Etiket arşivi: din sömürüsü

SİYASAL DİNCİLİK NEDİR?

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

SİYASAL DİNCİLİK dinin ve dinsel değerlerin ilahi, uhrevi, kutsal yapıdan soyutlanıp, dünyevi ideoloji biçimine dönüştürülerek iktidar olma ve iktidarda kalma aracı olarak kullanılmasıdır.

Siyasal dincilik dindarlık değil dinbazlıktır, dinden çıkar devşirmektir.

Siyasal ve ekonomik çıkarcılığı din ambalajına sararak, toplumu din ve Allahla aldatmaktır.

Bu süreç, yani dinin siyasal bir araca dönüştürülmesi, “Halifelik” adı altında Emevi, Muaviye iktidarı ile başlamış ve din görünümlü bir saltanat ideolojisine bürünerek tarih boyu süregelmiştir. Atatürk dönemi dışında, özellikle 1950’den başlayarak ideolojileştirilmiş din maskeli iktidarlar, günümüze dek kesintisiz sürmektedir.

Siyasal rejim gerçek anlamıyla tam laikleşmeden din sömürüsü bitmez. Çünkü dinciliğin panzehiri laiklik ve çoğulcu demokrasidir.

  • Türkiye Cumhuriyeti, demokratik ve laik bir anayasal düzen üzerine kurulmuştur.

Laiklik ve demokrasi karşıtlığı, aynı zamanda anayasal rejim karşıtlığı demektir.

Laiklik bireyler, toplum ve devlet olmak üzere, 3 düzeyde, çok özetle şöyle açıklanabilir:

  • Bireysel açıdan laiklik din ve vicdan özgürlüğüdür.

Laik rejimlerde birey dinler ve mezhepler arasında istediğini seçebilir ya da inançsız kalabilir. Kimse kimsenin dinine, mezhebine ya da inançsızlığına karışamaz. Bireylerin her türlü İnancı ya da inançsızlığı devlet ve hukuk güvencesindedir.

Sosyolojik ya da toplumsal açıdan laiklik çoğulculuğun keşfidir. Sivilleşmedir. Teokratik, tekçi (monist) bir kültürden (ekinden) çoğulcu (pluralist) bir kültüre terfi etmektir. Çoğulculuk ve farklılıklara dayalı dayalı inançlar demokrasisidir. Farklı inanç sahipleri ya da inançsızlarla birlikte dostça ve barış içinde bir arada yaşayabilmektir.

Devlet açısından laiklik, din ve devlet işlerinin mutlaka her yönüyle birbirinden ayrılmasıdır. Devletin her türlü farklı inanç kümelerine karşı, yansız ve eşit uzaklıkta kalmasıdır. Nimette, külfette, hukuk karşısında, kamu hizmetlerinden yararlanmada ve kamu görevlisi olmada hiçbir ayrımcılık yapmamaktır. Irkına, rengine, cinsiyetine, dinine, mezhebine… bakmadan herkesin istisnasız (ayrıksız) yasalar önünde eşitliğidir.

  • Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmanın anlamı tam da budur.

“KADER”, HEP İSLAM ÜLKELERİNİ Mİ HER TÜRDEN “KAZA”(?!)LARLA DAHA YÜKSEK ORANLARDA CEZALANDIRIYOR?

ADD Önceki Genel Başkanlarından Sn. Prof. Dr. Özer Ozankaya, 24 Temmuz 2012 günü ADD Sarıyer Şubesinde Lozan'ın 89. yılı için bir konferans verdi. Bu konferanstan bize ulaşan özeti sizlerle paylaşıyoruz..


Prof. Dr. Özer OZANKAYA
ADD Kurucu Üyesi, 4. Gnl. Bşk.
of.ozankaya@isnet.net.tr

 

“KADER”, HEP İSLAM ÜLKELERİNİ Mİ HER TÜRDEN “KAZA”(?!)LARLA DAHA YÜKSEK ORANLARDA CEZALANDIRIYOR?

  • ÖYLE İSE BU ÜLKELERDEKİ HUKUK DEVLETİNDEN YOKSUN BASKICI YÖNETİMLER,
    KİTLESEL EĞİTİMSİZLİK, İŞSİZLİK VE YOKSULLUK … DA KADER MİDİR? …
  • YOKSA BUNLAR O DOĞAL YIKIMLARIN SIKLIK VE AĞIRLIĞININ ASIL NEDENİ MİDİR?

