Etiket arşivi: Dr. Ahmet SALTIK – Mülkiyeliler Birliği Üyesi

Suriyeli kalabalıkla başkanlık mitingi

19 Şubat Pazar günü Recep Tayyip Erdoğan Gaziantep’te miting yaptı.
Toplanan kalabalığın önemli bir kısmını Suriyeli mülteciler oluşturdu.
Gaziantep’te; Nizip, Karkamış ve İslahiye’de üç mülteci kampı bulunuyor. Miting günü üç kampın da kapısına otobüsler dayandı ve hemen hemen bütün kamp sakinleri şehir merkezindeki miting alanına taşındı. Nizipliler, ilçelerindeki kamptan 10 binin üstünde mültecinin taşındığını belirtiyorlar.  Aynı durum Kahramanmaraş’taki mitingde de yaşandı. Oradaki mülteci kampının da bütün sakinleri otobüslerle taşındı…

Öyle anlaşılıyor ki AKP, Türkiye için düşündüğü Başkanlık Sistemi için yaptığı mitinglere yeterli kitleyi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında bulamıyor. Yeterli kalabalık için Suriyeli mültecilerden medet ummak, AKP’nin referandum kampanyasında daha baştan içine düşmüş olduğu çaresizliği gösteriyor.

İŞTEN ATMA TEHDİDİ İLE ADAM TOPLAMAK

Mitinglerde Suriyeli kalabalığa duyulan ihtiyaç, AKP mitinglerinin dikkat çekici tek özelliği değildir. Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta içinde Malatya, Elazığ, Adıyaman, Maraş ve Gaziantep’te mitingler yaptı. Adı geçen illerde Vatan Partisi’nin Genel Kurultay hazırlıkları ve bazı il kurultaylarımız vesilesiyle bizim de bu hafta dolaşma ve yurttaşlarla konuşma olanağımız oldu. Bu çalışmanın sonucunda yaptığımız tespitler şunlardır:

  • Erdoğan’ın bütün mitingleri esas olarak taşıma kalabalıklar ile yapılmaktadır.
  • AKP’li belediyeler bütün çalışanlarını imzalarını alarak toplu olarak miting alanlarına taşımışlardır. Örneğin Gaziantep’te üç AKP’li belediye (Büyükşehir, Şahinbey ve Şehitkamil) çalışanlarını, önce belediye binaları önünde toplamış, imzalarını almış, daha sonra aileleriyle birlikte oluşturdukları yürüyüş korteji ile miting alanına götürmüşlerdir.

İmzalarını alarak personeli miting alanına götürme uygulaması devlet dairelerinde de gerçekleştirilmiştir.
Açıktır ki burada söz konusu olan, belediyelerde veya devlet dairelerinde çalışan yurttaşların işlerinden atılma tehdidi ile miting alanına zorla götürülmesidir.
Ayrıca birçok okulda öğrenciler topluca mitinge götürülmüştür.
Belediyelerin toplu taşıma araçları mitinglere vatandaşları bedava taşımak için kullanılmıştır.
Bütün bunlar Anayasa ve yasaların açık ihlalidir. Suç işlenmektedir.
Devlet olanakları bir siyasi partinin kampanyasının emrine verilmiştir.

DARALTILMIŞ ALANLAR

Öte yandan AKP mitingleri ile ilgili olarak saptadığımız çok önemli bir başka gerçek şudur:
Devlet olanakları kullanılarak gösterilen bütün çabalara karşın miting alanları doldurulamamıştır. Mitinglere ilişkin ortak gözlem, bütün illerde AKP’nin seçimlerde topladığı kalabalıklardan daha az kalabalıkların toplandığıdır. AKP’nin bu durumu önceden öngördüğü, bütün şehirlerdeki miting alanlarının önceden daraltılmasından anlaşılmaktadır. Miting alanlarındaki manzara, AKP’nin kapalı salon toplantılarında görülen durum ile uyumludur.
“Hayır” çalışması yapan partiler ve platformlar dopdolu ve coşkulu salonlara hitap ederken, AKP’li hatipler boş ve coşkusuz salonlara konuşmak durumunda kalmaktadırlar.

Recep Tayyip Erdoğan’ın mitingleri 16 Nisan’da yaşanacak hezimetin habercileridir.

Sevgi ve saygı ile. 25 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com
==================================
Dostlar,

Gevşemeden çalışmaya devam…
Halkımıza 18 maddelik anayasa değişikliği dayatmasının =
15 Temmuz’u bahane eden 20 Temmuz AKP – RTE Darbe Anayasasının
iç yüzünü ve hangi tehlikelerle tuzaklandığını anlatmak gerek..

Cumhuriyetin tapusunun istendiğini…
İslami faşizme ve bölünmeye zemin hazırlandığını..
Dış dayatma olduğunu ve AKP – RTE’nin bu uğurda feda edileceğini..
…………
Anlatmak gerek..
Halkoylaması sandığına gömüleceğini gören AKP – RTE’nin önlenemez hırçınlığını,
kimi iç ve dış çevrelerin kışkırtmalarını (provokasyonlarını) gözeterek.. Oyuna gelmeden..

Sevgi ve saygı ile. 25 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Genç bir hekimin ölümüne neden olan OHAL bir an önce kaldırılmalıdır!

Genç bir hekimin ölümüne neden olan OHAL bir an önce kaldırılmalıdır!

15 Temmuz darbe girişimini fırsata çeviren siyasi iktidar, OHAL ilanı ve sonrasında çıkardığı pek çok Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Parlamentoyu yok sayarak otoriter yönetim anlayışını toplumsal alanın tümüne dayatmaktadır.

Dr. Hasan Orhan Çetin, OHAL sürecinde ihraç edilerek ya da açığa alınarak görevinden uzaklaştırılan binlerce sağlık çalışanından, on binlerce kamu emekçisinden yalnızca biridir. Bu kişiler, yasa dışı bir örgüt ile somut bağlantılarını ortaya koyacak hukuksal kanıtlar olmaksızın, bir şekilde suçlu ilan edilmişler, işleri ve tüm özlük hakları ellerinden alınmıştır. Geldiğimiz bu aşamada, genç bir hekim yalnızca işinden değil yaşamından da olmuştur. OHAL uygulamaları, haksız ve hukuksuz olarak görevinden uzaklaştırılan Dr. Hasan Orhan Çetin’in yaşamını yitirmesinin doğrudan sorumlusudur.

Türk Tabipleri Birliği, OHAL’e karşı, tüm anti-demokratik uygulamalara olduğu gibi, başından beri açık ve net bir tutum sergilemiştir. Her türlü haksız ve hukuksuzluğun önünü açan, ülkemizdeki adalet duygusunu körelten, binlerce emekçiyi işsiz, okulları hocasız, hastaneleri doktorsuz bırakan ve artık can alır hale gelen OHAL bir an önce kaldırılmalı, haksız ve hukuksuz olarak görevinden uzaklaştırılan kamu emekçileri görevlerine iade edilmelidirler.

Yaşamının ve mesleğinin baharında aramızdan ayrılan genç meslektaşımız
Dr. Hasan Orhan Çetin’in ailesi, sevdikleri ve çalışma arkadaşları başta olmak üzere tıp camiasına baş sağlığı ve sabır dileriz. Sürecin takipçisi olacağımızı, OHAL’in bir an önce kaldırılması, haksız ve hukuksuz yere açığa alınanların, ihraç edilenlerin görevlerine dönmeleri ve adil yargılanma hakkı için verdiğimiz mücadeleyi güçlendireceğimizi kamuoyuna duyururuz. 19 Şubat 2017

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi
=================================
Dostlar,


Meslek örgütümüzün açıklamasını aynen paylaşıyoruz..
Genç meslektaşımız Dr. Hasan Orhan Çetin‘in canına kıyması biz büyük acı veriyor..

Dileyelim ülkemizi böylesine kötü yönetenler ve çok acı, katlanılamaz olaylara
neden olanlar ibret alırlar, kötülükler ülkesine döndürülen Türkiye‘nin sürüklenişi
bir an önce durdurulur. Tersi durumda bu bataktan çıkmak giderek olanaksızlaşıyor..

