyorlar. Ülkenin Başbakanı “Bu insanların çoğu 50-60 yaşında insanlar. Ellerinde sadece Türk Bayrakları var. Bu insanlar niçin bu haldeler?” diye merak edip araştıracağına ve gereğini yapacağına, insanlara
terörist damgası vuruyor ve bağımsız yargıya emir vererek Savcıları harekete geçiriyor!

Sanki o insanlar T.C. Vatandaşları değil de, Esed’in vatandaşları?

Aynı anda ülkenin çeşitli üniversitelerinde, ellerinde PKK paçavraları ve Cani Öcalan posterleri taşıyanlar, polis koruması ile dolaşıyorlar!

*Başbakan, cemaatçi polislerin ve Kürtçü AKP Milletvekilinin gömdüğü silahlar bulununca, “Bakın ülkenin her yerinden silah fışkırıyor..” diyor, ama öbür yandan PKK katillerine, “Silahlarınızı gömün öyle gidin. İster mağaraya, ister dağa nereye istersen oraya gömün..” diyerek suç işliyor!

*Başbakan, “Süreç” için, “Şehitlerimizin ruhunu asla incitmeyiz” diyor ama
PKK elçiliği yapacak 63 kişiye, şehit ailelerinden de kesilen paralar ile oluşan bütçeden milyonlarca lira para vermekten çekinmiyor!

Bunlar akıllı ve ülkesini seven birinin yapacağı işler değildir.

En sevmediğim siyasetçi tipi hırsını, aklının üzerine çıkaran siyasetçilerdir.

Tarih, bu tip siyaset adamlarının feci sonlarıyla doludur.

AKP’nin bu gidişinin sonu da maalesef hayırlı değildir.

Sağlık ve başarı dileklerimle.
(13 Nisan 2013)

RİFAT SERDAROĞLU : TEK BAYRAK MI?

RİFAT SERDAROĞLU

portresi3

TEK BAYRAK MI ?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti‘ne, dün AKP Hükümeti- Anayasal Kurumlar ve medya işbirliğiyle çok büyük bir darbe vuruldu.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti‘ni kuranlar, devleti ve kurumlarını dıştan gelebilecek tehlikelere karşı düzenlemişlerdi. Kurucu İrade T.C. Devleti’ne içerden, bizzat kendi kişi ve kurumları tarafından ihanet edilebileceğini hiç düşünememişti.

Cumhuriyete -temel değerlerine açıkça karşı çıkan- demokrasiyi yıkmayı hedefleyen, kafasında “Federe İslam Devleti” bulunan ve bu amacı için, 54 bin vatan evladının katili ile bile işbirliği yapanların olabileceğini akıllarına bile getirememişlerdi.

Dün (21 Mart 2013) Diyarbakır’da olanları (Nevruz kutlamaları..) ve önümüzdeki günlerde yaşayacaklarımızı, tartışacak çok zamanımız olacak. O zaman herkes niçin mücadele ettiğimizi anlayacak ama dilerim iş işten geçmemiş olsun.

Şimdilik Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve
Cumhuriyet Savcılarına birer adet sorum olacak :

Eğer sorumluluk sahibi insanlarda bulunması gereken vasıfları üzerlerinde taşıyorlarsa, bu sorulara cevap verirler.

T.C. Başbakanı R.T. Erdoğan                                :

Siz devamlı olarak “Tek Bayrak-Tek Millet-Tek Devlet-Tek Dil” dediniz.
Eğer bunları tek ayak üstünde söylemediyseniz, lütfen bana “Tek Bayrak” olarak
hangi bayrağı kabul ettiğinizi söyleyiniz. Sizin “Tek Bayrak” dediğiniz, PKK Bayrağı mıydı, Barzani’nin Bayrağı mıydı, yoksa Türk Devletinin Bayrağı mı idi?

  • Diyarbakır’da Allah rızası için bir tane bile Türk Bayrağı yoktu!?