Müslüman olmayan, ama ileri bilim ve teknoloji sahibi olan toplumlarda ölümcül grizu patlamaları hemen hiç olmazken, Türkiye’de sık olmasını “kader”e bağlayan siyasetçiler, gerçekte sorumluluktan kaçmakta, açıkça din sömürüsü, İslam’a da büyük saygısızlık yapmaktadırlar.

Bunlara sorulmaz mı:

  • “Müslüman halkların bilim, teknik, özgürlük düzeni, hukuk devleti açılarından da
    dünyada en geri düzeyde olmaları yine “kader” midir?”

Grizu patlamaları, “kader”dir de, bilimsel, teknolojik, ekonomik, demokratik gerilikler niye “kader”le açıklanmıyor?

Neden müslüman olmayan Japonya, yılın on iki ayı depremle sallanıyorken dünyada depremden ölümlerin en az olduğu ülkedir de, müslüman toplumlarda depremlerin ölümcüllüğü Japonya’dakinin kat kat üzerindedir?

Aradaki bu farkın gerçek nedeni şudur:

  • Bilimsel düşünce, özgürlük, hukuka bağlı yönetim, teknolojik ilerilik … bu “kaderci” siyasetçilerin halkları için istedikleri değerler değildir!
  • Tam tersine, bu “din sömürücüsü, kaderci siyasetçiler” halk kitlelerini bilimden, teknolojiden, hukukun üstünlüğü düzeninden yoksun … bırakmak için her baskıcılığa başvurmaktadırlar.

Bu yüzden de islam dünyası ülkelerinde yalnız deprem, sel, yangın … ölümleri değil, örneğin trafik ölümleri de, bilimsel düşüncenin ve insan haklarına saygılı özgürlük yönetiminin egemen olduğu ülkelerdekine oranla çok daha yüksektir.

Ama hukuk devleti, demokrasi, bilimsel eğitim, kadınların eşit toplumsal konumu, bağımsız yargı…nın varlığı ya da yokluğu “kader”le açıklanmıyor; çünkü bunlar “kaderci” siyasetçilerin karşı olduğu değerlerdir.

Bu temel önemdeki gerçek, Türk kamuoyunun bilgisine etkin biçimde kazandırılmalı, hukuka ve de bilime saygısız siyasal yönetimlerin “kader” söylemiyle İslam dinine de saygısızlık yaptığı ve büyük zarar verdiği siyasetten eğitime, düşünsel ve sanatsal alanlara … değin her kamuoyu çevriminde vurgulanmalıdır.

DİN SÖMÜRÜSÜNE GEÇİT YOK!

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

DİN SÖMÜRÜSÜNE GEÇİT YOK!

Tarihsel gelişme süreci içinde, dinler, öz olarak, iktidar sahiplerine ve güçlülere hep adalet, liyakat, ahlak, kardeşlik, barış, dayanışma ve sevgi telkin etmiştir.

Buna karşın, ayrıklar (istisnalar) dışında, muktedirler ve güçlüler ise bu ilahi, dinsel öğretileri bir güç devşirme, saltanat ve çıkar sağlama aracı olarak kullanmaktan hiç çekinmemişlerdir.

Tarihsel devirler bu ve benzeri istismarlarla doludur.

Aynı durum İslam dini ve İslam toplumları için daha da belirgindir.

Dindarlık görünümü altında, kimi ruhban ya da ulemanın desteğini alıp dinbazlık yaparak dinsel, ilahi telkin ve inançları çarpıtıp kötüye kullanmak muktedir ve güçlülerin en büyük ilahi aldatma aracı olagelmiştir.

Çünkü sıradan inançlı, dindar bir insan, hatta yeterince akıl ve bilimle aydınlanamamış yarı aydınlar için gerçek din ile din olmayanı ya da din ile siyaseti ayırt etmek o denli kolay değildir.

En doğru yaklaşım ise aktarıcı (nakilci) din anlayışından vazgeçmek; akıl ve bilim yardımı ile akılcı din anlayışına sımsıkı sarılmaktır.

Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk‘ün yapmak istediği tam da budur :

  • ”Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler,
    saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir.
    Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz…
    Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar
    hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.”

Toplumu, gerçek dindarları, dinbaz muktedirler, din tüccarlar ve dinbaz din baronlarının istismar ve çıkar alanı olmaktan kurtarmaktır.

Laiklik, toplumu dinden soğutmak için değil, iktidar olmak ve çıkar sağlamak isteyen dinbazlara fırsat vermemek içindir.

