Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Ülke bir eşikte

Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu
ergin.yildizoglu@gmail.com
20 Şubat 2023, Cumhuriyet

Rejim, deprem felaketini bir trajedi olarak sunmaya çalışıyor. Çünkü, trajedide suçlu yoktur; “kontrol edilemez” bir güç (Tanrı/doğa) ile güçsüz insan arasındaki çelişki, çoğu kez iyi niyetle yapılan hataların sonuçları vardır. Buna karşılık, kimi büyük felaketler, örneğin soykırımlar, “Hiroşima”, “Nagasaki”, birer trajedi değil, insanlığa karşı işlenmiş suçlardır.

BİR TRAJEDİ – BİR İNSANLIK SUÇU

Depremzedelerin başına gelenler, işledikleri bir suçtan değil, iyi niyetle yapılmış bir hatadan kaynaklandı: Dinci siyasetçilerin gerçekten dürüst olduklarını varsaydılar. Bu nedenle deprem olayı, ölenler, acı çekenler, kurtulanlar için trajik bir boyuta sahiptir ama bu olayın bir de suç boyutu var.

  • Büyük sermaye, ABD emperyalizminin yardımıyla siyasal İslamı iktidara taşıdı,
    sonra cebini açtı, gözlerini kapadı, kulaklarını tıkadı.

Siyasal İslamın egemen sınıfı, rejimini rant ekonomisi üzerine kurdu, inşaat sektörünü destekledi, rant sermayesini, açgözlü müteahhitleri serbest bıraktı, hatta hızlandırmak için liberal entelijensiyadan öğrendiği vesayet kavramına sığınarak (“Mimar ve mühendis vesayeti bitti… Bundan sonra projeler, hiçbir (!?) kurumun vize ve onayına tabi tutulmayacak” -Yeni Şafak, 10/07/2013) denetçi uzmanların elini; kolunu bağladı, iskâna uygun olmayan çürük binaları imar aflarıyla yasallaştırdı, bu arada deprem felaketi riski artarken, deprem için toplanmış kaynakları “kaybetti”.

  • Karşımızda bir insanlık suçu var! 

VE BİR MÜSTEHCEN KOMEDİ

Depremden sonra halk açısından trajedi, derinleşerek sürerken rejimin sorumluluktan kaçma çabaları hızla müstehcen bir komediye dönüştü. Bu müstehcen komedinin iki unsuru (ögesi) var biri iktidarsızlığını örtme telaşıyla yaptığı inandırıcılıktan uzak açıklamalar, saçma tepkilerden oluşuyor. İkincisi de bu iktidarsızlık karşısında, halkta yükselen öfkeyi savuşturmak için ürettikleri “algı yönetimi” dedikleri, bir yalan haber furyasından

Birincisinin en iyi örnekleri, “kader” edebiyatı, yapmak, gereken ama yapamadıkları işleri yapanları baskı altına almak, susturmaya çalışmaktır. İkincisine de “bir yılda yeniden yapacağız” saçmalığını, AFAD’ın her kurtarma anını sahiplenme telaşının ilkelliğini, halkın parasının kamu bankaları aracılığıyla halka “bağışlanmasını”, bu arada rejimden daha çok güvenilir oldukları için daha çok bağış toplayan bağımsız kurumların kasalarına “sulanmayı” örnek gösterebiliriz.

Yukarıdaki trajedi ve insanlık suçu ikilemine ek olarak“Kim bağış toplayabilir-kim toplayamaz”; “Kim yemek dağıtır-kim dağıtamaz”, “Çocuklara ne oluyor”, “Oteller dururken niye öğrenci yurtlarını boşaltıyorsunuz”, “Ekonomik kriz derinleşirken özel emeklilik fonlarını borsaya itmenin sonucu ne olur” sorularına, kurtarma işlemlerini, aksatma pahasına, tekeline alma çabalarına ek olarak, “seçimler yapılabilir-yapılamaz”, “ ‘şahıs’ aday olabilir-olamaz”, “Anayasa kutsal değil delinebilir-bunun adı darbe olur”, gibi tartışmaları, “evlat edinmek değil ama evlenmek caizdir” anlamında gelen açıklamayı da ekledik mi 

  • Ülkenin, ekonomik, ideolojik/kültürel hatta ahlaki boyutlara sahip bir siyasi eşiğe gelmiş olduğunu görebiliriz.

Ya toplum, siyasal İslamın rejimini, “süreç olarak faşizmi” geriletme şansını yakalayacak;
ya da siyasal İslamın rejimi, “süreç olarak faşizm” bir sıçrama daha yapacak.

DEPREMZEDELERİN KARŞILAŞABİLECEĞİ ENFEKSİYONLAR

  • Kahramanmaraş kaynaklı Güneydoğu Depreminde; maalesef otuz binden fazla insanımızı acı bir şekilde kaybettik.
Depremzedelerin Karşılaşabileceği Enfeksiyonlar

Dr. Mustafa Torun
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı
drmustafatorun@gmail.com  mtorun3@gmail.com

Bilgi deneyimden gelir. Bilgi malumat değildir. Bilmenin tek yolu deneyimlemektir.” EİNSTEİN
**
Kahramanmaraş kaynaklı Güneydoğu Depreminde; maalesef otuz binden çok insanımızı acı bir biçimde yitirdik. Sayılar giderek artıyor. Tüm dileklerimiz artmaması. Bu depremde yüz binden çok insanımız yaralandı. On binden çok konut yıkıldı. Ulus olarak tarif edilemez çok ağır bir sağlık sorunu, çok büyük bir travma yani yıkım yaşıyoruz.
**
Bu acıyı sözcüklerle ifade etmek o denli zor ki, boğazımız düğümleniyor. Hepimiz de sorunun neden kaynaklandığını çok iyi biliyoruz. Maalesef “Siyasetin sırası değil” denmekte. Bu ifade bile siyaset değil mi dostlarım? Bu arada eğitime ara veriliyor. Depremin olduğu illerde olağanüstü hal (OHAL) ilan ediliyor. Yani anlamayanlara açık söyleyeyim; aslında siyaset bilinçli olarak sürdürülüyor.

Gelelim kendi alanımla ilgili sorulan sorulara, yani DEPREMZEDELERİN KARŞILAŞABİLECEĞİ ENFEKSİYONLAR konusuna. Ana başlıklar altında konuyu irdelersek daha iyi anlaşılır düşüncesindeyim.
**
Biz burada DEPREMZEDE deyince, depremden etkilenen, depremin içinde olan, yani sosyal, ruhsal, fiziksel ve siyasi olarak depremden etkilenip iyi durumda olmayan bireyleri kastediyorum.
**
Bildiğimiz bir gerçek yoğun stres ve travma altındaki kesimlerde, özellikle süregen (kronik) hastalıkları ve bağışıklık sistemi baskılanmış hastalarda enfeksiyon eğiliminin artmasıdır. Kimi başlıklar altında konuyu irdelemeye çalışalım.

DEPREMZEDELERDE GÖRÜLEBİLEN ÖNEMLİ ENFEKSİYONLAR

İçinde bulundukları travmalı koşullar nedeni ile Viral ve Bakteriyel Üst ve Alt Solunum Yolu Enfeksiyonları, Sindirim Sistemi Enfeksiyonları, İdrar Yolu Enfeksiyonları, Kan Yolu İle Geçen Enfeksiyonlar, Paraziter ve Mantar Enfeksiyonları ile ayrı bir başlık altında Akciğer tüberkülozudur.
**
DEPREMZEDELERDE KANLA GEÇEBİLECEK ENFEKSİYONLAR

Bunların başında: Hepatit-B, Hepatit-C, ender de olsa Kırım Kongo Kanamalı Ateşi ve Sıtma (Endemik bölgede ise), yine HIV yönünden riskli bölgede bulunuyorsa HIV Enfeksiyonu gelmektedir.

DEPREMZEDELERE SOLUNUMLA GEÇEN ENFEKSİYONLAR

Grip, Toplum Kökenli Zatürree, Atipik Zatürreler, Tüberküloz en çok bulaşabilecek enfeksiyonlardır.

