Etiket arşivi: Büyük Atatürk

Yılmaz ÖZDİL : Yüzbaşı Binbaşı

Yüzbaşı Binbaşı

Yılmaz Özdil

Yılmaz Özdil

Yüzbaşı Yılmaz Tankül, Erzincan’daki mayınlı saldırıda ağır yaralandı, yoğun bakıma alındı.
*
Deniz Feneri davası başladı. Teğmen Mehmet Ali Çelebi tutuklandı. Tuncay Özkan tutuklandı. Bedrettin Dalan yurtdışına kaçtı. Atatürk’ü sarhoş ve dinsiz gösteren “Mustafa” belgeseli vizyona girdi. CIA ajanı Graham Fuller’in “Yeni Türkiye” isimli kitabı piyasaya çıktı. Tayyip Erdoğan, savcı Zekeriya Öz’e makam mercedesini verdi. Kemal Unakıtan ameliyata gitti, eşi Ahsen hanım “rabbime sordum, içime Cleveland doğdu” dedi. Cem Garipoğlu, Münevver’in kafasını kesti. TRT Şeş yayına başladı. Mustafa Balbay tutuklandı. Tayyip Erdoğan, Davos’ta “van münüts” dedi. Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopteri düştü. Profesör Mehmet Haberal, Profesör Fatih Hilmioğlu tutuklandı. Profesör Türkan Saylan’ın evi basıldı. Tayyip Erdoğan “Kürt açılımı başlatıyoruz” dedi. Behlül, yengesi Bihter’i öptü, Aşk-ı Memnu izlenme rekoru kırdı. Mardin’de “törerizm” patladı, 44 kişi öldü. Yağmur yağdı, dere taştı, İstanbul’da 21 kişi boğularak can verdi. Taraf gazetesi “Genelkurmay’ın AKP ve Fethullah Gülen’i bitirme planı hazırladığını” yazdı. Tayyip Erdoğan “rejimin güvencesi polistir” dedi. Bursa’da grizu patladı, 19 işçi rahmetli oldu. Kandil’den üniformalarıyla Habur’a gelen 34 PKK’lı törenle karşılandı. DTP kapatıldı, BDP açıldı. Osman Baydemir “hükümete, devlete mesajımız var, hastirin” dedi. İsrail, büyükelçimizi tabureye oturttu. Mehmet Ali Ağca serbest bırakıldı. Yarbay Ali Tatar canına kıydı. “Bülent Arınç’a suikast” manşetleri atıldı. Kozmik oda’ya girildi. Taraf gazetesi “Fatih Camii bombalanacaktı” manşetini attı. Mehmet Baransu, savcıya bavul’u getirdi. Kurmay albay Berk Erden canına kıydı. Erzincan başsavcısı İlhan Cihaner tutuklandı. Tayyip Erdoğan, şarkıcı, artist, futbolcu ve roman açılımı yaptı, Kürt açılımına destek istedi. Elazığ’da alt tarafı 6 şiddetinde deprem oldu, 51 insanımızı kaybettik. TSK’ya balyoz indi, İbrahim Fırtına, Özden Örnek, Çetin Doğan, Engin Alan, 70 subay tutuklandı. Hakan Fidan MİT müsteşarı yapıldı. Manevi suikast işlendi, Deniz Baykal kasedi çıktı. Kılıçdaroğlu genel başkan oldu, Yeni CHP oldu. Zonguldak’ta grizu patladı, 30 can gitti, çalışma bakanı “güzel öldüler” dedi. İsrail, Mavi Marmara’yı bastı, 10 vatandaşımızı öldürdü. Tayyip Erdoğan Irak sınırına gitti, hedef olmamak için kum çuvallarının arkasında çömeldi. İnek ithal edildi. “Haliç’te Yaşayan Simonlar” piyasaya çıktı. PKK ateşkes ilan etti, Tayyip Erdoğan “terör örgütüyle masaya oturduğumuzu iddia edenler şerefsizdir” dedi. “Yetmez ama evet” referandumu yapıldı. Kılıçdaroğlu’nun oy kullanamadığı ortaya çıktı. Hanefi Avcı tutuklandı. Üniversitede türban yasağı kaldırıldı. Wikileaks patladı, Tayyip Erdoğan’ın İsviçre’de 8 banka hesabı olduğu yazıldı, “İsviçre’de tek Allah kuruşum yok” dedi. İstanbul’da askeri fuhuş ve casusluk operasyonu yapıldı, subaylar casus ilan edildi. Hapisteki Hizbullahçılar bırakıldı. Tayyip Erdoğan, İnsanlık Anıtı’na “ucube” dedi, yıktırdı. Tunus’ta ayaklanma çıktı, 23 senedir yöneten Zeynel Abidin kaçtı. Mısır patladı, Mübarek’i kafese tıktılar. Mısır’da ordu yönetime el koyarken, Türkiye’de orduya el koydular, 163 subay tutuklandı. Libya’da iç savaş çıktı, 25 bin vatandaşımız mahsur kaldı, canlarını zor kurtardılar, Kaddafi linç edildi. Soner Yalçın, Nedim Şener, Ahmet Şık, Profesör Yalçın Küçük, Kaşif Kozinoğlu tutuklandı. Japonya’da deprem ve tsunami oldu, 16 bin kişi öldü, nükleer santral patladı, Tayyip Erdoğan “riskten korkuyorsanız, evinize aygaz tüpü de koymamanız gerekir” dedi. İbrahim Tatlıses vuruldu. Bedri Baykam’ı görüşleri nedeniyle bıçakladılar. Üniversite sınavına şifre yerleştirildi. MHP’nin belaltı kasetleri çıktı. Aziz Yıldırım tutuklandı. Genelkurmay başkanı, kara, hava, deniz kuvvetleri komutanı istifa etti. Jandarma komutanı Necdet bey istifini bozmadı, genelkurmay başkanı yapıldı. MİT’ileaks patladı, Oslo görüşmeleri internete düştü. Van’da deprem oldu, 604 insanımız gitti, şehircilik bakanı Erdoğan Bayraktar “fay kırıldı, artık en güvenli yer Van’dır, deprem olan yerde bir daha deprem olmaz, örneği görülmemiştir” dedi, Van’da 17 gün sonra gene deprem oldu, gene insanlarımız öldü. Bedelli askerlik çıktı, temel eğitim bile kaldırıldı, ensen kalınsa canın sağolsun, garibansan vatan sağolsun’du. Kaşif Kozinoğlu şaibeli şekilde vefat etti. Uludere’de Pkk konvoyu diye kaçakçı konvoyu vuruldu, çoğu çocuk 34 vatandaşımız F16’lar tarafından öldürüldü. Tayyip Erdoğan “her kürtaj Uludere’dir” dedi. Türkiye Cumhuriyeti’nin 26’ncı genelkurmay başkanı, terör örgütü kurmak ve yönetmekten tutuklandı. 19 Mayıs törenleri yasaklandı. Deniz Feneri savcıları, sanık oldu. Chp’li İzmir belediye başkanına 400 sene hapis istendi. Akp’den Mhp’ye geçen Adana belediye başkanı tutuklandı. Hakan Fidan, savcı tarafından ifadeye çağırıldı. Yasa değiştirildi, Hakan Fidan kurtarıldı, savcı görevden alındı. Tayyip Erdoğan “kininin davacısı, dindar nesil yetiştireceğiz” dedi. Esad, Esed oluverdi. Nedim Şener, Ahmet Şık bir sene yatırıldı, bırakıldı. Madımak zamanaşımından düştü, Tayyip Erdoğan “hayırlı olsun” dedi. 28 Şubat defteri açıldı, Çevik Bir tutuklandı, Sincan’a tıkıldı. Mehmet Ağar, Susurluk’tan tutuklandı. 4 artı 4 yasası çıkarıldı, imam hatip ilkokula indirildi. Atatürk anıtlarına çelenk koymak yasaklandı. Suriye, fantomumuzu vurdu, şehit pilotlarımızı 1270 metre derinden Amerikalılar çıkardı. Aziz Yıldırım serbest bırakıldı. İzmir’de askeri fuhuş ve casusluk davası açıldı, dışarda kalan subaylar tutuklandı. Obama, Tayyip Erdoğan’a beyzbol sopası gösterdi, kızılcık sopasının İngilizcesiydi. Pkk yol kesti, Chp milletvekili Hüseyin Aygün’ü kaçırdı, bıraktı. Afyon’da cephanelik patladı, 25 şehit vardı, Akp’nin bakanı “Hindistan’da Pakistan’da böyle şeyler olur” dedi. Tunceli Ovacık savcısı lojman kapısında şehit edildi. Balyoz’da 325 subaya 20 sene, 16 sene yapıştırıldı. Barzani, Akp kongresine onur konuğu olarak katıldı, Türkiye seninle gurur duyuyor sloganları atıldı. Saman ithal edildi. Şemdin Sakık’ın gizli tanık olduğu ortaya çıktı, Pkk tanık, TSK sanıktı. Özal’ın 19 sene sonra mezarı açıldı, zehir arandı. Soner Yalçın bırakıldı, 682 gün yatırılmıştı. Apo’yla müzakereler başladı. Paris’te üç Pkk’lı kadın öldürüldü. ABD Ankara Büyükelçiliği’nde canlı bomba patladı. İmralı tutanakları Milliyet’te yayınlandı. Apo “Tayyip Erdoğan’ın başkanlığını destekleyip, Anayasa’yı değiştireceğini” söylüyordu. İlker Başbuğ, Doğu Perinçek, Profesör Mehmet Haberal, Tuncay Özkan, Profesör Fatih Hilmioğlu, 64 kişiye müebbet istendi, idam olsa, idam istenecekti. Apo, Nevruz’da ulusa sesleniş konuşması yaptı. Akp, akil insanlar heyeti kurdu. TC silindi. Reyhanlı havaya uçtu, 53 insanımız can verdi. Tayyip Erdoğan “milli içkimiz ayrandır” dedi. “İki ayyaş” dedi. Gezi direnişi patladı, çocuklarımızı polislere öldürttüler. Mısır’da darbe oldu, cumhurbaşkanı seçilen şeriatçı Mursi’yi kafese koydular.

