Etiket arşivi: “Ergenekon”

Herkes Gezi’ye bakarken Ergenekon’da baskın karar çıkabilir!

Dostlar,


Taksim Gezi direnişinin başladığı 27 Mayıs 2013
‘ten bu güne dek sitemize koyduğumuz yazılarda hep bu konuya dikkat çektik..

  • Aman, Silivri vd. zindanlarda tutsak alınan
    asker – sivil yurtseverlerimizi unutmayalım.. 

diye anımsatmalarda bulunduk.

Bu arada son savunma metinlerini sitemizden yayımladık.

M. Balbay’ın, M. Haberal’ın, T. Özkan’ın, 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un
çok değerli, tarihsel nitelikli, hukuksal bakımdan ders verici son savunmalarını
sitemize koyduk.

Doğrusu iktidar, gündem oyunlarının ardından ülkeyi sürüklemeyi çok iyi beceriyor.

Ama nereye dek?

Yapılabilecek en son gündem oyunu ülkede iç kargaşa – savaş çıkarmak ve sıkıyönetime giderek seçimleri bir süre ertelemek.. olabilir..

Ya da başka ülkelerle sıcak savaşa varan gerilim, çatışma yaratmaktır.

AKP – Erdoğan bunu da yapabilir mi?

Dileriz sağduyu egemen olsun..

Bu arada değerli ve genç avukat arkadaşımız Sn. Hüseyin Ersöz -ki Ergenekon vd. davalarda özverili ve başarılı görevler üstlendi – haklı ve yerinde bir uyarıda bulunuyor.

Dikkate almalıyız..

Sevgi ve saygı ile.
13.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
 www.ahmetsaltik.net

=============================================

Herkes Gezi’ye bakarken Ergenekon’da baskın karar çıkabilir!

Ergenekon Davası’nda tutuklu sanıkların savunmalarının bitmesi ile
son dönemeç de dönülmüş oldu.Açıklama:<br />
http://www.odatv.com/images/2013_06/2013_06_11/herkes-geziye-bakarken-ergenekonda-baskin-karar-cikabilir-1106131200_m.jpg

 

 

Şimdi Mahkemenin önünde iki olasılık bulunuyor.

Birincisi tüm tutuksuz sanıklar için bir gün belirleyecek ve savunmalarını yapmak üzere hepsinin hazır olmasını isteyecek.

İkinci olasılık ise çok daha marjinal.

Son Savunmaların alınmaya başlandığını bildiği halde gelmeyenler,
savunma yapmaktan feragat etmiş kabul edilecek.

Mahkeme buna “susma hakkını kullanmış sayma” diyor.

Hangi olasılığı göz önüne alırsanız alın, yargılama sürecinde yaşanan
hukuka aykırılıklar, hukukçular tarafından açık bir bozma nedeni olarak kabul ediliyor.
Mahkeme Kurulu da bunun farkında.

Bir başka anlatımla yargıçlar ne yönde karar verirlerse versinler,
sonuçta bu kararın temel usul hataları nedeniyle Yargıtay’dan döneceğini biliyorlar.
Bu nedenle de sürecin uzamasını istemiyorlar.

DAVANIN MEŞRULUĞU TARTIŞILIYOR

Süreç uzadıkça, “asrın davası” olarak nitelendirilen bu davanın meşruluğunun da
her geçen gün daha çok sorgulanmaya başlandığının bilincindeler.

ManÜpülatif delİller, yargılananların kİmlİklerİ,
gİzlİ tanık beyanları, hukuka aykırı karar ve uygulamalar davanın sıklıkla tartışılmasına neden oldu.

Davanın eleştirel yönüyle bu denli çok kamuoyunun gündemine gelmesi,
yargıçların yargılamayı biran önce bitirme çabasını da birlikte getirdi.