Ayrıca laiklik demokrasinin olmazsa olmazıdır; farklı din ve inançların bir arada yaşayabilmesinin ön koşuludur.

Temel insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü açısından inanç demokrasisidir.

Çağdaş yaşamdır.

Mustafa Kemal ATATÜRK :

  • “Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır.
    Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz.
    Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur.
    Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslamın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir.
    Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı.”

Aksi halde dinbazlıklar her devirde sürecektir.

8 Nisan 2022 : 2 TV Programımız…

Dostlar,

Bu akşam, 8 Nisan 2022 Cuma, 2 programımız olacak.. / OLDU..

İlkini Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. sınıf öğrencilerimizle yapacağız / YAPTIK..
ZOOM ortamında gerçekleşecek program bir toplumsal sorumluluk ödevi öğrencilere.
Bu bağlamda bizimle bir söyleşi yapmayı tasarladılar, kamuoyuna açık..

  • Konu : AİLE PLANLAMASI..

Yakıcı bir sorun. 10 öğrencimiz 1’er soru hazırladılar. Bize yöneltecekler ve her birini 5-6 dk. içinde yanıtlamaya çalışacağız.. 20:30’da başlayacağız.. 1,5 saat ayırdık bu konuya. (1 saat 50 dk. sürdü yanıtlarımız..)

****
Ardından, 22:30’da başlamak üzere gazeteci Çağlar Ertürk‘ün “Tarafsız Haber” programına
katılacağız / KATILDIK. Bu konuşmamız için de 1-1,5 saat tasarladık ve Sn. Ertürk’ün ülkemizin yakıcı gündemine ilişkin sorularını yanıtlayacağız / YANITLADIK . Sn. Ertürk’ün sosyal medya hesaplarında canlı yayınlanacak / YAYINLANDI. Görsel (poster) aşağıda..

Sayın Çağlar bize çok sayıda soru yöneltti. Mersin’de, RTE Başbakan iken bir çiftçiye söylediği “ANANI DA AL GİT” aşağılamasından başlayarak tarım ve hayvancılığın ülkemizde nasıl çökertildiğine dek geldik.

Bir başka soru, Kovit-19 salgını başladığında Erdoğan’ın Mart 2020’de IBAN vererek yardım istemesiydi. Biz ise 23 Mart 2020’de Halk TV’de katıldığımız programda bu amaçla israfın frenlenmesini, bütçe harcamalarında önceliklerin Anayasa m.65 uyarınca gözden geçirilmesini, örn. YİD kamburlarına aktarılan döviz cinsi ödemelerin “mücbir neden” (force majeur) yavaşlatılmasını, ertelenmesini… ve de servet – varlık vergisi önermiştik. Doğallıkla, sermaye yanlısı iktidar bu önerilere yanaşmamıştı.

Zafer Partisi Gn. Bşk. Prof. Ümit Özdağ’ın, Ankara BŞB Bşk. Mansur Yavaş’ı CB adayı olmaya çağırması, Yavaş’ın ve CHP Gn. Bşk. K. Kılıçdaroğlu’nun yanıtı da gündemdi. Kemal beyin ESK ziyareti ve kapının telle bağlanarak içeri alınmamasını da irdeledik; AKP için yüz karası idi. MEB ve TÜİK’te de aynısı yapılmıştı.

Sn. Ertürk, RTE’nin hekim emeğini küçümseyen, “giderlerse gitsinler..” saçma değerlendirmesini de konuştuk.. Sağlık sektörü alarm veriyor, 2003’te başlatılan AB dayatmalı sağlıkta dönüşümün tıkandığı, şehir hastanelerinin talan aracına dönüştüğü de vurgulandı.

Son 2 soru ülkemizdeki 10 milyon dolayındaki yabancılar (Suriye, Afganistan, Irak, Suriye, İran, Afrika….) belası idi. Tam bir demografik nüfus bombası! Bu konuyu daha önce de sitemizde yazdık, FLASH TV ve Meltem TV’de kapsamlı anlattık Mart 2022 içinde (sitemizde de yazdık).

  • Ekonomik tablo ise bize göre büyük ölçüde “kurgu kokuyor!de.