Dört kadın AKP milletvekili Meclise türbanla geldi.

Dersaneler kapatıldı. Hakan Şükür, Akp’den istifa etti. 17/25 patladı. Ayakkabı kutusunda para, yatak odasında kasalar, bakan çocukları enselendi. Bilal, şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırıldı. Savcılar görevden alındı, 80 bin polis sürüldü. Akp’nin en sevdiği savcı Zekeriya Öz, Akp’nin en sevmediği savcı oldu. Tayyip Erdoğan “paralel, haşhaşi” dedi. Fethullah Gülen beddua etti. Çevik Bir tahliye edildi. Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Erdoğan Bayraktar istifa etti, Egemen Bağış istifa etmedi ama, bakanlıktan alındı. Erdoğan Bayraktar “ne yaptıysam, Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla yaptım, onun da istifa etmesi lazım” dedi. Yalçın Akdoğan “milli orduya kumpas” dedi. MİT tırları yakalandı. Kızılay, Türk ibaresini sildi. Devlet Nişanı’ndan Atatürk silüeti çıkarıldı.

  • AKP milletvekili
    “Allahu tealanın bütün vasıflarını üzerinde toplamış bir lider Tayyip Erdoğan” dedi.

Tayyip Erdoğan, Tüsiad başkanını vatan haini ilan etti, tarihte ilk kez Tüsiad başkanı istifa etti. Recepi ve Eminea sazanları keşfedildi. Türkiye’ye giren Suriyeli sayısı 2 milyonu aştı. 5 nolu harddisk gerçek diyen Tübitak, 5 nolu harddisk sahte dedi. Tape’ler yağdı. Paraların sıfırlandığı, milletin orasına koyulduğu anlaşıldı. Tayyip Erdoğan’ın dili sürçtü, “evlatlarıma helal lokma yedirmediğim halde, evlatlarıma haramdan bahsedecek kalitede değilsiniz” dedi. Fuat Avni fenomen oldu. 8 ay sonra kamera kayıtları yayınlandı, başörtülü bacıma saldırdılar iddiası, yalan çıktı. Özel yetkili mahkemeler lağvedildi. Özel okullarda Kürtçe eğitim serbest bırakıldı. Kürtçe seçim propagandası serbest bırakıldı. Akp milletvekili, 17/25’le “günah işleme özgürlüğüne darbe vurulduğunu” söyledi. Silivri kapıları açıldı, Ergenekon’dan yatan herkes çıktı. Berkin’i kaybettik. Tayyip Erdoğan, Berkin’in annesini yuhalattı. Twitter, Youtube kapatıldı. Türkçe olimpiyatı yasaklandı. Kılıçdaroğlu’na mecliste yumruk atıldı. Kuru fasulye ithal edildi. Dicle üniversitesi rektörü, türban taktı. BDP’nin yerine HDP kuruldu. Kurmay albay Murat Özenalp şehit oldu. Anayasa Mahkemesi’nin önünde adalet nöbeti başladı. Soma’da 301 madencimiz hayatını kaybetti. Tayyip Erdoğan “fıtratında var” dedi, Soma’ya taziyeye gitti, vatandaşa yumruk attı. Danışmanı tekme attı. Yandaş medyadaki liboş gazeteciler işten atıldı, son kullanma tarihleri dolmuştu. Askeri üssün bayrağı, Pkk’lı gösterici tarafından indirildi. Işid, Musul konsolosluğumuzu bastı, konsolos dahil, 49 insanımızı kaçırdı. Ekmeleddin İhsanoğlu çatı aday oldu. Balyoz çöktü, bütün subayları bıraktılar. Hanefi Avcı’yı bıraktılar. Tuvalete gitmeye mecali olmayan Kenan Evren’le Tahsin Şahinkaya’ya müebbet verdiler. Şehit babasına, Tayyip Erdoğan’a hakaretten 1 sene hapis verildi. Casuslarımız (!) serbest bırakıldı. 17/25 soruşturmasını yöneten polisler, tutuklandı, Silivri’ye konuldu. Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı oldu. Mahsum Korkmaz heykeli dikildi. Atatürk heykelleri yakıldı. TEOG rezaleti yaşandı, Musevi çocukları bile imam hatipe kaydettiler. Çankaya’yı sildiler, 1150 küsur odalı Ak Saray’ı diktiler. Tayyip Erdoğan’a 185 milyon dolara yeni uçak alndı. Vahdettin Köşkü tahsis edildi. Davutoğlu başbakan oldu. 25 Aralık’a takipsizlik verildi, Bilal sıfırlandı. Asansör faciası yaşandı, 10 işçi çakıldı. Kılık kıyafet yönetmeliği değiştirildi, türban ilkokula girdi.
Beyaz Saray, soykırım halısını serdi. Pkk-Hizbullah birbirine girdi, 50 kişi öldü. Makul şüphe yasası çıktı, Akp’ye karşıysan makul şüpheliydin. Peşmergeye koridor açıldı, topuyla tüfeğiyle, başka gün yokmuş gibi tam 29 Ekim’de Türkiye topraklarına girdi, Kobani’ye geçti. Cem Garipoğlu intihar etti. Ermenek’te 18 madencimiz can verdi. 17 Aralık’a takipsizlik verildi, ayakkabı kutusu faiziyle iade edildi. Cemaat medyası basıldı. Hidayet Karaca tutuklandı. Fethullah Gülen terörist ilan edildi, yakalama kararı çıkarıldı. Bavulcu tutuklandı. Tayyip Erdoğan’ı eleştiren 16 yaşındaki lise öğrencisi tutuklandı. 17/25 bakanları, Mecliste aklandı. Profesör Rennan Pekünlü hapse atıldı. 16 Türk devleti, Ak Saray’a muhafız oldu. Kolomb meğer palavraymış, Amerika’yı kimin keşfettiğini Tayyip Erdoğan açıkladı. Özgecan’ı yaktılar. Akp hükümeti toprağımızı terketti, Süleyman Şah türbesindeki sandukayı alıp, kaçtı. Üç fantom düştü, aileleri sesini çıkarmayınca ilk dört pilot şehit ilan edildi, son iki pilottan birinin babası Tayyip Erdoğan’ı suçlayınca, “son uçak pilot hatasından düştü” dediler. Tayyip Erdoğan ucube’den tazminata mahkum oldu. Arınç suikastı palavra çıktı. Kozmik oda’daki kozmik sırların pırrr diye uçtuğu anlaşıldı. Tayyip Erdoğan harp akademilerine gitti, “aldatıldık” dedi, Necdet bey alkışladı. Sonra çıktı, “İmralı’yla alakalı gelişmeleri gazetelerden okuyorum,
hiç haberim yok, sıcak bakmıyorum.” dedi.

Apo’nun 2. ulusa sesleniş konuşması Nevruz’da Türkçe ve Kürtçe okundu (AS:Diyarbakır’da).
*
Binbaşı Yılmaz Tankül şehit oldu.

=====================================

Dostlar,

Usta ve yürekli, yurtsever gazeteci – yazar Sayın Yılmaz Özdil,
tarihe not düşecek bir yazı daha yazdı. 

Binbaşı Yılmaz Tankül mayına basarak gazi olmuştu tam 7 yıl önce..
Bu uzuuuun süre içinde sağlığına kavuşamadı ne yazık ki..
Ama terfi etti ve binbaşı oldu.

Bu 7 yıl içinde Türkiye’de, insanlık tarihini utandıracak, vicdanları kanatan kumpaslar yaşandı.
Kumpas, apaçık, Başbakan iken RTE tarafından itiraf edildi..

MHP’den C. Adan ve D. Bahçeli hiç utanıp – sıkılmadan Ergenekon / Balyoz kumpasları için “darbe girişimi..” sözleri edebildiler!..

Türkiye dolu dizgin bir gündem yaşıyor ve 7 Haziran 2015 genel seçimleri eğik düzleminde.
AKP belasından kurtulmak üzere..

