Etiket arşivi: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu

Erdoğan’a balkondan ayakkabı kutusu gösteren kadın gözaltına alındı

 

Erdoğan’a balkondan ayakkabı kutusu gösteren kadın gözaltına alındı!

Dostlar,

Durum ürkünç ve aşağıdaki gibi..
Biz de bir soru soralım :

1. Şiddet kullanmadan protesto bir haktır ve engellenmesi hukuka aykırıdır.
2. Kolluk hangi arama kararıyla adı geçen yurttaşın evini aramıştır??
3. Arama kararı varsa (?) dakikalar içinde nasıl elde edilmiştir,
hangi makam hangi gerekçe ile vermiştir?
4. Adı geçen yurttaş protesto hakkını kullanmaktan alıkonarak manevi zarara uğratılmış,       psikolojik olarak terörize edilmiştir. Bu eylem haksız fiildir ve giderimi (tazmini)
gerekir. Haksız fiilin sorumlu özneleri de cezalandırılmalıdır.
5. Kolluk en üst amiri, adı geçen yurttaştan kamuoyu önünde özür dilemelidir.
6. Manisa Barosu Bn. Gül’e ivedi hukuksal destek vererek olayın üstüne gitmelidir.
7. Başbakan R.T. Erdoğan korumalarını hukukun içine çekmelidir.

Sevgi ve saygı ile.
31.12.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

============================

O kadını gözaltına alan zihniyet işte bu zihniyettir.
Hırsıza soruşturma açan savcıya hakaret eden de .
Yazıklar olsun. İleri demokraside bunları da mı görecektik??

Erdoğan’a balkondan ayakkabı kutusu gösteren kadın gözaltına alındı!

CİHAN
30 Aralık 2013

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Manisa’nın Akhisar ilçesinde toplu açılış töreninde konuşma yaptığı sırada balkonundan ayakkabı kutusu gösteren kadının evine anında polisler geldi.
Evi aranan Nurhan Gül, karakola çekildi. 2 saat ifade verdi. Kılıçdaroğlu, Gül’ü arayarak ‘geçmiş olsun’ dedi.

BAŞBAKAN’A AYAKKABI KUTUSU GÖSTEREN KADIN GÖZALTINA ALINDI

Akhisar Cumhuriyet Meydanı’nda Erdoğan’ın konuşması sırasında, meydana bakan yerde evi olan Nurhan Gül,
evinin balkonundan Başbakan Erdoğan’a ayakkabı kutusu gösterdi. Protestocu Gül, Başbakan’ın yakın korumaları ve çevik kuvvet ekipleri tarafından evinden gözaltına alınarak karakola götürüldü. Nurhan Gül, burada verdiği ifadesinde 690 TL emekli maaşı ile yaşadığını söyledi. Gül ifadesinde şu görüşlere yer verdi:
NURHAN GÜL AYAKKABI KUTUSU GÖSTERDİĞİ İÇİN GÖZALTINA ALINDI / FOTO GALERİ

AYAKKABI KUTUSU SUÇ UNSURU MU

“Konuşma sırasında evinin terasında oturduğunu söyleyen Gül, “Balkondan, yanımda bulunan boş ayakkabı kutusunu elime alarak salladım ve oturdum. Herhangi bir kelime ve sözlü ifade kullanmadım. Bir iki dakika geçmeden
evime korumalar ve polisler geldi. Ayakkabı kutusunu sallayanın kim olduğunu sordular. Ben olduğumu söyledikten sonra gözaltına alındım. Karakola götürüldüm. Sağlık kontrolünden geçirildikten sonra ifadem alınarak
tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldım.” dedi.

Nurhan Gül, ayakkabı kutusunu sallama sebebini ise şöyle açıkladı:

“Almış olduğum 690 lira emekli maaşımın düşük olmasından dolayı ve buna yolsuzun ve hırsızın peşine düşülmektense savcının ve polisin peşine düşülmesinin sebep olduğunu düşündüğümden dolayı protesto ettim.
Olayın duyulmasıyla birçok arkadaşım arayarak destekte bulundular. Ayrıca dört beş avukat arayarak,
avukatlığımı yapmak istediler.”

Gül, karakolda ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı.

O KADIN KONUŞTU

KILIÇDAROĞLU’NDAN ‘GEÇMİŞ OLSUN’ TELEFONU

Bu arada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Nurhan Gül’ü telefonla aradı.
Gül, telefonda kendisine geçmiş olsun diyen Kılıçdaroğlu’na olayla ilgili olarak
şöyle bilgi verdi;

“Ben hiçbir şey söylemedim. Ayakkabı kutusunu salladım ve yerime oturdum.
Polisler gelip beni karakola götürdüler”.

Kemal Kılıçdaroğlu da, Nurhan Gül’e “Her vatandaşın protesto hakkı bulunduğunu ve baskıya, zorbalığa hukuksuzluğa uğrayan kim olursa olsun
onun hakkını sonuna kadar koruyacak ve savunacaklarını” söyledi,

Kılıçdaroğlu, gerek olması durumunda tutuksuz yargılanacak olan Nurhal Gül’e
hukuksal destek verilebileceğini de belirtti.

Zeynep GÜRCANLI / ANKARA

TÜRBAN OLAYINA ATATÜRK NASIL BAKIYORDU?

Dostlar,

Değerli yazar Mehmet Ali Güller, 3 yıl önce 18.10 2010’da ODATV’de yazdığı makalede, saygı duyulacak bir derinlikle gelişmeleri öngörmüş.. Okuyalım..

  • AKP, apaçık görülüyor ki, canhıraş biçimde 30 Mart 2014 yerel seçimlerine hazırlanmakta.. Ateş bacayı sarmış..

Sadakta oklar tükendi gibi.. En esaslı “ok” lardan biri daha, 11 yıl saklanıp sömürüldükten ve dinci rantı sonuna dek devşirildikten sonra sonunda kullanılmak zorunda kalındı..

Ne yapılırsa yapılsın, tarihsel dönüşümler, pozitif bilimlerin kesinliğine yakın yasalara bağlıdırlar.. Güçler yükselir, bir süre ider ve inişe geçer..

AKP intihar etmektedir.

AKP kendi topuğuna sıkmıştır.. Şaşkın ve zavallı bir tablo içindedir..

İzmir’de dün açılan İktisat Kongresi sırasında Marmaray‘daki arızayı “el frenini” çekenlere bağlayan Başbakan Erdoğan‘ın acınacak durumunu izleyiniz; göreceksiniz.. Beden dili apaçık, “bana inanmayın, yalan söylüyorum..” diye haykırmaktaydı..

Quo vadis AKP – RTE, quo vadis??

Sevgi ve saygı ile.
31.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

TÜRBAN OLAYINA ATATÜRK NASIL BAKIYORDU?

Kadinlar_ve_Ataturk


Mehmet Ali Güller

Odatv.com, 18.10.2010

Usta gazeteci Rahmi Turan, Atatürk’ün
21 Mart 1923 tarihinde, Konya Hilaliahmer (Kızılay) Kadınlar Şubesi’nde söylediklerini anımsatmış okurlarına:

 

  • “Muhterem hanımlar! Memleketimizin bazı yerlerinde giyim tarzımız, kıyafetimiz, bizim olmaktan çıkmıştır. Kadınlarımızın giyim tarzı ve örtünmesinde şu iki şekil görünüyor: Ne olduğu bilinmeyen çok kapalı, çok karanlık bir dış görünüm gösteren kıyafet veyahut Avrupa’nın en serbest balolarında bile giyilmeyecek kadar açık bir giyim… Bunun her ikisi de yanlış!” (Hürriyet, 18 Ekim 2010)

Atatürk, 87 yıl öncesinden öngörmüş bugünleri… Sistem kadını tek bir noktada birleşen iki ayrı uca yöneltiyor: Ya türbana ve çarşafa, ya da göbeğini açmaya…

TÜRBANI ÇÖZME YARIŞI

2006 yılında hukuken kapanan türban konusu, CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu’nun halkoylaması mitingleri sırasında “türbanı biz çözeriz” sözleriyle yeniden önümüze geldi. Kılıçdaroğlu, ardından “cemaatlere saygılıyız” ve
laiklik tehlikede değil” diyerek izleyeceği politikanın köşelerini de belirledi. <
(Akşam, 21-22 Eylül 2010)

CHP’nin bu sürpriz çıkışı, AKP’nin geri planda tutmak zorunda kaldığı en önemli silahını
yeniden cepheye sürmesine olanak yarattı.