Yığınları yoksullaştırarak siyasal savaşımın dışına itmek. Oysa demokrasiler SİYASAL KATILIM ile güç bulur. Politik tercihle istendik biçimde yoksullaştırılan kitleler, iktidarın yardımlarına bağımlı duruma getirilir, itaat hatta biat kültürüne bağlanır ve kalabalık, niteliksiz, adeta sürüleştirilen yığınlar “oy” deposuna dönüştürülür.. Bu arada çok yoğun din sömürüsü yapılır.. AKP = RTE yaşamlarının kumarını oynamakta. İç – dış bağımsızlığını yitirmiş durumda ve yönlendiriliyor. Bu tablo Türkiye için çok yönlü stratejik tehditler üretiyor..

Meşru yollarla ve olabildiğince hızla bu iktidardan kurtulmak Türkiye için yaşamsal önemde..
Yaklaşık 1,5 saat ülkemizin yakıcı sorunlarını değerlendirdik ve çözüm önerileri sunduk.

7/24 ülkemizin AYDINLANMA savaşımına aydın sorumluluğu ile katkı vermeye çabalıyoruz.

İzlenmesini, paylaşılmasını ve gereğinin yapılmasını diliyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 08 Nisan 2022 (Güncelleme : 10.04.22 00:50)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

SALGIN YÖNETİMİNDE TIKANAN TÜRKİYE… NE YAPMALI?? 

07 Şubat 2021 Günü Yazdıklarımız…
48 Gün Sonra Neden Hala Geçerli??

Çoook zor günlerden geçmekteyiz Türkiye ve uluslararası / küresel toplum olarak.
Özellikle Türkiye’de sorunlar çok boyutlu ve derin.
Yaşanan sorunların çok önemli bir kesiminin doğrudan nedeni ise, tek başına iktidarının 19. yılındaki AKP’nin demokrasi ve hukuk karşıtı ölçüsüz baskıları, din sömürüsü, kötü yönetimi.

Doğallıkla KOVİT-19 Salgını da bu genel olumsuz tablodan payını ağır biçimde almakta.

Örn. Aşı kıtlığı – yoksunluğu sorunu içindeyiz ve bu sorun mutlaka, yeterince irdelenmeli.

Buna ek 3 milyon doz ilk bölüm aşının 14 Ocak’tan bu yana 24 günde bitirilemediği, günde yaklaşık 110 bin doz uygulama yapılabildiğini, bu durumun kabul edilemezliği vurgulanmalı.

Oysa yaygın – hızlı aşılama (roll out) için mutlaka “seferberlik” mantığı ile düzenleme gerekliydi, AKP iktidarı bu kapsamda hiçbir ek önlem almadı. “Yavaş” gitmek işine geliyor galiba!?
Elimizde aşı var, sırası gelene yapıyoruz, gelen insanlar bu denli..” denmek isteniyor galiba!?

Hiç aşı teşviki kamu duyuruları (spotları) göremiyoruz TV’lerde, niçin acaba!?
***

Çin Üretimi Aşıyı Olmalı mıyız?

Kaplumbağa hızı ile aşılama… yeterli toplum bağışıklığına hızla erişme olanağı yok bu gidişle!

Bunu sağlayamazsanız, geçelim sönümlendirmeyi, salgını denetleyemezsiniz bile.

Öte yandan Türkiye’de uygulanan Çin kökenli SİNOVAC aşısının hastalığa yakalanmayı önleme gücü %50,65 olarak açıklandı ilgili firma tarafından. Kıl payı %50’nin üstünde. İlgili makale The LANCET‘te yayınlandı (Evre 3 ara raporu). DSÖ ve CDC, salgın nedeniyle, %50 koruyucu aşıya bile ivedi (acil) kulanım onayı vereceğini açıklamıştı daha önce.

Oysa Sağlık Bakanlığı, bu aşının Türkiye ayağında yürütülen Evre-3 çalışmasını çooooook erken sonlandırdı Çin kökenli aşıyı hemen uygulamaya geçmek için. %91,25 koruyuculuk oranı açıklandı. Bu oranın tümüyle “bilim dışı, geçersiz, yok hükmünde” olduğunu, ülkemizde söz konusu aşının koruyuculuk oranını bil(e)mediğimizi duyurmuştuk o gün(lerde) TV konuşmalarımızda, web sitemizde. Bilimsel, matematik temelli tartışma çağrısı yapmıştık ancak buna yanaşan ol(a)madı..

Bu arada, yaygın ve ciddi mutasyonlar nedeniyle (3 varyant tip 70’i aşkın ülkede görülmekte), mRNA aşıları ve viral vektör aşıların koruyucu etkinlikleri henüz bilinmeyen / açıklanmayan ama ciddi oranda azalmış olabilir.

  • Zaman aleyhimize, mutasyonlar istenmeyen yönde.

