Etiket arşivi: Dr. Ahmet SALTIK – Mülkiyeliler Birliği Üyesi

Mustafa Kemal’e hakaret ederken Akp hükümetine Yunan diyen Akp’li!

Mustafa Kemal’e hakaret ederken
Akp hükümetine Yunan diyen Akp’li!

 Yılmaz ÖZDİL

Türk nedir derseniz?
Şöyle tarif etmiş Atatürk

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

  • Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin
    yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne, yedi bin senelik Türk beşiğidir. Bu beşik, tabiatın rüzgarlarıyla sallandı, beşiğin içindeki çocuk, tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk, tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu, sonra onlara alıştı. Onları, tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu, tabiat oldu, şimşek oldu, yıldırım oldu, güneş oldu. Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”
    ***
    Tüm etnik kökenleri bünyesinde barındıran “Ne Mutlu Türküm Diyene” kavramının,
    ruhu budur. Hal böyleyken… Akp gençlik kolları başkanı, yüreğindeki nefreti kusmuş, “birisinin babasının ve kendisinin doğum yeri Selanik’se, Selaniklidir, kimse Türk, Atatürk demesin, orijinali Yunan yani, Türk’e benzemiyor, keşke Atatürk olmasaydı” demiş. Bu arkadaşın iltihaplı mantığına göre, Akp hükümetinde Yunan bakan var demek ki… Çünkü Mehmet Müezzinoğlu Gümülcine doğumlu, babası da Gümülcine doğumlu… Bu durumda “evet” diyenler, Yunan hükümetine mi evet demiş oluyor?
    **
    Şimdi bakın…

“Sayın başkan,
Yaklaşık yedi asır boyunca yakın doğu ve orta Avrupa kanlı savaşlara sahne oldu. Mustafa Kemal Paşa‘nın milli hareketinin rakiplerine galip gelmesiyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bu belirsizlik ve hoşgörüsüzlük ortamına son verdi. Bir milletin hayatında bu kadar kısa zamanda bu kadar köklü bir değişim, hakikaten nadiren gerçekleştirilebilmiştir. Teokratik bir rejim altında yaşayan, hukuk ve din kavramlarının birbirine karıştığı çöküş halindeki imparatorluk, tamamen hayat ve canlılık dolu, modern bir ulus devlete dönüştürüldü. Yakın doğu, gerçek bir barışın dayanağı haline geldi.
Türkiye’yle sürekli devam eden anlaşmazlıkların neticesinde kanlı savaşlara sürüklenmiş olan biz Yunanlar, Osmanlı imparatorluğunun halefi olan bu ülkede gerçekleşen derin değişikliğin etkilerini ilk hissedenler olduk. Küçük Asya felaketinden hemen sonra, savaştan bir ulus devlet olarak çıkmış olan, yeniden doğan Türkiye’ye, samimi barış arzusuyla elimizi uzattık, o da samimiyetle karşılık verdi. Barış için bu paha biçilmez katkıyı gerçekleştiren kişi, elbette,
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa‘dır.
Bu yüzden, 1933 Yunanistan Hükümeti’nin lideri olarak, Mustafa Kemal Paşa’nın
Nobel Barış Ödülü’nün ayırtedici itibarıyla ödüllendirilmesini teklif etmekten onur duyarım.”

İmza?
Eleftherios Venizelos.
****
Evet… Mustafa Kemal Atatürk, sadece kahramanlığıyla değil, dehası ve evrensel vizyonuyla, dizlerinin üstüne çökerttiği düşmanlarının bile böylesine büyük saygısını kazanmış bir devlet adamıydı. Yunanistan başbakanı Venizelos, savaş meydanlarında ülkesini yenmiş, Anadolu’dan kazıyıp atmış, ordusunu denize dökmüş, Yunan ırkçılığının simgesi megalo idea’yı tarihin çöp tenekesine fırlatmış olan Atatürk’ü, 1934’te Norveç Nobel Komitesi’ne gönderdiği bu mektupla, Yunan halkı adına, Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermişti.
***
İnsani değerler bakımından, gırtlak gırtlağa geldiğimiz milletlere bile ilham veren bir karizmaydı Atatürk.
***
Türk adalarını Yunan’a bırakacaksın. Türk yoktur diyeni alkışlayacaksın.
Ne mutlu Türküm diyene‘li Andımıza tahammül edemeyeceksin.
T.C.’yi sileceksin… Sonra çıkıp Atatürk’e Yunan diyeceksin öyle mi?
***
Atatürk, bilimsel gerçek olarak, Oğuz Türkü’dür, yörüktür.
Bu kindar nesil nankörlüğü ise, işgalci mezaliminden kötüdür. (SÖZCÜ, 19.02.2017)
========================================
Dostlar,

Çok acıdır, AKP döneminde Mustafa Kemal ATATÜRK‘e ve Cumhuriyet değerlerimize saldırı hem nicel hem de nitel olarak kabul edilemeyecek dereceye ulaştı. Üstelik, yukarıdaki örnekte olduğu gibi olağanüstü bir bilgisizlik, kopkoyu bir cehalet ve/veya bilgi kirliliği temelinde.

Yoktan var ettiği bir Ulus tarafından bunca nankörlük korkarız Atatürk dışında bir başka önderin başına gelmemiştir. Ülkemizi tek başına yönetmede 15. yılına giren AKP fetret döneminin acı meyveleridir bunlar.. AKP Kasım 2002’de ABD tarafından bir proje ile iktidara getirildiğinde yeni doğan bebekler günümüzde 15 yaşına, 5 yaşında olanlar 20 ve 10 yaşında olanlar 25 yaşına girmiştir. Kopkoyu bir cehalet içinde Atatürk’e kin – nefret kusan bu genç de sorumlu yöneticilerce dayatılan nankör eğitim politikalarının ürünüdür.

Ne denli acı ki R.T. Erdoğan, “dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz..”, “.. dininizi ve kininizi eksik etmeyin..” anlamında sözler etmiş, eğitim sistemini başta olmak üzere yaşamın hemen her alanını yemyeşil tonlara boyayarak seküler – laik düzeni ciddi düzeyde aşındırmıştır.

Yukarıdaki sözleri eden Anamur AKP Genlik Kolları üyesi, açıkça AKP – RTE’nin çarpık, gerçek dışı, vefasız hatta nankör… eğitim politikalarının prototip bir kurbanıdır. AKP – RTE için 2 seçenek var : Ya izledikleri politikanın nasıl tehlikeli, kabul edilemez kerteye vardığını görerek hızla düzeltme yoluna gireceklerdir ya da kendilerince “hedeflerine” (!?) yaklaştıklarını saptayıp bayram edecek ve “durmak yooook, yola devam..” diyeceklerdir. İkincisi çıkmaz sokaktır, iflah etmez adamı.. İlkini kendilerine salık veririz.. O genç adına Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün aziz ve saygın anısından ve halkımızdan özür dileyerek hem de..

Sevgi ve saygı ile. 20 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Dünya liderimiz geçmişte ne dediğini unutmuş!

Dünya liderimiz
geçmişte ne dediğini unutmuş!

Emin ÇÖLAŞAN
SÖZCÜ, 19 Şubat 2017

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..) 