TÜRBAN ÖNCE ÜNİVERSİTEYE

Fırsat bu fırsat diyen YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, üniversite rektörlüklerine
“kız öğrencilerin türbanlı olsa bile derslere girebilmesinin önünü açan” bir yazı yazdı. AKP hükümetinin yarattığı korku toplumunun sonucu olarak, yasal olmayan bu talebe, üniversiteler büyük oranda sessiz kaldı ve türban uygulaması başladı!
Rektörler, konuya itiraz etmeyeceğini açıklayan ana muhalefet liderinden daha ileri gitmeye nasıl cesaret edebilirdi ki zaten!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “YÖK’ün bu yazısını durdurmak amacı ile herhangi bir şekilde hukuksal yollar da dahil bir girişimde bulunulmayacağını” söylüyordu. (Hürriyet, 6 Ekim 2010)

AKP’nin elini güçlendiren en önemli dayanak, CHP’nin kamuoyuna yansıyan yeni rapor taslağıydı. CHP’nin türbanı “bireysel hak ve özgürlükler” kapsamında ele alması, AKP’nin türbanı hem çarşafa çevirmesine hem de üniversitelerin ardından tüm kamuya sokmasına dayanak oluşturacaktı!

Üstelik raporun mimarlarından CHP’li Sencer Ayata, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’a akıl danışmıştı: “Sencer Bey, benim çok eski arkadaşımdır. Uzun yıllar beraber öğretim üyeliği yaptık. Bu, bir rapor değil, bilgi notu kabilindedir. O’nun üzerinde çalıştığını söyledi. Henüz bitmiş bir şey değil. Ne yapılabileceğini konuştuk. Bize ‘başörtülü öğrenciler için ne yapılabilir?’ diye sordular. Madem partiler bu konuda anlaşacak,
bize bir güvence gerekir. Yeter ki problem çözülsün.” (Vatan, 12 Ekim 2010)

“TÜRBAN KAMUDA SERBEST OLSUN”

AKP, yandaş medyayı da harekete geçirerek, zaferi taçlandırmak için sondaj çalışmasına başladı hemen. El birliği ile “türban kamuda da serbest olsun” kampanyası başlatıldı!

CHP’ye rağmen tepki gösterenlere ise YÖK Başkanı Özcan güvence veriyordu:
Garanti ediyorum, başörtüsüz öğrenciler baskı görmeyecek”. (Vatan, 12 Ekim 2010)

Menderes ve Özal’dan sonraki Müslüman Cumhurbaşkanı” sıfatıyla seçilen
Abdullah Gül, bu fırsattan yararlanarak 8 yıllık uygulamayı iptal ettiğini ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı için tek tip resepsiyona geçtiklerini, konuklarını eşi
Hayrünnisa hanımla birlikte karşılayacağını müjdeliyordu. (Hürriyet, 12 Ekim 2010).
Gül’ün “türbanlı resepsiyon” kararını, Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner’e de bildirdiği belirtiliyordu.

Türban konusunda üniversitelerin ardından ilk kurumsal adımı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti TGC attı. TGC, daha önce reddettiği tesettürlü bir gazetecinin üyeliğini
bu sefer kabul ediyordu. (gazeteciler.com, 13 Ekim 2010)

LAİKLİK ÖNCE BOŞALTILACAK SONRA KALDIRILACAK

Ve sahneye TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu çıkıyor ve
“Türkiye laiklik ilkesini yeniden yorumlamalı” diyordu. (Hürriyet, 13 Ekim 2010). CHP’nin rapor taslağını fırsat bilen Kuzu, “örneğin başörtüsü meselesi laiklikle değil bireysel özgürlüklerle ilgilidir” diyerek yeni anayasanın birey haklarına odaklanması gerektiğini vurguluyordu.

Bundan sonra, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının nasıl şekilleneceğinin işaretini ise
Başbakan Erdoğan veriyordu. Kızılcahamam’da bir köfteciye uğrayan Başbakan,
köftecinin çocuklarına “Namaz kılıyor musunuz?” diye soruyordu. “Evet” yanıtı alan Erdoğan, namaz kılan çocukları, oyuncakla ödüllendiriyordu! (Milliyet, 17 Ekim 2010)

TÜRBANIN HEDEFİ TBMM

Öte yandan “Türban kamuya da girsin” kampanyasının bir haftada büyük yol aldığını
ve merkezi kurumların sessiz kaldığını gören Erdoğan artık meydan okuyordu:
“Türbanlı her yere girebilir”. (Cumhuriyet, 17 Ekim 2010)

Erdoğan, AKP Kurucular Kurulu üyesi Fatma Ünsal’ın “Kadınlar, başörtüsüyle Meclis’e giremiyor. 8 yıl geçti” sözlerini de “her şeyin bir zamanı var” diye yanıtlıyordu.
(Hürriyet, 18 Ekim 2010)

TÜRBAN ARAÇTIR

Türban, aslında kadınlarımızın bir sorunu değildir. Türban, bireysel bir özgürlük de değildir. Tam tersine kadınlarımızı esaret altına almanın aracıdır.

– Türbanın Kuran’da yeri olmadığı,
– Kuran’ın örtülmesini emrettiği bölgenin kadının saçlarının olmadığı

gerçeği, dindar yurttaşlarımızla dincileri birbirinden ayıran önemli bir ölçüttür.

Çünkü dindar bilmektedir ki,

  • Kuran kadından sadece “farj” bölgelerini “hımar” ile örtmesini emretmiştir.

İşte bu yüzden, kadınlarımızı türbana sokup, onları araç olarak kullananlar,
yavaş yavaş dudaklarına sürdükleri rujlara, gözlerine çektikleri sürmelere itiraz etmeye başlamışlardır! Bu konuda rahatsızlık oluşmaya başladığını bazı türbanlı kadın yazarlar da dile getirmeye başlamıştır.

LAİKLİK, DİNİN DÜNYA İŞLERİNDEN AYRILMASIDIR

Yazımıza, Rahmi Turan’ın anımsattığı Atatürk’ün konuyla ilgili sözleriyle başlamıştık,
yine Atatürk’le bitirelim :

  • Yeni CHP”nin türbanı “bireysel hak ve özgürlükler” kapsamında ele alması, aslında Atatürk sonrası CHP’sinin, laiklik ilkesinin anlamını değiştirmesiyle başlattığı sürecin bir sonucudur. Atatürk’ün devrimci CHP’si ile İnönü’nün tutuculaşan CHP’si arasındaki en önemli farklardan biri laiklik ilkesiydi.

Atatürk, laikliği “dün ve dünya işlerinin ayrılması” diye tanımlarken, yıllar sonra CHP
bu tanımı “din ve devlet işlerinin ayrılması” şeklinde değiştiriyordu.

Dini dünya işlerinden değil de, sadece devlet işlerinden ayrı tutunca”,
1948 yılından başlayarak günümüze kadar uzanan, “imam hatip okulu açmak, kuran kursu açmak, cemaatlere hoşgörülü olmak, sonra da saygılı olmak, türbanı üniversiteye sokmak” gibi uygulamalar bireysel haklara giriyordu!

  • Devlet TBMM’ydi, Çankaya’ydı… Üniversite değildi!

Bu anlayışın Türkiye Cumhuriyeti’ni getirdiği yer ortada.

  • CHP köklerine dönmeli ve Atatürk’ün 6 ilkesine sıkı sıkıya sarılmalıdır.

Çünkü Türkiye uçuruma yuvarlanmaktadır. 

 

İzmir’in kurtuluşu coşkuyla kutlandı!


İzmir’in kurtuluşu coşkuyla kutlandı!

  • İşgalci emperyalist güçlerin İzmir’den denize dökülüşünün 91. yılında kutlamalar kentin dört bir yanına yayıldı. İzmir’de kutlamalar
    ‘Zafer Yürüyüşü’yle başladı. Kutlamalar kapsamında Basmane’den Cumhuriyet Alanı’na dek yaklaşık 10 bin kişi yürüdü.

İzmir’in düşman işgalinden kurutuluşu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılışını simgeleyen 9 Eylül’ün (1922) 91. yıldönümü coşkuyla kutlandı.