Tanıklara soru sorma olanağının enaza indirilmesi, avukatların konuşma sürelerinin
15 dakika ile sınırlandırılması ve son olarak haklarında ömür boyu hapis cezası istenen sanıklara 2 saat savunma süresi tanınması, davanın biran önce sonuçlandırılması için belirlenen yöntemlerden birkaç tanesiydi.

Taksim Direnişi haklı olarak ülke gündemini öylesine meşgul eder bir hale geldi ki, İstanbul’un 80 km dışında süren yargı sürecinde yaşananlar basının gözünden kaçtı.

Önceki Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ‘un savunması bile gazetelerde
birkaç dize yer bulabildi.

İşte bu yitmişlik atmosferinde davanın çok yakın bir zamanda sona ereceğini söylemek yanlış olmaz.

MAHKEME “BURADA OLUN” DEDİ

Başlangıçta tutuksuz sanıkların savunmalarının alınması ile ilgili belirttiğim her iki
olasılık da davanın kısa bir zaman içinde sonuçlanacağını bizlere gösteriyor.

Bu kanıya sahip olmamdaki tek etken bu değil tabii.

Mahkeme Heyetinin tüm tutuklu sanıkların bundan sonraki celselerde “eksiksiz” bir biçimde duruşma salonunda bulunmasını istemesi de bu konudaki kestirimimi destekliyor.

Avukatlara duruşma salonunda hazır olmaları için çağrı yapılması,
önümüzdeki günlerde hükmün açıklanması olasılığını gündeme getiriyor.

Hükümle birlikte neler olabileceğini kestirmek de güç değil.

Bir bölüm tutuksuz sanıklar hakkında yakalama kararı çıkartılacağı,
mütalaa açıklandığından beri beklenen bir gelişme.

Birçok sanık hakkında müebbet hapis cezası verileceğini söylemek de
kestirimden öte gerçekçi bir değerlendirme olacaktır.

Sizlere tavsiyem, ülke gündeminin Taksim Gezi Parkı’na ve Başbakanın açıklamalarına yoğunlaştığı şu günlerde bir kulağınızın da Silivri’de olması.

Çok yakın bir tarihte Ergenekon Davası’nda “baskın” bir kararla karşılaşabilirsiniz.

Ayrıca kim bilebilir ki bu, ülke gündemini sıkıştığı dar alandan çıkartmak için benimsenmiş bir yöntem de olabilir.

Yaşadığımız deneyimleri ve davanın siyasal niteliğini göz önüne aldığınızda
bu olasılığın da aklınızın bir köşesinde olmasında yarar var.

Av. Hüseyin Ersöz
twitter.com/ersozhuseyin

Türk Polisi mi, Kime Karşı?


Türk Polisi mi, Kime Karşı?

Naci_Bestepe_portresi

Vardiya Bizde Ankara Grubu olarak SESSİZ ÇIĞLIK‘ı yaptık.

Kararımız GÜVEN PARK’taki eylemcilere destek vermekti. Daha iki adım atmadan orada atılan gazın etkisi altında kaldık. O saatten başlayarak Kızılay’da kaldığımız
altı saat boyunca da aralıklarla gazdan payımızı aldık.

TESUD binasına sığındık.
Pek çok vatandaş da TESUD’a sığındı ve yardım aldı.
Gördüklerimi satır başlarıyla özetleyeyim :

Her yaştan insan vardı ama ilk kez bu denli çok genci sokakta gördüm.
31 Mayıs (2013) ağırlıklı olarak Gençlik hareketiydi.

Bu siyasal iktidarın sona yaklaştığının en önemli habercisidir.

  • En dikkat çekici husus, polisin aşırı güç kullanmasıydı.
  • Düşman ülkenin polisi olsa bu kadar acımasız olamazdı.

