Etiket arşivi: Cumhur İttifakı

AKP’nin Gitme ‘vakti’!

Gitme ‘vakti’!

Yakup Kepenek

AKP’nin gitmesini gerektiren çok, ama çok önemli nedenler var; hukukun üst yönetimini tümüyle kendisine bağımlı kılması; düşünce ve ifade özgürlüğünü baskı altına alması; üniversiteleri YÖK eliyle öğütmesi; dış politikada yalnızlaştırdığı ülkeyi iç barış sürecinden de iyice uzaklaştırması. 
Bunlara iki büyük olumsuzluk daha eklenebilir; siyasal ve ekonomik istikrarsızlık.

Siyasal belirsizlik 
Anımsanacağı gibi, parlamenter düzenden tek kişi yönetimine geçilmesinin ana gerekçesi siyasal istikrar sağlanacağıydı. Tek başına ülkeyi Kasım 2002’den bu yana yöneten AKP, tam bir çelişkili tutumla, siyasette istikrar arıyordu! 
Ancak AKP’nin, şimdilerde yaptığı açıklamalarından anlaşılıyor ki, yeni rejim özünde istikrarsızdır; önceki dönemlere kıyasla çok daha büyük bunalımlara gebedir. Erdoğan, eğer kendisi CHS (AS: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denen dünyada örneği olmayan ucubenin kısaltması) Başkanı seçilir, içinde yer aldığı Cumhur İttifakı Meclis’te 301 kişilik çoğunluğu sağlayamazsa, B ve C planlarının hazır olduğunu açıklamıştı. Geçen günlerde Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlarından Mehmet Uçum“Seçim çoğunluğunu biz alamazsak seçimler tekrarlanabilir” sözleriyle konuya açıklık getirdi, böyle bir durumda “sistemin tıkanacağını”, bunu önlemek için yeni seçimlere -elbette milletvekili seçimlerine- gidileceğini açıkladı (Cumhuriyet, 7 Haziran). Meğer Erdoğan’ın B ve C planları, istediği sonuç alınıncaya kadar milletvekili seçimlerinin yenilenmesi anlamına geliyor! 
Milletvekili seçiminde istediği çoğunluğu alamayacağı kamuoyu araştırmalarına göre neredeyse kesin olduğuna göre siyasal istikrarsızlıktan kaçınmanın yolu, Erdoğan’ın seçilmemesidir.

Ekonomik tıkanmışlık 
AKP’nin yanlış politikalarının sonucu olarak döviz gelirleri yetersiz kalıyor; büyüme sağlıksızdır ve emekçi kesim eziliyor. 

Ekonominin toplam döviz gelir-gider farkı ya da cari açık yıllık 57 milyar dolar. Dış borç anapara ve faiz ödemeleriyle birlikte 2018’de döviz gereksinimi 240 milyar dolardır. Hukuk sisteminin evrensel kurallara göre işlememesi; yandaş sermaye oluşturma yanlışı; rüşvet ve yolsuzluklar ekonomide güven ortamını yok ediyor; yabancı sermaye ve döviz girişi çok sınırlı kalıyor; yerli sermayenin ülkeden çıkışı hızlanıyor; TL dolar karşısında sürekli değer yitiriyor.  AKP, bu yılın ilk çeyreğinde ekonominin %7.4 oranında rekor düzeyde büyümesiyle övünüyor. Bu büyüme oranının asıl kaynakları hanehalklarının ağır biçimde borçlanarak tüketime yönelmeleri; faiz indirimi ve diğer desteklerle inşaat sektöründe sağlanan çok aşırı şişkinliktir ki sürdürülemez! 

AKP sermayenin partisidir.

DİSK’in 29 Mayıs tarihli “AKP Döneminde Emek” adlı kapsamlı raporunda açıklandığı gibi AKP iktidarında: 

  • Sendikal hak ihlalleri devam etti; gerçek sendikacılık zayıflarken yandaş sendikacılık büyüdü; 200 bine yakın işçinin grevi yasaklandı; iş hukuku esnetildi; güvencesiz çalışma yaygınlaştırıldı; taşeron uygulaması yaygınlaştı; sosyal güvenlik hakları tırpanlandı; emeklilik güçleştirildi ve emekli aylıkları düşürüldü; milli gelir artışı asgari ücrete yansımadı; gelir dağılımı bozuldu; kiralık işçilik yasalaştırıldı; iş davalarında zorunlu arabuluculuk sistemi getirildi; gelir dağılımı bozulmaya devam etti; işsizlik arttı; bütün kamu işletmeleri satıldı; en adaletsiz vergi olan dolaylı vergilerin oranı 2000 yılında %59’dan 2017’de %65’e çıkarıldı; vergiler çalışana ve tüketiciye yüklendi; iş cinayetleri tırmanmaya devam etti; OHAL uygulamasıyla çalışma hakkı ortadan kaldırıldı; 140 bine yakın çalışan ve kamu görevlisi hukuksuz biçimde işten atıldı. 

Daha ne olsun? AKP’nin iktidardan gitme vaktidir.
==============================================

Dostlar,

Mükemmel bir yazı.. Tek sözcük eklemeye yer ve gerek yok!
Teşekkür eder kutlarız Sn. Ekonomi uzmanı Prof. Yakup Kepenek hocamızı..

Sevgi ve saygı ile. 20 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com

RESMİLEŞTİRİLEN YALAN: “PARLAMENTER HÜKÜMET SİSTEMİ YERİNE CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ”

RESMİLEŞTİRİLEN YALAN: “PARLAMENTER HÜKÜMET SİSTEMİ YERİNE CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ”

Prof. Dr. İbrahim KABOĞLU
http://ibrahimkaboglu.org/resmilestirilen-yalan-parlamenter-hukumet-sistemi-yerine-cumhurbaskanligi-hukumet-sistemi.html/

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Başbakan tarafından TBMM’ye 8.5.18’de sunulan “6771 sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanun Tasarısı” (30.04.18) ne anlama geliyor?

Kanun yerine KHK  düzenlemeleri ile uyum sağlama yolu;
Önce, Anayasa’nın emredici hükmünün ihlali anlamına geliyor.
Sonra, “tasfiye”nin de Anayasa’ya aykırı yol ve yöntemle kotarılacağı için “yeni dönem”in mevzuata ilişkin temeli konusunda fikir veriyor.
Nihayet, “yeni dönem”in resmi yalanlara dayandırılacağını gösteriyor.

ANAYASA’NIN AÇIKÇA İHLALİ

6771 sayılı Anayasa değişikliğine ilişkin Kanun Geçici md. 21/A’ya göre,

  1. Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren en geç altı ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi bu değişikliklerin gerektirdiği Meclis İçtüzüğünü ve kanuni düzenlemeleri yapar”.
  2. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 nci yasama dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi 3/11/2019 tarihinde yapılır.”
  3. Meclisin seçim kararı alması halinde 27 nci yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır”.

TBMM’de 24/4/18 tarihli seçim kararı, bu anayasal düzenlemeye açıkça aykırı. Altı aylık sürede düzenleme yükümlülüğünü 12 ayda bile yerine getirmeyen Meclis, seçimleri 16 ay öne çekmekte sakınca görmedi. Anayasal yükümlülüğü yerine getirmemesi, ihmal yoluyla anayasaya aykırılık oluşturmakta; bu ihmali gecikmeli de olsa telafi etme yerine seçimleri yenileme kararı alması, “eylemli” anayasaya aykırılık durumu oluşturmakta.