Izmir'in_kurtulusunun_91._yili_9.9.13_Cumhuriyet

“Zafer Yürüyüşü”yle başlayan kutlamalar kapsamında Basmane’ den Cumhuriyet Alanı’na dek yaklaşık 10 bin kişi yürüdü. AKP’ lilerin gönderdikleri mesajların okunması sırasında protestoların yapıldığı törenlerde, AKP İzmir milletvekilleri Ertuğrul Günay
ve İlknur Denizli
’nin alana girişi sırasında da, İzmir Kent Orkestra-sı’nın “Vardar Ovası” şarkısı
2 kez çalması dikkat çekti.

  • “Her yer Taksim her yer direniş”,
  • “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” 

sloganları atılan Zafer Yürüyüşü’ne, 10 bine yakın yurttaş ellerinde Türk bayrakları ve Atatürk posterleriyle katıldı. Cumhuriyet Alanı çevresinde emniyet güçleri,
İzmir Valisi Mustafa Toprak’ın daha önce yayınladığı genelge gereği Türk bayrağının üzerinde Atatürk resmi bulunan flamaları satanlara izin vermemek için çabaladı. Polisin, satıcıları alandan uzaklaştırması dikkat çekti.

Yürüyüşün ardından Mustafa Kemal Atatürk anıtına çelenk konuldu. Daha sonra Konak’ta bulunan İzmir Hükümet Konağı’na süvari birliklerinin gelişi ve Türk bayrağının çekilmesi canlandırıldı. Buradaki törenin ardından etkinlikler Cumhuriyet Alanı’nda sürdü.

CHP İzmir milletvekilleri Musa Çam, Oğuz Oyan, Hülya Güven, Alaattin Yüksel, Mustafa Moroğlu, Mehmet Ali Susam’ın yanı sıra törene, Eski CHP Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal’la, eski milletvekilleri Mehmet Sevigen ve Canan Arıtman da katıldı.

AKP milletvekilleri Günay ve Denizli’nin alana girişi sırasında İzmir Kent Orkestrası, AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Arınç’ın çıkışıyla gündeme gelen
“Vardar Ovası” şarkısını, İzmirlilerin yoğun isteği üzerine iki kez üstü üste çaldı.

Törene Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve bakanlar ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu mesaj göndererek İzmir’in kurtuluş gününü kutladı. Ancak Erdoğan ve Gül’ün mesajlarını kentin belediye başkanı yerine İzmir Valisi Toprak’a göndermeleri dikkatlerden kaçmadı. AKP’lilerin mesajları alanda bulunanlarca protesto edildi.

Barış çağrısı

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, törende “barış” çağrısı yaparak, “Özgürlük ve bağımsızlığın ne demek olduğunu çok iyi bilen Yüce Türk Ulusu’nun,
bu karmaşa (kaos) ortamına sürüklenmemesi, elbette en büyük dileğimizdir.
Ancak kabul etmek gerekir ki, ülkemizdeki barış ve huzur ortamının devam etmesi için yalnızca temenniler yetmez. Büyük kurtarıcımız Mustafa Kemal Atatürk’ün
bize gösterdiği ‘Yurtta barış, dünyada barış’ hedefinden asla şaşmamalıyız” dedi.

Saat 18.00’de Gündoğdu Meydanı üzerinde Türk Yıldızları’nın akrotim gösterisi sergilendi. 19.00’da gösteri mekanı gökyüzünden denize taşındı. Körfez’de kano ve yelkenli gösterisi yapıldı. Fener Alayı yürüyüşü, saat 20.30’da Cumhuriyet Meydanı ile Gündoğdu Meydanı arasında gerçekleştirildi.

Saat 21.00’de Gündoğdu Meydanı’nda İzmir’in pek çok noktasından izlenebilen
görsel bir şov sunuldu. İzmir Körfezi, su perdesi ve ışık gösterileriyle renklendi.

Gösterilerin merkezi konumundaki Gündoğdu Meydanı’nda “Manga” grubu sahne aldı. Aynı dakikalarda Bostanlı Rekreasyon Alanı’nda Koray Candemir ve Harun Tekin, Göztepe Denizatı Heykeli önünde Berna Öztürk, Bayraklı Rekreasyon Alanı’nda
İzmir Büyükşehir Belediyesi Pop Orkestrası, konser ve sahne şovlarıyla
9 Eylül coşkusunu doruğa taşıdı. (9 Eylül 2013, Cumhuriyet portalı)

TBB Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu’nun Adli Yıl Açılış Konuşması – 02 Eylül 2013

Dostlar,

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, 

yürekli çıkışlarını sürdürüyor.. Bu yılki Adli Yıl açılış töreninde de sözlerini çok net olarak Devletin tepe yöneticilerine iletti. Konuşması bir demokrasi ve insan hakları dersi gibi.. Doğallıkla anlayana..

TBB_Baskani_Metin_Feyzioglu_cuppeliBu konuşmadan önemli alıntılar aşağıda.. Tüm metni okumak için ise lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

http://www.barobirlik.org.tr/Detay20193.tbb, 2.9.13
(Konuşmanın İngilizce metni için tıklayınız
Video için tıklayınız)

 

Bu arada, Adalet Bakan Sadullah Ergin de, bu konuşmadan hiç ders almadığını belli eder biçimde bilinaçtını dışavurdu.. TBB seçim sistemini değiştireceklerini belirtti.. Sanki yürürlükteki sistem anti-demokratikmişçesine!? Açık – örtük gözdağı verdi..
Tüm Kurumları ele geçirme doyumsuz iştahının devamı.. Yargıtay ve Danıştay Başkanlarının seçiminde getirdikleri ucube yöntemi, Anayasa’nın 135. maddesi bağlamında her biri özel yasalarla kurulan kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşları
na da dayatmak istiyorlar.. TMMOB yasasına saldırı ortada,
İstanbul İnşaat Mühendisleri Odası’na mali denetim (!?) tacizi ortada..

AKP için sınır yok..
Yürü eyy AKP, memleketin en küçük birimi bile, ailelerin yatak odalarına varane dek senin gözetiminde (zaten dinlemeler ve gizli kameralarla öyle değil mi!?)
ve mutlak denetiminde olmalı..

Senin için hükümranlığın, despotiizmin sınırı yok..
Tam despot olmalı ve karşıtlarını sallandırmalısın bir emrinle..

Fakat Tarih, büyük güçlerin – elitlerin yükseliş ve çöküş öykülerinin döngüselliği ile dolu.. Ve bu olgu artık yasalaşmış durumda.. AKP de tarihsel periyodiseteye (döngüselliğe) mahkum elbette ve eğri çıkışını, plato dönemini tamamladı, inişte.. Çıplak gerçek bu!

Aklı başında AKP’liler bu bilimsel gerçeğin ayırdında.. Örn. Prof. İdris Bal..
Ama eğitimi elvermeyenlere anlatamıyorlar.. O yüzden de

  • “Tayyip’i tasfiye ederek kendimizi ve AKP’yi kurtarabilir miyiz?”
    aranışı içindeler.. öbür seçeneklerin yanı sıra..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 2.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Başbakan’ın yüzüne karşı bunları söyledi

Adli Yıl açılış törenine Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun
sert eleştiriler içeren konuşması damga vurdu.

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in de katıldığı açılış töreninde konuşan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu,
Türkiye gündemine ilişkin çok sayıda konuda sert eleştirilerde bulundu.

İşte konuşmadan kimi satırbaşları:

“MİLLİ İRADE DİYENLER OTORİTERLEŞTİ”

‘Milli irade’ tabiriyle ilgili konuşan Feyzioğlu, “Dünya ve Türkiye tarihine bakıldığında,
milli irade tabiri daha ziyade, seçimle iş başına gelmiş ancak çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu benimsemiş ve giderek otoriter eğilimler sergilemeye başlamış
siyasal iktidarların tercihi olmuştur.” dedi.

Çağdaş demokrasilerin çoğulcu olduğunu vurgulayan Feyzioğlu, “milli irade tabiri, çoğunluğun azınlığa tahakküm ettiği, siyasal iktidarın her kurumu ele geçirdiği ve yaşamın her alanını düzenlemeye soyunduğu, insanların yaşam biçimine müdahale ettiği dönemlerdeki içeriğinden elbette ki farklı anlaşılmak zorundadır.” diye konuştu.

Cumhuriyetin temel niteliklerinin çoğunluğun azınlığa tahakkümünü sınırladığını belirten Feyzioğlu, “Bu sınırlamalarla kastedilen, bazılarının ileri sürdüğünün aksine, azınlığın çoğunluğa tahakkümü asla değildir; kastedilen, demokratik uzlaşma kültürüdür, katılımcı demokrasidir, geçici bir çoğunluğun geçici bir azınlık üzerinde mutlak egemenlik kurmasının önlenmesidir; nasıl yaşayacağını, hangi okula gideceğini,
hangi inanca sahip olacağını, nerede ibadet edeceğini, hangi ahlak kuralını benimseyeceğini kişilere dayatmaya kalkışmamasıdır.” ifadelerini kullandı.