Vatanı bölmek isteyenler bölünmekte, birbirlerini yiyorlar;
sağduyulu Ulusumuz hayın tuzakları yutmadı!

Ve Binbaşı Yılmaz Tankül şehit oldu..

Yiğidim, ışıklar içinde ol.. öylesin gerçi..
Canını Vatan için boşuna vermedin binbaşım..

Türkiye Cumhuriyeti, Büyük ATATÜRK ve senin gibi aziiiiz şehit ve gazilerin
kutsal emaneti olarak sonsuza dek başı dik ve onurlu yaşatılacak..

Andımız ve ahdımızdır; Dünya aleme duyurulur..
Dayan halkım, böldürtme yurdunu ve ulusunu; elleri kanlı zalım emperyalistlere
ve kahpe yerli işbirlikçilerine..

Sevgi ve saygı ile.
24.03.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Prof. Dr. Ali ERCAN’DAN “ENERJİ ve ÇEVRE” Konferansı


Prof. Dr. Ali ERCAN’DAN

Ali_Ercan_portresi

“ENERJİ ve ÇEVRE” Konferansı


Dostlar
,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan‘dan nefis bir konferans izledik 7 Mart 2015 günü..

Yer Fizik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi idi.. (Mithatpaşa Cd. 44/16).
Oda Başkanı Sayın Abdulllah Zararız ve çalışma arkadaşları son derece zarif konukseverlik gösterdiler daha önceleri de olduğu gibi..

Konu “ENERJİ ve ÇEVRE SAĞLIĞI” idi..

Ali hoca coşku ile, ayakta, 2 saat, ara vermeden, yarım bardak su ile sunumunu sürdürdü.
O da bizler de büyük keyif içinde etkinliği izledik.
Ardından sorular sorduk ve tartışma (bilimsel) yaptık.
Ali hoca onları da sabır ve olgunlukla teker teker yanıtladı.

Bir kez daha pozitif bilimin, bilimsel akılcılığın insanlığın ilerleme ve kurtuluşunda
BİRİCİK YOL GÖSTERİCİ olduğunu kavradık.

Büyük ATATÜRK‘ün son derece yerinde sözü – uyarısı kulaklarımızda çınladı :

  • “Dünyada her şey için, maddiyat için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir;
    bilim ve fennin dışında kılavuz aramak aymazlıktır, bilgisizliktir, doğru yoldan sapmaktır.”
    (22.09.1924, Samsun Ögretmenleriyle Konuşma, 1925, Atatürk’ün M.A.D. s. 19)

Sn. Ercan bu başlık altında zaman zaman konferanslar veriyor değişik yerlerde.
Ancak bu sonki çok daha olgunlaştırılmış ve yoğun emek içeren bir çalışmaydı.
Ustaca ve emek vererek hazırlanan yansılar 80’i aşkındı ve sunu 2 saat kesintisiz sürdü..

İzlemek ve üzerinde düşünmek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Enerji_ve_Cevre_Ali_Ercan_7.3.15

Sayın Prof. Ercan’ı hem kutluyor hem de bu bilimsel ziyafetinden dolayı teşekkür ediyoruz.
Sunu nüfus sorununa da epey değinmekte.. Bu bakımdan başlığa eklenmesi düşünülebilir.

Sunuyu sitemize koymakta, boyutu nedeniyle teknik sıkıntılarımız oldu..

2 hafta gecikmeyle 22 Mart DÜNYA SU GÜNÜNE rastladı..

İyi de oldu.. Bu tema da işleniyor yansılarda..
Çok varsıl bir içerik.. Özenle izlenmeli bizce..

Sevgi ve saygıyla.
22.3.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yaşar Kemal Usta’ya uğurlar ola…

UĞURLAR OLA TOROSLARIN HEYBETLİ EFESİ HEMİTE’Lİ YAŞAR KEMAL!

Usta,
Seni bu gün toprak ananın kadim kucağına koyverdiler Zincirlikuyu’da..
Uygarlıklar beşiği Anadolu’muzdan avuç avuç toprak getirdi
Bu aziiiz yurdun vefalı çilekeşleri, okurların, dostların..
Yarım yüzyıllık eşinin yanı başına uzatıverdiler heybetli gövdeni..
Seni içimize gömdük Yaşar Kemal üstad, içimize.. anlıyor musun??
Ölen fani beden imiş bilirsin,
Sense ne gür hoş sadalar bıraktın bize,
Kulaklarımız çağıl çağıl..
Gönlümüz alev alev yangın yeri,
Avuçlarımız ıslak ve yanık kokuyor..

02 Mart 2015…
Güncelleme

=============================================

Yaşar Kemal Usta’ya uğurlar ola…

Yasar_Kemal_ustaya_ugurlar_ola_28.02.2015

Usta!

18 Ocak 2015 günü sen yoğun bakımda can pazarında iken,
sana bir polemik çağrısında bulunmuştuk…

“İYİLEŞ DE GELECEK OLSUN YAŞAR KEMAL!” demiştik Fazıl Hüsnü Dağlarca‘dan galat ile..

“Haydi kalk ayağa da seninle ANADİL’ini konuşalım… ” diye yazmıştık..

Aşkolsun sana.. Çağrımıza uymadın (“davete icabet etmedin” yerine!)..

Oysa dinleseydin bizi, konuşmamız sırasında “2 Anadilin olduğunu” söyleyecektin bize eminiz..

Annenin diilinin (mother’s tongue – native language)Kürtçe” ama;
Seni “Yaşar Kemal” yapan “asıl – ana – birincil – resmi – fiili – gerçek – eylemli – öncelikli..”
(basic, main, primary, official, de facto, real, effective, essential..) dilinin ise
Türkçe” olduğunu söyleyecektin yüreklilikle.

“2 anadilli olduğunu”, olunabileceğini ekleyecektin belki de.

Ülkemizi ve halkımızı bu bağlamda haince bölmeye – ayrıştırmaya çalışan bildik (malum!) çevreleri haşlayacaktın eminiz…

Kendi anne dilinde, “Kürtçe” ile evrensel boyuta ulaşan görkemli edebiyat harikalarını üretemeyeceğini hiç kompleks yapmadan dillendirecektin belki de..

  • Türkçe’nin “Anayasal tek resmi dil olarak” Türk’ü – Kürt’ü – Laz’ı – Çerkez’i…. birleştiren – kaynaştıran – uluslaştıran vazgeçilmez araç olduğunu vurgulayacaktın tok sesinle gürleyerek.. Sana şükran ile eyy Anadolu yiğidi!.. Tüm yaptıkların, Türk ve Dünya edebiyatına doyumsuz – benzersiz katıkların için,.Ulusal Birlik için gösterdiğin sorumlu çabalardan dolayı.. minnet borçluyuz…

    En duygu dolu “Uğurlar ola” iletisini CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu yayımladı bize göre.. Biz daha iyisini yazamayacağımız için izninizle onu bir kez daha paylaşmak istiyoruz..
    *****

Yaşar_kemal_ve_Kemal_Kilicdaroglu

 

 

 

 

 

 

ÖYLE KAYIPLAR VARDIR Kİ KARDEŞLİK ÜZÜLÜR,
DEMOKRASİ YAS TUTAR,

ANAVARZA KAYALIKLARINDAKİ KARTALLARDAN ÇIĞLIKLAR YÜKSELİR,
BİRLİĞİN ULU ÇINARI GÖLGESİNİ BÜYÜTÜR

SÖZ BİTER…
İŞTE, YAŞAR KEMAL’İN ARAMIZDAN AYRILMASI BÖYLE BİR ŞEYDİR

SÖZÜN BİTTİĞİ, ACININ BÜYÜDÜĞÜ,
GÖZPINARLARI DOLU KARDEŞLİĞİN SAYGI DURUŞUNA GEÇTİĞİ BİR ANDAYIZ

TOPRAĞI TÜRKİYE OLSUN,
ÜLKEMİZE BAŞSAĞLIĞI DİLİYORUM”

*****
18 Ocak 2015 günü yazdığımız, yukarıda da değindiğimiz yazı aşağıda..

Usta, sen giderayak da ülkene – halkına birleştirici katkını sürdürdün, sürdürmektesin..

Sen çok yaşa e mi Yaşar Kemal usta!

Sevgi ve saygı ile, 01.03.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

===================================

YAŞAR KEMAL’in ANA DİLİ ??

Türkiye hala yeterince kurumlaşamadı ve hemen her alanda tansık (mucize) kahramanlar bekliyor Ergenekon’un bağrından dağları delip gelecek:
bir elinde çekiç, öbüründe örs..
(Minik bir kazayla, bir eline örs yerine orak alsa kahramanımız,
Türk milliyetçiliğinden komünizme mi savrulacaktık hep birlikte??)

