Etiket arşivi: AKP – RTE

Türkiye 15 Temmuz’la hesaplaşamadı

Mehmet Ali GüllerMehmet Ali Güller

 

(AS: Bizim “10 Maddede 15 Temmuz Kumpası” irdelememiz yazının altındadır.)

ABD destekli FETÖ’cü 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin üzerinden beş yıl geçti. Darbe girişimini “Allah’ın lütfu” gören iktidar, bu sürecin ilk bölümünde ülkeyi OHAL yetkileriyle yönetti. Sonrasında iktidar, 15 Temmuz’un konjonktüründen yararlanarak Türkiye’de hükümet sistemini değiştirdi. Parlamenter sistem yıkıldı, yerine “Türk tipi başkanlık sistemi” getirildi. Böylece 2016-2018 yılları arasında uygulanan OHAL yönetimi, güncellenerek tek adam rejimine dönüştürüldü. Ancak bu bile Erdoğan’a yetmiyor!

Erdoğan’ın üç hamlesi

Yetmiyor, çünkü 2023 seçimi ya da olası bir erken seçimde Erdoğan’ın iktidarını sürdüremeyeceğine dair işaretler gittikçe çoğalıyor; ekonomik ve siyasi işaretler, rejimin ortalığa saçılan mafyokratik ilişkileri, hatta gençlerin ve kadınların sosyokültürel itirazları…

Erdoğan bu nedenle “tek adam rejimi”nin üzerine, yeniden OHAL yetkileri eklemek istiyor. İşte TBMM’ye torba yasayla gelen OHAL kullanma yetkisi talebi bu nedenledir.

1) Erdoğan’ın iktidarını sürdürebilmek adına attığı adımlar, sadece sopalı seçim süreci için OHAL yetkisi istemekten ibaret değil.

2) Afganistan’da Mehmetçiğe görev verilmeye çalışılması, Erdoğan’ın iktidarını koruyabilmek için ihtiyacı olan Batı’dan “olası” siyasi ve ekonomik desteğin bedelidir.

3) 10 Temmuz günü Diyarbakır’da “Samimiyetle başlattığımız süreci provoke ettiler. Evet, çözüm sürecini biz başlattık ama sonlandıran biz olmadık” diyen Erdoğan, Kürt oyları için yeni bir hamle peşinde. Kuşkusuz “bitirmedik” dedikleri açılımı, kaldığı yerden başlatma şansları yok. Ancak Saray, bir süredir, HDP’nin oylarının bir bölümünü alabilecek bazı modeller üzerinde çalışıyor.

15 Temmuz, 1946’da başladı

  • AKP iktidarı, eski ortağı FETÖ’nün darbe girişimiyle “belli ölçülerde” hesaplaştı ama Türkiye hâlâ birincisi ABD’nin 15 Temmuz’daki rolüyle, ikincisi de AKP-FETÖ ortaklığıyla hesaplaşamadı. 

Bu iki konu, aslında birbirinin bütünleyenidir ve Türkiye’nin önündeki temel sorundur. Çünkü bu hesaplaşma, Türkiye’nin 1946 yılından itibaren başlayan dönüşümüyle topyekûn hesaplaşmaktır. Türkiye’nin Atlantik kampına dahil edilmesiyle ortaya şu temel sorunlar/sonuçlar çıktı:

– Sola ve komünizme karşı mücadele için dincilik desteklendi (İmam hatiplerin, tarikat ve cemaatlerin önü açıldı. FETÖ’cülüğün başladığı yer Komünizmle Mücadele Dernekleridir).

– Antiemperyalist Türk milliyetçiliği, NATO Türkçülüğüne dönüştü.

Kemalist devrime karşıdarbe yapıldıAtatürk sembollerde kaldı ama devrimci programı adım adım tasfiye edildi.

– Amerikancı darbelerle emperyalizmin “Yeşil Kuşak” stratejisine uygun Türk-İslam sentezi inşa edildi. Devlet, bu ideolojiye göre yukarıdan aşağıya kurumları ve toplumu dönüştürdü.

– Türkiye, ABD’nin neoliberal serbest piyasa ekonomisine eklemlendi.

Özetle                          :

  • 15 Temmuz süreci, 1946’daki dönüşümle başladı.
  • ABD Gladyosu’nun operasyon eli FETÖ; Menderes döneminde tohumlandı,
  • Demirel iktidarlarında doğdu ve yürüdü,
  • 12 Eylül sürecinde koştu ve
  • Erdoğan’la ortaklığında “iktidar ve devlet” oldu!

Türkiye, AKP-FETÖ ortaklığıyla hesaplaşacak

“Yakın yarına” bakılınca, kuşkusuz önümüzde sıkıntılı hamle ve gelişmeler duruyor ancak “geniş yarına” bakınca, önümüz aydınlık:

1) Erdoğan’ın aldığı önlemler, iktidarı kaybetmesini önleyemeyecek. 
2) Türkiye, er geç AKP-FETÖ ortaklığıyla ve ABD’nin 15 Temmuz’daki rolüyle hesaplaşacak.
3) Türkiye, yeni bir dünya kurulurken, oradaki yerini alacak. Komşularla düşmanlığın yerine, kolektif güvenlik anlayışı ile geliştirilen barış kuşakları oluşturulacak.
4) Türkiye, siyasal bağımsızlığının esas teminatı olan ekonomik bağımsızlığı için, borcu borçla çevirme döngüsünden çıkacak ve üreten bir ekonomi modeli uygulayacak.
===================================
Dostlar,

10 Maddede 15 Temmuz Kumpası

1. AKP = RTE iktidarı, ABD destekli – kurgusu FETÖ darbe girişimini
önceden haber al – mış – tır! MİT öğleden önce öğrenmiş ve bilgi vermiştir.
2. Karşı önlemlerini alan AKP = RTE iktidarı, resti görmüştür.
3. ABD destekli – kurgusu FETÖ darbe girişiminin “ŞAH MAT” hedefi o gece püskürtülmüştür.
4. Bu kanlı “başarıda” AKP = RTE iktidarının aldığı önlemelere ek, saldırıyı kavrayan Kemalist – Yurtsever güçlerin direnmesi başat belirleyici olmuştur.
5. AKP = RTE iktidarının silahlandırdığı para-militer güçler o gece doğrudan Erdoğan tarafından sokağa çağrılmıştır ki bu darbelerde genel kural olan “halkın evde kalması” istemlerinin tam tersi olup hazırlığa dayalıdır.
6. 250+ insanın ölmesi ve çok daha fazla yaralının sorumlusu doğrudan AKP = RTE iktidarıdır. Şehit ve gazilerin istismarı utanç vericidir.
7. AKP = RTE iktidarı yaşamının kumarını oynamış ve bedeli olarak da Türkiye’ye 2+ yıl OHAL’i dayatmış, o koşullarda hileli olarak anayasayı ve rejimi değiştirmiştir. “Bu darbe bize Allah’ın lütfu” sözleri AKP = RTE iktidarının apaçık kendini elevermesidir.
8. Türkiye’de 200 yıla yaklaşan demokratikleşme süreci askıya alınmış; dinci – gerici karşı devrim ülkeye yaşamın her alanında şiddetle dayatılmıştır.
9. Ancak 20 yıllık tek başına iktidar ve mutlak sultanlık yetkileri de Türkiye’nin aydınlık birikimini tümüyle teslim alamamış ve çökertememiştir.
10. Giderek despotlaşan her politik lider – rejim gibi; AKP = RTE de şimdi tümüyle irrasyonel, ilkel bir refleksle “daha da fazlasını” istemeye başlamıştır.

Ne var ki, buraya dek Aziz Lordum, tarihin sonlu kredisi buraya dek!

Hala akıllanmazsanız, hiç ama hiiiç kuşkunuz olmasın, en ağır bedeli sizler ödersiniz.

Yakın tarih öylesine ibret verici örnekler içeriyor ki; biz somutlamayalım, siz yüzleşin!


Sevgi, saygı ve kaygı ile. 15 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

TELE1 TV ve MEDYASCOPE TV Konuşmalarımız : 17 Mayıs 2021

Dostlar,


Bu gün 17 Mayıs 2021 Pazartesi..
Türkiye’de 11 Mart 2020’den beri boğuşageldiğimiz Kovit-19 salgını için kritik bir tarih.
29 Nisan 2021 gecesi başlatılan, AKP = RTE‘ye göre “tam kapanma” (!!!???) sabah saat 05:00’te bitti..
İktidara göre “denetimli normalleşme” ye geçtik..
Zaten o “17 günlük bir şey” tam bir alaturka uygulama, baştan savma bir algı yönetimi idi.
“Bakın, biz de kapattık” diyebilmek için…

Ya da Avrupa’da koca koca İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya… 3-4 kez ve 2,5 aya dek varan çık sıkı disiplinli ve tama yakın kapatma uygulamış iken; “Türkiye ŞAHSIM DEVLETİ” afsunlu muydu da hiç böyle gereksiz bir yönteme başvurmadan salgın yönetiminde destanlar yarattı???