“DEMOKRASİ SANDIKLA SINIRLI DEĞİL”

Feyzioğlu eleştirilerini şu sözlerle sürdürdü:

– Demokrasilerde “seçim sandığı” kuşkusuz vazgeçilmezdir. Ancak demokrasi, sandıktan sandığa oy vermekle sınırlı bir rejim değil, bir yaşam biçimidir.
– Demokratik hukuk devletinde, siyasi iktidar, parlamentodaki çoğunluğu ne olursa olsun hukuk kurallarıyla bağlı olduğunu bilir.
– Hukuk kurallarını uygulayanlar da daima özgürlükçü pencereden bakarlar.
– Çünkü demokratik hukuk devletinde özgürlükler esas, özgürlüklerin kısıtlanması ise istisnadır.

“KUTSAL OLAN DEVLET DEĞİL İNSANDIR”

– Çağdaş devlet anlayışında kutsal olan devlet değil, devletin hizmetleyükümlü olduğu insandır. Devleti kutsallaştırmak isteyenler, aslında kendilerini kutsallaştırmak ve dokunulmaz ilan etmek isterler. Bu düşüncede olanlar halka sundukları hizmetleri bir görev olarak değil, bir lütuf olarak görürler. Kendi kendilerini halka hizmet ederken lütufta bulunduklarına inandıranlar, bireylerin muhalif düşünceler açıklamasına, toplulukların toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmasına öfkelenirler ve halkı kadir bilmezlikle suçlarlar.

“İKTİDARLAR DEMOKRASİ DALINI KENDİ ELLERİYLE KESMEZLER”

– Siyasi iktidarlar, demokratik kitle örgütlerinin eleştirilerinden elbette haz etmek zorunda değildir; ancak çoğulcu demokrasilerde, siyasi iktidarlar, bu eleştirileri değerlendirmek ve hoşgörüyle karşılamak zorundadır. Çoğulcu demokrasilerde siyasal iktidarlar hoşlarına gitmeyen siyasal düşünceleri hedef almazlar, parlamentodaki çoğunluklarına dayanarak demokratik kitle örgütlerini yok etmeye kalkışmazlar; bunları demokrasinin vazgeçilmezi olarak kabul ederler ve birlikte yaşarlar. Böylece bindikleri demokrasi dalını kendi elleriyle kesmezler.

– Esasen çoğulcu demokrasi, gerçek demokrasinin tek modelidir. Çoğunlukçu rejimler kendi kendilerini demokrasi olarak ilan etseler de, o düzenlerde özgürlük yoktur,
siyasi iktidarın lütufları vardır.

ADALET BAKANI’NDAN YANIT

Törenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Feyzioğlu’nun bu sözlerine yanıt verdi.

Sadullah Ergin, “Barolar Birliği seçimlerinin de çoğulcu şekilde yapılması için öneriler yapacağız. Umarım sayın Başkan bunu kabul eder” diye konuştu.
(http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=438864&kn=7&ka=4&kb=7, 2.9.13)

Sayın Kılıçdaroğlu’nun Irak Ziyaretiyle İlgili Beklentiler

Sayın Kılıçdaroğlu’nun Irak Ziyaretiyle İlgili Beklentiler

onur_oymen

Onur Öymen

Dışişleri Bakanlığı CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu‘nun Bağdat ziyaretine karşı görüş bildirmişti.

Dışişlerinin itirazına karşın Sayın Kılıçdaroğlu Bağdat’a gitti ve temaslarına başladı. Umarız ki bu ziyaret Türk kamuoyunun kafasındaki
bazı soruların yanıtlanmasına yardımcı olur.

Yıllarca CHP sözcüleri Meclis’te, Türk halkının beklentileri doğrultusunda şu soruları sormuştu:

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi‘nin 28 Eylül 2001 tarihli ve 1373 sayılı kararına göre, Irak dahil bütün ülkeler, topraklarını teröristlerin başka ülkelere yönelik saldırıları için kullandırmamakla yükümlüdür.

– Ayrıca Irak Anayasasının 7/2 maddesine göre Irak, topraklarını teröristlere üs veya geçiş yolu olaerak kullandırmamayı taahhüt etmiştir.

-Irak Hükümeti yıllardan beri topraklarının PKK terör örgütü tarafından Türkiye’ye yönelik saldırılarının üssü olarak kullanılmasına engel olmayarak bu yükümlülüklerini yerine getirmemektedir.

-Irak hükümeti ülkesindeki bütün terör örgütleriyle mücadele ederken, niçin yalnızca PKK’yla mücadele etmemektedir? Buna gücü yetmiyorsa
niçin Türkiye’nin bunu yapmasına karşı çıkmaktadır?

Kandil dağı ve dolayındaki PKK’lıların hukuksal statüsü nedir? Bunlar Irak vatandaşı mıdır? Türk vatandaşı mıdır? Başka ülkelerin vatandaşı mıdır? Mülteci midir? (BM’nin 1373 sayılı kararı teröristlere mülteci sıfatı verilmesini yasaklamaktadır.) Bu teröristler arasında Türk vatandaşı olup da Irak makamları tarafından yakalanıp Türkiye’ye iade edilen var mıdır?

-PKK’nın 1994 yılında Türkiye’den kaçırdığı ve halen sayıları 12,000’i bulan Türk vatandaşları Irak’ın Kuzeyinde, Erbil’e 100 kilometre mesafedeki Mahmur kampında kalmaktadır. Irak, PKK’nın insan deposu olarak kullandığı bu kampın boşaltılmasını niçin sağlayamamaktadır?

-Türkiye-Irak sınırının Irak tarafının korunmasının yükümlülüğü
Irak Hükümetine aittir. Niçin Irak devleti bu sınırda hiçbir asker bulundurmamaktadır. Ülkenin Kuzey bölgesi Irak’ın egemenlik alanında değil midir? O bölgede Irak Hükümetinin hiçbir sorumluluğu bulunmamakta mıdır? Hükümet o bölgedeki egemenlik hak ve sorumluluklarını Kuzey Irak Geçici Yönetimine mi devretmiştir?

-Türk firmalarının Irak’ın Kuzeyindeki faaliyetleri, özellikle petrol çıkartma ve taşıma girişimleri Irak Hükümetinin onayıyla mı yapılmaktadır?

Kerkük ve dolayında yaşayan Irak Türklerinin güvenliğinin sağlanması ve anayasal haklarının güvence altına alınması için Irak Hükümeti ne yapmaktadır? Bu soydaşlarımızın Kürt Yönetiminin yetki alanında bırakılmasına Irak Hükümeti razı olacak mıdır?

AKP iktidarı bu soruların yanıtlarını şimdiye dek öğrenememiş ve halkı ikna edecek açıklamalarda bulunamamıştır.

CHP Heyeti Irak’ta yapacağı üst düzeydeki görüşmeler sırasında Irak hükümetine bu konulardaki sorumluluklarını hatırlatarak yukarıdaki konularda yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlamaya yardımcı olursa, kuşkusuz bu ziyaret amacına hizmet etmiş olacaktır.

Onur Öymen

Can ATAKLI : VEDA ZAMANI.. 2 söz de bizden


Dostlar
,

RTE’nin AKP’si / AKP’nin RTE’si, -al birini vur ötekine- CAN ATAKLI’yı da yedi..

Buna İLERİ DEMOKRASİ diyor iktidar devr-i AKP – RTE’de..

Sevsinler..

Söyledin mi, yalanın büyüğünü söyleyeceksin ki, inanılırlığı olsun,
ortalarda yalpalayan politik bilinç edin(e)memiş güruhlar inandırılsın..

Bu gün (19.7.13) Kastamonu’da idi Tayyip bey..
Bir yandan hala mağduru oynayarak halka duygu sömürüsü yapılıyor;
böylelikle zulüm -zalimlik maskeleniyor:

Bir yandan da apaçık gözdağları ile muhalifler baskılanmaya çabalanıyordu..
Bayrak satan yurttaş halkı isyana girişmeye teşvikten tutuklanıyor br 5 çocuğu açlığa mahkum ediliyor ama Başbakan halkı birbirine düşmanlaştıran söylemlerini ne mene olduğu artık su götürür dokunulmazlık zırhının ardından sürdürüyordu.