DEPREMZEDELERE SİNDİRİM SİSTEMİ İLE GEÇEN ENFEKSİYONLAR

Viral ve Bakteriyel ishal Yapan Enfeksiyonlar ile paraziter Dizanteriler ve Hepatit-A Enfeksiyonları olma olasılıkları yüksektir. TİFO VE KOLERA’yı ayrıca belirtmekte yarar var.

DEPREMZEDELERDE ENFEKSİYON RİSKİNİ OLUŞTURAN ETKENLER

“Başta Hjyen Koşullarına Uyamama, Kronik Yorgunluk, Travmaya Bağlı Stres ve Kötü Ortam, Beslenememe, Yetersiz Oksijenlenme, Kronik Hastalarda ilaçlarını Düzenli Kullanamama” ve sayamadığımız öbür nedenler enfeksiyon riskini oluşturan etkenlerdir.

ALINACAK ÖNLEMLER

Kişisel Hijyen önlemlerine azami dikkat edilmeli. El yıkama, düzenli ve dengeli beslenme, gerektiğinde vitamin ve mineral desteği, maske ve uzaklık (mesafe) kurallarına çok özen gösterilip, erişkin aşılamaları (Hepatit-B, tetanus, difteri, grip, zatürree, özel durumlara göre aşılar) mutlaka yapılmalıdır. Psikolojik destek aynı zamanda Enfeksiyonları önlem açısından şarttır. Gerektiğinde hastane koşullarında tedavi yapılmalı ve bireyler Koruyucu HEKİMLİK kuralları açısından izlenmelidir.
**
Konumuzu acıklı bir ezgimizden bir bölüm ile bitireyim. Bu türküyü her dinlediğimde ülkemin birileri tarafından ne hallere getirildiğini, milyonların bu duruma seyirci kalmasına şaşırır, acı acı düşünürüm. Ağlamamak için kendimi zor tutarım.

TURNAM BAŞIM DARDA BENİM

Başım Öne Eğdirdiler
Yüzüm Yere Değdirdiler
Saçıma Kar Yağdırdılar
Yaz İle Baharda Benim

Çekerim Turnam Sineye Derdi Sineye
Bu Yıl Bize Gülmek Haram Belki Seneye

Sevgilerimle…

TBMM VE CB Seçimleri, “Beş yılda bir aynı günde yapılır”

İbrahim Kaboğlu

CHP İstanbul Milletvekili ve Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, seçimlerin ertelenmesinin hukuksal olarak neden mümkün olmadığını yazdı ve ekledi:

  • “Anayasaya inananlar, ilahi kitaplara da saygı gösterdikleri halde; ilahi kitaplara inanır görünenler, dinsel vecibeleri ihlalde sakınca görmedikleri gibi, Anayasayı da ciddiye almazlar. Bu nedenle, hukuka inanmayanların, ilahi inançta içten olduklarını öne sürmek zordur.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri beş yılda bir aynı günde yapılır
(Any., md.77/1; Değişik:16/4/2017-6771/4 md.)

“Beş yılda bir aynı günde” kaydının üç istisnası var. Beş yılın dolmasından önce iki ayrık durum, yine 2017 değişikliği ile; beş yıllık süre sonrasına ise, 1982’de öngörüldü:

-TBMM, “üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir” (md.116/1).

-“Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi” hali de öngörüldü (md.116/2).

  • -“Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkan görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir” (md.78/1).

Bu hükümlerin muhatabı olan vekiller, “…Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim” (md.81) sözleriyle görevlerine başladı. Cumhurbaşkanı ise, “…Anayasaya … bağlı kalacağıma… Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim” (md.103) sözleriyle  başladı göreve.

ERTELEME KOŞULLARI

İlk iki olasılık, özellikle  ulusal travma yaşatan Kahramanmaraş merkezli deprem nedeniyle gündemden düşmüş olmalı.  Gündeme getirilen, “Beş yılda bir aynı gün” kaydına 3. ayrık durum olarak “geri bırakma” seçeneği için üç koşulun gerçekleşmesi gerekir:

-TBMM’nin, milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilan” etmesi (md.92/1),

-“Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkan görül”memesi,

-TBMM’nin takdir yetkisini, “seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar ver”me yönünde kullanması.

AND ÜZERİNE

TBMM üyeleri ve CB için aynı  görev  tanım ve yükümlülüğü olan and, görevin gereklerini yerine getirmek bakımından bir haysiyet yemini olarak üçlü bağlayıcılık gücünü kapsar:

Norm: En başta ‘yasama ve yürütme’ için bağlayıcı temel hukuk kuralları olarak Anayasa hükümlerinin bu özelliği, and içerek doğrulanır.

Ahlak: Saygı yükümlülüğü anayasal düzlemde and yoluyla temsilcisi olduğu ulusa karşı açıklanarak, ahlaki bir ödev üstlenilir.

Etik: Kendine saygı ilkesi içselleştirilir.

Bu nedenle, ‘öne mi alınacak yoksa geriye mi bırakılacak?’ şeklinde seçim tarihi üzerindeki tartışmalar, anayasal demokrasi savunucularını, ‘öncesi, esnası ve sonrası’ aşamalarını kapsayacak biçimde siyasal münavebe gerekleri üzerinde düşünmek ve çalışmaktan alıkoymamalı.

SİYASAL MÜNAVEBE

Tartışmalar, öne alma veya geriye bırakma, genellikle seçim tarihi üzerine odaklanmış bulunuyor: Seçim ne zaman yapılacak; 18 Haziran öncesi mi, yoksa sonrası mı?

Ne var ki, siyasal münavebe (siyasal iktidarın eldeğiştirmesi) yolu (öncesi), seçim günü kadar önemli. Hatta, tıpkı deprem gibi afetler için yapılan öncesi/esnası/sonrası ayrımı, siyasal münavebe süreci için de yapılabilir; yapılmalı da. Neden? Çünkü, seçim günü ortaya çıkacak tercihte, öncesi süreç, etkili hatta belirleyici olabilir.

Örneğin, seçim ve sansür yasaları, seçime giden yolda serbest yarışma ortamını zedeleme amacına yönelikti. Öyle ki, -tıpkı deprem sırasında olduğu gibi- seçim öncesinde, “Cumhur İttifakı kaybedecek, Saray iktidarının sonu olacak”  vb. beyanların bile engellenmesi amacını gizlemiyor.

Seçim günü ise; Saray’ın, mülki idare amirlerini, kolluk güçlerini ve (askeriye dahil) jandarmayı, caydırıcı güç olarak kullanma riski yüksek. Bir tür ‘devlet seferberliği’ yoluyla, deprem kurtarma çalışmalarında yapıldığı üzere, seçmenler ve sandık ilişkilerinde engelleyici uygulamalara, sosyal medya mesajları üzerine tutuklamalar dalgası eklenebilir.

Sonrasına, iktidarın el değiştirmesine ilişkin olarak, “onlara mı devredeceğiz?” vb. algı operasyonlarına başvurulabilir.

Bu nedenle, ‘öne mi alınacak yoksa geriye mi bırakılacak?’ şeklinde seçim tarihi üzerindeki tartışmalar, anayasal demokrasi savunucularını, ‘öncesi, esnası ve sonrası’ aşamalarını kapsayacak biçimde siyasal münavebe gerekleri üzerinde düşünmek ve çalışmaktan alıkoymamalı.

SAVAŞ” DEĞİL, “İNSANCIL HUKUK

Siyasal münavebe sürecini, seçim öncesi/esnası ve sonrası aşamaları ile bütüncül bakış açısı ile ele alma gereği, Türkiye toplumu ve ülkesi için yaşamsal iken, ‘savaş’ kavramına yönelik bir tartışma, hem bir çelişki hem de tehlikelidir.

Depremin enkazları altında kalan canları kurtarmak için, başta komşularımız, dünyanın dört bir yanından yardım elinin uzatıldığı bir sırada, uluslararası insancıl hukukun öneminden söz etmek yerine, savaş olasılığı bir yana, sözcüğünü bile kullanmak, hem ölülerimize hem de uluslararası ölçekte acılarımızın paylaşılmasına yönelik girişimlere saygısızlıktır.

Şu halde zaman, ‘savaş değil, insancıl hukuk’ diyerek, ulusal ölçekte yurttaşlık bilinci temelinde özerk toplumu, dünyada ise, uluslararası dayanışmayı pekiştirme zamanı.