Öte yandan 100 doz aşıdan 75’i, 10 varsıl ülkece gasp edilmiş durumda! Küresel ölçekte salgın nasıl denetlenir bu durumda?? DSÖ’nün COVAX girişimi işletilemedi, aşıya adil erişim hakkı çiğnendi.

Koruyuculuk oranı yüzde kaç olursa olsun, aşı olup Kovit-19’a yakalananlar hastalığı hafif – belirtisiz geçirmekte ve yoğun bakıma vb. ağır sağaltıma pek gerek kalmamakta, ölümler çok azalmaktadır.

Aşı sonrası yan etki oluşma riski, Kovit-19 hastası olma riskine göre çok çok düşüktür. Yan etkiler bakımından da mRNA tabanlı ve viral vektör tekniğine dayalı aşılar ile ölü aşı arasında önemli farklılık yoktur.

  • Aşı olmak bedensel, ulusal korunma ve özgürlüklerimizi geri kazanmak, olağan yaşama dönmek için tek yoldur.

Kitle aşılamaları hızla ve gereken oranda toplumsal bağışıklıkla sonuçlanmazsa, birkaç ay içinde virüste olası kaçınılamayan mutasyon (Evrim!) nedeniyle, eldeki aşıların da yeterince koruyamayacağı yeni tip Kovit-19 salgını ile yüzleşebiliriz.

Bu nedenlerle aşı olmak / aşıya erişim hakkı yalnızca bireysel korunma yolu değil; bir yurttaşlık, ulusalcılık, insan haklarına saygı ve küresel dayanışma gereğidir. BM bunu mutlaka sağlamalıdır.

Anayasa md. 12 :Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.”

Anayasa md. 56 :Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.”

Dolayısıyla Anayasal bir yükümlülüktür de aşı olmak; keyfi – sınırsız – gerekçesiz bir “aşı reddi” ya da çekincesi kabul edilemez, savunulamaz. Hele salgınlarda! Kaldı ki, Umumi Hıfzıssıhha Yasası’nı 72. maddesi, salgınlarda İdare’ye zorunlu aşı uygulaması yetkisi tanır.

DSÖ’nün çabaları yetersiz kalıyor, BM ise suskun

Bu tablo nasıl açıklanabilir? Oysa BM etkin rol üstlenmeli ve salgının küresel ölçekte yönetimine hakkaniyet temelli dayanışma için ağırlık koymalı. Hep söyledik, yazdık BM’nin 75. Kuruluş yıldönümü olan 24 Ekim 2020’den bu yana;

  • BM Genel Kurulu, tüm dünyaya 2-4 hafta eşzamanlı bir küresel kapanma çağrısı yapmalı.

Ancak böylelikle yangının azgınlığı baskılanabilir, salgınla savaşım zamana yayılarak sürdürülebilir.

Zaman geçtikçe aşılara direnç, dezenfekten – antiseptiklere direnç, sağaltımda (tedavide) kullanılan destek ilaçlara (anti-viral birkaç antibiyotik) direnç gelişebilir – gelişmektedir;
üstüne üstlük daha kolay yayılabilen – bulaştırıcılığı artmış, daha öldürücü yeni varyantlar (mutasyon geçirmiş türler) ile yüz yüze geliyoruz. 3 ciddi mutant tip 70 ülkeye yayılmış durumda.

  • Çözümsüzlüğe sürükleniyoruz!

Okullar bu koşullarda açılabilir mi?

Pek çok ülkede sıkı sıkıya kapalı iken!? Türkiye’de böylesi bir yol, yangına benzin dökmek anlamına gelebilir.

  • Aklınızdan bile geçirmeyin!

Öğretmenler ve tüm okul çalışanları aşılansa bile %50 bağışıklık! Bu yarıyıl böyle gitsin.. bir giderim (telafi) yolu bulunur ama giden canlar geri gelmez!

Sağlık Bakanlığına Çağrı

Ayrıca, Çin firması SİNOVAC’ı yeter hız ve miktarda aşı üretemiyorsa, lojistik tedarik sıkıntılı ise, -ki apaçık öyle- Reis Hazretleri Çin’li mevkidaşını telefonla arayıp desin ki:

  • Türkiye’de uluslararası yetkilendirilmiş (akredite) GMP ve GLP standartlı farmasötik ürün kuruluşlarımız var, sizin lisansınız altında burada da üretelim, hız kazanalım…
    ***
    O halde yapılacak daha çoook iş var..