ANAYASA’YA AYKIRI TASFİYE KARARNAMESİ

Yasa tasarısı ile, “yasama yetkisi”nin, yani  “Meclis İçtüzüğünü ve kanuni düzenlemeleri yapma” yetkisinin,   Anayasa md. 7’ye aykırı bir biçimde Hükümete devri istenmekte .

Kanun-i Esasi’den bu yana oluşan anayasal kurum ve kurallar ile denge-denetim düzeneğini tasfiye için, “ilkeler ve yetki süresi” başlıklı md. 2; “Bakanlar Kurulu bu Kanuna göre verilen yetkiyi kullanırken; yürürlükteki kanun ve kanun hükmündeki kararnamelerin 6771 sayılı Kanuna uyumlu hale getirilmesini, kamu hizmetlerinin verimli, süratli ve etkin bir şekilde yürütülmesi ile hizmetin özelliği ve gereklerine uygun düzenlemeler yapılmasını,…” öngörüyor. Burada, başlıca üç temel sorun öne çıkıyor:

-TBMM, 12 aydır ihmal ettiği ve kullanmadığı yetkisini, Bakanlar Kurulu’na bir ay gibi sıkıştırılmış bir zaman diliminde kullanması için devrediyor. (Haliyle bu yetkiyi, tıpkı OHAL KHK’lerde olduğu gibi fiilen bürokratlar kullanacak).
-TBMM, yetki kanununa dayanılarak çıkarılacak kararnameleri denetleyemeyecek ve yasalaştıramayacak.
-Anayasa Mahkemesi, yetki kanunu ve bu çerçevede çıkarılacak kararnameler üzerinde -iş işten geçmeden- anayasallık denetimi yapamayacak.

CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ: TAM BİR YANILSAMA

Kanun Tasarısı genel gerekçesine göre; “21/1/2017 tarih ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 18/10/1982 tarih ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında değişiklik yapılmış ve yapılan değişiklikle, parlamenter hükümet sistemi yerine cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi getirilmiştir”.

Seçimler için en güçlü slogan olarak kullanılan ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ kavramının resmileştirilmesi, gerçek durumu değiştirmez.  Çünkü;

– Bir kez, anayasa hukukunda böyle bir kavram yok. Ama olsa da fark etmez; çünkü Hükümeti ortadan kaldırmak, 6771 sy. lı Kanun’un öncelikli amacı.
Cumhurbaşkanlığı ise, örtülü bir biçimde kaldırıldı. “Cumhur” başkanlığı, “parti” (halkın bir kısmı) başkanlığına indirgendi. Uygulama ise, bunun teyidi.
-Ya sistem? “Eşgüdüm içinde bulunan kurumlar bütünü” şeklinde tanımlanan sistem ile 6771 sayılı Kanun düzenlemesi arasında bir ilişki yok. Zira bu metnin özü, kurumlar eşgüdümünü değil, bütün kurumları bir kişinin güdümüne koyma hedefini yansıtıyor. Anayasal düzlemde hukuki öngörülebilirlik ve  hukuki güvenlik ilkelerinin ikinci plana atılması da, güdümlü yapıyı pekiştiriyor.

Özetle; hükümetin, cumhurbaşkanlığının ve sistemin olmadığı bir düzenlemeyi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak adlandırmak, bir yanılsama, hatta yalanın resmileştirilmesi ötesinde bir anlam taşımaz.

MONOKRASİNİN TEMEL TAŞLARI

Yaşadığımız süreç ve değinilen sorunlar, 24 Haziran seçimlerinde “cumhur ittifakı”nın çoğunluğu alması durumunda ülkemizi nelerin beklediğini göstermesi bakımından işlenmeye değer.

Anayasa değişikliği: TBMM’deki oylama şeklinden 16 Nisan halkoylamasına kadar “meşru olmayan” bir süreç.
-Uyum yasaları: Uyum yasalarının çıkarılmaması ve bu görevin Anayasa dışı yol ve yöntemle, yetkili olmayan organlara  bırakılması, “meşru olmayan” bir geçiş tarzı.
Tek kişi yönetimi: OHAL ortam ve koşullarında dayatma yöntemiyle değiştirdiği Anayasa’ya kendilerinin koyduğu bir kurala bile uymayan bir yönetim, meşru olabilir mi? Hele bu, “gerçek iktidarın Devlet başkanının iradesine dayandığı yönetim” (monokrasi) ise!
================================================
Dostlar,

Sayın Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu saygın bir Anayasa Hukuku uzmanıdır.
CHP’den milletvekili adayı olması yakışır, dileriz vekilliği de gerçekleşir.
Kaboğlu hoca, 67 yaş emekliliğine çok kısa süre kala, bir OHAL KHK’sı kamu görevinden (Marmara Üniv. Hukuk Fak.) uzaklaştırılmış, emekli olma hakkı da gasp edilmiş ve pasaportuna el konmuştur. Prof. Kaboğlu, geçimini sağlamak için yurt dışı üniversitelerinde de ders verememektedir. Ayrıca terör örgütü ile ilişkilendirilerek ağır cezada yargılanmaktadır….

Bu kuşatmaya ne demeli?
SİVİL ÖLÜM?
SOSYAL ÖLÜM?
YAVAŞ YAVAŞ CİNAYET??
….

Hukuka ve evrensel insan haklarına uyar zerre yanı var mıdır??

– Hayır, yoktur!

Kaboğlu hocamızın yukarıdaki yazısı çok önemlidir. AKP = RTE gider ayak bir kez daha Anayasayı çiğnemekte ve buna TBMM’ni de alet ve suç ortağı kılmaktadır. Bu kısa sürede, gerçekte doğrudan  TBMM yerine, Bakanlar Kurulu KHK’leri ile yapılacak düzenlemeler korkunç bir silah durumuna ge(tiri)lebilir. Hem içeriği bakımından hem de AYM denetimi fiilen ol(a)mayacağı için! (zaman darlığı!)

  • Demokrasiye – hukuka zerre kadar saygısı – bağlılığı olmayan bir siyasal kadro gözünü karartmıştır.
  • Ne yazık ki, iktidarı asla ve kat’a vermemek üzere koşullanmış bu kadrolar, her yaptıklarını sınırsız biçimde rasyonalleştirme psikolojk savunma düzeneklerini de sonuna dek ve sınırsız biçimde kullanagelmektedirler.
  • Akılcı biçimde ikna edilmeleri ve sağduyulu davranmalarını beklemek anlamsızlaşmıştır ve olanağı da gözükmemektedir.
  • Bu durum başlı başına bir politik tıkanma ve hukuksal kördüğümdür..

Ancak tarihte, Gordion’un kördüğümünü kılıcıyla parçalayan Büyük İskender örnekleri de vardır!

Sevgi ve saygı ile. 16 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

OKURLARLA DERTLEŞMEK!

Konuk yazar      : Ertan URUNGA, E. Askeri Yargıç

OKURLARLA DERTLEŞMEK!
Antalya, 11.05.2018

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Sevgili Dostlar,

Bildiğiniz gibi uzun zamandan beri ülkemizi hallaç pamuğu gibi atıp savuran kinci ve dinci bir iktidarın yönetimi altında, geriye kalan ömrümüzü çoğu zaman “Ne olacak bu memleketin hali pür melali?” diyerek, kimi zaman da Bu kadarı da olmaz ki! diye yakınarak, sancılar içinde sürdürmeye çalışıyoruz.