Merhum Dr. Hasan Orhan Çetin‘in dosyası bir kez daha yansız bir uzmanlar kurulu eliyle incelenmeli ve hukuksuzluk yapanlar mutlaka yargılanmalıdır.
Merhumun saygınlığı, ölümünden sonra bile olsa geri verilmelidir.
Sorumlu kamu görevlileri, kamuoyu önünde merhum Dr. Hasan Orhan Çetin‘inin hatırasından ve ailesinden özür dilemelidir. Dr. Çetin’in özekıyımı (intiharı) nedeniyle ailesinin yoksun kalacağı beklenen gelir – refah – kazanımlar aileye ödenmelidir.
Bu ödemeler, adli – idari soruşturma sonunda sorumluluğu yasal olarak belirlenen kamu görevlilerinden geri alınmalıdır (bu kişilere Devlet rücu etmelidir).

OHAL bulanıklığında insanları açıkça hukuksuz biçimde SİVİL ÖLÜME mahkum eden gizli (kripto) ajanlar hızla bulunmalı ve ayıklanmalıdır. OHAL asla bir tasfiye
ya da intikam aracı olarak kullanılmamalıdır; bu sorumluluk AKP iktidarı için
başat ve asal niteliktedir. Kamudan İhraçlar hızla gözden geçirilmeli, haksızlıklar mutlaka ve hızla giderilmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 23 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

FAŞİZMİN YÜKSELİŞ SESLERİ

FAŞİZMİN YÜKSELİŞ SESLERİ

Özgür MUMCU
Cumhuriyet, 23.02.17

(AS: Bizim katkımız yazını altındadır..)

Sayın Numan Kurtulmuş’u bilirsiniz. Hükümet sözcüsü. Has Parti’nin eski genel başkanı. AKP’nin sağı yutma operasyonunun bir örneği. Bir zamanlar en sıkı iktidar karşıtlarının dahi etmeyeceği, yenir yutulur olmayan sözleri AKP’ye yöneltmesiyle meşhurdu. Harun-Karun meselesiyle Ali-Muaviye benzetmeleri literatüre geçmiştir.
Partisini kapatıp AKP’ye geçerken “Numan Kurtulmuş ve arkadaşları makam, mevki, servet, şan ve şöhret peşinde koşan insanlardan değildir” demişti. Eski Has Parti’li yeni AKP’lilerden kendisi hükümet sözcüsü, Ahmet Demircan milletvekili, Abdülhamit Gül ise hem milletvekili hem de başkanlık rejimini öngören anayasa değişikliğinin mimarlarından.
AKP’ye katılmayı reddeden Has Parti kurucularından Prof. Cihangir İslam ise son
OHAL KHK’si ile ihraç edilen akademisyenler arasında.

Neyse, şimdilik bunu not etmekle yetinelim. Bu geçmişle her sabah uyanıp aynaya bakmak zorunda olan biz değiliz, kendi bilir.
İşte sayın Numan Kurtulmuş geçen gün şunu söyledi:

  • “Avrupa için en büyük tehlike, Avrupa’da artık ayak seslerini duyduğumuz
    yeni faşizmin yükseliş sesleridir. Buna karşı herkesin uyanık olması lazım.”

Senelerdir bu köşe de dahil olmak üzere çok yerde tartışılan bu konuyu geç de olsa fark etmesi pek güzel. Gerçi artık yükselen aşırı sağ, popülist dalgadan bahsetmeyen kalmadı. Ama yine de geç olsun güç olmasın. Gelgelelim bu hadise hakkındaki neredeyse tüm incelemelerde sözcülüğünü yaptığı hükümetin siyasi çizgisi de yer alıyor. Trump, Brexit, Putin ve Erdoğan aynı yükselen popülist dalganın parçaları olarak değerlendiriliyor. Kaldı ki karşı karşıya olduğumuz sadece Batı’nın sorunu değil.
Filipin Devlet Başkanı Duterte’den Hindistan başbakanı Modi’ye kadar uzanan küresel bir hadise bu. Mesela Macaristan başbakanı Viktor Orban bu durumu özgürlükçü olmayan
demokrasi
olarak yüceltiyor. Dahası bu otoriter, popülist yönetim biçimine överek verdiği örnekler arasında Erdoğan rejimi de var.

Yeni Türkiye” sloganını çağrıştıran “Yeni Hindistan”, Gandi’nin mirasına bayrak açmış Hindu milliyetçisi Modi’nin sevip kullandığı bir kavram mesela. Erdoğan’ın Modi’nin ardından hologramla nutuk attığını da hatırlamakta fayda var.
Avrupa’da aşırı sağ akımlar, Putin Rusya’sından destek alıyor. ABD’de Trump’ın seçim zaferinde Rusya’nın parmağı olduğu çok konuşuldu. Hatta Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı Michael Flynn, Rusya ile izah edemediği görüşmeleri sebebiyle istifa etmek zorunda kaldı. Flynn aynı zamanda Türkiye için lobi yapmasıyla da gündemdeydi. İslamcı mizah dergileri, ABD başkanlık seçim sonuçlarını Rabia işareti yapan bir Donald Trump karikatürü ve Erdoğan’ın sıklıkla dile getirdiği bir şiire göndermeyle “Ne yapsalar boş, Clinton’ın ötesinde bir Trump vardır” diye kutladı.
Doğrudur. Dünya bir kırılma safhasında. Aşırı sağ, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hiç olmadığı kadar kuvvetli ve daha da kuvvetleniyor. Fakat ve maalesef bizim bugünkü iktidarımız da bu kuvvetlenen akımla beraber değerlendiriliyor. Sayın Kurtulmuş’a bu mesele hakkında daha çok okumasını tavsiye ederiz. Kendisi akademisyendir. Biraz çalışırsa hızla öğrenir. Ya da dilerse üniversiteden ihraç ettikleri siyaset bilimcilere sorsun, eminim kendisini aydınlatırlar.
===============================
Teşekkürler sevgili Özgür Mumcu…

Prof. Numan Kurtulmuş
 kemiksiz dilinin ettiği bu büyük laflardan ne zaman kurtulacak? Sanırız hiç kurtulmuş olmayacak.. Arşivler unutmaz,, yakılsalar da.. Bir yerlerden sürgün verir.
Kurtulmuş’u kim kurtaracak? İnişe geçen ve dağılma sürecine giren AKP mi??
Hadi canım sen de…

Bir de hakkını yemeyelim, bizimkiler Nazi faşizminin akıl edemediklerini de başarıyor!
OHAL KHK’ları ile binlerce kamu çalışanını içeren blok blok ihraçlar ile SİVİL ÖLÜME
(Post-modern Türk usulü idama!?)
mahkum edilenlerin pasaportlarına da el konarak
gurbet ellere sığınmaları da engelleniyor..

Büyük Latin atasözüdür : Homo homini lupus! (İnsan insanın kurdudur)
Dolayısıyla kendinin de kurdudur ve de o kurtlar şimdilerde AKP’yi kemirmektedir..
Kim saldı bu kurtları AKP’nin üzerine??
Hacamatçılar?
Sülükçüler??
Cin çıkarma hastanesi açanlar ve ona ruhsat verenler??
Bahçeli devlet??
Hangisi, hangisi??
1933’te Alman Parlamentosu Reichstag yandı, buna dayalı Hitler faşizmi geldi ülkeye.
Yıllar sonra, Alman Parlamentosu Reichstag’ı kundaklayanların Naziler olduğu kanıtlandı.
Bizde TBMM hain FETÖ’cüler tarafından bombalandı; Türk tipi / usulü OHAL!li faşizm
de jure ve de facto olarak gelip kuruldu.

HAYIR” lara vesile olur ve de necip milletimiz “HAYIR” ile amel eyler inşallah!

Sevgi ve saygı ile. 23 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

CHP’li Selin Sayek Böke’ye canlı yayın sırasında ölüm tehdidi

CHP’li Selin Sayek Böke’ye
canlı yayın sırasında ölüm tehdidi

CHP’li Selin Sayek Böke’ye “suikast” ihbarı… CNN Türk’teki canlı yayın sırasında kanalı arayan bir kişi “Yaşamına son verilecek, evine gidemeyecek” tehdidinde bulundu. Polis eşliğinde İstanbul’dan uçağa bindirilen Böke’yi, Ankara’da özel kuvvetlerden çok sayıda polis karşıladı.

[Haber görseli]

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

CHP Sözcüsü Selin Sayek Böke, önceki gece katıldığı televizyon yayınında, “suikast ihbarı” ile sarsıldı. CNN Türk‘te Şirin Payzın’ın konuğu olan ve referandum sürecine ilişkin partisinin kampanyası ve “neden hayır dediğini” anlatan Böke, yayındayken kanala, “suikast ihbarı” geldiği ortaya çıktı. Canlı yayına katılan Böke’nin ihbardan, yayının sona erdiği 01.00 dolayında haberi oldu. Edinilen bilgiye göre kanal yetkilileri ve Payzın, gelen ihbarı anımsatarak, “yaşamsal tehlike bulunduğu”nu bu nedenle polis gelene kadar, kanal binasında kalmasını rica ettiler. Böke, bir süre sonra CNN Türk binasına gelen polis ekipleri eşliğinde buradan ayrıldı ve uçağa koruma ekiplerinin nezaretinde uçağa bindi.

