Etiket arşivi: BRICS

Gecikmek maliyeti artırıyor

Gecikmek maliyeti artırıyor

Ege CANSEN
SÖZCÜ
, 29.07.2018

(AS: Bizim çok kapsamlı katkımız yazının altındadır..) 

Bu yazıya başladığımda “Rahip Krizi” patlamamıştı. Şimdi işler daha da karıştı. Ekonominin çarklarını dış borçla çevirmeyi“ doğru ve vazgeçilemez” bir iktisat politikası kabul eden bir ülke, dövize sıkışınca IMF’ye gitmezse yanlış yapar. Londra bankerlerinin ayağına gidip borç istemek kimsenin onuruna dokunmuyor. Ama Washington’a gidip “Böyle günler için sermaye koyup üye olduğumuz” IMF’ye başvurmak, ne gariptir, ağrımıza gidiyor. Bu gayri iktisadi tutum, Türk milletine çok pahalıya patlıyor. (AS: Bizim de ciddi çekincemiz var burda)

Devlet bugün “dövizli tahvil” ihraç edecek olsa, dolara en az %7 faiz verecektir.  Özel sektör bunun 2 puan üstünü göze almalıdır. Zaten filli durum budur. IMF ile bir düzenleme yapmadığımız her gün bu maliyet daha da artmaktadır.

  • Türk mali sistemi yaralıdır. Kan kaybetmektedir. Çakallar kan kokusu almıştır.

2009 krizinden sonra bırakın Yunan tahvillerinin düştüğü feci durumu, gayet sağlam sanayi ve turizm altyapıları olan İtalya ve İspanya’nın devlet tahvilleri bile yerlerde sürünmüştü.

AKP OSMANLI İSE SONU DA OSMANLI GİBİ OLUR

Bu başlık çok hatalı bir algıya sebep olabilir. Sanki “Neo-Osmanlı” AKP’nin sonunun Osmanlı gibi olması, sadece AKP’lileri ilgilendiriyormuş gibi anlayanlar çıkabilir. Hangi siyasi partiye oy vermiş olursak olalım, Allah korusun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Osmanlı Devleti’nin Ekim 1875’de mali iflasını ilan ettiği “Ramazan Kararnamesi” benzeri bir KHK yayınlayacak noktaya gelmesi hepimizi çok üzer. Pek tabii bu ihtimal şimdilik yoktur. İnşallah da böyle bir şey olmayacaktır.

TÜRKİYE EKONOMİSİNİ YÖNETMEK ZORDUR

Türkiye gibi “gelişmekte olan” ekonomileri gemiye benzetirsek, bunları kayalara çarpmadan, kuma oturtmadan, akıntıya kapılmadan hedefe doğru yürütmek, gelişmiş ekonomileri yönetmekten daha zordur. Çünkü gelişmiş ekonomiler, küçük de olsalar, zaman zaman krize de düşseler “dış-borç-kolik” değildir.

  • Bizim gibi ülkelerin kaderine ise, para kaynaklarını elinde tutan zengin devletler hâkimdir.

Su (yani döviz) yollarlarsa bizim değirmenin çarkları döner. Suyu (dövizi) kısar veya keserlerse bizim çarklar dönmez olur. Para gelirken aslanlar gibi kükreyen iktidardaki siyasilerimiz, para akışı kesilince içe karşı kükremeye devam etseler de “suyun başını tutanlar” karşısında süt dökmüş kediye döner.

TÜRK EKONOMİSİ DIŞ BORÇ ALMADAN DA BÜYÜYEBİLİR Mİ?

AKP (Cumhurbaşkanı Erdoğan diye okuyun) yandaşı veya karşıtı iktisat profesörü, doçenti, doktoru veya uzmanı 1000 kişi ile yüz yüze görüşme yapılsın. Kendilerine ekonomimiz “Cari açık vermeden, yani net dış borç almadan, arzuladığı hızda büyüyebilir mi?” diye tek bir soru sorulsun. İddia ediyorum %99’u “Mümkün değildir” diyecektir.

İşte içinden bir türlü çıkamadığımız “faiz-devalüasyon-enflasyon” sarmalının kök sebebi bu “öğrenilmiş çaresizliğimiz” dir. Gerçekte bunun tam tersi doğrudur. Yani

  • Türkiye “cari fazla vererek” Çin kadar hızlı büyür.

Lakin Türkiye bugün “dış-borç-kolik”tir. Profesörler haklıdır(?). Döviz ve TL faizleri artmalıdır ki “taze döviz” gelsin. Dış-borç-kolik, döviz krizine girince, kendisine alkol (yeni dış borç) verilince hemen rahatlar. Ama borç-koliklikten kurtulamaz.

Son söz: Doları seven, Trump’a katlanır
========================================
Dostlar,

AKP = ERDOĞAN TÜRKİYE’yi MORATORYUMA MI SÜRÜKLÜYOR?

Sorunlar ciddi ve ağırdır ve de artık kapıya vurmaktadır.
Taze – sıcak döviz girdisi olmaksızın çarkları çevirmek neredeyse olanaksız aşamaya gelmiştir.  Önümüz kıştır ve ciddi doğal gaz dışalımı yapılacaktır.
Hükümetin (bu söz doğru mu?) / TEK ADAMIN ne yaptığını bilmiyoruz.
Erdoğan ezberini bozmuyor ve hala, tüm dünyada geçerli temel iktisat kuramının tersini savunuyor :

  • Faiz enflasyonun nedenidir.. buyuruyor.

Oysa İktisat 1’de bunun tersi öğretilir. Faiz bir bağımlı değişkendir, enflasyon nedeniyle yükselir. Durum böyle net iken Erdoğan’ın dünyada alay konusu edilen “ezberi” nasıl açıklanabilir? Örneğin tek başına bu olgu / inat bile, Erdoğan’ın, “ben ekonomistim” dese de, İktisat eğitiminin olmadığına güçlü bir karine oluşturmaz mı?

Dahası : Erdoğan’ın çok övündüğü –ama gerçeği yansıtmayan– MB rezervleri 100 milyar Dolara yakın eridi… Erdoğan, faizle ilgili Dünyaya kafa tutan aykırı ve bilim dışı savını seslendirdikçe döviz yükseliyor.. Ülke zenginleri yurt dışına kaçıyor ve servetini de götürüyor.. Çarşı – pazarda özellikle gıda enflasyonu yakıp – kavuruyor. Tüketicide “takat” kalmadığından, iç piyasada  tüm satışlar bıçak sırtında. Şirketler akla – hayale gelmeyen satış promosyon yöntemleri deniyor.. Olmuyor, olmuyor..