*****

Basında duygusal yazılar .. yazılar.. Usta, gitme kal; Usta dön geri.. Usta sana doyamadık..
Bu, hoş bir yanımız.. Ama “Bizi anca sen toplarsın..” (Can Dündar, Cumhuriyet, 18.1.15; http://ahmetsaltik.net/2015/01/18/can-dundar-yasarin-yeri/) türünden serenatlar biraz amacını aşıyor galiba..  Haydi onu da kimi yazarların çok okunma (rating) kaygısına bağlayıp geçelim..

****
Yaşar Kemal genellikle “Türkiye halkları” deyimini kullanıyor..
Keşke bir tümcecik eklese öncesinde;

Türk Ulusunu oluşturan / Türk Ulus Devletini kuran Türkiye halkları dese..

Büyük ATATÜRK tam da öyle tanımlamadı mı 3 yerde el yazısıyla :

– “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına / ahalisine Türk milleti denir.”

Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı edebiyat devi Yaşar Kemal,
tam da Büyük Atatürk‘ün bu bireşim (sentez), Anadolu ahalisine (halklarına!)
tarihsel- sosyolojik uzlaşı çağrısının tipik – somut ürünü değil mi?

  • Çoook hem de çoook merak ediyoruz..
    Yaşar Kemal’in “ana dili” Türkçe mi, Kürtçe mi?

Rüyalarını hangi dilde görüyor, torunlarına ninnilerini hangi dilde söyledi?

Dahası, küfrün okkalısını Türkçe mi ediyor Kürtçe mi??

Neden güzelim yapıtlarını Kürtçe yaz(a)madı yarım yüzyılı aşan yazarlık yaşamında.
Başlasaydı Kürtçe yazmaya, yetkin çabalarıyla, yerli yabancı peeek çok detsek çıkanıyla
50-60 yılda Kürtçe de epey geliş(tiril)miş olurdu değil mi?
Oysa Yaşar Kemal usta bu değerli katkısını Türkçe’ye sundu sağolsun..
Şimdilerde APO – PKK uğursuzları, Batı güdümünde böylesi tezler ileri sürüyorlar.. Ama Irak kuzeyindeki Özerk Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Batı’nın kurduğu 5 üniversitedeki eğitim – öğretim dili Kürtçe değil, İngilizce!

Elli yıl kadar bir geçiş döneminde Kürtçe geliştirilecek (!?,
sonra Arapça’ya ek 2. resmi dil olacakmış??
Elli yıl boyunca kuşaklar Arapça hatta ağırlıklı olarak İngilizce kullanırken ve
kültür emperyalizmi vargücüyle yöre halkına abanırken; Kürtçe herhalde fanusta geliştirilecek ve 50 yıl sonra birden bire halkın okur-yazarlığı bir gecede,
1928 Türk Harf Devrimi’nde olduğu gibi (!)– sıfırlanarak (??),
seralarda nedense “Batı’lı” Kürdologların dahiyane fikir ve eylemleriyle gübrelenerek serpilmiş Kürtçe, anadili aynı zamanda resmi dil yapılacak!
Bu masala inanmak için herhalde Kafdağı’nı aşmak, ardını görmek gerek..

Barzanistan aşireti şeyhliğinin kukla yönetim coğrafyasında durum böyle,
Türkiye’de ise “Kürtçe ikinci resmi dil olsun” dayatması yapılacak..
Nereye koyalım bu çifte standardı, Türkleri aptal sayışı ???
*****
Yaşar Kemal’e dönelim:
Ustanın “annesinin dili Kürtçe” dir. “Ana” yerine “anne” kullanırsak epey rahatlıyoruz.. Üstadın “ana dili” ise “Türkçe” dir.

Anne (native) : İngilizce “Mother
Ana (asıl): İngilizce; “basic, essential, principal, main, primary..”

Türkçe’nin talihsizliği, “anne” (Mother) yerine “Ana” (basic, essential, principal, main, primary) sözcüğünün de eşanlamlı olarak kullanılabilmesinde..

Bu etimolojik anomali (kaza, kusur..??) başımıza çok iş açıyor ve çoğu kez bilerek,
ustaca, Batılı emperyalistlerce istismar ediliyor..

Görüldüğü gibi pek ala, bir insanın “ana dili” (native language), “anne dili” nden de
ağırlıklı ve işlevsel bir duruma gelebiliyor Yaşar Kemal örneğindeki gibi..
Ve daha milyonlarca olguda olduğu gibi..

Batı emperyalizmi güdümünde, üstelik en nazik noktalarda acımasız istismarla bir halkı bölmeye çalışmak;
ahlaki – etik – hukuksal – insani – dinsel – töresel – geleneksel- tarihsel – sosyoljik… nereye konabilir acaba?

Olsa olsa “postmodern uşaklık” (“puştluk” desek çok mu ağır olur??!) kaldırır bu haltı!

*****

Biz, ulusal edebiyat gururumuz Sayın Yaşar Kemal’e,
üstad Fazıl Hüsnü DAĞLARCA’dan[1] esinlenerek seslenmek istiyoruz:

– Yaşar Kemal, “iyileş de gelecek olsun!”…

Ve böylelikle “birbirimizi yaşayalım(Empati’nin ta kendisi ve en derini belki de….)

Sevgi ve saygı ile.
18.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

[1] Ozan F. H. Dağlarca, ölümünden (2008) 2 yıl önce hastalığı sırasında hastaneye ziyarete gelenlerin hep “geçmiş olsun” demesinden yakınır.. Söyleşiye giden Cumhuriyet gazetesi muhabiri şaşırır ve “Ne demeliydiler efendim?” diye haklı olarak sorar.
Dağlarca’nın yanıtı çok ama çok öğreticidir:

Kimse, Fazıl Hüsnü iyileş de gelecek olsun! demedi..

Kurtuluş Savaşımızdaki tarif edilmez ağır yokluklar karşısında şu dizeleri yazmıştır :

Atım acından hasta, çalmışlar kılıcımı
Üşürüm
İçimde silah sesleri,
Sabaha kadar, tövbe tövbe,
Gecelerle dövüşürüm.” 

Dağlarca’nın Küreselleşme hakkında yazdığı bir şiirinde (Küreselleşme Madensel Bir Yürektir..) yer verdiği “Birbirimizi yaşamamız” sözleri ise, olabilecek en derin ve usta özdeşim = empati çağrısı ve de tanımı değil midir?

Not : Yazının pdf biçimi için lütfen tıklayınız..

YASAR_KEMAL’in_ANA_DILI_TURKCE_MI_KURTCE_Mİ

Necdet SARAÇ : İstanbul 1. Bölge Milletvekili Aday Adayı


Necdet SARAÇ :  

İstanbul 1. Bölge Milletvekili Aday Adayı

portresi2

YARIN (1 MART PAZAR) MALTEPE’DE CHP’DEN “ÖN SEÇİM İÇİN ADAY ADAYLIK” AÇIKLAMASI YAPIYORUM!

“SOLA İKTİDAR YAKIŞIR” diye yola çıktım…
1 Mart Pazar günü saat 16:00’da Maltepe’de CHP’den milletvekili aday adaylığımın nedenlerini ve nasıl bir Türkiye istediğimi sizlerle paylaşmak istiyorum… Katılımınız benim için onur olacaktır!

BU DÜZEN ARTIK DEĞİŞMELİ!

Necdet SARAÇ,

İstanbul 1. Bölge Milletvekili Aday Adayı

1 Mart Pazar, saat 16:00
Adres : Küçükyalı Serince Kültür Merkezi ve Nikah Salonu
Merkez Mah. Cumhuriyet Cad. No:18 Küçükyalı / MALTEPE / İSTANBUL
İletişim için: 05062157674 veya 05358681724

* * *

Necdet Saraç kimdir?

Erzincan doğumlu.
Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesini bitirdi.
Almanya’da Köln Halk Yüksek Okulu’nda öğretmenlik yaptı.
CINE5 ve DIGITURK Avrupa temsilciliği yaptı.
Avrupa ve Türkiye’deki Alevi kurumlarında Genel Başkan Yardımcılığı yaptı.
SU ve YOL televizyonlarında Genel Yayın Yönetmenliği yaptı.
BİRGÜN ve YURT gazetelerinde köşe yazarlığı ve muhabirlik yaptı.
Toplumsal mücadelenin birçok alanında yer aldı.

1. Alevilerin Siyasal Tarihi,
2. Farklı Çizgi,
3. Yavuz’un Akıl Babası İdris-i Bitlisi ve
4. 51 Soruda Sosyal Demokrasi adlı dört kitabı vardır.

Necdet Saraç iletişim bilgileri:

facebook.com/necdetsarac * Twitter: @necdetsarac
* Mail: saracnecet@hotmail.com * Tel: 05326931170

necdet_sarac_01_elilanı_on

necdet_sarac_01_elilanı_on.jpg

========================================

Dostumuz, kardeşimiz sevgili Necdet Saraç‘a ve atbaşı ya da daha öncelikli olarak
CHP‘ye içten – gönülden başarılar diliiyoruz..

Ammmaaa;

  • Sayın Saraç’ın tanıtım posteri ile CHP’nin bugün izlediği politikaların
    ne ölçüde örtüştüğüne ilişkin sorumuz – kaygımız ise içimizi oymayı sürdürüyor..