Çare yok; RTE’nin AKP’si / AKP’nin RTE’si, eğik düzeydedir.
Olsa olsa dibe vuruş yavaşlatılabilir bir süre daha..
Kritik olan da bu zaman kazanma manevrası..
Kafadaki / masadaki ithal projelere ve de eşbaşkanlık misyonlarına elverecek mi,
kısa mı gelecek = AKP – RTE’nin felaketi mi olacak?
(Attila İlhan : … felaketim olurdu..)

Atlantik ötesi büyük ağabeyin başı da karnı da bu aralar fena ağrıyor..
Michigan / Detroit, dev sanayi – otomotiv üssü eyalet resmen iflasını ilan etti..
18 milyar $ borcu var, 300 milyon $ da bütçe açığı..

Kanal İstanbul ihalesi bu Eyalete mi verilmeli??
Türkiye’nin “kaburgası kalın” (!) nasılsa.. 25 milyar dolarlık proje bize vız gelir.
Hem hava – su gibi gereksinilen siyasal kredibilite sağlar; hem ABD’ye el atma büyüklüğü, şanı da RTE’ye kalır..

Haydi Tayyip bey, bir el atıver de Michigan’ı, milyonlarca garip – gureba ABD’liyi
şu aziiiiz mübarek Ramazan gününde aç koma.. Sadakan olsun, fitre – zekatın olsun milletin sırtından..

Yağmasan da gürle..

Son lokmanız CAN ATAKLI‘yı da kamuoyuna bu postmodern – küresel ölçekli
mega-ultra-hiper-süper (hepsi birden!) atraksiyonunuzla kolayca yutturur, unutturursunuz.

Kaç kuş bir taşla değil mi? AKP zekasına pek yaraşır..

Ama biz gene dayanamayıp, Can Ataklı’nın yanaklarından öpeceğiz ve
“her şeyde bir hayır vardır dostum”, hoşgeldin yep yeni savaşım (mücadele) kulvarlarına.. diyeceğiz..

İleri demokramiz bu denlisine de elverir sanırız..

Sevgi ve saygı ile.
19.7.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

******************************************************

VEDA ZAMANI

Can_Atakli_portresi

 

CAN ATAKLI
http://haber.gazetevatan.com/veda-zamani/555228/4/yazarlar#.Uei0UmlCRJI.gmail, 19.7.13

 

Pek çok ticari araçta gördüğüm hayatın gerçekliğini anlatan çok güzel bir slogan vardır: Ömür biter yol bitmez.

Kimi zaman çıkmaz bir sokağa girersiniz ve yolun bittiğini zannedersiniz, oysa, biraz geri alıp geldiğiniz yola çıktığınızda, önünüzde aslında sonsuz yolların olduğunu tekrar fark edersiniz.

Şimdi Vatan’daki yolumdan ayrılma ve önümdeki sonsuz yollara düşme zamanım geldi.

Bu bir veda yazısıdır.

2006’nın aralık ayında başladığım bu yolculuğu 2013’ün temmuzunda bitiriyorum.

Başta gazetenin sahibi Demirören ailesi olmak üzere Vatan’ı Vatan yapan
sevgili arkadaşlarımla dün dostça el sıkıştık, arayacağım yeni yollarda yürümek için vedalaştık.

Bu veda elbette benim için bir üzüntü kaynağı.

Ancak kimseye kırgınlığım, öfkem, yok.

Ülkenin içinde bulunduğu koşulları aklı başında olan herkes biliyor.

O halde bir kurumu arkanıza alarak kavga etmenin, başkalarını zora sokacak davranışlarda bulunmanın, sorumsuzca kahramanlık yapmaya kalkmanın bir anlamı yok.

Hem kendiniz hem de ülkeniz için mücadele edecek yolların yöntemleri hem de daha da başarılı olma olanağı mutlaka vardır.

Bundan sonrası

Vatan’dan ayrılmak yazı ve düşünce hayatından kopmak anlamına gelmiyor.

Hiç kuşkunuz olmasın ki, ama sosyal medya üzerinden ama yazılı basından ama
görsel basından elimden geldiğince, olanakların sağladığı kadarıyla sizlerle birlikte olmaya çaba harcayacağım.

Bunun dışında gerek halk sohbetleri, konferanslar, paneller gerekse siyasi hiciv ve düşüncelerin ağır bastığı “Tek kişilik” gösterimle de sizlerin arasında olmaya
devam edeceğim.

Siyasetle ilişki

Bu veda yazımda, muhtemelen başka medya organlarından duymuş olabileceğiniz bir bilgiyi daha paylaşmak istiyorum.

Yaklaşık 8 ay önce bir grup CHP’li, akademisyen ve yazar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na adaylığımı koymam için bir öneri getirdi.

AKP’nin Refah Partisiyle başlayan serüveninde 20 yıldır İstanbul Büyükşehir Belediyesini elinde tuttuğunu, şu anda da çok güçlü olduğunu, CHP’nin tek başına seçimi kazanmasının zor göründüğünü, ancak bütün muhalefeti toplayabilecek bir adayın ortaya çıkması halinde bu engelin aşılabileceğini söylediler.

Bu mümkün olabilir mi? Evet olabilir. Benimle ya da bir başka adayla.

Önemli olan AKP zihniyetinin 20 yıllık iktidarından artık memnun olmayan kitlelerin gidebileceği bir adres bulunmasıdır.

Anketle olur

Bundan iki ay önce, bu projenin giderek duyulmaya başlaması üzerine hem kendimi yıpratmamak hem de dedikoduların artmasını önlemek amacıyla CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ettim ve bilgi verdim. Kendisi bunun cesurca ve
heyecan verici bir girişim olduğunu belirtti.

Kendisinden aday olmayı düşünen isimlerin önceden kamuoyuna sunulmasını ve bir anket yapılmasını rica ettim. Kılıçdaroğlu böyle bir öneriyi dikkate alacaklarını söyledi.

Kamuoyu isterse

Bu durumda, eğer CHP öngördüğü adayları AKP’ye oy vermek istemeyen halka sorar ve burada ben diğer adaylardan önde çıkarsam adaylığımı koymaktan sakınmam.
36 yılını gazeteci olarak geçiren, siyaset, ekonomi, magazin, spor ve kent yaşamı üzerine binlerce yazı yazan biri olarak mücadeleme aynı zamanda bir siyasetçi olarak devam etmekten kaçınmam.

Bu nedenle, bana, dürüstlüğüme, namusuma, ahlak ve vicdanıma, adaletli davranacağıma, kimseyle kin ve nefret gütmeyeceğime inanan, güvenen, İstanbul’da iktidarın karşısına aday olarak çıkmama gönül rahatlığı içinde evet diyenlerin
desteğini rica ediyorum.

Ve son söz

Vatan’da gururla çalıştım, başım dik olarak ayrılıyorum.

6 yılda üç patronla çalıştım. Hiçbirinden beni kıracak bir davranışla karşılaşmadım.

Hiçbir dönemde yazılarıma sansür konmadı, orası burası kesilmedi.

Yazılarımı özgürce yazdım.

Muhtemelen bir tahammül çemberi içinde tutuldum.

Ama belli ki, bir yere kadardı. Bu nedenle kimseyi suçlayamam.

Başta çalışma arkadaşlarım olmak üzere, yazı hayatım boyunca destek,
anlayış ve hoşgörülerini esirgemeyen tüm okurlarıma teşekkür ederim.

Şimdilik hoşçakalın.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu : “Başbakan’ın idraki dumura uğramıştır:”


CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu :


Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu:

CHP lideri Kılıçdaroğlu, gezi parkı direnişinde yaralanan vatandaşları ziyaret etti.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Şişli Etfal Hastanesinde yatmakta olan
Gezi parkı Direnişinde yaralanan vatandaşlarımızı ziyaret ederek geçmiş olsun dileğinde bulundu.

Göz kliniğinde yatmakta olan İşçi Hülya Arslan, Ortopedide yatmakta olan Ünal Ağlık,
Ali Ekber Kızıl, Vahit Avcı ve Özlem Aslan’ı ziyaret eden  …

CHP Genel Başkan Kılıçdaroğlu Türkiye Kent Konseyi toplantısında,

“Başbakan’ın idraki dumura uğramıştır:” dedi.

-“Gezi parkı artık sıradan bir park olmaktan, artık  İstanbul’un parkı olmaktan çıkmıştır. Demokrasinin ve özgürlüğün seslendirildiği evrensel,
dünyanın özgürlük parkıdır artık.”