Elbette sorumluluk Başbakan, İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü ve
İl Emniyet müdürlerinindir. Müdahale kararları bu silsile içinde verilmektedir.
Emrin uygulamasına gelince; yukarıda sıralananların yanında yerel yetkililer ve
tek memura dek herkesin payı vardır.
Amaç neyi önlemektir? Toplanmayı mı? Yürüyüşü mü?
İktidar aleyhine slogan atmayı mı? Miting yapmayı mı?
Bunların hepsinin yöntemi vardır. Hiçbiri bugün uygulanan yöntem değildir.

Ben garnizon komutanlığı da yaptım. 20 yıl toplumsal olaylarla ilgili polis müdürü ile de konuştum ve fikir birliğine vardım.

Toplumu dağıtmak istiyorsan bir-iki yönden baskı yaparsınız,
insanlara kaçacak-gidecek yolu açık bırakırsınız.

Bugün polis gaz stokunu bitirircesine harcadı.
Kaçışanların önüne de gaz bombası atarak, dağılmayı ve olayların bitmesini engelledi.

  • Polis olayın bitmesini istemedi, sürmesini istedi!

Olayların sürmesi kimin aleyhine idi?
Siyasal iktidarın.
Tepkiler kimin üzerine yoğunlaştı?
Siyasal iktidarın.
Polise ” müdahale et” diyenler 50 yaşındaki kadına, 15 yaşındaki çocuğa, yere düşen insana tekme at, neresine gelirse copu indir mi demiş oldular?

Biberi 30 cm’den doğrudan gözüne sık, plastik mermiyi hedef gözeterek at,
gazı kalabalığın tam ortasına, kapalı mekânların içine at mı demiş oldular?

İşte burada bu soru aklıma geliyor?

  • Hangi ülkenin polisisiniz?
Hangi ülkenin vatandaşısınız? Karşınızdaki insan değil de yaratık mıdır?
Onlarca genci arkadaşlarım uyardı, “Yapmayın çevreye, devlet malına zarar vermeyin” diye. Haklı buldular, hatta utandılar, ama kendilerine yapılanlar nedeniyle hırslarını engelleyemediklerini söylediler. Yaptıkları doğru değildi ama haklılıkları da yok değildi.
Daha dikkatli ve duyarlı olması gereken öncelikle elinde güç olan polis değil midir?

Polis kullandığı gazın ve suyun onda biri ile olayları önleyebilirdi.

Hatta hiç polis olmasa (21 Mart’ta Diyarbakır’da olduğu gibi) hiç olay da olmazdı.
Bunu en iyi RTE’nin Müsteşarı ve Diyarbakır eski valisi Efkan ALA bilir.
Cam çerçeve inerken “Cana gelecek cama gelsin” diyen ve takdir edilen şahsiyettir.
Ama orası Diyarbakır’dı. Fark buydu işte.

Gün boyunca hiçbir şey yokmuş gibi vatandaşı bilgilendirmeyen medyaya ne demeli?
Satılmışlığın, korkaklığın, çıkarcılığın, tarafçılığın bu kadarına da pes doğrusu.
Parasını cebinize attığınız bu insanlardan hiç utanmıyor musunuz?
Olayları üç-beş ağaca indirgeyen, ülkedeki dinci diktaya gözünü kapayanlara diyecek söz yoktur.

Olayı ERGENEKON‘a bağlayan çakma yiğitlere ancak gülerim.
Neremle güldüğümü söyleyemem.
Ülkeyi yönetenlerin kriz yönetiminden ne kadar habersiz olduğu ise
bir kez daha ortaya çıktı.
Bir yetkili çıkıp olayları yatıştırıcı tek söz etmedi.
Tam tersine kışkırtmaya devam ettiler.
Belediye Başkanı “sade kaldırım çalışması” derken,
Başbakan “inadım inat” söylemini sürdürdü.
İnsanların değerleri ile oynamayı oyuncakla karıştırdılar.
Halkın gaza, suya, copa aldırış etmeden her şeye karşın eylemi sürdürmeye kararlı olduklarını göremediler.
Bu körlük, diktatör körlüğüdür. Kendi gücüne tapınmadır.
Kendi sonunu getirmenin de yöntemidir.