Bu soru tatsız doğallıkla, artık yanıtı da hazır : “Biz de 19 gün tam kapattık..” Ardından da denetimli serbestleşmeye geçiyoruz.. 1 Haziran 2021’e dek bakacağız verilere, halka çoook çok indirimli açıklasak da işin içyüzünü biz biliyoruz nasılsa…Haziran başına dek 2 haftada olabildiğince / bulabildiğimizce aşı yaparız, havalar da ısındı, eviçi bulaşlar azalabilir…

Bir de öyle açık etmek istemediğimiz bir kozumuz daha var : Bakmayın siz 5,1 milyon toplam vaka / olgu ilan ettiğimize… Çarpın 10 ile, 50 milyon insan bulaşı (Kovit-19’u) aldı, nüfus diyelim 90 milyon, yarısından çoğu doğal bağışık oldu, anlayacağınız SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI sağladık.. Bunu da açık edecek değiliz ümmete.. Bu 50 milyonun kazandığı doğal bağışıklık bizi birkaç ay idare eder, hastalanmazlar yeniden ya da hastalanırlarsa da –mutant bulaşları bir yana- hafif geçirirler.. Evde – ayakta idare ederler..

Sonbaharda da evvel Allah yerli – milli aşımız öyle ya da böyle devreye girer.. Ya girer, ya girer..
Zaten dünyada da azalmaya başladı. Başka aşılar da buluruz belki birkaç milyon doz.. Bakarsın etkili bir ilaç da geliştirir Batılı kefere…

  • İpleri elimizde olmak üzere salgının sürmesinde muazzam politik yararlarımız var…

Bir kez toplumu atomize ettik. Herkes birbirinden korkuyor..
Dernek, vakıf, sendika, STK, meslek örgütü.. yaptırtmıyoruz toplantılarını..
Partiler… en küçük toplantı – gösteri yürüyüşü… hele hele miting.. yağma mı var!
Milleti hastalık – ölüm korkusuna düşürdük, temel derdi bu.. İktidarı / AKP’yi unutturduk..
Güncel sorunları da.. Buna ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK ya da pes sendromu diyorlarmış.
İşte ona soktuk ümmeti – sürüyü, Çobanımız başımızda elhamdülillah, çok şükür..
Yoksulluk – işsizlik artı; sadaka düzeyinde de olsa sosyal yarımlarla götürüyoruz işte iyi kötü.
Halkı, AKP giderse bunları da bulamayıza inandırdık nasılsa..
Önüne gelen olaya – etkinliğe “pandemi koşulları” sopasını indiririz..

Haa turizm mi, işte o karın ağrısı.
4 milyon turizm çalışanını herkesten önce aşılayacağım da, ah bir aşı bulsam..
Aaaah şu yerli – milli aşı.. Artık her ne denli koruyucu – güvenli olacaksa da bir an önce elim ereydi, iyi olurdu. Şu Refik Saydam Enstitüsünü açsa mıydım yoksa, onlar aşı geliştirirdi!
***
Gördüğünüz gibi kaptanın seyir defteri karmakarışık..
İç ve dış sorunlar boğuyor iktidarı..
Ülke yönetilebilir olmaktan çıktı..
Akla – bilime dayalı öneriler Çin seddi duvarlarına çarparak tuz buz oluyor..

  • Geriye, hasta  – ölüm sayılarını DEVLET SIRRI gibi saklayarak algı operasyonu kalıyor.

Ama mızraklar da artık çuvallara sığmıyor..
TÜİK, ölüm istatistiklerini açıklayamıyor.. Ne denli erteleyecek, ne denli oynayacaksınız??

 

İpler elimde “denetimli karmaşa” ya oynuyorum derken, salgını uzatarak, bilimsel – insanca yönetmek yerine iğrenç biçimde politik amaçlarınız için kullanmayı sürdürürseniz, uyaralım, bu çok büyük bir kumar olur…
Örneğin saptayamadığınız mutant tipler tür ve sayıca ülkede hızla yaygınlaşır ve tam bir yangın yerine döneriz.. Salgın yönetilebilir olmaktan çıkar ve stratejik bir güvenlik sorununa dönüşür; uluslararası müdahale riski doğar..

Aklınızı başınız alın;
2 ayağınızdaki DİNCİLİK – SERMAYECİLİK pabuçlarınız çıkarın…
2 ayağınıza BİLİMSELLİK ve TOPLUMSALLIK pabuçlarınızı giyin..

Asanız da Epidemiyoloji olsun.. 3 ayak güçlü denge sağlar; bilir misiniz bilmeyiz ama 3 noktadan tek 1 düzlem geçer düzlem geometride; bu kararlılık (stabilite), yere sağlam basma, denge demektir ki düşmemek için çoooooook gerksinimiz olduğu apaçık..

Dünyada hasta sayısında %4, bizde %46 azalma var öyle mi? Kimi inandıracaksınız? Müslüman geçinenler, önce dürüst olacaksınız, yalan söylemeyecek, insanları kandırmayacaksınız, Yaşam hakkı 1. öncelik!

Bir an önce dönün, sizi de ülkeyi de bu 180 derece çark kurtarabilir.
Bu gidişle seçim kazanmayı hayal etmiyor olmalısınız, henüz o düzeyde de-kapite değilsiniz sanırım, umarım ya da korkarım ???

Son söz                      :

  • Efendiler kendinize geliniz.. Artık oyun bitti…
  • Onbinlerce masum insan, izlediğiniz akıl – bilim dışı politikalar yüzünden öldü, gerçekte salgından değil.
  • Bu toplu cinayettir ve siz bu kırımdan tarih önünde sorumlusunuz.
  • Elleriniz fevkalade kirlidir, şöyle ya da böyle yargılanacaksınız.
  • Hiçbir gerekçe bu ölümcül senaryoyu sürdürmenizi haklı ve meşru kılmaz, kılamaz!

============================

https://youtu.be/a_ua5IEfoGI?t=16
https://youtu.be/a_ua5IEfoGI

Sevgi, saygı, DERİN KAYGI – ACI ama UMUT ile. 17 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik     

 

 

SOMA’nın Katili, AKP’gillerin Bekçiliğini Yaptığı Sömürü Düzenidir..

  • Soma’nın Katili Akp’giller’in Bekçiliğini Yaptığı Sömürü Düzenidir!
  • 7. Yıl Dönümünde Unutmadık, Hesap Soracağız!

Canlı yayın : 13 Mayıs 2021 saat: 21.00…
Halkın Kurtuluş Partisi Facebook sayfasından ve Youtube kanalından izleyebilirsiniz.

(20+) Facebook 
https://youtu.be/EdaBQ2xd82I?t=1232
https://youtu.be/EdaBQ2xd82I

=====================================
Dostlar,

İçimiz kömür karası Şeker Bayramının 1. gününde..
7 yıl önce bu gün idi Soma faciası ve “resmi” 301 kurban verilmesi..

Soma Faciası nedir? Ne zaman oldu? Kaç kişi öldü? Nasıl meydana geldi?
Dönemin Başbakanı R.T. Erdoğan’ın danışmanlarından bir “beyefendi” nin (!!??) yere düşen bir maden emekçisine vargücüyle tekme atışı.. (Yusuf Yerkel)
Soruşturmanın kadük edilişi..

Patronların aklanması…

Türkiye “nasıl” bir ülke oldu AKP = RTE yönetiminde / yönetilmezliğinde??

 Sevgi, saygı ve derin ACI ile. 13 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik     

TELE1 TV Programımız – 02 mayıs 2021

Dostlar,

02 Mayıs 2021 Pazar günü saat 11:00’de,
TEE1’de Sn. Namık KOÇAK’ın konuğu olacağız.

Yarı buçuk alaturka kapanmanın 4. gününe girdik.
Türkiye’de ve Dünyada “Salgının Seyir Defteri” ne hangi notlar düşüldü, düşülebilir?
2. açılım – saçılım kumarını oynamaya başladığımızda (1 Mart 2021) turkuvaz tablo aşağıdaki gibi idi :


Neredeyse tüm Türkiye’nin sözbirliği edercesine TAM KAPANMA temposu tutturması üzerine, anormal artan günlük hasta ve ölüm sayıları (sırasıyla 60+ bin ve 300+) ve de özellikle yaklaşan turizm mevsimi kaygısı ile AKP = RTE 26 Nisan akşamı kendince “tam kapanma” ya gitti.