Sevgili okurlarım, insanoğlu unutkandır. Hepimiz belli şeyleri,
bazen en önemli konuları bile unuturuz. Bizim dünya liderimiz de herhalde öyle!
Bazı önemli konuları ya unutuyor, ya da işine gelmediği için gerçek dışı beyanlarda bulunup hadiseyi saptırmaya kalkışıyor.
Önceki gün Kahramanmaraş mitinginde kürsüye çıktı…
Tarafsız kalacağı konusunda namusu ve şerefi üzerine ettiği yemini bir kez daha çiğneyip ahaliye propaganda yaptı. Bakınız neler dedi:
“Cumhurbaşkanlığı projesi (yani şimdi getirmek istediği tek adamlı başkanlık sistemi)
şahsımın projesidir. Belediye başkanlığımdan bu yana savunduğum bir reformdur. Ülkemize ve milletimize faydalı olacağına inandığım için bu sistemin mücadelesini verdim ve veriyorum. Savunduğum, ısrar ettiğim bir reformdur.”
Demek ki böyle imiş haaa! Şimdi işin biraz geçmişini kurcalayalım, bakalım bu konuda neler diyormuş.
*  *  *
Elimde bir kitap var. Adı “2. Cumhuriyet Tartışmaları Röportajları.”
Hazırlayanlar Metin Sever ve Cem Dizdar. (Başak Yayınevi.)
1993 yılında çıkan kitapta çeşitli kimselerle yapılan söyleşiler yer alıyor.
Onlardan biri de Recep Tayyip Erdoğan. Beyefendi o sırada Refah Partisi İstanbul İl Başkanı.
1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilecek. Başka bir deyişle henüz
dünya liderimiz olma yolunda adımlar atmaya başlamamış!
*  *  *
Bugünkü baskıcı kafa yapısını ve özlemini taaa o günlerde dile getiriyor:
“Eğer halk totaliter (baskıcı) bir rejim istiyorsa ona saygı duymalıyız!..”
Ve sonrasında inciler saçmayı sürdürüyor:
“Şu anda Türkiye’de 27 etnik grup var. Bu 27 etnik grubun da varlıklarının tanınması gerekir. Türkiye Türklerindir gibi tezler yanlıştır.”
Oh ne güzel! O halde, bundan sonra şöyle demeliyiz: Türkiye 27 etnik grubundur!
“Türk milliyetçisi (!)” olan Bay Devlet Bahçeli, günümüzde işte bu kafaya destek veriyor.
*  *  *
Şimdi gelelim işin temel noktasına… Kendisine soruluyor. Kitaptan aynen aktarıyorum:
“Başkanlık sistemi için neler söyleyeceksiniz?” İşte verdiği yanıt:
“Türkiye şimdilik buna hazır değil. Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı bir özentinin sonucu, ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesidir.
Aynen böyle diyor!.. Ya özenti, ya da Amerikan emperyalizminin Türkiye’ye bir tavsiyesi.
*  *  *
Yıllar önce hem de siyasetçi kimliği ile bunları söyleyen şahıs şimdi başkanlık sistemi istiyor.
Bu nasıl oluyor? Üstelik Kahramanmaraş’ta yaptığı konuşmada bir hususu daha ısrarla vurguluyor: “Belediye başkanlığımdan beri bu fikri savunuyorum!”
Belediye başkanlığına 1994′te seçildi, partisi 2002′de iktidar oldu, kendisi 2013′te başbakanlık makamına oturdu, sonra cumhurbaşkanı falan seçildi. Burada kendisine sormak gerekiyor:
Bütün bu yıllar içerisinde başkanlık sistemini ne zaman ve nasıl istemişti bu beyefendi?
Bu konuda bildiğimiz kadarıyla pek konuşmazdı. 
Acaba biz mi unuttuk, kendisi mi unuttu?
*  *  *
Şimdi tam zamanıdır. Bu konuda arşivi açtırsın ve sözlerini ortaya çıkarsın,
doğru söylediğini kanıtlasın. 
1994 yılından beri başkanlık sistemini ısrarla savunuyormuş!
Hayır, böyle bir durum yok. Tam tersine, eğer partisiyle birlikte kendisinin de stepnesi ve kurtarıcı meleği olan Bay Devlet Bahçeli bir süre önce piyasaya çıkıp “İlle de başkanlık sistemi isterük” diye bağırmaya başlamasaydı, kendisine can simidi atmasaydı, bu konu günümüzde de gündeme gelmeyecekti. Şimdi bu durumda dünya liderimiz bir özentinin peşinde mi koşuyor, yoksa Amerikan emperyalizminin oyununa mı geldi!
Başta da demiştim ya, insanoğlu unutkandır!
Dünya liderleri bile bazen unutur, gerçekleri saptırmaya kalkışır!
==============================
Dostlar,

Erdoğan’ın “unuttukları” (!?) bunlarla sınırlı değil.. Geçtiğimiz haftalarda Boğaziçi’nde imar yapılanması ile ilgili söyledikleri tam anlamıyla “kaygı” vericidir. Burada not düşmek istiyoruz :

Belediye Başkanlığını bıraktıktan sonra da Boğaziçi özellikle olmak üzere, İstanbul’da özel imar planları Erdoğan’ın bilgisi, izni ve onayı olmadan yürütülmüş değil iken, şimdilerde Erdoğan’ın bu imar planlarını sert biçimde eleştirmesi, haksız rant elde edildiğinden yakınması,
bunun durdurulması gerektiğini belirtmesi ancak kendisini kimsenin dinlemediğini.
. vurgulaması anlaşılır gibi değildir ve ciddi bir kaygı kaynağıdır.. Daha önce de yazdık ve sorduk;

  • Erdoğan’ın belleğinde boşluklar mı oluşmuştur?
    Tıbbi deyimle “retrograd amnezi” sorunu mu vardır?

Eğer bu sorunun yanıtı “evet” ise, ülkemizin esenliği – güvenliği bakımından ciddi bir risk ile karşı karşıyayız demektir. Gelişmiş ülkelerde Devlet Başkanları dahil, önemli kamu görevlerinde bulunanların yıllık sağlık kurulu raporu alıp kamuoyuna sunmaları yerleşik bir uygulamadır hatta mevzuat gereğidir. Ne yazık ki ülkemizde bu bağlamda bir devlet geleneği oluşturulabilmiş değildir. Bu konunun / sorunun yazılıp çizilmesi Erdoğan ve fanatik yandaşlarını çileden çıkarmaktadır. Ancak bir biçimde tıkanmanın da aşılması gerekmektedir. Eğer Erdoğan’ın belleğinde boşluklar yok ise, kendisinin bilgisi – izni – onayı ile yapılan Boğaziçi imar uygulamalarından son haftalarda yüksek düzeyde rahatsızlığını belirtmesi, derin çelişkisi nasıl açıklayabilir?? Bu durum “retrograd amnezi” den de önemli – ağır bir sağlık sorunu olabilir.

Anayasanın 104. maddesinde uzun uzun saymakla bitmeyen olağanüstü yetkilere sahip Erdoğan, bununla da yetinmeyerek TEK ADAM SULTASI YETKİLERİ istemektedir. Benzetmek
uygun ise, asıl sahibi olan Ulusumuzdan ülkenin tapusunu (Ulusal Egemenliği) istemektedir!? Büyük Atatürk tarafından Osmanlı Padişahından alınıp halka verilen egemenlik, 23 Nisan 1920’den 97 yıl sonra yeniden Saraya – Erdoğan’a mı verilecektir? Asla! Egemenlik bağsız koşulsuz Ulusun asli yetkisidir ve hiçbir kişiye, zümreye, sınıfa…. devredilemez!

Asla oylanmaması gereken hukuk dışı bu Anayasa değişikliklerinin akıl dışı halkoylamasına “evet” denmesinin nasıl ciddi ve dönüşümsüz bir kumar olduğu, bir yığın öbür gerekçelere
ek olarak ortadadır. Tarih, olağanüstü yetkili devlet yöneticilerinin kaçınılmaz biçimde diktatörleştiğini ya da diktatörleşme niyeti olanların sınırsız yetkiler istediğinin örnekleri ile doludur. Böylesi vahim bir tarihsel hata, 21. yy’ın şafağında Türkiye’de yaşanmamalıdır.

  • Halkoylamasında “HAYIR” oylarının kazanması yalnızca demokratik Cumhuriyetimizi
    ve TBMM’yi korumakla kalmayacak; AKP ve Erdoğan’ı da kurtaracaktır.

AKP – Erdoğan, hala bu meş’um (uğursuz, lanetli) halkoylamasını geri çekebilir, çekmelidir. Ayrıca Erdoğan’ın yıllık resmi sağlık raporları alıp kamuoyuna sunma geleneğinin ülkemizde de yerleştirilmesi için öncülük edebilir, etmelidir. Bunca ağır unutma ile devlet yönetimi olur mu??

Sevgi ve saygı ile. 19 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

İLETİŞİM BECERİLERİ KONFERANSIMIZ : VATAN PARTİSİ 19 ŞUBAT 2017

İLETİŞİM BECERİLERİ KONFERANSIMIZ :
VATAN PARTİSİ 19 ŞUBAT 2017

Dostlar,

Bu gün Vatan Partisi genel merkezinde bir konferansımız oldu..

  • “Referanduma Giderken
    Halkımızla Nasıl Etkili İletişim Kuralım?”

108 yansıdan oluşan power point yansılarını izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki)
tıklar mısınız??

Iletisim_Becerileri_Vatan_Partisi_19.02.2017

Sevgi ve saygı ile. 19 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Baykal Zeytinburnu konuşmasında : ‘Sakın ha kaptırmayın’

Baykal Zeytinburnu konuşmasında :
‘Sakın ha kaptırmayın’

CHP Antalya Milletvekili ve CHP’nin eski genel başkanı Deniz Baykal, partisinin Zeytinburnu’nda düzenlediği referandumla ilgili toplantıya katıldı.Toplantıda konuşan Deniz Baykal, “Bugün, ülkemizin tarihi bir kırılma noktasına doğru yaklaştığı bu aşamada büyük bir milli görev duygusu içinde Zeytinburnu’ndan başlayarak bir görev yapmak üzere yola çıkıyoruz. Ülkemize hayırlı olsun, Allah mahcup etmesin, inşallah hep birlikte ülkemizin layık […]

18 Şubat 2017, http://www.halktv.com.tr/baykal-bugun-hayir-dalgasi-yayiliyor/
1 saat 22 dakika süren konuşmanın tam kaydı : https://youtu.be/cPzm2nRIgMM

Baykal: ‘Sakın ha kaptırmayın’

CHP Antalya Milletvekili ve CHP’nin eski genel başkanı Deniz Baykal, partisinin Zeytinburnu’nda düzenlediği referandumla ilgili toplantıya katıldı.Toplantıda konuşan Deniz Baykal, “Bugün, ülkemizin tarihi bir kırılma noktasına doğru yaklaştığı bu aşamada büyük bir milli görev duygusu içinde Zeytinburnu’ndan başlayarak bir görev yapmak üzere yola çıkıyoruz. Ülkemize hayırlı olsun, Allah mahcup etmesin, inşallah hep birlikte ülkemizin layık olduğu, hak ettiği güzel sonuçları sağlarız” dedi.