Öyle ki bugün; yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurtuluş ve kuruluş devrimleriyle başımızın göğe erdiği o aydınlık günlerin onur ve kıvancını yaşayan sade yurttaşlar olarak, çağdaş ve güzel ülkemize asla yakıştıramadığımız AKP’nin devr-i iktidarında geçen 16 karanlık yıldan beri bütün ekonomik varlık ve ulusal değerlerimizin arsız bir mirasyedi hovardalığı içinde vahşice tüketildiğini, ulusumuzun şan ve şerefinin büyük bir sapkınlık içinde haince ayaklar altına alındığını, giderek artan iç ve dış sorunlarımızın yanında yoksulluk ve yolsuzluk savlarının da halk içinde doruğa çıktığını görmeyen, görüp de söylemeyen kimse kalmamıştır artık. Hatta bu manzarayı gören yabancı dostlar (!),  İzmir’de denize döktüğümüz o Emperyalist uşakları bile, “Bizim o tarihte yapamadığımızı, şimdi Akepeliler yapıyor”diye, hani neredeyse buzuki çalıp sirtaki oynayacaklar!

Bunu kendileri de görüp telaşa kapılmış olacak ki; çareyi OHAL koşullarında Meclisin kararını beklemeye bile gerek görmeden Erken Seçim ilan etmekte bulmuş, böylece kaygan ve eğik bir zeminde kerhen seçim yarışına girilmiştir.

İKTİDARIN AYMAZLIĞI                                                                                                

Bu şekilde, ülke koşullarının uygun olmadığı bir zamanda alınarak bütün topluma dayatılan Baskın Seçim Kararı, aslında bağnaz AKP iktidarının ülkeyi yönetemediğinin açık itirafı ve hezimetidir. Durumun bu denli ürkünç (vahim) olmasına karşın; büyük bir aymazlıkla devletin Anayasal yapısını değiştiren, ülkenin sabit ekonomik varlıklarını kendi çıkarları için sonuna dek kullanan ve halen Türk ulusunun yaşam alanı olan Vatan topraklarını, Cumhuriyetin mirası ve kamunun malı olan Fabrikaları, ‘Özelleştirme’ adı altında yabancılara haraç-mezat satmayı sürdüren iktidar partisinin; bu akıl almaz aymazlığı karşısında, yarın iktidara gelecek partinin bu zorlukları aşması için yılların yetmeyeceğine kuşku yoktur.

PUSUDAKİ TEHLİKE                                                                                                            

Bu nedenle, seçim yarışına balıklama atlayan muhalefet partilerinin bunları da düşünüp gerekli önlemleri şimdiden alması, ülkemizin geleceği açısından olduğu ölçüde, kendileri için de yararlı olacaktır. Aksi takdirde enkaz altında kalınacağı ve iktidarın yeniden Cumhuriyet düşmanlarının eline geçmesi gibi pusuda bekleyen büyük bir tehlikenin de ortaya çıkacağının, asla göz ardı edilmemesi gerekir.

Öte yandan, geçen yıl Anayasa’da yapılan değişiklikler, 16.04.2017’de yapılan Halkoylaması ile kabul edildiğinden; 24 Haziran 2018’de 600 milletvekili ile birlikte, Devlet içindeki bütün erklerin tek kişinin elinde toplandığı ve adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen, dünyada bir örneğine bile rastlanmayan, kerameti kendinden menkul bir Rejimin; Cumhurbaşkanı mı – Devlet Başkanı mı – Parti Başkanı mı, neyin başı olacağı önceden bilinmeyen ‘Tek Adam’ için de oylama yapılacak olması, bu seçimlerin büyük önem kazanmasına yetmiştir.

SEÇİM YARIŞI SÜRÜYOR

Cumhur İttifakına karşı CHP’nin adayının kim olacağı merakla beklenirken,  siyasal partilere tanınan sürenin son gününde yapılan açıklamayla bu adayın, partinin emektarlarından Sayın Muharrem İNCE olduğunu öğrendik. Toplum içinde dik duruşu, dürüstlüğü ve mücadeleci kişiliğiyle öne çıkan ve bizim de Atatürk ilkelerine bağlılığı ile tanıyıp ülkemizi aydınlık günlere taşıyacağına güvendiğimiz Sn. İNCE’nin adaylığının ülkemize hayırlı olmasını dileriz.

Bu arada Mecliste gurubu bulunmadığı için gerekli olan yüz bin seçmenin imzasını toplamakta zorlanan Vatan Partisi’nin adayı Sayın Doğu PERİNÇEK’in de, aday gösterme yönteminde mevcut hukuk dışı anti-demokratik engelleri; değişik partilerden aydın yurttaşların ‘demokrasinin erdemi adına’ verdiği imza desteğiyle, sürenin son günü barajı aşarak adaylığının kesinleşmiş olmasını biz de sevinçle kutlarken, kendisinden daha önce ulusal davalarımızda gösterdiği o övülesi çabaları ile elde ettiği zaferlerine yenilerini katmasını da bekleriz elbet!

Son olarak;  güzel Antalya’da Büyükşehir ve Muratpaşa Belediyesi Meclis üyeliği görevlerinden istifa ederek CHP saflarında milletvekili aday adayı olduğunu kamuoyuna ilk duyuran ve Antalya’nın dünyanın gözde kentleri arasında yer almasında büyük emeği geçen, gazetemizin sahibi ve yazarı olarak da hepinizin yakından tanıdığı Sayın Songül BAŞKAYA’nın, coşkun alkışlarla karşılanan bu kararını açıklarken; bir kadın milletvekili olarak TBMM çatısı altında “7 gün 24 saat halkımızın hizmetinde olacağım” sözü de Antalya’nın Gururu olmuştur.

Bu olumlu gelişmelere bakınca, ben de Kırk Haramilere; Artık TAMAM diyorum.

Değerli okurlara da umut ve umut dolu, aydınlık günler olsun!
Saygı ve sevgilerle..
======================================
Dostlar,

ERDOĞAN’ın DERİN AÇMAZLARI ve
İFLAH OLMAZ DİNCİ HAYALLERİ..

Değerli Em. Askeri Yargıç Sayın Ertan Urunga‘nın sitemize “yazarak” gösterdiği ilgi bizleri mutlu kılıyor. Engin birikimi ve deneyimi başlıbaşına önemli ve öğretici, ayrıca kalemi de (artık klavye!) oldukça güçlü Sn. Urunga’nın.. Tüm titizliğimize karşın yazılarında önemli içerik – biçim, noktalama yanlışları göremiyoruz.. Ne güzel !

Ertan bey yazısını bize e-ileti ekinde sunarken, yazıların altında bizim koymaya (ç)alıştığımız katkıları çok değerli bulduğunu da eklemiş sağolsunlar..
(…Siz de uygun görürseniz, yazımın sitenizde yayımlanmasını ve hatta büyük bir yetkinlikle kaleme alıp yazılara renk ve anlam kazandıran o harika değerlendirmelerinizi de esirgemezseniz eğer, buna da çok sevinirim elbet…)

Hoşgörünüzle bu yazının bizde uyardığı çağrışımları kısaca aktaralım :

Erdoğan bir konuşmasında karşısındakilere;

Dindar bir nesil yetiştireceğiz..
Dininizi ve kininiz eksik etmeyin.. buyurmuştu!?

