Kategori arşivi: Hekim Saltık

Nerede o eski işçiler o eski sendikacılar?


Dostlar
,

5-7 Mayıs 2014 günlerinde İstanbul’da VII. Uluslararası İŞ SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİ Konferansı toplanıyor..

Yoğun ders programımız bu bilimsel etkinliğe katılmamıza olanak vermedi.
Ancak sunumları yakından izleyecek ve daha sonra okuyacağız..

İşçi Sağlığı – İş Güvenliği ve Meslek Hastalıkları,
HALK SAĞLIĞI uzmanlık alanımız içinde en çok emek verdiğimiz alt alandır.

İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olduğumuz yıl (15 Haziran 1977) Keban’da
Etibank Simli Kurşun İşletmesinden de sorumlu SSK hekimi olarak görev aldığımız günden bu yana 37 yıldır bu alana emek veriyoruz.

Yaşayarak deneyimlediğimiz ve öğrendiğimiz çok yalın gerçeklerin başında
SENDİKAL ÖRGÜTLENMENİN YAŞAMSALLLIĞI geliyor..

Hatta şöyle savsözleştirmek (sloganlaştırmak) pek yerinde olacak :

  • SENDİKA YOKSA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ DE YOK!

Oysa makalesini aşağıya aktardığımız, yaşamını bu konulara adayan Sayın
Engin Ünsal’ın da (PhD) belirttiği üzere, 1980’de 3 (üç!) milyon SSK’lı işçinin yarısı
sendikalı iken günümüzde bu oran 16+ milyon işçide %10’un da altındadır!

Bir milyonu bulmayan sendikalı işçinin yarısından çoğu kamu işyerlerinde örgütlüdür.

  • Yabanıl kapitalizm, ÖZELLEŞTİRME üzerinden emek sendikacılığını
    avuç içinde kar gibi eritmektedir.

Bu 1 milyon dolayındaki sendikalı işçinin ise ancak yarısı toplu sözleşme yapabilecek durumdadır. Kalanı küçük – bölük pörçük, dolayısıyla kurgu ile yetkisizleştirilmiş sendikacıkların üyesidirler. Emekçilerin %95’i, bırakın grevi, toplu sözleşme yapabilecek sendikal örgütten yoksundur!

12 Eylül 2010’da yapılan Anayasa referandumunda değiştirilen 26 maddeden biri de
(“
Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.” diyerek 51. madde ile), akıllara durgunluk verecek biçimde “ileri demokrasi – özgürlükleri genişletme” masalları ile pazarlanan 1’den çok sendikaya üyelik hakkıdır (!).. (Sendikalar Ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası md. 17). Ülkemizde, hatırı sayılır oranda “aydıncık” da “yetmez ama evet” zeka fukaralığı bağlamında büyülenmiş (?!) ve eğitimsiz yığınları büyülemişlerdir.

Sendikal örgütlenmeyi destekleyen çok sayıda AB metninin iç hukukumuza katılmasına karşın (örn. ESSENTIAL EC LAWS1989 AT Sosyal Şartı İşçilerin Temel Hakları, 12. md. ayrıca İHEB ve AİHS) gerçek durum ortadadır ve en temel insanlık haklarından olan örgütlenme konusunda Türkiye dibe vuran ülkelerdendir..

Memur sendikacılığı ise tam bir orta oyunudur.. Toplu sözleşme ve grev yapamayan
bir örgüte “sendika” denilmesi ucubeliği ise olsa olsa Dünyada “ileri demokrasi” sahibi tek ülke olan Türkiye’ye özgüdür.

Kayıtlı işçilerin yarıya yakını asgari ücretle çalışmaktadır.

Taşeron işçisi
 (“Taşeron işçi” değil!) sayısı, 2003’te çıkarılan 4857 sayılı
İş Yasası’ndan bu yana 2,5 milyona dayanmıştır.
25+ milyon kayıt içi istihdamın en az 1/3’ü kadar da kayıt dışı çalışan vardır.

Basın özgürlüğünde önceki gün açıklanan yüz kızartıcı veriler yetmezmiş gibi..

Ülkemiz R.T. Erdoğan ve AKP yönetimiyle karanlıklara sürüklenmektedir.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği verileri tam anlamıyla “stigmatik” tir (utanç verici!).

VII. Uluslararası İŞ SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİ Konferansı
tam da böylesi bir ortamda İstanbul’da düzenleniyor.. Dostlar alışverişte görün..

Ülkemizdeki yakıcı İş Sağlığı Güvenliği (İSG) sorunlarının temelinde belirtilen engeller vardır. Bunlar giderilmeden İSG alanında anlamlı iyileşme beklemek ham hayaldir.

Yine de tüm saflığımızla VII. Uluslararası İŞ SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİ Konferansı‘na 
başarı dileriz..

Bu bağlamda Sn. Ünsal’ın aşağıdaki makalesi gerçekte bam teline vurmaktadır..

Sevgi ve saygıyla
5.5.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

================================

Nerede o eski işçiler o eski sendikacılar?

portresi

ENGİN ÜNSAL, PhD
AYDINLIK, 4.5.14

 

 

Her hafta ders vermek için Kıbrıs’a gidip gelirken 3 saatlik yolculuk boyunca bir kitap okuyorum.

Geçen hafta değerli bir sendika emekçisinin, Celal İlhan’ın yazdığı “Grevden Dönenin” adlı anı kitabını okudum. Celal İlhan’la Aydınlık’ta çıkan “Kulağı Kesik Sendikacılar” yazım nedeni ile tanıştık. Bana gönderdiği elektronik postada, “Ben kulağı kesik sendikacı değilim” diyor ve yazdığı anı kitabını göndereceğini söylüyordu.

Celal İlhan, Akdeniz Gübre Fabrikası’nda 1970’li yıllarda sendika baştemsilcisi olarak yaşadığı olayları bir polisiye roman kıvamında anlatırken, o yıllarda yaşayan işçilerin, sendika yöneticilerinin de çok net bir fotoğrafını çekiyor. Bir gübre fabrikasında
işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yaşanan çok önemli sorunların ısrarla izlemcisi olduğu için işinden atılıyor. Fabrikanın işçileri yeni evli ve çocuk sahibi olan bu değerli baştemsilcilerini yalnız bırakmıyor, inanılmaz bir dayanışma göstererek aralarında topladıkları parayı O’nun ayakta kalması için her ay evine getiriyorlar. Bahçelerinden topladıkları portakalları, yakaladıkları Akdeniz’in lezzetli balıklarını işten atılan arkadaşları ile paylaşıyorlar.Sendika genel merkezinin olaya sahip çıkıp stratejik nedenlerle işi yavaştan alışı onları yıldırmıyor ve işçilerin can sağlığını hiçe sayan yönetime karşı mücadeleleri inançla sürdürülüyor.