Ne var ki, ilan edilen sözde tam kapanma tam alaturka, ve ne yazık ki yoz bir AKP klasiği daha. Pek çok bakımdan Epidemiyoloji bilimi ilkeleri ile uyumsuz. Bekleneni vermesi çok güç. Oysa 1 Mayıs 2021 günü turkuvaz tablosu, son 1 haftadır her nasılsa hızla inişe geçen verilere karşın (örn. test sayısı 320 binden 240 bine %25 azaltıldı; tersi zorunlu iken!?) hala çok ürkütücü :

Sağlık Bakanı Dr. Koca’nın sözleri çelişkilerle dolu ve üzücü:

– Mutasyonların da bir sonunun olacağını söyledi, tümü ile bilim dışı olarak..
– Önümüzdeki 2 ay aşı kıtlığı yaşanacağını açık açık itiraf etti; salgının ortasında aşımız yok!
– Daha da çarpıcı olanı; Ramazan bayramına, “vakaların artış hızında azalma görerek” bayram yapmayı umduğunu da söyleyebildi!

Demek oluyor ki 11 gün sonra 13 Mayıs’ta, vakalar (kaçınılmaz olarak ölümler de!) hala artıyor olacak ancak artış hızında bir düşme olacak ve bu durum bize çifte bayram yaşatacak!!??

Pes, pes, pes…

Devasa hasta havuzu inanılmaz bir el çabukluğu – hamaratlıkla boşaltılmaya çalışılmaktadır!? Yine de resmi verilerle 1 Mayıs 2021 günü havuzda 400 bin dolayında PCR testi (+) insan vardır (olgu – vaka – hasta). 17 günde bu havuz gerçekten boşaltılabilecek midir? Ne mümkün!

İşte ülkemizde salgın ne yazık ki böylesi sui generis (kendine özgü) bir anlayış ile yönetiliyor / YÖNETİL(E)MİYOR ama kullanılıyor! Tüm toplumsal muhalefet, toplanma vb. pandemi kalkanına (!) çarpıyor!

  • Pekiiiii, gerçekte AKP kadroları hiç de beceriksiz değil, örn. salgın ortasında bile yandaşlarını kollayabiliyor. O zaman salgın yönetiminde neden bunca fahiş hata, tüm uyarılara karşın ısrarla sürdürülüyor??
  • Çok sayıda ülke birkaç kez uzayan ve çok sıkı kapanmalara başvurmuşken Türkiye neden ayak sürümüştür? Taa ki açık ara Dünya birincisi olana dek!
  • Yoksa temel tasamız yaklaşan turizm mevsimi midir? Galiba öyledir, veriler bu yönde..

Tek ya da temel sorun tam kapanmanın finanse edilemeyeceği kaygısı mıdır?

Çok çarpıcıdır ki, ilan edilen 17 günlük sözde tam kapanmada, zorunlu / yaşamsal  sosyal devlet desteği son derece güdük kalmış ve tam kapanma duyurusunu izleyen günlerde gelebilmiştir.

Türkiye bu sorunun yanıtını hızla ve doğru olarak bulmak zorundadır.

İktidar, salgının denetim altına alınarak sürmesinden yana mıdır?
Öyle ise niçin??
Bunları derinlemesine tartışmak gerekiyor mutlaka…


Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 02 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

 

BİRGÜN Gazetesine Demecimiz : Covid değil, bilim düşmanlığı öldürüyor

Türkiye ‘kapandı.’ Ama ‘çarklar dönüyor’, milyonlarca emekçi işe gitmeye devam ediyor. Uzmanlar “Tam kapanma böyle olmaz” diyor.

Covid değil, bilim düşmanlığı öldürüyor

BİRGÜN,
30 Nisan 2021
Covid değil, bilim düşmanlığı öldürüyor (birgun.net)
Manşet ve sayfa 8-9
Türkiye ‘kapandı.’ İktidarın ‘kontrollü normalleşme’ diyerek mart ayında tedbirleri kaldırmasının ardından salgın kontrolden çıkınca bu karar alındı. Şimdi ise 17 gün sürecek ‘tam kapanma’nın ardından vaka sayısının 5 binin altına düşürülmesi planlanıyor. Ancak uzmanlar, dün akşam başlayan kapanma sürecinin ‘tam kapanma’ olmadığını, milyonlarca emekçinin işe gitmeye devam ettiğini vurguluyor. Aşılama sürecindeki sorunlara da dikkat çeken uzmanlar,
  • Kapanma kararı zaten geç kalınmış bir karar. Yasaktan muaf tutulan kesimlerin fazlalığı ve yine bilimsel ölçütlerle hareket edilmemesi nedeniyle salgının hızında keskin bir azalma olmayacak” diyor.

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, aşı sağlanmasında yaşanan sıkıntılara işaret ederek,

  • “Her ne olursa olsun bir iktidar salgının ortasında halkını aşısız bırakamaz” diye konuştu.

Türkiye’de 350’ye çıkan günlük ölüm sayısının İngiltere’de 6’ya kadar düştüğüne dikkat çeken Saltık, “İngiltere’de günlük olgu sayıları da 2 binlere düştü. Demek ki bilimsel olarak mücadele edince bunların hepsi başarılıyormuş. Şahsım devleti, bunların hiçbirini yapamıyor” ifadelerini kullandı. Salgınla geçen 14 ayda uygulanan politikaların tam bir fiyasko olduğunu belirten Prof. Dr. Saltık,

  • “Türkiye son 14 gündür günlük yeni tanı konan hastaların insidens hızında dünyada açık ara şampiyon” dedi ve ekledi:“Açıklanan resmi rakamlara göre, Türkiye’de toplam 4,8 milyon kişi hastalandı. 40 bine yakın insan yine bu hastalıktan öldü. Gerçek sayı ise bunun çok üstünde. Gerçekte 80 ile 120 bin kişi arasında insan öldü. Bu insanların tamamı salgından değil, AKP iktidarının kötü yönetiminden dolayı hayatını kaybetti.
  • Salgın öldürmüyor, iktidarın bilim dışı ve beceriksiz politikaları öldürüyor.
  • Tüm dünyada tanı konulan her 100 hastanın 5’i Türkiye’de.”ÜÇ SACAYAĞI OLMALIUygulamaya konulan kapanmanın “tam kapanma” olmadığına da vurgu yapan Prof. Dr. Ahmet Saltık, sözlerini şöyle sürdürdü:“Süre takvime göre ayarlanmaz. Salgın sizin koyduğunuz takvime kendini uyarlamaz, tersine sizin salgının gerektirdiği takvimi sağlamanız gerekir. Bu da dört haftadır. 14 gün bulaşıcılık süresi vardır. Matematiksel gerçekliği 28 gündür. 17 gün sonra Türkiye bu kapatmadan beklediğini bulamayacak. Bunun nedenlerinden biri 43 kalemde yasaktan muaf tutulan insanlar. Her 5 çalışandan 3’ü yasaktan muaf. İnşaat işçileri çalışmaya devam edecek. Bu şekilde nasıl bir kapanmadan söz edebiliriz?”Kapanmanın etkili olabilmesi için üç sacayağı üzerine oturması gerektiğini belirten Saltık, “Birincisi, eve kapattığınız insanlardan kapı kapı dolaşarak örnek alacaksanız. Saklı kalmış taşıyıcıları ve bulaştırıcıları yakalayıp engellemeniz gerekiyor. İkinci köşede aşı var. Fakat aşı elimizde çok az. Üçüncü olarak da halka mutlaka sosyal destek verilmeli; ancak açıklamaların hiçbirinde sosyal devlet katkısı yok” diye konuştu.

    İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu da salgının başından bu yana uygulanan politikaların tutarsızlığına işaret etti: “Alınmış bir kararın değiştirilmesi, sonra da bu kararın tekrar iptal edilmesi salgının en başından beri karşılaştığımız tutarsız politikaların bir örneği. Hasta-vaka ayrımı gibi verilerin paylaşımında da, maske dağıtımında da, sokağa çıkma yasağının ilan edilip bu karardan vazgeçilmesinde de hep bu tutarsızlıkları gördük.” Bu kapanma kararının da tutarsızlıklarla dolu olduğunu söyleyen Küçükosmanoğlu,

  • Ekonomik sosyal destek olmadan alınan bu karar; işçi sınıfının, küçük esnafın ve günlük çalışan kişilerin büyük bir soysal yıkıma uğramasına neden olacak.Diğer yandan şehirlerarası kısıtlamanın yapılacağı duyuruldu; ama insanlar köyüne, kasabasına gidiyor. Salgının en yoğun olduğu, her 3 vakadan 1’nin görüldüğü İstanbul’dan insanlar bütün ülkeye virüsü yayacak. Geçen haziran ayında da aynı yanlış yapılmıştı. Bu tutarsızlık yine tekrarlanıyor” şeklinde konuştu.

    SALGIN BİZDEN ÖNDE

    “Biz resmen salgını takip ediyoruz” diyerek salgının yönetimini eleştiren Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nden Prof. Dr. Sarp Üner ise şunları ifade etti: “Normalde öngörüyle karar verip, önlem alınması gerekirken bizde olaylar gerçekleştikten sonra müdahale ediyormuşuz gibi hissediyorum. Ya geç yaptık ya da yapmış gibi yaptık. Bu da bizi bugünkü duruma getirdi.”

    Prof. Dr. Üner, 17 günlük bu kapanma sürecinin ardından vaka sayılarının istenilen düzeye inmeyeceği görüşünde: “Tam kapanma deniyor ama bu sürede hemen herkes çalışıyor. Herkes o listeye girebilir gibi duruyor. Fabrikalar devam ediyor, bu tam kapanma değil. Yine bilimsel değil, turizm sezonuna yetişmek için alınmış bir karar. En az 4 hafta olması gerekirken 17 günlük kapanma kararı alındı.”
    =============================
    Dostlar,

    BİRGÜN Gazetesine yolladığımız  tam metin aşağıdaki gibi idi :

    ****
    BioNTech&Pfizer aşısının sağlanmasında çeşitli sıkıntılar yaşandı ve bu sıkıntıların birkaç nedeni var. En başta yüksek maliyet. Bu aşının maliyeti, Çin’den gelen Sinovac aşısının iki katı neredeyse. Sinovac’ın aşısının gelmemesinin de çeşitli nedenleri var. Aylardır Sinovac’la yapılan anlaşmayı açıklayın demekteyiz, niye bu aşının gelmediğini anlayalım: Çin’in Uygur bölgesinde yaşayan Türk soydaşlarımızla ilgili bir pazarlık olduğunu biliyoruz. Ayrıca iktidarın ödeme güçlükleri olduğunu da. Çin bu aşıyı satmayı ve yer yer bağışlamayı sürdürüyor. Her ne olursa olsun bir iktidar salgının ortasında halkını aşısız bırakamaz. Bu beceriyi göstermek ve yeterli aşıyı zamanında halka ulaştırmak devletin kaçınılmaz zorunluğu. Öte yandan 10 dolayında aşı halen acil kullanım onayı almış durumda. ABD, İngiltere, İsrail, Yeni Zelanda, Avustralya.. aşılamada çok başarılı. Türkiye’de günlük ölümler 350’ye dek tırmanmışken, İngiltere’de 6’ya düştü; günlük hasta sayısı da 2 binlere! Demek ki bilimsel savaşım verince başarılıyormuş. Kader, talih, kısmet, Allah’tan… değilmiş. “Şahsım devleti” hiçbir alanda başarıya erişemiyor ama Halkı aldatmayı ısrarla sürdürüyor!?Salgında 1. yılın sonunda geldiğimiz nokta gerçekten tam bir çuvallama, tam bir fiyasko. Türkiye son 2 haftadır, günlük yeni tanı konan hastaların insidens hızında (milyon nüfusta) dünyada açık ara şampiyon! Açıklanan “resmi” rakamlara göre Türkiye’de toplam 4,8 milyon kişi hastalandı. 40 bine yakın insanımız bu hastalıktan öldü (resmi veri!). Gerçek rakam ise bunun çok üstünde, 80-120 bin arasında insan Kovit-19’dan öldü. Kovit-19 yüzünden dolaylı ölümler ise bunun en az yarısı dolayında. Toplam ölümler 120-180 bin arasında, korkunç bir kırım ve AKP iktidarı bu tabloyu doğalmış gibi bize yutturmaya uğraşıyor ne yazık ki!

    • Bu insanların çoğu salgından değil, AKP iktidarının akıl-bilim dışı yönetiminden yaşamını yitirdi.
    • Salgından çok, AKP iktidarının beceriksiz ve insan yaşamına odaklanmayan sermaye yanlısı politikaları öldürüyor. Bu durum sürdürülemez ve kabul edilemez, iktidar suç işliyor, yargılanacaktır gelecekte.
    • Erdoğan Türkiye’yi bir devlet gibi değil Anonim Şirket gibi, CEO olarak kâr amaçlı yönetiyor!?

    Dünya genelindeki son 24 saatte 886.963 yeni vaka tanısı kondu, 40.444’ü Türkiye’de. Tüm dünyada tanı konan her 100 hastanın 5’i Türkiye’de, oysa nüfusumuz dünyanın %1’i! Bunların “resmi” rakamlar olduğunun altını bir kez daha çiziyoruz. İktidar, gerçek ölüm ve hasta (vaka) sayılarını hep gizliyor. Özellikle son 1 haftada günlük 63 binden, inanılmaz bir hızla, 1/3’ten çok azalma sağlandı, nasıl oldu ise?? Oysa dünyada %8 artış var hasta-ölü sayısında son haftada! Salgının şu azgın aşamasında günlük test sayısını azaltıyorlar, akıl almıyor!?

    Biz “Derhal % 95’e varan tam kapanma!” demekteyiz aylardır. Şu an 43 kalem, yasak dışı kesim var ve genişletiliyor! Bu kesinlikle tam kapanma değil! Salgında kapanma süresi takvime göre ayarlanamaz. Salgın, sizin koyduğunuz takvime kendini uyarlamaz; tersine, salgın dinamiğinin gerektirdiği kapanma süresini sağlamak zorunludur, bu da verili koşullarda en az 4 haftadır. Ortalama 14 gün bulaşıcılık süresi söz konusu. Bir evde 2 kardeş olsun, biri pozitif çıksın. Pozitif çıkan, 14. gün öbür kişiye bulaştırdığında, ikinci bir 14 gün gerekliliği bu nedenledir; o evde bulaş zinciri kırılsın diye. Epidemiyolojik gereklilik en az 28 gündür. “17 gün” alaturka, uyduruk – sentetik, politik ve yetersiz bir zaman dilimidir. Sayılan nedenlerle Türkiye, bu “uyduruk kapatma” dan beklediğini bulamayacaktır ne yazık ki. Nedenlerden biri, yasaktan bağışık tutulan 43 kalem kesimler. İnşaat işçileri bile çalışmayı sürdürecek! Bu biçimde nasıl bir “tam kapanma”dan söz edebiliriz ki? 26.8 milyon istihdamın yaklaşık % 61’i çalışmayı sürdürecek, %22’si bir ölçüde bağışık. Tam bağışık (muaf) tutulan kesim yalnızca %17 (4,5 milyon) ! Her 5 çalışandan en az 3’ü kısıtlama dışı. Buna “tam kapanma” asla denemez?
    Ne ki; “üretim – imalat – tedarik – lojistik” AKP = RTE iktidarının 4 kutsalı!?

  • Tam kapanma için para yok!?Bu kapanmanın ayrıca 3 sac ayağı üzerine oturması gerekiyor:1. Eve kapattığınız insanlardan kapı kapı dolaşarak, burundan sürüntü örneği alacaksanız; toplumda saklı – gizli kalmış olası tüm taşıyıcı – bulaştırıcıları yakalamak için. Bulaş zincirini kırmak için bu kaçınılmaz.2. İkinci köşede YAYGIN – HIZLI AŞILAMA var ama elde aşı yok gibi. Ancak 10 milyon insan ikinci dozu alabildi, nüfusun 1/9’u ve çok çok yetersiz salgını sınırlamak için.3. Üçüncü olarak da yoksul – işsiz halka, küçük esnafa mutlaka sosyal destek verilmeli.Erdoğan sosyal devletin S’sinden, D’sinden söz etmedi oysa. Yalnızca “kapattık git otur” deniyor.Salgınlar toplum yaşamında çok ağır afetlerdir ve ancak Millet – Devlet seferberliği ile başedilebilir. Toplum katılımı olmaksızın başarı hayaldir. Hele “halka karşın” dayatmalarla, hep sermayeyi kollayarak salgın yönetimi felaketten başka bir sonuç getirmez, ne yazık ki halen Ülkemizde görülen budur ve ülkemizi de, iktidarı da hızla eritmektedir..
    ================Sayfa 8-9 aşağıda..
    Sevgi ve saygı ile. 02 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

 

 

 

HALK TV Programımız – 17 Nisan 2021

Dostlar,

Bu gün, 17 Nisan 2021 günü akşam saat 20:00’de HALK TV’de olacağız.