Yitirdiğimiz yurttaşların tam sayısını ve hangi koşullarda can verdiklerini bilmediğimiz ve hiçbir zaman bilemeyeceğiz bu ulusal acının karşısında bildiğimiz, Anayasaya saygı eksikliği veya saygısızlığın, deprem felaketinin sonuçlarını ağırlaştırmış olmasıdır. Bu nedenle, seçim ertelenemez” sözü, anayasal demokrasi inancı ile birlikte, güvenli bir konut ve çevrede yaşama hakkı” vaadidir.

ANAYASAYA SAYGI NEDEN ÖNEMLİ?

Bu sorunun yanıtını, deprem felaketi ve seçim süreci, bütün açıklığı ile ortaya koydu.

Devletin, “sağlıklı ve düzenli kentleşme” ve “şehirlerin özelliklerini ve çevre koşullarını gözeten planlama” konusundaki yükümlülükleri ötesinde, “güvenli bir çevrede yaşama hakkı”na denk düşen üçlü yükümlülüğü de kayda değer: Önlemek, korumak ve geliştirmek (md.56).

Yitirdiğimiz yurttaşların tam sayısını ve hangi koşullarda can verdiklerini bilmediğimiz ve hiçbir zaman bilemeyeceğimiz bu ulusal acının karşısında bildiğimiz, Anayasa’ya saygı eksikliği veya saygısızlığın, deprem felaketinin sonuçlarını ağırlaştırmış olmasıdır.

Bu nedenle, “seçim ertelenemez” sözü, anayasal demokrasi inancı ile birlikte, “güvenli bir konut ve çevrede yaşama hakkı” vaadidir.

Bu bakımdan, sandığa atılacak oy, şu ikilem arasındaki tercihi de  ortaya koyacak:

-toplumsal ve ülkesel değerlerin belirleyici ölçütü: PARA

ve

– tarihsel, kültürel ve doğal değerleriyle “güvenli bir çevrede yaşama hakkı”: ekosistem bütünü ve kentsel kamu düzeni ortamında İNSAN.

İşte bu nedenle,  madde 56 kadar madde 78’in de içinde yer aldığı en üst düzeyde normlar bütünü, devleti de tanımlayan Anayasa ciddiye alınmalı.

Son olarak; depremin 2. haftasına damgasını vuran seçimleri erteleme tartışması (daha doğrusu ‘gevezeliği’) üzerine, anayasa ve ilahi kitap farkına da değinme gereği doğdu.

ANAYASA DÜNYEVİDİR

Dünyevi özelliğiyle anayasa, ilahi metinlerin de güvencesidir.

İlahi metinlerden farklı olarak, yaptırımı da dünyevi ve maddidir.

Bir başka ve ana fark şudur:

  • Anayasa gereklerini herkesin yerine getirme yükümlülüğüne karşılık,
    ilahi kitap vecibelerini yalnızca inananlar yerine getirmek zorunda.

Ne var ki, Anayasa’ya inananlar, ilahi kitaplara da saygı gösterdikleri halde; ilahi kitaplara inanır görünenler, dinsel vecibeleri ihlalde sakınca görmedikleri gibi, Anayasa’yı da ciddiye almazlar.

Bu nedenle, hukuka inanmayanların, ilahi inançta içten olduklarını öne sürmek zordur.

Demokrasi de, ancak anayasaya saygı ile işletilebileceğine göre, “seçim ertelenemez” demek, verili anayasal düzende demokrasiye inancın bir gereğidir.

Halil Çivi şiiri : VARLIK ve BİRLİK

ŞİİR KÖŞESİ…

 

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

 

VARLIK ve BİRLİK

Yaşam yollarında yalnızım deme,
Varlığın, birliğin sırrı sendedir.
Kimsesiz, kanatsız, kolsuzum deme,
Varlığın, birliğin sırrı sendedir.
Xxx
Kim yarattı endamını, tenini,
Kim var etti enerjini, kanını,
İyi tanı can içinde canını,
Varlığın, birliğin sırrı sendedir.
Xxx
Sen kendini etle kemik mi sandın,
Nasıl bedenlendin, nasıl canlandın,
Niçin aşık oldun, neden utandın,
Varlığın, birliğin sırrı sendedir.
Xxx
Hukuk nedir, adalet ne, din nedir?
Ahlak nedir, şeytan kimdir, cin nedir?
İnsanlar kardeşse bunca kin nedir?
Varlığın, birliğin sırrı sendedir.
Xxx
Akıl sende, bilim sende, yol sende,
Üretip çoğaltan usta el sende,
Nesilden nesile dönen döl sende,
Varlığın, birliğin sırrı sendedir.
Xxx
Ruh mu, enerji mi, yoksa ten misin?
Bu gün mü, yarın mı, yoksa dün müsün?
Doğadaki kadim kalan can mısın?
Varlığın, birliğin sırrı sendedir.
Xxx
Akıl öĝretmendir, kitap insandır,
İnsanın cevheri akıl – vicdandır,
Bunların kaynağı candaki candır,
Varlığın, birliğin sırrı sendedir.
Xxx
Arı mısın, çiçek misin, bal mısın?
Dölleyen mi, döllenen mi, döl müsün?
Ezelden ebede giden yol musun?
Varlığın birliğin sırrı sendedir.
Xxx
Hali Çivi, insan – evren bir derler,
Bilmiyorsan bir bilene sor derler,
Gerçeği görmeyen göze kör derler,
Varlığın, birliğin sırrı sendedir.


13 Şubat 2023, Çiğli / İzmir
Not: Deprem bizi çok üzdü. Vites değiştirip,
Biraz şiirle felsefe yapmak erbabına iyi gelebilir…

DEPREM BÖLGESİNDE SAĞLIK HİZMETLERİ ve İLGİLİ SORUNLAR

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
Hekim, Hukukçu/Sağlık Hukuku Uzm., Siyaset Bilimci

Deprem Bölgesinde sağlık hizmetlerinin, olası bulaşıcı salgın hastalıkların durumu..

Afeti izleyerek halka hızla yardım edilemedi, acil arama-kurtarma çabası 1-2 gün gecikti. Afet sonrası temel gereksinimlerin başında barınma – beslenme geliyor ama bölgede kışlık çadırlar –ideal olanı konteynır konutlar– kurulamadı. AFAD’ın yaraşır olmayan (liyakatsiz) ve bilgisiz ellerde oluşundan dolayı afet iyi yönetilemedi, bunun sorumlusu doğrudan Erdoğan, çünkü TEK ADAM REJİMİ dayatmakta.

Bölge halkı zaten 1,5 yıldır süregelen ağır ekonomik bunalım yüzünden çok kırılgan. Bunun, ciddi zedelenebilirliğin de (handikapın) payı ile deprem sonrası eklenen ağır koşullar ve stres yüzünden bölge insanının bağışıklık sistemi – direnci zayıf. Başta kolera olmak üzere tifo, dizanteri, uyuz, bitlenme, kızamık, grip, zatürre… hastalıklarına karşı yeterince korunaklı değil. Bu hastalıklar ve benzerleri artış göstererek tehlike oluşturabilir. Sağlık Bakanlığı veri açıklamıyor, “salgın yok” diyor.

Kızılay geriye çekildi, AFAD öne çıkarıldı ama AFAD da çok yetersiz kaldı. AFAD’ın 2023 bütçesi 8 milyar TL (Sayıştay denetimi bulanık!), DİB’nın 36 milyar TL!

Bölgede epey gecikmeli kurulan çadırlar ve saha mutfakları izledik.

ASKER NEDEN SAHADAN ÇEKİLDİ?

Deprem 06 Şubat 2023’te gece yarısı saat 04:17’de meydana geldi. TSK’nin devreye sokulması gecikti. Duyumlara göre İçişleri, Milli Savunma ve Turizm Bakanı acil toplandı ve Hulusi Akar askerlerin devreye girmesi konusunda talimat verdi. Sabah ezanından sonra Erdoğan’ın uyanmış olacağı düşüncesiyle kendisine geç haber verildiği, Erdoğan’ın buna çok sinirlendiği, bu üç Bakanı haşladığı, sahaya sürülen askerlerin geri çekilmesi talimatı verdiği gibi söylemler sosyal medyada dolaştı. Sınırlı da olsa sahaya erken sürülen askerlerin geri çekildiği de. Burada Erdoğan’ın paranoyası (patolojik kuşku), bir “Asker korkusu” söz konusu.