Son değerlendirmem de yurt dışından gelen tepkilere.
soruyorum :  Altı yıldır nerelerdeydiniz?
Türk halkı ilk kez mi polis dayağı, gazı ve suyu yiyor?
RTE’yi mi gözden çıkardınız, yoksa gerçekten yeni mi uyandınız?
Polise mesajı da siz mi verdiniz?

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE
http://add.org.tr/turk-polisi-mi-kime-karsi.html, 4.6.13

Yeni Türkiye’ye Selam!


Dostlar
,

YURT Gazetesinden Sayın Merdan Yanardağ‘ın nefis bir çözümlemesini
(tahlil, analiz) aşağıda paylaşmak istiyoruz.

Sayın Yanardağ, son derece birikimli ve yütekli bir yazar.
En önemlisi ise doğrultu tutarlığı..
Uzun yıllar boyunca, çektiği onca sıkıntıya karşın gene de ödün vermeyen,
dim dik, onurlu bir aydın ve yazar..

Kendisini aşağıdaki yazı için kutluyoruz ve bu yazının elden geldiğince çok insan tarafından okunmasını diliyoruz.

Sayın Yanardağ’a ekleyelim                     :

1. Yola çıktık, başarılı adımlar attık.. ama daha çok yolumuz var..

2. Kitleleri mutlaka daha etkin – yaygın örgütlemek ve bilinçle önderlik etmek gerek.

3. Sahi, bu süreçte TBMM’deki muhalefet partileri görevlerini yeterince yapıyor mu?

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 2.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

Yeni Türkiye’ye Selam!

portresi

MerdanYANARDAĞ

Halk direndi ve kazandı.
Bir öfke patlaması yaşandı.
Dinci-faşizan AKP iktidarı ağır bir yenilgiye uğradı.

Toplum korku duvarını yıktı ve Türkiye’nin bütün meydanları Taksim’e dönüştü.
Peki ne oldu da böyle bir toplumsal patlama gerçekleşti?

Bütün Türkiye ayakta

Toplum korku duvarını yıktı.

AKP’nin ülkeyi demokratikleştireceğine ilişkin efsane çöktü.

Bu öyle büyük ve hızlı bir çöküş oldu ki, AKP’nin vesayet rejimini yıktığı tezine
dört elle sarılan sağlı sollu liberaller başta olmak üzere üzere, kendi hayatlarına ve değerlerine ihanet eden aydınlar, muhafazakâr yağmacılar, izleyicilerini terk eden merkez medyanın tamamı bu enkazın altında kaldı.

‘Hani muhalefet nerede’ diye soran liberal şarlatanlar, aşağıdan gelen bu büyük
öfke patlaması karşısında şaşkına döndü. Hiç beklemiyorlardı, birden bire insanların neden sokağa çıktığını anlayamadılar. İstanbul’un her köşesinde ve Türkiye’nin
her bölgesinde gece yarısı kadınların, erkeklerin, yaşlıların, gençlerin ve çocukların ellerine tencere tava, bayrak ve flamalarını alarak protesto eylemine nasıl katıldığını çözemediler.

Çünkü onlar AKP-Cemaat koalisyonunun bu ülkeyi özgürleştireceğine,
dahası “muhafazakâr devrim” yoluyla Türkiye’nin tıpkı Batı ülkelerinde olduğu gibi, sivil toplumun güçlendiği bir burjuva toplumu ve demokrasisi haline geleceğine
iman ediyorlardı.

  • Oysa iktidar gücünü iç dinamiklerden daha çok, dış dinamiklerden alan AKP,
    pek demokratik gerekçelerle dinci-faşizan bir diktatörlük kuruyordu.