Baykal, “Bugün burada bir siyasi parti toplantısı yapmıyoruz, bir siyasi parti tartışması içinde değiliz. Elbette hepimizin siyasi kimliği vardır. Umut ediyorum bu salonda, bu muhteşem buluşmada bir arada olduğumuz değerli arkadaşlarım bizimkilerden daha farklı bir siyasi kimliği vardır. Biz burada günlük anlamda siyaset yapmak, parti tartışmak üzere buluşmadık. Burada siyaset yapmak için değil bir vatan görevi yapmak için bir aradayız. Anlayışımız burada milli bir sorumluk duygusu içinde, bir milli duyarlılık içinde, hangi siyasi anlayışa sahip olursa olsun, hangi etnik kimlikten olursa olsun, hangi inançtan, mezhepten olursa olsun Türkiye’nin bütün insanlarını daha iyi günlere taşıyacağına inandığımız bir anayasal düzeni savunmak için bir arada bulunuyoruz” diye konuştu.

FOTO: DHA

“BU ANAYASA TASLAĞI TEPEDEN İNME BİR ANAYASA TASLAĞIDIR”

Deniz Baykal, “Bu ihtiyaç nereden çıktı? Niçin Türkiye birden bire bir anayasa krizi içine çekildi. Böyle bir anayasal arayışın, talebin, ihtiyacın Anadolu’da insanlarımız yaşam ortamlarında, hanelerde, okullarda, dükkanlarda, fabrikalarda , sokakta, meydan ortaya çıktığına tanık olduk mu? Böyle bir milli ihtiyaç mı var, talep mi var? Bu anayasa taslağı tepeden inme bir anayasa taslağıdır. Bu anayasa taslağı aşağıdan yukarıya, milletin ihtiyacından kaynaklanan, milletin talebinden kaynaklanan, milletin arayışından kaynaklanan bir anayasa arayışı değildir. Bunu önce çok iyi bilelim. Dayatma bir anayasadır, tepeden inme bir anayasadır, müellifi belli ortaya çıkamayan bir anayasadır. Müellifi yoktur, yazarı iftiharla ‘ben yazdım’ diye çıkabilecek durumda değildir. Ne hukuk, ne siyaset hiç bir bakımdan, dünyanın hiçbir ölçüsüyle hazırlayana kesinlikle şeref ve onur kazandırmayacak bir anayasa taslağıdır. 12 Eylül anayasasının bir sahibi vardı. Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı. Bir hukukçu olarak çıktı, ‘bunu ben hazırladım’ dedi. İyi, kötü… Bunun sahibini arıyoruz. Sahibi yok ama arkasındaki siyasi irade bellidir. Sahibinin sesidir bu anayasa. Sahibi arkasındadır” şeklinde konuştu.

FOTO: DHA

FOTO: DHA

“KARANLIKTA HAZIRLANMIŞ, MECLİSTEKİ MİLLETVEKİLLERİNİN DAHA OKUMADAN İMZALADIĞI, BOŞ KAĞIDA İMZA ATARAK MECLİSE SUNULMUŞ BİR ANAYASA”

Baykal, “Karanlıkta hazırlanmış, meclisteki milletvekillerinin daha okumadan imzaladığı, boş kağıda imza atarak meclise sunulmuş bir anayasa. Mecliste iktidar partisine mensup çok değerli hukukçular var, eski meclis başkanları var, Adalet Bakanlığı yapmış insanlar var. çok deneyimli, bilgili, saygı değer hukukçular var. O insanlarla konuştuğumuz zaman görüyoruz ki, onlarda bizim gibi düşünüyor. Onlarda bunun doğru olmadığı inancında. Bunu bazıları da kamuoyunda ifade etti. Bu kadar net ifadeyle değil ama lisanı münasiple, lafın tamamı deliye söylenir. Uygun bir şekilde anlattı ki bu olmadı ama onlarda gittiler oy verdiler. Bu onların bir siyasi parti anlayışıdır. Ama yanlış olduğunu da lisanı münasiple, bazen açıktan özel sohbette net bir şekilde ifade ettiler. Bugün sizin önünüze gelen bu yasanın hazırlanış ve önünüze geliş macerası budur. Yani meclisteki milletvekilleri çeşitli bağımlılıklar nedeniyle, çeşitli zorunluluklar nedeniyle ‘biz beraber yola çıktık, parti almış kararı’ diyerek partici anlayışla, partizanca düşünceyle bir dayanışma ve sorumluluğu paylaşan anlayışı içinde bunlara oy vermiş olabilir. Ama siz milletsiniz, siz kimsenin partizan kapı kulu değilsiniz, halksınız” dedi.

Baykal, anayasa taslağının henüz anlaşılmadığını, 2019’da yürürlüğe gireceğini ancak buna rağmen her şeyin alelacele yapıldığını belirtti. Baykal, çözüm sürecinde “Akil Adamlar” grubunun oluşturulduğunu hatırlatarak, “Bu anayasa içinde akil adamlar oluştursa, onları da seferber etsene. Millet onları bir dinlese bir sorgulasa ya” dedi.

FOTO: DHA

FOTO: DHA

“TÜRKİYE’DE GİDEREK YÜKSELEN, KABARAN ‘ANAYASAYA HAYIR’ DALGASI VAR”

Deniz Baykal, “Bugün Türkiye’de giderek yükselen, kabaran ‘anayasaya hayır’ dalgası var. Bu Türkiye’nin her yerinde var. Bunu anlamak lazım. Bu siyasi bir partinin organize ettiği, yönlendirdiği ‘hayır’ dalgası değildir. Bu ‘hayır’ın hiçbir sahibi yoktur, bunu yönlendiren, yöneten kimse yoktur. Bu ‘hayır’ milletin, halkın hayrıdır. Ve biz buna saygı anlayışı içinde, her birimizin parti kimliği olduğu halde ve parti kimliğimizde iftihar ettiğimiz halde, Türkiye’nin o parti kimliğine şiddetle muhtaç olduğunu en yakında bildiğimiz halde, bugün buraya ben Cumhuriyet Halk Partili olarak değil bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak geldim. Ve karşımdaki herkesi de siyasi kimliğini hiç düşünmeden onu benimle eşit konumda, bu ülkenin hukukuyla ilgili benim kadar söz söyleme hakkına sahip, benim gibi birere vatandaş gibi düşünüyorum” dedi.

FOTO: DHA

FOTO: DHA

“BU TEPKİSİNİ SİYASALLAŞTIRMAYA, TERÖRİZE ETMEYE ÇALIŞIYORLAR”

Deniz Baykal, “Toplumun her yerinde çoban ateşleri gibi kendiliğinde, talimatsız, emirsiz, yönlendirmesiz, sosyal medyada, kahvede, sokakta, hayatın içinde insanlar birdenbire ‘olmaz, buna evet diyemeyiz’ diye tepki koymaya başladılar. Şimdi bu tepkiyi etkisiz kılmak için buna uydurma sahipler bulmaya çalışıyorlar. Bu halkın tepkisini, milletin tepkisini, toplumun içinden gelen, yürekten gelen, akıldan gelen bu tepkisini siyasallaştırmaya, terörize etmeye çalışıyorlar. Yok PKK’lılarmış, yok FETÖ’cülermiş, vatan hainleriymiş. Türkiye’yi bugünlere getiren o güzellikleri savunmak için herkes ‘hayır’ diyor” şeklinde konuştu.

“TEK ADAM ANAYASASIDIR BU”

Baykal, “Biz iktidarı İstanbul’daki saraydan almışız, Ankara’daki o onurlu meclise getirmişiz. Şimdi Ankara’daki meclisten onu alacaklar, Beştepe’deki saraya götürecekler. Ana hatlarıyla getirilen anayasanın niteliği tek adam inşa etmeye yönelik olmasıdır. Bunu söyleyince rahatsız oluyor AKP’liler ama gerçek bu. Gerçek bu çünkü onu yapıyorsunuz. Size onu yaptırıyorlar. Adını bile koyamıyorsunuz. Tek adam anayasasıdır bu” dedi.

FOTO: DHA

FOTO: DHA

“MESELA BİRİSİNE KOMPLO YAPMIŞ OLSA”

Deniz Baykal, anayasa taslağının geçmiş suçları kapsamadığına dikkat çekerek, “Başbakanlığı döneminde işlediği suçlarla ilgili olarak bir iddia ortaya atıldığı zaman, bugün atıldığı zaman, ‘bir dakika adam cumhurbaşkanı’ denecek. Cumhurbaşkanıysa cumhurbaşkanı, bu ayrı bir olay. Yok artık o cumhurbaşkanı. Bir insanın geldiği makama göre dokunulmazlığının değişmesi, böyle bir şey olabilir mi? Özel suç olsa mesela. Mesela birisine komplo yapmış olsa ve bu komplo zaman içinde yavaş yavaş şekillense. İşaretleri çıkmaya başladı, davalar açıldıkça açıklamalar gelecek, öyle gözüküyor. Kimin talimatıyla, kimin yönlendirmesiyle bu işler olduğu ortaya çıksa. Bir ondan mahkumiyet olsa. Onun statüsü ne olacak. Bu görevi ile ilgili bir suç değil, başka bir şey bu, adi bir suç. Ne olacak o zaman. O da aynı. Allah göstermesin seçilecek olan cumhurbaşkanı çekse birisini vursa ne olacak? Mecliste daha önce böyle bir iki olay oldu. Anında suç üstü uygulaması yapıldı. Meydan da gitse vursa ne olacak? ‘Bir dakika ne yapıyorsun, burası dağ başı mı? O bir vatandaş onunda hukuk var’ diyebilecek olan baba yiğit var?” dedi.