Sevgili Saraç’ın da bizden çok farklı durumda olmadığını / olamadığını sanıyoruz!?..

Değerli Saraç gibi bu ülkenin köklerinden güç alan yurtseverler CHP’yi yeniden
Büyük ATATÜRK‘ün

yalnız Türkiye’ye değil tüm insanlığa neredeyse evrensel reçete olan “6 Ok” a

döndürebilirler mi?

Bu başarılmalı.. Türkiye bu denli nankör ve vefasız olamaz..
Yüce ATATÜRK’ün partisi CHP, Mustafa Kemal Paşa’nın devrimci yolundan ayrılamaz..

Ayrılacaksa, bıraksınlar CHP’yi, siyaset namusu ile başka parti kursunlar ..
CHP’yi de ATA’nın kutsal emanetine sadakatle sahip çıkacak kadrolara bıraksınlar..

Necdet bey, “bu vahim ve kritik şerait altında” kolay gelsin..
Sana da, ATA’nın CHP’sine de..

Sevgi ve saygı ile,
01.03.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Not : Sevgili Saraç,

“AKP Alevi Haklarını ve AİHM Kararlarını Neden Görmezden Geliyor?” konulu
TV programımıza, Ulusal Kanal (Gündem Özel, Kazım Genç ile konuk olmuştu, 21.12.2014)
Bu program aşağıdaki erişke tıklanarak izlenebilir :

Can DÜNDAR : YAŞAR’ın YERİ

YAŞAR’ın YERİ

portresi
Can DÜNDAR
Cumhuriyet, 18.01.2015

 

Şanar Yurdatapan’dan bir mesaj geldi.
Bir de fotoğraf…
Önce fotoğrafı tarif edeyim.
Uzunca bir duvarın dibine tespih taneleri gibi dizilmiş bir grup yazar… Kimler yok ki aralarında:
Adalet Ağaoğlu, Erdal Öz, Orhan Pamuk, Ataol Behramoğlu, Demirtaş Ceyhun, Ahmet Altan, Onat Kutlar…
Duvar, canlı resimlerle örülmüş bir edebiyatçılar panosu adeta…
Yıl: 1995… 23 Ocak günü…
Yer: Beşiktaş’taki DGM binası
Ben de aralarındaydım.
Yaşar Kemal için oradaydık.

Yasar'in_yeri_18.01.2015

Türkiye, -her devir ve halen olduğu gibi- düşünce özgürlüğünü tartışıyordu.
Terörle Mücadele Yasası’yla özgür düşünce engelleniyor, basın sansür ediliyor,
yazarlar yargılanıyordu.

Bu duvarı delmek için “Düşünce Özgürlüğü ve Türkiye” başlıklı bir kitap yayınlanması kararlaştırılmıştı. Kitapta edebiyatçıların fikre dair yazıları yer alacak,
böylece bir ortak duruş sergilenecekti.

***

Kitabı, 1994 Ekim’inde Can Yayınları bastı.
Yaşar Kemal’in yazısı “Türkiye’nin Üstündeki Kara Gökyüzü” başlığını taşıyordu.
Şöyle diyordu Büyük Usta:

  • “Almanya’da Hitler ve Hitlerciler, tarihin en büyük suçlarını işlediler. İnsanlık o yüzden daha vicdanını arıtamadı, belini doğrultamadı, hastalandı. Bugün Alman halkı biraz rahatsa, azıcık insanlığın yüzüne bakabiliyorsa, Hitler’e canları pahasına karşı koymuş işçileri, aydınları, bilginleri, sanatçıları yüzündendir. Hitler’e karşı savaşan Thomas Mann, Heinrich Mann, Stefan Zweig, Bertolt Brecht, Erich Maria Remarque vb. olmasaydı, bugün Almanlar böyle başları dik, insanlık içinde dolaşamazlardı. (…)
    Bizim başımızdaki demokrasi adı altındaki bu zulüm, işkence, insanlığı aşağılayan düzene karşı savaşacak Thomas Mann’ımız da yok. Bizim bir Freud’umuz, bir Frank’ımız, Dr. Nissen’imiz, Einstein’ımız da yok. Bizim insanlık karşısında onurumuzu, kültürümüzü kurtaracak hiçbir şeyimiz, yok demeye dilim varmıyor ya, yok.”

Sonra kendisine getiriyordu sözü:

  • “Burnumun kanamasını istemeyen kimi dostlarım benim için kaygılanıyorlar.
    Bir
    de kimileri ‘Sen taraf tutuyorsun’ diyorlar.
    Benim taraf tutmam kadar doğal
    ne var ki?? 
    Kendimi bildim bileli Türkiye halklarının yanındayım. Kendimi bildim bileli zulüm görenlerle, hakkı yenenlerle, sömürülenlerle, acı çekenlerle, yoksullarla birlikteyim. (…) Bir ülke insanları, insanca yaşamayı, mutluluğu, güzelliği seçecekse bu, önce evrensel insan haklarından, sonra da evrensel, sınırsız düşünce özgürlüğünden geçer. Buna karşı çıkmış ülkelerin insanları da 21. yüzyıla onurunu yitirmiş,
    insanlığın
    yüzüne bakamayacak durumlara düşmüş insanlar olarak girerler.”

***

Düşüncenin yasaklanmasını eleştiren bu metin, yasaklandı.
Yaşar Kemal hakkında dava açıldı. Bunun üzerine, “Biz de aynı metne imza atıyoruz” kampanyası başlatıldı. Türkiye’den ve dünyadan yüzlerce yazar aynı metni imzaladı.
Onlar için de dava açıldı. Hep birlikte gittik DGM’ye, duvar dibine dizildik.
Unutmuyorum o günü; çocuklar gibi şendik. Mahkemenin bitişiğinde, “Yaşar’ın Yeri” diye bir kahve vardı. Orada buluşur, sohbete koyulurduk. Duruşma salonu, Türkiye tarihinin gördüğü en geniş katılımlı edebiyatçılar paneliydi adeta… Oradan başımız dik çıktık.

***

O dönem kampanyayı organize eden Şanar, bu hafta, o duruşmanın 20. yıldönümünde, düşünce özgürlüğü davasının sanıklarını yeniden “Yaşar’ın Yeri”nde buluşmaya çağırıyor.
Kadronun bir kısmını geçen 20 yılda kaybettik. Bir kısmı fiziken değil, fikren öldü.
Bir kısmı ise aynı kararlılık ve cesaretle sürdürüyor mücadeleyi…
Bugün biraz insanlığın yüzüne bakabiliyorsak, onlar sayesinde…
İnsanlık karşısında onurumuzu kurtarmak için “Bizim Yaşar Kemal’imiz var”diyebiliyoruz göğsümüzü gere gere…
Kalk gel Usta! Zulüm, bildiğin eski zulüm; fikir yine tehdit altında…
Her taraf duvar, her köşe DGM… Ve biz yine “Yaşar’ın Yeri”ndeyiz.
Yerin dolmaz sensiz. Çık gel, gür sesinle, keskin kaleminle umut ol bize…
Anca senin ismin toplar bizi bir araya…
Kalk gel Usta!

============================================

Dostlar,

Sevgili Can Dündar gene usta kalemini çalıştırarak çoook dokunaklı bir yazı kaleme almış..

Dev edebiyat Çınar’ı 92 yaşındaki Yaşar Kemal gitti – gider..
Onurlu – üretken – sağlıklı bir yaşam sürebilecekse elbette dönsün..
Ama başka türlü olacaksa, bırakalım O ya da doğa karar versin..

Can Dündar, Kalk gel Usta! diyor, O’nu geri çağırıyor nafile çaba da olsa..

Buraya dek duygusal tonlamalarla iyi de;  

“Anca senin ismin toplar bizi bir araya…” 
tümcesine ne demeli? Türkiye hala kurumlaşamadı ve hemen her alanda tansık (mucize) kahramanlar bekliyor Ergenekon’un bağrından dağları delip gelecek:
bir elinde çekiç, öbüründe örs..
(Minik bir farkla örs yerine orak alsa Türk milliyetçiliğinden komünizme mi savrulacak?)

*****

Yaşar Kemal yukarıda alıntılanan yazısında “Türkiye halkları” deyimini kullanıyor..
Bir tümcecik ekleseydi önce;

Türk Ulusunu oluşturan / Türk Ulus Devletini kuran Türkiye halkları
deseydi keşke..

Büyük ATATÜRK tam da öyle tanımlamadı mı 3 yerde el yazısıyla :

“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına / ahalisine Türk milleti denir.”

Kürt kökenli edebiyat devi Yaşar Kemal, tam da Büyük Atatürk’ün bu bireşim (sentez), Anadolu ahalisine tarihsel- sosyolojik uzlaşı çağrısının tipik – somut ürünü değil mi?

Sevgi ve saygı ile.
18.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

Başbakan Davutoğlu’nun Cumhuriyet’e “Bedeli olur” Sözü Üzerine


Başbakan Davutoğlu’nun Cumhuriyet‘e “Bedeli olur” Sözü Üzerine..