Orada “İki Bayrak” vardı. O bayraklar, PKK Bayrağı ve Barzani Bayrağı idi.

Sizin “Tek Bayrak” dediğiniz bu ise, Tek Devlet- Tek Millet- Tek Dil dediğiniz nedir?

Büyük Kürdistan Devleti- Federe İslam Devleti ve Kürtçe mi sizin tekleriniz?

Laf kalabalığına hiç gerek yok. Hollanda’dan gazel okumaya da gerek yok.
Öcalan’ın çağrısı ile sizin çağrınızın birbirine uyduğunu söylediniz. Çıkın, Barzani’nin
yani sizin “Onur Konuğunuzun” bayrağını taşıyıp, Türk Bayrağını çiğneyenlerle
nasıl fikir birliği içinde olduğunuzu Türk Milleti önünde mertçe cevap verin.

T.C. Devleti’nin Cumhuriyet Savcıları                     :

Sizler, adının başında “Cumhuriyet” bulunan Savcılar olarak, yasaları ve Anayasa’yı iktidarlara göre yorumlayamazsınız. Yasaları herkese eşit olarak uygulamazsanız, toplumda anarşiye ve isyana sebep olursunuz.

Görev yapamıyorsanız, “istifa” denen bir kurumu çalıştırmanız gerekir.

Bu devletin bir “Bayrak Kanunu” var mıdır?

Türk Ceza Kanunu’na göre, “Suçu ve Suçluyu Övmek” suç değil midir?
Anayasa’nın “Lâiklik” ilkesinin nasıl paspas edildiğini görmüyor musunuz?
Bir Narko-Terör örgütünün hapisteki önderine yataklık eden Milletvekillerini
ve Devlet memurlarını görmediniz mi?

Diyarbakır’daki toplantı Türk Milletine şu gerçeği açık-seçik göstermiştir :

  • PKK-BDP yandaşları “Türk Bayrağı” altında yaşamak istememektedirler. 
  • PKK ve Barzani bayrağını baş tacı yapıyorlar, Türk Bayrağını kabul etmiyorlar.

Bu olayın sevindirici tarafı ise şudur :

Güneydoğu illerimizin toplamında yaklaşık 7,5-8 milyon vatandaşımız yaşamaktadır.
Bunca tantanaya, paraya, tüm Türkiye’den, Kuzey Irak’tan, Avrupa’dan adam taşımalarına,  harcanan milyonlarca liraya, çoluk-çocuğa ve mitinge katılım için baskı-tehdide rağmen, katılan sayısı 400 bin dolayında idi.

Bu eşkıya ve bölücü takımı, AKP’nin 11 yıldır tüm bölgeyi terör örgütünün emrine verdiği halde, Kürt kökenli vatandaşlarımızın gönlünü kazanamamışlardır.

  • Kürt kökenli vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu Türk Milleti ile beraberdir.

Dün medyanın tamamına yakınından iğrenç davranışlar izledik.

Aydın Doğan – Ferit Şahenk – Turgay Ciner – Mehmet Emin Karamehmet,
benim tanıdığım Türk Milleti ve Türk Tarihi sizleri ve tetikçilerinizi asla affetmeyecektir.

Sizleri, Kandil’de ikamet ile ödüllendirmezse, Büyük Türk Milletine de yazıklar olsun…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
22 Mart 2013

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

Rifat SERDAROĞLU : Operasyon Ümmet

 

Rifat SERDAROĞLU
portresi3
Operasyon Ümmet

  • Türkiye, bilimsel bir deyişle bir eriyiktir, mozaik değil. Mozaiğe vurdun mu darmadağın olur. Hâlbuki eriyik aynen kalır. Daha hoş bir ifadeyle,
    çağdaş anlamıyla Türklük, aşure gibidir. En ufak parçası eksilirse
    tadı bozulur. Bu memlekette altmışın üzerinde etnik kimlik, daha da fazla
    dinî unsur var ve bu aziz memleketi omuz omuza savaşarak kurduk. Kimliğimiz de belliydi: Türklük
    (Prof. Dr. M. Kerem Doksat)