“SAKIN HA TAPUYU KAPTIRMAYIN”

Deniz Baykal, “Bu oyu çok kıymetli, bu oyunuzun kıymetini bilin, bu oy olağan üstü önemli. Sakın ha tapuyu kaptırmayın. Hem gecekondunun tapusunu, hem de devletin tapusunu. İkisi de senin elinde, ikisi de senin hakkın. Atalarından kaldı sana o. O İstiklal Savaşı dediğin neydi? İşte o tapuyu kazanma savaşıydı. O tapuyu kazanmak için o şehitleri verdik, o mücadeleyi yaptık. Anadolu’yu, o 776 bin kilometrekareyi o şekilde kurtarabildik. Şimdi ona sahip çıkın. Onu kaptırmayın ona buna. En küçük bir vekalet verirken 40 defa düşünüyorsun da ‘acaba bu ince ince yazılı lafların arkasında’ beni tuzağa mı düşürüyorlar diye, ona, buna soruyorsun. Kardeşim bu oyunun kıymetini bil, o bir vekalet, senin her şeyinin vekaleti. Devletin tapusu, senin tapun, senin kimliğin, bağımsızlığın, başının dik olması. Onurun, şerefin o ya, kıymetini bil onun ” diye konuştu.

“ALLAH USTALIKTAN SONRASINDAN SAKINSIN TÜRKİYE’Yİ”

Baykal, “1946’dan 2003’e kadar 57 yıllık sürede Türkiye’nin gelmiş geçmiş hükümetlerinin, içinde savaş, isyanlar, darbeler dahil ortalama kalkınma hızı yıllık 5.1. Şimdi bu son 14 yılı ortalama kalkınma hızı yüzde 4.6. 5.1 cumhuriyetin yani çok partili dönemin, 14 yıl bu dönemin. ‘Şartlar böyle oldu’ falan, mesele yok bunu da bir şikayet konusu diye söylemiyorum. Ama bilelim ne olduğunu. Olay 4.6’dır. Bunun içinde her şey dahildir, o havalimanlı, köprüler, tüneller her şey dahildir. Sonuç 4.6. Bu 4.6’ya daha bir ince bakacak olursak, şunu görürüz; bu dönemin içinde iki dönem var, Sayın Erdoğan’ın 2003-2014 dönem, 11 yıllık iktidar dönemi ondan sonra da 3 yıllık öbür dönem. O da cumhurbaşkanlığı dönemi. Cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye’nin büyümesi, başbakanlığı dönemindeki büyümesinin yarısı kadar altında, 3.1. O 4.6, 5 küsürlük oran ilk dönem, sonra da 3.1’lik ikinci dönem. Bu güçlü Türkiye’ye uygulama bu. Nasıl gidiyoruz kardeşim. Sen cumhurbaşkanı oldun, bütün bağlardan kurtuldun, Türkiye tökezlemeye başladı. Gidişat geriye düşmeye başladı. Senin o şikayet ettiğin dönemler var ya, Ahmet Necdet Sezer’de vardı, Abdullah Gül’de vardı falan. Nne oldu? Geçineceksin kardeşim, siyaset bu. ‘Kimse olmayacak, ne söylersem o olacak’, onunla bir yere gitmen mümkün değil. Bu açıkça gözüküyor. İlk 5 yıl çıraklı diyordu, ikinci 5 yıl kalfalık, üçüncü 5 yılda ustalık… Allah ustalıktan sonrasından sakınsın Türkiye’yi. Güçlü Türkiye bu. Güçlü Türkiye’nin anayasayla ne alakası var. Sen anayasayı anlat bana. İnanalım sen söylüyorsun diye” dedi.

“SEVSİNLER BU VESAYET DİYENİ”

Deniz Baykal, “İstikrar dediği meclis zırt pırt seçim yapamasın, siyasi iradesini 5 yıl içinde değiştirmeye teşebbüs edemesin. Değişiverirse benim dengelerim allak bullak olur. O nedenle meclisi sustur. Meclisi sustururken, milleti susturuyor aslında. İstikrar bu. Bürokrasinin vesayeti. Sevsinler bu vesayet diyeni. Türkiye’de senin dışında vesayet koyacak kim kaldı ya. Türkiye’de şimdi, zaten bir tek adam vesayeti vardı, bu anayasal güvencelere bağlanmış bir tek adam vesayetidir. Gerçek vesayet bu anayasadadır. Vesayet lafıyla bunu izah etmek hiç bir şekilde mümkün değildir” şeklinde konuştu.

“BAŞBAKAN VE HÜKÜMETİ KURTARACAĞIZ”

Baykal, “Hayır çıktığı zaman, cumhurbaşkanı değişmeyecek, başbakan değişmeyecek, hükümet değişmeyecek. Hatta tam tersine, başbakan ve hükümeti kurtaracağız. Başbakan da, Bakanlar Kurulu da kurtulacak” dedi.
===============================
Dostlar,

Sayın Deniz Baykal’ın Zeytinburnu konuşması gerçekten tek sözcükle “görkemli” idi.
79. yaşındaki Baykal, müthiş bir performansla, son derece usta bir hatip olarak uzun bir konuşmayı, hiç notlara bakmadan yaptı.. Bu konuşmanın kısa bir özeti yukarıda..

Daha kapsamlı bir özet, www.halktv.com.tr adresinde var, onu da sitemize koyacağız..
Özenle okunması, dinlenmesi, paylaşılması ve içeriğinden yararlanılması gerekli..

Daha kısa bir özeti Cumhuriyet gazetesi yayımladı, onu da web sitemizde okuyabilirsiniz :
http://ahmetsaltik.net/2017/02/19/deniz-baykal-isaretleri-ortaya-cikmaya-basladi/

Sevgi ve saygı ile. 19 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Deniz Baykal : “İşaretleri ortaya çıkmaya başladı…”

Deniz Baykal örnek verdi, salonda alkış koptu:
“İşaretleri ortaya çıkmaya başladı…”

CHP’nin eski genel başkanı, Antalya Milletvekili Deniz Baykal, partisinin Zeytinburnu’nda düzenlenen “hayır” etkinliğine katıldı. ‘Başkanlık sistemi’ne ilişkin önemli uyarılarda bulunan Baykal, getirilmek istenen sistemdeki bir noktayı, “komplo” örneği ile anlattı, salondan alkışlar yükseldi.

[Haber görseli]

Cumhuriyet Halk Partisi’nin ‘hayır’ etkinlikleri bugün de devam etti. İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde gerçekleştirilen buluşmaya CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal da katıldı.

“HAYIR ATEŞİNİ YAKIYORUZ”

Katılımın yoğun olduğu toplantıya Deniz Baykal’ın yanı sıra çok sayıda CHP’li katıldı. CHP Zeytinburnu İlçe Başkanı Metin Doğan, “Türkiye’nin dört bir yanında yanmakta olan hayır ateşini bugün burada da yakıyoruz. Hayırlı olsun. Bugün burada 16 Nisan’da yapılacak referandumdan umudun fişeklerini gökyüzüne gönderiyoruz” diye konuştu.

“HAYIR DEDİRTECEĞİZ”

Toplantıda, “Adım adım ev ev dolaşıyoruz. Bununla yetinmiyoruz referandumda parti flamalarımızı bir kenara bıraktık. Bu yarış CHP ile AKP arasındaki yarışı değil. Bu yarış bir tarafta Mustafa Kemal Atatürk, diğer tarafta yeniden yetkiyi saraya vermek isteyenler arasındaki yarış vardır” diye konuşan CHP istanbul İl Başkanı Cemal Canpolat, “Bizim oranımız belli! Yeni bir alana ihtiyaç var. Bu ülkede milliyetçilere, gerçek milliyetçilere, gerçek vatanseverlere, gerçek dindarlara ihtiyaç var. “Hayır” demeyi sağlayacağız. Uzun dönemdir terk ettiğimiz alanlarla bağ kurma fırsatı doğmuştur. “Hayır” diyeceğiz… “Hayır” dedirteceğiz… Sonrasında CHP’yi tek başına iktidar yapacağız. Buna hazır mıyız? Yolumuz açık olsun! Mazlum halklarla birlikte iktidar için ‘Hayır’ diyeceğiz!” ifadelerini kullandı.