Her 2 tümce de ciddi – ağır yanlışlar içeriyor. İlki bakımından şunlar söylenebilir :
T.C. Anayasasında (md. 2 ve 24 vd.), LAİK bir devlet olarak tanımlanmaktadır. Laik devlet, siyaset bilimi ve kamu – anayasa hukuku öğretisinde (doktrininde) yurttaşlarının dinsel inanç ve kanaatleri ile ilgilenmeyen, Ernest Rennan‘ın tanımıyla bu değerlere adeta sağır – kör olan Devlettir (AYM kararlarında kaynak gösterilmiştir). Dolayısıyla Laik devlet herhangi bir din – mezhep – inanç kümesine hizmet edemeyeceği gibi karşısında da olamaz ve ülkenin laik ulusal eğitim sistemini bu kapsamda tanımlayıp dönüştüremez; “dindar kuşaklar” (!?) yetiştirmeyle işlevlendiremez. Böylesi bir görevi ve yetkisi yoktur. Toplum, aileler uygun gördükleri din eğitimini çocuklarına sağlarlar. Erdoğan’ın bu sözü ve eylemi Anayasamıza açıkça aykırıdır; eylemli olarak (de facto) anayasa çiğnemidir (ihlalidir) ve TCK karşısında açık suçtur.

İkinci tümce daha da ürkünçtür (vahimdir). Hiçbir Dinsel inanç sistemi “kin – kindarlık” öğütlemez ve bu kavramları dışlar. İslam dininde de, Kuran’da da bu yönde bir içerik yoktur. Daha somut söylemek gerekirse “Müslüman kindar olamaz!” Erdoğan bu sözü ile bir ideolojik dinci militan gibi davranmış ve açıkça “DİN DIŞINA DÜŞMÜŞTÜR!”

Geçelim öbür dinsel inançları, İslamiyette “kin – kindarlık” yok – tur”!

  • Erdoğan insanları dinden çıkarmakta, adeta dinlerinden etmektedir!

Bu durumun, Müslümanlığı ile övünen ve bunu siyasete açıkça alet eden Erdoğan için “vahim ötesi” bir açmaz olduğu kesin ve nettir. Ne yazık ki, bir fetva kurumu olmasa da Diyanet, bu bağlamda herhangi bir açıklama yapmayarak fiyaskoya, – ağır suç şirk koşmaya- ortak olmuştur!

İlahiyat fakültelerinden de “tık” çıkmamaktadır. Kahreden bir suskunluk ve teslim oluş niyedir!?

Ülke genelinde itiraz eden sınırlı kişi – çevrelerin çığlıkları ise yandaş hatta sahibinin sesi basın (!?) tarafından boğulmuştur, boğulmaktadır

Ancak halkın sağduyusu, derinden ve sessizce, bu arsız saptırmayı etkisizleştirmededir bereket!
Kadim Anadolu insanının gelenekleri ve töresi, giderek bilgeliği bu hırçın dalgaları kırmış, kıracak görünüyor.. Ne denli içtenlikli – bilinçlidir bilinmez ama Erdoğan da çark etmiş ve 24 Haziran 2018 kritik seçimi eğik düzleminde “Gençler, sıkıldınız değil mi? Sizleri belli kalıplara zorlamayacağız..” demek zorunda kalmıştır. Ancak Erdoğan’ın söz ve eylemlerindeki tutarsızlıklar ciddi bir güven bunalımı doğurmuştur. Bu, yeni ve zorunlu bir taktik takiyye midir?

Uygar dünyanın birkaç yüzyıl önce çok kanlı iç savaşlar sonrasında çözdüğü ve kalıcı barışa erişmesini sağlayan laik – seküler düzeni 21. yy’ın şafağında Türkiye’de sorunsal yapmak, hele güncel siyasete alet etmeye – istismara kalkışmak hiç kimsenin haddi olmamalıdır, olamaz da.

Hele hele Suudi Arabistan bile, ABD dayatması olduğunu Veliaht Prens Salman’ın ağzından itiraf ettiği “Vahhabi İslamı – Çöl şeriatını” terk ederken! Suudi Arabistan’ı Türkiye ile ikame etmeye kalkmak, akıl fukaralığının en son kertesi olsa gerektir ve bu topraklarda yeri yoktur!

Not   : S. Arabistan ile aynı saatlerde namaz kılmak için yaz saati uygulamasını yasayla kaldıran ve küçücük çocuklar dahil sabahın karanlığında insanların yollara düşmesini dayatan zorba uygulama, tarihin sayfalarına kaydedilmiştir.. Hazindir ki; S. Arabistan Hicri takvimi terk edip Miladi takvime geçince, Türk insanı bu dinci – faşist takıntı eziyetinden kurtulabilecektir..

Sevgi ve saygı ile. 15 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

24 HAZİRAN’A DOĞRU

24 HAZİRAN’A DOĞRU 

Suay Karaman

24 Haziran seçimlerine doğru önce seçim birliktelikleri, sonra cumhurbaşkanı adayları belli olmaya başladı. Yeni seçim yasasına göre AKP, MHP, BBP ‘Cumhur İttifakı’ kurarken; CHP, İyi Parti, Saadet Partisi ise ‘Millet İttifakı’ kurdu. Öncelikle cumhurbaşkanlığını almak isteyen ve bu yüzden Cumhur İttifakı yapan AKP, Millet İttifakından korkmuş şekilde, hırçınca yoluna devam edecektir.

Yeni sistemde her şeyin başı olan cumhurbaşkanı için, Meral Akşener, Tayyip Erdoğan ve Muharrem İnce partileri tarafından aday gösterilmişlerdir. Erdoğan’ın ülkeye ne getirip, neler götürdüğü ortadadır. Bu bağlamda Akşener ile İnce’nin  söylemleri, eylemleri ve kuracakları ekipler çok önem taşımaktadır. Özellikle parlamenter demokrasiye döneceklerinin güvencesini vermeleri, toplumu büyük ölçüde rahatlatacaktır ve böylelikle 16 Nisan 2017’de yapılan halk oylamasının üzerindeki şaibe de ortadan kaldırılacaktır.

Ülkenin cumhurbaşkanı olacak kişinin bilgisi, birikimi, kültürü ve düzeyi yüksek olmalıdır. Bunun yanında geçmişi temiz olmalı, karanlık ilişkileri bulunmamalıdır. Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, yurtsever, ülkesinin ve halkının çıkarlarını koruyan, bulunduğu makamı dolduracak olgunlukta olması gerekir. Eğer seçmenler bunları göz önüne alırsa, toplumun baskı ve sıkıntıdan kurtulabilmesi sağlanmış olacaktır.

Meral Akşener, uzun bir süreden beri çalışmalarını yürütmektedir ve siyasi iktidar karşısında yeni kurulan partisiyle ivme kazanmış, umut olmuştur. Seçime 42 gün kalmışken CHP, cumhurbaşkanı adayını açıklamıştır. Öncelikle partinin içinden biri olması, partilileri sevindirmiş ve büyük bir coşku yaratmıştır.

Muharrem İnce’nin iyi bir hatip olduğu bilinmektedir ancak önemli olan çok konuşmak değil, etkili konuşmaktır. İdeolojik temele dayanan, sağlam konuşmalar yapmaktır. Adaylık açıklaması sonrasında, Hacı Bayram Veli türbesini ziyaret edip, ardından cuma namazı kılması, basit politik manevradır. Aslı varken, kimse suretine bakmaz. Özellikle CHP’li bir adayın asıl gitmesi gereken yer Anıtkabir olmalıydı. (AS: Oraya da gitti!)

