Kategori arşivi: Hekim Saltık

Prof. Dr. Günday, A.Ü. Hukuk’ta açılış dersine katılmayı reddetti

Prof. Dr. Günday, A.Ü. Hukuk’ta açılış dersine katılmayı reddetti

Prof. Dr. Günday, A.Ü. Hukuk’ta açılış dersine katılmayı reddetti

Prof. Dr. Metin Günday, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki doktora dersine son verilmesinin ardından aynı fakültenin hocası Prof. Dr. Türkan Sancar’ın kendisine yaptığı açılış dersi davetini geri çevirdi.

AÜ Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Ana Bilim dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Türkan Sancar, Prof. Dr. Günday’ı bu akademik yıldaki açılış dersini vermek üzere okula davet etti. Günday daveti üniversiteye ve fakülteye kırgınlığını ifade ederek reddetti. Gazeteduvar’ın haberine göre, Günday, Sancar’a gönderdiği cevapta, şöyle dedi:

  • Bilim ateşi‘(!)  dedikleri ateşle bir kez daha yaktıkları demokratik ve özerk üniversite umudumuzun külleri üzerinde dans eden bu zevatın- ne zaman olur, maalesef öngöremiyorum – bu görevlerinden uzaklaştıkları/uzaklaştırıldıkları tarihe kadar da ne o üniversitenin ne de o üniversitenin hukuk fakültesinin kapısından içeriye girmeye tenezzül etmeyeceğim.”

Prof. Dr. Metin Günday’ın, Prof. Dr. Türkan Sancar’a teşekkür ederek başladığı yanıtının tam metni şöyle:

“Sevgili Türkan Hocam,

Öncelikle, açılış dersini vermek üzere ilk dersine davetin için çok  teşekkür ediyorum. Hiçbir hukuki dayanağı olmadığı halde ayrıldıktan sonra hiçbir ek ücret talep etmeden Kamu Hukuku doktora programlarında verdiğim İdari Yargı dersinin bu yarıyılda aniden kaldırılmasını, 22 Eylül’de yapılacak bir doktora tez savunmasındaki jüri asli üyeliğinden -üçüncü yedeğe düşürülmek suretiyle- azledilmemi ve de doktora tez danışmanlıkları ve tez izleme komitelerindeki üyeliklerimin de kaldırılmasını, Ankara Üniversitesi Rektörü, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü/yöneticileri ve de Hukuk Fakültesi Dekanı/yöneticilerinin şahsıma yönelik yürüttükleri ortak bir operasyonun sonucu olarak görüyorum. Ayrıca bu operasyonu yürüten zevat, göstermelik bile olsa, şimdiye kadar hiçbir karşılık beklemeden yerine getirdiğim  görevler için bir “teşekkür yazısı” nı dahi benden esirgeyecek kadar akademik nezaketten yoksun olduklarını kanıtlamışlardır.

Üzülerek ifade edeyim ki, 33 yıl öğretim üyesi, İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve Kamu Hukuku Bölüm Başkanı  olarak görev yaptığım  Ankara Üniversitesini de, Hukuk Fakültesini de kendi üniversitem ve hukuk fakültem olarak görmüyorum. ‘Bilim ateşi’ (!)  dedikleri ateşle  bir kez daha yaktıkları demokratik ve özerk üniversite umudumuzun külleri üzerinde dans eden bu zevatın- ne zaman olur, maalesef öngöremiyorum – bu görevlerinden uzaklaştıkları/uzaklaştırıldıkları tarihe kadar da, ne o üniversitenin ve ne de o üniversitenin hukuk fakültesinin kapısından içeriye girmeye tenezzül etmeyeceğim. O üniversitenin ve hukuk fakültesinin bir işlemine gereksinim duyduğumda da (örn. pasaport temditi gibi), o işlemi vekilim aracılığı ile yaptıracağım. Anlayışla karşılayacağına inanıyorum… Sevgiyle…”
=====================================
Dostlar,

Ne diyelim… FETÖ ile savaşıyorsunuz öyle mi? Güldürmeyin insanı..
Erdoğan itiraf etti, “at izi it izine karıştı..” diye..  Karıştırma kardeşim, sen hükümetsin..
15 yıldır tek başına iktidarsın. Devletin tüm gücü elinde.. Bütün yetkiler TEK ADAMDA toplanmış. Hukukun üstünlüğünden ayrılmadan, hakkaniyet temelli adalet anlayışı ile kılı kırk yararak yürütün işlemleri! Bu denli zor mu? Ne istiyorsunuz Prof. Metin hoca’dan..
Bir İdare Hukuku profesörüne de bunu yaparsanız, bu insanlar nasıl hukuk eğitimi verecek??
Gözdağı mı, “.. bak biz idare hukuku profesörüne bile bunu yaparız…” demek için mi?
Bu daha da zavallı hatta sefil bir tutum değil mi??

  • Artık bu kabul edilemez ve de sürdürülemez baskı – dayatma – hukuk dışı zulme bir son vermenin zamanı geldi de geçiyor değil mi??

Metin hocaya gelince; bir an önce sakinleşmesini ve hukuksal uğraş vererek her bakımdan örnek olmasını diliyoruz. Hocalık görevi bu durumda kendi özelinde hak arama savaşımı (mücadelesi) sürdürülmeli, havlu atmak yok.. Sonra yazarsınız okuruz, anlatırsınız öğrencileriniz dinle; tarihçiler not düşer.. Tamam mı değerli Prof. Günday hocam??

İncelik göstererek dayanışma sergileyen Prof. Dr. Türkan Sancar’a biz de teşekkür ediyoruz.

Böylesi ağır travmalarda insanların bağışık sistemi ciddi biçimde zedelenebiliyor. Bu çok tehlikeli. Ordusuz – savunmasız kalan bir beden; tüm fiziksel mental hastalıklara açık duruma düşüyor. Hele yaş da ilerledi ise, beden direnci daha da zayıf olabiliyor. Metin hocanın bu gerçekleri gözardı etmemesini ve pisikiyatrik destek almasını salık veriyoruz bir hekim olarak.
*****
Prof. Günday’ın da imza koyduğu bir akademisyenler bildirisi 9 Mart 2017’de yayınlanmıştı
(https://www.haberler.com/akademisyenlerden-ortak-bildiri-turk-tipi-7053476-haberi/);

“Anayasaya ve demokratik süreçlere saygı”

Türkiye’nin önde gelen hukukçu ve siyaset bilimcileri, erkler ayrılığı çerçevesinde
– parlamentonun etkinliğinin artırılması ve
– yargı bağımsızlığının sağlanmasının
– hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasının ön koşulu olduğunu vurguladı.
Türk usulü başkanlık sistemine bir bildiriyle karşı çıkan akademisyenler, “Bu süreçte, kimi akademisyenlerin anayasa hukuku ve siyaset bilimi verilerini çarpıtarak kamuoyunu yanıltıcı açıklamalar yapması esef vericidir.” dedi.

Anayasaya ve demokratik süreçlere saygı başlığıyla yayınlanan bildiride uluslararası ilişkiler bakımından, demokrasinin uluslararası standartları bir yana bırakılarak “kişiye özgü” bir rejim kurmanın Türkiye’yi dünya sisteminden koparacağı, iktisadi ve sosyal alanda olumsuz sonuçlar yaratabileceği uyarısı yapıldı. “Biz aşağıda imzası bulunanlar, Türkiye’nin, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan demokratikleşme ve hukuk devletinin kurumsallaşmasına dayalı anayasal birikimini hatırlatarak, başkanlık rejimine ilişkin tartışmalar ışığında aşağıdaki noktaları vurgulamayı zorunlu görüyoruz.” denilerek imzalanan bildiri şöyle:

  • “Bugün Türkiye’nin demokrasi düzeyi ve Anayasası gerçek birikimini yansıtmamaktadır. Demokrasi açığının kapatılması amacıyla, başta Anayasa gelmek üzere yeni düzenlemeler, yıllardır üzerinde çalışılan konu ve sorunların başında gelmektedir. Söz konusu sorunları çözmek amacıyla, Türkiye’ye özgü deneyimler ve çağdaş demokrasilerin çözüm biçimleri ışığında üzerinde siyasal ve akademik nitelikte çalışmalar yapılması zorunluluğu bulunmaktadır ve bu yönde, son yıllarda, anayasa raporları ve önerileri ile kayda değer çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Erkler ayrılığı çerçevesinde parlamentonun etkinliğinin artırılması ve yargı bağımsızlığının sağlanması, öncelikli iki hedef olup, hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasının ön koşullarıdır. Öte yandan, çok yönlü denge ve denetim düzeneği, çağdaş anayasaların ortak paydasını oluşturmaktadır.‘KİŞİYE ÖZGÜ BAŞKANLIK ANAYASA DIŞI’

    Ne var ki, son aylarda Cumhurbaşkanı güdümünde yürütüldüğü görülen ve kişiye özgü bir başkanlık rejiminin inşasına dayalı çalışmalar, izlenen usul ve hedef bakımından demokratik usullere yabancı olmakla kalmayıp, Anayasa dışıdır. Türkiye’nin Osmanlı’daki parlamenter deneyim ile birlikte 100 yılı aşkın süredir denediği parlamenter rejimi işler kılma yerine, herhangi bir ilke tartışması yapılmasına olanak tanınmaksızın, yeni bir rejim dayatması karşısında bulunuyoruz. Bunun, Anayasa dışı yollarla ve devletin bütün olanakları kullanılarak yapılmaya çalışılması, hukuken kabul edilemez. Bu süreçte, kimi akademisyenlerin anayasa hukuku ve siyaset bilimi verilerini çarpıtarak kamuoyunu yanıltıcı açıklamalar yapması esef vericidir. Uluslararası ilişkiler bakımından, demokrasinin uluslararası standartları bir yana bırakılarak ‘kişiye özgü’ bir rejim kurmanın Türkiye’yi dünya sisteminden koparma riski yanı sıra, iktisadi ve sosyal alanda yaratması muhtemel olumsuz sonuçları göz ardı edilemez. Uzman, akademisyen, hukukçu ve yurttaş kimliğimizle bu süreci kabul etmediğimizi, Türkiye’nin demokratik gelişiminin, hukuk çerçevesinde kalınarak eşit, serbest, katılımcı ve nesnel bilgiye dayalı tartışma ortamında sağlanabileceğine dair inancımızı ve bu konuda her türlü katkı vermeye hazır olduğumuzu beyan ederiz.”

    Bildiriyi imzalayan hukukçular şöyle                   :

    Prof. Dr. Erdoğan Teziç (Anayasa Hukukçusu), Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu (Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Bertil Emrah Oder (Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Sultan Üzeltürk (Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Doç. Dr. Ayşen Candaş ( Boğaziçi Üniversitesi İİBF), Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu (Sabancı Üniversitesi, Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi), Prof. Dr. Fazıl Sağlam (Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Anayasa Mahkemesi E. Üyesi), Prof. Dr. Baskın Oran (Ankara Üniversitesi Mülkiye Mektebi, E.), Prof. Dr. Nuray Mert (İstanbul Üniversitesi), Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu (Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu (Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Selin Esen (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Rona Serozan (İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Mustafa Erdoğan (İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Osman Doğru(Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Doç. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz (Anayasa Hukukçusu), Prof. Dr. Cevdet Atay (İdare Hukuku Emekli Öğretim Üyesi), Doç. Dr. Başak Çalı (Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Nermin Abadan Unat (Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü), Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu (Galatasaray Üniv.Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Sevtap Yokuş (Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Büşra Ersanlı (Marmara Üniversitesi SBF), Prof. Dr. İlter Turan (İstanbul Bilgi Üniversitesi İİBF E.Öğretim Üyesi), Prof. Dr. Günay Göksu Özdoğan (Marmara Universitesi SBF), Prof. Dr. Oktay Uygun (Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Gencer ÖZCAN (İstanbul Bilgi Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü), Prof. Dr. Nihal İncioğlu (İstanbul Bilgi Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü), Prof. Dr. Turan Yıldırım (Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Doç. Dr. Pınar Uyan (İstanbul Bilgi Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü), Prof. Dr. Metin Günday (Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
    ******

    Prof. Metin hoca bu çağrıya imza koymanın bedelini ödüyor galiba?!
    Böylesine düşünebilmek bile sürüklendiğimiz yer açısından dehşet vericidir!
    AKP = RTE‘nin ar – tık ülkeyi – rejimi yeniden normalleştirmeye geçmesi ka-çı-nıl-maz-dır!
    Ama ufukta hiçbir ipucu yok… “OHAL döneminde anayasaya aykırı KHK çıkarılabilir..” diye dünya hukuk tarihine geçecek ölçüde saçmalayan Adalet Bakanını Başbakan yardımcısı ve hükümet sözcüsü yaparak adeta ödüllendiriyorsunuz. Oysa hukuk diploması iptal edilip yeniden hukuk lisans eğitimine alınmalı böyleleri; başkaca gençlerin eğitim hakkını da engellemeden..