-“ Ne plebisit, ne referandum, ne yargı kararı orayı park olmaktan alıkoyamaz.
O park için, demokrasi ve özgürlükler için 4 kişi yaşamını yitirdi. 5 bine yakın yaralı var 63’ü ağır. 12 kişi gözünü kaybetti. Siz hala bu parkı yapılaşmaya mı açacaksınız. İnsanda biraz vicdan olur, insanda biraz ahlak olur.”

“ Gezi parkındaki tepki AKP iktidarının rantçı, aç gözlü, hak ve adalet tanımaz şehircilik anlayışına yönelik bir tepkidir.”

-“Bir toplum onca baskıya, onca şiddete, onca biber gazına rağmen ölümü göze alarak şehrini savunuyorsa bunun karşısında kızmak, öfkelenmek değil, bunun karşısında mutluluk duymak gerekiyor. Çünkü demokrasi kazanıyor, çünkü özgürlük kazanıyor.”

-“Artık destansı bir hal alan gezi parkı direnişinden hepimizin çıkarması gereken dersler var.”

-Nasıl olmuştur da yerel bir çevre protestosu ulusal çapta bir krize dönüşebilmiştir. Bunda şüphesiz demokratik hakkını kullanan masum bir topluluğa karşı hükümet eliyle şiddet uygulanmasının rolü büyük olmuştur.
Bu olayda hükümetin suç işlemesinin etkisi büyük olmuştur.”

-“Bu tepkinin arkasında parsel bazlı imar tadilatlarının payını yok zannedenler yanlıyorlar. Bu tepkinin arkasında şehrin estetik ve kültürel dokusunu mahveden, hemen hemen tamamı Başbakanın yakın çevresine ait AVM’lerin hiçbir etkisi yoktur diyenler yanılıyorlar.”

-“Binlerce yıllık bir şehrin santim santim rant hırsızlığına kurban edilişini insanlar görmüyor, anlamıyor, algılamıyor diyenler yanılıyorlar.

-“Üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış İstanbul artık firavun piramitlerini andıran azman binaların ağırlığını kaldıramıyor. Nasıl olsa yetki bende istediğimi yaparım devri artık bitmiştir. Merkezi siyaset içinde bitmiştir,
yerel siyaset içinde bitmiştir.”

-“Temsili siyasetten, temsili demokrasiden katılımcı siyasete, katılımcı demokrasiye geçiyoruz. Bir siyasi iktidar böyle bir olay karşısında komplo teorileri üretmeye başlamışsa meseleyi cinlere, perilere havale etmeye başlamışsa o iktidar artık bitmiştir. O iktidar acz içindedir.”

-Sağduyulu bütün AKP’liler, bütün siyasi partiler, bütün gazeteler, uluslararası kuruluşlar ortak bir çağrı yapıyorlar Sayın Başbakan’a. Makul ol diyorlar  Halkını anla, demokrasiyi anla, özgürlüğü anla ve makul ol. Hepsine verdiği ortak bir yanıt var. Ben sizi tanımıyorum. Bir zamanlar dünya beni istiyor diyen kişi şimdi ben dünyayı tanımıyorum deme noktasına geldi.”

-“Tepeden inmeci, tehditkar, inkarcı, bölücü, her şeyin iyisini ben bilirim,
her şeyin doğrusunu ben yaparım diyen siyasetten artık Türkiye’nin kurtulması lazım. Halka kulak veren, halktan öğrenen, halktan öğrendiklerini projelendiren, halkın hizmetine bu projeleri sunan, halkın yargısından gocunmayan yeni bir siyaset anlayışına ihtiyacımız var. Hayatın dili artık bunu söylüyor.
Hayatın diline hep beraber uyacağız.”

Türkiye Kent Konseyi toplantısına alkış ve sloganlar arasında gelen
CHP Lideri Kılıçdaroğlu “Başbakan Kemal“ sloganı ve sürekli alkışlar arasında kürsüye gelerek bir konuşma yaptı

Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun konuşması şöyle ;

“Değerli il başkanlarımız, belediye başkanlarımız, muhtarlarımız, kent konseylerimizin saygıdeğer üyeleri, sözlerime başlarken hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

İki haftadır dikkatle bir olayı izliyoruz. Sadece bizim değil, bütün dünyanın izlediği bir olay haline geldi. Hükümetin her türlü baskıya ve şiddetine rağmen bir türlü bastıramadığı yepyeni bir olayla karşı karşıyayız. Çevre ve şehir bilinci duyarlılığı
ülke çapında bir reaksiyona dönüştü.

Değerli arkadaşlarım,

Toplantımızın böyle bir güne denk gelmesinin son derece anlamlı olduğuna inanıyorum. Artık destansı bir hal alan gezi parkı direnişinden hepimizin çıkarması gereken dersler var. Nasıl olmuştur da yerel bir çevre protestosu ulusal çapta bir krize dönüşebilmiştir. Bunda şüphesiz demokratik hakkını kullanan masum bir topluluğa karşı hükümet eliyle şiddet uygulanmasının rolü büyük olmuştur. Bir başka ifadeyle bu olayda hükümetin suç işlemesinin etkisi büyük olmuştur. Yalnız sorun bununla da sınırlı değildir. Bu tepkinin arkasında parsel bazlı imar tadilatlarının payını yok zannedenler yanlıyorlar. Bu tepkinin arkasında İstanbul’un tarihi siluetini Başbakanın dost ve arkadaşları tarafından kirletilmesinin hiçbir etkisi yok zannedenler yanılıyorlar.
Bu tepkinin arkasında Süleymaniye’nin güzelim görüntüsünün çirkin bir kazıkla bozulmuş olmasının hiçbir etkisi yoktur diyenler yanılıyorlar. Bu tepkinin arkasında şehrin estetik ve kültürel dokusunu mahveden, hemen hemen tamamı Başbakanın yakın çevresine ait AVM’lerin hiçbir etkisi yoktur diyenler yanılıyorlar. Binlerce yıllık bir şehrin santim santim rant hırsızlığına kurban edilişini insanlar görmüyor, anlamıyor, algılamıyor diyenler yanılıyorlar. Gezi parkındaki tepki AKP iktidarının rantçı, aç gözlü, hak ve adalet tanımaz şehircilik anlayışına yönelik bir tepkidir.

Değerli arkadaşlarım,

Bu şehir, yani İstanbul, yani üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış İstanbul artık firavun piramitlerini andıran azman binaların ağırlığını kaldıramıyor. Nasıl olsa yetki bende istediğimi yaparım devri artık bitmiştir. Merkezi siyaset içinde bitmiştir, yerel siyaset içinde bitmiştir. Temsili siyasetten, temsili demokrasiden katılımcı siyasete, katılımcı demokrasiye geçiyoruz. Bir siyasi iktidar böyle bir olay karşısında komplo teorileri üretmeye başlamışsa meseleyi cinlere, perilere havale etmeye başlamışsa
o iktidar artık bitmiştir. O iktidar acz içindedir. Başbakanın idraki dumura uğramıştır.
Bir toplum onca baskıya, onca şiddete, onca biber gazına rağmen ölümü göze alarak şehrini savunuyorsa bunun karşısında kızmak, öfkelenmek değil, bunun karşısında mutluluk duymak gerekiyor. Çünkü demokrasi kazanıyor, çünkü özgürlük kazanıyor.

Değerli arkadaşlarım,

Şunu bütün samimiyetimle ifade etmek istiyorum ki, haçlı işgallerinden bu yana İstanbul hiçbir zaman, hiçbir dönem böyle yağmalanmamıştı. Bunu pervasızca yaptılar, fütursuzca yaptılar, ahlaksızca yaptılar. Şimdi kusma zamanı geldi. Sayın Başbakan ne olursa olsun değişmem diyor. Zaten sorunumuzda bu değerli arkadaşlar. Bir Başbakan ne olursa olsun değişmem diyor. Sormak gerekiyor Sayın Başbakan dünya değişti, Türkiye değişti sen değişmiyorsan zaten ülkenin karşısına sorun olarak çıkıyorsun.
Asıl sorunumuzda senin değişmemen, dünyayı görmemen, dünyayı yorumlamamandır. Eğer bir ülkede bir Başbakan dünyayı iyi yorumlamıyor, görmüyor, değişimi yakalamıyor, algılamıyorsa o Başbakan bulunduğu ülkede sorun üretir, sorun yaratır. Asıl sorunumuzda bu galiba.