Büyük şairlerimizden Orhan Veli Kanık, çıkardığı Yaprak dergisinde 15 Mayıs 1950’de şöyle yazmıştır: “Seçimler bitti. Demokrat Parti, Halk Partisi’ni korkunç bir bozguna uğrattı. Oysaki Halk Partisi, halkı kazanacağını umarak fikirleriyle ilkelerinden son zamanlarda ne fedakarlıklar etmişti. Bütün yayınlarına göz yumulan din dergileri, okullara konan din dersleri, yeniden açılan ilahiyat fakülteleri, imam hatip kursları, türbeler, sermayeye sağlanan imtiyazlar, her türlü irticaya tanınan haklar; hiçbiri kar etmedi.” Tarihten ders alınmaz ve aynı hatalara tekrar düşülürse, değil iktidar olmak, ana muhalefet bile olunamaz.

Üstelik İnce’nin adaylık açıklamasından dokuz gün önce söylediği sözler, toplumun bölünmesine hizmet eder niteliktedir: “Cumhurbaşkanı yardımcılarını baştan ilan edeceğim: Bir yanıma muhafazakar bir ismi, bir yanıma milliyetçi bir ismi, bir yanıma bir Kürt’ü, bir yanıma bir Alevi’yi alacağım Cumhurbaşkanlığı yardımcısı olarak.” CHP’nin cumhurbaşkanı adayı, yardımcılarını bu şekilde istediğine göre Lübnan gibi, Irak gibi bir modelde federatif devlet ihalesine uygun görünüm sergilemektedir. (AS: buna katılamıyoruz..)

Eğer ortak düşünce AKP’yi iktidardan indirmek ve yeni bir cumhurbaşkanı seçmek ise, o halde yapılan seçim birlikteliğinin gereği olarak, cumhurbaşkanlığı için de ortak hareket etmek gerekir. İnce’nin aday yapılmasıyla, Akşener’e gidecek CHP oylarının gidişi durdurulmuştur. Dış güçlerin yaptığı yeni proje çerçevesinde İnce’nin aday gösterilmesi sonucunda, Akşener’e gidecek oylar engellenerek, ilk turda Erdoğan’ın seçtirilmesi sağlanmak istenmiş olabilir. (AS: CHP vargücüyle adayı İnce için çalışıyor!?)  Bunun benzeri Ekmeleddin olayında yaşanmıştı. Dış güçlerin desteğiyle dayatılan yanlış aday sonucunda, ilk turda Tayyip Erdoğan’ın seçtirilmesi sağlanmıştı.

Burada önemli olan, seçimi muhalefetin doğru adayıyla, 2. tura taşımaktır. Seçimin 2. turuna Erdoğan ve İnce kalırsa, büyük olasılıkla Erdoğan seçimi kazanır. İnce’nin seçimi kazanacağını düşünmek ya çok iyi niyetten, ya da saflıktan kaynaklanabilir. (AS: bize çok gerçekçi geliyor..) Ancak 2. tura Erdoğan ve Akşener kalırsa, büyük olasılıkla Akşener seçimi kazanır. Çünkü Akşener, hem soldan, hem de sağdan oy alabilecek güce sahiptir. İşte bu durumda seçmenlere büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Her türlü hukuksuzluğu yapan AKP iktidarı sona erdirilerek, yeni bir yönetim oluşturulması için bilinçli seçim yapılmalıdır. Fakat şunu da aklımızdan çıkartmamalıyız ki, sonuçları ne olursa olsun bu seçim son seçim değildir ve olamaz da. Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkesinde, her zaman aydınlığa doğru giden bir yol bulunur, bulunacaktır da…
===================================

Değerli dostumuz Suay Karaman‘a yazısı için teşekkür ederiz..
Yazı içinde 3 yerde çekincelerimizi belirttik (altı çizili)…
Cumhurbaşkanlığı için en güçlü aday Muharrem İnce görünüyor..
Önümüzdeki günlerde umar ve dileriz ki “belden aşağı” vurma olmaz; komplolar kurulmaz ve adaylara haksız çamur  – istifa atılmaz..

  • Uyarmak isteriz ki; iktidar,
    kamuoyunu yanıltıcı gri – kara propaganda yöntemlerine başvurmasın!
    Sevgi ve saygı ile. 14 Mayıs 2018, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

İYİ Parti’li Koray Aydın: Adil Öksüz’ü bulup iftira attıracaklar

İYİ Parti’li Koray Aydın:
Adil Öksüz’ü bulup iftira attıracaklar

(AA: Bizim katkımız yazının altındadır..)
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın’dan çok çarpıcı bir Adil Öksüz iddiası geldi.
cumhuriyet.com.tr11 Mayıs 2018

[Haber görseli]Aydın, “Adil Öksüz’ün seçime 15 gün kala güya iktidar tarafından yeni yakalanıp getiriliyormuş gibi seçim malzemesi olarak kullanılacağı iddia ediliyor. Bu kişinin, itirafçı olarak hem İYİ Parti’yi hem CHP içindeki bazı isimleri FETÖ’cü olarak suçlayıp bunu bir seçim kozu olarak kullanabilecekleri her yerde konuşuluyor.” dedi.

Sözcü gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk’e konuşan İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın, “AKP, 16 yıllık iktidarı boyunca ilk defa üç golü üst üste yiyerek seçim dönemini başlatmış oldu. İlk golü İYİ Parti’yi seçimlere sokmama stratejisi üzerine dayadı. Seçim kampanyasının başlangıcında ilk golü yedi” açıklamasında bulundu.

“AKP, ikinci golü, ‘Millet İttifakı‘nın kurulmasıyla yedi” diyen İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın, “Tek kale maç yapmaya alışık olanlar önceden kurdukları ‘Cumhur İttifakı‘yla her şeylerini hazırladılar. Muhalefetin bir araya gelemeyeceği düşüncesiyle bu adımı attılar. Millet ittifakıyla partilerin kendi menfaatlerini değil, ülke menfaatini düşünerek birliktelik sağlaması, büyük bir feraset ve fedakarlık örneği oldu. Kurulan ‘Millet İttifakı‘yla, AKP, TBMM’de çoğunluk olma şansını kaybetti. Bu hamle zaten kroke durumda olan AKP iktidarına, indirilen bu darbe adeta nakavt etti.” ifadelerini kullandı.

Koray Aydın, “üçüncü golü” ise “Bu haldeki iktidara, 3. golü de ‘Milletim isterse, tamam derim‘ diyen cumhurbaşkanına ‘tamam’ diyerek sosyal medya organizasyonuyla 2 milyonu aşkın insan, paylaşımlarıyla hem dünya hem Türkiye rekorunu kırdı” diyerek açıkladı.

“ADİL ÖKSÜZ’Ü SEÇİME 15 GÜN KALA YAKALANMIŞ GİBİ GETİRİP…”

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın ayrıca çok çarpıcı bir 15 Temmuz darbe girişiminin kritik isimlerinden Adil Öksüz iddiasını gündeme taşıdı.

Koray Aydın, şunları anlattı:

“Son zamanların modası Olağanüstü Hal (OHAL) şartlarında seçime giden adeta bir üçüncü dünya ülkesiyiz. Vay halimize vay. Şimdi iktidar sahipleri zavallı gençleri içeriye alıp güya FETÖ’cülükten soruşturma yapıyor süsü vererek, yandaş medyalarında propaganda yapıyorlar. Delil yok. Hiçbir şey yok. Yazık oluyor o masum gençlere. Şimdi de yazılıp, çizilip konuşuluyor: FETÖ imamlarından Adil Öksüz, biliyorsunuz.