Sevgi, saygı, ve kaygı ile. 20 Ağustos 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com

Şehir hastaneleri kimlerin cebini dolduracak

Şehir hastaneleri kimlerin cebini dolduracak?

Zekiye Bacaksız
Genel Sağlık İş sendikası Genel BaşkanıODATV, 14.9.17,
http://odatv.com/sehir-hastaneleri-kimlerin-cebini-dolduracak-1409171200.html

Zekiye Bacaksız, son dönemde arka arkaya açılan, yapımı için ODTÜ ormanının kesildiği şehir hastaneleri hakkında açıklama yaptı.

Genel Sağlık İş sendikası Genel Başkanı Zekiye Bacaksız, son dönemde arka arkaya açılan, yapımı için ODTÜ ormanının kesildiği şehir hastaneleri hakkında açıklama yaptı.

Bacaksız “Ülkenin dört yanında birer birer açılan, son olarak uğruna ODTÜ ormanını yok edildiği Şehir Hastanelerinin verdiği zarar sadece çevreyle kalmayacak. Siyasi iktidarın büyük övgü ve gururla tanıttığı Şehir Hastaneleri sistemi, anlatıldığının aksine milli geliri alıp götürecek.” dedi.

KREDİ GARANTİSİ, KİRA, VERGİ MUAFİYETİ…

Açıklamasında “Özel şirketlere tahsis edilen Hazine arazisi üzerinde, 1’den çok devlet hastanesinin bir arada bulunmasını öngören kampüs modeline dayalı Şehir Hastaneleri için Devlet, sözleşmelerle belirlenmiş süreler boyunca bu yerler için kira ödeyecek.” diyen Bacaksız, şu ifadeleri kullandı:

Devletin hem kiracı hem de hizmet alıcı olacağı bu sistemde,”devlet” hastanesini “şirket” yönetecek. Personel maaşları dışında şehir hastanelerindeki hizmetlerin önemli bir kısmı özel sektör tarafından yürütülecek. Laboratuvar hizmetinden ameliyat hizmetine, yatak hizmetinden kantin, otopark işletmesine, hastane dışında taksi durağından kreşe kadar tüm iş ve işlemler özel sektöre bırakılacak.

Şehir hastaneleri sisteminin en dikkat çeken yanı ülke kaynakları açısından, hastane binalarının ve donanımının kamuya yükleyeceği yüksek maliyet. Devletin şimdiden 17 hastane için girdiği kira yükümlülüğü yaklaşık 27 milyar dolar tutuyor. Birçok imtiyaza sahip olan bu işletmeci şirketler, KDV’den, damga vergisinden ve bütün harçlardan muaf tutuluyor. Yani devletin kira yükümlülüğünün yanı sıra vergi kaybı da söz konusu. Şirketlerin finansman için yurt dışından aldıkları uluslararası kredilere de tam hazine garantisi verilmekte. Yani şirket kredi borcunu ödemezse devlet “ben öderim” diyor. Dolayısıyla sistemdeki aksaklıkların faturası hazineye, dolayısıyla milli gelire çıkacak. Yani Şehir Hastanelerinin gerçek faturasını halk ödeyecek.

Devletin hastaneyi işletecek özel sektör firmasına ödeyeceği kiranın ve ek tıbbi hizmet alımlarının, hastanenin döner sermayesi tarafından karşılanması öngörülüyor, hatta ödenememesi halinde Hazine’den ödeme güvencesi veriliyor. Bu noktada şu çarpıcı sorular öne çıkıyor:

Sağlık personeline döner sermayeden yapılan ödemeler dikkate alındığında kira ödemeleri
nasıl sağlanacak? Diğer taraftan döner sermayeden kira ödemeleri yapılacak ise, personel
ek ödemelerinin bundan etkilenmesi ve tırpanlanması kaçınılmaz olacak.” 

DEVLETTEN “HASTA GARANTİSİ

Genel Sağlık İş Başkanı Bacaksız açıklamasını devletin hastanelere verdiği garantileri anlatarak sürdürdü:

“Şehir hastaneleri sistemi kapsamındaki bir diğer uygulama ise, %70 doluluk oranı garantisi. Sağlık Bakanlığı, Şehir Hastanelerini işletecek özel sektöre, doluluk oranının %70’ini sağlama garantisi veriyor. Türkiye’de tüm hastanelerindeki doluluk ortalaması halihazırda %69.6 iken, şehir hastanelerinde %70 “doluluk oranı” garantisi nasıl verilmiştir? Yatak kapasitesinin büyük bir kısmının kullanılamadığı ya da yatak doluluk oranının yetersiz kaldığı hastaneler  bulunduğu da unutulmamalıdır. Bu noktada, “Doluluk oranının” % 50’lerde kalması durumunda eksik kalan %20’lik oranın parasının, vatandaşa herhangi hizmet verilmeden işletmeciye ödeneceği ortaya çıkıyor. %70 doluluk oranının gerçekleşmemesi durumunda eksik kalacak oran hangi hasta ve hastalığın esas alınarak tamamlanacağı ise merak konusudur. Garanti edilen hasta doluluk oranının sağlanması için vatandaş gereksiz yere ameliyat edilip hastaneye mi yatırılacaktır?

Belirli bir bölgenin tümüne hizmet verecek büyük hastaneler olarak tasarlanan Şehir Hastaneleri sisteminde hastaların, hastane hizmetlerine erişimi de güçleşecek. Küçük yerleşim yerlerindeki hastalar en yakın Şehir Hastanesi’ne ulaşmak için uzun yolculuklar yapmak zorunda kalabileceklerdir. Ayrıca 29 bölge için düşünülen bu hastanelerin yer almadığı illerden de o illere hasta trafiği söz konusu olacaktır.”

BAŞKAN’DAN UYARILAR

“2017 yılı içinde şehir hastanelerinin tamamlanması ve hizmet vermeye başlamasıyla birlikte sağlık personeline olan talep de artacaktır.” diyen Bacaksız şu sıkıntıları dile getirdi:

“Sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan sayısının yetersiz olduğu Sağlık Bakanlığınca bile kabul görürken, Şehir Hastanelerinin personel sorunun nasıl çözüleceği ise yine yanıt bekleyen sorular arasında bulunuyor. Başka ülkelerden sağlık personeli istihdamının gündeme getirilmesi ise bu karmaşayı daha da derinleştirecektir. 

Şehir Hastanelerinin açılmasından sonra, küçük ve kırsal kesimlerdeki eski kamu hastaneleri kapatılabilecek. Hangi hastanelerin kapatılacağına dair şu ana dek resmi açıklama yapılmadı. Kapatılan hastane binalarının ve arazilerinin ne yapılacağına ilişkin ise belirsizlik bulunmaktadır. Bu bina ve arazilerin, ihaleleri alan şirketlere devredilmesinin de söz konusu olabileceği belirtilmektedir.”

“ÇOK GEÇ OLMADAN YAPILAN YANLIŞTAN GERİ DÖNÜLMELİDİR”

Genel Sağlık İş Başkanı Bacaksız’ın açıklamasının “Sonuç” bölümünde şu ifadeler yer aldı:

“Modern kamu hastanelerine olan ihtiyaç yadsınamaz bir gerçektir. Ancak, Şehir Hastaneleri hayata geçirilirken ihtiyaç analizlerinin, talep ve kapasite planlamalarının yapıldığı konusunda ciddi endişelerimiz bulunmaktadır. Geçtiğimiz yıllar içinde İngiltere ve Kanada’da hayata geçirilmiş Şehir Hastaneleri deneyimi, bu tür büyük hastane projelerinin hem verimsiz hem de yönetiminin çok zor olduğunu göstermiştir.

Genel Sağlık-İş olarak Şehir Hastanelerinde ‘insan sağlığı’ değil, ‘kâr’ odaklı hizmet verilmesinin hedeflendiği kanaatindeyiz.

  • Uluslararası kredi kuruluşları ve şirketlerin yararına olan Şehir Hastaneleri sistemi,
    insan sağlığı üzerinden küresel sermayeye kaynak aktarımından başka bir şey değildir. 

Siyasi iktidarı uyarıyoruz; 2011 yılında sağlıkta devrim olarak sunulan Sağlık Bakanlığı ve
Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat yapısını bozan KHK konusunda (AS: 2.11.2011 tarihli 663 sayılı KHK) bugün nasıl haklı çıktıysak, üzülerek söylüyoruz ki şehir hastaneleri konusunda da zaman haklılığımızı ortaya koyacaktır.

Çok geç olmadan yapılan yanlıştan geri dönülmelidir. 

  • Siyasi iktidarı, aklı ve bilimi rehber alarak ülke kaynaklarını peş keş çekmemeye,
    halkı ve sağlık emekçilerini ise birlikte mücadeleye çağırıyoruz.

============================================
Dostlar,

Biz bu konuda çooook yazdık..
Bir şey eklemeyelim, Genel Sağlık İş sendikası Genel Başkanı sayın Zekiye Bacaksız‘a ve ODATV’ye teşekkür ediyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 18 Eylül 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

TTB : ŞEHİR HASTANELERİ SAĞLIĞA ZARARLIDIR

TTB : ŞEHİR HASTANELERİ
SAĞLIĞA ZARARLIDIR

TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) hazırladığı özlü broşürü paylaşmak istiyoruz..

Lütfen çağırır (tıklar) ve okur, paylaşır mısınız??

Sehir_Hastaneleri_Sagiga_Zararlidir_TTB_brusuru

Türkiye’nin bu tuzaktan bir an önce dönmesi gerek..

Bir de ODATV’de 14.09.17 günü yayınlanan bir makale oldu; Genel Sağlık İş sendikası Genel Başkanı Zekiye Bacaksız kaleme aldı.. Okunmasını dileriz..

Sevgi ve saygı ile. 18 Eylül 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
TTB Ankara Tabip Odası Üyesi
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Adana’da panel : Şehir Hastanesi Uygulaması Ne Getiriyor? Ne Götürüyor?

Adana’da panel :
Şehir Hastanesi Uygulaması
Ne Getiriyor? Ne Götürüyor?

Adana Tabip Odası ve SES Adana Şubesi “Şehir Hastanesi Uygulaması Ne Getiriyor? Ne Götürüyor?” konulu panel düzenledi. Panele konuşmacı olarak CHP Mersin Milletvekili Prof. Dr. Aytuğ Atıcı, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel ve Mersin Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Ahmet Burhan Söker katıldı.

CHP Adana Milletvekilleri Elif Doğan Türkmen, Zülfikar İnönü Tümer ve İbrahim Özdiş’in de izlediği panele CHP İl Başkanı Ayhan Barut, TMMOB’ye bağlı Oda başkanları, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, Adana ve Mersin’de görev yapan hekimler, sağlık çalışanları ve vatandaşlarında katıldığı “Şehir Hastanesi Uygulaması Ne Getiriyor? Ne Götürüyor?” panelinin açılış konuşmalarını SES Adana Şube Başkanı Muzaffer Yüksel ve Adana Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. Ali İhsan Ökten yaptı.