Türkiye Cumhuriyeti, öncelikle “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesini ilan ederek
şunu diyordu;

  • Ey Dünya, ben bazılarınız gibi istilacı ve sömürgeci değilim. Kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok. Bizim bir karış toprağımıza göz koyanla da
    ölümüne savaşırız .”
Cumhuriyeti kuranlar, bir daha cahiliye devrinin karanlıklarına düşmemek için
Lâiklik” ilkesini ilan ettiler. Devlet herkesin inanışına saygı duyacak ve
onun güvencesi olacaktı. Fakat din üzerinden insanların sömürülmesine,
toplumun geri götürülmesine karşı çıkılacaktı. Nitekim öyle oldu.

Türklerin “Ümmet- Ahali-Sürü” olmaktan kurtulup “Millet” olması,
adına Şıh-Tarikat ve Cemaat Piri denen adamların kulluğundan kurtulup
“Vatandaş” olmaları bugünkü “Bademlerin dedelerini” çok rahatsız etti.
Osmanlı zamanında bunlar ayrıcalıklı sınıf idiler. Bunlar hiç çalışmazlar,
halktan aldıklarıyla çok zengin bir yaşam sürerlerdi. Adeta devlet içinde devlet gibiydiler. Anadolu gençleri Kafkas- Yemen-Balkan Cephelerinde savaşıp
şehit olurlarken, tarikat müritleri askerlik yapmıyorlardı!Bunların çoğunluğu savaş zamanı, işgalcilerle işbirliği yaptılar, vatanı sattılar.
Allah’tan korkmadan, kuldan utanmadan yıllarca yalan söyleyerek
Büyük Atatürk’ü din düşmanı diye karaladılar. Her geçen gün, Atatürk’e olan “kinlerini” büyüttüler. Kendi mevkileri ve üç kuruşluk menfaatleri uğruna,
Türk Milletine bilerek ihanet ettiler.

Gerekçeleri de hazırdı; Türkiye bir İslam Devleti değildi. Dar-ul harp’tı.
Yani Türkiye’de İslam Devleti kurulana kadar, çalmak-soymak-düşmanla işbirliği yapmak günah değildi!

Yıllarca kinlerini büyüttüler. Cumhuriyet ilanından bu güne kadar,
Kürtçü-Bölücüler ve İslam Devleti isteyenler birleşip, T.C. Devletine
tam 28 kez isyan ettiler. Hiçbirinde muvaffak olamadılar. 
İşte son olarak,
dış destekli operasyonu 2002 yılından önce uygulamaya karar verdiler.
Bunun için 22 Ülkenin sınırlarının değişeceği, emperyalistlerin Müslümanları
yok edeceği bir plana “Eşbaşkan” oldular.

Bakın neler yaptılar?
-AKP İktidara getirildiğinde, PKK Narko-Terör Örgütünün
silahlı gücü büyük ölçüde bitirilmişti. Örgütün önderi, Suriye’den çıkartılmış ve paketlenerek Türkiye’ye teslim edilmişti.-AKP çıkardığı yasalarla ve Başbakan Erdoğan’ın Cumhuriyeti kuranları aşağılayan konuşmalarıyla, Bölücü örgüte ve taraflarına moral verdi.

-Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde askeri kışlasına, polisi karakoluna çektiler.
Terör örgütü takipten kurtuldu. Güvenlik güçleri çekilince, bölge halkı terör örgütünün silahlı militanlarına bırakılmış oldu.

-Sınır ötesi operasyonlar durduruldu.
Kandil yeniden PKK’nın toplanma merkezi oldu.