Sn. Fatih Ertürk uzun ve çok varsıl (zengin) bir program sunuyor.

ABD 81.773 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 332.5 m = milyon nüfusta 245.9 insidens hızı
Brezilya 76.249 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 213,7 m = milyon nüfusta 356,8 insidens hızı
Hindistan 233.943 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 1,39 Bn = milyon nüfusta 168,3 insidens hızı

TÜRKİYE 63.082 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 85 m = milyon nüfusta 742,1 insidens hızı!

  • Açık ara Dünya şampiyonu Türkiye, yukarıdaki sayısal verilerle arayı sürekli açıyor!

Ayrıca, Dünya toplamı 830.107 yeni – günlük hastanın 63.082’si, %7,6’sı!
Oysa Türkiye nüfusu dünya nüfusunun 85 milyon / 7.8 milyar = %1,1!i..

  • Nüfusuna oranla 7 kat aktif kovit-19 hastası var ülkemizde!
  • Ölüm oranında ise tersine birinciyiz.. Dünya ortalaması %3, Türkiye’de %1!

“Resmen” ilan edilen ölümler 35.320.. Rahatlıkla 3 ile çarpılmalı.. 106 bini buluyor ne acı ki!
Bunlar doğrudan kovit-19 ölümleri.. Yarısı dolayında da “ikincil” korona ölümleri var.
Toplam 150 bini aşıyor.. Bunca can yitiğini 1 yılda Türkiye, tarihinde nerede, ne zaman verdi??

  • Öldüren salgın mı, gerçekte akıl ve bilim dışı AKP politikaları mı? Hangisi ve niçin?

****
AKP = RTE hiçbir bilimsel uyarıyı dinlemiyor ve tablo her geçen gün daha da tıkanıyor.
Neden acaba?? Bu kördüğüm nasıl açıklanır, nasıl çözülür??
Nedir AKP = RTE’nin planı??
Bir soru / yanıt daha soralım / verelim :

  • Türkiye İŞGAL altında olsa idi, bu salgın şimdikinden daha kötü yönetilebilir ya da zalimce kullanılabilir miydi??
  • Bu tablo, Türkiye için stratejik bir ulusal güvenlik sorunu aşamasına ulaşmıştır.

Sevgi ve saygı ile. 17 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

TELE1 TV Programımız – 15 Nisan 2021

Dostlar,

15 Nisan 2021 Perşembe günü saat 22:00’de, TELE1’de olacağız.. / OLDUK..

Sn. Gökhan Kazbek yönetecek.. / yönetti.. (izlemek için erişke – link aşağıda)
Bilindiği gibi salgın denetimden çıktı AKP hüneriyle.
Özellikle İstanbul’da deyim yerinde ise can pazarı yaşanmakta.
Hastalar hastanelerde, geçelim yoğun bakımı normal servis yatağı bulamıyorlar.

Toplam 247 bin yatağın1/5’i özel sektörde. Toplam 45 bin dolayındaki yoğun bakım yataklarının ise 1/3’ü özel sektörde. Bu kapasiteden büyük ölçüde yararlanamıyoruz. Özel sektör hatırlı – torpilli – dayılı – paralı hasta kabul ediyor seçimli olarak. İşte kapitalizm böyle bir şey..

Hastalıklı ve insanlık düşmanı. Salgında bile karının peşinde kategorik olarak.
Sağlık Bakanlığı’nın 895 hastanesinden 32 bini yoğun bakım yatağı olmak üzere 200 bin yatak var. 15 Nisan 2021 akşamı Sağlık Bakanlığı “resmi” verisiyle havuzda 516.886 hasta var. Bunların %20’si yatırılmış olsa 103.377 yatak dolar. Olağan koşullarda Türkiye’de yatak işgal oranı yıllık %75 gibidir. Bu, 200 bin kamu kesimi hastane yatağının her an %75’inin, 150 bin yatağın dolu olması demektir. Bu durumda 103.377 kovit-19 hastası yatırılmamış / yatırılamamış demektir. Ya da kovit dışı hastalar yatırılmamakta, korona hastalarına yer ayrılmaktadır. Özel kesimdeki kurulu kapasiteden, salgın ortamında bile yeterince yararlanılamamaktadır.

Çıplak gerçek odur ki; hem korona hastalarına hem de kovit-19 dışı hastalara yeterli yataklı sağlık hizmeti verilememektedir. Sağlık sistemi tıkanma sınırındadır, sağlık emekçileri bitkindir. 400’ü aşan kurban vermişlerdir salgına ve hala meslek hastalığı hakları ZALİMCE, AKP iktidarınca tanınmamaktadır!!??

  • AKP = RTE’nin çok övündüğü hastaneci – özelleştirmeci sağlık sistemi gerçekte tıkanmıştır.
  • Şehir hastaneleri gerçekte bir TALAN olup, çok “doğallıkla” (!) salgında bekleneni verememiştir.

En büyük yanılgı, salgını hastanelerde göğüslemeyi başarı sanmaktır.
Salgın, evrensel Epidemiyolojik kuraldır, 1. Basamakta, hastaneler öncesi, koruyucu sağlık hizmetleriyle bulaş zinciri kırılarak yenilebilir. 1. Basamak ise Aile Hekimliği adı altında özelleştirilmiştir ve sistemin kurgusu bulaşıcı hastalık salgını ile savaşa elverişli değildir.
****
AKP = RTE iktidarı akıl almaz bir vurdumduymazlık içinde salgını adeta seyretmekte..

15 NİSAN 2021 verilerine göre                     :

ABD 78.876 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 332.5 m = milyon nüfusta 237.2 insidens hızı
Brezilya 75.998 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 213,7 m = milyon nüfusta 355,6 insidens hızı
Hindistan 199.569 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 1,39 Bn = milyon nüfusta 143,5 insidens hızı
TÜRKİYE 61.400 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 85 m = milyon nüfusta 722,4 insidens hızı!

Açık ara Dünya şampiyonu Türkiye, yukarıdaki sayısal verilerle arayı sürekli açıyor!

Ayrıca, Dünya toplamı 811.552 yeni – günlük hastanın 61.400’ü, %7,6’sı!
Oysa Türkiye nüfusu dünya nüfusunun 85 milyon / 7.8 milyar = %1,1!i..
Nüfusuna oranla 7 kat aktif kovit-19 hastası var ülkemizde!
Ölüm oranında ise tersine birinciyiz.. Dünya ortalaması %3, Türkiye’de %1!
“Resmen” ilan edilen 35.031.. Rahatlıkla 3 ile çarpılmalı.. 105 bini aşkın ne acı ki!
Bunlar doğrudan kovit-19 ölümleri.. Yarısı dolayında da “ikincil” korona ölümleri var.
Toplam 150 bini buluyor.. Bunca can yitiğini 1 yılda Türkiye, tarihinde nerede, ne zaman verdi??

  • Öldüren salgın mı, gerçekte akıl ve bilim dışı AKP politikaları mı? Hangisi ve niçin?

****
AKP = RTE hiçbir bilimsel uyarıyı dinlemiyor ve tablo her geçem gün daha da tıkanıyor.
Neden acaba??
Bu kördüğüm nasıl açıklanır, nasıl çözülür??
Nedir AKP = RTE’nin planı??
Bir soru / yanıt daha soralım / verelim :

  • Türkiye İŞGAL altında olsa idi, bu salgın şimdikinden daha kötü yönetilebilir ya da zalimce kullanılabilir miydi??

Bunları konuşacağız programda zaman ölçüsünde.. / konuştuk…
(58. dk. dan başlayarak 1 saat 45. dakika arası..)

https://youtu.be/HljCzdwvTRA?t=6320

Bilgi ve ilginize sunarız..
Sevgi ve saygı ile. 15 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

AKP = RTE Kovit-19 Salgınını Neden Yönet(E)miyor??