“Türkiye tıbbi malzeme çöplüğünü döndü”

Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında 2002 yılından itibaren (AS: Haziran 2003’te başlatıldı) Aile Hekimliği, Kamu Hastaneleri Birliği ve Şehir Hastaneleri projelerinin yaşama geçirildiğini belirten Ali İhsan Ökten, konuşmasında şunları kaydetti:

“Aile Hekimliğine bizim nazarımızda sevk sistemine geçilmediği için gerçek amacından uzaklaşmış,  Kamu Hastaneleri Birliği iptal edilerek yeniden Sağlık Müdürlüğü sistemine geçirilmiş, Genel Sağlık Sigortasının da uygulanamadığı görülmüştür. Özel bir kanunla çıkarılan Şehir Hastaneleri ise yap-işlet-kirala-devret yöntemiyle yapılan ve normalde 3-4 yılda kendisine sahip olacakken 25 yıl boyunca kira ödenecek olan çocuklarımızın geleceğini gasp eden bir sistemdir. Türkiye’de 42 bin civarında yeni yataklı hastane yapıldığı söylenmekte, ancak yatak sayısı hiç artmayacağı için bu söylem gerçekleri yansıtmamaktadır. Türkiye bir taraftan tıbbi malzeme çöplüğüne dönerken, bir taraftan da dev şirketler için teknoloji pazarı olmuş durumdadır. Adana’da yapılan 1550 yataklı Şehir Hastanesi’nin maliyeti 680 milyon 452 bin 306 dolardır. Plansızlık sonucu güney Adana’da hastane kalmadığını, aynı güzergahta üç  üniversite hastanesi, adliye, kışla, okullar, otoban giriş çıkışları ile trafiğin getireceği  gürültü ve hava kirliliğini de unutmamak gerekir.”

“KÖO uygulamaları finansal felaket”

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel, Şehir Hastaneleri’ni Birleşik Krallık’tan ithal edilen bir sistem olduğunu belirterek, Şubat ayında Birleşik Krallık yani İngiltere kaynaklı bir rapor açıklandığını ve bu raporda Kamu Özel Ortaklığı (KÖO) uygulamalarıyla İngiliz sağlık sisteminin çökertildiği tespitinin yapıldığını aktardı. Manchester İşletme Okulu’ndan Prof. Jean Shaoul’un Birleşik Krallık’taki KÖO’ları “maliyet açısından büyük bir finansal felaket” ve “vurgunculuk” olarak nitelediğini aktaran Tükel, içerdeki felaket denebilecek sonuçlara rağmen Birleşik Krallık Hükümeti’nin dünyada KÖO’ları yaymaya çalışmasının nedeninin, şirketlerine yarar sağlama çabası olduğunu kaydetti.

Tükel, Birleşik Krallık örneğinin, hastaneleri işleten şirketlerin doktorların daha uzun süre çalışmasını, daha fazla hasta bakmasını, daha fazla tetkik yapmasını, ‘para getirmeyecek’ hastaları başka yerlere sevk etmesini ve giderek daha az ücret almalarını istediğini ortaya koyduğunu kaydetti. Kamu-özel ortaklığı uygulamalarının emeğin haklarını ortadan kaldırdığına dikkat çeken Tükel,  kamu hizmet ve yatırım alanlarını piyasalaştırdığını, kamudaki örgütlü işgücünün yerini örgütsüz ve ucuz emek gücünün aldığını, kâr oranlarını artırmak isteyen şirketlerin istihdamda daralmaya gittiklerini ve çalışanların ‘kamu çalışanı’ olma vasfını kaybetme (AS: niteliğini yitirme) riski altında olduklarını söyledi.

Türkiye’de şehir hastanelerinin KÖO yöntemiyle yapıldığını belirten Tükel, 2005 yılından bu yana bu alanda yapılanlara ilişkin ayrıntılı bilgiler aktardı. Şehir hastanelerinin, bedelsiz olarak şirketlere tahsis edilen Hazine arazileri üzerine şirketler tarafından yapıldığını, bu hastanelerde Sağlık Bakanlığı’nın kiracı olduğunu, Sağlık Bakanlığı’nın en az 25 yıl boyunca şirketlere kira ve bina bakım parası ödeyeceğini, yanı sıra hastaneyi inşa eden şirketten hizmet satın alacağını anlattı.

Sağlık Bakanlığı’nın Türkiye çapında 29 şehir hastanesi yapımını planladığını ve bunların 18 tanesinin sözleşmesinin imzalandığını belirten Tükel, bu 18 hastane için yılda ödenecek kira bedellerinin toplamının 3 milyar lirayı geçtiğini söyledi. Tükel, maliyet-etkinlik, hasta memnuniyeti, çalışanların hakları dahil olmak üzere tümüyle kamunun aleyhine olan bu modelden vazgeçilmesi ve şehir hastanelerinin Sağlık BakanlığI’na devredilmesi gerektiğini belirterek sözlerini tamamladı.

“Sağlıkta Dönüşüm Programı tıkandı”

CHP Mersin Milletvekili Prof. Dr. Aytuğ Atıcı, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın tıkandığını, Sağlık Bakanlığı’nın yatırım yapamaz, planlayamaz halde olduğunu ve kışkırttığı “sağlıkta tüketimi” frenleyemediğini kaydetti. Atıcı, “Finansörler artık kapitülasyon istemektedir. Yedikçe acıkan ekonomik sistem iflasa doğru yürümektedir. 25 yıl alım garantili (%70 doluluk garantisi) kamu hizmeti için, hazine garantili yatırım yapıp kira almak, riski halkın geleceğine yükleyen bir sistemdir” diye konuştu.

Atıcı, Mersin Şehir Hastanesi çalışanlarının durumuna ilişkin olarak da şunları aktardı:

“Hemşire sayısı yetersiz. TSM’lerdeki hemşireleri toplamışlar. 20 yıldır Sağlık Ocağı’nda çalışan hemşireleri, hastane tecrübeleri olmamasına rağmen hastanede görevlendirmişler. Alan geniş olduğundan, bir hemşire 10 metre karede yapacağı işi 100 metre karede yapmak zorunda kalıyor. Aynı iş için daha çok yoruluyor. Tayinlere izin verilmiyor. Hekimler birbiriyle görüşemiyorlar, iletişim çok azalmış. Hekimler, hemşireler çalışma isteğini yitirmişler. Çalışma koşullarının ağırlığından yakınıyorlar. Angarya iş çok fazla. Tanı tedaviye ayrılacak zaman kayıt gibi fuzuli işlere ayrılıyor. Sekretersiz çalışmak sıkıntı yaratıyor. Çalışanlar döner sermayelerini düzenli olarak alıyorlar. Hastanenin gideri çok fazla, geliri giderini karşılayamıyor ama Bakanlık açığı kapıyor.  Şirkete bildirilen ihtiyaç kalemleri karşılanmıyor. Ulaşım uzun zaman alıyor. Sağlığa erişimin önünde en büyük engel, etrafta eczane yok. Hastanenin etrafındaki araziler çok ucuza alınmış şimdi fahiş fiyat isteniyor.”

“Otelcilik ve reklam ön planda”

Mersin Şehir Hastanesi hakkında genel bilgi aktaran Mersin Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Ahmet Burhan Söker de, “Servislerde doktor dinlenme, giyinme odaları yok. Başhekim ve yönetim genel olarak hekimlerin, sağlık personelinin sorunlarına kayıtsız. Bloklar arası erişim sorunu mevcut. Mavi koda erişim süreleri uzun. Stratejik personel olması nedeniyle hekimlerin tayinlerine izin verilmiyor. Otelcilik ve reklamlar ön planda. Adana için önerimiz polikliniklerde yardımcı sağlık personeli olmadan göreve başlamayınız. Bizler öyle davrandığımız için yardımcı personel aldık” diye konuştu. (http://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=73cdc51a-960f-11e7-914a-a458ccf7715010.09.2017) 

Prof. Dr. Raşit Tükel’in sunumu için tıklayınız. 

===========================================

Teşekkürler değerli meslektaşlarımıza…

Şehir hastaneleri üzerinden yürütülen talan hakkında sitemizde bir yazı daha..

Sevgi ve saygı ile. 16 Eylül 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Bilkent Şehir Hastanesi’ne 23.4 milyar TL kira ödenecek!

Bilkent Şehir Hastanesi’ne 23.4 milyar TL kira ödenecek!

Çiğdem Toker
Cumhuriyet
, 13.9.17

(AS : Aynı konuda 2 ardışık makaleye katkımız yazıların altındadır..)

Ne vakit, şehir hastaneleri veya otoyol köprü projeleri dolayısıyla, Hazine’ye yüklenen borca değinsem, AKP’ye gönül verdiğini düşündüğüm güzide okurlardan, ya yakası açılmadık küfür, ya da “inşallah öl” kabilinden tepkiler alıyorum. 
Fakat bir de samimiyetle inanamayanlar var. Okuduğunuz yazı onlar için.
***
Uğruna ODTÜ ormanı, içindeki canlılarla birlikte katledilen Bilkent Şehir Hastanesi’ne (BŞH) Sağlık Bakanlığı’nca yılda 340.6 milyon TL kira ödeyeceğini yazdım dün.  Az yazmışım. 
Şehir hastanesi projelerinin tümünde (şimdilik 30) kira sözleşmelerinin 25 yıllık olduğu gerçeğinden hareketle bu tutar sabit olamazdı tabii. 
Sağ olsunlar; hekim Prof. Kayıhan Pala ile iktisatçı Prof. Dr. Uğur Emek ayrı ayrı dikkatimi çektiler. (Her iki isim de konuya uzman gözüyle bakan önemli yazılar kaleme almış bulunuyor. Prof. Pala bianet’te. Prof. Emek, kişisel blogunda.) 
Sözün özü: Dünkü yazıda paylaştığım 340.6 milyon TL’lik yıllık kira bedeli, BŞH ihalesinin yapıldığı 2011 yılı rakamını yansıtıyor. (Bu tutara şirketin, görüntüleme, otopark temizlik vs gibi alanların işletme geliri dahil değil.)
***
Evet: Bilkent Şehir Hastanesi için Dia Holding’e 25 yılda ödenecek kira bedeli 23.4 milyar TL. O da ŞİMDİLİK. 
Sağlık Bakanlığı’nın 2017 yılı bütçesi TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülürken, komisyon üyesi vekillere dağıtılan “Paranın Değeri -Analiz Yaklaşımı” belgesinde, bakanlığın BŞH müteahhidine ödeyeceği kiranın 2043 yılına dek uzanan projeksiyonu yer alıyor.

2019’da 419 milyon TL 
340.6 milyon TL başlangıç tutarı dedik. Ödemeler 2019 yılından başlayarak 419.2 milyon TL ile başlıyor. Bir sonraki yıl (2020) Sağlık Bakanlığı bütçesinden ödenecek kira tutarı 448.5 milyon TL’ye çıkıyor. Bizzat Sağlık Bakanlığında hazırlanmış bu belgede, yıllık kira tutarının, “kullanım bedeli” ve “hizmetler” diye iki ayrı bileşenden oluştuğu görünüyor. 
Fakat ilginçtir, 25 yıl boyunca artarak ödeneceğini gördüğümüz kira tablosunda dönem sonuna (2043) gelindiğinde 23.4 milyar TL yazması gereken toplam hanesinde 4 milyar 13 milyon TL yazıyor. Neden diye sorarsanız, cevap, “bugünkü değer”miş.

Hangi ülkenin enflasyonu 
Bakanlık analiz tablosunda, her yıl artan bir enflasyon hanesi de var. Fakat % 1’lik, 1.15’lik oranları görünce bunun Türkiye’deki enflasyon “olmadığı”nı anlıyorsunuz. 
Muhtemelen projeye kredi veren finansörlerin, küresel düzeyde aradığı standarda karşılık gelen bir enflasyon oranı bu. (Köprü projelerinde mesela, Hazine’ce şirkete ödenecek gelir farklarında ABD enflasyonu uygulanıyor.) Sonuçlardan  biri şudur:

– Şehir Hastaneleri’nin “bu milleti” nasıl borçlandırdığını parti medyasında okuyamazsınız
.
– Ne hastanelerin yapıldığı arazilerin müteahhide bedava verildiğini,
– ne Sağlık Bakanlığının o hastanede çeyrek yüzyıl kiracı olacağını,
– ne bu hastaneler açılınca şehirdeki hastanelerin kapanacağını. 