Yeterli gıda üretimi yokken, dışalım da yapılamazsa
AÇLIKLA mı yüzleşeceğiz??

ÜFE % 25’lerde ve TÜFE’ye dalga dalga yansıyor.. Bu da enflasyonu yükseltecek ve yıl sonunda devalüasyon %30’ların üstünde, enflasyon ise sanırız %20’nin altında olanaksız. Kaçınılmaz olarak faiz de yükselecek; Erdoğan istese de istemese de.. Hani İstanbul’da AKM’yi yıkarken tam karşısında cami inşaatını yükseltirken “çatlasanız da patlasanız da yıktık – yıkıyoruz..
meydan okuması gibi! Erdoğan, kısık sesle, “döviz düşecek, bana inanın” diyebiliyor çaresizce. Küresel piyasalar ve akıl ve bilim dışı  ekonomi yönetimi, 16 yıllık hovardalıktan sonra, şimdilerde AKP = Erdoğan‘ı -gerçekte Türkiye’yi- çok fena kıstırmıştır.

Akaryakıtta ÖTV indirimi üzerinden zam yapmama sürdürülüyor son zam dışında. Bütçe açığı 66 milyar TL öngörülmüş, 697 + 66 milyar TL = 763 milyar TL’ye bağlanmıştı ancak salt Haziran’da 25 milyar TL açık verildi ve yılın ilk yarısı 46 milyar TL açıkla kapandı. Kalan 6 ay, öngörülen 20 milyar açıkla idare edilebilecek midir? Haydi iç açığı, birkaç puan daha enflasyonu artırmayı = gariban halkı daha da yoksullaştırmayı göze alarak bu arada zengini daha da zengin edip iyice din dışına çıkarak, bağımsız (!) Merkez Bankasına baskı yapıp, karşılıksız para basarak finanse ettiniz diyelim..

Cari açık 55 milyar Doları aşkın.. Bu yıl ödenecek 187 milyar $ dış borç + cari açık.. şimdiden 242 milyar $! Bu parayı nereden, kimlerden, % kaç faizle, hangi ek ve kritik politik ödünlerle bulacaksınız?

Müslümanlığı kimseciklere bırakmayan AKP iktidarı, ülkede yoksulluğu gideremiyor, gelir dağılımındaki olağanüstü adaletsizliği azaltamıyor, tersine büyütüyor.. Oysa İslami doktrin bu 2 edimi temel kabul ediyor. AKP iktidarı İslami referanslarıyla açıktan ters düşüyor. Bu sorun fitre – zekat ile, Ramazanda yardım kolileriyle.. kendini ve kitleleri kandırarak kalıcı olarak çözülebilir mi?

3 Kasım 2002 seçimleri öncesi halka vaad edilen ve meyvesi toplanan 3Y sözü neydi?

1. Yoksullukla savaş
2. Yolsuzlukla savaş
3. Yasaklarla savaş..

Çok hazindir, ama bu 3’lü, adeta AKP’nin idam sehpasına dönüşmüştür
****

Erdoğan dış gezilerini sürdürüyor ancak somut ürün yok ortada. ABD bastırıyor bir yandan.

BRICS gerçeğine – fırsatına yıllar önce epey değinmiştik, hatta Türkiye de bu oluşuma katılsın ve “BRICS-T” olsun diye espri katmaya çalışmıştık. Yıllar önce yapılsa idi, bu dev ülkeler kendi aralarında kendi paralarıyla ticaret yapacakları için (Kliring), Dolar ve Avro’yu büyük ölçüde dışlamış, bu 2 emperyalist silaha bağımlılıklarını epey azaltmış olacaklardı. Çoook geç değil mi AKP = Erdoğan?
*****
Şimdi ne yapmalı??

Ekonomik ve Sosyal Konsey’i toplayınız..
Kapalı kapılar ardında dar kadro ile çözüm üretilemiyor, Zaten Erdoğan’ın baskın kişiliği,
aykırı görüşlere sanırız hiç fırsat bırakmıyor. Konseyde saydamlıkla – yüreklilikle tartışınız.. Üniversitelerden yardım alınız. TBMM’de genel görüşme açınız.. Muhalefetle de işbirliği yapınız; ortak Ulusal çözümler üretiniz TBMM’de, ondan güç alınız.

  • Artık burnunuzun dikine dikine, o muazzam kibirinizi derhal bir yana bırakınız..
  • Ülke moratoryuma doğru koşar adım sürükleniyor, herkes altında kalır, görün artık!
  • Dilerseniz eski DP’nin ağababalarına da danışınız; Menderes hükümetinin 1958 Temmuz’unda ülkemizi nasıl iflasa sürüklediğini, moratoryum ilan edişini, giderek hukuk dışına çıkışlarını ve 2 yıla kalmadan da iktidardan olup darağacına yollanmalarını anlatsınlar size..

İçeride dev şirketler (Zorlu, Telekom..) ödeme güçlüğü (örtük iflas!) içinde ve milyarlarca Dolar borçları yapılandırılıyor..

Türkiye de uluslararası bankerlerden (kreditörlerinden) benzer istekte bulunabilir :

Birkaç yılı ödemesiz, faizi dondurarak, ödeme planını zamana yayarak borç yapılandırması.

Dünyada örneği çok. Arjantin ve Rusya 2 çarpıcı örneği.

Ve de ne yapacaksanız bir an önce yapınız.. Ege beyin de vurguladığı üzere zaman aleyhimize işliyor.

Bu arada ABD bastırmayı sürdürüyor : Yaptırımlara hazırız..
Haydi bakalım, “ustalık” döneminde olduğunu savlayan AKP = RTE .. görelim hünerinizi!?

Sevgi ve saygı ile. 30 Temmuz 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

G20 ve G7 Aylan’lar karaya vursun diye vardır!

G20 ve G7
Aylan’lar karaya vursun diye vardır!

portresi
Bülent ESİNOĞLU
06.09.2015, bulentesinoglu@gmail.com

 

Zenginler kendi aralarında dayanışıyorlarsa, bilin ki halklara karşı dayanışıyorlardır.

G7 süper zenginlerin istisnai dayanışma örgütüdür.
G20 ise, gelişmekte olan ülkeler zenginlerinin, gelişmiş ülke zenginleri ile dayanışma örgütüdür.