-PKK’ya bir de Barzani koruması sağlandı. Barzani, Türkiye üzerinden yaptığı
ticaret nedeniyle çok zengin edildi. Barzani ile ortak yatırımlara girildi.
Yetmedi, ellerinde Türk gençlerinin kanı olan bu eşkıya, AKP Büyük Kongresinde
“Onur Konuğu” ilan edildi.

Büyükşehirler Kürtçü Mafyanın eline bırakıldı. 11 yıldır bir tane Kürtçü Mafyası çökertilmedi. Kürt kökenli İçişleri Bakanları sokakları bile bunlara teslim ettiler.
İstanbul sokakları bugün bile birinin oğlundan, diğerinin kardeşlerinden sorulur.

PKK bu dönemde, Türkiye üzerinden elini kolunu sallayarak
uyuşturucu ticareti yaptı.

-Habur’da Türk Devletinin Yargıçları-Savcıları, terör örgütünün önünde yem yapıldı. Habur olayı örgüte, “Gördünüz mü, devletin Yargıcı-Savcısı bile
bizim emrimizde. Bizi nasıl saldılar.”
 deme olanağını sağladı.

-Oslo’da Türk Devletini, PKK Narko-Terör örgütünün önünde çöktürdüler.
T.C. Devletinin memurları, Başbakan Erdoğan adına yaptıkları bu görüşmede,
Sizinle savaşan Ordu şimdi içerde.” diyecek kadar ihanet içinde oldular.

-Türk Ordusu’nun kahramanları, Cemaat-AKP-ABD işbirliğinde, sahte dijital deliller üretilerek zindanlara atıldılar. Türk Ordusu’nun komuta heyetinin neredeyse yarısını içeri atıp, Ordu’nun direnme gücünü kırdılar. Cemaat yetiştirmesi,
satılmış bir-iki komutan bozuntusu da bunlara dörtayak durdu.

Herkesi dinlediler, herkesi fişlediler. İşadamlarını, Gazete Patronlarını
tehdit ettiler, herkesi korkuttular. “Başbakan benim velinimetimdir.
O ne isterse o yazılacak..” diyen lavuk patronlara gazeteler satın aldırdılar.

PKK asker-polis öldürdü, “Provokasyon var, Ergenekoncular yaptırdı” dediler.

-Türk Milleti demek, Türk’üm demek ırkçılık-ayrımcılık oldu.

-PKK Narko-Terör örgütünün liderini, Anayasa için talimat verecek,
kandildeki çakalı da “Ya diz çökersiniz ya da savaşırsınız” diyecek hale getirdiler.

-Kanlı terör örgütünün Kandildeki başı ile PKK bayrağı ve Öcalan resmi önünde
poz verdiler. Bu fotoğraf ile Kürdistan’ın bayrağı-lideri işaret ediliyor ve
Kürdistan’ın kuruluşu ilan ediliyordu.

Tüm bunlar, adım-adım şunları diyebilmek için yapıldı.Kanın dinmesini istemiyor musunuz?
Analar ağlamaya devam mı etsin?
Kandan-ölümden mi besleniyorsunuz?
Yaptığımız terörü sona erdirmek içindir!”

Gerçek ise, BDP-PKK ile anlaşıp, yeni hazırlayacakları Anayasa’yı referanduma sunmak, hileli seçim sistemi sayesinde Türk Milletine kabul ettirip,

Federe İslam Devleti‘ni ve Büyük Kürdistan’ı kurmak!İstenen bu, yapılan da bu..

Ne yaparlarsa yapsınlar, ellerinden geleni arkalarına koymasınlar.
Sonunda gelecekleri yer Türk Milleti’nin önü olacaktır. Türk Milleti o gün
bu badem takımına da, Kürtçü-Bölücü takımına da, Barzani’nin adamlarına da kahredici şamarını indirecektir.

İşte o zaman benim işim “Barış sürecini destekliyoruz” diyen safları
Türk Milletine teşhir etmek olacaktır.