Zaten liberaller, kurulu düzenle uzlaşmaya karar vermiş yorgun solcular,
kendi yaşamlarına ihanet eden gazeteciler ile servetten ve iktidardan daha çok
pay isteyen tutucu taşra sermayesinden başka AKP’nin ülkeyi demokratikleştireceği yalanına inanan olmadı.

200 YILLIK İLERİCİ BİRİKİM ve AYDINLAR

CNN International televizyonuna konuşan, merkez medyanın yarı aydın isimlerinden biri, muhabirin net sorusuna karşın insanların seküler hakları için nasıl böyle
büyük kütleler halinde sokağa çıktığını, 48 saat boyunca aralıksız polisle çatıştığını ve kararlılıkla direnişlerini sürdürdüğünü anlatamadı. Oysa muhabirin sorusu tam da
bu durumu anlamaya yönelikti.

Oysa ortada şaşıracak, açıklanamayacak bir şey yoktu…
Neo-liberal yağma politikalarını olduğu gibi devralan AKP Hükümeti,
servet transferi gerçekleştiriyordu. Yandaş bir sermaye grubu yaratarak
iktidarının sosyal ve ekonomik temelini hazırlamaya çalışıyordu.

Bu, kamu varlıklarının yağmalanmasına dayalı büyük ve pervasız bir
yolsuzluk ekonomisi demekti ve halkta bir öfke birikimine yol açıyordu.Gelir adaleti Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar bozulmuş, sosyal adalet çökmüş, sosyal güvenliğin yerine sadaka ekonomisi geçirilmişti.Özelleştirmeler işsizliği arttırmış, esnek ve güvencesiz çalıştırma, taşeronlaştırma sistemi iş yaşamının belirleyici karakteri olmuştu. Din istismarı ile 10 yıl tepkileri yatıştırıp durumu idare ettiler.

Öbür yandan AKP; Ergenekon, Balyoz gibi polis-adliye tertibine dayalı örtülü bir darbe ile aydınları susturmuş, TSK’yı teslim almış, halkı sindirmişti.
Devleti bütünüyle ele geçiren iktidar, bir güç sarhoşluğu içindeydi.Ancak boyun eğmeyen aydınları, Türkiye’nin 200 yıllık ilerici birikimini ve
devrimci damarını unutmuşlardı.ERDOĞAN’IN KİBRİ ÖFKEYİ BÜYÜTTÜ

Seküler bir hayat yaşayan kimi aydınların, liberallerin ve yanaşma solcuların
AKP’ye verdikleri destek, önce halkın kafasını karıştırdı.

Aydın ihaneti toplumun direniş refleksini kırdı.
Ama bu durum sürdürülemezdi.
Elde ettikleri güç, bir iktidar küstahlığına da yol açıyordu.

Dinsel gerekçelerle alkol yasağı koyup,
toplumun önemli bir kesimini ayyaş ilan etmeye kadar götürdüler işi.Akıllarınca milletle devleti barıştırıyorlardı. Onlar kendi dar dinci taleplerini ve kaygılarını milletin talepleri ve kaygıları sanıyorlardı. Cumhuriyetin ise bir avuç seçkinin rejimi olduğunu düşünüyorlardı. Oysa ne Türkiye’de ne de dünyanın başka yerinde
gerçek böyle değildi. Ufukları imam hatip okulları tedrisatıyla sınırlı olan iktidar kadroları bunu anlayamadı. Cumhuriyetin kitle tabanı sandıklarından daha geniş ve büyüktü.
Halkın öfkesi birikti… İktidarın ve Erdoğan’ın kibri, bu öfkeyi daha da büyüttü.

  • Gezi Parkı halk isyanının simgesi oldu;

‘Artık yeter’ diyenler, polis copuna, biber gazına, panzerlerin terörüne karşın
Taksim’e çıktılar.