Görünürde devlet temsilcileri, bu “dayanışma” toplantılarını yapıyormuş gibi görünse de,
aslında tekellerin bir araya gelerek çıkarlarını çoğaltma ve sürdürme toplantılarını gerçekleştirirler.

G7; ABD, Kanada, İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya, İtalya’dan oluşur.
Ukrayna sorunundan önce, Rusya da bu kümeye dahildi.
Amerikan zenginlerinin işine gelmeyecek işler yaptığı için, Rusya’yı bu guruptan attılar.

G20 ise, daha çok, gelişmekte olan ülkelerin bir arada dünya finans sitemini ve kapitalizmi ayakta tutma dayanışmasıdır. Kazanmış oldukları zenginlikleri ileriye taşıma örgütlenmesidir.

G7 ise, zenginlerin de zenginlerinin, döviz basan, para satan finans sisteminin başındaki zenginlerdir. Dünyadaki para miktarını ve kurallarını belirleyen örgütlenmedir, Devletlerdir. Sömürünün temel kurallarının belirlendiği yerdir.

Adı geçen ülkelerdeki halkların refahını yükseltmeye değil, adı geçen ülke zenginlerinin çıkarlarını dünya ölçeğinde sürdürülmesini sağlayan kurumlardır.

Zenginimiz daha da zengin olursa, fakire de bir şeyler düşer felsefesi çağımızın yalanıdır. İşsizlik varsa, sorumlusu örgütü olmayan halk mıdır? Yoksa bu beyler midir?

At pisliği teorisi burada çok geçerlidir.
Zenginin atı iyi beslenirse, pisliğinden çıkan arpalar, zenginin etrafındakilere yeter anlayışı…

Gelir dağılımının dayanılamayacak ölçüde bozulduğu ülkelerde, artık ekonomiler büyüyemez olmuştur. Zenginler daha çok zengin olsun diye yapılanlar, işsizliği artırmaktan başka bir işe yaramamaktadır.

Zenginler arasındaki işbirliğinin artması demek; işsizliğin daha da artacağına işarettir.
Varsa sahte rekabetlerin de azalacağı anlamındır.

G7’lerden (AS G8’lerden) Rusya’yı çıkarınca, Rusya da, uzak doğuda yeni bir Doğu
inşa etmeye başladı.
Eğer Rusya, – Çin – Hindistan birlikteliği yükselerek gelişirse,
Batı zenginlerinin Doğu’nun üzerine bomba yağdırarak elde ettiği zenginliklere dur denecektir. Yeni bir dünyanın kapısı açılacaktır.

Bu dünya düzeninin bu beylere kalmayacağı günlere girdik.

Aslında dünya halklarının isyanı bu hak hukuk tanımaz dünya zenginlerine karşıdır.
Gerçek bu olmasına karşın, halkların önderleri bu zenginler ve ellerindeki olanaklar ile
manipüle (AS: manuple) edilerek başka savaşlar haline dönüşmektedir.

Emperyalizmden kurtulmadan, Aylan’ların cesetlerinin karaya vurmasından kurtulamayız.

============================

Dostlar,

“Tek kutuplu” = Amerikan imparatorluğuna dayalı bir Dünya düzenini küresel topluma
kabul ettirmek olanaksız..

Mutlaka çok kutuplu / güç odaklı bir yapılanma olmalı, olacak oluyor..
Bunların başında AB geliyor..
Avro, başlıbaşına Dolara meydan okuma alanıdır ve kürsel finans sitemi açısından
bir tür sigortadır.
İkinci ciddi meydan okuma BRICS’tir!

Brezilya – Rusya – Hindistan – Çin – Güney Afrika : BRICS!

Dünya için bir dengeleme umudu olabilir..
BRICS‘in güçlen(diril)mesi ve küresel finansal sistemde ağırlığını koyması gerekiyor.

Tabii Türkiye’nin “bağımsızlığını sürdürmesi” ve “ekonomide özyeterliğini büyük ölçüde koruyacak” politikalar izlemesi gerek. Söz konusu 2 olgu birbirinin hem nedeni hem sonucu..
Oysa son göstergeler “kırmızı alarm” düzeyinde ama ülke zoraki seçime kilitlenmiş..

Cari açık – dış borçlar ve enflasyon 3 koldan ülkeyi ateşe vermiş durumda..

1 Kasım sonrası kim gelirse gelsin, bunaltıcı bir ekonomik karmaşa bekliyor Türkiye’yi!
Sahipsiz ülke..
Çoook yazık çok..

Sevgi ve saygı ile.
06.09.2015, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Terörün çözümü ‘milli siyasi otorite’


Terörün çözümü ‘milli siyasi otorite’

Terörün çözümü ‘milli siyasi otorite'

Aydınlık / Ankara
http://www.aydinlikgazete.com/turkiye/terorun-cozumu-milli-siyasi-otorite-h59606.html

Türkiye’de Bölücü Teröre Çözüm Sempozyumu’nda terörün ekonomik ve örgütsel boyutu masaya yatırılırken askeri faaliyetler de tartışmaya açıldı. 2 gün süren panelde, terör uzmanları günümüzden bugüne PKK’nın faaliyetlerini ve AKP hükümetinin yanlış politikalarını değerlendirdi. Sempozyumu düzenleyen Ulusal Strateji Merkezi (USMER) Başkanı emekli Tümgeneral Naci Beştepe, kapanış konuşmasında terörün çözümünün milli siyasi otorite olduğunu vurgulayarak “Milli iktidarı oluşturacağız.” dedi.

Terörün çözümüne ilişkin önemli çıkış yollarının gösterildiği sempozyumun 2. gününde de önemli konuşmacılar vardı. İlk oturumda “Açılım”ın etkilerinin ayrıntılarıyla anlatıldığı oturumu Doç. Dr. Sait Yılmaz yönetirken, Talatpaşa Komitesi Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, emekli Tümg. Armağan Kuloğlu ve Muş Varto’dan Hürriyet Mahallesi Muhtarı Niyazi Bingöl konuşmacı olarak yer aldı.

2. Oturumdaki bölücü teröre son vermek için çözüm yolları tartışmasında ise TESUD Başkanı emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş, Ulusal Kanal Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Bedri Gültekin, Mardin Alakuş Köyü’nden Abdülkadir Yıldız ve eski Sanayi Genel Müdürü
Bülent Esinoğlu birer konuşma yaptı.