Sabah akşam gazetemiz için, 10.5 aydır tutuklu olup hâlâ tahliye edilmeyen arkadaşlarımız için duruşma sürerken dahi tetikçilik yapan parti bültenlerinde hiçbirini göremezsiniz bunların. 

Onlar size bu hastanelerde doktorların “ginger” ile hastasına gideceğini, odaların beş yıldız konforunda olacağını yazar da, hastanelerin kent merkezine 20 km uzakta olduğunu, doktorun ginger kullanmasının hastanenin, Hazine’den daha çok para çekmek için özellikle devasa planlanmasından kaynaklandığını söylemezler. 
Böyledir güzel ülkemizde 12 Eylül’ün yıldönümündeki “gazetecilik”.
================================

Şehir Hastanesi denilen…

Çiğdem Toker
Cumhuriyet
, 12.09.17

 

ODTÜ ormanı Ankara’nın akciğeri sayılırdı. İki gece önce -di’li geçmiş zaman oldu. Ankara’nın ciğerleri, “bu millet”e sağlık dağıtacak diye inşa edilen şehir hastaneleri uğruna katledildi. Yıkım, kesilen ağaçların sayısıyla ölçülemez. Melih Gökçek’in fotoğraflarını “yol açtık” diye gururla paylaştığı alanda biz taammüden öldürülmüş bir ekosistem görüyoruz. Varlığı, yaşamını sürdürmesi o ormanın varlığına bağlı binlerce canlıyı yani. Gökçek’in gülüşüne bu sonuç da dahil.
***
Siyasal İslamcıların ağaç sevgisizliğiyle yeni tanışmıyoruz. Bu sevgisizliği maskeleyen “hizmet” diye dikte ettikleri ama Hazine borcunu torunlara devredilen rant projeleriyle de. Denizli’de yaşadığım lise yıllarımda, önünden her gün geçtiğim ve Delikliçınar Meydanı’na adını veren çınarların, ne tesadüf ki yine bir gece kesilmesi AKP belediye dönemine rastlar. Denizlili Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci de iyi hatırlar.
***
Ormanı yok etme gerekçesi, Bilkent Şehir Hastanesi (BŞH) açılınca artacak trafiğe yol açmak diye açıklanıyor. Tabii bu yolun, sağında solunda yeni rantlara “yol olacağı” da herkesin bildiği sır. Yine de biz şimdi, görünürdeki “şehir hastanesi” gerekçesine bakalım. Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modeliyle yaptırılan şehir hastanelerindeki “kamu”, sadece isimde. Ülkenin dört bir yanında açılan/inşa edilen şehir hastaneleri Hazine’yi tahminlerin ötesinde bir mali cendere altına soktu.
Bir kere Sağlık Bakanlığı bu projelerde kiracıDevletin, müteahhide tahsis ettiği arazinin sahibi olmasına rağmen bir de. Her biri 25’er yıllık, 30’a yakın şehir hastanesinde kimileri 2043 yılına kadar kadar sürecek bir kiracılıktan bahsediyoruz.
***
Ankara’ya birbirine yakın ölçekte iki şehir hastanesi yapılıyor. Biri Bilkent, diğeri Etlik’te. İsimlerini semtlerinden alıyor. Toplam yatak sayısı 7500 dolayında olacak 2 devasa hastane bittiğinde, -“şehir hastanesi” adını, konumlarıyla asıl hak eden- merkezdeki hastaneler kapatılacak. Bunu ben değil Etlik Şehir Hastanesi’nin ÇED Raporu (9. sayfa) söylüyor.

“Etlik ESK’nin faaliyete geçmesi ile
 kapanacak olan hastane sayısı 6 olarak öngörülmektedir (…) Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dr. Abdurrahman Yurtasan Ankara Onkoloji, Sami Ulus Pediatri, Zekai Tahir Burak Kadın Hastalıkları, Ulucanlar Göz ve Ulus Devlet hastaneleri. Ayrıca proje sahasındaki 2 hastane de Etlik ESK işletmeye geçtiğinde kapanacaktır. Bu hastaneler, Zübeyde Hanım Kadın Doğum Hastanesi ile Dışkapı  Polikliniği”

340.6 milyon TL kira
Sağlık Bakanlığı’nın Türk Tabipleri Birliği ile bu yılın başındaki görüşmede paylaştığı bir belge var: “Paranın Değeri Analiz Yaklaşımı-Bilkent Şehir Hastane Örneği.
Belgeye göre BŞH’ye Sağlık Bakanlığı’nın ödeyeceği kira 340 milyon 616 bin 21 TL ile başlıyor. Enflasyona göre “güncellenecek” bu kira, hastaneyi yapan Dia Holding’e 25 yıl boyunca ödenecek. (Dia Holding, 3. köprüyü yapan iki ortaktan İbrahim Çeçen’in oğlu Murat Çeçen’in kurduğu şirket. Tek değil, eski röportajlarda Murat Çeçen’in “üniversite arkadaşı” olduğu belirtilen Azeri işadamı Hassan Gozal ile kurduğu bir holding. )
BŞH için hep “Avrupa’nın en büyüğü” deniyor. Kolay değil tabii en büyük olmak. Şehrin akciğeri ormanlar katlediliyor, başkent merkezinde ulaşımı çok daha kolay köklü hastaneler kapatılıyor, o bölgedeki canlılığı, ekonomiyi, esnafı, sosyal yaşamı bitirme pahasına.
Yer bitti. Sürdüreceğim.
================================
Evet dostlar,

Değerli yazar Çiğdem Toker, çooook önemli akçalı yazılar yazıyor ve sorguluyor..
Şehir hastanelerini de.. Biz de yakaladığımız ölçüde web sitemizde paylaşıyor ve yorumlarımızı ekliyoruz. Yukarıda 12 ve 13 Eylül 2017 günleri ardışık 2 yazısını paylaştık.
Bu site okurları konuyu artık iyi biliyorlar.
‘Şehir hastaneleri’ diye taratsalar, karşılarına 10’dan az yazı çıkacağını sanmıyoruz sitemizde..

  • ”Hazine borç stokunun bu yılın ilk yarısında 58 milyar TL artış gösterdiğini ve 817 milyar TL’ye ulaşarak rekor bir büyüme içerisinde olduğunu vurguluyor. Bu rakama Kredi Garanti Fonu (KGF); otoyollar, Sağlık Bakanlığı’nın garantili kiracı olduğu şehir hastaneleri gibi ahbap-çavuş kapitalizminin (crony capitalism) ana unsuru olan kaynak transferlerinin dahil olmadığını da hatırlatalım. Dolayısıyla, kamunun borçlanarak büyümesi devam ederken, TÜİK’e göre kamunun harcamaları düşüyor; yatırımlar artıyor ama artan şeyin teknolojiye, üretkenliğe olan yatırımlar değil, doğayı katleden inşaat ve konut yatırımlarına yöneldiğini izliyoruz. Bu tarz spekülatif büyüme ivmeleri istihdam yaratmadığı gibi, enflasyonist baskıların da sürmesine ve Türkiye’nin gerek işsizlik (özellikle genç işsizlik) ve enflasyon göstergelerinde OECD ülkeleri arasında en kötü göstergeleri sergilemesine neden oluyor.”

Yukarıdaki paragraf, şehir hastaneleri vb. büyük ölçekli (makro) rant projelerinin (talanların!) mali anatomisini ve fizyolojisini pek güzel açıklıyor.. Prof. Erinç Yeldan‘ın 13.9.17 günlü Cumhuriyet’teki ‘Milli Gelir Hesapları’ başlıklı makalesinden.

AKP = RTE nasıl durdurulacak? Bu çılgın bodoslama sürükleniş nereye varacak?
Özellikle AKP’li sağduyulu kesimlerin yıkımı görmeleri gerekiyor artık. AKP kesiminden yazar Ahmet Taşgetiren’in, Zafer Çağlayan’ın rüşvet kol saatinin ve yolsuzluğunun ‘‘milli mesele” kalkanıyla örlütmeye çalışılmasına isyanı hoştur ancak yeterli midir?

Unutulmasın, AKP = RTE ne denli kutuplaştırıp bölmeye çalışsa da aynı gemideyiz..
Biz soruyoruz çok net olarak :

  • Kamunun borcu olağanüstü artmayı sürdürüyor ancak kamu yatırımları azalıyor.. O zaman garip – gurebadan toplanan bu vergiler nereye gidiyor? Hangi legal ya da illegal işleri finanse ediyor ve nereye dek bu bezirgan düzeni sürdürülebilir?? Sistem çöktüğünde ilk altında kalacak AKP = RTE değil midir??

    Kamu – Özel ortaklığı, pek çok ülkede büyük kamusal zararlarla çöktü.. İngiltere, Brezilya, Meksika gibi.. Ama Batı Emperyalizmi AKP’yi acımasızca bu sınanmış süreçte kullanıyor. Çoook hazindir ama bir kez daha sorarak yazalım :

    – Devlet, kimin sopalı tahsildarı olmuştur halkının sırtında;
    AKP = RTE bu yaman tuzağın ayırdında mıdır, yoksa bilerek mi misyon üstlenmişlerdir??

Sevgi ve saygı ile. 14 Eylül 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

HUKUK ETİĞİ..

HUKUK ETİĞİ..

Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsünde yürüttüğümüz Sağlık Hukuku tezli yüksek lisans programında, seçimlik olarak HUKUK ETİĞİ dersi de aldık Hukuk Fakültesinden.

Sayın Prof. Dr. Gülriz Uygur dersin sorumlusu idi ve kendisinden çok şey öğrendik.

Dersin bitirme ödevi HUKUK ETİĞİ odaklı bir sunum yapılmasıydı.
Bu ödevimizi hazırladık ve öbür öğrenciler önünden hocamıza sunduk.

Bu hazırlığı web sitemizde paylaşmanın çok yerinde olacağını düşünüyoruz.
Türkiye’nin adaletsizlikten kıvrandığı, hatta boğulduğu günümüzde özellikle.

Lütfen tıklar mısınız : Hukuk_Etigi

Yararlı olmasını, insanları ADALET ve Adil olma üzerinde düşündürmesi dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 13 Eylül 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Prof. Dr. Mesut PARLAK : Sağlıkta alarm

Sağlıkta alarm!

Prof. Dr. Mesut PARLAK ile ilgili görsel sonucu

Prof. Dr. Mesut PARLAK
SÖZCÜ, 06 Eylül 2017

(AS : Bizim katkımız yazının altında.)

Değerli okurlar; bugün, ülkede sağlık ve hekimlik mesleğinde yaşanan olumsuzlukları sizlerle paylaşmak istiyorum. Sağlık, Türkiye’nin en önemli sorunlarından biridir. Bu konuyu değerli meslektaşım Prof. Dr. Feyza Erkan ile masaya yatırdık. Feyza Hoca’ya sordum; “Hocam sağlıkta ve hekimlikte neler oluyor?” Bakın, Feyza Hoca neler söyledi:

Son yapılan Tıpta Uzmanlık Sınavlarında en başarılı 100 hekim içinde ülkemizin en çok ihtiyacı olan Kalp-Damar, Göğüs ve Beyin Cerrahisi, Kadın Doğum, Kardiyoloji ve Dahiliye gibi dalları seçen hekimlerin olmaması çok dikkat çekici. Açıkça görülmüştür ki, hekimlerimiz artık deri, göz, radyoloji ve fizik tedavi gibi branşları (AS: dalları) tercih ediyor…

İç hastalıklarının komplike (AS: karmaşık) sorunları, bu dala meraklı hekimlerce değil, düşük puan alan ve ilk fırsatta yeniden TUS’a girerek dal değiştirmek isteyen hekimlere kalacaktır.