Eğer EMASYA, DAFYA Protokolü iptal edilmemiş olsa idi, bölgede acil arama-kurtarma, barınma-beslenme sorunu, acil sağlık hizmetleri hızla yoluna konabilirdi. TSK’nin bu konuda çok büyük deneyimi ve bilgisi var. “Tek adam yönetimi”, Silahlı Kuvvetleri de paramparça etti. 3 Kuvvet Komutanı Genel Kurmay Başkanından talimat alamıyor, doğrudan Milli Savunma Bakanına bağlı. Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlandı. Genelkurmay Başkanlığı, neredeyse içi boşaltılmış bir makam durumuna getirildi Anayasa’nın 117. maddesi açıkça çiğnenerek…

Silahlı Kuvvetlerin sağlık altyapısı, GATA, 42 askeri hastane Sağlık Bakanlığı’na devredilerek dağıtılmasa idi (15 Temmuz 2016 CIA-FETÖ darbe girişimi bahanesiyle), “Askeri Sahra Sağlık Hizmetleri” hızla ve etkinlikle depremzedelere ulaştırılabilirdi. Bu tıpta uzmanlık alanı salt Gülhane Askeri tıp Akademisi’nde vardı, yalnızca orada bu uzmanlık eğitimi verilirdi. Askeri sağlık hizmetleri sistemi savaşlarda, deprem, salgın, kıtlık, yangın, toprak kayması (heyelan), büyük endüstriyel kazalar, sabotaj.. gibi olağan dışı durumlarda afetzedelere acil sağlık hizmetlerinin nasıl verileceğinde uzmanlaşmışlardır. Bizim tıp uzmanlık alanımız olan “Halk Sağlığı”nın bir yan dalı olan ve bu alanda uzmanlaşmış hekimlerin öncülüğünde askeri sahra sağlık hizmetleri geçmişte başarıyla ve hızla verilirdi. Bu tıpta uzmanlık eğitimi artık yapılmıyor. Erdoğan iktidarının / AKP=RTE rejiminin hastalıklı kuşkuları – korkuları – kaygıları (paranoya) temelinde, batı Emperyalizmi ile işbirliği yaparak eli – kolu bağlı bir TSK, hem Erdoğan’ın hayali idi hem de Batı Emperyalizminin dayatması idi.

ÜNİVERSİTELERDE EĞİTİM YÜZ YÜZE SÜRMELİ

Cumhuriyetin bütün kazanımlarını bu iktidar haraç-mezat sattı. Günümüzde nitelikli insangücü kritik önemde. Bu yüzden üniversitelerde yüz yüze eğitim sürdürülmeli. Azgın özelleştirmeler sonucu Kamu kurumu da kalmadı ülkemizde! İktidar öylesine çaresiz ki, KYK (Kredi Yurtlar Kurumu) yurtları boşaltıldı yaklaşık 800 bin yatak için. Üniversite öğrencileri devlet yurtlarından apar topar çıkarıldı. Hiç düşünülmez mi, bu gençler nerede kalacak? 2. Dünya Paylaşım Savaşında bile, Almanlar Fransa’yı işgal ettiğinde, Fransız hükümeti üniversitelerde eğitimi durdurmadı. İşgal altında bile, savaşta bile yükseköğretimde kesinti yapılmadı. Ülkemizde üniversitelerde eğitim-öğretim yüz yüze sürdürülmeli. Kovit-19 salgınında epey süre uzaktan eğitim yapıldı, faturası ağır, giderimi (telafisi) çok çok güç. Öğrencilerin ruh sağlığı bozulabilir. “Tek adam rejimi”nin en tehlikeli yanı bu, AKP=RTE yönetiminin  buyruğu mutlak, tartışılamıyor; Güçler Ayrılığına dayalı denge-denet sistemi yok!

ERDOĞAN YARI TANRI GİBİ

“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi toplandı..” deniyor. Gerçekte Kabinedeki insanlar Bakan değil, “Erdoğan’ın sekreteri” konumundalar. Çünkü Anayasanın 8. maddesi, “Yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı tarafından kullanılır ve yerine getirilir.” diyor. “Cumhurbaşkanlığınca” bile denmiyor bir Kurum tanımlanmasıyla, salt 1 kişi adresleniyor. Yürütme yetkisi Bakanlarda değil, Tek Adam Erdoğan’da. Parlamenter rejim olsa idi, bu Bakanlar TBMM’ye karşı sorumlu olurdu ve gerektiğinde gensoru ile düşürülebilirdi. Gensoru 2017’de Anayasa değişikliği ile kaldırıldı, AKP/RTE iktidarınca hiç hesap da verilmediği için, Erdoğan deprem bölgesinde 10 ilde OHAL ilan ederek, Yarı Tanrı olmakta neredeyse, imparator gücüne erişmekte. Çünkü OHAL CBK (Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi) AYM denetimi dışında (AY m. 148/1).

Dolayısıyla, depremin ilerleyen günlerinde bile depremzedelere yeterince sağlık hizmeti ve temel yaşam desteği sağlanamadı. Ölümler, hastalanmalar, engellilikler arttı ne yazık ki, çoğu önlenebilirdi oysa..

YÜZ BİN DOLAYINDA ÖLÜM BEKLENİYOR!

Dünya Sağlık Örgütü’nün kestirdiği ölü sayısı yüz bin dolayında.

TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) her yıl Haziran ayı son haftasında ölüm istatistiklerini yayınlaması gerekiyor. Ancak 2021 ve 2022’de yayınla(ya)madı. 2023 Haziran ayında yayınlar mı, hiç sanmıyoruz. 2. hafta sonunda ölüm sayısı kırk bini, yaralı sayısı 110 bini aştı.

İktidar, ölüm sayılarının sınırlı tutulması için büyük çaba içinde. Bunlar sorgulanmalı.

AFAD’ın tam yıkılmış olarak açıkladığı 6500 bina var. Bu binalar çok katlı, ortalama 5 katlı dersek, 32 bin beş yüz kat yapar. Her katta “en az” ortalama 2 daire olsa 65 bin daire yapar. Her dairede “en az” ortalama 3 kişi olsa, 195 bin kişi yapar. Göçüntü (enkaz) altından çıkarılan 108 bin yaralı deniyor, 40 bin de ölüm var, toplam 148 bin. Demek ki en iyimser kestirimle enkaz altında 47 bin insanımız var. Ancak bu kestirim çok daha yüksek de olabilir..

HATAY ÖLÜ KOKUYOR!

Ceset toplamaları çok yetersiz. Hatay’dan bir meslektaşımız birkaç gün önce ses kaydı gönderdi :

  • Hatay ölü kokuyor! diyor ısrarla yineleyerek..

Bölgeye morg hizmeti götürülmesi gerekir(di). Kimi uzak yayla dağ köylerinde kurtların açıkta kalmış ölü bedenlerini yediği bilgileri geldi ne yazık ki.

Sahipsiz cenazelerden DNA örnekleri alınmalı, kimliklendirme için gerekli çaba gösterilmeli. Fotoğraf, parmak izi, avuç içi izi, yakındaki insanlara gösterme.. Yakınlarını yitiren – bulamayan insanlarımız da DNA örneği için kan, mukozal sürüntü.. vermeli. Bu bilgiler, uygun yazılımla bilgisayar ortamında eşleştirmede kullanılmalı ve sahipsiz cesetlerin yakınları bulunmalıdır.

AKP ile “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” ve GERİLEME BAŞLADI

Türkiye’de AKP iktidarıyla 20+ YILINI GEÇİRDİ! 3 Kasım 2002 – 19 Şubat 2023.. Haziran 2003’te “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” diye bir program başlatıldı. Bu programın kökü dışarıda, ne yerli, ne de milli! Dünya Bankası ve IMF dayatması. Özgün adı “Health Transformation”.

Bu vahşi neo-liberal küreselleşme dayatması “Sağlıkta Dönüşüm” projesi ile AKP iktidarı, sağlıkta kamudan özel sektöre geçti hızla ve büyük ölçüde. Hastanelerin % 40’ı özel sektörün elinde (yaklaşık 600/1500). Toplam hastane yatak sayısı 255 bin, özel sektörün yatak sayısı 50+ bin; her 5 yataktan 1’i özel sektörün elinde. Yoğun bakım yatak oranı, kamuya göre özel sektörde toplam içinde daha yüksek.