‘PKK ABD SİLAHLARIYLA GÜÇLENDİ’

E. Tümg. Armağan Kuloğlu, açılımda gelinen noktayı anlattı.
AKP Hükümetinin Öcalan ve PKK ile müzakere yolunu seçmesinde iki gerekçe gösterdiğini belirten Kuloğlu, “Terörle mücadele ederek bir yola varılmadı o yüzden biz bu yolu seçtik’, diyorlar. Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran ahaliye Türk milleti denmiştir. Türk tabiri bir ırkı ifade eden bir tabir değil, o topraklarda yaşayan ve o devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan kişi demektir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniter olması, TBMM’nin tek egemen olması ve tek başkentin Ankara olması demektir.” ifadelerini kullandı.

Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, açılımın TSK ve güvenlik güçleri üzerindeki etkilerini anlattı. “Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi davalarla yapılan tasfiyeler, TSK ve toplumun sinir uçlarını oluşturan aydınların etkisizleştirilerek halkın baskı altına alındığını özellikle belirtmeliyiz.” diyen Pekin, “Terör örgütleri Öcalan’ın yakalanmasından sonra inisiyatifini kaybetti, 2003’te Irak’ın işgalinden sonra bölgede yönetim boşluğunu doldurdu,
PKK ABD’nin verdiği silahlarla güçlendi” diye konuştu.

Eski Sanayi Müdürü Bülent Esinoğlu da ABD dolarının PKK’ya etkisini anlattı.
Esinoğlu şunları söyledi:

“Amerika Türkiye’de PKK’yı, Arap ülkelerinde IŞİD ve El Kaide’yi fiziki terörü olarak kullanıyor. Öte yandan da yalnızca örtülü savaşlarla işin olmayacağını bildiği için çok geniş finans terörü uyguluyor.  Üretimi Hindistan, Çin gibi doğu ülkeleri yapıyor ama o ürünlerin fiyatı Dolarla belirlenmiş oluyor. Dolayısıyla Dolar terörün araçlarından biri oluyor.
Bundan zarar gören de bizim gibi teröre maruz kalan ülkelerin dışında Çin, Rusya, Brezilya birleşerek Doların dünya parası olmasına karşı çıkıyorlar.”
(AS: BRIC ülkelerine South Africa da eklendi ve BRICS oldu.. Keşke Türkiye de eklense!)

‘MİLLİ İKTİDARI OLUŞTURACAĞIZ’

Kapanış konuşmasını yapan USMER Başkanı E. Tümg. Naci Beştepe,

portresi_kucuk

İnsanımızın ihtiyaçlarına, eğitimine, kültürüne katkı yapacak olan kimdir? Sanayiyi götürememişiz, elindeki tarım ve hayvancılık olanaklarını da bitirmişiz. Onun yaşam düzeyini yükselteceğimize, varolan düzeyini de dibe vurdurmuşuz. PKK’nın uyuşturucu ve silah kaçakçılığını önlemek için içeride ve dışarıda önlem almamız gerekiyor.

Bu mücadeleyi kim yapacak? Silahlı kuvvetlerin eli kolu bağlanmış, mücadele etmemeleri için gereken her türlü oyun oynanmış. Bunları kim yapacak?”

sorularını yönelttikten sonra

Bütün sorularımın cevabı tektir. Milli siyasi otorite. Türkiye’de bugün bu yolu açanlar bellidir. Milli iktidarı seçeceğiz, milli iktidarı oluşturacağız.” dedi.

PARTİYE GİRECEĞİZ!

Türkiye’nin çıkış yolunun örgütlü mücadeleden geçtiğini vurgulayan Ulusal Kanal Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Bedri Gültekin de yurttaşları İşçi Partisi’nde birleşmeye çağırdı. Türkiye’nin önemli bir dönemeçten geçtiğini hatırlatan Gültekin,

“Bu dönemeci sağ salim dönebilecek bir örgütümüz var mı? Kritik soru budur. Tam bağımsızlık ve feodal kalıntıların tasfiyesi Türkiye’nin önünde duruyor. Bir yanıt vereceğiz ve örgütlü olacağız, partiye gireceğiz.” dedi.

Gültekin, terörün çözüm yolunun Batı Asya Birliği olduğunun altını çizerek;

“İran, Irak ve Suriye’yle aynı kaderi paylaşıyoruz. Bu bölgesel birliği engelleyen AKP iktidarıdır. AKP iktidarını yıktığınız zaman beraber hareket edersiniz.” diye konuştu.

==========================================

Dostlar,

25-26 Aralık 2014 günlerinde Ankara’da, Türkiye Barolar Birliği salonlarında gerçekleştirilen

Türkiye’de Bölücü Teröre Çözüm Sempozyumu başarılı biçimde sonlandı.
Mesai günlerinde olduğundan üzülerek katılamadık. Ama ilk günün de 2. günün de özetlerini AYDINLIK’tan okuyarak, Ulusal kanal’dan izleyerek web sitemizde paylaştık.

Başta USMER Bşk. dostumuz E. Tümg. Naci Beştepe olmak üzere emek verenleri selamlıyoruz.
27.12 14 günü Sakarya Meydanı’nda (Ankara) 117. SESSİZ ÇIĞLIK eyleminde kendileriyle konuştuk.. kitaplaştırılacağını sevinçle öğrendik. CD / DVD olarak da dağıtımını önerdik. Umarız yeterli parasal kayak sağlanabilir ve bu yol gösterici önemli toplantının görüntülü ve yazılı içeriğine erişir ve arşivleriz..

Sevgi ve saygıyla.
29.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

Mustafa BALBAY : AB Raporunun Anımsattıkları…


Dostlar,

Yandaş basın AB İlerleme Raporu‘nu balık bellekli ve okuma alışkanlığı olmayan yığınlara yine allayıp – pullayarak  sundu ve özellikle “Demokratik açılım” (!?) politikalarının onandığı biçiminde sundu.. Basın olarak görevini yapmadı, iktidarın borazanlığını yaparak halkı kandırmaya yöneldi..