KOLAY YOLU TERCİH EDİYORLAR ÇÜNKÜ…

Ne yazık ki artık hekimlerimiz, yaşamla ölüm arasındaki çizgide seyreden riskli ameliyatlarla uğraşmak istemiyorlar. Onun yerine hiç komplikasyon riski olamayan hafif hastalıkları, masa başında film veya tetkik sonucu yorumlamayı tercih ediyorlar. Acı olan da; yoğun hasta yükü olan kamu hastanelerini terk ederek, daha az hastanın bakıldığı özel hastaneleri veya vakıf hastanelerini tercih ediyorlar.

Soruyorum; bundan sonra tıbben komplike cerrahi ve dahili hastalıklarla kimler uğraşacak? Bu dallarda yeterli hekim bulunamazsa bunun hesabı kim veya kimlerden sorulacak?

Siyasi iktidar, medya ve halk birlikte hekimlerimizi küstürdüler. Onların büyük özverisini, yoğun emeklerini onurlandıracakları yerde, onları hakaret ve şiddetle karşı karşıya bıraktılar.

BU GERÇEKLER HEP GÖZ ARDI EDİLDİ

Altı yıl süren ağır tıp eğitiminin arkasından gelen uzmanlık ve yan dal uzmanlık eğitiminin ne kadar büyük bir emek gerektirdiğini hiç kimse anlamak istemedi.

Bu ülkenin doğusunda her mesleğe ihtiyaç varken, neden salt hekimlerimizin o bölgeye zorunlu hizmete gönderildiğini hiç kimse sormadı.

Acil servislerde çeşitli olanaksızlıklar içinde insanların acılarını dindirmek için canla, başla nasıl uğraştıklarını hiç kimse takdir etmedi.

Uykusuz ve stresli geçen gecenin sabahında, bazen kahvaltı bile edemeden yine aynı tempoda tam gün çalışmaya devam etmek zorunda olduklarını kimse bilip söylemedi.

Gün ışığı göremeyen ameliyathanelerde, yoğun bakımlarda 16-20 saat ayakta, eğilmekten kambur kaldıklarını, mikrop kaparak hastalandıklarını, hatta öldüklerini kimse yazmadı ve dile getirmedi.

Bunlar yetmezmiş gibi binde bir görülen komplikasyonları bile medya büyük bir yaygara yaparak, hekim hatası olarak kamuoyuna yansıttı.

Toplumda milyonlarca haksız kazanç sağlayanlar baş tacı edilirken, oranı binde biri bulmayan çok az sayıda hekimin serbest piyasada aldığı ücretler söz konusu edildi.

Zamanın Başbakanı ve Sağlık Bakanı ihalelerde yapılan vurgunları görmezken “Hekim Efendi, hastanın cebinden elini çek!” diye demeçler verdiler. Onların emeğinin karşılığını ödemeyerek, onu “performans kazancına” günde 80-100 hasta bakmaya muhtaç ettiler.

Hastanelerdeki kötü yönetimin, hemşire, tıbbı sekreter ve personel açığının, cihaz ve malzeme yokluğunun sorumlusu olarak hekimlerimizi hedef gösterdiler.

HEKİMLERİN DEĞERİNİ BİLİN!

Halkımız da niteliksiz bir hizmetle karşılaşınca, karşısında Başbakan, Sağlık Bakanı, hastane yöneticisini değil, her zamanki gibi yokluklar içinde onun sorunlarına çözüm bulmaya çalışan hekimi gördü, sistemin sorunlarını hiç düşünmeksizin nankörce hekime saldırdı ve hırsını onlardan aldı.

  • Gencecik hekimler, mesleğinin en verimli çağında, daha nice yaşamlar kurtaracakken, acımasızca katledildiler.

Tüm kamu hastanelerinde, acil servislerde hasta ve hasta yakınlarının sözlü ve fiziksel şiddeti, hekimlerimizi artık yaşamlarından bezdirdi. Mesleğinden soğuttu. Öte yandan bu acımasız neo-liberal düzende hekim hatalarından yararlanmak isteyen büyük bir kesim doğdu.

Avukatlar!!

Haklı, haksız davalar açarken, sigorta şirketleri pahalı poliçelerle hekimlerin başına üşüştü.

VE NE YAZIK Kİ, HEKİMLER KÜSTÜ…

Şimdi; hekimlerin değerini bilmeyenler, onları hedef gösterenler, şiddet uygulayanlar acı acı düşünmeliler. Küskün hekimlerin gönlünü nasıl kazanacaklar? Bu küskünlüğe son verip, onları yeniden zorlu, ağır dallara nasıl yönlendirebilecekler?

SON SÖZ: Gücün ve mutluluğun temeli sağlıktır. / Benjamin Disraeli
================================
Dostlar,

Sevgili Mesut abi ve Feyza kardeşimiz çok güzel bir iş yaptılar bu yazı ile.
Kendilerini kutluyorum..
Söyleyecek, yazacak çooooooooooooook şey var.
Elbette biz de epey dertliyiz.
Bu sitede halkı ve ülkemizi soyan neo-liberal sağlık politikaları ile
onların yerli işbirlikçileri çoook yazıldı, belgelerle, rakamlarla ortaya kondu.

Tarikatlar koalisyonu AKP’nin,

Sağlıkta Dönüşüm adlı kökü dışarıda ABD-IMF dayatması yoz politikalarla yerli – yabancı çevrelere on milyarlarca dolar rant aktardığı kezlerce yazıldı..

Neciiiiiiiip mi necip milletimiz / ümmetimiz sistemin sorunlarını hiç düşünmeksizin nankörce hekime saldırdı ve hırsını onlardan aldı
Hekimler hem bu boyutta bedel ödediler hem de acı gerçekleri yazıp – konuşanlar, hekim örgütlerinde savaşım verenler ek olarak infaz edildiler.

Kalleşçe görev şehidi edilen meslektaşlarımız dışında, bir de FETÖ salvosu..
Bunlardan biri de Dr. Hüseyin Demirdizen.. 33. yıllık hekimdi, öğrenciliğinden bilirdik kendisini ve ailesini. Hep kamu görevleri üstlendi, pratisyen hekim olarak çalıştı ve hastasıyla arasına parasal ilişki sokmadı. Emeğini büyük ölçüde İstanbul Tabip Odasına harcadı.. Önceki ay zorla emekli edildi..

Bu çok hatalı politikalarla olumlu bir yere varılmaz. Nitekim son 694 sayılı OHAL KHK’si ile sağlık örgütlenmesinde geri adımlar atıldı. Oysa sağlık politikaları yaz boz tahtası ya da deneme – yanılma alanı olabilir mi?

Sağlık hizmetleri gerçek anlamda stratejik hizmetlerdir ve son derece ciddi ulusal planlamalara dayanması gerekir. AKP ile birlikte çok özetle;

  • YURTTAŞ SAĞLIK HİZMETİ MÜŞTERİSİ – DEVLET SERMAYENİN SOPALI TAHSİLDARI yapıldı; tuzaklı adı da Genel Sağlık Sigortası oldu!

ŞEHİR HASTANELERİ ise sağlıktaki talanın katmerlisi..

Oysa Büyük ATATÜRK,

  • ”.. devlet olma savındaki siyasal kuruluşların EN BİRİNCİ görevi sağlık hizmetleridir..” demişti ve gereğini de yapmıştı..

AKP iktidarı, 15 yılda çok ağır sonuçları ortada olan kökü dışarıda sermaye yanlısı güdümlü sağlık politikalarını daha çok diretmeden terk etmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 11 Eylül 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

İşte Cenab-ı Hakk’ın hayvanlara yerleştirdiği muhteşem sistemin ayrıntıları

“İşte Cenab-ı Hakk’ın hayvanlara yerleştirdiği muhteşem sistemin ayrıntıları”

baskınoranAma müjdeler olsun ki, rektörü 2015’te Erdoğan tarafından beşinci (son) sıradaki adayken atanan  Harran Üniversitesine mensup bilim insanlarımız bu konuyu bu bayramdan on gün kadar önce hallettiler. Artık hem vecibemizi yerine getirebileceğiz, hem de üzülmeyeceğiz.

İHA’nın çok sayıda medya organında kullanılan haberinde Ahmet Kaya bildiriyor:

Türk bilim insanları Kurban Bayramında kesilen hayvanın acı çekip çekmediğini araştırdı ve çok ilginç bir sonuca vardı: Helal kesim şartlarına uyarak yani besmele çekerek (“Bismillah”) ve tekbir getirerek (“Allahüekber”) kestiniz mi, hayvan acı duymuyor
***
Gerçi, kesen kişinin dini konusunda rivayet muhtelif: Bazı kaynaklar helal kesimin ancak bir Müslüman tarafından yapılabileceğini söylüyor, bazı kaynaklar ise Ehl-i Kitap olan birisinin kesmesini yeterli buluyor. Bir Hıristiyan veya Musevi’nin besmeleyi nasıl çekeceği ve tekbiri nasıl getireceği konusunda ilmî kaynaklar bişey söylemiyor ama buradan da anlıyoruz ki İslam çok liberal bir din; her fikri savunmak mümkün. Ama biz konumuza dönelim.
***
Meslektaşları Prof. Dr. Faruk Süzergöz ve Araştırma Görevlisi Pelin Polat’la birlikte çalışan Harran Üniversitesi Veterinerlik Fakültesinden Prof. Dr. Gürbüz Aksoy, medyanın İşte Cenab-ı Hakk’ın hayvanlara yerleştirdiği muhteşem sistemin ayrıntıları anonsuyla verdiği şu müjdeyi açıklıyor:

  • Yapılan helal kesim sonucu hayvanın vücuduna yayılan ve morfinden 30 kat etkili olan beta endorfin hormonu sayesinde hayvanlar sakinleşmekte ve acı duymamakta.
    ***
    Wikipedia bu hormon hakkında şöyle diyor: “Ağrının azalması için beyin dokuları tarafından üretilen hormonlara verilen isimdir. Heyecan, ağrı, egzersiz, baharatlı yiyecek tüketimi, seks ve orgazm gibi durumlarda salınımı artış gösterir”.

Helal olunca ağrısız olan kesimi okuyunca bi de ne geldi aklıma, Antalya Manavgat İmam Hatip Lisesi 9. Sınıf öğrencisi Levent Akbaba’nın, adını Canların gıdası Kur’an-ı Kerim koyduğu ve Mayıs 2013 TÜBİTAK Bilim Fuarında sergilediği deneyin bulguları! Bu öğrenci yakında Harran’a birinci sıradan rektör olabilir: Deneyde, hatırlarsanız, gürültülü arabesk-rap müziği dinletilen fasulye çimlenmemişti bile, sessiz ortamdaki fasulye 13 cm’ye kadar büyümüştü, Kur’an dinletilen fasulye aynı süre ve koşullarda 31 cm’ye ulaşmıştı.
***
Tekrar kurban konumuza gelelim. Helal kesim şartlarına uyulursa hayvanın acı çekmeyeceği gibi büyük bir ilmî buluş herhalde çok önemli değişikliklere yol açacaktır. Hele de, Prof. G. Aksoy’un müjdelediği gibi, yakında uluslararası bir veterinerlik kongresinde sunulduğunda. Her şeyden önce, yakında çıkarılacak OHAL kararnamelerinden birinde buna ilişkin en azından şu hükümlerin bulunması mümkün, hatta muhtemeldir:

1) “Kesim sırasında hayvanlara acı verdiği için 1.057 lira idari para cezası uygulanan kişilere, kesim eylemini besmelesiz ve tekbirsiz yaptıkları da meydana çıkacağından, ayrıca hapis cezası uygulanacaktır.”
2) “Halkımızın kurban keserken bazen elini de kestiği dikkate alınarak, kurbanı kesen kişinin böyle bir durumda acı duymaması için bir başkasının o kişinin eli niyetine önceden besmele
çekmesi ve tekbir getirmesi gerekli görülmüştür.”
3) “Bu hükümler hakkında ilgili kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Bu KHK yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Bu KHK hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.”
***
Bugün inşallah idrak edeceğimiz Kurban Bayramı arifesinde iki kurban daha vermiş bulunuyoruz, onları da anıp bitirelim. Bunlardan birincisi, öz yeğeniyle bir yatta “fazla samimi” fotoğrafları çekilen kişi. Aile içinde ne hale geldiğinin yanı sıra, hakkında “hayasızca hareket” ten soruşturma açıldı.