  • Devlet tarafından yakalandı. Sonra meçhul bir şekilde serbest bırakıldı.
  • Şimdi bunun ‘Devletin adamı’ olduğu söyleniyor ve seçime 15 gün kala güya iktidar tarafından yeni yakalanıp getiriliyormuş gibi seçim malzemesi olarak kullanılacağı iddia ediliyor.
  • Bu kişinin, itirafçı olarak hem İYİ Parti’yi hem CHP içindeki bazı isimleri FETÖ’cü olarak suçlayıp bunu bir seçim kozu olarak kullanabilecekleri her yerde konuşuluyor.

    ‘Abidik gubidik’ işlerde bu iktidar çok uzman. Bunları okudukça, ne kadar aciz duruma düştüklerini görüyoruz.

  • FETÖ’cü aramak için çok zahmete katlanmamalarını kendilerine öneriyorum.
  • Bunun bir kolayı var. Genel Başkanımız söyledi: Bir ayna alacaklar, aynaya bakacaklar. Sağında, solunda, damatlarını, gelinlerini, eniştelerini görecekler. O yüzden de hiçbir şey yapamayacaklar.
  • Çünkü AKP, parti olarak FETÖ’nün kalkıştığı 15 Temmuz darbe girişiminin işbirlikçisi ve suç ortağıdır.
  • Seçimden sonra esas hesabı verecek onlardır.
  • 15 Temmuz’da kaybettiğimiz 250 şehidimizin vebali onların omuzundadır.”

===============================================
Dostlar,

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın’a teşekkür borçluyuz bu önemli uyarısı için..
AKP = RTE “iktidara mahkum” durumdalar 15,5 yılda yaptıklarıyla. İktidardan düştüklerinde yargı önünde hesap vermek zorunda kalacaklarını çooook iyi biliyorlar.. Ürkü (pank) bundan temelde.
Öte yandan yandaş akıl hocaları, “ilahiyatçı”  ve “Prof.” unvanlarını takınarak “suç işleme özgürlüğü” nden (!) söz eder oldular fetvalarıyla..
Daha da ileri giderek “suç işlemeye teşvik” anlamında “zaruretler kuralları çiğnemeyi haklı kılar” buyurmaktalar.
Ne yazık ve ne acı ki ülkemizi,  caaaaaanım Türkiye’mizi açıkça bir “dar-ül harp” alanı olarak görmekte ve mutlak iktidarları ile bir dinci – irticacı faşizm düzeni kurana dek her şeyi ama her şeyi “mübah” gören bir sapık – patolojik bir saplantı içindeler… Ya da daha berbatı, yapıp edecekleri için böylesi bir dinci maske – kılıf uydurmaktalar..
Durum bu bağlamda da ürkünç hata ürkünç (vahim) ötesidir.

  • AKP’nin her türlü seçim oyunlarına hazırlıklı olmak gerekir..

    Ulusumuzun din sömürgeni Türkiye düşmanlarına artık ayırd etmesi ve kritik bir eşiğe sürüklenen ülkemizi uçurumun kenarından çekip alması gerekiyor..
    Artık kandırılma zamanı değil.. Son 12 seçimde böyle oldu ne yazık ki..
    24 Haziran seçimleri ulusal bir dava durumuna gelmiştir..
    Cumhuriyet, kutsal emanettir Atatürk ve şehitlerimiz – gazilerimizden bize.
    Uyanmak ve gereğini yapmak zamanıdır Türk Ulusu!

Sevgi ve saygı ile. 12 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

CHP’nin İYİ Parti Hamlesi : AVA GİDEN AVLANIYOR…

CHP’nin İYİ Parti Hamlesi :
AVA GİDEN AVLANIYOR…

Zeki Sarıhan

İnsanın sinir sistemi diğer canlılar gibi, doğal tehlikelere karşı saniyeler içinde tepki veremeseydi, kim bilir dünyada şimdi böyle bir cins olmazdı.

Siyaset de gerekli tepkiyi gerekli zamanda verme sanatıdır.

AKP-MHP İttifakı, önümüzdeki seçimlerde, Tayyip Erdoğan’ın başkan olması için bütün tedbirleri aldıklarını düşündükleri bir anda CHP, beklenmedik bir manevra yaptı. Meclis’te beş milletvekili bulunan İYİ Partiye ödünç 15 milletvekili vererek onun Meclis’te grup kurmasını, böylece seçimlere katılmasını güvence altına aldı.

“Cumhur İttifakı” denilen cephede bir telaş, bir korku! Kaba etlerine çuvaldız batırılmış gibi koro halinde bağırmaya başladılar. CHP’ye, İYİ Parti’ye ve sözü edilen milletvekillerine demediklerini bırakmadılar. Korkunun dağları sardığını buradan anlamak mümkün.

Bu seçimler gerçekten de hem AKP, hem MHP için kendilerinin de sık sık dile getirdikleri gibi bir “beka” yani varlık – yokluk sorunudur. Bu nedenle seçimler için kesenin ağzını nasıl açmışlarsa, ağızlarını da açıp sözlüklerinde ne kadar hakaret kavramı varsa ortaya dökmekten başka çareleri yoktur.  Böyle durumlar için “Dinime dahleden bari Müselman olsa”  denir.

Aldığın olağanüstü önlemlerle, olağanüstü hal koşulları altında, demokrasi isteyenler için toplantı ve gösterileri yasaklarken, muhalefet milletvekillerinin ve belediye başkanlarının, gazetecilerin bir kısmı hapisteyken, üstelik karşında bölük pörçük bir muhalefet varken, beş yüz metrelik seçim koşusuna yüz adım önde başlıyordun. Esas umudunu muhalefetin birleşemeyecek olmasına bağlamıştın.

Daha üç gün önce (20 Nisan) “Erdoğan’dan Kurtulmanın Yolu” başlıklı yazımda, muhalefetin ne yapıp yapıp tek aday üzerinde birleşmesi gerektiğini yazmıştım. Hem de hiç gecikmeden. Akıl için yol birdir derler.

Muhalefetin merkezlerinden ikisi CHP ile İYİ Parti, şimdi anlamlı bir ilk adım attı ve demokrasi yanlılarında umudu çoğalttı, diktatörlük peşinde koşanların ise yüreğini ağzına getirdi. Bunun devamı gelmelidir.

  • İrili ufaklı bütün muhalefet, Türk Kürt Arap, Sünni Alevi, laik mütedeyyin, sağcı solcu liberal demeden diktatörlüğün karşına tek bir adayla dikilmelidir.
  • “Şuna değmiş buna değmemiş” diyecek ve geçmiş işleri kurcalayacak bir zamanda değiliz.
  • Herkes için özveri zamanıdır.
  • Günümüzde yalnız demokrasiyi geri getirmenin değil vatanseverliğin de temel şartı budur.