Çok yalın bir soru     : 14 Kasım 2002’den bu yana AKP 11 yıldır iktidarda.
2 tane Ulusal Program (!?) kabul etti ve yüzlerce mevzuat düzenlemesi yapıldı.
{ İlk “Ulusal Program”ı (!?) 57. koalisyon hükümeti olarak Ecevit – Yılmaz – Bahçeli sunmuşlardı AB’ye; 24 Mart 2001 tarih ve 24352 Mükerrer sayılı Resmi Gazete, http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=112, 22.10.13 } “AB Bakanlığı” adıyla Bakanlık bile kuruldu. Türkiye, AET’ye ortaklık için 31 Temmız 1959’da başvurdu. Aradan 54 yıl geçti.. Bu arada kimler kimler AB’ye Tam Üye olmadı ki? Üye sayısı 28’e yükseldi. Bütün bunlar aslında AKP hükümetinin AB’ye tam üye olmada gerçekten istekli olmadığını, “mış” gibi yaptığını, kendince iç ve dış kamuoyunu oyalamaya -nafile- çabaladığını kanıtlamıyor mu? Örn. ilkokulunda kara çarşaflıöğretmenleri olan bir Türkiye’yi AB içine tanm üye alır mı? Ham hayal.. artık halkımızın ve özellikle
AKP’ye oy veren kitlenin mutlaka bu ikiyüzlü oyunu gömesi gerek..

Balbay yazısının sonunda ne diyor ?

  • Bu tablo sürdürülebilir değil.

“RTE’nin ve AKP’si – AKP’nin RTE’si” alemi kör ve sersem mi sanıyorlar; yoksa ??

Sevgi ve saygı ile.
22.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

AB Raporunun Anımsattıkları…

Silivri'de hapis

Mustafa BALBAY

AB İlerleme Raporu, Türkiye’nin 10 yılda model üreten ülke olmaktan yönünü arayan ülke haline geldiğini gösterdi.

 

2003 yılında AB’ye ilişkin rapordan zirve toplantısına kadar her şey
“AB’ye tam üyelik” göstergesi sayılırdı. 2005 yılına kadar, yılda ortalama iki kez AB’ye girerdik.

Aynı dönemde Kıbrıs’ta da “çözüm yılına” girmiştik. 2004, “kesin çözüm yılıydı.”
O yıl olmayınca “ertesi yıl mutlaka” demeçleri verilirdi.
2014’te Kıbrıs’ta çözüm yılına girişin 10. yılını kutlayacağız. Geçen hafta,
“galiba bu sefer olma olasılığı var” haberleri gazete sayfalarını süslüyordu.
Bayramın ikinci günü açıklanan AB İlerleme Raporu’nun ve raporun hazırlanış sürecindeki kulis bilgilerinin özü şuydu:

Türkiye’nin yönünün AB’ye dönük olmasını sağlayacak bir metin olsun yeter.
2003 yılında, “2013-2014 tam üyelik için en geç takvim” yorumları yapılıyordu.
O gün bunun gerçekçi olmadığını söyleyenler “AB karşıtı”, “statükocu” ilan ediliyordu. Bugün ortada takvim bir yana, yön tayini arayışı var.

*** 
Biraz daha geriye gittiğimizde, 1991’de Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından
tarih sahnesine çıkan Balkanlar, Doğu Avrupa, Orta Asya ve Kafkaslar’daki ülkelerin
her biri bulundukları coğrafyanın koşullarına uygun olarak kendilerine yeni bir gelecek aradılar.

Balkanlar’daki iç savaş koşulları 1991’den 2010’lara dek sürdü. Bosna Hersek’in ardından Kosova’da da yeni dengeler kuruldu. Bosna Hersek, 15 yılda aldığı mesafeyi 2014’te Brezilya’da yapılacak Dünya Futbol Şampiyonası’na katılmaya hak kazanarak gösterdi.

Doğu Avrupa ülkelerinin tümü 1990’lı yıllarda NATO’ya, 2000’li yıllarda da
AB’ye üye olarak yönünü netleştirdi, iç ve dış düzenini kurdu.

Orta Asya ülkeleri 1995’te Şanghay Beşlisi adıyla kurulan, daha sonra genişleyip Şanghay İşbirliği Örgütü adını alan bölgesel yapılanmanın parçası oldular.
AB ve ABD dışında kalan küresel iddiaya sahip 5 ülke de ayrıca bir ortaklık oluşturdu.

Brezilya (B), Rusya (R), Hindistan (İ), Çin (C), Güney Afrika Cumhuriyeti (S) BRICS
adı altında örgütlendiler.

“Dünya devletiyiz” demeçleri verirken mangalda kül, tespihte püskül,
edebiyatta fasikül bırakmıyoruz ama halimiz keşkül!

Gelinen noktada İslam Konferansı Örgütü ile bile aramızda ittifaktan çok nifak var.
Uzun yıllar Batı ile her düzeyde sorun yaşayan İran da en son Birleşmiş Milletler zirvesi ile birlikte yeni bir yöne girdi. Cumhurbaşkanı Ruhani’nin attığı her adım karşılık buldu.

*** 
Yukarıda özetlediklerimizin hemen tümü AKP iktidarı döneminde oldu.
Bu dönemde Türkiye uluslararası alanda ne kadar yol aldı?
AB raporu bunun özetidir.
Alınan yol ileriye değil, geriye doğrudur.
Bu gidiş mehter yürüyüşü ile de tarif edilemez; bir ileri iki geri değildir.
Bir ileri iki yana, iki geri üç ters yana diye tarif edebileceğimiz bir yönsüzlüktür
aldığımız yol.

En kararlı siyasetimiz Suriye konusunda. O kadar kararlı ki, sorunu adım adım içimize doğru çekiyoruz. Suriye’den gelen sığınmacı sayısı bu gidişle milyonu bulacak.
Komşu bir ülkede masum insanların ölmesine elbette sessiz kalamayız.
Ancak izlenen politika kanın durmasından çok, ne pahasına olursa olsun taraflardan birinin kazanmasına dönük.

Ne yönümüzü görebiliyoruz ne önümüzü.
Bu tablo sürdürülebilir değil.

(Cumhuriyet, 21.10.13)

KURTLAR SOFRASI.. / Dinner Table of Wolves


Dostlar
;

26 Haziran 2012’de sitemize koyduğumuz “KURTLAR SOFRASI” adlı
85 sayfalık kapsamlı çalışmayı bir kez daha gündeminize getirmek istiyoruz.

Bu emekli çalışma, Küresel Elit‘in içyüzünü, anatomisini (yapısını),
fizyolojisini (işleyişini) sergilemekte.

Bu dosyadaki temel bilgileri edinmeden Dünya’yı ve Türkiye’yi anlamanın
çok zor olacağını düşünüyoruz.