ROBOKOP GİYSİLİ ÖZEL TİM KARŞILADI

Ankara’ya indiğinde ise Böke’yi Esenboğa havalanında, robokop giysili özel tim görevlisi kalabalık bir polis ekibi karşıladı. Güvenlik görevlileri, Böke’ye, hakkındaki ihbarın ciddi olduğunu belirtirken, benzer ihbarın emniyete de yapıldığı ve bunun üzerine polisin teyakkuza geçtiği bilgisini paylaştı.

POLİS VE CHP’Lİ YÖNETİCİLER EŞLİĞİNDE EVİNE GETİRİLDİ

Olayın CHP yetkilileri tarafından da öğrenilmesi üzerine CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ve İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu da Böke’yi havaalanında karşıladı. Böke, polis ve CHP yöneticileri eşliğinde Ankara’daki evine kadar getirildi. Güvenlik görevlileri, apartmana girerek, binada geniş çaplı bir arama ve inceleme yaptıktan sonra Böke’yi evine bıraktı.

CHP KAYNAKLARINDAN AÇIKLAMA

CHP kaynakları, programda Böke’nin “hayır kampanyasının eşit koşullarda yapılamadığı
ve kendileri dahil hayır için çalışanların zor koşullarda çalışma yürüttüğü” yönündeki açıklamalarından sonra geldiği bilgisini paylaştı. Sayek’in programda

  • “hayır demenin bu ülkede ölüm tehdidini göze almayı gerektiği”ne de dikkat çekmişti.CHP kaynakları, “Böke’nin açıklamalarından rahatsız olanlar sanki, ‘zorluk yaşamak
    öyle olmaz, böyle olur mesajı verdi” değerlendirmesini yaptılar.

EMNİYET ARAŞTIRIYOR

Böke’ye yönelik suikast tehdidiyle ilgili Emniyet birimlerinin çok yönlü araştırma yaptığı bildirildi.
(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/682342/CHP_li_Selin_Sayek_Boke_ye_canli_yayin_sirasinda_olum_tehdidi.html, Cumhuriyet, 22.2.17)
=======================================
Dostlar,

Bu gerilimi böylesine tehlikeli biçimde tırmandırmak ülkemize yarar getirmez.
AKP iktidarı derhal bu eylemi – eylemciyi kesin ve kararlı bir dille ve içtenlikle kınamalıdır. Erdoğan, Cumhurun başı olarak net bir tavır alarak bu tür girişimlere – provokasyonlara asla
izin vermeyeceklerini açıklamalı, özellikle kendi parti tabanını serinkanlı – sağduyulu – olgun – hoşgörülü davranmaya çağırmalıdır.

AKP – RTE halkoylaması kampanyalarında, “evet” oylarını – AKP tabanını pekiştirmek (tahkim etmek, konsolidasyon) için ötekileştirici – kutuplaştırıcı dil – söylem asla kullanmamalıdır.
AKP Propagandasını demokratik – uzlaşmacı eksende tüm toplumu kucaklayarak yürütmelidir.

Erdoğan için ne söylesek – yazsak boşuna (nafile) ne yazık ki..  
Devlet kaynakları ve Cumhurbaşkanlığı dokunulmazlık zırhı ile Anayasadaki tarafsızlık yeminini çiğneyerek kampanya yürütmesi kabul edilebilir bir davranış değildir,,
Hukuka uygun da değildir. Bunu yapmamalıdır ama boşuna söylüyor ve yazıyoruz..

Bu arada Erdoğan’a hakaret suçlamaları ile gece yarısı evleri basılarak emniyette sabahlatmalar ve “uygun” sulh ceza yargıçlıkları önünde tutuklanarak yargılatmalar artıyor..
Telefonla – resmi yazıyla Emniyete – Savcılığa çağrılsalar daha uygun olmaz mı? Öte yandan AİHM’nin sayısız kararına karşın, Erdoğan’a eleştirileri düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında iken örtük olarak (zımnen) kaldırılmış TCK md. 299’u ısrarla uygulatmak Türkiye’ye hiç ama hiç yakışmıyor.

Büyük gözdağı!

Öte yandan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Sayın Doç. Dr. Selin Sayek Böke’ye ölüm tehdidini kamuoyu önünde basın – yayın organlarını kullanarak yapan kişi, bakalım tutuklanacak mıdır?? Tehdidin ciddi olduğunu Emniyet kabul ediyor ve önlem alıyor.. Dolayısıyla basın yoluyla açık ve ciddi ölüm tehdidi yapan bu kişi tutuklanmazsa, bu suçu işleyebilir! CMK’da tutuklama nedeni oluşmuştur (md. 100-101).
Hukuk devleti her durumda korunmalıdır. Yasalar karşısında herkes eşit olmalıdır.  

CHP’ye ve Sayın Böke’ye geçmiş olsun diyoruz..
Bütün Türkiye’yi kışkırtmalara gelmeden, asla suç işlemeden halkoylamasına dönük uygar, eşit, yasalara uygun, adil bir kampanya yürütme çağrısı yapıyoruz.

  • Halkoylamasının sonucu elbette çok önemlidir. Türkiye için yaşamsaldır.

Ancak sonuç ne çıkarsa çıksın bu ülkede kardeşçe birlikte yaşamak zorundayız..
Halkımızın sağduyusu ile “HAYIR” oylarının baskın çıkacağı görülüyor. AKP – RTE
bu sonucu da içine sindirmeli, oylamanın meşruluğuna gölge düşürecek en küçük girişim içinde olmamalıdır. Kamuoyunda algı yönetimine dönük hukuk dışı hiçbir girişim kesinlikle
söz konusu edilmemelidir
. Türkiye’ye yakışır bir oylama yapılmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 22 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Muharrem SARIKAYA : Bozkurt efekti

Bozkurt efekti

Muharrem SarıkayaMuharrem SARIKAYA
HABERTÜRK, 22 Şubat 2017

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Anadolu’da olup biteni anlamak için milletvekillerinin grup toplantılarındaki davranışlarını gözlemlemek yeterlidir. Eğer bir milletvekili sağa sola selam verip gruba giriyorsa bilin ki ilinde siyaseti iyi gidiyor. Başı aşağıda hızlı adımlarla grup toplantısına giriyor, aynı ilden arkadaşlarıyla da “merhabalaşmıyor” ise bilin ki o ilde sorun büyüktür.
Dün grup toplantılarının hepsini izledim, karşılaştığım durum şöyle…

CHP’de parti yönetimlerini de “hayret ettirecek” boyutta milletvekillerinde özgüven var…
Belki de ilk kez birbirlerinin arkasından konuşmuyorlar, parti yönetimi ve genel başkanı eleştirmiyorlar. Yine ilk kez parti yönetiminin büyük efor (AS:çaba) sarf etmesine gerek duymadan konsolide olmuş görünüyorlar. Nitekim bu durum karşısında kendileri de hayrete düşmüş halde, “daim olması” dileklerini birbirlerine iletiyorlar. Bu noktaya ulaşmalarının nedenleri konusunda da ilginç veriler sunuyorlar.

BATI FAKTÖRÜ

Aktardıklarına göre illerinden gelen sonuçlardan memnunlar. Özellikle de MHP muhaliflerinin, Ege, Akdeniz, Marmara ile ummadıkları şekilde Orta Anadolu’da AK Parti’nin toplumsal tabanı üzerindeki etkisinden hoşnutlar. Bunun üzerine, ABD merkezli International Republican Institute (IRI) anket sonuçlarında “Hayır” oylarını 7 puan önde gösteren sonuç eklenmiş.

“Daha çok çalışmalıyız” cümlesi kuliste sıklıkla tekrarlanıyor.

BİR MİLYON AKTARICI

Aktardıklarına göre, CHP yönetimi de bunu gözetip, “Bir milyon anlatıcı” yaratacak yapılanmaya yönelmiş. Buna göre Anayasa değişikliğiyle nelerin olup olmayacağını eğitimli bir yapı, bir gruba aktaracak, onlar da ötekilerine ileterek bir milyon anlatıcıya ulaşılacak.
İlk kez denenecek yöntemden sonuç alınacağına inanılıyor.