İstanbul başta olmak üzere bütün Türkiye’de 48 saate yayılan halk isyanının ilk özelliği, kendiliğinden gelişmesiydi. Örgütlü değildi, gücü de naifliğinden geliyordu.

Sosyalist bir gençle, gömleğinde Atatürk resmi olan bir Kemalist ve Çarşı Grubu’ndan bir BJK taraftarı aynı saflarda mücadele ediyordu.

Cumayı cumartesiye bağlayan gece Harbiye üzerinden Taksim’e girmeye çalışan kitleyle beraberdim.
Polis mermi atıyor, su sıkıyor, kitle önce geriye çekiliyor, kaçıyor fakat sonra
yeniden ve daha büyük bir kararlılıkla yükleniyordu.
Göstericilerin örgütsüz ve dağınık olsa da yüksek bir dayanışma içinde ve
kararlılıkla davranmaları, onların bir kütle halinde hareket etmesini sağlıyordu.KORKU YER DEĞİŞTİRDİ, İKTİDAR GERİ ÇEKİLDİTaksim direnişinde devrimciler, demokratlar, cumhuriyetçiler, CHP’liler, spor kulüplerinin taraftar dernekleri, sosyalist partiler, çocukları ve eşleriyle gelen sıradan yurttaşlar
hep birlikteydi. Bu nedenle bazı müstehcen sloganlarla faşizme karşı atılan
siyasal sloganlar kısa aralıklarla aynı yerden yükseliyordu. Türk bayraklarıyla
devrimci örgütlerin bayrakları, acele yazılan dövizlerle spor kulüplerinin flamaları
yan yana dalgalandı.

Taksim Gezi Parkı, gerici-faşizan AKP İktidarına ve yağma düzenine isyanın alanı oldu. Toplumun her kesiminden, her sınıfından, her inanç grubundan insan direnişe destek verdi. Bazı firmaların Taksim’de yapılacak AVM’de mağaza açmayacaklarını açıklamalarından sonra TÜSİAD da, “Halkın vicdanının yaralandığına” ilişkin bir açıklama yaptı.

  • Dün dinci-faşizan AKP iktidarı ağır bir yenilgi aldı. 
  • Halk karşı devrime dur dedi.
  • Dün korku yer değiştirdi. İktidar geri çekildi.

El Kaide, El Nusra gibi çeteleri silahlandırıp Suriye’nin üzerine süren ve
gücünü abartan siyasal islamcılar bozguna uğradı. Her toplumsal muhalefet eylemini “darbecilerin komplosu” ya da “Ulusalcıların ve Ergenekoncuların” provokasyonu diye yaftalayanlar, satılık aydınlar, maaşlı liberaller bu yalanı sürdüremez hale geldiler.

  • AKP faşizmi yenilgiye uğradı. Halk Taksim’i geri aldı.

Türkiye’nin her meydanı, İzmir’de, Ankara’da, Eskişehir’de ve başka kentlerde
Taksim oldu.

Dün AKP faşizmini ve emperyalist kuşatmayı yenilgiye uğratacak toplumsal güç,
tarih sahnesine çıktı. Cumhuriyetçiler, sosyalistler, emekçiler, solcular, yurtseverler, ulusalcılar, devrimciler, çalışanlar, laiklik kazanımlarını korumak isteyen yurttaşların cephesi…

Eğer Sırrı Süreyya Önder‘i ve bireysel/yerel kimi katılımları bir yana bırakırsak,
Kürt siyasal hareketi örgütsel bir tutumla ortalıkta yoktu. Olmalıydı. Olamadı.