Asıl, şimdi de FETÖ’cülükten dava açılıyor; açılmasa şaşardım çünkü FETÖ’ye yapılan ihaleler bini aştı. Sabah gazetesinde çıkan ve birçok medya organı tarafından desteklenen habere göre, bu kişinin kayınpederi FETÖ’yle yakın ilişki içindeymiş, mallarını Başoğlu’na devredip Kanada’ya kaçmış… Yaygın söylentilere bakılacak olursa, yakında çıkarılacak yeni bir KHK’yle bu zamparaya fırıncıların ekmek satması da yasaklanacakmış. Ama doğrusu ben o kadarına da inanmıyorum. Çünkü hem Hükümetimiz oy uğruna durmadan borç ertelemesi yaptığı esnafla (Fırıncılar ve Pastacılar Federasyonuyla) takışmak istemez, hem de bize haftada bir temizliğe gelen Zehrânım da öğrendi ki; OHAL kararnameleri sadece çıkarıldıkları konuyla ilgili hükümler taşıyabilir.. Yani sadece 15 Temmuz darbe girişimiyle.

Ayrıca ben şuna inanıyorum ki bu gibi söylentiler ya kripto FETÖ’cüler ya Teröristler ya da şu sıralarda pek sık rastlanan bir canlı türü olan FETÖ’cü PKK’lılar (veya PKK’lı FETÖ’cüler) tarafından çıkartılıyor. Veya, onlarla irtibatlı ve iltisaklı olanlar tarafından…
***
Öteki kurban derseniz, CHP.
1930’ların Türk milliyetçiliği (=Asr-ı Saadet) zihniyetinden kendisini ve Türkiye’yi kurtaracak biricik yakınlaşmayı inşa etmek için Kurultay’ı Diyarbakır’da veya Van’da yapacağına, gitti, Türk ulusalcılarıyla devam anlamına gelen Çanakkale’de yaptı. Böylece AKP’yi perişan (ve çok muhtemelen Kandil’i de çok rahatsız) etmeyi değil, 1930’lara ve MHP/AKP koalisyonuna tekrar teslim olmayı seçti.

Seçmekle kalmadı, alanı kullanabilmek için Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihî Alan Başkanlığı Kocadere Kamp Alanı Süreli Kullanım Tahsis Protokolü’nü önüne koydular. Metnin 6/1. ve 10/1. maddeleri alanda alkollü içki tüketmeyi yasaklıyordu. Kurultay’ın başlamasından 1 gün önce, 25.08.2017’de imzalattılar.
Kurban, boynunu uzatmıştı.
***
Günde katılan yaklaşık 30.000 kişinin içinden “kendini bilmez birkaç kişi, kamp alanının ana konaklama bölgesinin dışında alkol aldı diye” anasından emdiği süt burnundan getirildi CHP’nin. Ama Allah’ın emriydi çünkü ‘Bunca insanın içinden her yerde her zaman her türlü üç kişi çıkabilir, bunu istismar etmeye asla kalkışmayasınız!’ diye ânında çemkireceğine, bu kişileri partiden atacağını hatta ilgili makamlara bildireceğini ilan etti.

Yani alabildiğine alttan aldı. Bittabi, AKP de o derece üstten. CHP, bu milliyetçilik işlerinde AKP’yle yarıştıramayacağını daha öğrenemediği için topu havada yakalatmıştı. İki saat sonra, N. Kurtulmuş tarihî bölgede içki içenler için yasal işlem başlatılacağını açıkladı. Erdoğan’ın fırsatı kaçırması ise tabii ki beklenemezdi: “Votka mı içersiniz, şarap mı, bira mı?”. Ardından Kurtulmuş tekrar şutladı: “CHP özür dilesin”.
Bekleyin şimdi; “alkolsüz” alanları genişletmek için bu olay nasıl kullanılacak.
***
Kurban Bayramınız tekrar mübarek olsun efendim.
===============================================
Evet dostlar,

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi emekli hocalarından (Uluslararası İlişkiler) Sayın Prof. Dr. Baskın Oran’ın 1 Eylül 2017 Kurban Bayramı ilk günü www.mulkiyehaber.net adresinde yayınladığı yazısı yukarıdaki gibi. Aynen paylaşıyoruz :

  • Kurban Bayramınız tekrar mübarek olsun efendim.

Bir küçük eklememiz olsun :

  • 1 Eylül Dünya Barış gününüz de mübarek olsun efendim.

Sevgi ve saygı ile. 01 Eylül 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Kurban’ın İşlevini sorgulayalım : “Boşuna kurban kesip durmayın!”

01.09.2017 için güncellenmiştir..

Kurban’ın İşlevini sorgulayalım mı ??

“Boşuna kurban kesip durmayın!”

Evet dostlar..

Teşekkürler aydın din bilgini Sayın İhsan ELİAÇIK… Size aynen katılıyoruz.. Aynen, yazdıklarınıza (makale aşağıda) uygun davranıyoruz.. Yazsak ayıp olur, yazmasak olmaz??..

ADD’ye burs bağışı yapıyoruz..
TSK’ya “kurban bağışı” yapıyoruz ama “kurban kesmek için” değil!
– Üniversitemizin – derneklerin giysi ve eşya bankalarına gereksinim dışı fazlalıklarımızı aktarıyoruz.. Bunları birer “kurban” olarak görüyoruz.
Kurban sözcüğünün asla dar anlamda “hayvan kesmek (boğazlamak” OLMADIĞINI çook iyi biliyoruz.

Diliyoruz toplumsal – siyasal örgütlenmemiz bunlara gereksinimi en aza indirsin.
Hakça bir üretim – paylaşım düzeninde yoksul  – yoksun kalmasın ya da en aza indirilsin..
O aşamaya dek SOSYAL DEVLET, YOKSULLUK SİGORTASI‘nı kurumlaştırsın ve insanların onuru incinmeden gereksinimleri toplumsal dayanışmanın doğrudan aracı olan adil vergiler üzerinden karşılansın. Türkiye’de olmayan 9. sigorta kolu AİLE SİGORTASI” artık kurulsun.. AKP 15 yıldır bunu kasten yapmayıp insanların yoksulluk, yoksunluk ve çaresizliklerini acımasızca OY’a dönüştürme politikaları izledi.

Örn. TOKİ son 10-12 yılda 1 milyona varan konut fazlası yarattı, lüks konutlar yaptı
ama ülkemizin üniversite öğrenci yurdu gereksinimini bilerek ve isteyerek çözmedi. Öğrenciler ve aileleri yandaş tarikat ve cemaatlerin kucağına, beyni yıkanıp mürit yapılmak üzere terk edildi. Tüm bunları yapacaksınız, bir yandan da sözümona “kurban” ibadeti yapacak, birkaç günde 3 milyon dolayında masum hayvanı boğazlayacaksınız.. 10 milyar TL’ye varan yapay ve verimli olmayan bir ekonomik hareketlilik yaratarak savunacaksınız!. Bunca ikiyüzlülük hangi dinde olabilir ki?? Ya da dini böyle yorumlayanlara ne demeli?

  • Çok merak ediyoruz : Türkiye’de derin dondurucu satışları kurban bayramı öncesinde neden artıyor??!

Yurttaşımız “ALLAH DEVLETE – MİLLETE ZEVAL VERMESİN” demeyi sürdürsün.
Şu ya da bu kişi, vakıf – derneğe, partiye değil; DEVLETE “dua” (teşekkür!) etsin..
O tarikatın – bu cemaatın mensubu – müriti olmasın, meczuplaşmasın..
Cumhuriyetin başı dik onurlu yurttaşı olsun! Bu da HALKÇI EKONOMİ ile olur..
KüreselleşTİRmeci = Yeni emperyalistlerin vahşi kapitalist piyasacılığının girdaplarında Türkiye Cumhuriyetini ve yurttaşını öğüterek değil!
*****
Ülkemiz çoooook borçlu.. Hayvan varlığımız çok yetersiz.. (40 yıl önce kişi başına 2, şimdilerde yarım tane!) İthal kurbanlık olur mu?? Borçlu insan kurbanlık hayvan verebilir mi (“kesebilir mi?” demiyoruz! ) Tanrı’ya? Yanıt “hayır” ise borçlu ülke kurbanlık ithal edebilir mi? Elbette hayır!

“Kurban” asla salt kesimlik hayvan anlamına gelmiyor..
Prof. Yaşar Nuri hocadan da öğreniyoruz; Peygamber tek bir kez hayvan kesmiş,
o da konuklarına ikram etmek için.. Artık bu halkı aldatmaktan utanmak gerekir..
En ağır ahlaksal sorumluluk da Diyanet İşleri Başkanlığına ve siyasilere düşer.

  • 1-2 günde 3 milyona yakın hayvanı boğazlamak kanlı bir zulümdür, israftır,
    çevreye ağır kirliliktir, doğa katliamıdır, hayvan haklarına en ağır saldırıdır..
    Kitle psikolojisinde vahşeti, saldırganlığı… canlı – diri tutup sürdürmektir.
  • Oysa bu ilkel şiddet dürtüleri toplumsal bellekte zamanla sönümlendirilmelidir.
  • IŞİD, RTE’nin – Davutoğlu‘nun saçma sapan sözlerinde olduğu gibi din eğitimi olmayışının değil, tam da tersine din adına bu vahşet öğretilerinin yansımasıdır; CİHAT’tır!

İnsanların artık 21. yy’da, Peygamberden 1400 yıl sonra aklını başına alması gerek..
Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) bugünler içindir..
Milyarlarca TL Devlet bütçesini yiyip oturmak için değildir.
Topluma bir aydınlık yol göstermek içindir; dinin bilimsel – akılcı yorumu içindir.
İlahiyat Fakülteleri neden susar? İşlevleri nedir?
Toplumu hurafelelere boğup rantını devşirmek için mi??

“Diyanet hurafe üretiyor.. ” diye yazan Prof. İlhan Arsel‘e ülkeyi dar ettiniz;
adamcağız gurbetlerde (ABD’de) sıla özlemiyle yaşadı uzun yıllar ve orada öldü.

Turan Dursun‘u hem hiç hazmedemediniz hem de garibandı, Vehbi Koç’un damadı değildi, hukuk profesörü de değildi merhum İlhan Arsel gibi; “karanlıkta bırakılan” bir cinayetle en üretken döneminde susturdunuz. Ama yazdıkları artık kalıcıdır.. Milyonlara erişmiş ve uyandırmıştır. O, “Din Bu mu?” diye soruyordu.
Yanıt veremediniz, kurşunlattınız.
Siz gerçekten dindar mısınız, her türlü araçla dini siyasetin – ekonominin – uçkurun…. emrine veren bir mafyatik güruh musunuz?? Kimsiniz siz?

Marks asla ‘din afyondur’ demdi; ”kapitalizm dini bir afyon gibi kullanıyor” dedi. Sizin yaptığınız tan da bu değil mi??

“ILIMLI İSLAM” da ne ola ki? İslam dinini, ihtirasları aklını fersah fersah aşan
bir emekli ilkokul mezunu vaiz üzerinden emperyalizmin hizmetine sokmadınız mı?

Bayramda olsun dürüst olun; açık olun, insan olun!

Sevgi ve saygıyla. 25.09.2015, Manavgat

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net, profsaltik@gmail.com

*****
Geçen yılki yazımızı aynen yineliyoruz…

Bu yıl da “Kurban Bayramı” öncesi “derin dondurucu” reklamları ve satışı çoook artmuş..
Neden acaba??