‘BOZKURT’ ETKİSİ

Başbakan Yıldırım’ın “bozkurt” işareti yaptığı AK Parti Grubu’ndaki durum ise biraz farklı. Konuyla ilgili isimlere göre sahada bir hafta öncesine oranla henüz “istenilen değişim” sağlanamadı. Kararsızların oransal dağıtımı sonucu “Evet” oyları % 50 sınırını biraz aşıyor; ancak orantısal dağıtımın doğru sonuç verip vermeyeceğini kendileri de tartışıyor. Bunun için gelecek haftadan itibaren (AS: başlayarak) pozitif propagandaya yönelip, “Hayırcılar teröristtir” söylemine dayalı negatif propagandadan vazgeçilecek. Bunun yerine alt yazısında yine aynı sonucun verildiği, politik pozitif söylem tercih edilecek.

Altını çizdikleri bir başka nokta da AK Parti ve MHP’den gelecek oyların, seçimde alınanla
aynı olmaması. Ege, Marmara, Akdeniz ve Orta Anadolu’nun bazı bölgelerinde iyi sonuç çıkmamış. HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ’ın dün kesinleşmiş cezasının TBMM Genel Kurulu’nda okunarak milletvekilliğinin düşürülmesi ile Başbakan Yıldırım’ın grup toplantısında bozkurt işareti yapmasını birlikte okumak gerekir.

Yerel seçimde de CHP Lideri Kılıçdaroğlu, milliyetçi kökenli Ankara Büyükşehir adayı Mansur Yavaş için oy almak amacıyla benzer taktik gütmüştü. Grup çıkışında Başbakan Yıldırım’a bunun AK Parti tabanında olumsuzluk yaratacağı alanlar olup olmayacağını sordum, gülerek “MHP’lilere göstermek içindi. Engelliler için ‘Evet’ anlamına geliyor” dedi.
Ancak, ‘Evet’ oylarının 6 ile 8 puan arasında önde gözüktüğü Doğu ve Güneydoğu milletvekilleri “bozkurt” efektinden hoşnut değildi. Referandum propagandasının bir tarafı memnun ederken diğer tarafı olumsuz hale çevirdiği gerçeği burada da ortaya çıkıyordu.
(http://www.haberturk.com/yazarlar/muharrem-sarikaya/1399866-bozkurt-efekti)
===================================
Dostlar,

Muharrem Sarıkaya deneyimli ve ağırbaşlı bir gazetecidir. Yazdıklarını önemsiyoruz.
Bizim sınırlı gözlemlerimiz, halkın önemli bir bölümünün dayatılan Anayasa değişiklikleri hakkında yeterli ve net – doğru bilgi sahibi olmadıkları yönünde. Birkaç maddesini söyleyip açıklayınca ve yürürlükteki düzenleme ile, 1876 Padişah anayasası ile karşılaştırınca çok etkili oluyor.

İlginç biçimde Tayyip bey bu gün, kamuoyuna mesajlarını vermek için araç / vitrin / figüran / konu mankeni… olarak kullandığı bir başka kesimle, yüklenicilerle (müteahhitlerle) toplantısında halka 18 maddelik anayasa değişikliğini okumalarını önerdi! Haklı olabilir, çünlü ortalama yurttaşın bu metni okumakla varabileceği anlamlı bir yer yok.. Varolan ile getirilmek istenen metnin karşılaştırmalı ve uzmanlarınca açıklanmasıyla gerçek ortaya çıkabilir. Çünkü hem çoook tuzaklı maddeler var hem de teknik ve dolayısıyla doğası gereği karmaşık içerikler.

Erdoğan düz mantıkla gidiyor ya da işine öyle geliyor.. 550 vekil 600’e çıkarılırsa ne olurmuş? Daha önce de ülkemizde TBMM çift kamaralı (Meclisli) iken 450 vekil + 150 senatör varmış.. 1961 Anayasası ile getirilen 150 kişilik senato 40 yaşını bitirmiş ve yükseköğrenim görmüş insanlardan oluşuyordu, bir tür akiller meclisi idi. TBMM’den geçen yasa metinleri bir de burada irdeleniyordu. Halkoyuna sunulacak Anayasa değişikliği ise halk popülizmi yaparak, dünyada örneği görülmemiş biçimde 18 yaşındaki çocuğu ülkenin yönetiminde güya söz sahibi yapacak. Siyaset – sermaye seçkinlerinin – eşrafın çoluk çocuğu askerlik bile yapmadan TBMM’ye alınacak ve çok rahatlıkla siyaset abileri – anababaları – büyükleri tarafından uslu uslu yönlendirilecekler.. Üstelik göstermelik tek kanatlı bir Mecliste neden 600 vekile bu yoksul halk bol bol maaş, yolluk, sınırsız sağlık gideri desteği ve 2 yıl vekillik yapması durumunda milletvekilliği aylığı ile emeklilik kıyağı.. Tayyip bey bu çocukları askerden muaf tutmayı bile önerdi! Yani vekillikte geçen süre askerliğe sayılacak, paralı askerlikten daha da kıyak,
AKP büyüklerinin çoluk – çocuğuna böylesi bir kıyak sunulacak.

Bu olası sonuçlar 18 maddenin metninde yazmıyor ne yazık ki..
Meclisin yerinde durduğunu söylüyor Erdoğan. Evet, bina orada. Ama içinden başbakan ve bakanları çıkar(a)mayan, Cumhurbaşkanına soru soramayan, yokluğunda TBMM Bakanının cumhurbaşkanına vekalet etmesi engellenen, TBMM’de hükümet koltuklarının söküldüğü, gensoru ile bakanın – hükümetin düşürülemediği, CB’nın fesih tehdidi altında, Meclisin yaptığı yasaların CB tarafından Resmi Gazetede yayımlanmasının keyfine bırakıldığı (şimdiki anayasada 15 gün süre var!), CB kararnameleri ile yaşamın – devşetin hemen hemen tüm alanlarını düzenleyebildiği, hesap sorulmasının, denetlenmesinin neredeyse olanaksız kılındığı, Yasama – Yürütme – Yargı üzerinde mutlak egemen kılınarak bir tür 21. yüzyıl padişahı yaratıldığını… yazmıyor 18 madde.. Fakat tüm bunların yolunu açıyor.

Bir de siyasetin dürüst yapılması gereğinden söz edilebiliyor üstüne üstlük..

Bu halk öyle sanıldığı – beklendiği ölçüde zeka fukarası değildir. Engin deneyimi, birikimi ile gerçekleri sezecek ve öğrenecektir. Halen HAYIR oyları en az 7-9 puan öndedir.

16 Nisan’a doğru bu farkın kapatılamayacağı görülürse her şey yapılabilir..
Kandil’e kara harekatı da, düzmece suikast girişimleri de, Musul’a girmeler de,
kamuda binlerce istihdam ile, ulufe dağıtmalarla, af çıkarmayla, FETÖ’nün iadesiyle….
olmadı büyük ölçekli sabotajlarla..

Bu arada, Erdoğan’a hakaret suçlamasıyla tutuklamalar artıyor.. Gözdağı büyütülüyor..

Ama bu kez halkımız o engin sağduyusu ile oyuna gelmeyecek ve oyları “HAYIR” olacaktır.

Sevgi ve saygı ile. 22 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Hikmet Çetinkaya : Bu alçaklık bitmeli…

Hikmet Çetinkaya

Cumhuriyet, 20.02.2017
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Bu alçaklık bitmeli…

Kör terör bu kez Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde adliye ve emniyet lojmanlarını vurdu… Yine bomba yüklü bir araç uzaktan kumandayla patlatıldı. Patlamada
11 yaşındaki Ahmet Oktay Günak ve mahalle bekçisi İbrahim Kete öldü. 17 kişi ise yaralandı.
Kör terörün ne zaman karşımıza çıkacağı belli değil. Kimi zaman gece,
kimi zaman gündüz.

  • Artık bu alçaklık bitmeli. Nerede olursa olsun teröre geçit verilmemeli.
    Olan bu ülke insanına, bizim çocuklarımıza, kardeşlerimize oluyor. 
    Masum bir bekçiyi, kedi yavrularına mama veren bir küçük çocuğu öldüren katil terör örgütünü lanetliyorum.