BAYKAL: VATANDAŞ OLARAK GELDİM

Canpolat ve Doğan’ın ardından kürsüye CHP’nin eski genel başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal çıktı. AKP ve MHP’nin Meclis’ten geçirdiği, Erdoğan’ın da onayladığı anayasa değişikliğini sert sözlerle eleştiren Deniz Baykal, “Biz burada vatan görevi yapmak üzere bir aradayız.” dedi. Düzenlemenin, Meclis’ten kaçırıldığını dile getiren Baykal, “Bu tasarı elbette toplumda görenler, anlayanlar tarafından tepkiyle karşılandı. Bugün Türkiye’de yükselen bir hayır dalgası var. Bugün ben buraya CHP’li olarak değil, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak geldim” ifadelerini kullandı.

GEÇMİŞ DÖNEMDE İŞLEDİĞİ SUÇLAR GEÇERSİZ SAYILACAK

Getirilmek istenen başkanlık sisteminde, geçmiş dönemlerde işlendiği iddia edilen suçların geçersiz olacağını anlatan Deniz Baykal, “Yani başbakanlığı döneminde işlediği suçlarla ilgili olarak… Bir iddia ortaya atıldığı zaman, “Bir dakika denilecek. Bu adam cumhurbaşkanı’ denilecek” diye konuştu.

ÖRNEK VERDİ SALONDA ALKIŞ KOPTU

“Peki vazgeçtim başbakanlığı döneminden… Özel suç olsa mesala… Mesala birisine komplo yapsa mesela…” diyerek örneklendirmelerine devam eden Baykal, bu sözleri söyledikten sonra salondan yoğun bir alkış yükseldi.

“Mesala birisine komplo yapsa mesala… Ve bu komplo zaman içinde, işaretleri çıkmaya başlasa, başladı. Davalar açıldıkça açıklamalar falan dökülecek öyle gözüküyor. Yavaş yavaş şekillense kimin talimatıyla kimin yönlendirmesiyle bu işlerin olduğu ortaya çıksa ve ondan bir mahkumiyet olsa onun statüsü ne olacak? Bu göreviyle ilgili bir suç değil adi bir suç ne olacak o zaman? O da aynı…

“ÇEKSE BİRİNİ VURSA NE OLACAK?”

Peki geçmiş suçları bıraktık Şimdi Allah göstermesin seçilecek olan cumhurbaşkanı çekse birisini vursa ne olacak? Mecliste daha önce böyle bir iki olay oldu vuruldular anında hemen o suçüstü uygulaması yapıldı. Meydanda gitse vursa neolacak? Var mı gelir ‘burası dağ başı mı? kim olursan ol o bir vatandaş ne olursan ol gel buraya’ diyecek bir babayiğit var mı? yok! Ne olacak 400 kişiyi bul.

Deniz Baykal’ın konuşmasından satırbaşları şöyle  :

– Biz burada vatan görevi yapmak üzere bir aradayız.
– Ne hukuk, ne siyaset bakımından hazırlayana şeref ve onur kazandırmayacak bir anayasa taslağıdır. Meclis’teki milletvekillerinin daha okumadan imzalamadığı bir anayasa.
– Bu anayasa kamuoyunda yavaş yavaş anlaşılıyor. Daha tam anlaşılmadı. Anlatılmasına fırsat vermediler. Kapsamlı bir değerlendirme yapılmadan, Meclis’te 10’ar dakikalık konuşmalarla, Meclis komisyonu kapatılarak, Türkiye tarihinin en önemli konusu olup bittiye getirildi. Bırak herkes düşüncesini söylesin.

YÜKSELEN BİR “HAYIR” DALGASI VAR

– Bu tasarı elbette toplumda görenler, anlayanlar tarafından tepkiyle karşılandı.
Bugün Türkiye’de yükselen bir hayır dalgası var. Bu gün ben buraya CHP’li olarak değil, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak geldim.
– Çoban ateşleri gibi; talimatsız, emirsiz yönlendirmesiz, sosyal medyada, kahvede, olmaz buna evet diyemeyiz dediler. Yok PKK’lılarmış, yok FETÖ’cülermiş… Türkiye’yi buraya getiren bütün o güzellikleri savunmak için herkes “hayır” diyor.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN TARİHİ DEĞERLENDİRMESİ

– Bizim milli mücadelenin siyasi temel mesajını Mustafa Kemal, Amasya’da vermiştir: Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Bu tarihi bir değerlendirmelidir.

– Ana hatlarıyla getirilen anayasanın temel niteliği tek adam inşaa etmesidir. Bunu söyleyince rahatsız oluyorlar ama gerçek bu. Tek adam anayasasıdır bu... Türkiye 80 milyonluk ülke, Meclis’i o 80 milyon seçiyor. İçinde her kökenden bütün vatandaşlar bir aradayız. Yani milli irade, millet yüzde 100 Meclis’e yansıyor.

NE OLDU BU LAFLAR?

– Biz nereden geldik ya? Asaletler, saray, padişah… Bıraktık hepimiz vatandaşız dedik. İşin, mesleğin, paran ne olursa, sen bir insansın. Bu topraklarda yaşamayı şeref sayan bir insansın. Eşitiz, diriz, beraberiz. Ne oldu bu laflar?

ZEKERİYA ÖZ NE? ERGENEKON NE?

– Zekeriya Öz ne? onunla birlikte yaptığın Ergenekon ne? Bu milletin en değerli evlatlarını yıllarca cezaevinde süründüren kim? Bunlar söylemekle geçiştirilecek hatalar değil ki? Bunun bir hukuku var herhalde değil mi?

GÜÇLÜ DEVLETLER TEK ADAM İSTERLER

– Güçlü devletler karşılarında tek adam isterler. Çünkü tek adamı ikna etmek, korkutmak mümkündür.

MİLLİ EGEMENLİĞE SAYGISIZLIK

– İşin temelinde milli egemenlik anlayışında saygısızlık yatıyor. %51’le geçilen, Meclis’i tek başına fesh ediyor. Olmaz arkadaşlar. Sen % 50 ile seçiliyorsun, burada milletin tamamı var. İktidarı oluşturmayan azınlık soru sorma hakkına sahip. Genel düzenlemede ne gensoru, ne güvenoyu var.
==================================
Dostlar,

Sayın Deniz Baykal’ın Zeytinburnu konuşması gerçekten tek sözcükle “görkemli” idi.
79. yaşındaki Baykal, müthiş bir performansla, son derece usta bir hatip olarak uzun bir konuşmayı, hiç notlara bakmadan yaptı.. Bu konuşmanın kısa bir özeti yukarıda..

Daha kapsamlı bir özet, www.halktv.com.tr adresinde var, onu da sitemize koyacağız..
Özenle okunması, dinlenmesi, paylaşılması ve içeriğinden yararlanılması gerekli..

Sevgi ve saygı ile. 19 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Ali SİRMEN : Anayasaya veda

Ali Sirmen

Cumhuriyet, 18.02.2017

Anayasaya veda

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

16 Nisan 2017’de yapılacak anayasa referandumu tarihimizin bu konudaki 7. oylamasıdır. Bunlar içinde, birbirlerinin benzeri olanlar, 7 Kasım 1982 ile 16 Nisan 2017 oylamalarıdır.
Her 2 oylamada da, bir anayasa metninin yanında, aynı zamanda fiilen işbaşında olan otokratların fiili egemenliklerinin onaylanması söz konusuydu. 35 yıl arayla yapılan ve
biri askeri, öbürü sivil darbenin fiili sonuçlarını anayasallaştırmak
amacına yönelik olan oylamalar seçmenin oyuna sunulan metinlerin reddedilmeleri halinde bile uygulamada bir şeyin değişmemesi için iktidarın ayak sürüyecek olması bakımından birbirinin aynısıdır.
1982’de Kenan Evren’in yetkileri ile birlikte Cumhurbaşkanlığı da oylamaya sunulmuştu. 2017’de, daha önce Cumhurbaşkanı seçilmiş Recep Tayyip Erdoğan’ın yetkileri halkın oyuna sunulmakta. 7 Kasım 1982’de hayır çıkması halinde, o sırada resmi sıfatı devlet başkanı olan Kenan Evren’in cumhurbaşkanı olamadan da devlet başkanı olarak fiilen, sultasının süreceği bizzat kendisi tarafından açıklanmıştı.
                                                      ***
16 Nisan 2017 oylaması da, tıpkı 7 Kasım 1982 oylaması gibi sonucu ne olursa olsun fiili durumu değiştirmemek niyeti siyasi iktidarda ağır basmaktadır. Şu anda zaten, AKP’nin fiili lideri olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yürütmenin de başıdır ve yasama ile
yargı da eninde sonunda onun denetimindedir. 16 Nisan’da “evet” sonucu çıkması halinde, uygulamada bir değişiklik olmayacak, yalnızca fiili durum hukuken onaylanacaktır.
Tabii bu olguya bakarak, çok tehlikeli olan, “sonuç ne olursa olsun, fiili durum değişmeyeceğine göre, sandık başına gidip hayır demenin hiçbir kıymeti harbiyesi olmadığı” yanılgısına düşmemek gerekir.
Demokrasinin “olmazsa olmaz”ı, kuvvetler ayrılığı ilkesini çiğnemeyi tescilleyen metne hayır denmesi, demokrasiden yana olanları güçlendirmesi, dolayısıyla demokrasi mücadelesinde zafere giden yolun ilk adımı olması açısından yaşamsal önem taşımaktadır. 1982 ve 2017 referandumları arasındaki benzerlikler bunlarla sınırlı değil. Her iki oylamada da, fiilen evet demek serbest, ama hayır demek yasaktı. 1982 oylaması sırasında “hayır” diyeceğini açıklamış olan Oktay Akbal hapse tıkılmıştı. 2017 oylamasında ise “hayır” dan yana olanlar, teröristlikle, FETÖ veya PKK yandaşı olmakla (hepsi aynı kapıya çıkıyor) suçlanıyorlar. Aradaki tek fark, 1982’de gazeteciler hapse atılıyorlardı, şimdi işten atılıyorlar. Ama bu fark da, her 2 halde de, “evet” demek ile “hayır” demenin eşit derecede özgür olmaması sonucunu değiştirmiyor.
                                                             ***
İşin daha da ilginç yönü aslında, 2017 referandumundan “evet”lerin hâkim çıkması halinde de hedeflenen meşruiyetin elde edilemeyecek olmasıdır. 7 Kasım 1982’de sandıktan baskıyla çıkan %91.4 oranındaki “evet” oyu, “12 Eylül Anayasası”na meşruiyet kazandıramamıştır.
Bu durumun nedenini “anayasaların ancak uzlaşmanın yaygınlığı ölçüsünde kalıcı ve meşruiyet kaygısına deva olabileceğini” söyleyerek açıklayan Anayasa Hukuku hocası ve Anayasa Mahkemesi eski üyesi, Prof. Dr. Fazıl Sağlam,