Sonuç olarak;

Refik Saydam Hıfzıssıhha (Koruyucu Sağlık) Enstitüsü AKP iktidarınca 663 s. KHK ile Kasım 2011’de kapatılmıştır. Oysa bu Kurum 1928’de Atatürk döneminde kurulmuş ve Anadolu’da bulaşıcı hastalıklarla savaşta olağanüstü başarılara imza atmış çok yetkin, sıra dışı bir Bilim kurumu idi. Çin’e, ABD ordusuna aşı sağlamış üretken ve saygın bir Kurumdu.

KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizm dayatmaları ile, dünyada uzmanlaşma ve işbölümü aldatıcı gerekçeleri ile, “ucuza üretenden satın alırım” kolaycılığı ile Ulusal stratejik sorunlar çözülemez. Bu Kurum stratejik işlevdedir ve hızla, bir yasa ile bilimsel açıdan özgür, yönetsel ve akçalı bakından özerk bir konum (statü) ile yeniden açılmalıdır. Batı’da Almanya’da Robert Koch, Fransa’da Louis Pasteur, İngiltere’ de Edward Jenner Enstitüleri uluslararası ölçekte parlak örneklerdir. Bu Kurum açılmalı ve Salgın Yönetimi oraya bırakılmalıdır. Türkiye görüldüğü gibi parası olsa bile yeterli aşıya erişememektedir!

  1. Aşılamayı mutlaka hızlandırmak ve 0-18 yaş dilimi dışında kalan 70 milyon tüm nüfusu hedeflemek zorunludur. Çünkü %50 koruyucu aşı ile ancak 35 milyon insanı bağışık kılabilirsiniz. Yine de 35/90 milyon, %39 toplum bağışıklığı ile bu salgın baskılanamaz.
  2. Okulları bu ortamda açmak yangına benzin dökmektir, bu yarıyıl böyle kapanmalıdır.
  3. İlaç devi Merck-S&D bile aşı geliştiremedi havlu attı; Çin’e Sinovac lisansıyla Türkiye’de üretim önerilmelidir GMP-GLP standartlı ilaç fabrikalarımızda. Refik Saydam açılmalı, aşı üretmelidir.
  4. 2-4 hafta tam kapatma hala zorunludur, ülkeyi A.Ş. gibi yöneterek direnmek boşunadır!

Salgınları siyasetçiler değil Bilim insanları yönetir. Oysa Türkiye’de araba atın önünde; bu olmaz!

Sevgi ve saygı ile. 26 Nisan 2021.
(DİKKAT: 07 Şubat 2021 günü yazılmıştır)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (Em.)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
ADD Genel Başkan Yrd. / Vekili (2004-2006)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 21 Ekim 2020

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 21 Ekim 2020

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE


TEST

CB Sözcüsü Kalın, Erdoğan’a yakın ekibin hemen her gün mesai öncesi ve sonrası sürekli yeni tip koronavirüs (Covid-19) testi yaptırdıklarını söyledi.

Siz aşı olun, millet ne olursa olsun…

SAHTE

AKP Muğla İl Gençlik Kolları Üyesi Fettah Can Türk, kaçak rakıdan kaynaklı ölümler konusunda

  • Laikler; Recep Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak istiyorsanız bol bol sahte içki için
    paylaşımında bulundu.

İçkiden ölenlerin laikler olduğunu kim söyledi?

Din sömürüsü sahte içkiden çok daha tehlikeli…

TARAF

Türkiye’nin Oruç Reis gemisini yeniden araştırma yapmak üzere göndermesi üzerine Macron, “Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a desteğimiz sürüyor” derken, Merkel, “Türkiye’nin gerilimi artırdığı konusunda hemfikiriz” dedi.

Sizin desteğinize de, fikrinize de…

ÇIKAR

İBB Meclisi’nde çoğunluğu elinde bulunduran AKP Grubu, Büyükçekmece Belediyesi’ne vermediği aynı türdeki imar planı değişikliğini Şile Belediyesi’ne verdi.

Plan değil önemli olan, plandan kime ne geldiği…

CÜPPELİ

AYM kararını tanımayan yargıç, pek çok siyasi davada da AKP /iktidar anlayışına uygun kararlar vermiş.

Birisi bağırsa, “Çıkar cüppeni gir siyasete!”…

EKMEK

AKP Gen Bşk. Baş Yardımcısı Bahçeli, ”Askıda ekmek kampanyası” başlattı.