Altın yıllar

Celal İlhan’ın anıları beni 1965 yılından beri içinde yaşadığım sendikacılık yıllarına yeniden götürdü. 274-275 sayılı yasaların çıkması ile sendikacılığımız 1963-1980 yılları arasında altın yıllarını yaşadı. Sendikaların üye sayısı üç milyona yakındı.
Sendika üyeleri yürüyüştü, grevdi, eylemdi her işçi olayında yüreğini ortaya koyardı.
1 Mayıs günleri işçilerin topluma “Biz de varız” iletisini verdiği görkemli kalabalıklarla kutlanırdı. Sendika yöneticileri 1967 yılına dek tek konfederasyon olan Türk-İş yönetimine kafa tutacak ve gerektiğinde ayrılıp yeni bir konfederasyon kuracak ölçüde cesur yürekliydiler. Daha sonralar Türk-İş yönetimin açıkça siyasal tavır sergilemesini isteyen sosyal demokrat sendikacılar ayaklanması hep o yiğit, inançlı, eğilip bükülmeyen sendika önderlerinin varlığını işçi hareketine kanıtlıyordu. İşçiler gerektiğinde Çorum’dan İstanbul’a dek yürüyor, yapılan her greve tam kadro katılıyor
ve işverenlerden haklı isteklerini söke söke alıyorlardı.

Sonra ülkeye 1980 askeri müdahalesinin faşizan gölgesi düştü. Kurtuluş Savaşı’nı kazandığı için herkesin gözbebeği gibi sevdiği Silahlı Kuvvetler, bu ülkenin özverili, sömürülmek istenen işçisinin ve sendikalarının üzerine bir balyoz gibi indi. Silahlı Kuvvetlerin birçok yurttaşın gönlündeki o dev gibi imajı tuzla buz oldu ve işçilerin beline öyle bir dipçik darbesi indi ki, işçiler bugün bile bellerini doğrultamamaktadırlar.

Nerede o baş eğmeyen yürekli sendikacılar?

1980’e dek var olan işçi sınıfının ve onun sendika yöneticilerinin yerine bugün yeller esiyor. İşçiler öyle bir sindirildi ki; başını kaldırmaya, hakkını aramaya korkar duruma getirildi. Çıkarılan koruyucu yasalara karşın örgütlenemiyor. Her nasılsa sendika üyesi olmuş olanlar Çay-Kur ve THY grevlerinde olduğu gibi greve katılmaktan, haklarını bir sendika çatısı altında, grev hakkını kullanarak korumaktan korkar duruma getiriliyor. 1980 faşizmi, AB’nin baskıları ile kabul edilen koruyucu yasaların varlığına karşın, işçi sınıfının mertliğini yok ettiği gerçeği karşısında şaşkınlıkla duraksamak zorunda kalınıyor.

Ya sendika yöneticileri? 1980 öncesi yılların sendikacılarını utandıracak bir konumdalar. Çoğunluğu işçi haklarının korunmasını, işçilerin sendika üyesi olabilmesini ancak iktidar partisine yalakalık yapılarak olanaklı olabileceğine inanmış inançsız yöneticilerin varlığını gördükçe insan işçilerin ve sendikalarının, demokrasinin geleceğinden tüm umudunu kesiyor.

Nerede o eski günlerin yiğit işçileri, o baş eğmeyen yürekli sendikacıları?
Yoksa o günler hayal miydi? Hiç yaşanmadı mı? Ben yaşadığım tüm düş kırıklıklarına karşın o güzel günlerin bir gün geri geleceğine, işçilerin ve sendikaların özgür ve güçlü olarak bu ülkeyi, işçileri ve tüm ezilenleri insanın insana kul olmadığı bir düzene taşıyacağına inanıyorum. Bu nedenle işçilerin ve sendika yöneticilerin Celal İlhan’ın
Grevden Dönenin kitabını okumalarını öneriyorum. Belki o zaman grevlerin dönülmeyecek denli kutsal bir eylem olduğunu ayırdına varacak, işçi hareketine, sendikalarına ve de demokrasiye sahip çıkacaklardır.

Öğretim Üyesinin Düşünce Özgürlüğünü Kullanması Disiplin Suçu Değildir!


Dostlar
,

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyelerinden değerli meslektaşımız Doç. Dr. İlker Belek‘e Üniversite yönetiminin verdiği
disiplin cezası, ilk derece yönetsel yargıda (Antalya 2. İdare Mahkemesince) iptal edildi

Öğretim Üyesinin Düşünce Özgürlüğünü Kullanması Disiplin Suçu Değildir!

(Doç. Dr. İlker Belek’e verilen ceza iptal edildi) 

portresi

Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğü, Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi olan Doç. Dr. İlker Belek hakkında görevden çıkarma suçunu işlediği iddiası ile soruşturma açmış, sonrasında aylık kesim cezası vermişti.

 

Antalya 2. İdare Mahkemesi bu disiplin cezasını iptal etti. Mahkemenin iptal kararının gerekçesi pek çok üniversitede öğretim üyelerine karşı açılan haksız soruşturmalara ışık tutacak niteliktedir. Kararı ekte paylaşıyoruz.

Anımsanacağı üzere Doç. Dr. Belek, Tıp, Fakültesi Morfoloji binasında mescit açılma kararını eleştirmiş, üniversite kaynaklarının öğrencilerin, yemekhane, derslik, laboratuvar gibi ortak gereksinimleri için harcanmasını, isteyenlerin üniversite hastanesinde bulunan mesciti kullanabileceğini belirtmiş, üniversitede bilim üretilmesi gerektiğini, üniversite ortamının dincileştirilmesinden kaçınılması gerektiğini, öğrencilerin eğitime, bilime, araştırmaya yönlendirilmesi için çaba gösterilmesini belirten yazılar yazmıştı.

Üniversite Rektörlüğü, Doç. Dr. Belek’in bu düşüncelerini açıklayarak;
mescit açılmasına karşı öğretim üyeleri ve idarecileri idareye karşı kışkırtma çabası içinde olduğunu, akademisyenlere yazılar göndererek amacına ulaşmaya çalıştığını, kişilerin inanç ve ibadet özgürlüğüne karşı çıktığını böylece, dinsel yükümlerini öğrenim gördükleri okulda yerine getirmek isteyen öğrencilerin ibadet özgürlüklerini engellemek istediğini, bu davranışlarının Yükseköğretim Kurumları Disiplin Yönetmeliğinin 9/i maddesinde tanımlanan “Görevin yerine getirilmesinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayırımı yapmak, kişilerin yarar veya zararını hedef tutan davranışlarda bulunmak” fiilini oluşturduğunu varsayıp ceza vermişti.

İdare Mahkemesinin iptal kararında özetle şu gerekçelere yer verildi : 

İlker Belek’in “düşünce ve kanaatlerini ifade ettiğinin anlaşıldığı, söz konusu düşünce ve kanaatlerinin gerçekleşmesi amacıyla yasa dışı yollara veya şiddete başvurulmasını teşvik etmediği, başkalarının özgürlüklerini kısıtlayacak veya bu özgürlüklere müdahale edecek ayrımcılık niteliğinde bir davranışta bulunmadığı, gösteri, basın açıklaması veya toplantı yapma gibi yasal hakların kullanılmasına ilişkin organizasyon girişiminde bulunulduğu, öbür yandan, her ne denli davacı tarafından ifade edilen düşüncelerin bir bölümü toplumun bir kesimince kabul edilemez bulunsa bile, AİHS – Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ile AİHM – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin yerleşik içtihatları doğrultusunda, devletin ya da toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, tasvip edilmeyen, şok eden, rahatsız eden bilgi ve düşüncelerin de ifade özgürlüğü kapsamında olduğu gözetildiğinde, davacının ifadelerinin Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan düşünceyi açıklama özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin açık olduğu görülmektedir.