Musa Kart çizimi, 17 Ocak 2015, Cumhuriyet

Musa_Kart_cizimi_17.1.15

Hem Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu‘na, Boğaziçi Üniversitesinden bir Profesör olarak,

Hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olarak yazıklar olsun…

Çifte teessüflerimizi bildiriyoruz Davutoğlu’na..

“Bedeli olur..” diye hiç sıkılmadan Cumhuriyet Gazetesi‘nin kişiliğinde basın özgürlüğüne apaçık tehdit savuracağına, tam da ters konumda yer almalıydı..

Sınırları belirsiz, mayın gibi bir kavram olan “Dince kutsal değerler” e saldırmak,
saygısızlık etmek aklı başında hiçbir aydının, bu arada en başlarda da Cumhuriyet Gazetesi‘nin yapacağı iş değildir. Biz Aydınlar, insanların sorgulayıcı akıl sahibi olmasını ve
her şeyi sorgulamasını, yaşamı eleştirel akılla kavramasını dileriz.

Saygın Immanuel Kant haykırıyordu :

“SAPERE AUDE”; Aklını kullan!

Tüm insanların kökeni – türü ne olursa olsun hurafelerle akıllarının tutsak edilmesine
karşı çıkarız.

AYDINLANMA Çağı ile bu yüzyılların saygın uğraşını, can alan – deri yüzen uğraşını doruğa çıkartıp (Hallac-ı Mansur’a “En’el Hak” dediği için bin selam olsun!),
sınırsız – ölçüsüz – zalim – vicdansız – despot eli kanlı ve de
İsa’ya ihanet eden inanç sömürgeni Kilise‘nin çağ ve akıl dışı iğrenç saltanatını yıkmıştık.

İrticanın bıraktığ binlerce suç kanıtından yalnızca birkaçı Paris Carnavelle Müzesinde :
İNSAN DERİSİ İLE KAPLI ANAYASALAR!
*****

Başbakan Davutoğlu “Bedeli olur” diye apaçık Cumhuriyet‘i tehdit eder ve
ülkemizin milyonlarca mütedeyyin kitlesini de ardına aldığını hesaplayarak (?)
Yüzyılların aleti Dince kutsal değerler aforizması ardına sığınarak
İnsanlığın Aydınlanma tarihinde kendisine nasıl bir yer hazırladığını hiç düşünüyor mu acaba?

Geçelim Davutoğlu’nu, Türkiye’de basın – düşünce – fikir özgürlüğünün sınırlarını
nereden geçireceksiniz? Son kırıntıları da, bir kez daha soralım;:

“Dince kutsal değerler”
 kalkanını dayayıp silip süpürecek, duvara mı yapıştıracaksınız?
*****

Hz. Muhammet
yaşa idi eleştirilmesine ne derdi?
Yaşamında iken sahabe ile topladığı meşveret toplantıları ne anlama gelmektedir?
O’na en büyük saygısızlığı hatta ihaneti öldüğünde cenazesini yerde bırakarak
halifelik kavgasına girişenler yapmadı mı??

Hz. Ali, kendisini bu mide bulandıran kavgaların dışında tutup kuzeni,
eşi Fatıma’nın babası da olan Peygamberi kendisi bizzat defnetmedi mi?

Sonra da Peygamberin yerine “sözde” geçirilen 4 Halife‘den 3’ünü öldürmedi mi Müslümanlar?
“Sözde” diyoruz çünkü Peygamber Tanrı’nın Halifesi değildi, “Tebliğ edicisi” idi;
Vekili değildi, “Elçisi” idi. Nerden çıkarıldı Tanrı’ya yeryüzünde vekalet? İnsaf edin!

Uydurma Halifelik icat etmek ve sonra da Halifeliği; eli kanlı Alevi katili – soykırımcısı
Osmanlı Padişahı Yavuz Selim ile birlikte, Mısır’da Memluklardan gaspedilen
Halifelik yetkilerini 1517 sonrasında Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi / Zıllullah makamına
çirkin siyaset adına çıkarmak ve saltanatını iyice erişilmez – dokunulmaz, mutlak (saltık) kılmak,
haşa Tanrı katına çıkarmak… din içi midir; Allah’a şirk koşmanın ta kendisi günah-ı kebair (büyük günah) midir ?

Tüm bunları ve daha nice utandırıcı ve hesabı verilmemiş, verilemeyecek ama özeleştirisi de yapılmamış günah dolu eylemleri unutacak / unutturacak (!?), sonra da Charlie Hebdo‘nun birkaç karikatürü yüzünden kan dökecek (DİB Başkanı Prof. Ali Görmez “Yalnızca 12 ölüm” diyebiliyor!?) ve ülkemizi zaten sansürden – baskıdan boğulurken iyice cendereye sokacaksınız..

Yok, yok.. O denli uzun değil Bay RTE ve Başbakan Davutoğlu ve de tutsak alınmış
300’ü aşkın vekilden oluşan muazzam, kadir-i mutlak AKP grubu..

Avrupa Parlamentosu‘nun da uyarılarına kulak verin..
Dince kutsal duyguları asıl istismar eden ve siyasete alet eden sizlersiniz..
Bir de suret-i haktan görünmeye çalışıyorsunuz.
Böylesi orta oyununu bu halk da, bunca kuşatılmışlığına karşın yemez..
Lütfen kendinize gelin ve ateşle oynayarak 3-5 oy hesabı yerine ülkemizi
çok tehlikeli gerilimlere sürüklemeyin!
*****

Sizin hiç vicdanınız yoksa bile aklınız da mı bunca kıt ey din bezirganları??
Ülkeyi 2 çift sözle rahatlatmak varken, bu yangın körükle gitmek niye?
Seçim yaklaştı, uçan kuştan medet mi umuluyor?
Softa siyasetiniz batsın!
Niçin unutursunuz; siyaset de dahil din de, her şey ama her şey insan mutluluğu için değil mi?

Yoksa siyaset yaptığınızı mı düşünüyorsunuz hala, üstelik burnundan da kıl aldırmadan!?
Güldürmeyin, o yaptığınızı zannettğiniz süreç sizi hücrelerinize dek tutsak almış!

Kısa bir mola alıp, olup bitene biraz da dışından bakmak ve hep yapageldiklerinizden
bir parça farklı şeyler yapmaya ne dersiniz??

Albert Einstein de benzer şeyler öneriyor, sanılmasın ki öneri biz fakirindir…

Büyük ATATÜRK‘ün, Batı pozitivizminden, Aydınlanma Devrimi birikiminden de esinlenerek bıraktığı altın öğüdü (22.09.1924, Samsun öğretmenleriyle konuşmasından);

  • “ Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için,
    en gerçek gösterici bilimdir, tekniktir. Bilim ve tekniğin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, cehalettir, sapkınlıktır.”

    Haa.. Cumhuriyet Gazetemize gelince…
    O, böylelerini çok gördü, geçirdi.. Öyle çok deneyimli, birikimli ki, bağışık neredeyse..
    Sizin anlayacağınız deyimle “afsunlu”!.. Boşa uğraşmayın, fena çarpılırsınız efendiler..

    Sevgi ve saygı ile.
    17.01.2015, Ankara

    Dr. Ahmet Saltık
    www.ahmetsaltik.net

İran Meclis Başkanı : ‘Destekledikleri terör başlarına bela oldu’

 

İran Meclis Başkanı :
‘Destekledikleri terör başlarına bela oldu’

‘Destekledikleri terör başlarına bela oldu’

İRAN Meclis Başkanı Ali Laricani, Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen
terör saldırılarına ilişkin;

“Bu olaylar, Ortadoğu’daki terörün perde arkasındaki ülkelere, destekledikleri teröristlerin başlarına bela olduğunu gösterdi.” dedi.

İran resmi ajansı İRNA’nın haberine göre, Urumiye kentinde Vahdet ve Emniyet Konferansı’nda konuşan Laricani, Fransa’da yaşanan saldırılar gibi olayların
İslam coğrafyasında Batı ülkeleri tarafından desteklenen teröristler eliyle son yıllarda
sıkça yaşandığını ifade ederek,

“Bu olaylar, Ortadoğu’daki terörün perde arkasındaki Batı’lı ülkelere, destekledikleri teröristlerin başlarına bela olduğunu gösterdi.
Şimdi İslam ülkelerinde teröristler eliyle neler yaşandığını anladılar.” diye konuştu.

ORTAK MÜCADELE

Laricani, “Batı tarafından desteklenen teröristlerin İslama zarar vermeyi amaçladığını ve Müslümanların bölgedeki terörist akımlara karşı ortak mücadele etmesi gerektiğini.”
dile getirdi. (AYDINLIK portalı, 11.1.15)

================================

Dostlar,

Laricani zor durumda…
İran’ın da Şeriatçı – Dinci rejimini Türkiye dahil çevre ülkelere ihraç etme çabalarını unutmadık..