Dostlar,

Meslektaşımız Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu,  24 Mart 2021 günü bizimle sanal ortamda uzun bir söyleşi yaptı. Kendileriyle, Halkçı Doktorlar olarak 4. programımız oldu. Söyleşimiz metne döküldü ve bize ulaştırıldı. 17 A4 sayfası tutuyor.

AKP = RTE Kovit-19 Salgınını Neden Yönet(E)miyor??

– 21:00’de Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu ile HALKÇI DOKTORLAR ile (sosyal medya hesaplarında) söyleşi gerçekleştirdik.

https://www.facebook.com/halkcidoktorlar/videos/374472266874457/

Giriş şöyle                               :

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu: İyi akşamlar sevgili bizi izleyenler. Bu gün Prof. Dr. Ahmet Saltık Hocamla birlikteyiz, bu bizim Halkçı Doktorlar olarak dördüncü programımız olacak.

Salgının, yani Koronavirüs pandemisinin birinci yılını geçirdiğimiz bugünlerde, ülkemiz yeniden üçüncü tepeyi yaşıyor, şu anda birinci dalga hâlâ bitmiş değil, fakat üçüncü kez tepe noktasına ulaşmak üzereyiz.

İyi akşamlar Ahmet Hocam, merhabalar.

Prof. Dr. Ahmet Saltık: Ercan hocam size de iyi akşamlar, teşekkür ederim fırsat verdiğiniz için bana.

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu: Evet, bu gün pek çok programınızın arasında bizlere de yer verdiğiniz için çok teşekkür ediyoruz. Gerçekten, işte bu günkü programımızın başlığını da sizlerle birlikte belirledik. İşte “AKP=RTE, Kovit-19 Salgınını Neden Yönet(E)miyor?” diyoruz. Gerçekten de bizim ülkemiz gibi böyle koronavirüs salgınında bu denli başarısız olan ya da vurdumduymazlık içinde olan çok ülke yok. Belki ABD, belki işte Brezilya’nın arkasından Türkiye geliyor gibi duruyor tüm dünya ülkelerine baktığımızda. Bu açıdan çok sıkıntılı bir süreç yaşıyoruz. Sizler ne diyorsunuz bu genel olarak birinci yılın sonunda Ahmet Hocam?

Prof. Dr. Ahmet Saltık: Evet, Ercan Hocam tablo hiç hoş değil. Sizin de belirttiğiniz gibi. Sayıları artık herkes biliyor, örneğin Mili Eğitim Bakanlığı 29 Mart’ta yapacağı yüz yüze sınavları Mayıs başına erteledi. Yaklaşık bir ay ötelemiş oldu salgın nedeniyle. “Söylemiştik” demek pek hoşuma gitmiyor, üzülüyorum öngörülerimizin tümüyle doğru çıkmasından, keşke yanılsak.  Bize “felaket tellalı” diyenler oluyor Ercan Hocam, ama çok üzgünüm, bizim aldığımız bilim terbiyesi buna izin vermez, biz öyle davranamayız. Kendimi uzun uzun “felaket tellalı değilim, felaket tellalı gibi davranmıyorum” biçiminde savunma konumunda görmek istemiyorum, görmüyorum da. Ayrıca, naçizane sizin, benim yapmaya çalıştığımız bilimsel öngörülerdir.

Sayısal karar verme teknikleri diye bir süreç vardır Ercan Hocam, “Quantitative Decision Making” diye, bağışlayın beni “Gavurcasını”(!) söyledim, ukalalık aklımızdan geçmez, bize yakışmaz; bunu ben uydurmadım, “sayısal karar verme teknikleri” Matematik temelli ciddi bilimsel yaklaşımlardır. Bizde de Epidemiyolojide, salgınların yönetiminde, sağlık hizmetlerinin yönetiminde, tıp ve sağlık bilimleri araştırma yöntembiliminde, -ki bunlar Epidemiyolojinin tanımı ve işlevleridir, Epidemiyoloji salt salgınlarla uğraşan bir bilim dalı değildir- stratejik önemde bir bilim dalıdır bildiğiniz gibi; bütün tıp dallarının yeterince kullanması gerekir Matematiksel karar verme – öngörme süreçlerini.

Sayısal temelli öngörülerde bulunmaya çalışıyoruz… Şimdi bakınız; Genel Korona tablosuna (Turkuvaz tablo dedikleri!) baktığımızda, Türkiye 28 Şubat 2021’de 66 ölüm bildirmişti değerli meslektaşım, Profesör Küçükosmanoğlu, 66 ölüm bildirmişti; bu gün duyurulan ölüm sayısı 146! Neyle çarptık? 2’nin üstünde bir katsayıyla çarptık. Ne denli sürede, 24 günde, 3 haftada yaklaşık olarak, 66’dan 146’ya. Toplam olgu sayıları 8400’lerden geldi 29762’ye. Bu veri kaçla çarpıldı? Neredeyse 4’le. Ölüm sayıları 2’nin üstünde, olgu sayıları 4’ün üstünde bir çarpanla büyüdü 3 hafta içinde. Yineliyorum hoşgörünüzle bunlar “resmi” rakamlar üstelik. Gerçek veriler bunun birkaç katı değerli Küçükosmanoğlu. İzin verirseniz küçük adınızla sesleneyim size, ön adınızla Ercan hocam.
….
……
****
Devamla                         ;

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu: Evet Organize Sanayi Bölgesinde sürekli üretim devam etti Hocam, yani bir kısıtlama olmadı pek fazla.

Prof. Dr. Ahmet Saltık: Evet ben onun için topu size attım, Siz orada gözlediniz rahatlıkla. Ciddi bir sanayi bölgesi ve belirttiğiniz gibi üretim gevşemedi, üretim sürdü, emekçiler kalabalık servis araçlarında değil mi? Toplu taşıma araçlarında yan yana, omuz omuza “leb a leb” gidip geldiler, çalışmak zorunda bırakıldılar. Şimdi AKP iktidarı, üzerine düşeni yapmadığı gibi, hasta ve ölüm verilerini kararttığı gibi, elindeki verilerin kritik Epidemiyolojik  yanlarını da açıklamıyor Ercan Hocam. Söz gelimi bu 30.462 ölümün, ben kimler olduğunu çok merak ediyorum. Hem bir insan olarak hem bir hekim, Halk Sağlığı Uzmanı bir hekim olarak merak ediyorum. Bilirsiniz Epidemiyolojide 3 tane soru vardır: Kişi, yer, zaman! Kim ölüyor, bunlar kim kardeşim? Bunlar dolar milyarderleri mi, bunlar yoksul köylüler mi, bunlar işsizler mi, bunlar yoksullar mı, kadın mı, erkek mi, şişman mı, zayıf mı, hipertansiyonlu mu, beyin tümörlü mü, çocuk mu, kim? Acı ironi katıyorum araya, kimler ölüyor?

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu: Bunların bile yani bir bilimsel çalışma olarak yayımlanmasına izin vermediler, hocam doğru dürüst bir bilimsel yayın yapılmadı Türkiye’de. Onun için biz doktorlar olarak da salgını tüm boyutlarıyla tanımlamakta çok güçlük çekiyoruz. Daha illerle ilgili veriler, Şubat’tan beri yayımlanmaya başladı; yani hangi ilde kaç vaka sayısı var diye. Bunlar bizim açmazlarımız. Evet Hocam.

Prof. Dr. Ahmet Saltık: Çok doğru söylediniz. Dolayısıyla ölenlerin yaşlarını, cinsiyetlerini, mesleklerini, kişi özelliklerini, ayrıca ülke genelinde dağılımlarını bilmiyoruz. Günlük veriler dışında, günlük nominal veriler yani sayısal veriler, 146 ölü ama, belirttiğim gibi bunlar karartma içinde, bilimsel araştırmaya da izin verilmiyor. Daha acısı Bilim Kurulu üyeleri de birkaç kez “Biz de o turkuaz tablo dışında bilgiye sahip değiliz” dediler! Dehşet verici bir durum bu. Şimdi benim gördüğüm, karşımda sözde turkuaz, aslında kapkara, aslında utandırıcı, kıpkızıl bu tablodaki o sınırlı verilerle nasıl Epidemiyolojik yordam (strateji) geliştiriyorlar salgın yönetimi için oradaki Bilim Kurulu üyeleri, nasıl yetinebiliyorlar bu verilerle; benim aklım, fikrim almıyor.