Bir de “halkın ekmeğini çalanlara dur” kampanyası başlatsa…

BATIK

MHP‘li Semih Yalçın, muhalefetin ekmek kampanyası ile ilgili söylemlerine karşı, “Bundan ekonominin batakta olduğu, milletin fakr-u zaruret içinde kaldığı çıkarımında bulunan densizler, çekilin” dedi.

Densiz…

KARDEŞ

Suudi Arabistan’da bir market Türk ürünlerinin üzerine “Türk mallarına dokunmayın” yazarak satışına engel koydu.

Kralları için yas tuttuğumuz din kardeşlerimiz yapmaz, Haçlılar yapmıştır…

DEMOKRASİ

ABD kongre üyeleri yönetime; Türkiye’nin Doğu Akdeniz, Libya, Suriye, Irak ve Dağlık Karabağ’da “saldırgan tavır” aldığını öne sürerek “Türkiye’yi durdurma, “Türkiye’nin Rus S-400 hava savunma sistemi satın almasından doğan yasal yaptırım gerekliliğini uygulama ve Türk halkının demokratik haklarını koruma” çağrısı yaptı.

ABD demokrasiden bahsetmeye başladıysa iyiye işaret değildir…

ADALET

Afyonkarahisar Akharım Belediyesi’ne zabıta olmak için başvuran vatandaş KPSS sonucuna  göre birinci sırada olmasına karşın ikinci sırada Belediye Başkanı’nın kızı olduğu için “Alınacak kişi belli zaten” diyerek mülakata girmedi.

Vatandaş AKP adaletine güveniyor!…

ÇİNGENE

A Haber TV, 4 milyon vatandaşın borcunun yapılandırılmasını, “müjde“ olarak verdi. “Vatandaş borçtan kurtuluyor“ denildi.

Çingene şecaat arz ederken sirkatin söyler…

 

Kontrgerilla dimdik ayakta!

Kontrgerilla dimdik ayakta!

Hakan Gülseven

Hakan Gülseven
hakan.gulseven@yurtgazetesi.com.tr
YURT Gazetesi, 19 Mayıs 2015

Mevcut iktidar döneminde pek çok müsamere izledik. Müsamerelerin en bayağısı ‘Ergenekon’ denen tasfiye harekatıydı. Birkaç mafyozun ve kontrgerilla artığının ırkçı manyaklarla ilintilendirildiği, ardından devletin millici unsurlarının dağıtıldığı bir operasyona tanık olduk. Operasyonu devletin kabuk değiştiren kontrgerillası, ‘büyük birader’ ABD’nin gözetiminde yürüttü. Şimdi aynı kuvvet HDP’yi bombalıyor.

***

Evet, HDP bombalamaları, AKP’nin hizaya çekilme sürecinin bir parçasıdır.
Amerika tarafından süpürülmeyip kullanılan AKP liderliği kontrolden çıkmıştır ve
yeniden hizaya sokulması ya da yenilenmesi icap etmektedir.
HDP olağan hedeftir. AKP, seçim kampanyasını doğuda din sömürüsü, batıda milliyetçilik üzerinden kurduğu için siyasi ajitasyonunla HDP’ye saldırıyor. Böylece dine düşkün Kürt nüfusun ve milliyetçi Türklerin oyunu en azından kaçırmamaya çalışıyorlar.
İmralı görüşmelerini unutturmaya gayret ediyorlar. Bu sebeple HDP’ye vuruyorlar…
Haliyle bombalamaların olağan şüphelisi de AKP haline geliyor.
Oysa HDP bombalamalarından en son fayda sağlayacak parti AKP’dir.
Bombalamalar kontrgerilla işidir. Kontrolden çıkan kadronun yönetemez halde olduğunu göstermek istiyorlar, konu budur.

***

Aslında doğru. AKP yönetemez halde.

Çıplak polis zorbalığına ve istihbarat teşkilatına dayanan bir iktidarla muhatabız.

Polisin ve istihbarat teşkilatının aciz hale düşmesi, doğal olarak iktidarın etkisini sarsıyor.
23 Nisan Başbakanı’nı kimse ciddiye almıyor.

Bu sebeple, cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden unsur bizzat meydanlara çıkıp çırpınıyor.

Kolay değil, sıfırlanan onca paranın, katledilen onca gencin hesabını verecek.
Tökezlediği anda kabasına tekmeyi yiyecek olan O. Şimdi, hiçbir süreci yönetemediğini göstermeyi iş edinmiş olan bir güçle muhatap. Bombalamalar da o gücün marifeti.
Bu tür kontrollü kaos eylemlerinin artacağını söylemek için müneccim olmak gerekmiyor.