14 Şubat 2023 günü göçüntü (enkaz) altından 9. günde çıkarılan bir kadın insanımızın ağzından dökülen sözler dehşet vericiydi :

  • “Beni özel hastaneye götürmeyin, param yok!!”

20+ yıllık kökü dışarıda AKP/RTE sağlık politikasının acı özeti bu çığlıkta yatıyor.

İktidar hem deprem yıkıntısının (enkazının) altında kaldı, hem sağlık alanında sınıfta kaldı. Çünkü sağlık sektöründe kamunun olanakları çok sınırlandırılmış durumda. Devletin sağlıkta özelleştirmeden artık vazgeçmesi gerekiyor; TEK TIP – TEK SAĞLIK! Sağlık hizmetlerini bölgede kamu eliyle Basamaklı olarak hızla örgütlemek gerekiyor. Afette sağlık hizmetlerini yönetmek üzere Halk Sağlığı Uzmanları yetkindirler, alanın eğitimini almışlardır, bu uzman hekimler yetkilendirilmelidir.
***

G-20 ülkelerinin önceki yıl S. Arabistan toplantısı sonuç bildirgesinde “ARDIŞIK AFETLER  YALNIZCA ZAMAN SORUNU!” uyarısı yapılmıştı. Gerekleri yapılmalı. Oysa AKP/RTE bu gerçekliğe
çok yabancı. 20+ yıldır tek  başına iktidardalar, artık yorulduk, usandık, ilk seçimde (en geç 18 Haziran 2023!) bu kadrolardan kurtulmak gerekiyor..

AKP / RTE İKTİDARININ SEÇİMLERİ ERTELEME DAYATMASI

Anayasa gereği en geç 18 Haziran 2023’te yapılması zorunlu seçimler ile ilgili olarak :

Anayasa m.78 gereği; “Savaş sebebi dışında seçimlerin geriye bırakılması” olanaksız! Hukukçu şapkamızla, Anayasanın ilgili maddelerine dayanarak sürece değinmeliyiz. TBMM’nin savaş ilanı yanı sıra (AY m.92/1), bunun, seçimlerin yapılmasını olanaksız kılması koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekiyor. Dolayısıyla seçimler “bu koşullarda” ertelenemez, tersi Anayasa’nın açık çiğnemi (ihlali) olur ve Yüce Divan’da yargılanma sonucu doğurur.

Eğer dolaylı yoldan, gerçekte olmayan “mücbir neden(force majeure) zorlaması ile seçimler ertelenirse (salt TBMM kararı ile; Erdoğan ve YSK’nın hiçbir yetkisi yok!), Anayasa açıkça çiğnenmiş olmakla kalmaz. Bu, Anayasa’nın değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi bile önerilemeyecek 2. maddede (ilk 3 madde) sayılan demokratik devlet ilkesinin hülle (hukuka karşı hile) ile değiştirilmesi demek olup, apaçık sivil darbe olacaktır. Anayasayı çiğnem (ihlal) suçunun yaptırımı TCK’nun 309. maddesinde belirtilmiştir, bakılmasını öneririz.

O yüzden “BİZE 1 YIL DAHA SÜRE..” GİBİ SAÇMALIKLARIN BİR YANA BIRAKILMASI gerekir. Birçok insan, Erdoğan ekrana çıktığında artık TV’yi kapatıyor, bu bir gerçek.

Sonuç olarak                                         :

Sağlık hizmetleri basamaklı olarak sürdürülmeli, özellikle bulaşıcı hastalıkların salgın boyutuna erişmemesi için izlem-kayıt-bildirim (sürveyans) süreci, erken uyarı – alarm dizgesi (sistemi)  işletilmelidir. Aşılama, çevre hijyeni, su-gıda güvenliği, barınma, atık denetimi, psiko-sosyal destek, mental sağlık hizmeti özenle ve bilimsel olarak yürütülmelidir. İnsan cesetleri sanıldığının tersine ciddi çevre sorunu yaratmaz. Arama-kurtarma çalışması modern-duyarlı araçlarla birkaç gün daha sürdürülmelidir. Bulaşıcı hastalık salgını riski beklenenden büyüktür : Afet bölgesinde etkilenen insan sayısı ciddidir, 13+ milyon! Ayrıca bölge ciddi göç verdi, yardım amaçlı ciddi nüfus aldı, demografik hareketlilik çok yüksek. Bunlar salgın için ek risk etmenleridir. Bölgeden göç önlenmeli, özellikle Hatay’da demografik yapı titizlikle korunmalıdır.

Afet yönetimi
siyasete alet edilmemeli, bilimsel akılcılığın gereklerinden asla ayrılmamalı, saydam olunmalıdır. İmar affı artık unutulmalı, yeni arazi kullanım planı ulusal ölçekte yapılmalıdır. TBMM’de araştırma komisyonu kurulmalıdır.

  • Afet ve sonuçlarından sorumlu herkes, mutlaka yargıda hesap vermeli; sorumlu siyasetçiler ayrıca sandıkta hesap vermelidir.

Yıkımın olumsuz etkileri uzun yıllar sürecektir, SERVET VERGİSİ alınmalıdır.

Bölgede tarım-hayvancılık özellikle desteklenmelidir.
Bu ağır yıkımlar asla kader değildir. Ulusal dayanışmamız örnek düzeydedir ve sürdürülmelidir, tüm halkımızı kutluyoruz! Bu sınavı da başaracağız, umutla!

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ’NİN DEPREM BÖLGESİ ZİYARETİ SONRASI BASIN AÇIKLAMASI

Dostlar,

ADD örgütümüz, deprem afetinde elinden  gelen çabayı dayanışma içinde göstermekte.
Yardım amaçlı toplanan araç – gereçler bölgeye ulaştırıldı.
Bir bölüm Depremzedelere yemek verilmesi sağlandı, sürdürülüyor.
Önceki gün de Genel Başkan Dr. M. Hüsnü Bozkurt ve kimi GYK (Genel Yönetim Kurulu) üyeleri deprem bölgesine gittiler.
Çalışmalar, gözlemler, yapılanlar, fotoğraflar… özetle aşağıdaki pdf dosyasında.

Lütfen tıklayarak okuyalım..
Dayanışmayı genişletelim.

AKP/RTE iktidarı hem deprem öncesinde yeterli önlemleri almadı; 20+ yıllık tek başına iktidarına karşın hem de afeti yönetemedi.

AKP/RTE iktidarı enkazın altında kaldı, Eylül 2021’den bu yana nass inadı / maskesiyle yarattığı ağır ekonomik bunalım ve yaygın – derin yoksullaşTIRmaya ek olarak..

Ulusumuzun kapsamlı ve başarılı dayanışması, adeta hükümeti / devleti de enkaz altında kalmaktan büyük ölçüde korudu.. Gölge etmeseler yeter..

1999 depremi + 2001 ekonomik bunalım ile geldiler..
2023 depremi ve süregelen ağır ekonomik bunalımla da gidecekler..

Depremzedelerle dayanışmayı kapsamlı ve sürekli götürmeliyiz.
Kamuoyu baskısı AKP / RTE iktidarına da apaçık ayar vermekte.. inisiyatifleri kalmadı!

Seçimi erteleyerek Anayasayı çiğnemeye, demokrasiye darbe yapmaya yelteniyorlar.  Türkiye buna izin vermeyecektir.

Deprem değil çürük binalar öldürüyor“.. denir.

Bir ekleme zorunlu ne yazık ve ne acı ki..:

  • Deprem değil çürük binalar ve AKP/RTE yönetimi öldürüyor!!

Sevgi, saygı, acı ama DAYANIŞMA ile. 18 Şubat 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

‘Devletin’ iflası…

Ergin Yıldızoğlu
ERGİN YILDIZOĞLU
ergin.yildizoglu@gmail.com
09 Şubat 2023, Cumhuriyet

 

Çok büyük ve büyümeye devam eden bir felaketle karşı karşıyayız.