Şimdilerde suret-i haktan görünmeyelim…
Bir dinin bir mezhebinin inanç sistemini zorla tüm topluma dayatmak, kadınları başını örtmeye zorlamak, uymayanları Din Polisi Pastarlar eliyle sopayla “yola getirmek” (!)..

Humeyni yıllarca Paris’te sürgünde yaşadı. Fransa Humeyni’nin gül hatırına mı
O’na politik sığınma hakkı verdi ve yıllarca koruyup kolladı??

1 Şubat 1979 günü Air France’ın “aziiz ” yolcusu kimdi ve özenle Tahran’a indirilerek
İran’da Şah rejimini deviren dinci radikallere teslim edildi..
İran’a demokrasi getirsin diye herhalde..
Dolayısıyla İran halkı, Fransa’nın bu muazzam katkısını (!) asla unutmamalıdır (!?)..

“İran devrimi” nin (!?) şövalye imamları, ilk olarak kendilerine destek veren
Şah despotizminden bunalmış – şaşkınlaşmış “Solcu bağlaşıklarını (müttefiklerini)” darağacına yollamadılar mı? Daraağıcının bile belki bir haysiyeti vardı,
aşağılayarak vinçlerle asmadılar mı?

İran önce, kendisinin sergilediği bu terör saldırıları nedeniyle özeleştiri vermeli,
ülkemizdeki kimi karanlıkta kalan aydın cinayetleri aydınlatılmalı,
sonra “iyi polisi” oynamalıdır.

Ötesi, –elleriniz sizin de fevkalade kanlı olduğundan–  fazla gelmez mi??

Biz yine de enaz (minimum) çekinceyle (rezervle), geldiğimiz kritik koşullarda
kadim komşumuz İran ile, Büyük ATATÜRK‘ün 1937 Sadabad Paktı benzeri
bir bölgesel işbirliğine açığız.. Suriye, Irak, Azerbaycan dahil..

Salt bir ortak bildiri bile yetebilir :

* Biz bölge ülkeleri Türkiye, İran, Irak, Suriye ve Azerbaycan bölgede barış ve güvenlik için “ortak çaba” göstereceğiz. Birbirimizin içişlerine karışmayacağız. Bölgede sınırların değişmezliğini tartışılmaz görüyoruz.. Ekonomik – ticari ilişkilerimizi geliştireceğiz..

Bu kadarı bile yeter Batı’nın ikiyüzlü, iğrenç, kanlı oyunlarını bitirmeye..

Tabii önce bizim evimizin önünü süpürmemiz gerek.

Türkiye’de Batı’nın taşeronu – eşbaşkanı iktidarları tasfiye etmemiz…

Sonrası çok zor olmayabilir..
Yine de sonrası için kaldırım taşlarını döşemeye şimdiden devam..

Sevgi ve saygı ile.
12.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

AYM’den seçim barajı başvurusuna ret


AYM’den seçim barajı başvurusuna ret

Anayasa Mahkemesi, seçim barajıyla ilgili bireysel başvuruları
konu bakımından yetkisizlik nedeniyle oy çokluğuyla reddetti.

Haber görseli

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, % 10 seçim barajıyla ilgili
yapılan bireysel başvuruları birleştirerek görüştü.

Genel Kurul, başvuruları 2’ye karşı 14 üyenin oyuyla,
konu bakımından yetkisizlik nedeniyle reddetti.

HAŞİM KILIÇ TOPLANTIYA KATILMADI

Toplantıya, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın girmediği öğrenildi.

Bireysel başvurularda, usul yönünden bulunan eksiklikler nedeniyle konu bakımından yetkisizlik kararı verildiği, başvuruların esasına girilmediği belirtildi.

========================================

Dostlar,

AYM’nin tarihsel kararı yukarıda..

  • “… Bireysel başvurularda, usul yönünden bulunan eksiklikler nedeniyle konu bakımından yetkisizlik kararı verildiği, başvuruların esasına girilmediği belirtildi…”

Bilemiyoruz ama bu usul – şekil eksiklikleri bir ara karar ile tamamlatılamaz mıydı? Dosyanın mahkeme kaleminde kabulü aşamasında ilgililer bu eksiklerin giderilmesini isteyemezler miydi?
Ya da raportörler inceleme aşamasında yapamazlar mıydı bunu??

Türkiye’nin önü açabilecek çok önemli bir fırsat kaçırıldı..
Çok ama çok yazık oldu..

AKP 2003 seçimlerinde % 34 oyla TBMM’de % 66-67 oranında sandalye (Vekil!) sağlamıştı.. Üstüste kazandığı seçimlerde
bu olağanüstü adaletsiz seçim siteminin payı hep belirleyici oldu.

Biçimsel eksikliklere kurban edilmeli miydi böylesine yaşamsal
bir hak arayışı?? Görmeliydik Yüksek Mahkemenin görüşünü..
Esasa girilmeliydi. AYM bizce bilerek ve isteyerek topu saha dışına (out’a) atmıştır… AYM bile kritik sorumluluktan kaçarsa,
ülkeler bunalım dönemlerini nasıl aşarlar?? ATM’nin sayın üyelerinin vicdanlarında hiç de rahat olmadıklarını düşünüyoruz.
Bu sorunun çengeli akıllarından hiç çıkmayacaktır korkarız..

Başkan Kılıç’ın bile bildik kişi – çevrelerin hışmından,
adının “Haşim” soyadının da “Kılıç” olmasına karşın ürktüğü gözlemleniyor.. Çok yazık.. Ülkeler – halklar zor dönemlerinde kahramanlara gereksinim duyarlar.. Bu tarihsel fırsatı AYM üyeleri kullan(a)madılar..

Ama bu kadim halk, Anadolu halkı / Türk halkı önderlerini doğurmayı bilmiştir en olmadık zamanlarda bile..

Son örneği Büyük ATATÜRK idi..

Bu topraklar yeni Atatürkler,
hatta O’nu aşacaklar da çıkarmayı bilecektir!

MGK salonundan bile Yüce ATATÜRK’ün fotoğraflarını sinsi sinsi, halkın ve tarihin kutsallarıyla adeta alay ederek kaldıranların
küçük hesapları hedefine kesinlikle ulaşamayacak, bu tür niyet taşıyıcıların iyice deşifre olmasını ve tasfiye edilmelerini hızlandıracaktır..

Göreceğiz..

Sevgi ve saygı ile.
06.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Ataol BEHRAMOĞLU : UMUT YILI

UMUT YILI

ataolbehramoglu

Ataol BEHRAMOĞLU
03.01.2015, Cumhuriyet

Yeni bir yıla genellikle umutlu bir başlangıç yapılır…
Daha iyi bir yaşam için önceden alınmış kararların uygulamasına geçilir…
Gelecek günlerin ne getireceği bilinemese de, umut için nedenler vardır ya da bize öyle gelir…
Yaradılıştan kötümserleri ya da kötümser olmak için ciddi nedenleri bulunanları
bu genellemenin dışında tutuyorum…

***

Bireysel yaşamlar için geçerli olabilecek bu gibi genellemeler,
konu toplumsal sorunlar olduğunda zora girer…
Çünkü burada güvenilir değerlendirme ölçütü, kişisel yaşamlar için olması gerekenden
çok daha fazla, bu sorunları irdeleyip anlamaya çalışırken ne ölçüde bilgisel donanıma
sahip olduğumuzdur…
Bizimki gibi temel eğitimde ciddi açıkları bulunan ve “enformasyon kirlenmesi”nin
son sınırlarda olduğu ülkelerde, büyük çoğunluk bu alanda da sağlam bilgilerden
çok dedikodularla, duygularıyla, mizaç özellikleriyle hareket eder…
Gelelim yazının başlığının da çağrıştırabileceği asıl konuya…

***

İlk günleri yaşanmakta olan 2015 nasıl bir yıl olacak?
Ben, bu “yeni” yılın, 2015’in bir umut yılı olacağını, olması gerektiğini düşünüyorum
Bunu söylerken hem duygularıma ve sezgilerime, hem bilgilerime dayanıyorum…
2015 yalnızca bir umut yılı da değil; özgüven, silkiniş ve ayağa kalkış dönemi olacak…
Bunu içimin derinlerinde hissediyorum…
Neden mi?
Ak Saray denilen mekânda birkaç gün önce yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısından
bir görüntü, demek istediğimi yalın biçimde anlatıyor…