İç ve dış krizlerden önce baskın seçim

Cumhuriyet, 20 Nisan 2018

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

İktidarın işleri hızla kötüye gidiyordu ve bunu durduramayacaklarını bildikleri için zaman geçirmeden baskın seçime gitmeye mecbur kaldılar. 
24 Haziran’da seçim, Erdoğan-Bahçeli ittifakının menfaatı açısından mantıklı bir karardır. Bu olmasa ve seçimler takvime uygun olarak 3 Kasım 2019’da yapılsaydı, başta ekonominin olumsuz gidişatına ve sağ muhalefette İYİ Parti – SP ekseninde güçlenen ittifak dinamiklerine karşı alınacak her türden tedbirin maliyeti zaman geçtikçe katlanarak büyüyecekti… 
Bir kriz ortamında gidilecek yolun sonunda iktidar, bu ağır maliyetin baskısı altında kendiliğinden çökebilir ya da bu nedenle çökertilebilirdi. 
Şimdi ise iki ay sonra baskın seçim yaparak iktidarlarını menfi gidişatın tahripkâr sonuçlarından nispeten az maliyetle korumayı deneyecekler. Dikkat buyurunuz, vaziyeti baskın seçimle iyiye çevirebileceklerinden bahsetmiyorum. Bu iktidar kalırsa gidişatın yönü ve sonuçları değişmeyecek. 
Ayrıca, işlerin kötüye gittiğini biz iddia etmiyoruz, ittifakın ortakları söylüyor. 
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin geçen salı partisinin Meclis grubunda, ortağı Cumhurbaşkanı Erdoğan’la aralarındaki iş bölümü gereği yaptığı konuşmada, erken seçim çağrısını gerekçelendirmek için seçtiği sözcüklerin anlamı yeterince açıklayıcıydı:
Türkiye’nin sistem tartışmalarıyla boğulmak istendiği bugünkü şartlar altında, 3 Kasım 2019’a kadar istikrar ve denge halinde ulaşması her geçen gün zorlaşmaktadır.” 
Meali şu: Sistem krizi, ülkenin istikrar ve dengesini tehdit ediyor. 
Bahçeli, iktidarın OHAL’siz yapamadığı Türkiye’de yaşanan rejim bunalımının gittikçe ağırlaştığını bizzat anlatıyor. 
Hem de nasıl: 
Seçim sürecine giden yolda toplumsal, ekonomik ve siyasi dinamikleri etkileyen çok sayıda menfi faktör yeşermektedir.” 
Bahçeli, çok boyutlu ve karmaşık bir krizin uç vererek derinleşme yolunda olduğunu ifade etmek istiyor. Ne yapsın, daha fazlasını söylemeye dili varmıyor. 
Bu arada, Bahçeli’nin geçen salı günü 26 Ağustos’ta seçim istemesiyle, Erdoğan’ın önceki gün kendisiyle usulen yaptığı yarım saatlik görüşmeden sonra baskın seçim tarihini 24 Haziran olarak açıklaması, ortaklar arasındaki rol paylaşımı gereği sahnelenmiş bir siyasi tiyatro idi. 
Lakin bu tiyatroda “tuluat” da vardı. 
Misal, Bahçeli bir an önce seçim yapılmaz ise Erdoğan’la arasındaki ittifakın çatlayabileceğini ima etti: 
Türkiye’nin bekası açısından Cumhur İttifakı’yla hasıl olan milli mutabakatın titizlikle korunması, hedeflerine varması elzemdir.” 
MHP Genel Başkanı’nın erken seçim istemek için özel nedenleri olduğunu teslim etmek gerekli. Parti tabanından İYİ Parti’ye kaymaları önlemek ve bu maksatla 2002’den beri iktidar açlığı çeken MHP kadrolarını iktidarın nimetleriyle bir an önce doyurmaya başlamak için seçime ihtiyaç duyuyor. 
Diğer taraftan, konuşmasında bahsettiği “Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası ilişkileriyle bunların sosyal, siyasal ve askeri yansımalarının ve de uluslararası aktörler tarafından yönlendirilen denetimsiz göç trafiği”, seçimin öne alınması için neden bir gerekçe oluştursun ki? 
Öyle ya, baskın seçim olmazsa iktidar bu tehditlere karşı koyamayacak mı?
Ordu, istihbarat, Emniyet, yargı, medya, her şey iktidarın tam kontrolünde.

  • İktidarın daha fazla güçlenmesi imkânsız çünkü zaten Türkiye’de güç namına ne varsa iktidarın elinde. 

O zaman akla şu geliyor: Yukarıda Bahçeli’nin değindiği sorunlu alanlarda risklerin gerçekleşmesi bekleniyor olmalı… Mesela Suriye’de bazı istenmeyen çatışmalar ve İdlib’den bir göç dalgası… İşte, seçimler bu tehditler kuvveden fiile geçmeden, bir an önce yapılsın ve Erdoğan – Bahçeli ittifakı bu nedenlerden ötürü oy kaybetmesin isteniyor. 
Aynı hususlar önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından, seçim tarihini ilan ettiği konuşmada da dile getirildi: 
Suriye ve Irak merkezli olarak tarihi önemdeki olayların belirsizlikleri aşmayı zorunlu hale getirmesi…” 
Türkiye’nin önündeki gündemin yoğunluğu, erken seçim kararının açıklanması ile ortaya çıkacak belirsizliğin bir an önce ortadan kaldırılmasını zorunlu kılması…” 
Suriye’deki gelişmeler…” 
Bu seçime bir baskın halinde gidilmesinin dış kaynaklı nedeni olduğu aşikâr: Suriye meselesi sandığa ittifakın aleyhinde yansımasın… 
Ayrıca, soralım: Hangi belirsizlik? 
16 Nisan 2017’deki şaibeli referandumda çok az farkla onaylanan bu yeni yönetim biçimi, bütün güç ve yetkiyi tek adamın elinde toplayıp, demokrasilerdeki denge ve denetimi olanaksız hale getirdiği ve keyfi yönetimin önüne set çeken kurumsal mekanizmaları etkisizleştirdiği için belirsizlik ve öngörülemezliğin bizatihi kaynağı değil mi?
=========================================
Dostlar,

Sayın Kadri Gürsel’in çözümlemesi çok yerinde sorgulamalara dayalı.
Yeterince derinlikli ve net.
Bir “küçük” (belki orta boy ya da önemli..) eleştirimiz var..
Bunca eski dille – Osmanlıca nasıl yazılabilir?
Hemen her sözcüğün güncel Türkçesi var.. Ayraç içinde koysak yazının okunması çok güçleşebilirdi, oylumu da 2’ye katlanabilirdi!

Şaka bir yana; “Erdoğan çooooooooooooooooooooooooooooook yorgun” görünmüyor mu TV’lerde? Tüm ağır makyaja ve dopinge karşın.. Gerçekten bu muazzam yüke dayanacak gücü var mı? Bilinen hastalıkları var, sürekli ilaç kullandığı basında yayınlandı. Erdoğan’ın açıkça “ben artık yokum” deme şansı yok gibi. Seçimi yitireceğini bile bile göze almış olabilir mi? “Ne yapalım, ben artık yokum” diyebilmek için tartışılmaz gerekçe elde etmek??

Bir seçenek daha : Ülke enkaz durumunda.. Bilerek seçimi yitirmek ve çöküntüyü CHP’nin kuracağı koalisyona bırakmak.. Ülke iyi kötü biraz toparlanınca ve bu süreçte CHP koalisyonu yıpranınca erken seçim için bastırmak ve yeniden iktidar..

Şeytan işte!?
Getiriyor insanın aklına.. Karşı taraf “peeeeeeeeeeeeeeek yaman” olunca..
Yazılmadı denmesin..