Artık yeni bir Türkiye var.
Selam olsun yeni Türkiye’ye…

Merdan Yanardağ
YURT Gazetesi, 02.06.2013

E. Tümg. NACİ BEŞTEPE : Çarşamba İğneleri

E. Tümg. NACİ BEŞTEPE
Naci_Bestepe_portresi

Çarşamba İğneleri

ODTÜ

ODTÜ, en iyi üniversiteler sıralamasında 60 ıncılığa yükseldi.
Olasıdır, gericiliğe direnişinden de kredi verildi…

AĞLANACAK
Ürdün Kralı Abdullah, Anıtkabir’de Ata’nın huzurunda ağladı.
Bizler ağlanacak halimize gülmekte olduğumuz için ağlamak başkalarına kaldı…

GEÇİNMEK
Çalışma Bakanı, “800 TL büyük para, neden geçinemeyeceksiniz!”
Bir o parayı alıp nasıl geçinileceğini gösterseniz…

ÖNERİ
“Baba eve dön” pankartı taşıyan çocuklara RTE’den öneri;
-Baba sakın eve dönme,
Polisler seni alırlar gene…

GÖRÜŞME
RTE, “CHP üç vekili bu diktatörle (Esad) bu zalimle neden görüşmeye yolluyor?”
Yanıt veriyorum;
Senin iki yıl önceki muhabbetli görüşmelerinin içeriğini irdeliyor…

ERGENEKON
Şikago’da halk otobüslerine RTE’nin resmi ve İslami terörist olduğunu anlatan sözleri (şiiri) kondu.
Yapan belli ABD Ergenekonu

NANKÖR
Silopi’deki açılışta kendini eleştiren vatandaşa RTE, “Nankörlük yapma otur.
Ekmek bulamazsınız yemeye, ekmek gelir sonra da ekmeği tepersiniz!”
Ey vatandaş, sorgusuz sualsiz biat edersiniz,
Daha çok fırçalar yersiniz…

KUCAK
“PKK ile masaya oturmadık” diyen RTE’ye MHP’li Oktay Vural sordu :
“Masaya oturmadıysan nereye oturdun?”
Vural Bey, gerçekten bilmiyor musun?..

YARGI
B. Arınç; “Milletvekilleri Meclis’te olmalı ama yargı bizi dinlemiyor..”
Bir konuda bari dinlemesinler…

YOKSULLUK
Türkiye, milyarder sayısında da, yoksullukta da Avrupa ikincisi.
Yoksulluğun sebebi bu bilgide belli…

ONUR/SUZLUK
PKK’lıların tutsakları bırakması konusunda Ahmet TÜRK,
“Kürt tarafının onurlu bir barışın sağlanması konusunda ciddi bir refleks gösterdiğinin ifadesidir.”
Karşıdaki taraf kimse, onun da onursuzluğunun göstergesidir…

OK
Samsun OMÜ’nden iki öğrencinin, DART oyununda hedefe RTE’nin fotoğrafını koyduğu için aleni hakaretten iki yıl hapsi istendi.
DART’ın oku neresine girmiş ki?..

DOSTLUK
AYM; Başbakanın geçici yayın yasağı koyma yetkisini onayladı.
Ahbap çavuşluk gene işe yaradı…

GRİP
Feto, RTE grip olunca gazete ilanı ile “geçmiş olsun” mesajı verdi.
“Bu grip mrip değil, önemli bir hastalıktır..” demek mi istedi?…

ÇIKIŞ
Deniz Baykal, Fas’ta Fethullah’ın okulunu ziyaret edip övgüler düzdü.
Siyasette başarının (!) anahtarını O da gördü…

ŞEKERCİ
MSB Yılmaz’a bir şekerci danışman oldu.
Yağın yanında şeker de olacak ki, helva karılsın…

ÇÖP
BDP’li Altan Tan; ” Kemalizmi tarihin çöp sepetine atalım”
Çöp sepetinden kafası,
Kemal olmasaydı, kim olurdu babası?..