***

Bombalamalar aynı zamanda Kürt hareketine mesajdır.

Kürt hareketi, ortalama ulusalcı aklın iddialarının aksine, bölgedeki emperyalist gündeme eklemlenmiş değil. HDP’nin üzerinden Kürt hareketine emperyalist bir basınç oluşturmaya çalışıyorlar. Kürtleri Barzanici eksene oturtmak istiyorlar.
Barzani’nin ABD temasları son derece önemlidir. Oyun Erbil üzerinden kuruluyor.
Emperyalist gündeme biat etmeyen önemli bir Kürt kesimin olması,
ABD açısından bir karın ağrısıdır.

***

Adi hırsızlıkların üzerini örtmek için eşelenen iktidar, bu süreci yönetemeyecektir.

Sorun, iktidarın emperyalist komplolarla mı, halk hareketiyle mi yıkılacağında düğümleniyor. Birincisi halkın üzerindeki cendereyi sağlamlaştıracak, diğeri daha demokratik koşullarda ilerlememizi sağlayacaktır.

Otomotiv işçilerinin direnişi bizi umutlandıran bir gelişme. Bombaların patlamadığı,
özgür bir ülkeyi kurmak için işçilerin üretimden gelen kudretine ihtiyacımız var çünkü…

====================================

Dostlar,

Ne söylemeli??

Tek bir noktaya değinelim..

HDP kurulu (heyeti) “Kandil” e elini koluna sallaya salaya gidiiip geliyor…
Oradan İmralı’ya, terör örgütü ile ülkemiz, bölmeye çalışmaktan ağırlaştırılmış yaşam boyu hapse mahkum Apo’ya talimat almaya – kuryelik yapmaya geliyor..

Bunların binde birini sıradan bir vatandaş yapsa, Türk Ceza Yasası’nın terör örgütüne
üye olmaktan tutun örgüt kurmaya, terör örgütü ile işbirliği yapmaya, teröre yardım – destek – yataklık yapmaya… dek uzanan bir dizi zincirleme suçtan ağır mı ağır hapislere çarptırılırdı..
Hatta gerekirse sahte kanıt uydurularak Balyoz, Ergenekon vd. de yapılmadı mı?

Bu kuryeliği yapanların bir bölümü milletvekili..

Göz yuman hatta çanak tutan da AKP iktidarı ve Devletin MİT’i..

Kandil neresi??
Ülkemizi bölmeye çalışan emperyalizmin maşası kanlı terör örgütü PKK‘nın askeri üssü.
Nerede? Komşumuz Irak’ta..
Terörle gerçekten savaşan bir hükümet komşu Irak’a “Kapat şu Kandil’i!” diyemez mi,
neden demez, neden diyemez??
Stratejik / trajik müttefik (!) ABD’ye karşı neden net tutum almaz,

“Durdur şu PKK saldırısını, ülkemi bölme planlarına son ver!” demez, diyemez??

Ondan sonra da silahların gölgesinde “Çözüm süreci”! dayatması..

Bir siyasal kadro ancak bu denli zavallı – çaresiz – ihanet içinde olabilir..

Üstelik, “Sorunu çözüyorum..” yanılsaması ile halktan, özellikle Kürtler, Aleviler ve Milliyetçi tabandan oy almaya çalışarak..

Herhalde TÜRK ULUSU AKIL TUTULMASI içinde değil!?

Bu lanetli çember kırılacaktır..
Bir yandan da ekonomik yıkım..

  • 2013 Mayıs – 2015 Mayıs..
    2 yılda TL Dolar karşısında %40 değer yitirdi.

Niçin, neden, nasıl?? Nerde başarılı ekonomi yönetimi?
Kim verecek bu acı soygunun – yoksullaşTIRmanın hesabını??
Elbette fatura AKP’ye kesilecektir, 12,5 yıldır tek başına iktidardarır..

İlk hedef ve fırsat 7 Haziran 2015 seçimleridir.

Her halde bu kanlı ve insanlığa karşı suç niteliğinde politikanın 2 siyasal aktörü
AKP ve HDP’ye oy verilmeMEsi gerektiği açıktır.

Bu iğrenç oyunu bozacak tek siyasal kadro ve program VATAN PARTİSİNDE..

1000 selam olsun ATAMA, 1 oyum var VATAN’a!

Sevgi ve saygı ile.
20 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com