Hoşgörünüzle, daha çok ve / veya 1 kez daha gözden geçirilmesi dileğiyle

KURTLAR_SOFRASI_03.10.02

İ ç i n d e k i l e r ……

           İlkel’den İNSAN’a Varış                                                                                          

Taş Devri Yaşamı                                                                                                   

            Mezolitik Dönemi yaşamı

Yeleşik Düzen Neolitik Çağ

            Elle Yapılan Tarım Dönemi

            Neolitiğin Üç Kurumu: Din-Aile-Devlet

            Makineleşme Dönemi

            Sanayi Devrimi

            Makineli Tarım

            Tarımın Ticarileşmesi

            Genetik, Yeni Bir Sömürü Alanıdır                                                                        7

            Sömürge Peşine Düşüş

            Küreselleşme (Köleleştirme, Uluslararası Sömürü)

            Küreselleşme Adı Altında Kurulmak İstenen: “Tek Dünya Devleti”

            Sömürücü ABD Değil, ABD’ye de Hakim Olan ELİT

ABD’nin Merkez Bankası Yoktur

ABD’nin, Merkez Bankası Görevini Gören Federal Rezerv

Paraya ve Petrole Sahip Elit Kimdir?

Siyon Liderleri Protokolleri (Planlarını anlattıkları kitap)

Elit’in Uluslararası Örgütleri: CFR, IMF, DB, DTÖ, BM, Bilderberg,
Trilateral, AB Elit’in Uluslararası Şirketleri

Elit’in Korkusu Ulus-Devletlerdir

Kazanan Hep Elit’tir                                                                                                8

Yazı, Dil, Tarih ve Uygarlıklarıyla; Evrensel Uygarlıkların Kökenini
Oluşturan Ön Türkler /ON OKLAR

Tüm Ülkelerin İlgi Odağı Türkiye

Atatürk Bu Ülkeyi Bağımsızlıktan Ödün verilsin, Köleleştirilsin Diye Kurmadı

Elit’in Parayla Para Kazanması

Zenginler Daha Zengin, Fakirler Daha Fakir Oldular

Tarihte Bir Gezi                                                                                                       9

AYRI Adlar Altında Tanınan Örgütler, Aynı Yere, Elit’e Bağlıdır.

Getirileri Aynı Havuza Akar

Elit, Dünya Eliti’dir

ABD Yazılı Yerleri Elit Olarak Anlamak Gerek

İşte Kurtlar Sofrası

Siyon Tarikatı (1090)

Tapınak Tarikatı (Tampliye Şövalyeleri, 1118)                                                     10

Vatikan                                                                                                                     11

OPUS-DEI

Malta Şövalyeleri                                                                                                    12

Dömenikenler Tarikatı

Fransiskan Tarikatı

Cizvitler Tarikatı

Masonluk (1723)                                                                                                      13

Operatif Masonluk

Spekülatif Masonluk

Masonluğa Giriş Töreni                                                                                         14

Türkiye’de Masonluk

İlluminati (1776)                                                                                                      15

Bohemian Klübü (1830)                                                                                          16

Kurukafa ve Kemikler Tarikatı (1833)

B’nai Brith (1843)

Yuvarlak Masa Örgütü (1877)                                                                                17

Wilson İlkeleri (1912)                                                                                              18

Federal Rezerv (ABD’nin Elit’e ait Merkez Bankası, 1913)         

1 Doların Şifresi: Her Yol Elit’e Çıkyor                                                                  19

Dış İlişkiler Konseyi (CFR, 1921)                                                                          21

Birleşmiş Milletler (1945)                                                                                       22

Uluslararası Para Fonu (IMF, 1945)                                                                     23

Filipinle Hükümetinin İsyanı

Niyet Mektupları (Diyet Mektupları)                                                                       24

Ülkeler Nasıl Köleleştiriliyor?

Nasıl Kurtulacağız?

Özel Çekme Hakları (SDR)                                                                                    

Dünya Bankası (DB, 1945)                                                                                     25

GATT (Gümrük Tarifeleri Genel Anlaşması, 1947)

Truman Doktrini (1947)                                                                                          26

Marshall Planı (1948)

Batı Avrupa Birliği (BAB, 1948)

NATO (Kuzey Atlantik Anlaşması, 1949)                                                              27

NATO ve Götürüleri

Bilderberg (1954)                                                                                                    28

Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET, 1957) sonra AT, sonra Avrupa Birliği          29

Eisenhower Doktrini (1957)                                                                                   30

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD, 1960)

Trilateral Komisyon (Üçlü Komisyon, 1973)

Çok Taraflı Garanti Yatırım Kuruluşu (MİGA, 1985)                                            31

Yıldız savaşları (SDI: Stratejik Savunma Girişimi)

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK, 1990)                                        32

Avrupa Birliği (AB, 1992)

Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA, 1992)                               33

GATT, sonra Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ/WTO, 1994)

Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS, 1994) 

Avrupa Enerji Şart (1985)                                                                                       34

Çok Taraflı Yatırım Anlaşması (MAI)

Uluslararası Şirketler                                                                                              35

1919-2002 Arası Türkiye ve Türkiye’ye Dayatılan Anlaşmaların İçyüzü            36

Bir İncelemede “Özünü” Kavramak Önemlidir

İç ve Dış Politikayı Etkileyen Ögeler

Tarih ON OKLAR’da / Türkler’de Başlar

Evrensel Uygarlıkların Kökeni On Oklar / Türkler

Atatürk, Türk Ulusunun Kimliğini, Kökenini Bulması İçin Çok Çalışmıştır

Eksik ve Yanlış Resmi Tarih Değişmelidir

Türkler Dünya Tarihindeki Yerini Almalıdır

Türkiye’nin 1919-1923 Dönemi                                                                              37

Satılmış, Paylaşılmış, Yıkık Bir Ülke

“Ya Bağımsızlık, Ya Ölüm”

Yeni Bir Toplum, Yeni Devlet ve Sürekli Devrimler

1919-1923 Arası Önemli Olaylar

İngiltere’nin Kürt Politikası

Chester Projesi (1923)                                                                                            38

Türkiye’nin 1923-1939 Dönemi ve Önemli Olaylar                                              39

Montrö Sözleşmesi (1936)                                                                                    

Sadabat Paktı (1937)

Hatay’ın Alınışı (1938)

Türkiye’nin 1939-1945 Dönemi                                                                              40

Atatürk’ün Yolundan Sapış Dönemi                                                                     40