Değerli arkadaşlarım,

Şundan artık herkesin emin olması gerekiyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bunu anlayanlar anlayacak, anlamayanlar gidecek. Artık hiç kimse 1900’lerin başındaki çoğunlukçu demokrasi anlayışını Türkiye’ye dayatamayacak. Sayın Başbakan bu olayları kullanarak Türkiye’yi geriye götürmek, çağ dışı bir rejim anlayışıyla Türkiye’yi yönetmek istiyor. Bunun yollarını arıyor. Sosyal medya bizim için baş belasıdır demesinin altında da zaten bu yatıyor.

Buradan ifade ediyorum, söylüyorum, uyarıyorum. Sayın Erdoğan boşuna çırpınıyorsun. Değiştireceksen kafanı değiştir. Biraz demokrat ol, biraz halkını anlamaya çalış. Sana oy vermeyenleri yok sayma anlayışından kurtul. Uygar bir Başbakan gibi davran. Sorunların çözümü daha fazla otoriterlik değil, daha fazla özgürlük, daha fazla demokraside yatmaktadır. Demokrasiden, halkın demokratik taleplerinden korkma. Kafasının gerisindeki yeniden toplum mühendisliği safsatalarından da kendini kurtar.

Bunları hep söylüyoruz. Söylemeye de devam edeceğiz. Korkularının esiri olmuş bir insana makulü anlatmak gerçekten de çok zordur. Korkularının tutsağı olan bir insan makulü anlayamaz.

Bakınız değerli arkadaşlarım, sağduyulu bütün AKP’liler, bütün siyasi partiler, bütün gazeteler, uluslararası kuruluşlar ortak bir çağrı yapıyorlar Sayın Başbakana. Makul ol diyorlar Sayın Başbakan makul ol. Halkını anla, demokrasiyi anla, özgürlüğü anla ve makul ol. Hepsine verdiği ortak bir yanıt var. Ben sizi tanımıyorum. Bir zamanlar dünya beni istiyor diyen kişi şimdi ben dünyayı tanımıyorum deme noktasına geldi.

Bunu kimler söylüyor? Aslında bütün dünya söylüyor. Bütün uygar toplum söylüyor.
En son Avrupa parlamentosunda da bir karar çıktı. Kararın altındaki imzalara bakalım değerli arkadaşlarım. Hristiyan demokrat milletvekilleri, sosyalistler, liberaller, yeşiller, muhafazakarlar ortak bir söylemle Sayın Başbakana demokrasi ve özgürlük çağrısı yapıyorlar. Gezi parkına ilişkin son söyledikleri nasıl bir hamakatla, nasıl bir cehaletle karşı karşıya olduğumuzu da gösteriyor. Yargı kararından sonra plebisit yapalım diyor.

Değerli arkadaşlarım,

Hukuk fakültesinin birinci sınıf öğrencisine bile bunu anlatamazsınız.
Cidden merak ediyorum Sayın Başbakanın etrafında bir sürü hukukçu var hiçbirisi çıkıp da bunu Sayın Başbakana anlatmıyor mu?
Yargı kararından sonra diyor. Lütfetmiş beyefendi. Demek ki yargı kararını da uygulayacakmış. Ama yargı kararını nasıl ortadan kaldırırım onun arayışı içinde.

Gezi parkı artık sıradan bir park olmaktan çıkmıştır değerli arkadaşlarım.
Gezi parkı İstanbul’un parkı olmaktan da çıkmıştır.

Gezi parkı evrensel bir parktır.

Demokrasinin ve özgürlüğün seslendirildiği bir parktır artık.

Gezi parkı artık dünyanın özgürlük parkıdır.

Ne plebisit, ne referandum, ne yargı kararı orayı park olmaktan alıkoyamaz.
O park için, demokrasi için ve özgürlükler için 4 kişi yaşamını yitirdi. 5 bine yakın yaralı var 63’ü ağır. 12 kişi gözünü kaybetti. Siz hala bu parkı yapılaşmaya mı açacaksınız. İnsanda biraz vicdan olur, insanda biraz ahlak olur.

Değerli arkadaşlarım,

Tepeden inmeci, tehditkar, inkarcı, bölücü, her şeyin iyisini ben bilirim, her şeyin doğrusunu ben yaparım diyen siyasetten artık Türkiye’nin kurtulması lazım.
Halka kulak veren, halktan öğrenen, halktan öğrendiklerini projelendiren, halkın hizmetine bu projeleri sunan, halkın yargısından gocunmayan yeni bir siyaset anlayışına ihtiyacımız var. Hayatın dili artık bunu söylüyor. Hayatın diline hep beraber uyacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (14.6.13)

Erdoğan’a Fas’ın ardından Tunus şoku !


Erdoğan’a Fas’ın ardından Tunus şoku !

Açıklama:<br />
http://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/06/image00232.jpg?w=625

Tunus’taki en büyük muhalif güç olan Halk Cephesi Başbakan Erdoğan’a rest çekti.

Tunus’un en büyük muhalif gücü Halk Cephesi Erdoğan’la görüşmeyi reddetti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bugün başlayacak Tunus gezisine bu ülkedeki
en büyük muhalif güç olan Halk Cephesi’nden ‘boykot’ geldi.

Cephe’nin lideri ve sözcüsü Hamma Hammami, “Erdoğan’la akşam yemeğine
davet edilmiştik ama reddettik zira biz despot ve komplocuların ziyafetine katılmayız” açıklamasında bulundu.

“ERDOĞAN BASKICI ve GERİCİ BİR LİDER”

Evrensel Gazetesi‘nin haberine göre Hammami, Tunus halk güçlerini
başkent Tunus’taki Türk Büyükelçiliği önünde kitlesel bir protestoya da çağırdı.
Hammami’ye göre bu protestonun mesajı, “Erdoğan’ın Tunus topraklarında istenmediği gibi kendisine aynı zamanda baskıcı ve gerici bir hükümetin lideri olduğunun hatırlatılması” olacak.

Tunus hükümetine de “Türkiye’de devam eden şiddetli baskı ve müdahaleler,
Batının sürekli ‘demokratik İslam’ olarak sunduğu İslamcıların başarısızlığının
bir kanıtıdır” diyerek tepki gösteren Hammami,
özgür Tunusluları Türkiye halkını desteklemeye davet etti.

**********************

Haber demode oldu, eskidi.
Ama basında hiç şu yorum yapılmadı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Avrupa Parlamentosu Sosyalist ve Demokratlar İlerici Grup Başkanı Hannes Swoboda arasında yaşanan tartışma, ardından randevu iptali için TÜRKİYE, KILIÇDAROĞLU, CHP REZİL OLDU yorumları yapılmıştı.

Şimdi o yorumları yapanların yüzünün aldığı şekli merak ediyorum.
Bütün bu yaşananlar
Recep Tayyip Erdoğan’ı, AKP’yi Türkiye’yi rezil etti mi/etmedi mi?
Buyrun yanıt  verin.

Oraj POYRAZ
ne_mutlu_turkum_dyene@googlegroups.com,
orajpoyraz@neomailbox.net,
8.6.13

10 Nisan 1937’den Günümüze 76 Yıl Sonra Laiklik..

Dostlar,

10 Nisan 1937’den Günümüze 76 Yıl Sonra Laiklik..

Geçtiğimiz yıl, 9 Nisan’da, 10 Nisan 2012 için, yani Laiklik ilkesinin 1924 Anayasasına yerleştirilmesinin (1937) yıldönümünde yazdığımız ve ADD web sitesinde yer alan makalemizi, bu sitemizin yayına girmesi ile 29 Nisan 2012’de burada da sunmuştuk :

74 Yıl Sonra Gene LAİKLİK: Nedir, Ne Değildir?

Bu makaleyi okumak için aşağıdaki erişkeye (linke) tıklamak gerek..

http://ahmetsaltik.net/84-yil-sonra-gene-laiklik-nedir-ne-degildir/

pdf olarak okumak / indirmek isteyenler için de aşağıda erişim verelim :

Laiklik nedir, ne değildir 5.2.12

Aradan geçen 1 yılda, AKP iktidarında Türkiye laik yaşam ve seküler devlet düzeni bağlamında ne yazık ki çok şeyler yitirdi..

İlkokullarda karaçarşaflı çocuklar,
başları bohçalı öğretmenler görmeye başladık.
4+4+4 kepazeliği topluma dayatıldı.
(10 Nisan’ı izleyen gün, 11 Nisan 2012’de RG’de yaymlandı!)