  • “Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasa yoktur” diyen 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 16. maddesine atıf yaparken, değişiklik metninde yargının bağımlı hale geldiğini, kuvvetler ayrılığının çiğnendiğini de vurguluyor. Prof. Sağlam, burada Kemal Gözler’in bir yazısının her şeyi anlatan şu veciz başlığına gönderme yapıyor:
  • “Elveda Kuvvetler Ayrılığı, Elveda Anayasa”

    Görülüyor ki, tıpkı 7 Kasım 1982’de olduğu gibi, 16 Nisan 2017’de de, kuvvetler ayrılığını çiğneyen değişikliğe “evet” de “Reis Sistemi”ne meşruiyet kazandıramayacak, Prof. Sağlam’ın deyimiyle “anayasasızlaştırma ve hukuksuzlaştırma” süreci değişmeyip sürecektir.
    ===================================
    Evet dostlar,

    Ülkemizin Aydın insangücü birikiminin ne denli ciddi boyutlarda olduğunu Sn. Sirmen‘in tartışılmaz yetkinliğini yansıtan bu yazısıyla sevinçle izliyoruz. Cumhuriyet‘in kıdemli yazarı Ali Sirmen, Galatasaray Lisesi mezunu ve İstanbul Hukuk Fakültesi diploması sahibi.

    Prof. Kemal Gözler ve Prof. Fazıl Sağlam gibi kendilerini hukuk dünyasında kanıtlamış Anayasa hukuku uzmanlarının irdelemelerine gönderme (atıf) yaparak..

    Oysa AKP – RTE’nin emperyalist yönlendirme – basksı ile ve Atlantik ötesinin BOP Eşbaşkanlığı kapsamında yarım kalan işleri Erdoğan’a kolayca yaptırmak için TEK ADAM SULTASI dayatan Anayasa değişikliğini stepne parti ile birlikte kotarmaya zorladığını
    çok iyi biliyoruz. Bilmediğimiz bir şey ise bu meş’um 18 maddelik ama yürürlükteki anayasanın 80’e yakın maddesini değiştiren teklif metnini Türkiye’de kimlerin yazdığıdır..
    Sanırız biri AKP’li Prof. Şükrü Karatepe olmalıdır?? Fesih kurumunun tek yanlı olduğunu söyleyebilen Anayasa hukuku hocası! Sokaktaki insan bile “fesih” yetkisinin kural olarak 2 yanlı olduğunu bilmez mi??.

    Bu metni yazanlar nerededir, kimlerdir? Neden bilmiyoruz ve saklıdırlar?
    Bu kişilerin de saklı kalması mı gerekiyor?? Yabancılar mı var içlerinde??

  • Eyyyyyy AKP – RTE, yabancıların hazırladığı anayasa değişikliğini mi dayatıyorsunuz
    Türk Milletine?? 
  • Hem de hiç sıkılmadan, kaygılanmadan.. “HAYIR” diyecekleri FETÖ – PKK – HDP – TERÖRİST – DARBECİ – 15 TEMMUZ YANDAŞI … ilan ederek.. İnsanlarımızı birleştirecek yerde çoooooooook tehlikeli biçimde ayrıştırıp kutuplaştırarak hatta birbirine düşmanlaştırarak!?

4 elle ülkeye sahip çıkmanın, seferberlikle halkımıza gerçekleri – tuzağı anlatmak zorundayız..

Sevgi ve saygı ile. 19 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Anayasa tuzağı : Ataol Behramoğlu

Ataol Behramoğlu

Anayasa tuzağı

Anayasa değişikliği adı altında Türkiye Cumhuriyeti’ne bir tuzak kuruldu.
Anayasa tuzağı diye adlandırılabilecek bu tuzağın çeşitli amaçları ve aktörleri var.

Ülkemizdeki baş aktörler belli. Onları çok da önemli olmayan irili ufaklı başkaları izliyor.
Bu oyunda halk, oyuyla sonucu belirleyecek bir güç gibi görünse de rolü aslında sadece figüranlık. Çünkü halkoylamasına sunulacak olan metin, sadece bilgi düzeyi ortalamasının altındaki kitlelerin değil, ortalama ve ortalama üstü insanlarımızın da anlamakta güçlük çekeceği bir karışıklıkta. Oysa anayasaların, neredeyse herkesin anlayabileceği bir sadelikte olması gerekmez mi? Belli ki bu metnin hazırlayıcıları, böyle bir saydamlıktan özellikle uzak durmuşlar.
                                                   ***
Dışarıdaki aktör ya da aktörlere gelmeden önce içeridekilerin konumlarını irdelemeye çalışalım.
Burada kilit isim olarak MHP Genel Başkanı görünüyor. 3 Kasım 2002’deki erken seçim öncesinde iktidarda Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi vardı.
Erken seçim kararının alınmasında koalisyonun ikinci büyük ortağı MHP’nin o sırada da
genel başkanı Bahçeli’nin kararı ve tutumunun başlıca etken olduğu biliniyor. Yüzde 10’luk seçim barajına ve seçim öncesi anketlerin bu seçim sistemiyle AKP’nin büyük sayıda milletvekiliyle iktidar partisi olabileceğini gösteren sonuçlarına karşın, Bahçeli bu kararı neden aldı ve kararında neden diretti? (Aynı soru kuşkusuz, koalisyon ortağı öteki iki partinin liderleri için de sorulabilir.) Nitekim sonuçta koalisyon ortağı 3 parti de baraj altında ve parlamento dışında kalırken ve ülke genelindeki oyların %45’i, yani neredeyse yarısı TBMM’nde karşılığını bulamazken geçerli oyların %34.29’unu alan AKP, aldığı oy sayısıyla orantısız bir sıçramayla, 363 milletvekiliyle iktidar partisi oldu. Böylece, o sıradaki ABD Başkanı Irak celladı Bush’un, daha milletvekili değilken Beyaz Saray’da kabul ettiği Erdoğan’a tek adam olma yolu açılmış oldu…
***
Günümüze gelelim… Başkanlık konusu neredeyse tavsamışken ve tartışıldığı sırada bu sisteme şiddetle karşı çıkarken, konuyu beklenmedik bir anda ve bu kez şiddetle taraftarı olarak gündeme getiren yine MHP Genel Başkanı’dır. Bu dönüşün mantığa uygun bir açıklaması
var mı? Yok. Sadece bazı verileri üst üste koyarak bir sonuca ulaşmaya çalışabiliriz.
2002 seçiminde dışarıdaki ve geneldeki baş aktör, besbelli ki Türkiye’yi Irak savaşına sokmak isteyen Bush’tu. Tayyip Erdoğan’ı müttefik olarak görmüş ve seçmişti. (Fakat TBMM’de tezkerenin reddedilmesi Bush’un hevesini kursağında bıraktı. Onun ve Erdoğan’ın
bu beklenmedik ret kararına nasıl dinmeyen bir öfke duydukları çok iyi biliniyor.)
(AS: 1 Mart 2003 AKP tezkeresini TBMM, 101 AKP milletvekilinin de HAYIR demesiyle reddetti ve Türkiye ABD’nin 90 bini aşan askeri ve ağır silahlar – gemileri… ile
işgal edilmesi engellendi.. Ya tek adam yetkili olsaydı??)