Atatürk’ün Öngörüsü                                                                                            

2. Dünya Savaşı (1939-1945)

Yalta ve Postdam Konferansı (1945)

Ticari İmtiyaz Anlaşması (1939)                                                                            41

Üçlü İttifak (1939)

Türkiye’nin 1945-1960 Dönemi

Atatürk’ün Yolundan Sapış ve Hovardalık Sürüyor

İrticanın Kuramcısı ABD (1945)                                                                             42

Milletler Cemiyeti Görevini Birleşmiş Milletler’e Devrediyor (1945)                 

Bretton Woods Örgütleri: IMF, DB, GATT, DTÖ vb)

Yardım ve Yardım Anlaşmalarının Aslı, Ağır Şartlı Dayatmalardır

Türkiye-ABD Karşılıklı Yardım Anlaşması (23 Şubat 1945)                                43

10 Milyar Dolarlık Kredi Anlaşması (27 Şubat 1946)

Türkiye ABD Arasındaki Ek Anlaşma (6 Aralık 1947)                                          44

Truman Doktrini (12 Mart 1947)

Amerika, Askeri Yardımları Niçin Yapıyormuş?

Askeri Yardım Anlaşması (12 Temmuz 1947)

Marshall Planı (2 Nisan 1948)                                                                                45

Max Thornburg Raporu ve İstekleri (1947)

Marshall Planının Olumsuz Etkileri

Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO, 4 Nisan 1949)                                     46

Türkiye’nin NATO’ya Alınma Nedeni

Yardımların Veriliş Nedenleri

Türkiye-ABD Eğitim Komisyonu Anlaşması (27 Aralık 1949)                             47

Albay Haydar Tunçkanat’ın Söyledikleri

Türkiye-İsrail Ticaret ve Ödemeler Anlaşması (4 Temmuz 1950)                      48

Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu (18 Ocak 1954)

Petrol Yasası (7 Mart 1954)                                                                                   49

Ortaklık Güvenlik Anlaşması (10 Mart 1954)                                                        50

NATO Kuvvetler Statüsü Sözleşmesi (SOFA, 20 Mart 1954)

Askeri Kolaylıklar Anlaşması (23 Haziran 1954)

Vergi Muafiyetleri Anlaşması (24 Haziran 1954)

Bağdat Paktı (24 Şubat 1955)                                                                                51

Elit Rockefeller’in ABD Başkanı Eisenhower’a Mektubu (1956)

Türkiye-ABD Tarım Ürünleri Anlaşması (12 Kasım 1956)                                   52

Londra Deklarasyonu (28 Temmuz 1958)                                                            

Türkiye-ABD İstimlak ve Müsadere Garantisi Yasası (Ocak 1959)

Türkiye-ABD Güvenlik İşbirliği Anlaşması (5 Mart 1959)                                       53

Jüpiterlerin Türkiye’ye Yerleştirilmesi (25 Ekim 1959)

Türkiye’nin 1960- 1980 Dönemi                                                                            

U2 Olayı (1 Mayıs 1960)                                                                                          54

ABD’nin, Zırai Maddeler Ticaretinin Geliştirilmesi Hakkında, 161 milyon dolarlık
İkili Anlaşma ile İlgili Olarak Notası (21 Şubat 1963)

Türkiye-AET Ankara Anlaşması (12 Eylül 1963)                                                 

Türkiye ABD Kredi Anlaşması (31 Mayıs 1968)                                                   55

Ege Sorunu

Kıbrıs Sorunu                                                                                                         

Türkiye’nin 1980 ve Sonrası Dönemi                                                                    56

Türkiye Ekonomisini Etkileyen 4 Kriz                                                                  

Özelleştirme                                                                                                            57

ABD Türkiye’ye Neden Yakınlık Gösterdi?                                                          58

Kürt Sorunu ve ABD

“ABD, Türkiye’de Toprak Bütünlüğünü Desteklemiyor, Aksine Köstekliyor  

Çevik Kuvvet (Birleşik Devletler Merkezi Komutanlık)                                        59

Mutabakat Muhtırası (29 Kasım 1982)                                                                59

Limni Sorunu

Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması (SEİA, 18 Aralık 1985)

Ortadoğu’da Su Sorunu                                                                                        60

Boğazlar Sorunu

Körfez Savaşı                                                                                                         

Körfez Savaşı Sonrası

Körfez Savaşında Türkiye’nin Kayıpları                                                               61

Avrupa Birliği ve Türkiye (AB, 7 Şubat 1992)

Oyalamanın Serüveni                                                                                             62

Türkiye AET’ye 1959’da üye olmak üzere başvurdu

Ankara Anlaşması (12 Eylül 1963)                                                                        63

Lüksemburg Zirvesi (Mart 1976)                                                                           64

Avrupa Tek Senedi (1 Temmuz 1987)                                                                 65

Dublin Zirvesi (28 Nisan 1990) 

Matutes Paketi (6 Haziran 1990)

Maastricht Anlaşması (7 Şubat 1992), (AET –AT) Avrupa Birliği oldu

Lizbon Zirvesi (25-27 Haziran 1992), Edinburg Zirvesi (11-12 Aralık 1992)

Kopenhag Kriterleri (22 Haziran 1993)

Gümrük Birliği (6 Mart 1994’te imza. 13 Aralık 1995’te yürürlüğe girdi             66

Madrit Zirvesi (16 Aralık 1995)

Amsterdam Zirvesi (16-17 Haziran), Lüksemburg Z. (12-13 Aralık 1997)        67

Cardiff Z. (15-16 Haziran), Viyana Z. (11-12 Aralık 1998)

Köln Zirvesi (3-4 Haziran 1999)

İlerleme Raporu (13 Ekim 1999)

Helsinki Zirvesi (10-11 Aralık 1999) Türkiye “aday” ülke oldu

Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB, 17 Temmuz 2000)

Genişletilmiş Siyasi Diyalog (4 Aralık 2000)                                                       68

Nice Zirvesi (8-10 Aralık 2000)

Ulusal Program

Leaken Zirvesi (14-15 Aralık 2001) …                                                                 69

AB; Kıbrıs, Ermeni Soy. İddiaları, Azınlıklar- Bölücülük, Ege Sorunu, Patrikhane, Heybeliada Ruhban O, IMF programları konularında, Türkiye’den Ne İstiyor?