Bir pazar sabahı umudu, sevgiyi, aşkı, sevdayı anlatacaktım. Cuma akşamı Viranşehir’de hain terör saldırısı oldu. Sabah kalktığımda Cumhuriyet’te saldırı haberini okudum. Onlarca araç bombanın etkisiyle hurda yığınına dönüşmüş…
Yürekler yanıyor… Olay yerinde olan arkadaşımız Demet Yalçın’ın izlenimlerini öğrenmek için telefon ettim. Demet, yaşanan dramı şöyle özetledi:

  • “Burada insanlar çaresizlik içinde…”
    Yurdumun insanı çocuğuyla, genciyle ve yaşlısıyla çaresizlik içindeydi.
    Cumhuriyet’in internet sayfasındaki fotoğraflar zaten olayın acı yüzünü ortaya koyuyor…
    ***
    İçimizdeki acılar düğüm düğüm… Meclis’e, Cumhurbaşkanı’nın kaldığı oteli basan bir darbe saldırısını görmüştük. Alçakça bir saldırıydı… Suruç’u, Ankara Gar Meydanı’nı görmüştük, İstanbul’da Dolmabahçe’yi, Kayseri’yi, İzmir’i… Yıllardır polislerimizin, askerlerimizin şehit düştüğüne tanık olmuştuk. Gaziantep’te bir düğünde 30’u çocuk, 50’den fazla insan acımasızca katledilmişti… Acılarla çoğalan bir toplumduk biz.

Yaşanmışlıkları unutuyorduk, yazılmış yazıları… Yürekler yangın yeriydi.
Yaşam zordu. Acılar dayanılmaz.
Nerede başlayıp nerede bitiyordu bunun farkında bile değildik çoğu zaman. Bu alçak terör bir gün bitecekti. Elbet çocuklar hayatın
yedi
rengini kuşatacaklardı gözbebeklerinde…
Geçecekti bugünler. Uyuyan polis, bankamatikteki sivil giyinmiş silahsız uzman çavuş, karısı ve çocuğuyla çarşıda alışveriş yapan binbaşı, hamile karısıyla dolaşan astsubay
Bir acıyı bilen o acıyı sadece kendinin yaşadığını mı sanır?
Özlem nedir, kardeşlik, sevgi bağı nedir, hiç düşündünüz mü?
11 yaşında kedi yavrularına mama veren çocuk… Ve bir bekçi…
Hayatı türkülü çiçekli dallarda çoğaltmak varken, onun hayalini kurarken,
bu kahpe pusuda ölüme yenik düşmek neyin nesidir!
***
Zorlu dönemeçlerden geçiyoruz hep birlikte… Aylardır iddianameyi bekliyoruz
Özgür Mumcu’nun dediği gibi, Türkiye’de siyasi davalar cemaatin ya da iktidarın güç kovaladığı ve sonunda hep Ahmet Şık’ın tutuklu olduğu basit bir oyundur”
Sevgili Akın, Murat, Kadri, Güray, Hakan, Turhan, Musa, Önder, Bülent, Mustafa Kemal ya siz? Odatv’nin karar duruşmasına yine Ahmet Şık Gülencilikten tutuklu halde geldi adliyeye. Bunun başka bir izah yolu var mıdır?
Odatv davasının orijinal savcı ve yargıcı kaçmış, yıllardır her yerde bas bas bağırılmasına karşın yargı, davanın bir düzmece olduğunu yeni anlamış, cemaatin çevirdiği dolap olduğu anlaşılmış ama karar bir türlü çıkmamış. Cemaatin Emniyet’e nasıl sızdığını anlattığı için tutuklanıp kitabına el konmuş Ahmet Şık ise cemaatçi olduğu iddiasıyla tutuklu.
***
Sevgili Akın, sizler de tutuklusunuz cemaatçilikten ötürü… Üstelik şüpheli olarak. Orhan, Aydın ve ben tutuksuz, yurt dışına çıkış yasağı olan cemaatçi şüphelisi.
Çok komik ama gerçek… İçimde acı…
Ülkem adına üzülüyorum Sevgili Akın Atalay… Ülkem adına…
=================================
Dostlar,

Cumhuriyet’te, silah ve mühimmat yüklü MİT TIR’larının görüntüleri ilk sayfada yayımlanması üzerine (30 Mayıs 2015) Tayyip bey küplere binmiş ve “.. bunun bedelini ödeyeceklerrr!..” diye gürlemişti.

‘MİT TIR’ları” Silah Taşıyordu!  (Lütfen tıklayınız..)

MİT TIR’ları Lahey’de (Lütfen tıklayınız..)

Ve Cumhuriyetimizin kuruluşunda önce de var olan ve kuruluşta Mustafa Kemal Paşa’nın
yanı başında çok değerli hizmetler veren Cumhuriyet Gazetesi operasyon yemişti.
Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara temsilcisi Erdem Gül tutuklandılar,
Silivri’de aylarca tutuldular.. Tutuksuz yargılanmak üzere denetimli serbestlikle salıverildiler yurt dışı baskıların da etkisiyle. Derken Can Dündar’a adliye bahçesinde suikast girişimi yapıldı ve bizzat İstanbul Emniyet Müdürünce uyarılarak yaşamsal tehdit nedeniyle (Devletin O’nu koruyamayabileceği uyarısıyla!?) bir süre yurt dışına çıkması salık verildi. Can Dündar Almanya’ya gitti. Eşi Bn. Dündar’ın ise pasaportuna el konarak yurt dışına çıkması engellendi.

Böyle emreylenmiş olmalıydı; RTE’nin Türkiye’sinde AKP hukuku geçerliydi; ceza kişisel değil aile boyu olmalı, aile bölünmeli, karı-kocanın tutuklularda bile belli aralıklarla buluşması insancıl gerekçelerle yasal iken, Dündar çifti bu haktan bile yararlanmamalıydı. Çünkü Can Dündar’ın genel yayın yönetmeni olduğu Cumhuriyet Gazetesi, AKP’nin Suriye politikasındaki kirli mendilleri ortaya dökmüş, Adana’da aranması engellenen TIR’ların insancıl yardım değil silah ve mühimmat götürdüğü fotoğraflarla belgelenmişti. Onlar haber yapmışlardı ama Devlet sırrını ele verdikleri suçlaması yöneltiliyordu. Devleti yönetenler ise halka doğru söylememiş, Suriye’de iç savaşı kışkırtmak için silah götürüldüğünü halktan saklamışlardı,.. Bu hiçbir biçimde suç değildi!?

Derken Cumhuriyet‘in 10 yazarı – yöneticisi FETÖ’den yargılanan bir savcının istemiyle hapse atıldılar! Bu gün 109. gün.. Hala ortada savcının iddianamesi yok!? Bu nasıl bir ülkedir? Geçelim 3 saati, 3 günü, 3 haftayı, 3 ayı aşan bir süredir bu 10 gazeteci neyle suçlandıklarını bilmeden hapisteler! AKP – RTE’ye bakılırsa, gazetecilik yaptıkları için tutuklu – hükümlü gazeteci yok Türkiye’de!

Sevsinler…
Bu 10 gazeteci terörist mi?
Hangi terör örgütüne üyeler?
Hangi terör eylemlerinde bulundular??
Eğer suçları belgeli ise FETÖ’den yargılanan savcı neden iddianamesini düzenleyerek mahkemeye sun(a)mamaktadır?
*****
76 yaşına gelen 50 yıllık Cumhuriyet emekçisi ve yaşlı olduğu için aynı davada (!?) tutuksuz yargılanan Hikmet Çetinkaya feryat ediyor, çığlık çığlığa..
Ve ülke 20 Temmuz 2016’dan bu yana OHAL altında inletilerek yönetiliyor (!?).
Akıllara seza bir sultanlık halkoylamasına sürükleniyor..
Haziran 2015 seçimlerini yitiren AKP, halkı terör – sabotaj – ölüm ile tehdit ve terbiye ederek Kasım 2016’da yinelettiği genel seçimde 258 vekil sayısını 317’ye çıkararak gene tek başına iktidar olmuştu! Ülkede terör – toplu öldürmeler, patlamalar… bir türlü bitmiyor!?
OHAL altında inletilmemize karşın..

2015 Haziran – Kasım arası sendromu yineletiliyor mu 16 Nisan 2017’ye dek?
Viranşehir’de yitirdiğimiz 2 masum insanımız için yüreğimiz yaralıdır.