Şimdi zihnimi kurcalayan soruya geliyorum: Bu gün dayatılan başkanlık sistemi de acaba ABD’nin (kapitalist-emperyalizmin) yeni başkanı Trump’ın isteği midir? Bush’un tam olarak başaramadığını, işin içine bu kez İran’ı da katarak Trump mı genişletip gerçekleştirmek istiyor?
Trump yönetimi, Türkiye’de parlamento, yargı ve ordu “pranga”larından tam olarak kurtulacak bir “başkan”la bu amaca çok daha kolay ulaşılabileceğini gördüğü için mi, başkanlık sistemi bir kez daha ısıtılıp gündeme getirilmiştir?
***
Ülkemize kurulduğuna inandığım hain tuzağın bir yanı da Kürt sorunudur.
Demokratik ilkeler çerçevesinde, parlamenter sistemde çözümlenmesi gereken sorun, tek adam yönetiminde oldu bittiye getirilerek, ülke iç savaşa sürüklenme tehdidi altında bölünüp parçalanarak, yani aynı emperyalizmin (dış aktörün) isteği doğrultusunda mı çözüme ulaştırılmış sayılacak…

Sonuçta ülkemiz çok, ama çok ağır bir tehdit, ölümcül bir tuzak karşısındadır.
Bizler ise, hiçbir parti ve görüş ayrılığı ayrımı gözetmeksizin

  • Ülkemizi kararlılıkla savunmak,
  • Ya da Cumhuriyetimizin yok oluşuna göz yummak ikilemiyle karşı karşıyayız.

==================================
Dostlar,

Değerli yazar – düşünür – sanatçı Sayın Prof. Dr. Ataol Behramoğlu’nun yazısı sun derece ustacadır. Yazı içinde yalnızca 1 yerde, ayraca alarak ekleme yaptık :

  • 1 Mart 2003 AKP tezkeresini TBMM, 101 AKP milletvekilinin de HAYIR demesiyle reddetti ve Türkiye ABD’nin 90 bini aşan askeri ve ağır silahlar – gemileri… ile işgal edilmesi engellendi.. Ya tek adam yetkili olsaydı??

Aklımızdan atamadığımız soruyu soralım :

  • 2003’te yapılamayanı ve benzerlerini yapmak için mi TBMM devre dışı – göstermelik kılınıp, neredeyse mutlak derecede sorumsuz – yargılanamayacak – olağanüstü yetkili tek adam isteniyor?

    Sevgi ve saygı ile.
    18 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com

Hüseyin HAYDAR : SUÇ DUYURUSU

Hüseyin HaydarHüseyin Haydar

Suç Duyurusu

Dünyamız 21. yüzyılla birlikte yeni bir devrimler çağına girdi. Çok şükür. İmkansız denilenlerin gerçekleştiğini gözlerimizle görüp ellerimizle tutmamız bunun kanıtıdır. Zaferi birlikte yaşayacağız. Yeter ki biz olup bitenleri donuk, takıntılı, duygusal değil; ama derin bir anlayışla, gerçekliğe bağlı kalarak kavrayalım. Yaşanan gerçekliği kavrayamayan, yaklaşmakta olanı göremeyenlerin tarih önündeki yenilgisi kaçınılmazdır. Gerçekliğe karşı savaş açanlar ya da görmezden gelenler mutlaka yenilgiyi paylaşırlar. Çünkü değişmeyen tek gerçek, gerçekliğin yenilmezliğidir.

Bir de gerçeğin sanatsal kavranışı vardır. Unutmayalım ki, sanatsal gerçek, gerçeğin kendisinden daha güçlüdür. Daha etkilidir. Bütün destanlar gibi. Nazım Hikmet’in Nazilerin idam ettiği genç partizanı anlatan “Tanya” şiiri gibi. Şair, gerçekliği kendi sanat yasalarına bağlı kalarak yeniden düzenlemiş ve gerçekliğe güç katmıştır.

Sanatsal gerçeklik, gerçeğin kendisini, gözle görünmeyen, çoğu zaman algılanması çok zor yanlarıyla yeniden yaratır. Bu kurgusal, fakat büyülü süreçte, derin bir duyuşla, engin bir sezişle sanatçı, gerçeğin karanlık yanlarını aydınlatmakta başarılı olabilir. Bu açıdan bakıldığında gerçekliği imgesel boyutlarıyla dile getiren şiir, aynı zamanda suçluya işaret eden bir suç duyurusudurBenim şiirlerim de bu türden birer suç duyurusudur. Kimseye hakaret etmezler, fakat suçlarlar: Suçu ortaya koyar, suçluyu işaret eder, sorumluyu gösterirler.

Amerikancı FETÖ darbe girişimini ezen Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahraman komutanı
Eşref Bitlis 17 Şubat 1993 günü bir sabotaj sonucu katledildi. Emperyalizme direnen şehidimizin devrimci anısına yazılan Komutan’ın Ölümü Türk milleti katına yapılan
bir suç duyurusudur. Gerçekliğe olan derin bağlılığımla sunuyorum:

KOMUTANIN ÖLÜMÜ

Komutan öldü. Tuğrul kuşu gökte öldü.
Beşikte bebek irkildi, onu sordu,
Yirmi iki asırlık han berkildi, yolu sordu.
​Bu dert beni yedi, dert milleti yedi…
Yetmiş vaşak tam on yedi yıl yürek yedi.

Suikast! Ey ulus, suikast!
Oğlunun öcünü almayacak mısın?
Eğiliyorum önünde yüceliğinin, bilgeliğinin,
Hunhardan hesap sormayacak mısın?

Ey sü, ey kansu, konuşmayacak mısın?
Nazlı sögüt müsün, kara kayın mı?
Ülkün, türkü söyleyen bir orman değil mi?
Baltaladılar hayat ağacını, ne duruyorsun?
Kara yalanla mı saracaksın yaranı?

Ey kam, yan! Ey kamu dağlan!
Ölüm değil, ölüm göbekbağımızda bizim.
Düşen uçak değil, bir ordu cenin,
Tekmelenmiş anarahmi ana ecenin,
Ankara şehrinin buz tutmuş içorganları.

Komplo! Ey meclis, komplo.
Ay dolansa, gün tutulsa komplo bu.
Kuşluk namazıdır bizde alçaklarla düello.
Çekilse puştluk altın imbikten,
Ölümsüzlük için ölene olur mu hile?

Konuşsun Cengiz Han, Timur, Spartaküs,
Söylesin en üst savaşkanlar,
Söylesin Tonyukuk, Selahattin Eyyûbi:
Arslan kendi yavrusunu yer mi?

Utanç! Ey millet, utanç!
Düşmanların birleşti, sen dağılacak mısın?
“Topla dizginleri, tanı kendini!”
Dağların karı erise yıkayamaz bu kanı,
Demiri bir daha eritmeyecek misin?

Tehdit! Ey gençlik, tehdit!
Kuluydu Türk’ünün, Kürt’ünün.
Katığıydı işçisinin, toprağıydı köylüsünün.
Ordanın kılıncı yatağından çıktığı gün,
Baş kaldırıp bakmayacak mısın?

“Kavgaya girince silah alınmaz!”
Yıldırım misali fırsat verilmez.
Kabul olunmaz kör tedbirin kazası.
Söylesin bütün Roma, Pers komutanları:
Kararsız elle hedef vurulmaz.

Toplan! Ey halk, toplan!
Akıl yolu buzlanmış, buz gibi hiyanet.
Suça batmış sürüleri inine sür,
İncirlik’te gırtlağından yakala yılanı tez,
Çekicin başını gürzünle ez.

İntikam! Ey ordu, intikam!
Kudretin önünde eğiyorum başımı,
Soruyorum: Bedir yüzlü o kumutan nerede?
Faciayı “müttefik” bu, cinayeti cia,
Kâr mı koyacaksın katillerin avucuna?

Köroğlu Dağları kalktı dikildi,
Ozan Ata kopuz çaldı, yiğit silkindi:
Eşref Bitlis öldü mü, gök direğin göçtü mü?
Ödlek dönüp kaçtı mı? Şimdi, dünya yıkılır!

=======================================
Dostlar,

Hem yetkin ve duyarlı sanatçı (şair!) Hüseyin Haydar‘ı hem de ülkesine canını veren
eşşsiz komutanlarımızdan merhum görev şehidi Jandarma Gn. Kom. Org. Eşref BİTLİS’i şükran, özlem ve saygı ile selamlıyoruz.. Katledenleri, alet olanları, göz yumanları ve cinayeti aydınlatmayanları nefretle kınıyoruz..

eşref bitlis ile ilgili görsel sonucu

Web sitemizde 17 Şubat 2017 günü yer verdiğimiz (dün) başlıklı yazının Eşref Bitlis‘e ilişkin alt bölümlerinin de okunmasını dileriz Tıklayınız : “Tarihimizde 17 Şubat Olayları…..” )

Sevgi ve saygı ile. 18 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Yıldırım KOÇ : Geçim için ‘hayır’

Geçim için ‘hayır’

Yıldırım KoçYıldırım Koç

Halk oylamasında vatan savunmasının yanı sıra halkımızı birleştirecek ikinci önemli konu, geçim sorunudur. Siyasi görüşü, inancı ve etnik kökeni ne olursa olsun, milletimizin %70’inden fazlasını oluşturan işçileri ve memurları, onların yanı sıra 6 milyon işsizimizi ve 11.5 milyon emekli, dul ve yetimi aşağıdaki sorunlar birleştirmektedir.