***

Toplantı masasının başında, göstermelik olarak sarkıtıldığı besbelli iki bayrak arasında, cumhurbaşkanı sıfatı taşıyan asık yüzlü kişi oturmakta.
Sağında, oldukça uzağında başbakan sıfatı taşıyan kişi…
Masa başındakinin zorlama olduğu besbelli kaskatı duruşunun tersine,
bu ikincinin, her an kaçacakmış gibi eğreti, tedirgin bir oturuşu var…
Sanki oraya zorla oturtulmuş, ilk uygun zamanda tüymeyi bekliyor…
Solda, cumhurbaşkanı sıfatını taşıyanın yine epeyce uzağında,
en yüksek rütbelinin oturmakta olduğu görülüyor.
Oturuşundan ve yüzündeki anlamdan ne düşündüğünü kestirmek kolay değil.
Fakat sanki hem orada, hem o toplantının dışında.
Duruşundan ve yüzdeki anlatımdan, tedirginlik ve sıkıntı okunuyor…
Başbakan kadar kıpırdak olmasa da, o da sanki tası tarağı toplayıp bu sıkıntılı ortamdan kurtulmak için gün sayıyor ya da içinden ya sabır çekiyor….
Masa başındakinin arkasında, esas duruşta sopa gibi dikilmekte olan bir başka üniformalı…
Onun arkasında da ortamın kasvetine uygun olarak griye ya da benzer bir renge boyanmış bomboş bir duvar…
Bu duvarda, bu gibi toplantılarda, Cumhuriyetin kurucusu ve simgesi güzel insanın
(AS: ATATÜRK‘ün!) ışıl ışıl bir portresi olurdu…
Şimdi yok. İyi ki de yok. Çünkü bu kasvete hiç mi hiç yakışmazdı…
Bu kasvetli ortamın kendisinin de güzelim ülkemize yakışmadığı gibi…

***

İçimin derinlerinde hissettiğimi söylediğim şeye geliyorum…
Ülkemizin dinamizmini, yaratıcı enerjisini, büyük ve derin kültürünü, çağdaşlığa ulaşma yolunda verilen nice özverili çabayı hiç mi hiç yansıtmayan bu iç karartıcı fotoğrafın
parça parça edilip layık olduğu yere atılacağından en ufak bir kuşkum yok…
Kim mi yapacak bunu?
Duygularımdan ya da sezgilerimden çok, bilgilerimin sonucu olan yanıtım şöyle:

Emekleri yağmalanan, yaşamları karartılan milyonlarca işçi…
Doğayla birlikte kimlikleri de yok edilmekte olan milyonlarca köylü…
Ezilen, horlanan milyonlarca kadın…
İşsiz, umutsuz milyonlarca genç…
Yerli, daha da çok yabancı sermayeye kurban edilen milyonlarca esnaf…
Her toplumsal tabakadan, her yaştan, laik yaşamı,
Aydınlanma değerlerini
benimseyip içselleştirmiş milyonlarca insan…
Yalana, hırsızlığa, arsızlığa karşı giderek yükselmekte olan toplumsal nefret

***

Söz konusu kasvetin dağılması an meselesidir…
İnanın…
Toplumbilim emrediyor bunu…

===========================================

Dostlar,

Çok değerli şair – yazar – aydınlanmacı – bilim insanı
Sayın Prof. Dr. Ataol Behramoğlu’nun nefis yazısını sunduk yukarıda..

İçerik olarak da bütünüyle katıldığımızı belirtmek istiyoruz..

*****

Emekleri yağmalanan, yaşamları karartılan milyonlarca işçi…
Doğayla birlikte kimlikleri de yok edilmekte olan milyonlarca köylü…
Ezilen, horlanan milyonlarca kadın…
İşsiz, umutsuz milyonlarca genç…
Yerli, daha da çok yabancı sermayeye kurban edilen milyonlarca esnaf…
Her toplumsal tabakadan, her yaştan, laik yaşamı,
Aydınlanma değerlerini
benimseyip içselleştirmiş milyonlarca insan…
Yalana, hırsızlığa, arsızlığa karşı giderek yükselmekte olan toplumsal nefret…

******

Bu haramzade bezirgan düzenine son verecek…
Tarihsel – yasal hesabı sorulacak ve Türkiye aşılanmışçasına yoluna devam edecek..

Büyük ATATÜRK ile dava – silah arkadaşı devrimcilerin insanımıza altın tepsi içinde sunduğu AYDINLANMA DEVRİMİ‘nin ölçülmez değerini bu kez iyice kavramış olarak,
onları savunma savaşımı vermiş ve uğruna epey bedel ödemiş olarak..

Ne diyordu ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee ??

Arnold_Toynbee_Darwin_tavuk_toplum

 

 

 

 

 

 

 

Sevgi ve saygı ile,
05.01.2015

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Mustafa Balbay : Boştepe’den Atatürk’ü Kaldırmak…


Boştepe’den Atatürk’ü Kaldırmak…

Mustafa Balbay

Sonunda bu da oldu;

  • Atatürk’ün resmi kaçak sarayda Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantılarının yapıldığı salondan kaldırıldı!

Şaşırdık mı? Elbette hayır.
Arama motorunda “Atatürk’ün resmi kaldırıldı” başlıklı haberler listelendiğinde onlarca sayfa tutuyor.

  • Ders kitaplarından, madalyalardan, hutbelerden Atatürk’ün resminin, adının kaldırılmasının ardından sıra MGK salonuna geldi.

Bütün dünyanın kabul ettiği, 20. yüzyıldan 21. yüzyıla taşınabilmiş çok az lider arasında
yer alan Mustafa Kemal Atatürk’ün kaçak saraydan kaldırılmasını kötüye de yormamak gerekir. O masanın arkasının boş kalması tabloyu daha iyi tamamlıyor. İki boşluk birleşmiş oluyor. Böylece kaçak saraya bir ad daha çıktığını söyleyebiliriz; bölgeye Beştepe adı verildiği için Cumhurbaşkanlığı Sarayı yerine Beştepe de denmeye başlanmıştı.

Şimdi Boştepe de denebilir.

***

Atatürk Orman Çiftliği’nin talan edilmesinde en büyük imzayı atan kaçak sarayın yapımı, başından sonuna birbirini tamamlayan sahteliklerle dolu.
Özetleyelim…
2011 yılında bölgenin 1. derece sit özelliği
3. dereceye indirildi. O gün burası için hiç de iyi şeylerin planlanmadığı anlaşılmıştı.
Ardından gecekondu semtlerinin modernleştirilmesi, yeniden planlanması için kentsel dönüşüm ve gelişim programının içine AOÇ de kondu. Düşünün; topluma biz gecekondulaşmayı kaldıracağız diyorsunuz, buna sığınıp saray kondu yapıyorsunuz!
İnşaat başlarken adı, Başbakanlık Hizmet Binası idi. Bitimine yakın Cumhurbaşkanlığı Sarayı oldu. Görünen hedef, başkanlık sarayı yapmak.
Oda sayısı bin küsur, küsur sayısı onlarca olan kaçak saraya harcanan 1.5 milyar liranın hazineden çıkış kalemi de gidişi tamamlıyor; inşaat Kalkınma Bankası bütçesinden yapıldı.
Kalkınma deyince bundan sonra neyi anlamamız gerektiğini de anlamış olduk.
Mademki yapılan resmi açıklamada olduğu gibi kaçak saray halkın;
bundan böyle kalkınma rakamlarına şunu da eklemek gerekecek:


Kişi başına düşen saray odası sayısı!

***

Bir kamu kuruluşunda başbakan olarak görev yapan Ahmet Davutoğlu’nun
bu tablodaki yeri nedir?

O koltuk boş.
O boşluğu da Boştepe’deki kaçak saray sakini dolduruyor. 5 Ocak olmadı, 19 Ocak’ta
Bakanlar Kurulu Başbakan’ın değil, Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında toplanacak.
Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin adını da şöyle değiştirmek yakışır:


Tayyip’e Bakanlar Kurulu…


Bakanlar zaten bu adı benimsemiş, art arda yaptıkları açıklamalarla bunu ilan ediyorlar.

Cumhuriyetin kuruluş değerlerini benimsemiş, bu alandaki erozyondan büyük kaygı duyan insanların 2014’e ilişkin iyi anılarının olmadığı ortada.

Toplumun büyük kesiminde karamsarlık egemen.
Öyle ki şu görüş bile ciddi ciddi tartışılıyor:

Bunlar sandıkta düşük oy alsalar bile iktidarı vermezler…
Geçen gün Çayyolu’nda bu olasılığı soranlara şu karşılığı verdim:

Evet, bunlar iktidarı vermemek için her şeyi yaparlar, vermezler; biz alacağız.
Onlar iktidarı vermez diye bunu kabullenecek miyiz? Elbette hayır. Bu, yılbaşı diliyle söylemek gerekirse, bilet almadan, bize piyangodan para çıkar mı çıkmaz mı, diye tartışmaya benzer.
Biz, başarıya, iyiye, umuda, kazanmaya bilet alacağız.

Boştepe’den fotoğrafı kaldırılan Atatürk ne diyor;

Zafer, zafer benimdir diyebilenindir.

Duvarlardaki değil, yüreklerdeki Atatürk’le kazanacağız.

========================================

Sağol sevgili Balbay,

Slide5

Biraz moral verdi yazınız..  ??!!

Slide6

Büyük ATATÜRK‘ün tam da yerinde sözü ile yanıt verelim :

    • “Beni inkâr edeceksiniz.
      Hatta bühtanla yad edeceksiniz.
      Hint’e, Yemen’e ve Mısır’a giden fikirlerim,
      orada filizlenerek gelip sizi boğacaktır.”


Sevgi ve saygı ile,
03.01.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net