Sevgi ve saygı ile.20 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 18 Nisan 2018

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 18 Nisan 2018

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Bu haftanın tüm iğneleri Köy Enstitüleri’ni kapatarak gerici eğitim yolunu açanlara ve günümüzde o yolu genişletenlere…

KABADAYI
Başbakan Yıldırım, ABD ve Rus liderleri için “Sokak kabadayısı gibi kavga ediyorlar.”
Bizimkilerin diplomatik nezaketine diyecek yoktur…

KARADAYI
Gnkur. Bşk. Org. Karadayı
, 28 Şubat Davası ile ilgili olarak ”Kendi itibarlarını düşürdüler”
Kesinlikle katılıyorum.
Batı Çalışma Grubu’ndan haberim yok” diyenler de …

TEBRİK
28 Şubat kararı sonrası FETÖ’cü Emre Uslu, RTE‘yi tebrik etti.
Aynı menzile…

KOTA
AKP iktidarı, halkın tepkisi üzerine nişasta bazlı şeker ithalinde kotayı %10’dan %5’e indirmişti.
Bosna Hersek’ten 20 bin ton gümrüksüz NBŞ ithaline karar verdi.
Vatandaş zehirlenmiş kime ne, avantalar cebe…

SEVİYE
RTE, Kılıçdaroğlu için, “Öyle terbiyesizce, haysiyetsizce, rezilce saldırdı ki, bu zatın seviyesine inmeyi zul addederim.”
“inmek”yerine “çıkmak”dense…

ZARRAB
Zarrab davasında rüşvete bulaşanların isimleri açıklandı. Hepsi bilindik kişiler.
Bir de açıklanmayan “ek isimler” var. Onlar daha da bilindik…

MAÇA
AKP Cumhurbaşkanı yandaşları Başakşehir maçlarına çağırdı.
Koşun RTE Stadı’na, Biletler sudan ucuza, muhtemelen bedava,
Zeki, çevik ve kabadayı iki topçu da ekstra…

CİMBOM
Fenerbahçeli olarak Galatasaray’ın ligde kazanmasına sevineceğim aklıma gelmezdi.
Sağolsun… (AS: Naci Paşamıza 1 maç ceza öneriyoruz Galatasaraylı olarak!!)

KREDİ
Doğan grubunun medya varlığı Ziraat Bankası kredisi ile yandaşa verildi.
Binaların önüne maydanoz ekerler…

SAVAŞ
Damat Berat
, Mehmetçiğin 100 yıl sonra cephede olduğunu söylemiş.
Cehaletini sergilemiş…

OLUMLU
RTE, ABD, Fr. ve İng.’nin Suriye’yi bombalamasını olumlu buldu.

Türkiye’nin bölünmesi açısından olumlu…

BÜTÇE
Trump bir yandan Suriye’den çekileceklerini açıklarken öte yandan Suriye’deki PKK/PYD vb. örgütler için para ayırıyor.
Olumlu…

SATIŞ
357 kişiyi Yunanistan’a askeri sırları satmakla suçlayan FETÖ’cü savcı Zafer Kılınç,
ailece Yunanistan’a kaçarken yakalandı.
Sır satışından aile satışına…

GÖRÜŞ
OHAL, MGK’da görüşüldü.
Rol…

SEÇİM
Bahçeli gene erken seçim istedi. 2002’de iktidar ortaklarının sonu olmuştu.
Bu kez ufukta cumhur ittifakının sonu.

TÜRK MİLLETİNİ SÜRÜ YERİNE KOYMAK

TÜRK MİLLETİNİ SÜRÜ YERİNE KOYMAK

Rifat Serdaroglu

AKP ve MHP Genel Başkanları önce söz kestiler, sonra birbirlerine nişan taktılar yakında da düğün yapacaklar! Düğün davetiyesine ne yazacaklarına karar verememişlerdi!
“Cumhur İttifakı”, “Ay Yıldız İttifakı”, “15 Temmuz İttifakı”, “Omuz Omuza İttifakı”, “İkili mi Çoklu mu İttifakı” gibi seçenekler gündemde tutuluyordu, sonunda cumhur ittifakında karar kıldılar.

Bu ilkesel tartışmalar sürüp giderken MHP Genel Başkan Yardımcısı Celal Adan içimize su serpen şu açıklamayı yaptı!
“MHP’nin AK Parti ile kurduğu milli mutabakat bir menfaat ilişkisi değildir.”

Ohh şimdi rahatladık! Hele bu garantiyi MHP kurucusu Alparslan Türkeş’in “Şamanist” diye partiden attığı, Mehmet Ağar ve Özer Çiller’in kankası, oğulları son yılların en çabuk büyüyen taşeron inşaat şirketinin sahibi olan kişi söylüyorsa bu ilişkide menfaat olamaz, yoktur!
AKP-MHP ilişkisi tamamen duygusaldır ve ilkeseldir. Aralarında, henüz nikah yok ama düzeyli bir ilişkileri olduğu çok belli oluyor…

Şimdi her biri birer “dava adamı” olan Ülkücü gençlere soralım;
– Sizler, birileri AKP’li devlet müteahhitlerinin yanında taşeronluk yapıp zengin olmaları için mi siyaset yapıyorsunuz?
– Sizler, Alparslan Türkeş’in öğütlediği 9 Işık ilkesine böyle mi bağlısınız?
“Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldım” diyen kişiyi desteklemek için mi,
9 Işık’ın birinci ilkesi olan Milliyetçiliği çiğneyeceksiniz?
– “Ahlakçılık” ilkeniz ile 17/25’i ve Reza Zarrab’ı-AKP’li rüşvetçi Bakanları nasıl bağdaştıracaksınız?
– Ülkücülerin temel düsturu olan “İnsan sevgisi ve insan haysiyetine sonsuz saygı” ile Öcalan’dan mektup getirip PKK ile iş tutanları, Türk Vatanında “PKK Şehitliği” açanları nasıl birleştireceksiniz?

-Sizler, “Ne Mutlu Türküm Diyene” ilkesini görüntü kirliliği yapıyor diye kaldırtıp, çöplüğe atan, Milli andımızı tüm okullardan kaldıran, fakat Hizbullah örgütünün ülkede sınav yapmasına izin veren bir anlayışı gerçekten destekleyecek misiniz?

-Sizler, kafasında hala “Türk Devletinin Tapusu” olan Lozan’ı hazmedemeyen birini nasıl destekleyeceksiniz?

-Sizler, Bozkurt işaretini bırakıp, Muaviye kaynaklı Rabia’yı mı simge olarak kabul edeceksiniz?

-Sizler, makam odasındaki saati 17/25’te durduran, kişileri Kandil uşağı diye suçlayan sonradan yüz seksen derece dönüp o kişiyi desteklemesini içinize sindirebiliyor musunuz?

-Sizler, Atatürk’e devamlı hakaret eden, Kurtuluş Savaşını keşke Yunan kazansaydı diyen fesli şarlatanın peşinden mi gideceksiniz?

Değerli Okurlar;
Özellikle kandırılmış gençlere şunu iyi anlatmamız gerek: Parti, DİN değildir. Partiyi yönetenler kişisel çıkarları için doğrudan ayrıldı ise, onların peşinden gitmek en büyük suçtur ve en büyük günahtır.
Sevgili gençler, çıkar uğruna kendisini satanların sizleri sermaye yapmalarına izin vermeyin.
Haram para kazananlara destek olup, bir taraftan aç ve işsiz gezerken bir de vatanınıza ihanet etmiş kişi durumuna düşmeyin… Eğer kendinizi gerçekten “Türk, Atatürk’çü, Türk Milliyetçisi” olarak görüyorsanız, size yakışanı yapın. Yok, bu parti kararıdır, biz uyarız diyorsanız kendinize yeni bir sıfat bulun! Sizden ülkücü, milliyetçi olmaz…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 22 Şubat 2018
==============================================
Teşekkürler değerli Rifat Serdaroğlu…

Yazdıklarınıza tümüyle katılıyoruz.. Sağolunuz..

Sevgi ve saygı ile. 23 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com