Bu felaket, jeolojik bir fay hattının ötesinde, “kültürel ve ekonomi-politik” basınçların arasına sıkışmış bir başka fay hattının kırılmasıyla da yakından ilgilidir:

  • Dinci totaliter rejimin, bu felaketi daha da derinleştiren iflasını gizlemek artık olanaksız.

“DEVLETİMİZ” FİLAN…

Felaketin, çaresizliğin karşısında, sıradan insanlar, hatta “uzmanlar” sık sık devletin “elini uzatamadığından” yakınıyorlar. “Devletimizi suçlarken dikkat edelim, bu felaket çok büyük dünyanın neresinde olursa olsun…” diyerek avunmaya çalışanlar da var. Bir de “çalıp çırpan müteahhitler” diye bir “canavar”

Birincisi, “devlet” diye bir özne yok. Kapitalist “devlet”, belli bir ideoloji ve kültürle birbirine bağlanmış karmaşık bir “güç odakları” ağından öte bir şey değil. Devleti bir bütün olarak hiç görmeyiz; karşımıza hep odakların içindeki insan(lar) çıkar. Biz bu ağın, bütününü göremeyiz ama karmaşıklığın bütünselliğini sezeriz. Böylece devlet vatandaşlarda, gizemli bir “yüce” (sublime) nesne duygusu yaratır. Ancak bu felç edici “duygudan” kurtulmak zor değildir; kararları “devletin” değil de o güç odaklarında “yaşayan” insanların aldığını anımsamak yeter. O “devletimiz” diye başlayan söylem de aslında o kararları alan insanları, sorumluları gizler, sözde “yüce nesne” karşısında vatandaşları ise “küçültür”.

Son 20 yılda kurulan rejim, bu karmaşık örüntüyü tek bir merkeze bağlayarak o merkezde yaşayan insanın arzularına uymayan kesimlerini ve ağ bağlantılarını tasfiye ederek saydamlaştırdı, gizemli “yüce nesne” duygusu dağılmaya başladı. Şimdi “devlete” bakınca, yalnızca bir merkezdeki şahıs (kişi) ve çevresindekiler olarak “bütünü” görülür oldu. O güç odaklarını birleştiren örüntüyü ayakta tutan (dinci), ideoloji/kültür de toplumda egemen olmayı başaramadığı için, tecavüz-pedofili skandallarının; kimin karısı, kızı torunu, görümcesi… Kime caizdir; cennette kimle kim evlenecek gibi müstehcen saçmalıkların da katkısıyla verimliliğini yitirdi. Yirmi yıl boyunca tasfiye edilen kurumların, ağ bağlantılarının yerine yenileri kurulup çalıştırılamadı.

  • Bilime, deneyime ve akılcı yaklaşıma düşmanlık da eklenince,
  • realite (gerçeklik) ile bağları koptu;
  • böylece yangınlar, pandemi, nihayet deprem gibi, her felakette iflas ettiler.

VE EKONOMİ POLİTİĞİ

Merkezdeki lider ve yakın çevresinin, destek sınıflarının ekonomi politiği de çöküyor. Son büyük felakette dağılan, un ufak olan betonlar bu çöküşün dışavurumudur.

“Çalan çırpan müteahhitlere” gelince, 150 yıldır biliyoruz ki sermaye, ahlak, insan, doğa gibi kaygıları olmayan bir toplumsal ilişkidir. Bu ilişki vatandaşlar tarafından denetlenmezse, artık-değer peşinde, bir “kâr makinesi” olarak hem toplumu hem de doğayı tüketerek yıkar. Müteahhit, bu “artık-değer” üzerine yapışmış asalak rant makinesinin” bir organıdır. Bu asalak makineyi, ondan, komisyon, haraç, bağış vb.., ekonomi dışı yollarla beslenen, bu yüzden sürekli teşvik eden, besleyen, önünü açan bir rejim/kişi(ler) (siyasal İslamın iktidarı) sonunda oluşan yıkımdan doğrudan sorumludur.

Panik, felaketten yararlanma çabaları, depremzedelere yardımda bile totaliter refleksler, önce atılan, sonra korkudan silinen müstehcen tweet’ler, nihayet “afet bölgesi” ilanıyla yetinmeyip, OHAL ilan etmeler de vatandaşların bu durumun artık ayırdına varmaya başlamasıyla ilgilidir.

Hatay’da kızını enkazdan kurtaramayan baba Orhan Aydın’ın isyanı..

Günlerdir Hatay’daki kızını enkaz altından kurtarmak için çırpınan,
ama ne yazık ki yitiren Orhan Aydın paylaşmış…
***

“Diyelim ki,
Biz öldük, siz kaldınız.

Diyelim ki,
Kurudu ormanlar, nehirler, yuvalarında kuşlar.

Diyelim ki,
Ateş olup küller üfürdünüz memlekete.

Baktınız,
Kalmamış yakacak tek bir ağaç,
Sönmeyen ocak,
Akacak tek damla gözyaşı.

Sonra..?”

“Geçip ortasına ölümün düğününü mü kuracaksınız..?

Diyelim ki kurdunuz,
Külden ağaçlar,
Uçmayan kuşlar,
Ağıtlar,
Bu ziftli yaslar sarmışken toprağı
mutlu mu olacaksınız..?

Bize nasip bunca kalp ağrısından
size tatlı huzurlar kalır mı dersiniz..?

YAZIK..!!!

“Davaya itaat diye diye toprağına ihanet edensiniz.

Lakin unutmaz toprak
Bakın göreceksiniz..

Yakan
Yıkan
Bozan
Ölüm saçan ellerinizden ayırmayın gözünüzü.

Onlar boğacak sizi.

Yavaş ve acı içinde kesilecek nefesiniz,
henüz gelmeden eceliniz.

Yaktığınız can kadar yanacaksınız”

DEPREM SONRASI İNFEKSİYON HASTALIKLARININ ÖNLENMESİ VE YÖNETİMİ

8 Şubat 2023 (14 Şubat 2023’te güncellendi.)
https://www.klimik.org.tr/2023/02/08/deprem-sonrasi-infeksiyon-hastaliklarinin-onlenmesi-ve-yonetimi/

Depremler, su ve sanitasyon olanaklarında aksamalara, geçici barınma ortamlarında potansiyel aşırı kalabalıklara, çok sayıda insanın yer değiştirmesine, ciddi yaralanmalara yol açtığı için infeksiyon hastalıkları riskini de artırır, bu nedenlerle depremler sonrasında su kaynaklı salgınlar veya solunum yolları infeksiyon salgınları görülebilir; ek olarak depremde olan yaralarda ciddi infeksiyonlar gelişebilir. Su kaynaklı ve solunum yolu infeksiyonu salgınlarının önlenmesinde, depremlerden sonra uygun su ve sanitasyon olanaklarının sağlanması oldukça önemlidir; ek olarak bulaşıcı hastalık surveyanslarının artırılması da olası salgınların erkenden saptanarak çok yayılmadan önlenmesine olanak tanır (1,2,3).

Depremde Güvenli Su ve Gıda Tüketimi

Deprem sonrası toplumda sağlıklı bir yaşamın sürdürülebilmesi için temiz içme suyunun, uygun tuvalet ve kanalizasyon altyapısının, atıkların uygun şekilde yönetiminin ve gıda güvenliğinin sağlanması gereklidir. İshalli hastalıklar gibi birçok bulaşıcı hastalık, uygun su ve gıda tüketiminin sağlanmasıyla önlenebilir. Bu amaçla şunlara dikkat edilmelidir (1,2):

  • Acil durumlarda da el yıkama ve temel kişisel hijyen önlemlerine uyulması hastalıkların yayılmasını önler. Eller, öncelikle yemeklerden veya gıda hazırlamadan önce, tuvalete gittikten veya hapşırık, öksürükten sonra ve görünür kirlenme olması halinde olmak üzere sık aralarla su ve sabunla yıkanmalı, görünür kirlenme yoksa alkol içeren solüsyonlarla 20 sn ovuşturulmalıdır.
  • Deprem sonrası içme suyuna ulaşımda sorun yaşanabilir. Ancak yeterli sıvı alınmasına özen gösterilmelidir.  İçme suyu olarak mümkünse uygun şekilde şişelenmiş, kapalı sular tercih edilmelidir. Bu tür içme suyuna ulaşılamıyorsa, kaynamayla mikroplar öleceği için  kaynatılıp soğutulmuş su da içilebilir. Kaynatma olanağı da yoksa var olan su, çamaşır suyuyla (klorla) dezenfekte edilip tüketilmelidir. Suya eklenecek çamaşır suyunun miktarı, kullanılacak ürünün içindeki klor miktarına göre değişir, bu nedenle kullanılacak çamaşır suyunun üzerindeki etiketten klor miktarı belirlenmelidir. Evlerde yaygın olarak kullanılan ve %4 oranlarında klor içeren klasik çamaşır suyundan kullanılacaksa, her 1 litre suya 3 damla çamaşır suyu eklenerek yeterli klorlama sağlanır (4).
  • Sebze ve meyvelerin yıkanmasında da yukarıdaki şekilde hazırlanmış klorlu su kullanılabilir.
  • Yiyecekleri hazırlayacak kişiler, öncesinde ellerini su ve sabunla yıkamalıdır. Gıdaların hazırlandığı yüzeyler ve malzemeler temiz olmalı; sebze meyve dışındaki gıdalar iyice pişirilerek tüketilmeli ve güvenli ısılarda (AS: “sıcaklıklarda” olmalı) saklanmalı; çiğ gıdalar, pişmiş gıdalardan ayrı tutulmalı ve aynı yüzeylerle temas ettirilmemelidir.
  • Bulunulan ortamın temizliği sağlanmalıdır.

Depremde Cansız Bedenler ve Gömülmesi

Depremde yaşamını yitiren kişilerin bedenlerinin, beklenildiğinin aksine, deprem sonrası salgın hastalıkların gelişmesi açısından risk oluşturmadığı bilinmektedir. Cenazelerin, kaynak sulara yakın olmayacak şekilde belirlenmiş defin alanlarına tek tek gömülmesi tavsiye edilmektedir.

Depremde Solunum Yolu İnfeksiyonlarının Önlenmesi

Deprem sırasında oluşan kalabalık ve kapalı ortamlar nedeniyle solunum yolu infeksiyonlarında da artışlar olabilir.  Bunu önlemek için alınacak önlemler şunlardır (1-3):

  • Acil durumlarda da el yıkama ve temel kişisel hijyen önlemlerine uyulması hastalıkların yayılmasını önler. Eller, öncelikle yemeklerden veya gıda hazırlamadan önce, tuvalete gittikten veya hapşırık, öksürükten sonra ve görünür kirlenme olması halinde olmak üzere sık aralarla su ve sabunla yıkanmalı, görünür kirlenme yoksa alkol içeren solüsyonlarla 20 sn. ovuşturulmalıdır.
  • Özellikle kalabalık, kapalı ortamlarda olmak üzere ağzı ve burnu kapatacak biçimde bir maske takılmalıdır.
  • Öksürük veya hapşırık sırasında ağız ve burun kağıt bir mendille kapatılmalı, kağıt mendil kullanıldıktan sonra çöpe atılmalı, kağıt mendil yoksa ağız ve burun elle değil kolla kapatılmalı, her durumda sonrasında eller su ve sabunla yıkanmalı veya görünür kirlenme yoksa alkollü solüsyonlarla el temizliği sağlanmalıdır.
  • Nezle, grip vb. hastalığı olan kişiler mümkün (olanaklı) olduğunca öbür kişilerle yakın temastan (1.5-2 m) kaçınmalı, kalabalık ortamlarda ağız ve burunlarını kapatan bir maske kullanmalıdır.
  • Öksürük, hapşırık gibi solunum yolu infeksiyonu semptomları (belirtileri) olan kişilerden uzak (1.5-2 m) durulmalıdır.
  • Öbür insanlarla bardak, kaşık, çatal, bıçak, havlu, diş fırçası gibi malzemelerin
    ortak kullanımından kaçınılmalıdır.
  • Grip ve COVID-19 için uygun şekilde aşılanmalıdır.
  • Bulunulan ortamın temizliği sağlanmalıdır.

Deprem Mağdurlarındaki Yaraların İnfeksiyon Hastalıkları Açısından Yönetimi

Deprem sırasında infeksiyon hastalıkları açısından en önemli konulardan biri de deprem sırasında oluşan yaralarda gelişen infeksiyonlardır. Bu tür yaralarda infeksiyon oldukça sık görülür ve yaralı hastaların yarısından çoğunda yara yeri infeksiyonu gelişir. Depremde oluşmuş yarasında infeksiyon gelişen kişilerde, özellikle sepsisin de eşlik etmesi halinde ölüm oranı gelişmeyenlere göre üç kat kadar daha yüksektir. Dolayısıyla bu infeksiyonların gelişiminin önlenmesi ve gelişmiş infeksiyonların uygun biçimde tedavisi (sağaltımı) oldukça önemlidir. Depremde gelişmiş yaralarda infeksiyon riskininin yüksek olmasının nedenleri yaranın çevresel mikroorganizmalarla kontaminasyonu, doku yitiğinin olması, yaranın temizlenmemesi ve debridmanının yetersiz veya gecikmiş olması veya yaranın erkenden kapatılmasıdır. Yaralanma olduktan sonra yara bakımına dek geçen sürenin uzun olması ve yaranın hemen kapatılması infeksiyon gelişimi açısından özellikle önemlidir. İnfeksiyonun en önemli kaynakları çevresel patojenler ve yarayı temizlemede kullanılan kontamine sulardır. Genellikle polimikrobiyal etkenler söz konusudur. En sık karşılaşılan etkenler Gram-negatif çomaklardır (Acinetobacter baumannii, Escherichia coli, Acinetobacter, Pseudomonas aeruginosa, Enterobacter cloacae vb.). Gram-pozitif  koklar da daha az oranda olmak üzere etken olabilirler. Hastaneye yatırılan deprem mağdurlarında kültür sonuçları gelinceye dek temas izolasyon önlemlerinin alınması önerilmektedir (1, 5, 6).

Deprem mağdurunda yaşamı tehdit eden durumların (solunum, dolaşım, kanama vb.) araştırıldığı ilk değerlendirme ve bunlara yönelik müdahalelerden sonra var olan yaralar uygun biçimde değerlendirilerek tedavi edilmelidir.

Yaraların Değerlendirilmesi ve Yönetimi

Yaralar dikkatle incelenmeli, yaranın distalindeki fonksiyonlar, kemik ve yumuşak doku ve nörovasküler hasarlar değerlendirilmelidir. Kontaminasyonun derecesi, devitalize dokular, yabancı cisim varlığı ve alttaki dokuların bütünlüğü gözden geçirilmelidir, bunun için yaranın, mümkünse anestezi altında genişletilmesi gerekebilir. Yeterli değerlendirme yapıldıktan sonra agresif olarak yara yıkaması ve debridman yapılmalıdır.  Yabancı cisimler tamamen (tümüyle) uzaklaştırılmalı, devitalize dokular uygun biçimde debride edilmelidir. Kontamine yaralarda uygun debridmanların yapılması yara infeksiyonu gelişme riskini önemli ölçüde azaltmaktadır.  Yaranın yıkanması ve irrigasyonunda izotonik salin, distile su veya kaynatılıp, soğutulmuş su, dilüe edilmiş antiseptik solüsyonlar, steril su veya içilebilir/musluk suyu kullanılabilir. Dere, nehir ve deniz suları, yüksek kontaminasyon riski nedeniyle kullanılmamalıdır.  %1’lik povidon iyot solüsyonunun (çözeltisinin) infeksiyon oranını azaltabileceğine yönelik kimi veriler vardır. Deprem sırasında oluşan yaralar genellikle kontaminedir, özellikle müdahalesi uzamış yaralarda risk daha da yüksektir, bu nedenle yaranın erkenden (dikiş atılarak) kapatılması durumunda ciddi yara infeksiyonu riski de çok yüksek olur. İnfeksiyon riskinin azaltılması amacıyla bu tür yaraların erken kapatılmaması, kapamanın geciktirilmesi önerilmektedir. Yalnızca yaralanmadan sonraki ilk 6 saat içinde uygun biçimde değerlendirilip, temizlenen, debride edilen yaralar primer kapatılabilir.

Bunun dışındaki yaralar debridmandan sonra uygun biçimde steril gazlı bezlerle kapatılmalı, 48. saatte yeniden değerlendirilerek gerekirse ek debridmanlar yapılıp ve temiz olması durumunda kapatılmalıdır.

Topik antimikrobik uygulanmasının yara infeksiyonu oranları üzerine etkili olduğu gösterilmemiştir, bu nedenle önerilmez. Ancak uygun yara bakımıyla birlikte kullanılan sistemik antimikrobiklerin olumlu etkileri vardır ve kullanımları önerilir. Açık kırıklarda, kirli yaralarda ve belirgin infeksiyon bulguları gelişmiş yaralarda antimikrobikler tedavi amacıyla kullanılmalıdır (5,6).  Bu tür yaralarda ampirik olarak, hastaneye yatırılmış hastalarda ampisilin-sulbaktam (4 x 1 gr/gün, İV), ayaktan (ayakta!) izlenecek hastalarda amoksisilin-klavunat tb (2 x 1 gr/gün, oral) kullanılabilir, bu tedaviler 7 güne dek verilebilir. Belirgin kontaminasyon olmamış yaraların veya kapalı kırıkların ameliyatlarında profilaktik, tek doz antimikrobik kullanılması yeterlidir, bu amaçla en sık önerilen, ameliyattan hemen önce İV yoldan 1-2 gr sefazolin verilmesidir. Deri bütünlüğünün bozulmadığı yaralanmalarda antimikrobik kullanımı önerilmez.

Depremzedelerde gelişen kompartman sendromu nedeniyle yapılan fasyotomilerin infekte olma riski de çok yüksektir. Bir çalışmada depremde yaralanmış kişilerde yapılan fasyotomilerin %81’inin infekte olduğu ve bu nedenle fasyotominin sepsis ve  mortalite açısından önemli bir risk etmeni olduğu görülmüştür (1). Bu nedenle bu hastalarda fasyotominin yalnızca kompartman içi basıncı >40 mm Hg veya distal nabızları alınamayanlarda gerçekleştirilmesi önerilmektedir (6). Ezilme nedeniyle fasyotomi yapılacak kişilerde profilaktik antimikrobik olarak, insizyon açılmadan hemen önce, 1-2 gr, tek doz yapılacak sefazolin yeterlidir; ek dozların yapılması, dirençli infeksiyon riskini artırdığı ve ek bir yarar sağlamadığı için önerilmez.

Deprem Mağdurlarında Yaralanma Sonrası Tetanus Profilaksisi

Tetanus için riskli olan yaralar >6 saatten eski, yıldız biçiminde veya >1cm olan, devitalize doku içeren veya gangren gelişmiş veya toz, toprak, tükürük veya dışkıyla kirlenmiş yaralardır.

Avulsion (kopma) yaralanmaları da tetanus açısından risklidir. Tetanusun önlenmesi için de en önemlisi yara temizliği, bakımı ve debridmanıdır. Tetanus aşısı gereksinimi, hastanın daha önceki immunizasyon (bağışıklanma) durumuna göre belirlenir. Kişinin aşılama durumu bilinmiyorsa ya da hastaya geçmişte üçten az tetanus aşısı yapılmışsa hem tetanus aşısı hem de tetanus immunoglobulini, iki ay sonra ikinci, 6-12 ay sonra da 3. tetanus aşısı yapılmalıdır. En az 3 doz aşısı olan ve son dozu 5 yıl içinde yapılmış kişilerde ek doz aşı gerekli değildir. Ancak aşısı 5 yıldan önce yapılmış olanlarda 1 doz tetanus aşısı yapılması önerilir (1, 6).

Kaynaklar

  1. Bartels SA, VanRooyen MJ. Medical complications associated with earthquakes.
    Lancet. 2012 Feb 25;379(9817):748-57. doi: 10.1016/S0140-6736(11)60887-8.
  2. PAHO, WHO. What to do before, during and after an earthquake. https://www.paho.org/en/health-emergencies/earthquakes
  3. How to Prevent the Spread of Respiratory Illnesses in Disaster Evacuation Centers. https://www.cdc.gov/disasters/disease/respiratoryic.html
  4. Emergency Disinfection of Drinking Water. https://www.epa.gov/ground-water-and-drinking-water/emergency-disinfection-drinking-water
  5. Hollands M. Facilitating optimal wound care. World J Surg. 2015 Apr;39(4):854-5. doi: 10.1007/s00268-014-2842-2. PMID: 25331729.
  6. Wuthisuthimethawee P, Lindquist SJ, Sandler N, Clavisi O, Korin S, Watters D, Gruen RL. Wound management in disaster settings. World J Surg. 2015 Apr;39(4):842-53. doi: 10.1007/s00268-014-2663-3.

ZİHNİYET (İDEOLOJİ) ve İKTİDAR

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Her siyasal iktidar, o iktidarı oluşturan zihniyet ya da ideolojinin ürünüdür.

Bir toplumdaki çoğunluğun ve o çoğunluğa önderlik edecek olan toplum liderlerinin zihniyeti çağdaşlaşmadan o toplum asla çağdaşlaşamaz.

Sakın hiç unutma; önemli olan liderler ya da kişiler değil, bu lider ya da kişilerin temsil ettikleri ZİHNİYETTİR. Çünkü her lider, iktidar olduğu ve iktidarın büyük gücüne kavuştuğu zaman temsil ettiği zihniyetin ajanı, önderi ve uygulayıcısı olacaktır…

EĞER                        :
– Babadan oğula geçen saltanat zihniyeti iktidar olursa kurulan rejim MONARŞİ,
– Varlıklı, yüksek eğitimli, sanat ve estetik zevkleri gelişmiş, seçkin ve yüksek kültürlü (hot culture) insanların zihniyeti iktidar olursa kurulan rejim ARİSTOKRASİ,
– Irkçılık, dincilik ve benzeri ötekileştirme, ayrıştırma ve düşmanlaştırma zihniyeti iktidar olursa, kurulan rejim FAŞİZM,
– Salt dinsel yasaların kabul edildiği bir zihniyet iktidar olursa kurulan rejim TEOKRASİ-ŞERİAT,
Irkçı zihniyet iktidar olursa kurulan rejim KAFATASÇILIK-IRKÇILIK (Rasizm),
– Salt eğitimli ve bilgili (liyakatli) olanların zihniyeti iktidar olursa kurulan rejim MERİTOKRASİ,
– Dinci (dindar değil, çıkar dinciliği) zihniyet iktidar olursa kurulan rejim DİNSEL FAŞİZM,
– Zengin ve güçlülerin zihniyeti iktidar olursa kurulan rejim OLİGARŞİ; (AS: Plütokrasi!),
– Toprağa bağlı ağalık, derebeylik zihniyeti iktidar olursa kurulan rejim FEODALİTE,
– Komünist zihniyet iktidar olursa kurulan rejim KOMÜNİZM-ORTAKLAŞACILIK,
– Sermayeci zihniyet iktidar olursa kurulan rejim KAPİTALİZM,
– Hiçbir yasal yetki sınırlaması olmayan ve keyfi olarak tek kişi tarafından yönetilen zihniyet iktidar olursa, kurulan rejim OTOKRASİ-DİKTATÖRLÜK,
– Toplumcu, empatik (duygudaş) zihniyet iktidar olursa kurulan rejim SOSYALİZM,
– Liberal zihniyet iktidar olursa kurulan rejim LİBERALİZM,
– Eş, dost, aile, kandaş, yandaş vb. dar çevredeki kişilerin kollanıp kayırılmasına dayalı siyasal zihniyetin iktidar olması NEPOTİZM,
– Köleci zihniyet iktidar olursa, kurulan rejim KÖLELİK olacaktır.

  • TEMEL EVRENSEL İNSAN HAKLARINA,
  • DİN ve VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNE,
  • HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE,
  • LAİK ve SOSYAL HUKUK DEVLETİNE,
  • IRK, RENK, DİN, MEZHEP… CİNSIYET, SERVET ve STATÜ FARKI GÖZETMEKSİZİN
    TÜM İNSANLARIN YASALAR ÖNÜNDE EŞİTLİĞİ’NE,
  • SOYAL ADALETE YÜREKTEN İNANAN ZİHNİYET SAHİPLERİNİN KURACACAKLARI REJİM,
    OLSA OLSA DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİ olur..