Şimdi illere geçmeden, yoksulluk konusuna değinmek isterim. Bilirsiniz, hiç değişmez  kuraldır; Yoksullar daha çok hasta olurlar, hastalandıklarında daha çok yoksullaşırlar. Eğer ölmez sağ kalırlarsa daha da kırılgan bir duruma geldikleri için bu kısır döngü böyle sürer gider. Cehennemî bir kısır döngüdür bu; yoksul daha çok hastalanır, hastalandığında daha çok yoksullaşır, bu şekilde telef olur gider. Yani, aslında veriye de –ironik olarak söylüyorum– gerek yok; Türkiye’de de bu hastalıktan daha çok yoksullar, işsizler, garibanlar, emekçiler ölmekte! Bu evrensel ve tartışılması bile yersiz bir gerçek. ABD New York’ta ölümler 100 bine dayandığında, New York Times’da sayfalarca, simsiyah sayfalarda, bu insanların adları yayımlandı.

Bakar mısınız elin “kefere”sine tırnak içinde! ABD’de bile ölen 100 bin insanın anısına saygıyla siyah sayfalarda New York Times adlarını yayınladı. Biz bu bilgilere bile erişemiyoruz. Gün olur erişildiğinde bir kez daha göreceğiz ki, hepimiz aynı gemide değiliz Ercan Hocam. Yoksullar, garipler, işsizler, garibanlar ölüyor, villalarında yaşayanlar değil! kentlerin, büyük kentlerin gettolarında, varoşlarında kalabalık, Kovit hijyeni olmayan, yeterli beslenemeyen, kendine yeterince maske, dezenfektan bile alamayan, toplu taşımayı kullanan, çalışmak zorunda olan, insanlar ölenler. Onun için Türkiye Halkı bu gerçeği görsün kardeşim. Biz hepimiz aynı gemide değiliz bu bağlamda.

Aşı skandallarının arkası gelmiyor gördüğünüz gibi. Kimi milletvekilleri soruyorlar, 1.5 milyon doz aşıyı ne yaptınız, yandaşlara mı yaptınız? Nerde bunlar, neden AŞI YOK, filan.
…..
………….
Ve şöyle bağladık kapsamlı söyleşimizi                    :

Prof. Dr. Ahmet Saltık: Peki ben size son olarak küçük bir video daha izleteyim izin verirseniz.

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
: Buyurun hocam.

Prof. Dr. Ahmet Saltık
: Paylaşayım ekranı, şuradan ekran paylaşması, “share screen”, nerede o dosya, hemen buluyorum, evet, şurada.
***
Prof. Dr. Ahmet Saltık Hoca bir ses kaydı daha dinletiyor:

Recep Tayyip Erdoğan : “Doğu, Güney Doğu’nun Kürdistan Eyaleti olduğunu görecekler, Doğu Karadeniz’in Lazistan Eyaleti olduğunu görecekler bunlar bizim tarihimizin bize devrettiği mirastır. Bunları görmemezlikten gelemezsiniz, kullanamayacaksınız artık ne Türk kavramını ne de Türkiye ismini kullanamayacaksınız.”

Mustafa Balbay: Türkiye’deki kurumların başından Türk ve Türkiye kavramları attırmak, ancak ve ancak Türkiye’yi işgal eden bir gücün işi olabilir.
***
Prof. Dr. Ahmet Saltık: Evet, görüntülü oldu mu ekranda Ercan hocam?

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu: Görüntü olmadı ama yalnızca sesler paylaşıldı, o anlaşıldı yalnız.

Prof. Dr. Ahmet Saltık: Tamam, Mustafa Balbay’ın Meclisteki itirazı:

Ancak işgal altındaki bir ülkede olabilir” dedi.

Biz de söyleyelim, Türkiye işgal altında! AKP’yi kuran – kurduran güçler Rand Corporation eliyle programını yazdıran güçler, Morton Abramovitz eliyle yıllar önce keşfedip özel olarak yetiştirip AKP’yi ve Erdoğan’ı başımıza musallat eden güçler… Şimdi Türkiye’de Andımızı kaldırdılar.

Türk ve Türkiye’yi.. çok açık söyledi R.T. Erdoğan, işte duydunuz; Türk ve Türkiye kavramını kullanamayacaksınız, Lazistan olacak, Kürdistan olacak, bunlar tarihimizden gelen gerçekler.. dedi yani Sevr’in rövanşı apaçık!

Şimdi böyle bir kadrodan yani Türkiye’de Sevr’i uygulamak isteyen bir siyasal kadrodan, bu misyonun kendine yüklendiği bir kadrodan bu halkı esirgemesi koruması, salgını yönetmesi, insanların ölmesini engellemesi beklenebilir mi? Nokta!

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu: Evet, teşekkür ediyoruz hocam, görüşlerinizi bizlerle paylaştınız. Epeyce bir zaman da geçti, çok teşekkür ediyoruz ve dileriz ki tüm halkımız olarak bu sorunlara doğru yaklaşır ve gerçekleri görürüz. Sağlık hakkımıza da sahip çıkarız diye düşünüyorum ben. Önümüzde Koronavirüssüz günler diliyorum.

Çok sağ olun Ahmet hocam, sağolun.

Prof. Dr. Ahmet Saltık: Siz de sağ olun fırsat verdiğiniz. Sevgi ve saygıyla. Evet, ayrılıyorum izninizle.

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu: Tamam. Teşekkürler hocam

Prof. Dr. Ahmet Saltık: Hoşçakalın, görüşmek üzere. (24 Mart 2021, sanal ortamda söyleşi)
********
Söyleşimiz, Kurtuluş Yolu gazetesinde 1 Nisan 2021 günü yayınlandı (Yıl 16, sayı 158, syf. 13-16; https://kurtulusyolu.org/akprte-kovit-19-salginini-neden-yonetemiyor/).
Tam metin olarak pdf biçimi : Ercan_Küçükosmanoğlu_ile_söyleşi_24.03.2021

Sevgi ve saygı ile. 16 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

 

MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ ve BAZI GÜNCEL SORUNLAR

Dostlar,

Yetkin kamu hukuku öğretim üyesi Sn. Prof. Dr. Rona AYBAY, bizimle çok değerli bir çalışmasını paylaştı. 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisinde yayınlanan (cilt 21, syf. 2729-2742, özel sayı, 2019)

MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ ve BAZI GÜNCEL SORUNLAR” başlıklı makale çok yol gösterici olsun ülkemize. Özellikle iktidara ve Erdoğan’a..

Makaleyi okumak için aşağıdaki erişkeye (linke) tıklamak ve pdf dosyasını (14 sayfa) indirmek gerekiyor..

RONA-AYBAY-1

Prof. Aybay, kapsamlı makalesini şöyle bağlamakta :

SONUÇ

Montrö Sözleşmesi ile kurulan düzen, Türkiye tarafından 80 yılı aşan bir süredir sorumlulukla yürütülmektedir. Dışişleri Bakanlığımızın diplomatları bu süre içinde; askeri yetkililerle, hukukçularla ve denizcilik alanındaki teknik uzmanlarla işbirliği içinde, konunun gerektirdiği ciddiyetle çalışmışlardır. Böylece hem Türkiye’nin ulusal çıkarları korunmuş hem de uluslararası yükümlülüklerin gereği yerine getirilmiştir. Süresi, 1956’da (yani yarım yüzyılı aşkın bir süre önce) sona ermesine karşın Montrö Sözleşmesinin hala yürürlükte kalmasında, hiç kuşkusuz, bunun da önemli etkisi vardır. Özetle şu 2 saptamayı yapabiliriz:

(i) İkinci Dünya Savaşı gibi bir felaket dönemini de kapsayan 80 yılı aşkın süre içinde; Sovyetler Birliği’nin, savaş sırasında Alman gemilerinin Sözleşmeye aykırı geçişlerine göz yumulduğu savlarına dayanan ve sonuç vermeyen; sonradan zımni olarak geri aldıkları tehditleri dışında ciddi bir diplomatik çekişmeye yol açılmamış olması Türkiye açısından övünç verici bir durum olmuştur.
(ii) 1936’dan sonra, Boğazlardan geçen gemilerin sayısındaki ve hacimlerindeki büyük artış; özellikle akaryakıt tankerlerinin karıştığı deniz kazalarının yol açtığı can kayıpları, maddi zararlar ve çevre felaketleri karşısında; Türkiye Boğazlardan geçişte güvenlik sağlamaya yönelik önlemler alma gereksinimi duymuştur. Bu alanda gösterilen çabalar başarıya ulaşmış; Türk yetkililerince hazırlanmış Boğazlar Tüzüğü, sonuç olarak uluslararası Denizcilik topluluğu ve IMO tarafından kabul edilmiştir. Bunun sonucu olarak, Boğazlardaki deniz kazalarının sayısında apaçık belirgin bir azalma sağlanmıştır. Montrö Sözleşmesindeki “geçiş serbestliği” ilkesinin gerek Türkiye’de yaşayan insanların, gerek Boğazları kullanan yabancı bayraklı gemilerdeki insanların güvenlikleri ve genel olarak çevre kirliğinin önlenmesi gibi amaçlar bakımından en uygun biçimde yorumlanması; sonuç olarak insanlığın yararınadır.”
***