  • Kriz veya özelleştirmeler nedeniyle işten atılmışsan, HAYIR.
  • Üniversiteyi bitirip eğitimli işsizler ordusuna katılmışsan, HAYIR.
  • Yüzbinlerce öğretmen atama beklediği için, HAYIR.
  • Oğlunu/kızını büyük fedakarlıkla gönderdiğin üniversitenin diploması para etmiyorsa,
    çocuğun işsizlikten bunalıma girmişse, HAYIR.
  • Suriyeli kaçak işçiler nedeniyle işten atılmışsan, HAYIR.
  • İşten ayrılan herkese işsizlik ödeneği verilmediği için, HAYIR.
  • İşsizlik sigortası fonunu başka amaçlarla kullandıkları için, HAYIR.
  • Engelli işçilere iş bulunmadığı için, HAYIR.
  • İşten atılma korkusu yaşıyorsan, HAYIR.
  • İşten atılma korkusuyla meslek hastalığının tespiti için hastaneye gidemiyorsan, HAYIR.
  • ÜCRET İÇİN ‘HAYIR’
  • Asgari ücrete talim ediyorsan, HAYIR.
  • Hayat sürekli pahalılanırken, asgari ücrete 1 yıl için %8 zam yapılmasından rahatsızsan, HAYIR.
  • Hastalandığında cebinden her geçen gün daha fazla para çıkıyorsa, HAYIR.
  • Boğazına kadar borca batmışsan, HAYIR.
  • İşyerinde ücretini alamıyorsan, HAYIR.
  • Borcunu ödeyemediğin için evine ve ücretine haciz gelmişse, HAYIR.
  • Borcunu ödeyemediğin için arabana veya evine el konduysa, HAYIR.
  • Yıllardır fazla mesaiye zorlanmış, aile hayatın zarar görmüş, vücudun tükenmişse, HAYIR.
  • Fazla mesai yaptığında ücretin verilmiyorsa, HAYIR.
  • Kıdem tazminatın ödenmediyse, HAYIR.
  • Haksızlığa uğradığında dava açacak paran yoksa, HAYIR.
  • Enflasyon tırmanıyor, ücretinin satınalma gücü düşüyorsa, HAYIR.
  • Suriyeli kaçak işçiler nedeniyle ücretin düşürülmüşse, HAYIR.
    =================================
    Teşekkürler değerli dostumuz Yıldırm Koç..

AKP’ye çoooook yakın yazar Abdülkadir Selvi‘den (Hürriyet):

halkoylamasında hayır ile ilgili görsel sonucu

Halkımızın sağduyusu bu tuzağa izin vermeyecektir..
Türkiye, dünya temsili demokrasiden de öte giderek doğrudan demokrasiye  yönelirken,
kim olursa olsun herhangi bir kişiye padişahtan öte yetki vermenin akla uygun neresi olabilir??

Ayrıca 21. yüzyılda demokrasiyi iyice tabana – halka yaymak varken, bir kişi neden bunca aşırı yetki istiyor; asıl bu sorunun yanıtını düşünmek gerekir; epey sıkılıp utanmak gerekir..

Sevgi ve saygı ile. 18 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

PARTİ DEVLETİNE HAYIR

PARTİ DEVLETİNE HAYIR


Emre KONGAR

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Bir devletin bir partiyle özdeşleştirilmesi, tüm bir devlet aygıtının, yargısıyla, yasamasıyla, yürütmesiyle bir partinin emrine verilmesi, Faşizmin en net ve en saf biçimlerinden biridir:
Yakın tarihte Avrupa’da, Almanya’da ve İtalya’da çok kanlı bir biçimde yaşanmıştır!
Ne yazık ki, 16 Nisan’da referanduma sunulacak olan Anayasa değişiklik önerileri, Türkiye’de de, Cumhuriyet rejimini bitirecek ve yeni bir Parti Devleti kuracak maddeler içeriyor:
1) Cumhurbaşkanı partili olacak; elbette sıradan bir “partili” değil, bir partinin lideri,
Genel Başkanı olacak.

2) Partili Cumhurbaşkanı, yardımcılarını kendisi atayacak ve atanmış olan bu kişiler
gerekli olduğunda seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini kullanarak bizi yönetecek.

3) Partili Cumhurbaşkanı’nın seçtiği bakanlar (AS: sekreterler!), Meclis tarafından denetlenemeyecek.
4) Partili Cumhurbaşkanı, ülkeyi Meclis’in çıkardığı kanunlara gerek duymadan kararnameler ile yönetebilecek.
5) Partili Cumhurbaşkanı, devletin bütün yöneticilerini atayacak, yeni vilayetler kurabilecek.
6) Partili Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi üyelerini ve HSK üyelerini seçecek.
Seçtiği HSK üyeleri de yargıçları tayin edecek. Anayasa Mahkemesi ve HSK ile birlikte Danıştay ve Yargıtay da, yani tüm adalet mekanizması da partinin emrine girecek.
***
Türkiye bu noktaya nasıl ve neden geldi?
1) Çok partili düzene geçildiğinde Demokrasi’den yararlanacak olan sermaye sınıfı ve işçi sınıfı gelişmemişti. İktidara toprak ağalarının temsilcisi olan Demokrat Parti geldi ve temel hak ve özgürlükleri sınırlayıp kısıtlayarak Demokrasiyi yozlaştırdı.
2) 1950’den beri Türkiye’yi yöneten sağ parti ve askeri darbe liderleri demokrat olmaktan çok demagogdular. Temel hak ve özgürlükleri savunmak yerine halkın duygularını okşayarak çoğunluk baskısı oluşturdular.
3) Muhalefet hakkı ve özgürlüğü, ifade hakkı ve özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlüklerin, sınıfsal destekten yoksun olması, Demokrasiye inanmayan iktidarların önünü açtı.
4) Toplumun mevcut değerler sisteminin, çok hızlı değişmesi, bir Anomi durumunu (değersizlik, kuralsızlık durumu) doğurdu, bu durum iktidarların siyasal/ ahlaki değerleri kolaylıkla yozlaştırmalarına yardımcı oldu.
Bu 4 maddede özetlediğim gibi, “Parti Devleti” önerisi, uzun dönemli sınıfsal gelişme, siyasal ve kültürel/sosyo- ekonomik kalkınma, eğitim ve örgütlenme yetersizliklerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır!
***
Parti Devleti önerisi, başarısız olduğu için gittikçe zayıflayan bir iktidarın, kendisini güçlendirmek için attığı son bir adım olarak ülkenin önüne konmuş izlenimi veriyor.
15 yıldır iktidarda olanların artık ülke sorunları için önerebilecekleri hiçbir yeni çözüm kalmadığı için de, kişisel iktidarlarının güçlendirilmesine yönelik değişiklik önerilerinin halka açıklanması ve anlatılması yerine, “Hayır” diyenlerin suçlanması gibi çok yanlış ve tehlikeli bir yol seçilmiş görünüyor.
Türkiye’deki demokrasi bilincinin, insanlık tarihinde bir kara leke olan, “Parti Devleti” önerisine “Hayır” diyecek bir düzeye eriştiğini düşünüyorum.
==========================
Dostlar,

Sayın Kongar’ın siyasal irdelemesine ve öngörüsüne büyük ölçüde katılıyoruz.
Halkımız sağduyusu ile önüne konan deli gömleğini giymeyi rededecektir.
16 Nisan 2017 gece yarısına doğru “HAYIR” lı sonucu alacağız ve AKP – RTE’nin ülkemizi doladığı kördüğüm çözülmeye başlanacaktır. Bu sonuç AKP – RTE için de “hayırlı” olacaktır. Kampanyayı uygarca götürmek, ulusu kamplaştırmamak büyük önem taşıyor.
Bu arada da sabırla bu Anayasa değişikliğinin ülkemiz için ne büyük yıkımlar ve riskler doğurabileceğini halkımıza, birbirimize anlatmayı sürdürmeliyiz.

Oy sandıklarına sahip çıkmamız da vazgeçilmez görev.. Sandık sayım sonuçlarını fotoğraflamak, oy torbasını ilçe seçim kuruluna teslim edene dek sandık kurulu başkanına
eşlik etmek, teslim tutanağının da örneğini almak ve partilere iletmek gerek..
YSK da önceki seçimlerde olduğu gibi 160 bini aşkın sandığın sonuçlarını teker teker
web sitesinde yayımlamalı, partiler tarafından sandık temsilcilerinin getirdiği tutanaklarla karşılaştırılmalıdır.

AKP – RTE’yi de mert ve dürüst, adil, eşitlikçi bir oylama için gereğini yapmaya çağırıyoruz.

Bu akıl dışı oylamayı geri çekmek için AKP – RTE’nin hala olanağı var…
Kamuoyu yoklamalarında yitireceklerini kesin olarak gördüklerinde bile..
Yeter ki halka “iç savaş” şantaj ve tehdidi yapmayın; “terörist”, “PKK’lı”, “FETÖ’cü” vb. suçlamalarla milleti kutuplaştırmayın..

Sevgi ve saygı ile. 17 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com