Bu yıl Datça Billurkent’te bir ilke tanık olduk!

– ……. şu şu şu kişiler 1, şunlar şunlar… 2’şer kurban kesmişlerdir.. Hayırlı olsun..

Duyurusu yapıldı sitenin sesbüyütürlerinden (hoparlör)!
Bizler AKIL’dan kopan ve sapan, gösterişe – ticaret alet edilen İslam dini gerçeğine dönsün diye yırtınırken geldiğimiz yere bakın! “Kurban kesenler” tatil sitesinde adlarıyla ve kesitkleri kurban sayısıyla reklam ediliyor.. Oysa ibadet gizli değil midir? Bu davranış şirk değildir de nedir??

Sevgi ve saygı ile. 11 Eylül 2016, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net, profsaltik@gmail.com
==========================================

İhsan Eliaçık: “Boşuna kurban kesip durmayın”

Ihsan_ELIACIK

(DHA) İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, kurban bayramı ile ilgili çok konuşulacak bir yazı kaleme aldı. (http://www.msn.com/tr-tr/haber/turkiye/)

 

– Kurbanın yanlış anlaşıldığını savunan ve
hayvanların boşa kesildiğini

belirten Eliaçık, bunun İslam öncesi bir kültürün devamı olduğunu,
Sümerler’de gereksinim fazlası tapınağa getirilen malların üzerinin “Tanrı malı” diye damgalanarak gereksinim sahiplerine bırakıldığını anlattı.

Bu kültürün İslamiyette de sürdüğünü belirten Eliaçık, Adilmedya.com sitesindeki yazısında ”Mekke’de çıkan Peygamber Hz. Muhammed de, insanlara aynı şeyi anlattı.
Dedi ki; burası Allah’ın evidir, gereksiniminden çok olanı herkes buraya getirsin.
Getirdiler ve oraya bıraktılar. Üzerinde, Allah’ın ismi anılmak, üzerine Tanrı malı damgası vurulması kültürünün devamıdır.” dedi ve şöyle devam etti:

”Üzerine Allah’ın adı anmayı, bıçağı eline alıp, Bismillahirrahmanirrahim diyerek,
böyle fışkırtarak hayvanın kanını dökmeye çevirdiler. Üzerinde Allah’ın adı anılmak
bu değildir! Üzerinde Allah’ın adı anılmak demek; ben bu keçiyi, koyunu, deveyi, kamuya, yoksula, gitsin diye adıyorum demektir. Üzerinde yazıyor işte Tanrı malı, eskiden böyleydi, Kuran’dan sonra buna, üzerine Allah’ın adını anmak dendi. Bu sözler, bu hayvan kamu malıdır, yoksulun malıdır, kimse almasın.. demektir. İşte bunlara [hedy] denilir.”

KESMEKLE ALAKASI YOKTUR!

”İlk bakışta bunların, kesmekle alakası yoktur.” diyen Eliaçık şunları yazdı:

”Fakat daha sonra, uzak diyarlardan gelenler (hacılar) olduğu için, o hayvanlardan kesip, o insanların karınlarını doyurmak için de kullanılmıştır. Zamanla, önceki asıl görevi unutulup, kesme ön plana çıkarılarak, getirilip kesiliyor, bırakılıp gidiliyor şekline dönüştü. Kuran geldiğinde Araplar bunu zaten yapıyorlardı, Kabe‘nin etrafı, kesilmiş kurbanlarla doluyordu. Kuran geldi ve bu insanlara dedi ki :

Bu kestiğiniz hayvanların etleri ve kanları Allah’a ulaşmaz, ulaşacak olan sizin takvanızdır.
Bu şu demektir: Bunları kesiyorsunuz da, bunlar bana ulaşmıyor, dolayısı ile,
kesip durmanıza gerek yok;

– siz asıl, kendi aranızdaki davranışlarınıza bakın,
– birbirinize iyilik etmeyi öğrenin,
– adaletle davranın,
– işçinizi ezmeyin,
– kimseyi sömürmeyin,
– kul hakkı yemeyin..

Ben bunlara bakarım, kestiğinize ve kana değil! Bunu açıkça söylüyor. Fakat bunu da şöyle anladılar: Tamam, Allah ete ve kana bakmaz, takvaya bakar, yani bıçağı eline alır, hayvanı keserkenki duygularına bakar, bunu Allah için kesiyorum derken ki duygularına bakar, takva budur, diyorlar. Böyle yorumladılar.”

BOŞA KESİP DURMAYIN

”Ben bu yoruma da katılmıyorum, yanlış bir yorumdur.

Kuran diyor ki; “Onların etleri kanları Allah’a ulaşmaz!”

Yani, boşuna kesip durmayın! Allah diyor ki, onlar bana ulaşmaz, Ben sizden iyilik, doğruluk, dürüstlük, kardeşlik, merhamet, sevgi, bunları bekliyorum; karz-ı hasen, salat, zekat, ihtiyaç fazlasını verme, isar, birbirinize kendinizi feda etme, yoksulları gözetme, zayıfın elinden tutma, düşmüşü kaldırma, bunları bekliyorum, takva budur.
Her yeri kan gölüne çevirdiğin zaman, Allah bundan mutlu oluyor değildir.
İşin aslı buydu, sonra döndü dolaştı ve başka bir şeye dönüştü.”

BEN 20 YILDIR KESMİYORUM

”Bakın, açık açık söylüyorum. Ben kendimi söyleyeyim, yirmi yıldır bayramda hayvan kesmiyorum. Ama; gurban, yakınlaşma, garip gureba ile yoksulla yakınlaşma bayramını çok seviyorum. Hayvan kesmiyorum ama bayram kutluyorum. Bayram çok güzeldir.”

Not : Bu yazının tümünü pdf olarak indirmek için lütfen tıklayınız..

Kurban’in_islevini_sorgulayalim_mi_bosuna_kurban_kesip_durmayin

693-694 Sayılı OHAL KHK’lerine Toplu Bakış

 YENİ KHK’LERE TOPLU BAKIŞ             

Anayasanın 121 inci maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre,  Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 15.8.2017 tarihinde kararlaştırılmış, 25.8.2017 günlü R.G. yayınlanmış olan 693-694 sayılı (toplam 2 adet) KHK getirilmiş düzenlemeler bölümler halinde özetlenmiş olarak aşağıya çıkarılmıştır.

Saygılarımla. 26.8.17

Mahmut ESEN
E. Mülkiye Başmüfettişi                                                    

A-OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA BAZI TEDBİRLER ALINMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME (Karar Sayısı: KHK/693)

693 sayılı KHK ile, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan:

(928) kamu personelinin görevine son verilmiş, daha önce görevine son verilmiş (57) kamu personeli ile (3) TSK mensubu   görevine iade edilmiştir.

Ayrıca (2) gazete; (1) haber ajansı, (3) dernek kapatılmıştır. Daha önce kapatılmış olan (1) sağlık kuruluşu, (1) özel radyo ve (1) vakıf kuruluşunun faaliyetine izin verilmiştir.

(Bu suretle milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen ve R.G. yayımlanmış listelerde gösterilen kurum ve kuruluşların  türleri itibarıyla sayıları:

(yeniden açılan/faaliyetine izin verilmiş toplam (283) kurum/kuruluş hariç olmak üzere;) 

 (46) özel sağlık kurum/kuruluşu, (881) özel öğretim kurum ve kuruluşları, (108) öğrenci yurdu,  (103) vakıf ve (1.420) dernek, (15) vakıf yükseköğretim kuruluşları, (19) sendika; (44) özel radyo ve televizyon, (107) gazete/ dergiler/ yayınevi/dağıtım kanalına ulaşmıştır. 

KHK ile ayrıca, terör örgütleriyle üyeliği,  irtibatı/iltisakı değerlendirilen   (10) emekli generalin rütbeleri geri alınmış, emeklilikleri iptal edilmiştir.

İhraç edilmiş kamu personelinin toplamına ilişkin güncel (birleştirilmiş) veriler aşağıya çıkarılmıştır.

(4.302) yargı,  (6.470) TSK, (3.106) Jandarma, (155) Sahil G.K, (22.984) EGM mensubu ve (75.102) kamu görevlisi olmak üzere toplam  (112.119) kişinin görevlerine son verilmiştir. (Görevine son verilenlerden 1.722 personel (oranı %,1,5) daha sonra görevlerine iade edilmiştir.)[i]

 KHK uyarınca  görevlerine son verilmiş kamu personelinin sayısı;  bazılarının hizmet sınıfı/ kurumlara göre dağılımı, (2016 Mayıs ayı itibarıyla[ii]) sektördeki çalışanlara oranları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Sıra No Kamu Personelinin

Hizmet Sınıfı/Kurumu

Sektörde

İstihdam Edilenlerin

Sayısı

Görevine Son Verilenlerin Sayısı Görevine Son

Verilenlerin

İstihdam Ed. Oranı  (%)

1- Yargı Mensupları (As. Hakimler Hariç) 15.899 4.302 27
2- Mülki İdare Amirleri 2.181 416 19
3- EGM 259.751 22.984 8,84
4- Öğretim Elemanları 129.225 5.602 4,4
5- Eğitim Öğretim Hizmetleri 925.825 33.509 3,6
6- TSK (Jandarma/ Sahil G.K. dahil ) 241.561 9.740                     4
7- Din Hizmetleri 110.447             2.741 2,5
8- Sağlık ve Yardımcı Sağlık Hizm. 398.608 7.573 1,9
9- Mahalli İdareler 228.447             4.001                       1,8
     KAMU PERSONELİ GENELİ    3.390.738         112.119 3,3

Görevine son verilen personelin bazı sınıf/kurumlar itibariyle, toplam çalışanlara oranında; ilk sırayı yargı mensuplarının aldığı, yargı mensuplarını mülki idare amirlerinin izlediği görülmektedir. Kamuoyuna yansıyan bilgilerden Dışişleri Bakanlığı meslek memurlarında ise bu oranın % 30 ‘a (  686-689 s. KHK sonra  %32) ulaşmış olduğu anlaşılmaktadır.]

 B-OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA BAZI DÜZENLEMELER YAPILMASI HAKKINDA KHK (Karar Sayısı: KHK/694)

Torba yasa niteliğindeki 694 sayılı KHK’de  toplam 57 adet kanun/KHK ek ve değişiklikler yapılmıştır.

I-KAMU PERSONELİNE / KURUM VE KURULUŞLARA YÖNELİK DÜZENLEMELER 

1-663 sayılı Sağlık Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hk. KHK’de,  köklü/ halkımızı yakından ilgilendiren önemli değişiklikler yapılmıştır.

(2011 yılının sonlarında  önleyici ve tedavi edici sağlık hizmeti vermek üzere  (EGM/DSİ/TCK vb.) bağlı kuruluş olarak kurulmuş olan Türkiye Halk Sağlığı Kurumu ve  Kamu Hastaneleri Kurumu kaldırılmış;  bu kurumlar (eskiden olduğu gibi ) yeniden genel müdürlükler şekline dönüştürülmüştür.

Kurumlarda görevli olup kadroları iptal edilmiş üst düzey yöneticilerin ( il/ilçe sağlık müdürleri dahil) görevleri sona ermiştir. Diğer personel kadro unvanlarına uygun kadrolara atanmış sayılmaktadır.

Taşrada sağlık hizmetleri il/ ilçe sağlık müdürleri tarafından verilecektir. İldeki sağlık hizmetlerinden il sağlık müdürleri sorumlu olacaktır. İl/ilçe sağlık müdürlükleri bu amaçla (başkanlık/başkan yardımcılığı şeklinde) yeniden yapılandırılmıştır. Taşradaki (İl/ilçe müdürlüğü, başkan/başkan yardımcılığı, başhekim vb.) görevler sözleşmeli personel tarafından  yürütülecektir. Bu amaçla 9.831 adet kadro ihdas edilmiştir. İstisnalar dışındaki sözleşmeli personelin sözleşmeleri Sağlık Bakanı tarafından imzalanacaktır. İl içindeki personelin ataması sağlık müdürü tarafından yapılacaktır.