Kıbrıs, Ermeni Soykırımı İddiaları, Azınlık Sorunu-Bölücülük                           70

Ege Sorunu, Patrikhane, Heybeliada Ruhban Okulunun Yeniden Faaliyete Geçirilmesi, IMF Programlarının Uygulanması, Sonuç                                                           71         

AB Yolunda Neler Yapılacak? Adım Adım 2004                                                72

2000’de, 2001’de, 2002’de Yapılacaklar                                                            73

2003’te, 2004’te Yapılacaklar                                                                              74

Bu İşte Bir Terslik var Avrupa Birliği’ne Hayır

Türkler Aynı Zamanda Avrupalıdırlar                                                                  75

Araştırmacı Kazım Mirşan ve Haluk Tarcan

Büyük Araştırmacı Yüceler Yücesi ATATÜRK Atatürk’ün Bir Şiiri

Gümrük Birliği (13 Aralık 1995)                                                                            

Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK, AB Ordusu)                              

AB İlişkilerinde Anayasa İhlali ve Yetki Aşımı                                                   76

Türkiye-İsrail Serbest Bölge Anlaşması (14 Mart 1996)                                  77

Türkiye-AB Tarım Anlaşması (9 Ocak 1998)                                                       

Güneydoğu Avrupa (Balkan) İstikrar Anlaşması (30 Temmuz 1999)

Uluslararası Tahkim                                                                                              

Türkiye-ABD Tic. ve Yat. İlişki. Geliştirilmesi Anlaşması (7 Aralık 1999)          78

Nitelikli Sanayi Bölgesi                                                                                          79

Çare ve Çözüm                                                                                                     79-80
Dipnotlar ve Kaynakça (158 adet)                                                                        81-85         

**********************

Dosya şöyle başlamakta                              :

  • İlkel’den İNSAN’a varış; insanın Kendin’den Kendine’dir,
    bir hayli emek, sabır, akıl, bilim, vicdan ve gönül ister.

Taş Devri (Paleolitik Çağ) dediğimiz dönemde, mağaralarda birarada yaşayan, ilkel-eşitlikçi-durağan bir birlikleri olan, ilkel sürü diyebileceğimiz insanlar; daha çok kadınların uğraştığı Toplayıcılık, erkeklerin uğraştığı Avcılık ve Balıkçılık yaparak; Asalak ekonomileri, ortak çalışma, ortak paylaşma ve işbirliği ile yaşamlarını sürdürmeye çalışmışlardır. Ateşi bulmuşlar, taştan aletler yapmışlardır. Korku ve umuda dayalı, düzensiz, raslantısal, sınıflandırıcı, düşçü, taklitçi ve sihirsel kültüre bağlı bir yaşamları vardır. Sonraları Devşiricilik denilen, yabani tahıl toplayıcılığı ile Ambarlama ve Biriktirme yöntemlerini kullandıkları, dinsel düşünüşün yavaş yavaş başladığı, bir tarıma ve üretime geçiş dönemi yaşamışlardır (-12.000, Mezolitik). Daha sonra da insanlar, coğrafi olayların, iklim koşullarının zorlaması ve nüfus artışı nedeniyle, sığınaklarını, mağaralarını bırakmışlar, ekolojik olarak zengin topraklara, vadilere ve daha çok su kenarlarına yerleşmişlerdir. Avcı ve toplayıcı topluluklar, biriktirdikleri malları taşıyamayacakları için yerleşik düzene geçmişler, korunmak için hendekler, surlar yapmışlar, bitkileri ve hayvanları evcilleştirmeye başlamışlardır. Balta, kazma, kürek, çapa, saban, döven, orak, pulluk ve tırpanla yani elle yapılan “tarım”la üretime geçmiş ve toplumsal yaşamı başlatmışlardır (-10.000, Neolitik Çağ). Tekerlekli taşıma araçları, yelkenliler yapmışlar, yünleri eğirip, kumaş dokumuşlar, sazdan hasır ve sepetler örmüşler, kolyeler yapmışlar, topraktan kaplar yapıp seramiklemişler ve yemeklerini pişirmeye başlamışlardır. Toplayıcılık ve avcılıktan tarım ve hayvancılığa geçiş, zamanla yiyecek depolamayı da (artı ürün) olanaklı kılmıştır. Biriktirilen yiyecek fazlası; artık tarımla uğraşmayan, araç gereç yapımıyla uğraşan, bir kısım uzman zenaatçıların da ortaya çıkmasını sağlamıştır. Tarımsal ürün fazlalığı, ekonomideki ve teknolojideki gelişmelerin temel kaynaklarından biridir. Ekim, dikim, hasat, zenaatçılık, uzmanlaşma derken, köyler kurulmuş, tarım ürünlerinin pazarlanması, değiş tokuş edilmesi ile ticaret diyebileceğimiz alış-veriş başlamıştır. Köylerin zenginleşmesi ve gelişmesi ile kentler kurulmuş ve daha sonra Devletler ortaya çıkmıştır.

Neolitik Çağın geliştirdiği üç kurum;

Din (Korku, umut, yalvarma, yakarma, tapma, tapınma, başeğmeye ödül, başkaldırmaya ceza, ruh, öte dünya, tanrı, melek, şeytan, cin vb),

Aile ve

Devlet’tir.

Artı ürün, toprak ve verimli yerleri ele geçirerek hüküm sürme uğruna, çekişmeler, kavgalar çoğalmış, istilalar başlamıştır. Ekonomik, siyasi çıkar çatışmalarıyla
sınıf kavgaları ve ülkeler arasında sömürü ilişkileri hızlanmıştır.

Makineleşme: 1840-1850 yılları…

Ve dosya şöyle bağlanmakta                   :

Özetle                   :

Yeni bir kurtuluş savaşı gerek…

Çare; Yüceler Yücesi Atatürk’ün yolunu; Akıl, bilim, vicdan ve gönül eşliğinde gereğini yaparak daha ileriye taşımak, insan gibi yaşamak, İNSAN olmaktır…

Bu ulusu tanımayanlar, tanıyamayanlar!!! 

  • BİZ SÖMÜRGE OLMAYIZ, 
  • BİZ KÖLELEŞMEYİZ … 
  • TAM BAĞIMSIZLIK, ÖZGÜRLÜK BİZİM KARAKTERİMİZDİR …

 Aydınlık günler dileğiyle “Günaydın İnsanlık”..

******************

Bu kapsamlı dosyanın üretilmesinde ve paylaşımında paha biçilmez emekleri olan tüm DOST lara, sözcüklere sığmayan gönülden şükranla..

Sevgi ve saygı ile.
30.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net