Bu durumda, davacının düşünce özgürlüğü kapsamında kalan ifadelerinin, görevin yerine getirilmesinde dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayırımı yapmak, kişilerin yarar veya zararını hedef tutan davranışlarda bulunmak şeklinde değerlendirilmesi suretiyle 1/2 aylıktan kesme cezasıyla tecziyesine ilişkin işlemde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.”

*****

Kararı son derece yerinde buluyor, Antalya 2. İdare Mahkemesine teşekkür ediyor ve Akdeniz Üniversitesi Yönetimini de kararı temyizle üst mahkemeye götürmeden yanlıştan dönmesini öneriyoruz.

Sevgili meslektaşımız yürekli insan Doç. Dr. İlker Belek’i kutlayarak
dayanışma duygularımızı belirtiyoruz..

Kararın tam metni için lütfen tıklayınız..

Ilker_Belek_davasi_Antalya_2._Idare_Mahk._Iptal_Karari_metni

 

Sevgi ve saygı ile.
30 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

 

 

World Day for Safety and Health at Work – Dünya İş Sağlığı Günü


28 Nisan Dünya İş Sağlığı Günü
28th April, World Day for Safety and Health at Work 

2014-01-11 20.50.57

 

 

 

 

 

 

Dünyanın bütün emekçilerini en derin saygılarımızla selamlıyoruz.

Dostlar,

Türkiye’miz, 1919’da kurulan Uluslararası Çalışma Örgütü ILO‘ya
1932’de üye olmuştu.

Büyük ATATÜRK döneminde..

1936’da da, 151 sayılı Amele Kanunu‘nu saymazsak ilk İş Yasası’na sahip olmuştuk.

BM’nin İş-İşçi Sağlığı ve Güvenliği, çalışma yaşamı alanlarında bir uzman kuruluşu olan ILO (BM sisteminin bir tür Çalışma Bakanlığı gibi),
her yıl 28 Nisan Dünya İş Sağlığı Günü‘nde bir tema belirleyerek
yıl içinde ele alınmasını sağlıyor..

Bu yılın tematik alanı, 28 Nisan 2015’e dek İŞYERİ KİMYASALLARI..

Gerçekten de önemli bir sorun alanı.
Yaklaşık 80 bin kimyasal, çalışma yaşamında kullanımda.
Her yıl çok sayıda yeni kimyasal da kullanıma giriyor.
Üstelik önemli ölçüde güvenlik testleri yapıl(a)madan;
tam toksikolojik profilleri aydınlatıl(a)madan..

Karsinogenetik, mutajenik, genotoksik, fetotoksik, teratojenik, fertilite (doğurganlık) engelleyici.. potansiyelleri bütünüyle aydınlatılamadan..

Dolayısıyla bu kimyasalları açıkçası deneme – yanılma yöntemiyle tanıyarak öğreniyoruz. Bedeli de elbette öncelikle çalışanlar – emekçiler ödemekte.

Dünya Sağlık Örgütü – DSÖ’ye (WHO) bağlı Fransa – Lyon’daki IARC (International Agency for Research on Cancer) laboratuvarları ve IPCS (International Program on Chemical Safety) olanakları da yeterli değil.. Dünyanın bu bağlamda ek kurumsal kapasite yaratma gereksinimi var..

Söz konusu kimyasalların prospektüslerindeki ya da Malzeme Güvenlik
Bilgi Formlarındaki (MSDS – Material Data Safety Sheet) bilgiler çok eksik.

Bu sorun önümüzde ciddi bir meydan okuma (Challenge) olarak duruyor.
Dileriz gelecek 28 Nisan’a dek (2015) anlamlı çözümler sağlansın..

Dünyanın bütün emekçilerini en derin saygılarımızla selamlıyoruz.

İş kazalarına – iş cinayetlerine kurban gidenlerin acıları yüreğimizi yakıyor.

Meslek hastalığı – iş kazası – işle ilgili hastalıklar nedeniyle engelli kalanların
acıları da yüreğimizde.. Sayılar hala çoook kabarık..

Türkiye, ölümlü (fatal) iş kazalarında Hindistan ve Rusya’nın ardından Dünyada 3.
ve de Avrupa’da 1. sırada..

Kayıtlara girebildiği kadarıyla

– Her yıl 70 bin dolayında iş kazası oluşuyor.
– Her ay 6 bin iş kazası
– Her gün 200 iş kazası
– Her saat 8 iş kazası…
– Her gün 3 ya a 4 iş cinayeti…
– Her gün 6 dolayında emekçinin işgöremez duruma gelmesi..
– Her yıl 25 milyon dolayında iş günü yitiği..

Meslek hastalıklarının ise kökünü kazıdık neredeyse.. (!)
Yılda birkaç yüzü geçmiyor kayda girebilen..
Oysa her yıl onbinlerce yeni meslek hastalığı tanısı beklenir 16+ milyon işçide..
(Artı öbür çalışanlarda..)

Ve de toplam ulusal gelirin %4 – 6.5’i arasında maddi yitik! (ILO uzmanı Takala, 2005).
TSK’ya ayrılan yıllık % 2.3 payın 2 katından çoğu bu alanda etkin önlem almama (proaktif – öngelen politikalar gütmeme) yüzünden yitiriliyor..

Dünya genelinde de rakamlar hiç iç açıcı değil.. Hindistan, Çin ise hızla iyileşiyor.

Büyük endüstriyel kazalarda 10 – 20 – 30 işçimiz telef oluyor ve Başbakan R.T. Erdoğan, 30 işçiyi yutan Zonguldak Karadon faciasında

  • “Bu mesleğin kaderinde ölüm var..” diyebiliyor!?..

Yürek yakan ve % 98’i önlenebilir olan iş kazalarını “yazgı” olarak açıklayarak
çözümün önünü daha baştan kesiyor.

“Prof.” ünvanlı İşletme uzmanı Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, grizu patlaması ile yanarak feci biçimde ölen ve cenazeleri bile bulunamayan 30 işçimiz için
güzel öldüler” (!?!) diyerek hepimizi ve 7 sülalesini utanca boğuyor.

Onlarca işçinin iş cinayetine kurban gittiği olaylarda, adli yargıda davalar ilerlemiyor
ve gerçek sorumlular nedense bir türlü bulunamıyor!?

Türkiye’nin ve Dünyanın kapitalistlerinin
yepyeni bir küresel ahlak kodu sistematiğine gereksinimi var..
Kendiliklerinden edinecekleri de yok!
Türk ve dünya işverenlerinin ciddi matürasyon (olgunlaşma) sorunu sürüyor..
Çook yıllar önce de yazmıştık bu konuyu.
Bu devasa sorun nasıl aşılası ki??
En çok kazanç (kar maksimizasyonu) kapitalizmin tunç yasası olarak kaldıkça..
Anayasa Mahkememiz ve son günlerde atağa kalkan (?!) başkanı Haşim Kılıç,
bir bireysel başvuruda bu yasayı iptal eder mi ki??

*****

Bağlayalım..
Gün gene üstümüze doğdu. Saat 07:07’yi gösteriyor..
Gün boyu mesaimiz için koşturacağız..

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK : “Yaşamak demek çalışmak demektir.”

Dünyanın bütün emekçilerini en derin saygılarımızla selamlıyoruz.

  • Emek en yüce değerdir ve de..
  • Emeğe saygı insan olmanın baş koşuludur..

Sevgi ve saygı ile.
29 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Yazıyı pdf olarak okumak için lütfen tıklayınız…

28_Nisan_2014_Dunya_Is_Sagligi_Gunu-World_Day_for_Safety_and_Health_at_Work-28th_April_2014

=================================================

World Day for Safety and Health at Work
An ILO report shows that while chemicals can be useful, necessary steps should be taken to prevent and control potential risks for workers, workplaces, communities and the environment.

Safety and health in the use of chemicals at work

28 April – World Day for Safety and Health at Work

(http://www.ilo.org/global/lang–en/index.htm#a1, 28.4.14)

“Safety and health in the use of chemicals at work“ is the theme for the 2014 World Day for Safety and Health at Work. Marking the day, an ILO report shows that while chemicals can be useful, necessary steps should be taken to prevent and control potential risks for workers, workplaces, communities and the environment.

Why are chemicals important in the workplace and beyond?

pharmaceuticals that cure illnesses, and cleaning products that help establish hygienic living conditions. Chemicals are also critical in many industrial processes for dev
Chemicals are key to healthy living and modern convenience. They range from pesticides that improve the extent and quality of food production, to eloping products important to global standards of living. 

However, governments, employers and workers continue to struggle to address controlling exposure to these chemicals in the workplace, as well as limiting emissions to the environment. 

Background documents

What are the main threats created by chemicals?

Chemicals pose a broad range of potential adverse effects, from health hazards such as cancers and physical hazards like flammability, to environmental hazards such as widespread contamination and toxicity to aquatic life. Many fires, explosions, and other disasters result from inadequate control of chemicals’ physical hazards.

Is progress being made for the sound management of chemicals?

Significant progress has been made concerning the regulation and management of chemicals in the field of occupational safety and health but more needs to be done. Serious incidents continue to happen and there are still negative impacts on both human health and the environment.

 Promotional materials

Workers who are directly exposed to hazardous substances should have the right to work in a safe and healthy environment and be properly informed, trained and protected.

Can we easily evaluate the impact of chemicals on workers’ health?

It is difficult to determine the extent of health effects in the workplace related to chemical exposures. Because of the complexity of assessing mixtures of chemicals, strategies to prevent harmful exposure tend to focus on individual chemical substances. This is further complicated by the fact that these substances can also be found combined with mixtures in most workplaces. They are rarely assessed or tested in the form of a mixture. Standards for individual chemicals routinely address problems with a single chemical.

Still, the reality is that there are so many chemicals to which workers may be exposed that this substance-by-substance approach will never be able to adequately protect them. Most workers are exposed to mixtures, rather than individual chemical substances, therefore the control of mixed exposures is critical for an effective protective programme. Furthermore, efforts to establish the connection between an exposure to chemicals 20 years ago and a case of cancer today have also been hampered by lack of information about the effects of chemical exposures. Record keeping on effects resulting from exposure to chemicals also needs to be improved.

What are the main recommendations included in the report?

The report calls on governments, employers, workers and their organizations to collaborate in the development and implementation of national policies and strategies aimed at the sound management of chemicals at work. These must comprehensively and simultaneously address the health, safety, and environmental aspects related to the production and use of chemicals. The idea is to maintain the benefits achieved through the production and use of chemicals while minimizing workers’ exposure as well as the emission of chemicals into the environment through national and international action.

A coherent global response is necessary to coordinate the continuous scientific and technological progress, the growth in chemicals production and changes in the organization of work. Likewise, new tools need to be developed to provide readily available information about chemical hazards and risk, and associated preventive and protective measures.

What is a chemical?
  • According to the ILO Convention on safety in the use of chemicals at work, 1990 (No. 170), the term “chemical” refers to chemical elements and compounds and their mixtures, whether natural or synthetic, such as those obtained through production processes.
  • Hazardous chemicals are classified according to the type and degree of their inherent health and physical hazards. The hazardous properties of mixtures composed of two or more chemicals are determined by assessments based on the inherent hazards of their component chemicals.

Partners

Further information

Adalet Arayan İşçi Aileleri 28 Nisan için Ankara’ya gidecek

Adalet Arayan İşçi Aileleri 28 Nisan için Ankara’ya gidecek

İSTANBUL (DİHA) Adalet Arayan İşçi Aileleri, 28 Nisan’ın Türkiye’de
“İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybedenler Anma ve Yas Günü” olarak
kabul edilmesi için yarın Ankara’ya giderek Cumhurbaşkanlığı ve
TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerle görüşeceklerini söyledi.

İş kazalarında yaşamını yitiren ve yaralananların aileleri tarafından her ayın ilk
Pazar günü düzenlenen “Vicdan ve Adalet Nöbeti”nin 29’uncusu gerçekleştirildi. Taksim Tramvay Durağı’na bir araya gelen iş kazalarında yakınlarını yitirenlerin aileleri ve yakınları, Galatasaray Lisesi önüne dek yaptıkları yürüyüş ile iş kazalarında yaşamını yitirenler için adalet taleplerini haykırdı.

“28 Nisan iş cinayetlerinde yaşamını yitirenler anma ve yas günü kabul edilsin” pankartı açan aileler, yürüyüş boyunca

– “Sorumlular belli adalet istiyoruz”,
“İş kazası değil, cinayet” ve
“Güvenli iş, güvenli gelecek”

sloganlarını attı. Çeşitli tarihlerde meydana gelen iş kazalarında yaşamını yitirenlerin fotoğraflarını taşıyan aileler iş kazlarının son bulması için gerekli önlemlerin alınmasını istedi.

Yürüyüşün ardından Galatasaray Lisesi önünde 29’uncusu gerçekleştirilen “Vicdan ve Adalet Nöbeti”nde Adalet Arayan İşçi Aileleri adına basın açıklamasını 13.3.2012’de Esenyurt’ta bir AVM inşaatının şantiyesinde çıkan yangın sonucu yaşamını yitiren
Barış Kıyak’ın kardeşi Damla Kıyak yaptı.

İş cinayetlerini önleme noktasında gerekli önlemlerin alınmadığını ve denetimsizliklerin sürdürğünü dile getiren Kıyak, işverenlere seslenerek,

  • “İşverenler işçilerin yaşam hakkının ihlaline daha ne denli kayıtsız kalacaksınız?” diye sordu.

Dünyada 30’u aşkın ülkede resmi olarak 28 Nisan’ın iş cinayetlerinde yaşamnı yitirenler için “anma ve yas günü” olarak kabul edildiğin hatırlatan Kıyak, Türkiye’nin de
28 Nisan’ın “İş Cinayetlerinde Yaşamını Yitirenler Anma ve Yas Günü” olarak kabul etmesi gerektiğini söyledi. Kıyak, bu istemler işçi ailelerinden bir heyetin
yarın Ankara’ya giderek Cumhurbaşkanlığı ve TBMM’de grubu bulunan siyasal partilerle görüşeceğini söyledi.

Eyleme katılan “2013 Yılı İş Cinayetleri Almanağı”nı hazırlayan Adalet Arayanlar Destek Gurubu Sözcüsü Eylem Can da kısa bir konuşma yaptı. Adalet Arayanlar Destek Gurubu olarak 2008 yılında Davutpaşa patlamasında yaşamın yitiren işçilerin dava süreci ile çalışmalara başladıklarını ifade eden Can, “Bizler Adalet Arayanlara Destek Grubu olarak yaşanan iş cinayetlerine dikkat çekmek için çalışma başlattık.
Bu almanakta 2013 yılında yaşanan iş cinayetleri var. Medya dillini değiştirmeli.
Medya işçileri suçlu gibi gösteriyor. Aslı suçlu önlem almayan işverendir.” biçiminde konuştu.
(http://www.bianet.org/bianet/toplum/139688-esenyurt-yangini-davasi-nda-ihmaller-ortaya-cikti, 28.4.14)

28 Nisan 2014 Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü


Dostlar
,

28 Nisan 2014 Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü nedeniyle
TÜİK‘in bir çalışmasını paylaşmak istiyoruz..

Bu raporu grafikleri ile birlikte görmek için pdf olarak çağırmalısınız.

Is_Kazalari_ve-Ise_Bagli_Saglik_Problemleri_Arastirma_Sonuclari_2013_TUIK

  • EMEĞE SAYGI EN YÜCE DEĞERDİR..
  • EMEĞE SAYGI İNSAN OLMANIN BAŞ KOŞULUDUR!

Sevgi ve saygı ile.
28 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

TÜİK İş Kazaları ve İşe Bağlı Sağlık Problemleri Araştırma Sonuçları, 2013İlki 2007 yılında yapılan “İş Kazaları ve İşe Bağlı Sağlık Problemleri” konulu araştırma, Hanehalkı İşgücü Anketi ile birlikte ülkemizde ikinci defa 2013 yılı Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında, gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonuçları, uygulama dönemi itibariyle istihdamda olan veya son 12 ay içinde bir işte çalışmış olan fertlerin, son 12 ay içinde herhangi bir iş kazası geçirip geçirmedikleri veya referans haftasında istihdam edilen ya da geçmişte çalışmış olanların son 12 ay içinde işe dayalı bir sağlık probleminin etkilerine maruz kalıp kalmadıklarına ilişkin bilgiler vermektedir.Son 12 ay içinde çalışmış olanların %2,3’ü bir iş kazası geçirdiTürkiye genelinde son 12 ay içinde istihdam edilenlerden %2,3’ü bir iş kazası geçirdi. Bu oran erkeklerde %2,8 iken, kadınlarda %1,3 olarak gerçekleşti. Toplam iş kazası geçirenlerin %81,6’sını erkekler oluşturdu.

Son 12 Ay İçerisinde İstihdam Edilenlerden İş Kazası Geçirenler, 2007 – 2013

Sektörel olarak incelendiğinde, madencilik ve taş ocakçılığı sektöründe iş kazası geçirenlerin oranı %10,4, elektrik, gaz, buhar, su ve kanalizasyon sektöründe iş kazası geçirenlerin oranı %5,2 iken, inşaat sektöründe iş kazası geçirenlerin oranı %4,3 oldu. Sektör bazındaki sonuçlar, 2007 yılı sonuçları ile karşılaştırıldığında iş kazası geçirenlerin payı madencilik ve taş ocakçılığı sektöründe 0,1 puan artarken, inşaat sektöründe 0,2 puan azaldı. Elektrik, gaz, buhar, su ve kanalizasyon sektöründe iş kazası geçirenlerin oranı ise değişmedi. İş kazası geçiren sayısında en büyük payı alan imalat sanayi sektöründe ise iş kazası geçirenlerin oranı 1,8 puan azalarak %3,3 olarak gerçekleşti.

Sektörlere Göre İş Kazası Geçirenlerin Oranı, 2007-2013

Son 12 ay içinde istihdam edilen 15-24 yaş grubundaki fertlerde iş kazası geçirenlerin oranı %1,9 iken, 25-34 yaş grubunda bu oran %2,3, 35-54 yaş grubunda %2,6 ve 55 ve daha yukarı yaştakilerde ise %2 olarak gerçekleşti.

Son 12 ay içinde istihdam edilen lise altı eğitimlilerin %2,8’i bir iş kazası geçirirken, genel lise mezunlarında bu oran %1,7, lise dengi meslek okul mezunlarında %2,4, yüksek öğretim mezunlarında ise %1 olarak gerçekleşti.

İşteki duruma göre, iş kazası geçirenlerde en yüksek oran %2,6 ile kendi hesabına çalışanlarda gerçekleşti. Bunu %2,5 ile ücretli veya yevmiyeli çalışanlar, %1,6 ile işveren olarak çalışanlar izledi. Ücretsiz aile işçisi olarak çalışanlarda iş kazası geçirme oranı ise %1,4 olarak tahmin edildi.

Meslek grupları itibarıyla, ‘sanatkarlar ve ilgili işlerde çalışanlar’da iş kazası geçirenlerin oranı %4,8 ile ortalamanın (%2,3) üzerinde gerçekleşti. İş kazalarının
en düşük gözlendiği grup ise %0,8 ile ‘büro ve müşteri hizmetleri’ oldu.

İşyeri büyüklüğüne göre, son 12 ayda iş kazası geçirenlerin en yüksek olduğu işyeri büyüklüğü %3,4 ile “250-499” çalışana sahip işyerleri oldu. En çok istihdama sahip
”1-9” kişi çalıştıran işyerlerinde iş kazası geçirenlerin oranı ise %2,2 oldu.

Son 12 ay içinde bir iş kazası geçirenlerin %63,7’si geçirmiş olduğu iş kazası nedeniyle belirli sürelerde işinden uzak kaldı.

İşle bağlantılı bir rahatsızlık yaşayanların oranı %2,1 düzeyinde gerçekleşti

İstihdam edilenler ya da geçmişte çalışmış olanlardan %2,1’i, son 12 ay içinde çalıştığı/geçmişte çalıştığı işe bağlı bir rahatsızlık geçirdiğini belirtti. Bu oran erkeklerde %2,4 iken, kadınlarda %1,6 oldu.

İstihdam Edilen ya da Geçmişte Çalışmış Olanlardan İşe Bağlı Sağlık Sorunu Yaşayanlar, 2007-2013

Sektörel olarak incelendiğinde, son 12 ay içinde işe bağlı sağlık sorununa maruz kalanların oranının en yüksek olduğu sektör %5,5 ile madencilik ve taş ocakçılığı sektörü oldu. Bu oran, istihdamın en yoğun olduğu tarım, ormancılık ve balıkçılık sektöründe %2, inşaat sektöründe %3,5, toptan ve perakende ticaret, lokanta ve oteller sektöründe %2,1, imalat sanayinde %2,7, toplum hizmetleri, sosyal ve kişisel hizmet faaliyetleri sektöründe ise %2,2 olarak gerçekleşti.

İstihdam edilen ya da geçmişte çalışmış olanlardan son 12 ay içinde işe bağlı sağlık sorunu yaşadığını belirtenlerin oranı %2,8 ile en yüksek 35-54 yaş diliminde gerçekleşti. 15-24 yaş grubunda bu oran %1,2, 25-34 yaş grubunda %1,9 ve 55 ve daha yukarı yaştakilerde ise %1,5 olarak gerçekleşti.

Sektörlere Göre İşe Bağlı Sağlık Sorunu Yaşayanların Oranı, 2007-2013

İstihdam edilenler ya da geçmişte çalışmış olanlardan hem lise altı eğitimliler hem de lise dengi meslek okulu bitirenlerde, son 12 ay içinde işe bağlı sağlık sorununa maruz kalma oranı %2,2 olarak gerçekleşti. Yüksek öğretim mezunlarında ise bu oran %2,1 olarak tahmin edildi.

İşteki durumu kendi hesabına olanların işe bağlı sağlık sorununa maruz kalma oranı %2,9 ile diğer gruplara göre yüksek oldu.

Mesleklere göre en yüksek işe bağlı sağlık sorunu yaşayanların oranı %3,2 ile “sanatkarlar ve ilgili işlerde çalışanlar” grubunda gerçekleşti.

Referans haftası içinde çalışmış olup, işe bağlı sağlık sorunu yaşamış olanların %3,3’ünün 500 ve daha fazla çalışanı olan işyerlerinde çalışmakta olduğu belirlendi.

İşe bağlı sağlık sorununa maruz kalanların %24,9’unun “sırtı veya beli etkileyen kemik, eklem ve kas sorunları”na, %20’sinin ise “stres, depresyon veya anksiyete sorunları”na maruz kaldığı belirlendi.

Son 12 ay içinde işe bağlı sağlık sorunu yaşayanlardan %50,7’si, geçirmiş olduğu sağlık sorunu nedeniyle belirli sürelerde işinden uzak kaldı.

İstihdam edilenlerden %17,1’i kaza riskine maruz kaldı

İstihdam edilenlerden %7,1‘i çalıştığı işle ilgili olarak “zaman baskısı ve aşırı iş yükü” şeklinde ruhsal sağlığını etkileyen elverişsiz faktöre maruz kaldığını belirtirken, bu oran erkeklerde %7,9, kadınlarda ise %5,2 oldu. Fiziksel sağlığını etkileyen faktörlerden “kaza riski”ne maruz kalanların oranı ise %17,1 olurken, bu oran erkeklerde %21,4, kadınlarda ise % 7,3 olarak gerçekleşti.

AÇIKLAMALAR

İş kazası      : İşyerinde veya iş esnasında meydana gelen ve bir yaralanmayla sonuçlanan tüm kazalar kapsanmıştır. Bu çalışmada, iş kaybına yol açıp açmamasına ve olayın hukuken bir iş kazası niteliği taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, işyerinde veya iş esnasında geçirilen ve (şiddetine bakılmaksızın) bir yaralanmayla sonuçlanan tüm kazalar iş kazası olarak değerlendirilmiştir.

İşe bağlı sağlık sorunu   : İşten veya çalışma koşullarından kaynaklanan veya
iş nedeniyle kötüleşen hastalık, sakatlık, fiziksel veya ruhsal sağlık sorunları kapsanmıştır.

Bu araştırmada, işle ilgili yaşanan sağlık sorunları yetkililer tarafından kabul edilen veya kayıtlanan vakalar ile sınırlı değildir, kişinin bu hastalığın işten kaynaklandığını düşünmesi yeterlidir.

 

Bugün Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü…

Tas_tasiyan_isci


 

Bugün Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü…

 

 

 

Dostlar,

Hacettepe Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’ndan ağabeyimiz
sevgili Prof. Dr. Nazmi Bilir aşağıdaki iletiyi yollamış..

Biz de bu konuyu işlemek üzere klavye başına oturma fırsatını yeni bulmuştuk.
Bu iletiyi paylaşarak başlayalım..

Teşekkürler Nazmi ağabey…

Sevgi ve saygı ile.
28 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Nazmi Ağabeyin emeklilik töreni yarın.. (29 Nisan 2014, Salı)
Duyurusu aşağıda..

Emeklilik_törenine_cagri_29.4.14

===================================================

İş Sağlığı ve Güvenliği alanında eğitim yapan, hizmet veren sevgili arkadaşlarım.

Bugün Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü…
Dünya İSG Gününüzü kutluyorum.
Bu yılın teması Kimyasallarla Çalışmalarda İSG olarak belirlendi…
Çalışma hayatının güvenli ortamlarda geçmesini, çalışanların sağlıklı  ve mutlu olmasını diliyorum.
Sevgilerimle, 28 Nisan 2014
Prof. Dr. Nazmi Bilir

28 April – World Day for Safety and Health at Work

The theme for the 2014 World Day for Safety and Health at Work is “Safety and health in the use of chemicals at work“. Chemicals are key to modern life, and will continue to be produced and used in workplaces. With concerted efforts, governments, employers, and workers and their organizations can achieve the sound management of chemicals for an appropriate balance between the benefits of chemical use and the preventive and control measures of potential adverse impacts on workers, workplaces, communities and the environment.

AKP’nin utanç tablosu : DİSK-AR; Çocuk İşçiliği arttı!


AKP’nin utanç tablosu..

 
DİSK-AR, Türkiye’de Çocuk İşçiliği Gerçeği Raporu‘nu açıkladı.

DİSK-AR: Çocuk işçi sayısı dünya genelinde azalırken Türkiye’de arttı!

TÜRKİYE’DE ÇOCUK İŞÇİLİĞİ GERÇEĞİ RAPORU

Çocuk işçiliği, insansal gelişim açısından ciddi bir sorun olarak görülmektedir. İstatistikler çalışan çocukların önemli oranda eğitim hakkının da gasp edildiğini ortaya koymaktadır. Dünya’da her 5 çocuktan biri çalışmak zorunda bırakılırken, bu çocuklar sağlıklı bir çevreden ve temel özgürlüklerden de yoksun kalmakta, fiziksel, sosyal, kültürel, duygusal ve eğitsel gelişime zarar veren koşullarda çalıştırılmaktadır.

Bu süreçte çocuk işçiler ücretsiz işçi ya da ucuz işgücü olarak en çok sömürülen kesimi oluşturmaya devam etmektedir. Çocuk işçiliğine karşı ve çocuk istismarının ortadan kaldırılması için dünyanın pek çok yerinde projeler yürütülmektedir.

  • Asgari Yaş Sözleşmesi ve Çocuk İşçiliğin En Kötü Biçimlerinin Bitirilmesi”ne yönelik ILO sözleşmeleri bu alanda atılan adımlardan bazılarıdır.

Çocuk işçiliğinin Önlenmesine Yönelik Uluslararası Program (IPEC) bu amaca hizmet eden bir programdır. Bu programlar sorunun çözümünde çok etkili araçlar değildir. Güvencesizliğin ve esnekliğin çalışma yaşamını giderek daha fazla baskı altına aldığı bu süreçte, kalıcı adımların atılması için emekten yana programlara
gerek duyulmaktadır.

Nitekim Türkiye bu tip projelere dahil olsa da, izlemeye çalıştığı istihdam stratejisi çocuk işçiliği açısından son derece olumsuz bir tabloyu açığa çıkartmaktadır.

ÇOCUK İŞÇİ SAYISI YENİDEN ARTIŞA GEÇTİ

1999-2006 yılları arasında istihdam edilen çocuk sayısı 2 milyon 270 binden,
890 bin düzeyine düşmüştür. Öbür yandan aynı dönemde Türkiye, istihdamdaki çocuk işçiliği ile mücadelede ivmesini yitirmiştir. 1994-99 arasında istihdamdan çekilen çocuk işçi sayısı yıllık ortalamada 128 bin iken, 1999-2006 yılları arasında yıllık ortalama 74 bin olarak gerçekleşmiştir. 2006-12 yılları ise çocuk işçiliğinde azalma eğiliminin durduğu ve özellikle tarım kesimindeki artış ile birlikte çocuk işçi sayısının tekrar arttığı bir dönem olmuştur. 2012’de çocuk işçi sayısı 893 bine ulaşmıştır. TÜİK istatistiklerinden yaptığımız hesaplamalara göre;

1) Çocuk Emeği Ev İçine Kaymaya Devam Etmektedir: İstihdam içinde değerlendirilmeyen ev işlerinde çalışan çocukların sayısı 1999’da 4 milyon 447 bin iken, 2006 yılında bu sayı 6 milyon 540 bine ulaşmıştır. 2012 yılı için ise bu rakam yaklaşık 1 milyon kişi artarak 7 milyon 503 bine yükselmiştir. Böylelikle 5-17 yaş arası toplam çalışan çocukların (istihdama katılan ve ev içinde çalışan) sayısı 8 milyon 397 bine ulaşmıştır. Toplamda çalışan çocukların tüm çocuklara oranı 1999’dan bu yana
% 41’den % 56’ya çıkmıştır. TÜİK Çocuk işgücü istatistiklerine göre ev işleri,
hane halkı fertleri tarafından kendi evlerinde gerçekleştirilen ve ekonomik faaliyet tanımının dışında kalan faaliyetlerdir. Bu faaliyetler, hane halkı üyeleri tarafından (çocuklar da dahil olmak üzere) ücretsiz olarak gerçekleştirilen evle ilgili işleri kapsamaktadır. Hane halkı için alışveriş yapma, yemek pişirme, çamaşır yıkama,
ütü yapma, küçük kardeşlere veya hanede bulunan hasta kişilere bakma, evi temizleme, hanede bulunan eşyaları onarma vb. faaliyetler bu kapsamda değerlendirilmektedir.

Bu tanımda yer alan faaliyetler arasında yer alan çocuk, yaşlı ve hasta bakım hizmetleri ile diğer faaliyetlerin aynı zamanda kadınları çalışma hayatının dışında tutan işler olduğu bilinmektedir. Devletin gereken nitelikli, yaygın ve ücretsiz bakım hizmetlerini satılamaması Türkiye’de kadınlar için işgücüne katılım oranlarının dünyanın en alt sıralarında yer almasına neden olmaktadır. Dünya Bankası veritabanına göre Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı % 28,1 ile 183 ülke arasında 169. sıradadır. Söz konusu değer dünya ortalaması için % 51,17’dir (WB 2013).2006 yılı ile 2012 yılları arasında işgücüne katılım oranı kadınlarda % 6 puanlık bir artış kaydetmiştir (TÜİK 2013b). Bu artışın yarısını Lise altı eğitim düzeyine sahip olan kadınlar oluşturmuştur. Bu durum kriz dönemlerinde kadınların ucuz ve esnek bir işgücü olarak çalışma yaşamına daha çok katıldığı görülmektedir. Bu durum kadınların üzerindeki
ev içi işlerin çocukların üzerine kalması bağlamında yorumlanabilir.

2) Türkiye İçin Çocuk İşçiliğinde Artış Çocuk Emeğinin En Kötü Biçimlerinde Yaşanmaktadır: Çocuk işçiliği dünyanın pek çok bölgesinde ortak bir pratik olarak görülmektedir. Çocuk işçiliğinin azaltılmasına yönelik artan çabalara karşın henüz çocuk işçiliği ortadan kaldırılamamıştır ve çocuk işçilerin çok geniş bir kesimi hala tarım sektöründedir. Yoksulluk ve eğitim politikaları çocuk emeğinin acımasız döngüsünü besleyen unsurlardır. Dünya genelinde çocuk işçilerin % 60’ı yani 129 milyonu tarım sektöründedir.

  • Tarım sektörü meslek hastalıkları ve iş kazaları açısından
    en tehlikeli sektörlerden biridir.

Aynı zamanda çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinde çalışan çocukların da % 60’ı
tarım sektöründedir. Bunların sayısının 70 milyon dolayında olduğu hesaplanmaktadır. En kötü biçimlerde çalışan çocukların 3’te 2’si ücretsiz aile işçileridir.

Türkiye 2012 verilerine göre 2006 yılından bu yana çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinin en yaygın olduğu ücretsiz aile işçisi çocuk işçilerin, toplam çocuk işçiler içindeki oranı % 41’den % 46’ya, sayısı ise 362 binden 413 bine yükselmiştir. Yine aynı kapsamda değerlendirilen tarım sektöründe çalışan çocukların sayısı da 73 bin kişi artış göstererek 326 binden 399 bine, toplam çocuk işçilere oran ise % 37’den % 45’e ulaşmıştır.

Tarımda çalışan çocuklar açısından asıl acı olanı ise tarımdaki istihdam artışının
% 66’sının ve ücretsiz aile işçilerindeki artışın % 90’ının 6-14 yaş arası çocuklar olmasıdır. Toplamda da çocuk işçiliğinin artmasına neden olan 6-14 yaş çocuk işçilerin sayısındaki artıştır.

Dünya genelinde istihdam içindeki çocukların sayısı 264 milyondur. Bu veri 2008 yılından 42 milyon daha azdır. Çocuk işçiliği daha sınırlı bir tanımdır.  2012 yılında 168 million 5-17 yaş arasında çocuk işçi bulunmaktadır. Söz konusu rakan 4 yılda 215 milyondan 168 milyona gerilemiştir. Diğer ülkeler kategorisinde yer alan ülkeler haricinde çocuk işçiliği gerilemiştir. Ülkelere göre gelir düzeyi arttıkça çocuk işçiliği azalmaktadır.

3) HEM OKU HEM ÇALIŞ:4+4+4

Okula devam ederken çalışan çocukların sayısı 2006-12 arasında % 64 artarak,
272 binden 445 bine yükselmiş durumda. Okuyan çocukların 2006’da % 2’si ekonomik bir faaliyette çalışırken 2012’de bu oran % 3’e ulaştı. Bu çocuklar arasında ev işlerinde çalışanların oranı da % 43’ten % 50 düzeyine yükseldi. Okula devam etmeyen çocukların sayısı 2 milyon 314 binden, 1 milyon 297 bine gerilerken, okula gitmeyen çocuklar arasında ekonomik faaliyetlerde çalışanların oranı % 27’den % 35’e yükseldi. Buna karşın ev işlerinde çalışan çocukların sayısı bu kategoride % 44’ten % 39’a geriledi.

4) İŞ CİNAYETLERİ

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre 2013 yılında yaşamını yitiren 1235 işçinin 59’u çocuk işçidir (18’i 14 yaş ve altı, 41’i 15-17 yaş arası).
Bu da %4,7 oranına karşılık geliyor. Yaş verilerine ulaşılamayan 144 işçi de oranlama içinde düşünüldüğünde 2013 yılında ölen işçilerin %5,4’ü çocuk işçilerden oluşuyor. Yani can veren her 20 işçiden birisi yoksulluktan dolayı çalışan çocuk işçilerdir (İSİG 2014). Çocuk işçiler güvencesiz işçi havuzunun önemli bir kaynağıdır ve çocuk işçi cinayetleri oranının artacağı da aşikârdır.

5) SORUN YAPISAL

Çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik ortaya konulan çabalara karşın yeterli bir sonuç alınamamasının arkasında, emek piyasasının esnekleşmesi ve kuralsızlaşmanın yaygınlaşması gelmektedir. Kimi sayısal verilerden hareket ederek Türkiye gerçekliğinin yalnızca olumlu yanı kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır.
Halbuki verilerin yüzeyini kazıdığınızda gerçeklik tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmaktadır.

Sonuç olarak 2012 yılında yasalaşan 4+4+4 yasası ile zorunlu ilköğretim yaşı 6-13 yaş aralığına çekilmiştir. Bu durumda ortaokulun bitiş yaşı aynı zamanda çocuk işçiliğinin yaygınlaşma yaşını fiilen 13’e düşürmüştür. Yine esneklik başlığı altında evden ve uzaktan çalışmayı yasal hale getirme çabası ev içinde çalışan 8 milyon çocuğu doğrudan ilgilendirmektedir.

Çocuk işçiliği, yoksulluk ve güvencesizlik zemininde yükselen istihdam stratejilerinin yapısal olarak ürettiği bir sonuç olarak görülmelidir. Dolayısıyla çocuk işçiliği ile mücadele bu strateji ile mücadeleden geçmektedir.

cocukişçi

 

KAYNAKÇA

ILO (2013) Marking progress against child labour – Global estimates and trends 2000-2012 / International Labour Office, International Programme on the Elimination of Child Labour (IPEC) – Geneva: ILO, 2013.

TÜİK (2013) Çalışan Çocuklar 2012, Türkiye İstatistik Kurumu, Türkiye İstatistik Kurumu Matbaası, Ankara:TÜİK, 2013.

İSİG (2014) 2013 Yılı İş Cinayetleri Raporu, İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, 13 Ocak 2014, www.guvencelicalisma.org, Erişim [14 Ocak 2014]

TÜİK (2012) Çocuk İşgücü İstatistikleri 1994,1999, 2006, 2012, Türkiye İstatistik Kurumu, www.tuik.gov.tr,

WB (2013) Labor participation rate, female (% of female population ages 15+), World Bank http://data.worldbank.org/indicator/SL.TLF.CACT.FE.ZS Erişim [18 Aıustos 2013]

TÜİK (2013), Hanehalkı İşgücü Anketi, Türkiye İstatistik Kurumu, www.tuik.gov.tr,

Haz: Dr. F. Serkan ÖNGEL

HEKİME YÖNELİK ŞİDDET DURMUYOR!


HEKİME YÖNELİK ŞİDDET DURMUYOR!

ATO_logosu

 

 

 

 

Değerli Meslektaşımız,

Gaziantep’te görevi başındayken bir hasta yakını tarafından bıçaklanan
Op. Dr. Ersin Arslan, ölümünün 2. yıldönümünde tüm yurtta hekimler ve
sağlık çalışanları tarafından düzenlenen etkinliklerle anıldı.

Dr_Ersin_Arslan_unutturmayacagiz


Türk Tabipleri Birliği
’nin çağrısıyla Tabip Odaları ve sağlık alanındaki emek ve meslek örgütleri 17 Nisan 2014 günü Dr. Ersin Arslan’ın vurulduğu saat olan 12.45’te bulundukları illerdeki hastanelerde toplanarak basın açıklamaları yaptılar.

 

TTB, çeşitli uzmanlık dernekleri ve sağlık meslek örgütlerinin temsilcileri Gaziantep
Dr. Ersin Arslan Devlet Hastanesi bahçesinde bir araya gelerek basın açıklaması düzenlerken, Ankara’da da sağlık emekçileri Numune Hastanesi bahçesinde toplandılar. Tüm katılımcı örgütler adına ortak basın açıklamasını okuyan Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ebru Basa, sağlık çalışanlarının ülkenin dört bir yanında her gün şiddet görmeye devam ettiklerini belirterek,
somut caydırıcılığı olan yasal düzenleme taleplerini tekrar etti.

17 Nisan’ın Dünya’da Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddeti Önleme Günü
ilan edilmesi
 çağrılarını da hatırlatan Basa, bunun gerçekleşebilmesi için
Sağlık Bakanlığı’nın bu öneriyi 19-24 Mayıs tarihleri arasında Cenevre’de yapılacak Dünya Sağlık Asamblesi’ne götürmesini beklediklerini ifade etti.

Basın açıklamasının tam metni için tıklayınız.

Şiddet durmuyor!

Öte yandan, hekime yönelik şiddet, Dr. Ersin Arslan’ın ölüm yıldönümünde bile
ara vermedi. Ankara’da Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi kardiyoloji bölümünde görevli bir uzman doktor, sabah saatlerinde bir hasta ve yakını tarafından darp edildi. Hastanenin sık sık arıza veren otomasyon sisteminde yaşanan sıkıntıdan dolayı muayene olmayı beklemekten sıkılan hastanın doktor odasına girerek hekime bağırması ve hakaret etmesi üzerine güvenliği çağırmak için dışarı çıkmaya çalışan hekim, Yunis Boztepe ve oğlu Mustafa Boztepe’nin saldırısına uğradı.
Yunus Boztepe’nin, uzman hekimin kafasına demir bastonla vurduğu ve
hekimin beyin cerrahisi bölümünde tedavi altına alındığı öğrenildi.

Olayın ardından hastaneye giderek konuyla ilgili bilgi alan ve yaralı hekime ziyarette bulunan Ankara Tabip Odası ve SES yöneticileri, Hastane Başhekimi ile de bir görüşme gerçekleştirdiler. Otomasyon sistemindeki aksaklıkların bile sağlıkçılara şiddet olarak yansıdığını dile getiren yöneticiler, ivedilikle gerekli önlemlerin alınması yönündeki istemlerini ilettiler. Hastaneye gelen ATO Hukuk Bürosu avukatları da, yakınmacı olan hekim adına saldırganlar hakkında gerekli işlemlerin yürütülmesi için çalışmalarına başladılar.

Saygılarımızla.
17.4.14

Ankara Tabip Odası
Yönetim Kurulu

Dr. Ceyhun Atuf KANSU Şiir Ödülü Törenine Çağrı…


Dr. Ceyhun Atuf KANSU Şiir Ödülü Törenine Çağrı…

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Dil Derneği’nin çağrısını paylaşmak isteriz..
Bu arada, Ceyhun Atuf KANSU’nun bir meslektaşımız olmasından da (çocuk hekimi)
ayrıca övünç duyuyoruz..

O’nun, Anadolu’da Kızamık salgınında bebelerin ellerinde ölmesi yüzünden yaktığı KIZAMIK AĞIDI aklımızdan çıkmıyor, dilimizden düşmüyor..

ceyhun atuf kansu ödül töreni davetiyesi-2014

Sevgi ve saygı ile.
9 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net