Bilindiği gibi söz konusu sözleşme, İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerinde Lozan Andlaşmasında sağlanamayan egemenliğin kurulmasına elveren stratejik önemde bir uluslararası sözleşmedir. Mustafa Kemal ATATÜRK, son derece yetkin diplomatik çabalar ve sabırla egemenliğimizi sınırlayan bu ciddi sorunu çözmüştür. Sözleşme’den en çok rahatsız olan ülke ABD ve NATO’sudur. Rusya öbür kritik muhataptır. Karadeniz’de savaş gemisi bulundurma hak ve yetkisi, büyük ölçüde kıyıdaş (sahildar) ülkelerle sınırlandırılmaktadır. ABD – NATO ise, Rusya’nın burnunun dibine dek askeri tehdidi uzatmak isteklisidir. ABD yanlısı (haydi güdümünde demeyelim..) AKP iktidarı, 2 arada bir derede kalmış sayılabilir.

Bu gibi diplomatik açmazlarla başetmek üzere Mustafa Kemal Paşa bizlere, hala geçerli altın dış politika ilkeleri bırakmıştır. Bunların başında uyduluk değil TAM BAĞIMSIZLIK gelmektedir. İçişlerine karışmama – karıştırmama, dışişlerinde karşılıklılık ve özellikle büyük devletlerle ilişkilerde denge politikaları..

ABD’ye olağanüstü bağlı (uydu!) ve NATO üyesi Türkiye, Atlantik ötesinden gelen bu bağlamdaki sınırların kaldırılması istemleri karşısında dengelemede bocalamaktadır.

KANAL İSTANBUL da bu ikilem bağlamında değerlendirilebilir. Montrö Boğazlar Sözleşmesi uluslararası hukuk açısından tarafları bağlayıcıdır. O yüzden, deyim yerinde ise, bu Sözleşme “by pass” edilmek istenmektedir Kanal girişimiyle. Oysa Montrö Boğazlar Sözleşmesi, savaşta ve barışta, Türkiye’nin savaşa girmesi / girmemesi durumlarında salt İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından geçebilecek savaş gemilerinin sayısı – silah donanımı.. ile ilgili değildir. Ek olarak bu gemilerin Karadeniz’de kalma süreleri de sınırlandırılmıştır. Bu bakımlardan Kanal İstanbul, ABD – NATO’nun tüm “dertlerine” (!) yeterince deva olamayabileceği gibi, değiştirilemez kadim kuzey komşu Rusya’yı karşımıza almak sonucunu da doğurabilecektir.

  • Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan olmayalım..

Ne var ki, AKP iktidarı “fena halde” ABD – NATO bağımlısı – bağlısı olup, Atlantik ötesinden verilen “büyük direktif“e karşı koyma istenci (iradesi) gösterememektedir. Tüm toplumsal karşı çıkmalara, olağanüstü ekonomik sıkıntılara, salgın için bile yeterli para bulunamamasına karşın birkaç on milyar Doları birçok açıdan çok tehlikeli bu projeye ayırmayı göze almasına ne denebilir? Kimbilir, Atlantik ötesi, kritik önemi nedeniyle koşullu finansal destek vaadetmiştir!?

Erdoğan’ı, canhıraş bir biçimde Kanal İstanbul’u savunmaya mahkum eden tablo çok açık!

Umar, diler ve uyarırız ki; AKP = RTE, bir Cumhurbaşkanlığı Kararı / Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile ya da TBMM üzerinden bile olsa böylesine bağışlanmaz, fahiş bir tarihsel çılgınlığa / ihanete girişmez..

Türkiye AKP = RTE‘nin çiftliği değildir ve olmayacaktır!

Montrö’yü tartışmaya açmak bile Türkiye için bir sağkalım (beka) sorunudur!

Sevgi ve saygı ile. 28 Mart 2021, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Anayasa Hukuku PhD Öğrencisi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

YOL TV Programımız – 31 Mart 2021

Dostlar,

31 Mart 2021 Çarşamba günü saat 19:00’da YOL TV’de olacağız.. / OLDUK..

Türkiye, 1 Mart 2021’den günümüze 2. kez bir açılım – saçılım histerisi hatta kumarı içinde..

Dün olgu sayısı 37 bini aşarak 11 Mart 2020’den bu yana rekor yineledi.

  • ŞAHSIM DEVLETİ Türkiye 53 Avrupa ülkesi içinde bu sayı ile 1. oldu!
  • AKP = RTE’nin çiftliği Türkiye, Dünyada ise 4. sıraya tırmandı dünkü olgu sayısı ile!
    ABD 62.459, Brezilya 86.704, Hindistan 53.158 ve Türkiye 37.303!Ama ABD ülkemizin 4 katı (331 m), Brezilya 2,5 katı (213 m), Hindistan 16,4 katı (1,38 milyar) nüfusa sahip.. Bu durumu dikkate alırsak, bu 3 ülkeden de beteriz.

    30 Mart 2021 günü Türkiye, o gün tanı konan 37.303 kovit-19 olgusu / hastası sayısı bakımından, nüfusuna oranla Dünya birincisidir!

    ===========================================
    GÜNCELLEME
    (31 Mart 2021, 20:50) :

    Türkiye’de günlük koronavirüs vaka sayısı bir kez daha rekor kırdı! Son 24 saatte 39.302 koronavirüs vakası belirlendi,
    152 kişi yaşamını yitirdi. Ağır hasta sayısı 2.082 oldu

    30 Mart 2021 günü Dünya – Avrupa ölçeğinde elde edilen muazzam “başarı” (!!) bir kez daha perçinlendi.. Devekuşu politikalarına devam!


    AKP = RTE
    , 11 Mart 2021 günü yaptığı basın açıklamasında, salgının Türkiye’de 1. yılında

  • “SALGINLA MÜCADELEDE DESTAN YAZDIK” buyurdular..

    Evet, AKP = RTE Sultanlığının çiftliği ülke Türkiye’ye kıran girdi, “tebaa / ümmet” bulaşıcı hastalıktan kırılıyor..Tek başına mutlak iktidarın 19. yılında hal-i pür melalimiz böylecedir..
    ***
    Almanya’da Başbakan Angela Merkel’in eyalet başbakanlarıyla dün yaptığı korona doruğundan (zirvesinden) önemli kararlar çıktı. Dorukta pandemi önlemlerinin 1-5 Nisan tarihleri arasındaki Paskalya döneminde özellikle sertleştirilmesine karar verildi. Beş günlük süre içinde tüm mağaza, dükkan ve restoranlar kapalı kalacak. Yalnızca 3 Nisan Cumartesi günü marketlerde gıda satışına izin verildi.Paskalya döneminde ayrıca iki farklı haneden en çok 5 kişi bir araya gelebilecek. Toplanmalarda 14 yaşın altındaki çocukların sayısına ise bir kısıtlama konmadı.Kamusal alanda toplanma  yasaklandı. Kilise ve dini cemaatlerden de Paskalya boyunca yalnızca çevrim içi hizmet vermeleri istendi. Aşı ve test merkezleri ise beş günlük süre içinde açık kalmayı sürdürecek.
    (https://www.dw.com/tr/almanyada-korona-tedbirleri-paskalya-d%C3%B6neminde-sertle%C5%9Ftirilecek/a-56957109, 31.3.21)
    ***
    Bu yakıcı sorunu değerlendireceğiz.. / Değerlendirdik

Konuşmamız, YOL TV’nin Facebook, twitter hesapları üzerinden canlı yayınlandı.

Youtube’da izlemek için erişke (link, 19 dk.) : https://youtu.be/FEei4ZQM4RA

Tüm yollar 4 hafta tam kapanmaya zor – lu – yor!

Hem de oyalanmadan, ayak sürümeden, daha çok uzatmadan..

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 31 Mart 2021

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik