Etiket arşivi: Noyan Umruk

9 Eylül 1922’den 9 Eylül 2023’e ya da “Neredeeen nereye” ??


Dr. Noyan UMRUK
E. Tuğg.

– beş otuz…
ve başladı topçu ateşiyle

ve fecirle birlikte büyük taarruz…

sonra.
sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü.
….
sonra, 30 ağustosta düşman kuvâyı külliyesi imha ve esir olundu

sonra.
sonra, 9 eylülde izmir’e girdik
ve kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinden gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlıya ağlıya,
güneyden kuzeye,
doğudan batıya, türk halkıyla beraber
seyretti izmir rıhtımından akdeniz’i.

İzmir’in işgali ile başlayan Milli Mücadeleye, ülkenin kurtuluşu ile konulan son noktayı bir
Sn. Haluk IŞIK’ın dizeleri ne de güzel anlatır:
***
Sen “9 Eylül” dersin iki kelime,
Ben değişen yazgı anlarım,
Bağımsızlık, özgürlük anlarım,
Sen “İzmir” dersin iki hece,
Ben sevinçten ağlarım…

Sen “9 Eylül” dersin iki kelime
Ben onurlu bir halk anlarım.
Rüzgârın çevirdiği sayfa anlarım.

Sen “İzmir” dersin iki hece
Ben saygıyla ayağa kalkarım…

Evet, ışıklar içinde yatsın rahmetli İlhan Selçuk ustanın yıllar önce dediği gibi, 1922’nin 9 Eylül’ünde “İzmir Türkiye, Türkiye İzmir” olmuştu.

Yüzyıllarca örselenen gururunu 101 yıl önce kanı ile, canı ile kazanmış onurlu bir halk, bağımsız, başı dik bir devlet, ardından tüm dünya faşizme giderken, hatalarıyla sevaplarıyla demokrasiye ulaşma çabalarını ve sosyoekonomik gelişmeyi heyecanla sürdürmekte ciddi mesafeler alan genç bir Cumhuriyet…

9 Eylül 2023-Hal-i pür melalimize bakın: Neredeeen nereye???

*Küresel girdaba sıkışmış ve reel üretimden uzak, kaynaklarını büyük ölçüde betona, yandaş müteahhitlere akıtan, teknoloji-marka fakiri, iç ve dış borç, bütçe açıkları ve cari açık sarmalı içinde debelenen, nereden, ne amaçla geldiği açıklanamayan devasa bir net hata-noksan kalemi ve şaibeli bir ödemeler dengesi ile planlama anlayışından iyice uzaklaşmış, “babalar gibi neyim varsa satarım” anlayışını (AS: ANAP dönemi maliye bakanı Kemal Unakıtan!) “Varlık Fonu” ile sözüm ona kurumlaştırmış bir ekonomi,

*Yeni ya da farklı şeyler söyleyenlere kapalı, ülkenin bugününden çok geçmişini kendine dert edinen, iktidara yönelik eleştirileri “oto sansür”e bağlı tutmayı erdem sayan, nöbetçi yorumcularına papağanlar gibi hep aynı ezberi tekrarlatan bir patronaj altındaki devşirilmiş ya da tutsak alınmış bir medya,

*Kurumlarını kayıtsızca çürüten bir devlet ve siyasal iktidar:

-Kendi eski Eğitim Bakanlarınca b’le eleştirilen, allak bullak edilmiş, sabileri sefil eden, korona günlerinde iyice çuvallamış bir “Milli Eğitim”,

-Yaşattığı bunca skandalla toplumda adalet ve emeğiyle başarma etik’ini derinden sarsarak, yargıç adaylarının sınavını b’le yüzüne gözüne bulaştıran, bir türlü hesap sorulmayan bir “Merkezi Ölçme-Yerleştirme”

-Çok iyi yetişmiş bürokrasisinin engin devlet deneyimini bir yana iterek, “ne idüğü belli” liyakatsizlere terkedilen, her tarafı lime lime dökülen, ülkeye  “değerli yalnızlığı” seçenek (!) olarak sunan bir dış politika,

-Yönetimbilim ve hukukunun temel ilkesi “Meritokratik” yaklaşım (Liyakate göre görevlendirme ve yükseltme) yerine, yandaş ya da yandaş gözükmeyi yeterli bulan bir bürokratik yapılanma,

-Topluma dinsel ve ahlaksal değerlere saygının önemini benimsetmek yerine, tarikatlardaki iğrenç skandallare sırtını dönüp, birçok önemli bakanlıktan daha çok bütçe ayrılan, kılıçla gösteriler yapmayı marifet sayan bir Diyanet,

-Bilimsel gerçekleri söyleyerek topluma öncülük etmekten çekinir duruma getirilen üniversiteler,

-Toplumun güvenini derinden sarsan “köpekleri salan, taşları bağlayan” bir adalet sistemi ve süreç içinde bağımsızlığını tümüyle yitiren, bazen de bir türlü karar veremeyerek, siyasal koalisyonun istemlerini uzun tutukluluk süreleri ile sağlamaya çalışan iğdiş edilmiş bir yargı,

Ve Ordu…

Yapıcı ve şevklendirici eleştiriler yerine, geçmiş yıllarda “dahili ve harici” ortak operasyonlarla en değerli ve deneyimli personelini, askeri okulları, hastaneleri, yargısı kapatılarak mesleğe özgü geleneksel eğitim sistemini yitirmiş, prestij ve morali sarsılmasına karşın ülkesinin çıkarlarını korumaya çalışan,

Ve nihayet, şehit düşen kınalı kuzuları için, “vatan sağolsun” diyebilen, şehitliği kutsal bir mertebe olarak algılayan bir halkın çocuklarından “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir…” diye bahsedilen bir ordu…

En kötü ve en tehlikeli durumu asıl şimdi yaşıyoruz; farkında mısınız?

Yüreklerimiz kanıyor demek yetmiyor… Yüreklerimiz, inançlarımız, değerlerimiz, kutsallarımız paramparça ediliyor…

Sözün kısası:

Evet… Çoook zaman yitirdik… Az gidelim, uz gidelim; dere tepe düz gidelim derken, son 20 yılın sonunda yokuş aşağı yuvarlanmaktayız…

Üniversitesinden “Milli Eğitimi”ne, Yargı’sından Ordusuna, Parlamentosundan planlamaya dayanması gereken ekonomisine dek Cumhuriyetimizi, kurumlarımızı geri istiyoruz… Geçirdiğimiz, edindiğimiz acı deneyimlerden yararlanarak onları bu ülkeye, çilekeş halkına layık (yaraşır) duruma getirmek için…

Direnmeliyiz halka bütünleşerek, dirsek teması içinde yeniye, güzele, haklıya ve ileriye doğru…

Başka ne diyelim…

AKP = ERDOĞAN’ın DIŞ POLİTİKA – ASKERİ OPERASYONLARA MAHKUMİYETİ!

AKP = ERDOĞAN’ın DIŞ POLİTİKA – ASKERİ OPERASYONLARA MAHKUMİYETİ!

Bilindiği gibi Sayın Noyan Umruk emekli generaldir. Ayrıca Doktora (PhD) derecesi vardır. Son derece ağırbaşlı ve nitelikli – bilimsel değerlendirmeleri olmaktadır. Önceki gün (21.1.18) abc gazetesi web sitesinde yayımlanan yazısı, ülkemizi AFRİN’e sıcak askeri harekata sürükleyen gelişmelerin ardalanını özlü ve çarpıcı biçimde sergilemekte. (http://ahmetsaltik.net/2018/01/22/suriyede-durumun-vaziyeti/)

Bir kez daha açıkça yazmak – tarihe not düşmek boynumuzun borcudur      :

Mart 2011’de Suriye’nin BOP kapsamında bölünmesi ve İsrail’in 2. İsrail = Büyük Kürdistan ile büyütülerek Ortadoğu egemenliğinin pekiştirilmesi planı uygulamaya kondu. BOP Eşbaşkanı Erdoğan‘a bu görev verildi ve Türkiye bütün legal – illegal araçlarla Suriye’ye daldı. Ancak Suriye yalnız değildi; başta Rusya – İran olmak üzere, Irak, Azerbaycan ve uzaklardan Çin, Almanya gibi ülkeler ABD – İsrail eksenine çıkarları gereği karşı durdular. Suriye bölünse idi, sıra İran ve Türkiye’nin de bölünmesi ile 4 ülkeden koparılacak topraklarla BÜYÜK KÜRDİSTANİsrail güdümünde bir kukla devlet olarak kurulacaktı. Rusya güneyden sınırlanacak, petrol-doğalgaz alanları hem Çin, Rusya hem de Almanya açısından denetim dışı kalacaktı. Rusya’nın sık sık ve kendince pek haklı olarak vurgulayageldiği üzere;

  • SURİYE’nin TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ YAŞAMSALDIR.

Gerçekte bu saptama İran ve Türkiye için de daha az olmayan derecede yaşamsaldır. Unutulmamalı; Suriye ile muazzam uzunlukta, 911 km kara sınırı olan ülke Türkiye’dir. Ayrıca BM Anlaşması uyarınca da sınırların değişmezliği ülkesi uluslararası hukukta yürürlüktedir.

Tarihin diyalektiği öngörüsüz, ufuksuz, kimi hayallerle taşeronluğa, emperyalizmin sopalığına soyundurulan… AKP iktidarını terbiye etti bereket. Bu süreçte Rusya ve İran son derece özverili ve ustaca, sabırla, Erdoğan’ın çok güçlü ve o ölçüde handikap oluşturan narsisistik kişiliğini aşmak için didindiler. Rusya – İran devlet başkanları, yöneticileri kezlerce Ankara’ya geldiler. Çok ustalıklı bir dış siyaset satrancı oynadılar, gerçekten büyük iş çıkardılar, onları kutlarız!
Azerbaycan da öyle.. Esad rejimi ise bu ülkelerin telkinlerine uyarak, yutkunarak sabretti ve ülkemizle doğrudan çatışmadan hep kaçındı. Türkiye’de ise, tüm engellere karşın DEVLET AKLI – BEKA REFLEKSİ Erdoğan’ı zamanla sınırladı.

Sonuçta şimdilerde Türkiye, örn. Afrin operasyonu ile, Mart 2011’de başladığı emperyalist güdümlü taşeron bölücü politikalarının ağır hatalarının bedelini ödemektedir ne yazık ki. Geçtiğimiz yıl da Fırat Kalkanı operasyonu ülkemize son derece ağır bedeller ödetmişti. Her şeyden önce 75 dolayında Mehmedimizi şehit vermiştik. Mali faturanın birkaç milyar dolara erişmiş olması işten bile değildir.

AKP = ERDOĞAN fahiş hatalar yaparak ülkemizi uçurumun kıyısına sürüklemekte, sonra tüm ülke hatta ülke dışından uyarılar – frenlemeler – çabalar – çırpınmalar ve çırılçıplak ortaya çıkan tarihsel gerçekler ile 180 derece dönüş yapılmaktadır.

Sonra da, tüm bunlardan asıl sorumlu olanlar bu kez 1 numara yerli – milli – ulusalcı – vatansever kesilmekte ve eleştirileri, –adeta yansıtma ile– vatan hainliği suçlaması ile boğmaya çalışmaktadırlar. Demokratik bir ülkede bu olabilir mi?

OHAL sopası ile en küçük haklı – doğru muhalefet, suçluluk psikolojisi ile boğulmaktadır.

Çooook daha can sıkıcı olan ise bu partinin VATAN – MİLLET (sıkılmadan ÜMMET diyorlar!) savunucusu kesilmesidir.

BOP ve eşbaşkanlığı, apaçık Türkiye’nin de bölünmesini öngören haritalara dayanıyordu.

Erdoğan Eşbaşkanlığını TV kameraları önünde onlarca kez açıklar ve adeta övünerek itiraf ederken bu gerçeği gör(e)memiş olabilir mi? Hiiiç sanmıyoruz. Ancak ülkemizin namuslu yurtsever direnci, Erdoğan’ı da bu beladan kurtarmış, kurtaracak gibidir. Erdoğan bu kesimlere minnet ve şükran dolu olmalıdır.

Fırat Kalkanı, Afrin harekatı vb. asla ve asla
iç politikada seçime malzeme yapılmamalıdır!

Bu utanç verici olur. Ne var ki tablo öyle görünmüyor. AKP = Erdoğan‘ın ciddi biçimde düşen oyları nedeniyle mutlaka farklı – yeni birşeyler yapmaları ve halkın yurtseverlik duygularını kullanması gerek! İşte asıl kahredici olan budur.. Önceki gün Bursa konuşması niyeti açıkladı!

  • Birilerinin oyları artsın ve  seçim kazansın diye ülkemiz maddi – manevi muazzam bedeller öderken, asker – sivil şehir ve gazi verirken, başlarına roketler düşerken.. gerçeği çırılçıplak görmek…Yalaka basının  gerçekleri ters yüz etmesi ve

    sesini duyurmak için çırpınan aydının ateşten gömleği..(Not : İYİ Parti Gn. Skrt. Dr. Aytün ÇIRAY’ın 21.1.18 günü SÖZCÜ’de
    Emin Çölaşan’ın köşesinde yayınlanan mektubundan kısa bir bölüm yazımızın sonundadır..)

    Keşke tarihi yazanlar, Büyük ATATÜRK‘ün uyarısı gibi yapana sadık kalsa..

    Keşke namuslu tarihçiler, bu olup bitenlerin içyüzünü yazsalar ve bugün değilse bile gelecek kuşaklara olsun bir yarar sağlasa..

  • Kamuoyuna dönük aldatan algı yönetimi kahredici..Siyasal iktidar elbette değişecek ve ülkemizin başına bu yıkımları getiren siyasetçiler mutlaka yargılanacaktır.. Erdoğan dün (22.1.18) Ankara Sanayi Odası ödül töreninde konuşuyordu.. Hamasete ve de salondan gelen alkışa sınır yok, yok, yok! Heyhaaatt.. Peki Afrin – Fırat Kalkanı…  operasyonlarında çarpışan Mehmetçikler içinde AKP vekillerinin – üst düzey yönetcilerinin çocukları – yeğenleri var mı, yoksa onlar zaten ”bedelli askerlik” mi (!) yapmışlardı?Bu arada, vatanın çıkarları için şahinler şahini kesilen iktidara soralım :
  • İşgal edilen Ege ada – adacık – kayalıkları vatan toprağı değil mi?
    Neden son birkaç yıldır susuyor ve bu işgale ses çıkar(a)mıyorsunuz????
    Bunun adı vatana …….. değil de ne??

Not : Konuyla bağlantılı olarak “ERDOĞAN’ın SORUNU GERÇEKTEN ve 
SALT KOPROLALİ Mİ; YOKSA… ?”
başlıklı yazımızı da okumalısınız..

Sevgi, saygı, derin KAYGI ve UMUT ile.
22 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com
============================================

Dr. AYTUN ÇIRAY’dan AFRİN operasyonuna ilişkin çok ciddi uyarılar…

AKP’nin yanlış dış politikaları Suriye’de zirve yapmış ve Türk Milleti’ne çok ağır can ve mal kayıplarına neden olmuştur. 2012’de birkaç hafta içinde Şam’da Emevi Camisi’nde cuma namazı kılma gibi ideolojik hayallerle olağan rotasından çıkarılan Suriye politikaları, bugün Türkiye’yi, Irak’ın yaşadığı gibi bir cehenneme sürüklenme tehlikesi ile karşı karşıya bırakabilir. Biz bunu savunup çözümün Suriye ile barıştan geçtiğini anlatmaya çalışıyoruz. Ancak adına merkez medya denilen medyanın da artık yok olma aşamasına geldiğini üzülerek  görüyoruz… evlâtlarımızın kanlarının boşuna dökülmesini önlemenin tek çaresi Sayın Erdoğan’ın sözde “Milli ve yerli” politikalarının iç yüzünü milletimize anlatmaktan geçiyor… Çünkü AKP’nin dış politikası tam bir fiyaskodur ve bunun bedeli şu an için insanımızın kendi refahından ve mutluluğundan çalınan yüzlerce milyar dolardır. Bu maddi bedel her geçen gün biraz daha katlanmaktadır. Manevi maliyet ise her türlü parasal bedelin üzerindedir ve olumsuz etkileri kuşaklar boyu sürecektir.
* * *
AKP ve yandaşlar Afrin meselesini yine iç politikaya alet etmekte ve seçim süreçlerinde kendi hedeflerine ulaşmak için kullanmak niyetindedir.
Dış politikanın Sayın Erdoğan tarafından şehitler vermemiz pahasına ve tekrar seçilmek için kullanılması ‘yerli ve millî’ sıfatları ile örtülemez…
(SÖZCÜ, Emin Çölaşan’a mektubu, 21.01.2018)

Suriye’de durumun vaziyeti

Suriye’de durumun vaziyeti

Noyan UMRUK

Noyan UMRUK
noyanumruk@hotmail.com,
http://www.abcgazetesi.com/suriyede-durumun-vaziyeti-8283yy.htm 21.01.2018 16:58

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

TARAFLAR
Doğrudan Müdahil Süper Güçler: ABD, Rusya
Bölgesel Güçler: Türkiye, İran, İsrail, S. Arabistan
Uzaktan İzleyenler: Çin, Tarihi Ortadoğu uzmanı İngiltere ve AB ülkeleri

Yerel Güçler:
Esad Rejimi  – Hizbullah, Rusya, İran ve Şii Milisler
Muhalifler – Ahrar uş-Şam, Şam’ın Fethi Cephesi, ÖSO vb.
PYD/YPG  – SDG çatısı altındaki küçük gruplar ve PKK
IŞİD – Örgüte biat eden yerel milis güçler ve aşiretler

IŞİD’in tümüyle yerleşim merkezlerinden temizlendiği Suriye’de öne çıkan gelişmeleri ve haritadaki değişimler şöyle:

IŞİD Rakka’dan  tamamen çıkarıldı. ABD destekli savaş uçaklarının desteğiyle YPG unsurları şehir merkezinde ve kırsalda kontrolü sağladı. Güneydeki petrol şehri Deyri Zor’da ise ABD ve Rusya’nın farklı alanlarda YPG’ye hava desteği sağladığı gözlemlendi. Şu an Deyri Zor kuzey doğusu ve güneyindeki çöl bölgelerinde örgütün kontrol ettiği alanlar mevcut. Fakat bu alanlar içindeki yerleşim yeri sayısı çok az.

Muhaliflerin kontrolündeki Dera, Doğu Guta ve İdlib‘te ise yer yer rejim güçlerinin savaş uçaklarıyla saldırı düzenlediği tespit edildi. Kasım ayı sonrası bir yıl içinde ülkenin geçirdiği en sakin dönemlerden biri olduğu söylense de bine yakın sivilin saldırı ve çatışmalarda yaşamıı yitirdiği rapor edildi.

17 Aralık 2017 itibari ile ABD söylemlerinin aksine Suriye’de IŞİD’in kontrolünde hiçbir yerleşim yeri kalmazken, terör örgütü yalnızca kimi kırsal alanlarda (çöl bölgelerinde) işgali sürdürüyor.

Çekirdeğini birkaç yıl önce ülkemiz sınırları içinden “Biji Obama” yaygaraları ve zafer işaretleriyle, eller ve silahlar havada geçerken kendilerine kebap ve lahmacun ikram edilen peşmerge ve PKK militanlarının oluşturduğu diğer terör örgütü YPG ise ABD’ 4500 TIR’lık silah ve uzman asker personel desteğiyle, gerektiğinde ABD bayraklarının arkasında veya gölgesinde Fırat Nehri’nin kuzeybatı bölgesini, Suriye’nin, petrol üretim alanları (Rakka-Deyri Zor) da dahil %30’unu kontrol ediyor (Deyri Zor şehir merkezi hariç).

Gelelim Türkiye için durumun vaziyetine…

Eski kanka Esad’ı ünlü BOP eşbaşkanlığı çerçevesinde Esetleştiren,
ABD’nin gönüllü taşeronluğuna soyunan Türkiye,

bu kez de ABD tarafından kandırıldı ve Suriye’nin, İsrail’in güvenliği ve Amerikan çıkarları açısından bölünmesi ihalesini, bu iş için pek tabii ki daha uygun olan PKK-PYD taşeronuna kaptırdı.

İşte böylece Ülkemizin 911 km’lik güney sınırının güvenlik sorunu başladı ve gittikçe büyüyerek ciddiyet kazandı.

Oysa, ülke çıkarı ön planda tutularak daha ilk başta mezhepçi takıntı ya da hayallere kapılmadan, bağımsız bir ülkenin toprak bütünlüğüne saygı ilkesiyle Rusya, İran ile birlikte hala inat edilen Suriye merkezi hükümetiyle işbirliği yapılsaydı, sorun bu denli büyümeyeceği gibi yeni komşularımız ABD, Rusya, PKK-PYD olmayacaktı…

Şimdi 911 km’lik güney sınırımızın 250 km’lik kısmını güven altına almaya çalışıp, geri kalan kısmına Allah kerim derken, her zaman olduğu gibi tüm bu ciddi yanılgıların milli faturasını sırtlanan TSK’e ve gözbebeğimiz Memetçiğe milletçe yürekten başarılar ve can sağlığı diliyoruz…

İşte. özet olarak ayrıntılarda boğulmadan, kolay anlaşılır biçimde durumun vaziyeti budur…

suriye-son-harita-aralik2017.jpg

===================================
Dostlar,

AKP = ERDOĞAN’ın DIŞ POLİTİKA – ASKERİ OPERASYONLARA MAHKUMİYETİ!

Bilindiği gibi Sayın Noyan Umruk emekli generaldir. Ayrıca Doktora (PhD) derecesi vardır.
Son derece ağırbaşlı ve nitelikli – bilimsel değerlendirmeleri olmaktadır. Dün (21.1.18) abc gazetesi web sitesinde yayımlanan bu yazısı, ülkemizi AFRİN’e sıcak askeri harekata sürükleyen gelişmelerin ardalanını özlü ve çarpıcı biçimde sergilemekte.

Bir kez daha açıkça yazmak – tarihe not düşmek boynumuzun borcudur      :

Mart 2011’de Suriye’nin BOP kapsamında bölünmesi ve İsrail’in 2. İsrail = Büyük Kürdistan ile büyütülerek Ortadoğu egemenliğinin pekiştirilmesi planı uygulamaya kondu. BOP Eşbaşkanı Erdoğan‘a bu görev verildi ve Türkiye bütün legal – illegal araçlarla Suriye’ye daldı. Ancak Suriye yalnız değildi; başta Rusya – İran olmak üzere, Irak, Azerbaycan ve uzaklardan Çin, Almanya gibi ülkeler ABD – İsrail eksenine çıkarları gereği karşı durdular. Suriye bölünse idi, sıra İran ve Türkiye’nin de bölünmesi ile 4 ülkeden koparılacak topraklarla BÜYÜK KÜRDİSTAN, İsrail güdümünde bir kukla devlet olarak kurulacaktı. Rusya güneyden sınırlanacak, petrol-doğalgaz alanları hem Çin, Rusya hem de Almanya açısından denetim dışı kalacaktı. Rusya’nın sık sık ve kendince pek haklı olarak vurgulayageldiği üzere SURİYE’nin TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ YAŞAMSALDIR. Gerçekte bu saptama İran ve Türkiye için de daha az olmayan derecede yaşamsaldır. Unutulmamalı; Suriye ile muazzam uzunlukta, 911 km kara sınırı olan ülke Türkiye’dir. Ayrıca BM Anlaşması uyarınca da sınırların değişmezliği ülkesi uluslararası hukukta yürürlüktedir.

Tarihin diyalektiği öngörüsüz, ufuksuz, kimi hayallerle taşeronluğa, emperyalizmin sopalığına soyundurulan… AKP iktidarını terbiye etti bereket. Bu süreçte Rusya ve İran son derece özverili ve ustaca, sabırla, Erdoğan’ın çok güçlü ve o ölçüde handikap oluşturan narsisistik kişiliğini aşmak için didindiler. Rusya – İran devlet başkanları, yöneticileri kezlerce Ankara’ya geldiler. Çok ustalıklı bir dış siyaset satrancı oynadılar, gerçekten büyük iş çıkardılar, onları kutlarız!
Azerbaycan da öyle.. Esad rejimi ise bu ülkelerin telkinlerine uyarak, yutkunarak sabretti ve ülkemizle doğrudan çatışmadan hep kaçındı. Türkiye’de ise, tüm engellere karşın DEVLET AKLI – BEKA REFLEKSİ Erdoğan’ı zamanla sınırladı.

Sonuçta şimdilerde Türkiye, örn. Afrin operasyonu ile, Mart 2011’de başladığı emperyalist güdümlü taşeron bölücü politikalarının ağır hatalarının bedelini ödemektedir ne yazık ki. Geçtiğimiz yıl da Fırat Kalkanı operasyonu ülkemize son derece ağır bedeller ödetmişti. Her şeyden önce 75 dolayında Mehmedimizi şehit vermiştik. Mali faturanın birkaç milyar dolara erişmiş olması işten bile değildir.

AKP = ERDOĞAN fahiş hatalar yaparak ülkemizi uçurumun kıyısına sürüklemekte, sonra tüm ülke hatta ülke dışından uyarılar – frenlemeler – çabalar – çırpınmalar ve çırılçıpak ortaya çıkan tarihsel gerçekler ile 180 derece dönüş yapılmaktadır.

Sonra da, tüm bunlardan asıl sorumlu olanlar bu kez 1 numara yerli – milli – ulusalcı – vatansever kesilmekte ve eleştirileri, –adeta yansıtma ile– vatan hainliği suçlaması ile boğmaya çalışmaktadırlar. Demokratik bir ülkede bu olabilir mi? OHAL sopası ile en küçük haklı – doğru muhalefet, suçluluk psikolojisi ile boğulmaktadır.

Çooook daha can sıkıcı olan ise bu partinin VATAN – MİLLET (sıkılmadan ÜMMET diyorlar!) savunucusu kesilmesidir. BOP ve eşbaşkanlığı, apaçık Türkiye’nin de bölünmesini öngören haritalara dayanıyordu. Erdoğan Eşbaşkanlığını TV kameraları önünde onlarca kez açıklar ve adeta övünerek itiraf ederken bu gerçeği gör(e)memiş olabilir mi? Hiiiç sanmıyoruz. Ancak ülkemizin namuslu yurtsever direnci, Erdoğan’ı da bu beladan kurtarmış, kurtaracak gibidir. Erdoğan bu kesimlere minnet ve şükran dolu olmalıdır.

Fırat Kalkanı, Afrin harekatı vb. asla ve asla
iç politikada seçime malzeme yapılmamalıdır

Bu utanç verici olur. Ne var ki tablo öyle görünmüyor. AKP = Erdoğan‘ın ciddi biçimde düşen oyları nedeniyle mutlaka farklı – yeni birşeyler yapmaları ve halkın yurtseverlik duygularını kullanması gerek! İşte asıl kahredici olan budur.. Önceki gün Bursa konuşması niyeti açıkladı!

  • Birilerinin oyları artsın ve  seçim kazansın diye ülkemiz maddi – manevi muazzam bedeller öderken, asker – sivil şehir ve gazi verirken, başlarına roketler düşerken.. gerçeği çırılçıplak görmek… Yalaka basının  gerçekleri ters yüz etmesi ve sesini duyurmak için çırpınan aydının ateşten gömleği.. (Not : İYİ Parti Gn. Skrt. Dr. Aytün ÇIRAY’ın 21.1.18 günü SÖZCÜ’de Emin Çölaşan’ın köşesinde yayınlanan mektubundan kısa bir bölüm yazımızın sonundadır..)Keşke tarihi yazanlar, Büyük ATATÜRK‘ün uyarısı gibi yapana sadık kalsa..
    Keşke namuslu tarihçiler, bu olup bitenlerin içyüzünü yazsalar ve bugün değilse bile gelecek kuşaklara olsun bir yarar sağlasa.. Kamuoyuna dönük aldatan algı yönetimi kahredici..
    Siyasal iktidar elbette değişecek ve ülkemizin başına bu yıkımları getiren siyasetçiler mutlaka yargılanacaktır.. Erdoğan şu dakikalarda Ankara Sanayi Odası ödül töreninde konuşuyor.. Hamasete ve de salondan gelen alkışa sınır yok, yok, yok! Heyhaaatt.. Peki Afrin – Fırat Kalkanı…  operasyonlarında çarpışan Mehmetçikler içinde AKP vekillerinin – üst düzey yönetcilerinin çocukları – yeğenleri var mı, yoksa onlar zaten ”bedelli askerlik” mi (!) yapmışlardı? Bu arada, vatanın çıkarları için şahinler şahini kesilen iktidara soralım :
  • İşgal edilen Ege ada – adacık – kayalıkları vatan toprağı değil mi? Neden son birkaç yıldır susuyor ve bu işgale ses çıkar(a)mıyorsunuz???? Bunu adı vatana …….. değil de ne??

Sevgi, saygı, derin KAYGI ve UMUT ile. 22 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com
============================================

Dr. AYTUN ÇIRAY’dan AFRİN operasyonuna ilişkin çok ciddi uyarılar…

AKP’nin yanlış dış politikaları Suriye’de zirve yapmış ve Türk Milleti’ne çok ağır can ve mal kayıplarına neden olmuştur. 2012’de birkaç hafta içinde Şam’da Emevi Camisi’nde cuma namazı kılma gibi ideolojik hayallerle olağan rotasından çıkarılan Suriye politikaları, bugün Türkiye’yi, Irak’ın yaşadığı gibi bir cehenneme sürüklenme tehlikesi ile karşı karşıya bırakabilir. Biz bunu savunup çözümün Suriye ile barıştan geçtiğini anlatmaya çalışıyoruz. Ancak adına merkez medya denilen medyanın da artık yok olma aşamasına geldiğini üzülerek  görüyoruz… evlâtlarımızın kanlarının boşuna dökülmesini önlemenin tek çaresi Sayın Erdoğan’ın sözde “Milli ve yerli” politikalarının iç yüzünü milletimize anlatmaktan geçiyor… Çünkü AKP’nin dış politikası tam bir fiyaskodur ve bunun bedeli şu an için insanımızın kendi refahından ve mutluluğundan çalınan yüzlerce milyar dolardır. Bu maddi bedel her geçen gün biraz daha katlanmaktadır. Manevi maliyet ise her türlü parasal bedelin üzerindedir ve olumsuz etkileri kuşaklar boyu sürecektir.
* * *
AKP ve yandaşlar Afrin meselesini yine iç politikaya alet etmekte ve seçim süreçlerinde kendi hedeflerine ulaşmak için kullanmak niyetindedir.
Dış politikanın Sayın Erdoğan tarafından şehitler vermemiz pahasına ve tekrar seçilmek için kullanılması ‘yerli ve millî’ sıfatları ile örtülemez…
(SÖZCÜ, Emin Çölaşan’a mektubu, 21.1.18)

Vergi ve zamlar: Kazın insafsızca yolunması sürüyor!

Vergi ve zamlar:
Kazın insafsızca yolunması sürüyor!

(AS: Bizim kapsamlı katkılarımız yazının altındadır)

Türkiye’de, her şeye rağmen cari açık, iç ve dış borç vb. habis urlara karşı bağışıklık sağlayan yararlı bir ot, bitki vardı demiştik: Bütçe Dengesi!
İşte bu ot artık bitmiyor . Çünkü bu ot büyüyen, reel üretimi güçlü ekonomilerde bitiyor. Büyüme ve gelir artışı hız kesince tüketim de geriliyor. Vergi sistemi, adaletsiz, tüketim üzerinden alınan dolaylı vergilere dayanmışsa, bütçe gelirleri düşüyor. 60 liralık rakıyı 160 liraya satamıyorsunuz… Millet rakıyı, sigarayı evinde  imal etmeye, tüketememeye başlıyor…

İşte size dolaylı vergi sisteminin ilginç oyunu, bumerang etkisi…
Uzun süredir ilk kez ciddi bir bütçe açığı… İşte bu bağlamda, dış borç, cari açık, düşük büyüme ve açık bütçe sarmalının ülkeyi kriz bataklığına iyice çekme olasılığı çoğalıyor. Ödemeler dengesinin “net hata noksanlar” kalemine kaynağı ve ne bahasına olduğu meçhul milyarlarca dolar girmezse, Babalar gibi satmak için mal bulmuş mağribi gibi sarınılan Varlık Fonu da fos çıkarsa (ki pek müşterisi yok gibi görünüyor…) yandı gülüm keten helva…

Tek çare ne kaldıysa satmak ve vur abalıya halkın sırtına, gelsin dolaylı vergiler ve zamlar… Ete, süte, benzine, sigaraya, içkiye, arabaya, telefona…Türkiye’de en acımasız, en ağır, en kolay alınan vergi dolaylı vergi… Zengini de yoksulu da benzine, mazota, sigaraya, içkiye, elektriğe, taşıtlara, telefona aynı vergiyi ödüyor… Ayda 1404 TL alan asgari ücretli bir çalışan da, ayda 140 milyar geliri olan bir patron da aynı vergiyi ödüyor…
Vergilendirme kuramının temel kuralı literatürde sık sık şöyle ifade edilir:
“Kazı bağırtmadan, incitmeden yolmak…” 

Meclis’e sunulan  “Kazı bayağı incitecek” vergi paketini içeren  “torba kanun”, 2017 bütçesinin dikiş tutmadığını gösteriyor. Bu paket, normalde ek bütçe kanunuyla getirilmesi gereken maddeleri “torba”ya atarak, bir yandan muhalefeti etkisizleştirmeye çalışıyor; diğer yandan da bir avuç yandaşın zenginleşmesi uğruna halkın ümüğünü sıkıyor…

37 milyar ek borçlanma

2017 bütçesinde öngörülen açık 47.5 milyar TL’ydı. Bu meblağ (AS: tutar) Hazine borçlanmasıyla karşılanacaktı. Mevzuat, ihtiyaç duyulursa, bir kez Bakan, ikinci kez de Bakanlar Kurulu kararıyla iki kez %5’er bütçe artırımına olanak tanıyor. Böylece toplamda gösterilen bütçe açığının, %10’u kadar daha borçlanma yapılabiliyor. Bu durumda 2017 yılı bütçesinde Hazine’nin en fazla 47.5+4.75= 52.25 milyar TL’na kadar borçlanması gerekiyordu. Fakat bu bunca israfa yetmeyince 130 maddelik “torba kanun”un satır aralarına yine alışılageldiği üzere bir madde sıkıştırılıvermiş.

  • “Net borç kullanım tutarı 2017 yılı için 1 Ocak 2017 tarihinden geçerli olmak üzere, Bakan ve Bakanlar Kurulu tarafından artırılan net borç kullanım tutarına otuz yedi milyar TL ilave edilerek uygulanır.”

Böylece gerçek bütçe açık ve önemli bölümü halkın sırtından çıkarılacak meblağ 52,25+37= 89.25 milyar TL’a ulaşıyor… Bu tutarın 8 milyarlık kısmının savunma harcamalarına tahsis edileceği söyleniyor… Pekiyi, verilen bütçe dışı garantilerle (Köprüler, 3. Hava Alanı, Avrasya Tüneli vb.) (AS: Şehir hastaneleri!) imza attığı sözleşmeler “ticari sır” gerekçesiyle açıklanmıyor. Çünkü açıklanırsa, hangi şirkete döviz kuru üzerinden ne ödeneceği ortaya çıkacak. Böylece kendilerine, rejime destek veren, birlikte iş yaptıkları yandaş ya da yabancı şirketlere yönelik halkın sırtından yapılan servet aktarımı ortaya çıkacak…

Ya ardı ardına mali aflarla ortaya çıkan gelir kayıpları…

Yağma Hasanın Böreği…

Bugüne değin  10 liman, 81 elektrik santralı, 40 tesis-işletme, 3488 taşınmaz, 36 maden sahası satıldı… Ağır mali tablo karşısında  en kolay çözüm adaletsiz dolaylı vergiler, zamlar,  satmak – savmak, elden çıkarmak, özelleştirmek… Tabii satılacak ne kaldıysa ve vatandaşın daha da sıkılacak ümüğü kaldıysa…

İngiliz uyruklu Ekonomi Bakanının bile %40 MTV uygulaması konusunda şaşkınlaştığı bu karmaşada (belki de bu konuda eşeği kaybettirip buldurarak halkı sevindirme oyununu oynuyorlar…), Maliye Bakanı bu gidişatın gelecekte de tüm hızı ile süreceğini söylüyor:

“Bazı fabrika satışlarına başlıyoruz. Özelleştirme İdaresi daha fazla varlık satışına gidecek. Bununla bütçemize gelir kaydedeceğiz. Birtakım kurumların ellerinde, atıl vaziyette nakitler var. Bu nakitleri bütçeye aktarıyoruz. Bunun bütçenin ihtiyaçlarında kullanılmasını sağlıyoruz. Kamunun elinde birçok yerde taşınmazı var. Buralarda da çok ciddi anlamda kamu gelir potansiyeli var. Kamu lojmanları, turizm tesisleri, kamuya ait diğer taşınmazların ekonomiye kazandırılmasını öngören düzenlemeleri Meclise getiriyoruz. Bu yolla da bütçeye ciddi anlamda gelir üretiyoruz.

* Yasal değişiklikle binek otomobillerin Motorlu Taşıtlar Vergisi’ni (MTV) %40 oranında artırıyoruz. Burada sadece binek otomobillere ilişkin bir vergi artışı var, diğer araçlarla ilgili normal yeniden değerleme oranında artış olacak.

* Şans oyunlarında ikramiye kazanan talihlilerden alınan vergi %10’dan %20’ye çıkacak.

* Kurumlar vergisinde bazı düzenlemeler yapıyoruz. Finans sektöründe kurumlar vergisi oranını %20’den %22’ye çıkaracak bir yasal düzenlemeyi Meclis’e sevk edeceğiz. İkinci olarak kurumların dağıtılmayan kar paylarından da %1 oranında bir vergi tevkifatının (AS: kesilmesinin) yapılmasını öngörüyoruz.

* Gelecek sene özelleştirme geliri hedefimiz 10 milyar lira. 2019 ve 2020 yıllarında yine 10’ar milyar liralık özelleştirme geliri hedefliyoruz.

*Bütün gelirler için uygulanan Gelir Vergisi tarifesinde bir değişikliğe gideceğiz. Bu değişiklik ücret gelirleri için 1 Ocak 2018’den, diğer kazançlar için 2017 kazançlarından itibaren geçerli olacak. Gelir Vergisi tarifesinin üçüncü dilimindeki gelirler için uygulanan %27 oranını %30’a çıkarıyoruz.”

Ama üretmek, tarımı, sanayiyi güçlendirip, ısrafı önleyip adil bir gelir dağılımı sağlayarak devletin  gelir kaynaklarını çoğaltmak  yerine ardı ardına milyarlarca liralık vergi afları, dünyanın en lüks bilmem kaçıncı uçağını alan, dünyanın en lüks ve pahalı binlerce arabası ile saltanat süren , 1500 odalı saray ve 250 odalı saraycıktan sonra Marmaris Okluk koyunda 300 odalı 400 çalışanlı ve 11 dekar da deniz doldurularak saray yaptıran zatın kaprisleri ve saplantılarını tatmin etmek etmek yeğ tutuluyor…

Tabii bu gidişatın doğal sonucu imam…. Cemaat…… ; tüm yönetenlere yayılan israf ve safahatın ağır yükü halkın kamburlaşmış sırtına ha babam de babam yükleniyor… Kimbilir belki de bütün  bunlar 2019’a kadar unutulur sanılıyor… Yine unutacak mıyız?
============================================
Dostlar,

Sayın Noyan Umruk emekli generaldir ve Doktora derecesi sahibidir.
Son derece nitelikli irdelemeler yaptığını biliyor ve O’ndan hep öğreniyoruz.
Bu yazısında da çarpıcı belirlemeler yer alıyor.. (dili epey eski de olsa..)
Dün (07.10.17) biz de Sayın Mustafa Pamukoğlu’nun “Borcu Borçla Ödemek” başlıklı yazısının altında benzer kapsamlı katkılar vermiştik.. 1 paragraf alıntı yapalım..

  • Artık Katar da çare değil, özelleştirme talanı da, TÜİK’in makyajı ve Erdoğan’ın masalları da! Hatta ülkemizin son varlıklarını ipotek eden ve Sayıştay denetimi dışına çıkarılan Varlık Fonu dahil! Bir de duygu sömürüsü ile gerekçe olarak artan savunma giderlerini gösteriyorlar. Saray’ın korkunç ve açıklanmayan savurganlıkları, Marmaris’te 350 odalı yazlık saray, Beştepe’de 250 odalı bir saray yavrusu, uçaklar, helikopterleri, lüks makam arabaları ve odalar, sayısı ve aylığı bol danışmanlar ve uyduruk bakan yardımcılığı postları, Diyanet harcamaları..
    (Tümünü okumak için tıklayınız : : http://ahmetsaltik.net/2017/10/07/borcu-borcla-odemek/)

Bir de Milli (Dinci!) Eğitim Bakanlığının özel okullarda çocuklarını okutan ailelere bol keseden desteği ve bu Bakanlığın hücrelerine dek sokulan yandaş dinci vakıflara, şirketlere.. yapılan bol keseden ödemeler..

Sayın Umruk’un yazısının içinde de ayraç içinde ekledik; ŞEHİR HASTANELERİ TALANI!

Muhalefetin tüm toplumu ayağa kaldırması gerek.. 

Toplumun da kendisinin ayağa kalkıp demokratik  direniş ve hesap sorma hakkını kullanması! “Askeri harcamalar için” diyerek duygu sömürüsü yapacak, halkı aldatacak, halkı bağırta bağırta toplayacağınız muazzam ek külfetin salt 1/10’unu gerçekte TSK’nın ek giderlerine ayıracaksınız..

Demokrasilerde halka yalan söylemek, onu aldatmak var mı??

Hele bir de saat başı “elhamdülillah müslümanız, inşallah, hamdolsun, namaz, oruç, cami, imam, hoca, din..” kavramlarını dilinizden düşürmeyeceksiniz..

  • And olsun ki; Tanrı’nın sabrı da bunca kötülük toplumunu kaldıracak kertede değildir!
    O’nın laneti üzerinize yağmak üzeredir.. Öylesine hak ettiniz ki; zerre bağış payı kalmadı!

Sevgi ve saygı ile. 08 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Zurna ile peşrev olmayınca stratejik derinlikten trajik kepazeliğe…

Zurna ile peşrev olmayınca stratejik derinlikten trajik kepazeliğe…

http://www.abcgazetesi.com/zurna-ile-pesrev-olmayinca-stratejik-derinlikten-trajik-kepazelige-8059yy.htm,
ABC Gazetesi, 27.09.2017

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Zurna ile peşrev olmayınca stratejik derinlikten trajik kepazeliğe… Nasıl zurna ile senfoni icra edemezseniz, zurnacı ile de diplomasi sanatını icra edemezsiniz… Zurna ile peşrev de olmaz zaten… Diplomasi gerçekten bir yandan sanatçı duyarlığı, öte yandan ayakları yere basan bilimsel ciddiyet, soğukkanlılık gerektiren bir sanat… Lakin “ Kızı başıboş bırakırsan ya davulcuya kaçar, ya zurnacıya …” derler ya… Güzelim ülkem de son yıllarda gerçekten zurnacıların elinde…

XX’nci yy’da parmak ısırtacak başarılara imza atmış Türk Diplomasisi nerede???

Oysa dünya alemin parmaklarını ısırarak hayranlık, gıpta ve takdirle izlediği bir diplomasimiz, diplomatlarımız vardı 20. Yüzyıl boyunca…
* Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, Soğuk savaşın bitişi ve SSCB`nin çöküşü depremlerinden eşine, enderine rastlanmaz derecede soğukkanlılık ve başarıyla çıkan…
*Kurtuluş savaşında Gazi Mustafa Kemal-Lenin diplomatik zekâsı
*20. yy’dan geriye kalan tek tapu senedi Lozan Atatürk-İnönü ve diplomatları.
* Atatürk’ün 1937’de hasta yatağından çözüme kavuşturduğu Hatay sorunu
*Ülkesini gözü gibi sakınarak II nci paylaşım savaşından uzak tutan İnönü ve kadrosunun diplomatik dehası…
*Soydaşlarımızı soykırımdan kurtaran rahmetli Ecevit-Güneş-Erbakan liderliğindeki örnek asker-diplomasi işbirliği Kıbrıs Barış Harekâtı
*Zamanın K.K. Komutanı Org. Atilla ATEŞ’in sınırda meydan okuması ile terörist başının Suriye’den apar topar sınır dışı edilmesi…
*1937’de Hatay konusunda yüce Atatürk’ün eşsiz basireti, öngörüsüyle İskenderun körfezinin, 1973’te Ecevit Hükümetinin kararlılığı sonucu D. Akdeniz güvenliğine damgamızın vurulması.
*Ve de D. Akdeniz’in en önemli gücü şanlı Türk Deniz Kuvvetleri armadası…

Ya XXI’,nci yy…

Doğru dürüst algılanamayan 11 Eylül 2001’de başlayan küresel saldırılar… Afganistan ve Irak’ın işgali… Önce şaşkın, şaşkın izlenip sonra bulaşılan Arabi sonbaharlar…
Bu süreçten diplomatik ataklarla sıyrılan İran ayrık tutulursa ateşe sürülerek kendi sonbaharlarına doğru birlikte yol alan Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri…
Ocak 2016 Kissinger’in  Putini ziyareti: Yeni paylaşım alanları için son karar :
“Çatışma alanlarını birlikte yönetilmesi … “ 

Cumhuriyet tarihinin ateş çemberinden geçmiş deneyimli diplomatlarını Monşerler olarak niteleyip ellerinin tersiyle bir kenara itip  “Ben yaptım oldu, uysa da olur uymasa da” diyen zurnacılar…
Rus uçağının düşürülmesi ile  paylaşılamayan kahramanlıkların ağır faturası…
Pekiyi neler neler yaptı bu zurnacılar ?
Memetçiğin başına çuval  geçirilirken, olayı müzik notası ile karşıladılar…
Kardeşleri Esad’ı bir gecede Esetleyip, üç vakte kadar Emevi camiinde Cuma eda edecekken, 3.5-4 milyon Suriyeli güzel ülkemde namaz kılmaktalar…
Kalbura dönmüş sınırlarıyla, 3 milyar avro vaadiyle ülke göçmenler ülkesi haline getirilirken “Kayseri pazarlığı” yaptılar…
Musul’u, Kerkük’ü kurtaracaklardı Yeni Osmanlılar…
Musul’u, Kerkük’ü Türkmenlerin kaydını sildirip  peşmergeye kaptırdılar…

Kerkük’te, Musul’da tapu kayıtları yakılıp Türkmenlerin kökünü kazıttılar…
Ülkenin üçte biri PKK’ya yardım ve yataklık edilerek silah, mühimmat deposuna dönüştürüldükten sonra oraları kan, revan, yıkım içinde yeniden fethetmeye kalkıştılar…
Kim bilir kimlerin teşviki ile oruç bozup uçak düşürülürken, bu kepazeliğin ucuz kahramanlığını paylaşamayıp ülkeye hala ödenemeyen ağır bir fatura çıkardılar…
Dünya alem küresel güçlerin yarattığı profesyonel haydutlar çetesi İŞİD’le haşır neşir vaziyetimizi ibretle izlerken, onunla iş tutup, el koyduğu petrolü pazarladılar …
Süleyman Şah Türbesi karavana dönüştürülüp,  PYD’nin insafına terk edilmişken,  “yaratılan canavar” İŞİD’e karşı mücadele bahanesi ile Kuzey Suriye’de PYD-YPG koridoru kurulurken nal topladılar…
Bir zamanların güçlü armadası Türk Bahriyesi Balyozla çökertilerek D. Akdeniz’de inisiyatifi Kıbrıs Rumları, İsrail ve Mısır’a kaptırdılar…
Yetmedi Ege’de 18 adayı AB’ye bağışladılar…

Obama, bölgede yapayalnızsınız bari İsrail sizi öpsün.. deyince kendilerinin yola çıkardıkları Marmara şehitlerinin kanını 20 milyon dolara sattılar…
Peşmerge “Biji Obama” yaygarası ile tam teçhizatlı olarak ülkemin içinden Kobani’ye geçerken onlara lahmacun ve kebap dağıttılar…
Irak’ın petrolünü yasa dışı yollardan birlikte pazarladıkları Barzani’yi  Diyarbakır’da Şivanperverle birlikte alayişle karşılayıp, geçtiğimiz günlerde ülkemin başkentini Barzanistan bayrakları ile donattılar…
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda bomboş olan salona, seçmen tabanının “gazını almak” için atıp tuttular..
Ancak iki gün sonraki görüşmede, Trump ile ”dostum” diye birbirlerine sarılırken, NATO üyesi Türkiye’ye silah ve mühimmat satmayan ABD’den, kuyruğu sıkıştırılan Katar’ı anımsatırcasına 2016 yılında 6,5 milyar TL zarar etmiş olan THY’a 11 milyar $ değerinde 40 adet yolcu uçağı aldılar…
Ve nihayet Kuzey Irak’ta bağımsızlık ilan etmek için referandum yapılacağının açıklanmasından bu yana o bölgede artık pek caydırıcı ve inandırıcı niteliği kalmayan askeri hareketlilik yerine:

*Erbil Konsolosunun geri çekilmesi,
*Habur sınır kapısının kapatılması, Irak’a Barzanistan’dan geçmeyecek, bu bölgeyi enterne etmekten doğan ekonomik kayıpları da giderecek  Telafer’e kadar uzanacak bir güzergah için yeni bir sınır kapısı açılması,
*K. Irak’a uçuşların durdurulması, hava sahasının kapatılması
*Irak merkezi hükümeti dışındaki petrol sevkiyatının durdurulması,
*Barzani’nin Türkiye’deki şirketlerinin faaliyetlerinin durdurulması
*Türkiye üzerinden Kuzey Irak’a yapılan transit taşımacılığın durdurulması,
* Kuzey Irak’ın yararlandığı bankacılık hizmetlerinin durdurulması

gibi Barzani’nin yaşam damarlarını kesecek önlemlerin hiçbirini almadılar…

Böylece “Stratejik Derinlik”  “Trajik Kepazeliğe” dönüşürken geç de olsa şimdi küresel konjonktür çerçevesinde Barzanistan, Kuzey Suriye  daha sonra Türkiye ve İran’ı kapsayacak İsrail desteğindeki büyük Kürdistan projesinin ilk adımlarına karşı yukarıdaki önlemlerin alınıp alınamayacağını hep birlikte izleyeceğiz…
===============================================
Dostlar,

Teşekkürler değerli E. General Dr. Noyan Umruk paşamız..
Biz konuyu size benzer biçimde soru ve çelişkileri ortaya koyarak yazmayı düşünüyorduk, sizin mükemmel yazınızı okuduk. Çok öğrendik ve yararlandık. Sitemizin manşetinde kısa bir değerlendirmeye yer verdik bu gün :
*****

Tayyip bey gene aldanmış, kandırılmış! Bu kez peşmerge Barzani becermiş bu işi! Yoksa Kürt kardeşlerimizin oylarını almak için siyaset gereği mi bu şovlar yapıldı? Gerçekte Kürt kardeşlerimiz mi kandırıldı, istismar edildi acaba AKP = RTE tarafından?? İKBY flamasını devlet bayrağı gibi göndere çektiniz, oysa BM’ye üye bir egemen-bağımsız devlet yoktu ortada; “devlet” diye savundunuz bunu. Şimdi ise tersini söylüyorsunuz!? Kolay mı petrol boru hattı vanasını kapatmak? İkili anlaşmalar var, Uluslararası Tahkim öngörüldü ise bu anlaşmada (Anayasa md. 125/1), Türkiye ağır mali yaptırımlarla karşılaşabilir.. DTÖ ve kutsanan serbest ticaret! Bu anlaşmayı açıklayabilir misiniz? Ayrıca Habur’da insani yaşam gereçlerinin, gıda maddelerinin, ilaç ve su gibi kalemlerin geçişini engelleyemezsiniz.. Savaşta bile.. Taşları döşediniz, şimdi ise ateş bacayı sarınca suret-i Hak’tan görünüyorsunuz.

Erdoğan + Tatlıses + Şivan Perwer ile ilgili görsel sonucu

Ne çirkin, sefil ve de ikiyüzlü siyaset bu!?
Türkiye bu denlisini kaldırmaz, ayağınızı
denk alın efendiler..

Sevgi ve saygı ile.
27 Eylül 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

27 Mayıs Bayramınız kutlu olsun…

Dostlar,

27 Mayıs haftası sürüyor..
Biz de önemsediğimiz makaleleri sizinle paylaşıyoruz.

Aşağıdaki yazı, Em. General PhD. Noyan Umruk‘un..

AYDINLIK‘ta 27.5.13 günü yazdı..

Okuyalım, okutalım, dağıtalım, arşivleyelim..

27_Mayıs'i_selamlıyoruz

Sevgi ve saygı ile.
30.5.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

27 Mayıs Bayramınız kutlu olsun…

Yarın (BU GÜN) 27 Mayıs…
68 kuşağının “Anayasa ve Özgürüuk Bayramı”

Sosyal bilimlerde bir altın kural var :
Her olgu, kendi “zaman”, “zemin”, “mekân” boyutları içinde ele alınmaz ise,
suya, şaşkın ördek örneği kıçın kıçın girmek mümkün.

Varlık nedenine ihanet...

“İleri demokratlıkta” kimseleri beğenmeyen şaşkın liberaller, 26 Mayıs 1960 günü herkesin mutlu, özgür, hukukun egemen, iktidarın ”demokrat” olduğu bir Türkiye’de yaşandığını, buna rağmen “darbe” yapıldığını iddia ederek 27 Mayıs Devrimini
diğer darbelerle aynı kefeye koymaya bayılırlar… Oysa 27 Mayıs Devrimi ve
getirdiği özgürlük ortamı bizzat onların bugün de süren varlıklarının nedeni…

Neden mi? Gelin birlikte özellikle genç okurlarımız için o günlere gidelim.

DP, “Çoğunluk Sistemi” garabetinden aldığı güçle 1954-56 arasında yaptığı düzenlemelerle “basını” ve “üniversiteyi” tümüyle susturdu;
CHP’nin tüm mallarına el koydu.

O günlerin tek kitlesel iletişim aracı radyoyu iktidarının çığırtkanı haline getirerek,
her gün saatlerce VATAN CEPHESİ’ne katılan sağ ya da çoktan hakkın rahmetine kavuşmuş vatandaşların adları okundu…

Muhalif milletvekili Osman Bölükbaşı’nı hapse attı ve 1954 seçiminde O’nu seçtiği için Kırşehir’i cezalandırıp, il yaptığı eski ilçesi Nevşehir’e bağladı.

Hüseyin Cahit Yalçın, Bedii Faik, Metin Toker, Şinasi Nahit Berker, Ahmet Emin Yalman, Cemal Sağlam, Cüneyt Arcayürek, Ülkü Arman, Beyhan Cenkci, Kurtul Altuğ, Yusuf Ziya Ademhan, Cemalettin Ünlü, Tarık Halulu gibi pek çok gazeteciyi hapse attı.

Yargı ve üniversiteyi kendi buyruğu altına alabilmek ve istediği kişiyi gerekçe göstermeksizin emekli etmek icin yasal düzenlemeler yaptı. Nitekim 1. Başkanı dahil
23 Yargıtay Üyesini ve 65 yaşını doldurmuş tüm yargıçları emekliye sevk etti.
İktidara yakın varsaydığı daha genç yargıçlara kapıları açtı. Ancak, ikballerini başka iradelere bağlamaya alıştırılmış olan bu yargıçlardan oluşan bir özel mahkeme de maalesef O’nu astı.

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nı değiştirerek miting düzenlemesini imkânsız hale getirdi. CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, Rize’de esnafın elini sıktığı icin
6 ay hapse mahkum edildi.

Bütün bunlar, yetmedi. CHP’yi kapatmayı, basını tümüyle susturmayı amaçlayan,
yargı yetkisi olan Meclis Tahkikat Komisyonu’nu kurdu.

Ekonomideki kötü gidiş ve 1958 devalüsyonu tüm bunların özerine tüy dikti…

Tüm demokratik yolların tıkanması – 27 Mayıs

Devrime bir tek kişi bile karşı çıkmadı. Örneğin Altan’ların (Ahmet _ Mehmet) pederi,

“Yıllar boyu aklımızın erdiği kadar tarihten örnekler verdik, kinayeli fıkralar anlattık…Anayasayı çiğnediler; hukuk dışı komisyonlar kurdular… Artık yazı yazmıyor, yazı taklidi yapıyorduk… Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini, Nutuk’un tefrikası halinde yayınlamak bile suç sayılır olmuştu. Atatürk’ten bahsedilsin istemiyorlardi.
O’nun kurduğu Cumhuriyet’e bir beyefendiler saltanatı halinde çöreklenmek ve memleketi basınsız, üniversitesiz, meclissiz idare etmek istiyorlardı…”

Bu hareketin meşruluğu ve büyüklüğü, yıkılanların gayrımeşruluğu ve küçüklüğü ile
bir abide gibi ortaya çıkmaktadır… Türkler, alimleri dalkavuk, öğrencileri maktul, gazetecileri korkuluk ve bütün aydınları sürüngen haline getirerek, bir çete gibi davrananların rezaletini dünya önünde reddetmişlerdir.” (1) diye yazıyordu.

O dönemde sağın etkili kalemlerinden rahmetli Kadircan Kaflı ise :

“Koltuk ve keseleri uğruna millet kanı dökmüş her siyaset zorbasının sonu mutlaka
bir faciayla biter… Gazete sütunlarından uzanan parmaklar :

”Dikkat edin, sonunuz iyi değil.” diyorlardı. Onlar ise bu parmakları kırmakla akıbetlerinden kurtulacaklarını sandılar.

  • Kur’an’da Allah’a, peygambere ve idare edenlere itaat buyrulmusur.

Lakin adaletten ayrılmamaları koşuluyla… Bu nedenle Türk Ordusu’nun 27 Mayıs 1960’ta zalimlere vurduğu kansız darbe Allah’in emriyle olmuştur.” demekte idi.

Kemalist Devrim’in Atılımı

Üzerinden yarım asır geçen bu atılımın anıtı ve kanıtı, döneminde dünyanin
en demokratik anayasalarından biri olan 1961 Anayasası idi. Anayasa temel hak
ve özgürlükler yanında, ekonomik ve sosyal hakları da güvence altına alarak,
güçler ayrılığını getirerek “düzeni” değiştirdi.

Böylece;

Emekçile; sosyal devlet, sendikal hareket ve toplu sözleşme düzeni,

Toplum, “Tahkikat Komisyonları” yerine görece bağımsız yargı,

Halk, daha adil ve tutarıi bir seÇim sistemi,

Ekonomik yaşam, sürdürülebilir bir kalkınma, görece adil bir bölüşümü öngören planlama anlayışı ile tanıştı.

Tabii, küresel güçler ve işbirlikçilerinin beklediği bunlar değildi…

27 Mayıs Devrimi ile temelleri atılan demokrasi süreci uzun sÜrmedi.

1970’lerden başlayarak, “Bu elbisenin topluma bol geldiği”,
”Sosyal gelişmenin, ekonomik gelişmeyi aştığı” söylemleri eşliğinde, kanatları acımasızca yolunan 1961 Anayasasına, 1982 Anayasası ile tümden son verildi..
Bu da kesmedi. Şimdilerde, kurucu irade ve yargı bağımsızlığına tümüyle son verilerek bölünmeyi ve diktayı gerçekleştirecek bir anayasa hazırığı gündemde.

Ama güçleri yetmeyecek…
(AYDINLIK, 27 Mayıs 2013)

(1) Çetin Altan; “Bugün canım yazı yazmak istiyor.” Milliyet Gz., 28.05.1960
(2) Kadircan Kaflı; “Merhaba”, Tercüman Gz., 2 Haziran 1960

..Biçare kuşlar gibi şehitler, tutsaklaştırılmış TSK subayları.. / .. Birds without remedy and Officers of Turkish Army who got prisoned..

Bir yanda biçare kuşlar gibi şehitler, bir yanda haklarındaki davalar ve tahliye talepleri “taammüden” sonuçlandırılmayarak tutsaklaştırılmış silah arkadaşları.. “Mazisi zaferlerle dolu olan”lar için Cumhuriyet tarihinde ilk kez trajik bir durum.. Em. Gnl. Dr. Noyan Umruk, AYDINLIK, 25.8.11