  • CHP’li vekiller TBMM komisyonlarında dövülerek dışarı atıldılar 

ve söz konusu anti-laik, şeriat eğilim ve niyetli eğitim yasası çıkarıldı.
1 yılda yüz bine yakın çocuk – ergen eğitim dışı kaldı..

4+4+4_ummet_tebaa_duzeni_AKP'nin_hedefi

DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) yaşamın her alanına el atmak üzere, başkanı
Ali  Görmez‘in ağzıyla “sahaya indi”! 1000 (bin!) mele (mola!) Anadolu’ya devlet eliyle
ve aylığıyla atandı.. DİB, 2013 bütçesinde 8 bakanlığın toplam bütçesini aştı..
Bu başkanlığın Diyanet Vakfı eliyle kullandığı muazzam parasal kaynaklar dışında!

Başbakan RT Erdoğan, konuşmalarında, açılışlarında “Ya Allah bismillah” söylemini özellikle, bilerek klişeleştirdi..

Valiler alkollü içki yasaklarını artırdılar..

  • Üniversitelerde “türban” artık tartışma dışı..

Ağzını açan öğretim üyesi en gadar biçimde, örnek (emsal!) olsun diye cezalandırılıyor.. Bu yolu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu açtı ne acı ki.. Üstelik ülkemizde laikliğin tehlikede olmadığını bile söyleyebildi!

Cin şişeden çıktı, çıkarıldı..

Cami sayısı 83 bini geçti..

  • Alevilerin cemevi istemleri reddediliyor..
    İbadethane sayılmıyor; AİHM kararlarına karşın..

Malatya’da bir Alevi aile ölümle tehdit edildi..

Anayasa’da 12 Eylülden kalma zorunlu din dersleri sürdürülüyor.
4+4+4 ile Arapça ve peygamberin yaşamı dersleri kondu.
Felsefe, Matematik saatleri azaltıldı.. Dünya yarışmalarında dibe vurduk.
Kuran derslerinde başını örtme serbestliği genel geçer oldu,,

*********

Çember daralıyor..

2_basli_egitimin_aci_sonucu

Laik yaşam ve seküler devlet düzeni ciddi düzeyde tahrip edildi.
AKP’nin buralarda da durmaya niyeti yok..
Üstelik, Anayasa Mahkemesince laikliğe karşı eylemlerin odağı ama bu eylemlerini artırarak sürdürmekte, topluma dayatmakta ve iktidarda kalmakta!?

Ülkenin çivisi çıktı..

Önceki Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer, bu tür, Devrim tarihimiz açsından önemli günleri mutlaka değerlendirir ve topluma eğitici-uyarıcı-yol gösterici iletiler yayımlardı.. Ya Gül ??

10 Nisan 1937’den 76 yıl sonra genel görünüm (manzara-i umumiye) böyle..
Fakat gündem de işgal edilmiş durumda..

APO ile pazarlık,
federasyon,

bölünme anayasası ve
Erdoğan’a BDP’nin başkanlık rüşveti
..

Halkımız ve vicdan sahibi AKP yöneticileri bu gidişe artık “dur” demeli..
Yarın çok geç olmadan

  • Atatürk ve devrimci dava arkadaşlarına şükran ve saygı ile..

Kutsal emanetleri her şeye karşın yaşatılacaktır, yaşayacaktır..

  • Türkiye bu AKP karabasanını da defetmenin yolunu mutlaka bulacaktır.

Giderek dincileştirilen AKP dayatmalarını utanmadan seyreden
“laik – uygar Batı” nın ikiyüzlülüğünü
bütün çıplaklığı ve iğrençliğiyle
bir kez daha izlemiş oluyoruz bu arada..

(Bu yazının pdf formatı için erişke : 10_Nisan_1937’den_Gunumuze_76_Yil_Sonra_Laiklik)

Sevgi ve saygı ile.
11.4.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

ULUSALCILIK

Suay Karaman

 portresi2

ULUSALCILIK
lk Kurşun Gazetesi, 4 Şubat 2013

1923’lü yıllarda Türkiye’de yeni bir kavram olan ulusalcılığın (ulusçuluk, milliyetçilik)
tüm toplumca benimsenmesi, Kemalist Devrimin başarılarındandır. Kemalist Devrimin ulusalcılık anlayışı, çağdaşlaşmanın en önemli öğeleri olan ulus ve yurttaş olarak yaşama gereğini ve gerçeğini amaç edinmiştir; toplumunun ümmet olarak yaşama inancını asla kabul etmez. Atatürk ulusalcılığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını korumayı ve toplumun çağdaşlaştırılmasını benimsemiştir.

Günümüzde bazılarının ırkçılıkla özdeşleştirdiği ulusalcılık, ulusun tüm bireyleriyle amaçta, inançta, dilde, kültürde ulusal kimlik bilincine varmaktır. Kederde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde olanakların dağılımında birleşebilmenin mutluluğuna ulaşmaktır. Devletin ve ulusun geleceği için, ülke ve ulus bütünlüğü için birlikte çalışmaktır. Ulus olarak yaşamak, çağdaş topluma dönüşmenin en önemli ve zorunlu bir gereğidir.

Kemalizm’in 6 ilkesinden biri olan ulusalcılık (milliyetçilik),
etnik kökene dayanmayan bir yurtseverliktir.

Bu ulusalcılık barışçıdır, emperyalizm karşıtıdır; kalkınmayı ve çağdaşlaşmayı kendi insanına dayatır.

Atatürk, “Türk ulusu; Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş olan Türkiye halkıdır.” diyerek, ulusu belirli bir coğrafya üzerinde oturan halkın bütünü olarak kucaklamaktadır. Türk ulusu kavramı, bu topraklarda yüzyıllardır birlikte yaşadığımız tüm etnik toplulukları içinde barındırır. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene!” sözünü henüz anlayamayanlar, kafalarını emperyalist işgalden kurtaramayan zavallılardır.

Son yıllarda emperyalizmin katkılarıyla ulusalcılık kavramının içi boşaltılmıştır
ve anlamı bilinçli olarak saptırılmak istenmektedir. Yurtseverlikle özdeşleşen ulusalcılık, şövenlik, ırkçılık, kafatasçılık ve faşistlikle eş tutulmuştur. Çünkü ulusalcılık; mandacılığın, işbirlikçiliğin, hainliğin ve emperyalizmin karşısındaki kavramdır. İşte bu yüzden ulusalcılık, “egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” sloganının tek sözcükle ifadesidir. Ulusalcı yani yurtsever kişi, yurdunu,
ulusunu büyük bir tutku ile seven, bu uğurda özveride bulunan insandır.

Bugün dünyanın önde gelen devletleri, ulusalcı devlet kimlikleriyle, yurtsever olarak nitelenirken, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusalcı olması ise ırkçılık olarak değerlendirilmektedir.

Bu emperyalizmin “böl ve yönet” taktiğinin başka bir boyutudur.

Geçtiğimiz günlerde TBMM’de doğruların ağır bastığı bir konuşma yapan
CHP İzmir Milletvekili Prof. Birgül Ayman Güler, emperyalizmin maşaları tarafından ağır eleştirilere uğradı. Gerçekten “Türk” demenin faşistlik,
“Kürt” demenin demokratlık olarak algılandığı günümüzde, emperyalizm
her yeri ve herkesi işgal altına almış, akıllara ambargo koymuştur.
Yıllardır ülkemizdeki “Kürtçülük” sorununu, insan hakları ve demokrasi diye yutturan emperyalist devletler, kendi ülkelerindeki benzer sorunları görmek istememektedirler ve milliyetçiliklerinden ödün vermemektedirler.

Kürt aydınıyım diye öne çıkanlar ve Kürt milliyetçiliği yapanlar, toprak ağalığının millet kavramı içindeki yerini sorgulamalıdırlar. Kürt aydını ile Kürt halkının sağduyusu arasındaki en önemli fark, toprak ağalığı ile aşiret reisliği konusunda belirginleşmektedir.

TBMM’de yaptığı konuşma ile toplumun büyük çoğunluğuna rehber olan ve ırkçılara ders veren Prof. Birgül Ayman Güler’in, bundan sonra 2 önemli söylemi olmalıdır. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na;

  • “BOP eş başkanına kredi açamazsınız” 

ve 

“Atlantik ötesinde oluşturulduğu belli olan, içinden ‘Türk’ kelimesinin kaldırılacağı Anayasa hazırlık komisyonunda CHP’nin ne işi var?”

demesi gerekir…