Viranşehir patlaması ile ilgili görsel sonucu

Nefretle kınıyoruz, yapan ve yaptıranları lanetliyoruz elbette. Ama sormadan da edemiyoruz :

Bu kanlı tablonun sorumlusu A’dan Z’ye hatalı politikaları nedeniyle AKP iktidarı değil midir? Her durumda siyasal iktidarın politik sorumluluğu tartışma dışıdır. Siyasal iktidarın sorumluluğu – suçu ağırlaştıkça ilgisiz – masum insanlara bedel ödetilerek gündem saptırılıyor, kamuoyuna algı yönetimi uygulanıyor!? Cemaatin Emniyet’e nasıl sızdığını anlattığı için tutuklanıp kitabına el konan Ahmet Şık, cemaatçi olduğu iddiasıyla tutuklu!

Böylesine traji-komik hukuk skandalları – cinayetleri AKP – RTE’nin ileri demokrasisine özgü olmalı ve tüm uygar dünya gözünü – kulağını açıp Türkiye’den hukuk devleti öğrenmeli!

Sevgi ve saygı ile. 21 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Erdal ATABEK : Uygarlarla barbarların savaşı…

Erdal Atabek
m
Cumhuriyet, 20.02.2017

Uygarlarla barbarların savaşı…

Roma uygarlığını barbarlar yıkmıştır. Kuzeyden gelmişlerdi. Hiçbir kuralları yoktu.
Barbarlar yağmacı kavimlerdir. Elde etmek istediklerini şiddet yoluyla alırlar.
Baskın yaparlar. Vururlar. Öldürürler. Alırlar. Yakıp yıktıklarına dönüp bakmazlar.
Yakıp yıktıklarının ne olduğunu bilmezler, bilseler de aldırmazlar.
Güçleri, yandaşlarına sağladıkları çıkarlar, karşıtlarına saldıkları korkulardır.
Ülkemin gidişine bakıyorum. Uygarlarla barbarların savaşını görüyor gibiyim.
Barbarların kural tanımazlığı. Barbarların öfkeli saldırısı. Barbarların korku salışı.
Dökülen kanlar, çaresiz insan çığlıkları. Bir Guernica sahnesi gibi.
Roma uygarlığını barbarlar yıktı. Ama barbarlardan geriye hiçbir şey kalmadı.
Roma uygarlığının insanlığa kattıkları ise bugün bile yaşıyor.
Roma hukuku bugün ders olarak okutuluyor. Romalıların yaptıkları yollar, su kemerleri.
Uygarlığın kalıntıları bile İtalya’nın tarihi. Savaşları barbarlar kazansa da,
İnsanlık tarihi uygarların tarihidir. Ama, savaşları hep barbarlar mı kazanır?
***
Hitler, döneminin büyük barbarı idi.
1940 yılında savaşı kazanıyordu. Paris’e girmişti. Ne oldu?
Bugün Hitler, Almanya’nın utancıdır. Mussolini, Franco, Salazar, Pinochet
Barbarların önde gelenleri. Bugün ülkelerinin utancıdır.
Ama ‘bugün’İktidar dönemlerinde esip gürlüyorlardı.
Astıkları astık, kestikleri kestikti. 
Victor Hara. Şili’nin büyük şarkıcısı. Şili’nin barbarı ellerini kestirdi ve söyletti:
‘Şimdi şarkılarını çal bakalım.’  Victor Hara’yı öldürdüler.
Şarkıları eskisinden daha güçlü söyleniyor. Victor Hara Şili’nin onurudur.
Pinochet 
Şili’nin utancı. Hitler Almanyası’nda barbarlık uygarlığı eziyordu.
Mussolini İtalyası barbarlığa faşizm diyordu.
Salazar’ın Portekiz’i. Pinochet Şili’si barbarlık dönemlerini yaşıyordu.
Ama sonra ne oldu? Uygarlar çok çile çekti ama uygarlık kazandı.
Ülkelerin yaşadığı barbarlık dönemleri vardır. Barbarlar ne zaman kazanır?
Uygarlar, kuralları var sandıkları zaman.
Uygarlar ‘kanunlar var’ sanırlar, ama barbarlar için yoktur.
Uygarlar ‘adalet’ ararlar, boşunadır, adalet yoktur.
Uygarlar için geçerli olanlar barbarlar için geçersizdir.
Barbar için hile, yalan, arkadan vurma, iftira, her şey vardır.
Yeter ki kazansın. Yeter ki gücünü kaybetmesin. Yeter ki çıkarını kollasın.
Ama ne güç onundur, ne kazanç onundur,ne de iktidar onundur.
Onun hiçbir şeyi yoktur. Barbarın gücü, uygarın korkusu kadardır.
Barbarın iktidarı, uygarın kendi gücünü bilmemesidir.
Uygar, yarın değil, bugün kazanmalıdır. HAYIR diyeceksin.
Bu ülkedeki barbarlığı yeneceksin. GÜÇ SENDE,
Barbara HAYIR de. HAYIR.
===================================
Dostlar,

Ulusumuzun sağduyusuna güveniyoruz..
“Bu kadar da olmaz!” diyeceklerdir 16 Nisan 2017 günü..
Ülkemizin tüm tapusunu tek adama bağsız – koşulsuz teslim etmeyecektir.
Üstelik o tek adam ve partisi 14+ yılda ülkemizi maddi – manevi harap etmiştir.
Yalnızca günümüz değil, gelecek onyılların kaynakları da hovarda projelerle
yandaş şirketlere, onların çocuklarına – torunlarına ipotek edilmiştir.
TBMM’nin yaptığı bir araştırmada, 1923’ten bu yana değişik hükümet dönemleri ile karşılaştırıldığında, en yüksek işsizlik (%10,1) ve en düşük büyüme hızı (%4,58) AKP döneminde yaşanmıştır.

AKP – RTE hükümetleri üstelik anormal derecede hızlı, gereksiz, yersiz, tehlikeli nüfus artış hızını sorumsuzca teşvik etmişlerdir. Anayasa’nın 41. maddesi ile 2827 sayılı Nüfus Planlaması Yasası’nı açıkça çiğnemişlerdir, çiğnemektedirler.

Bu ağır maddi – manevi yıkımın daha fazla uzamadan durdurulması zorunludur.
Ulusumuz, 16 Nisan 2017 günü AKP – RTE’ye KIRMIZI KART gösterecektir.

Sevgi ve saygı ile. 21 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Tek parti iktidarlarında en yüksek işsizlik AKP döneminde

Tek parti iktidarlarında
en yüksek işsizlik AKP döneminde

Tek parti iktidarları üzerine yapılan bir Meclis araştırmasında AKP döneminin en düşük ortalama büyüme ve en yüksek ortalama işsizlik rakamlarına sahip olduğu ortaya çıktı.
Ali Ekber ERTÜRK
SÖZCÜ, 20 Şubat 2017
Tek parti iktidarlarında en yüksek işsizlik AKP döneminde

Yapılan araştırmalar, AKP’nin tek parti iktidarları arasında en başarısız hükümet olduğunu gösterdi. TBMM tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Cumhuriyet tarihinin en başarısız hükümetlerinden biri AKP çıktı. TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı

  • “Ülkemizde Tek Parti ve Koalisyon Hükümetleri Dönemlerinde Büyüme ve
    İşsizlik Oranları”

başlıklı rapor hazırladı. Raporda, tek parti iktidarları dönemi ile koalisyon hükümetleri döneminde ekonomik büyüme ve işsizlik oranları kıyaslandı.

Genç işsizlik tehlikeli boyutlara ulaştı

Rapora göre AKP’nin tek başına iktidarındaki işsizlik oranı, diğer tüm hükümet dönemlerini katladı. AKP dönemindeki büyüme hızı da, diğer tüm tek parti hükümetlerinden geride kalırken, birçok koalisyon hükümetinin büyüme hızından da düşük çıktı. Ayrıca, AKP dönemindeki büyüme, ekonominin dinamiklerinin tamamen altüst olduğu askeri dönemlerle neredeyse eşit çıktı.
CUMHURİYETİN İLK YILLARI BAŞARILI
Raporun en çarpıcı bölümü ise, ülkenin Kurtuluş Savaşı’ndan çıktığı cumhuriyetin

ilk dönemine ilişkin bölüm oldu. CHP’nin tek başına iktidar olduğu bu 1923-1950 döneminde büyüme oranı %4.67 olurken, işsizlik oranı da %3.4 oldu. 1950- 60 arasında yaşanan Demokrat Parti iktidarı döneminde ortalama büyüme %7.9 olurken, işsizlik yüzde 2.6’da kaldı. Yine aynı şekilde 1965-71 arasında AP döneminde büyüme %5.8, işsizlik oranı %5.2 düzeyindeydi. En tartışmalı tek parti dönemi olan 1983-1991 yılları arasında ise ekonomik büyüme %5, işsizlik %8.1 düzeyinde seyretti. Ekonomi politikaları ile övünen AKP’nin 15 yıllık iktidarında ise büyüme %4.58, işsizlik %10.1 oldu. Ancak, AKP’nin kendi dönemini 2001’de yaşanan ekonomik krizle kıyaslaması politikalarının uzunca bir dönem başarılı olduğu şeklinde yorumlanmasına neden oldu.

20szt07a_ist-izm-ant-ank-trb

KOALİSYONLAR BİLE DAHA BAŞARILI

1991-1996 arasında iktidara gelen DYP-SHP koalisyonunda ekonomik büyüme %3.94,
işsizlik %8.4 düzeyindeydi. 1996’da kurulan ANAP-DYP koalisyonu döneminde büyüme %7, işsizlik % 6.6 idi. Hemen arkasından 1996-97’de iktidara gelen Refah-Yol koalisyonunda ise büyüme %7.25, işsizlik % 6.7 düzeyinde kalmıştı. 1997-99 arasında kurulan ANAP-DSP-DTP koalisyonunda bile büyüme % 7.50 olurken, işsizlik %6.9’da kalmıştı.
============================================
Evet dostlar, 

TBMM’nin yaptığı araştırmanın çarpıcı sonucu :

EN BAŞARISIZ TEK PARTİ AKP!

Son TÜİK raporunda Tüketici Güven İndeksinde de düşüş var..
“2023’te ilk 10 ekonomi arasında olacağız” masalları ise hiç sıkılmadan
anlatılmaya devam ediliyor.. Ülke ekonomisi talan edilmiştir. Salt bununla da kalınmamıştır;

  • AKP’li son 14+ yılda Türkiye’nin maddi manevi tüm değerleri
    hoyratça yağmalanmıştır.

Meslek büyüğümüz Dr. Erdal ATABEK‘in 20.02.2017 günü Cumhuriyet‘te yer alan makalesi “Uygarlarla barbarların savaşı” başlığını taşıyor.. Okunmasını dileriz
(http://ahmetsaltik.net/2017/02/21/erdal-atabek-uygarlarla-barbarlarin-savasi/).

Sevgi ve saygı ile. 21 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Emre Kongar : Unutamadıklarım

Emre Kongar

Unutamadıklarım

Güncelin ilham ettiği anılara devam!
Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi’nin Hacettepe Üniversitesi’ne dönüştürülmesi için kurduğum Sosyal Çalışma Yüksek Okulu’nu…
Hacettepe, Üniversite olduktan sonra bu Yüksek Okulu, bir Üniversite Bölümü haline dönüştürdüğümü…
Öğrencilerle birlikte, çok sağlam ve çok içi dolu bir “Sosyal ve Beşeri Bilimler Eğitim Programı” hazırladığımızı, çok değerli ve başarılı mezunlar verdiğimizi…
İhsan Doğramacı’nın YÖK’ü, 1982 Anayasası’ndan önce kurduğunu…
Kurarken bana “İkinci adamı” olmamı önerdiğini…
Beni ikna etmek için “Ülkelere değil, insanlara inan, onlarla birlikte yükselirsin” dediğini…
Sınav kazanan değerli bir asistan arkadaşımızı (Şu anda Profesör) işe almam üzerine, bir öğretim üyemizin, beni ve bölümü, “Bölüme Komünistleri dolduruyorlar” diye ihbar etmesi bahane edilerek, YÖK tarafından Sosyal Çalışma Bölümü’nün kapatılmasını, öğretim kadrosunun ve öğrencilerin Keçiören’deki Sosyal Hizmetler Akademisi’ne sürülmesini; muhbir arkadaşımızın Karadeniz’de bir üniversiteye dekan atanmasını…
Kenan Evren’in anarşi ve terörden, (aslında anarşi ve terörün kurbanı olan) Üniversite’yi sorumlu tuttuğunu ve öğretim üyelerinin sakallarını kesmesini emrettiğini, emrinin yerine getirilip getirilmediğini denetlemek için, Üniversitelerin Senatolarıyla toplantılar yaptığını…
YÖK Yasası’nın yeni Anayasa taslağına, bu taslağı hazırlayan komisyonun başkanı olan
Prof. Orhan Aldıkaçtı’nın karşı koymasına rağmen, monte edildiğini…

Bölümüm kapatıldıktan ve Keçiören’e sürüldükten sonra, sakalımı kesmem için yapılan baskıları…
Üniversite’de 1402’liklerin tasfiyesi başladığı anda, sakalımı kesmem gerektiğini yoksa görevden alınacağımı tebliğ etmek için beni makamına çağıran (eski arkadaşım) Rektör’e,
“Siz öğretim üyelerinin haklarını yukarıya karşı savunmak durumundasınız, şimdi yukarının baskısını bana iletiyorsunuz, bu yaptığınız yanlıştır” dediğimde,
“En yukardan takip ediliyorsun, emir geldi, yapacağım bir şey yok” diye yanıt verdiğini…

Sakal benim eşimin egemenlik alanıdır; devletin değil diyerek istifa edeceğimi belirttiğimi…
Bölümdeki 13 genç arkadaşımın eve gelip istifa etmemem için baskı yaptığını, onlara
“Peki” dediğimi…

Aynanın karşısına geçtiğimde, “Devlet bizim hizmetkârımızdır, efendimiz değil” diye
ders verdiğim öğrencilerimin karşısına çıkamayacağım için, sakalımı kesemediğimi…

Bu vesile ile, insanın neyi yapamayacağını keşfetmesi için o şeyi yapmaya karar vermesi gerektiğini öğrendiğimi…
On yıl sonra, Üniversite’den atılan ve “1402’lik” denilen öğretim üyelerinin hepsinin,
benim gibi istifa edenler de dahil olmak üzere, kadro şartı aranmaksızın Üniversite’ye onurlarıyla geri dönmelerinin, yasayla sağlandığını…

Bugünlerdeki KHK’zedelerin 1980 Askeri Darbe dönemindeki 1402’likleri andırdığını,
ama sayılarının onlardan çok daha fazla olduğunu ve bir bölümünün ayrıca hapsedildiğini…

Bu satırları, 112 gündür Silivri’de çile dolduran 10 Cumhuriyet çalışanı, Önder Çelik,
Hakan Kara, Musa Kart, Turhan Günay, Güray Öz, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu,
Akın Atalay, Mustafa Kemal Güngör ve Bülent Utku ile bu çileye 52 gündür katılan
Ahmet Şık’ın, hapiste okuduğunu…

KHK’zedeler olarak (yoksa AKP’zedeler mi demeliyim) onlar gibi yüzlerce kişinin özgürlüğünü, binlerce kişinin işini kaybetmiş olduğunu…
UNUTAMIYORUM… LÜTFEN SİZ DE UNUTMAYIN!
===================================
Çooooook teşekkürler değerli ve onurlu Emre Kongar hocamız…

Sevgi ve saygı ile.
20 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Erdoğan’ın milisleri!

Erdoğan’ın milisleri!

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)
Cumhurbaşkanı’nın dünürü Orhan Uzuner’in liderliğinde kurulan grubun amacı ‘darbe girişiminde halkı kısa sürede sokağa dökmek’ Grubun ocak ayındaki ilk toplantısında Uzuner, gerekli cihazları aldıklarını dile getirerek, “En küçük cihazımız düdük. Arabamda megafon var. Gerektiği zaman kullanacağımız silah var. Böyle hazırlıkları yapmamız lazım” ifadelerini kullandı. Uzuner, “Liderimiz Cumhurbaşkanı Erdoğan etrafında kenetlendik” dedi.

[Haber görseli]

15 Temmuz darbe girişimini eniştesi Ziya İlgen’den öğrenen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dünürü Orhan Uzuner, “benzer bir darbe girişimi ya da kalkışma anında” halkı çok kısa sürede sokağa dökebilmek için geniş bir iletişim ağı kuruyor. “Kardeş Kal Türkiye” adını taşıyan grup Uzuner liderliğinde, anlık iletişim için WhatsApp grupları oluşturuyor, her ilçede telsiz sistemleri kuruyor, radyo yayını yapabilmek için şirket kuruyor. Grup, Sağlık Bakanlığı sertifikalı ilkyardım, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü sertifikalı insansız hava aracı – drone kullanım eğitimleri alıyor.

“Kardeş Kal Türkiye” grubu, 15 Temmuz darbe girişimin ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dünürü, Bilal Erdoğan’ın kayınpederi Orhan Uzuner’in liderliğinde kuruldu. Katılımcılar, fikir babaları Orhan Uzuner’i görüyor.

En kısa sürede sokak

Grubun kuruluşunun temel amacı, “yeni bir darbe girişiminde, kalkışmalarda, halkı en kısa sürede sokağa dökmek” için iletişim altyapısı kurmak olarak açıklandı.

Bu amaçla, atılan ilk adım, popüler anlık mesajlaşma uygulaması olan WhatsApp için atıldı. “Kardeş Kal Türkiye” içinde yer alan herkes, bir WhatsApp grubuna dahil ediliyor. Gruba girmesi kabul edilen tüm katılımcılardan da kendi WhatsApp grubunu kurması isteniyor. WhatsApp grupları birbirlerinden habersiz. Ancak Uzuner, tüm grupları kontrolü altında tutuyor.

Uzuner, grubun çeşitli toplantılarında, söz konusu WhatsApp gruplarında siyasi değerlendirmelerin paylaşılmaması talimatını veriyor. Sadece grup yöneticilerinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ilgili bilgileri paylabileceğini belirtiyor. Grubun çalışmaları arasında telsiz sistemlerinin kurulması da var. Bu kapsamda Uzuner, her ilçede 3 telsizcinin seçilmesi talimatını verdi. Telsiz sorumlularının kim olacağını ise doğrudan Uzuner belirliyor.

“Kardeş Kal Türkiye” grubu ayrıca “telsiz haberleşme” sistemi gibi çalışan ancak akıllı cep telefonları üzerinden iletişimi sağlayan uygulamalara da sahip. Grubun üyeleri “Zello” adı ile bilinen uygulamaya davet ediliyor. Kabul edilen üyeler aralarında telsiz ile haberleşebiliyor. Uygulamanın şu an için 300 üyesi var. Uygulamanın giriş şifresi ise “1071.”

Radyo kurulacak

Grubun bir internet radyosu kuruldu. Amacı, öncelikli olarak Uzuner’in paylaşımlarını yaygınlaştırmak, grubun faaliyetlerini duyurmak. Ancak “15 Temmuz’u unutturmamaya çalışan” bir yayın içeriğine sahip. Radyo için bir şirket kuruldu. Şirket, elindeki radyo lisansı ile karasal frekans alımı için de girişimde bulundu.

Drone eğitimi

Grup, üyelerine 4 başlık altında eğitim veriyor. Sağlık Bakanlığı sertifikasının dağıtıldığı “ilkyardım” eğitimi veriliyor. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından 36 saat süreli insansız hava aracı – drone eğitimi de veriliyor. Ayrıca kurulacak telsiz ağı için de, telsiz lisans sınavına uygun bir kurs veriliyor. Üyeler kurslar aracılığı ile, haberleşme ve bilgi güvenliği konusunda da bilgilendiriliyor.

Olası darbe girişimi sırasında, elektrik ve internetin kesilmesi halinde, halkı sokağa dökmek için grubun geliştirmeyi planladığı sistemlerden biri de hoparlör ve siren sistemi. Sistemin, evlerde, binalarda, arabalarda bile kurulması amaçlanıyor. Ayrıca tüm üyeler, el megafonları temini için teşvik ediliyor.

Açık ‘silahlanın’ çağrısı

“Kardeş Kal Türkiye” grubunun Ocak ayı başında düzenlediği daha dar kapsamlı, ilk toplantısında Uzuner, grubun amacı, çalışma stratejisi ve iletişim yöntemlerini paylaştı.
Uzuner, söze “Ne yapsalar da bölünmeyiz, hep birlikte Türkiye’yiz” ifadeleri ile başlıyor. Uzuner konuşmasında, “Liderimiz ve özgürlüğün simgesi olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan etrafında kenetlendik. Ona bir zayiat gelmesini istemiyoruz” dedi. Grup olarak lazım olan cihazları aldıklarını dile getiren Uzuner, “En küçük cihazımız düdük. Arabamda megafon var. Gerektiği zaman kullanacağımız silah var. Böyle hazırlıkları yapmamız lazım” ifadelerini kullandı.

Uzuner konuşmasında bir akşam Ankara’dan yeni bir kımıldanmaya ilişkin bilgi geldiğini söyledi. Uzuner, “Arkdaşları aradım yok. Emniyet Müdürü’nü aradım, ‘öyle bir bilgi yok’ dedi. Sonra Allaha şükür durum müspet” dedi.

‘Evet’ için de varlar

Erdoğan’ın dünürü Uzuner’in henüz dar kapsamlı bu çalışması, darbe girişiminde halkı sokağa dökmek amacıyla planlarını yaparken, İstanbul’da çok sayıda toplantı da düzenledi. Başta WhatsApp grupları olmak üzere tüm iletişim yöntemleri, anayasa referandumunda evet sonucunun alınması için kullanılıyor. Uzuner toplantılarda bu yönde mesajlar veriyor, “evet” videoları çekiliyor.
========================================
Dostlar,

Ne demeli?
“Şükür Allah’a bu günleri de gördük…” mü demeli??

Tarihte milis güçleri – paramiliter silahlı güçler oluşturan faşist liderleri ve
kanlı iç savaşlarla faşizm bataklığına sürüklenen ülkeleri mi anımsamalı??

Yoksa, dünyada ve Türkiye’de halkın arasına çekinmeden giren, halkın sevgilisi olmuş politik önderleri mi anımsamalı?? Mustafa Kemal ATATÜRK gibi, Başbakan Bülent Ecevit (Halkçı Ecevit!) gibi, Cumhurbaşkanı ve Başbakan Süleyman Demirel gibi, başlangıç dönemlerinde Venezuela Başkanı Hugo Chavez, ABD Başkanları A. Lincoln, Bill Clinton ve B. Obama, Nehru, M. Gandhi, N. Mandela, Mao gibi… Erdoğan kaç koruma ile geziyor? 500 mü, 1000 mi, daha çok mu? Niçin? Erdoğan’ın güvenlik harcamaları ne düzeyde; resmi ve örtülü ödenekten? Bu doğal ve adil mi? Dünürün öncü olduğu hazırlıklar nereden – nasıl finanse ediliyor? Saydamlık var mı? Erdoğan ve Başbakan Yıldırım’ın tarihte görülmemiş muazzam rakamlara ulaşan örtülü ödenek harcamaları nasıl açıklanabilir? Buna kim sınır koyacak?

Halkın vergisi halka karşı silahlanan milislere kullanılabilir mi?

Bu politik kişiliklerin farklı patolojik yorumlamalarla paranoid bozukluklara (kuşkuculuk hastalığı) yakalandıkları, yaşamlarının zehir olduğunu, ülkelerini de cehenneme çevirdiklerini tarihten çok sayıda örnekle görüyoruz. Ya çok yanlışlar yapıyor halkı kendilerine düşman ediyor (kendi düşmanlarının yaratıyor!) bundan korkuyorlar ya da narsisistik kişilik başta olmak üzere megalomanik hezeyanlarla psikolojik açmazlara sürükleniyorlar..
Her 2 durumda da gerek kendileri gerek çevreleri ve ülke ağır bedeller ödüyor..
Sanrılar (hezeyanlar) çevreye bulaştırılıyor.. “Kardeş Kal Türkiye” (!?) milisleri kuruluyor.

Türkiye’yi kardeş tutmanın yolu, yandaşları kaynağı belirsiz paralarla silahlandırmak mıdır?? Bu ne denli tehlikeli, sevgisiz, barışsız, hukuksuz, demokrasisiz, insanlık dışı hoyrat yoldur??

Son olarak OHAL altında inletilen bir ülkede, akıl dışı bir halkoylamasına sürüklenirken,
bu tür haberler neden basına özellikle servis edilir? Haziran 2015 genel seçimlerini yitiren AKP, terör ve sabotajlarla halkı sindirerek seçimleri Kasım 2015’te yineletmiş ve 4,5 milyon dolayında ek oy (!?) ile %40’lara inen oylarını 9 puan artırarak (!?) gene tek başına iktidar olmuştu! Benzer senaryolar yinelenecek mi midir 16 Nisan 2017 halkoylaması sürecinde??
Bu yöntemler faşizmin klasik yöntemleri değil de nedir?

“Kardeş kal Türkiye” sötlemi kanlı tezgahların algı yönetimi midir bir bakıma??

Bir de sıkıkla gündeme getiriliyor : Devletin tepe yöneticilerinin yıllık resmi sağlık raporu alması ve bunların basına açıklanması.. Ne çok gerekli değil mi? Türkiye neden yap(a)maz?!

Sevgi ve saygı ile. 20 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com