Hastaneler, baştabipler tarafından yönetilecektir. İl düzeyindeki hastanelerin niteliklerini belirleyen grup seviyelerinin yükseltilememesi/düşürülmesi hallerinde il sağlık müdürü veya ilgili başkanın, bu durumlar hastane ölçeğinde gerçekleşir ise başhekimin görevine son verilecektir.

Sağlık Bakanlığı yurt dışı sağlık hizmeti sunmak amacıyla sağlık birimleri kurabilecek ve işletilebilecektir.)

Diğer yandan Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda yapılmış bir değişiklikle aile hekimlerine 72 yaşına kadar çalışabilme olanağı getirilmiştir.

2-Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurtları ve Aşevleri Hk. Kanuna yapılan Hk düzenleme ile yurt ve benzeri kurumların kuruluş, işletilmeleri ve  kurucularında aranılacak koşullar vb. konular  yeniden düzenlenmiştir.

3-Bazı kanunlarda Başbakanın görev ve yetkilerine ilişkin ibareler, Cumhurbaşkanı olarak değiştirilmiştir. (657 sayılı DMK, 6136 sayılı Ateşli Silahlar, 375 sayılı KHK)

4-TSO/Ticaret Odalarınca tutulmakta olan ticaret sicil işlemleri, bundan böyle  Gümrük ve Ticaret Bakanlığına bağlı olarak kurulacak ticaret sicili müdürlüklerince yürütülecektir.

5-TMSF’nin kayyım olduğu şirketlerde genel kurul yetkisi (TTK hükümlerine bağlı olmadan) ilgili Bakan tarafından kullanılabilecektir.

Kayyım atanmış şirketlerin borçları ödenmesi için öncelikle şirkete kefil olanların, mal varlığına el konulmamış  ortak/yönetici vb. varlıkları satılabilecektir.

6-Kamu görevinden çıkarılmış öğretim elemanlarının, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunca görevine iadesine karar verilmesi halinde Ankara, İstanbul ve İzmir dışında yeni kurulmuş yüksek öğretim kurumlarına atamaları yapılacaktır.

7-Artvin ilinde Kemalpaşa, Aksaray ilinde Sultanhanı adıyla ilçeler kurulmuştur.

8-Belirli süre için Mülkiye, Adalet ve HSK  müfettişliklerine yapılacak atamalarda (yaş sınırını yükseltmek/hizmet yılını düşürmek şeklinde)  kolaylıklar getirilmiştir.

 II-YARGI İLE İLGİLİ DÜZENLEMELER

 9- 5271 sayılı CMK’da değişiklikler yapılmıştır.

(Tutukluluk süreleri uzatılmıştır. Gizli soruşturmacının teknik araçlarla izleme yapması ve kovuşturma evresinde tanık olarak dinlenmesi konularında özel düzenleme yapılmıştır. Tazminat davalarında avukatlara ödenecek nisbi vekalet ücretlerine sınırlama getirilmiş, tazminatlara ilişkin kararların icra takibine konulması bazı koşullara bağlanmıştır.

İhbar ve şikayetin suç oluşturmadığının, soyut ve genel nitelikte olduğunun anlaşılması halinde soruşturma yapılmasına gerek olmadığına karar verilebilecektir.

Milletvekillerinin seçimlerden önce veya sonra işledikleri ileri sürülen suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma yetkisi Ankara C. Başsavcılığına ve Ankara Ağır C. Mahkemelerine verilmiştir.)

Diğer yandan spor müsabakalarına dayalı şans oyunları oynatılması/oynanmasına yer sağlanması olguları CMK açısından kategorik (AS: Katalog olacak) suçlar arasına alınmıştır.

İlgili mevzuatta yapılmış  geçici nitelikli bir değişikle, hükümlülere 01.08.2017 tarihinden önce verilmiş ve infaz edilmiş disiplin cezası ve tedbirler üzerine,  süre ve karar koşuluna bağlı kalmaksızın (koşullu salıvermenin önünü açan) iyi hal kararı verilmesinin önü açılmıştır.

10-Adalet Bakanlığında İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı kurulmuştur. Ayrıca Bakanlıkta 4000 hakim/savcı ve 2.000 hakim/savcı adayı kadroları ihdas edilmiştir. (Bu düzenlemeden  öncede,  02.12.2014 gün ve 6572 sayılı Kanunla, mevcut kadroya ek olarak,  4.000 hakim/savcı adayı kadrosu ihdas edilmiştir.)

11-Hakim ve savcıların silah satın almalarına kolaylık getirilmiş, bu amaçla Adalet Bakanlığına doğrudan toplu yerli/ithal tabanca satın alma yetkisi verilmiş, vergi vb. yükümlükler yönünden  muafiyet tanınmıştır.

12-2004 sayılı İİK’na yapılmış bir ek madde ile yapılmış düzenlemeyle idari yargının görev alanına giren konularda ilamsız takip yolu kaldırılmıştır.

13-Uyuşturucu madde elde etmek amacıyla izinsiz kenevir ekimine verilen cezalar artırılmış, uyuşturucu imal ve ticaretinde kullanılan araçlara el konulması esası getirilmiştir. TCK yer alan uyuşturucu madde imalatı ve ticareti, kullanılmasına yönelik suçların cezaları artırılmıştır.

III-TSK/MİLLİ SAVUNMA İLE İLGİLİ DÜZENLEMELER

14– 926 sayılı TSK çok yönlü ek/değişiklikler yapılmıştır.

(Genelkurmay ve MSB’da, hukuk müşavirlikleri dışında, ayrıca hukuk sınıfı subayların görev yapacağı, hukuk hizmetleri başkanlık veya birimleri kurulmaktadır.

Albay ve generaller  rütbe bekleme sürelerine bakılmaksızın terfi/emekli edilebilecektir. ( KHK diğer maddelerinde de emekliye sevk açısından Jandarma ve Sahil G.K. personeli içinde kendi teşkilat kanunlarında benzer düzenlemelere yer verilmiştir.)

Askeri Hakimler/ Askeri Yargıtay/AYİM kanunları kaldırılmıştır. Askeri hakimlerin adli/idari mercilerine atanmalarına, kaldırılan askeri yargı mercilerindeki görülmekte olan dosyaların devrine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.

15-1325 sayılı MSB Teşkilat Kanununda değişiklikler yapılmıştır.

Teftiş Kurulu Başkanlığı yeniden yapılandırılmıştır. MSB ve bağlı kuruluşlarda (TSK dahil) görev yapan personele ilişkin istihbarat hizmetleri  ( kıta içinde/dışında) MİT tarafından yapılacaktır.

16-İlgili mevzuatta değişiklik yapılarak Harp Okulları ve Astsubay Meslek Yüksek Okulları yeniden yapılandırılmıştır.

17-TSK’da görevli tabip yedek subaylar, Sağlık Bakanlığına bağlı askerlere öncelikli hizmet verecek birimlerde  görevlendirilecektir.

IV-GÜVENLİK İLE İLGİLİ DÜZENLEMELER

18-2937 sayılı MİT  Kanununda ek/değişiklikler yapılmıştır.

MİT, Cumhurbaşkanına bağlanmış, bu bağlamda Kanunun yetkileri makamı  belirten bazı maddelerindeki “Başbakan” ibareleri  “Cumhurbaşkanı”olarak değiştirilmiştir. Diğer mevzuatta MİT ile ilgili Başbakana yapılmış atıflar da Cumhurbaşkanına yapılmış sayılacaktır. Cumhurbaşkanının başkanlığında Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu kurulmuştur.

T.C. vatandaşları hariç olmak üzere tutuklu vaya hükümlüler başka bir ülkeye iade edilebilecek veya başka ülkede bulunanlarla takas edilebilecektir

Devletin çıkarları veya görevin gizliliğinin zorunlu kıldığı hallerde  MİT Müsteşarı ve mensuplarının tanıklık yapma durumları izne bağlanmıştır.)

9MİT’in örtülü ödenek giderlerinin yeri; harcama usul ve esasları konularında Cumhurbaşkanı yetkilendirilmiştir.

20-EGM’de kurulu Özel Harekat Başkanlığının statüsü diğer başkanlıklara oranla yükseltilmiş,  ÖHB’nı  için ek mali olanak sağlanmıştır.

EGM’de; muhtelif unvan/ derecelerden (3004 +29.008= 32.004) kadro ihdas edilmiştir.
==========================================
Dostlar,

Sn. E. Mülkiye Başmüfettişi Mahmut ESEN’e değerli çabası için teşekkür borçluyuz..

2016 Temmuz’undan bu yana çıkarılan ve sayıları 30’a yaklaşan tüm OHAL KHK’lerini Mükiyeli titizliği ve yetkinliği ile irdeledi, özetledi..

Metindeki tablodan FETÖ yapılanmasının en çok YARGI’da olduğu gözleniyor. 2. sırada Mülkiye, 3. olarak da Polis örgütü.. Şeytan üçgeni iyi tanımlanmış (!) ..

Bu son 2 KHK (693 ve 694 sayılı), benzetmek uygunsa tam bir kırkambar!

Yok, ”yok” içlerinde.. Örneğin torba yasa niteliğindeki 694 sayılı KHK ile toplam 57 kanun/KHK ek ve değişiklikler yapılmıştır..

Sn. Av. Nazan Moroğlu’nun tviti çarpıcı :

  • İğneden ipliğe her şey düzenlenmiş.. TBMM’ye ne gerek var??

Sağlık hizmetleri sil baştan                                                 :

663 sayılı Sağlık Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hk. KHK’de,  köklü/ halkımızı yakından ilgilendiren önemli değişiklikler yapılmıştır.

(2011 yılının sonlarında  önleyici ve tedavi edici sağlık hizmeti vermek üzere  (EGM/DSİ/TCK vb.) bağlı kuruluş olarak kurulmuş olan Türkiye Halk Sağlığı Kurumu ve  Kamu Hastaneleri Kurumu kaldırılmış;  bu kurumlar (eskiden olduğu gibi ) yeniden genel müdürlükler şekline dönüştürülmüştür.

Kurumlarda görevli olup kadroları iptal edilmiş üst düzey yöneticilerin ( il/ilçe sağlık müdürleri dahil) görevleri sona ermiştir. Diğer personel kadro unvanlarına uygun kadrolara atanmış sayılmaktadır.

Taşrada sağlık hizmetleri il/ ilçe sağlık müdürleri tarafından verilecektir. İldeki sağlık hizmetlerinden il sağlık müdürleri sorumlu olacaktır. İl/ilçe sağlık müdürlükleri bu amaçla (başkanlık/başkan yardımcılığı şeklinde) yeniden yapılandırılmıştır. Taşradaki (İl/ilçe müdürlüğü, başkan/başkan yardımcılığı, başhekim vb.) görevler sözleşmeli personel tarafından  yürütülecektir. Bu amaçla 9.831 adet kadro ihdas edilmiştir. İstisnalar dışındaki sözleşmeli personelin sözleşmeleri Sağlık Bakanı tarafından imzalanacaktır. İl içindeki personelin ataması sağlık müdürü tarafından yapılacaktır.

Hastaneler, baştabipler tarafından yönetilecektir. İl düzeyindeki hastanelerin niteliklerini belirleyen grup seviyelerinin yükseltilememesi/düşürülmesi hallerinde il sağlık müdürü veya ilgili başkanın, bu durumlar hastane ölçeğinde gerçekleşir ise başhekimin görevine son verilecektir.

Sağlık Bakanlığı yurt dışı sağlık hizmeti sunmak amacıyla sağlık birimleri kurabilecek ve işletilebilecektir.)

Diğer yandan Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda yapılmış bir değişiklikle aile hekimlerine 72 yaşına kadar çalışabilme olanağı getirilmiştir.

Sevgi ve saygı ile. 27 Ağustos 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com