Naci BEŞTEPE

Hava Kuvvetlerinde 80 pilot istifa etti


Saygı Öztürk

SÖZCÜ, 3.2.13

portresi

Hava Kuvvetlerinde 80 pilot istifa etti

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde 400 dolayında muvazzaf ve emekli komutanın değişik davalar nedeniyle tutuklanması, zorunlu görev süresini dolduranların ayrılmalarına da neden oluyor. Türk Hava Kuvvetlerinde görevli pilotlar, daha yüksek aylıkla özel hava yolu şirketlerine geçmek için başvururken, Türk Hava Kuvvetleri’nde ise büyük bir kan kaybı yaşanıyor.

Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda 10 yıllık zorunlu çalışma süresini dolduran pilotlardan 80’inin ayrılmak için ilgili makamlara başvurduğu bildirildi. Başvurular 28 Şubat’a dek sürecek. Bu sürede, sayının daha da artması bekleniyor. Ancak üst düzey yetkililer,
bu sayının azalması için ikna yoluyla pilotları istifaden vazgeçirmeye çalışıyorlar.

Örnek aldıkları komutanları tutuklu

“Balyoz”, “Ergenekon”, “Casusluk-şantaj” gibi davalarda çok sayıda Hava Kuvvetleri mensubu da tutuklandı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na atanması beklenirken tutuklanan Orgeneral Bilgin Balanlı, Türkiye’de “gece uçuş sistemi”yle ilk uçuşların yapıldığı Bandırma’da, filoyu kuran Korgeneral Turgut Atman, Korgeneral Rıdvan Ulugüler, Hava Kuvvetleri Plan ve Prensipler Başkanı Tümgeneral Yalçın Ergül, tümgeneraller Atilla Özler, Bülent Kocababuç, İsmail Taş, tuğgeneraller Erhan Pamuk ve Mehmet Eldem de tutuklu komutanlar arasında bulunuyor.

Daha önce 15 yıl çalıştıktan sonra Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan ayrılmaya izin verilirken, şimdi 10 yılını dolduran pilotların ayrılmalarına izin verilmesi, genç pilotların örnek aldığı ve “efsane” olarak bilinenlerin de kalmamasına neden oldu. Bir yetkili, “Hem davalar, hem de dışarıda daha yüksek aylıklar alınması,
bir mesleği olan pilotların da Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan kopmasında etkili oluyor” dedi.

İdealleri Filo Komutanı olmak

Türk Hava Kuvvetleri’nden emekliye ayrılan bir pilot, ayrılmaları SÖZCÜ’ye şöyle değerlendirdi:

“Kuvvetlerinde pilot olarak göreve başlayan kişinin en önemli ideali, Filo Komutanı olmaktır. Şu anda Türkiye’de 12 tane hava ana jet üssü bulunuyor. Filo Komutanı, deyim yerindeyse komutanı olduğu filonun her şeyidir. Kısacası, filosundaki pilotun ve ailesinin verdiği ve vereceği kararlarla yaşam kaynağıdır.

Zorunlu hizmetin 10 yıla düşürülmesiyle, pilotların da ayrılması kolaylaştı. Ayrılmalarında değişik nedenler var. Ancak, ayrılan pilot
yurt içi ve yurtdışında kolaylıkla iş bulabiliyorlar. Ayrılmayar bu şekilde devam ederse hedefe gönderilecek , görev yapacak pilot kalmayacak. En büyük zararı da Hava Kuvvetleri Komutanlığı görüyor.
Pilotların yerini doldurmak kolay kolay mümkün olmuyor.

Bir pilotun filo komutanı olabilmesi için ilk aşamada Harp Akademisi‘ne gitmesi ve kurmay olması gerekiyor. Sayısı fazla olmamakla birlikte kurmay olmadan filo komutanı olan pilotlarda bulunuyor.
Filosundaki pilotunu en zor göreve gönderecek kişinin yani filo komutanının çok özel özellikleri olması gerekir. Yerine göre babadır, arkadaştır en önemlisi de pilotlarının hakkını koruyan, hesap peşinde koşmayan bir liderdir. Filonun başarısı için filo eğitim subayı ve filo harekat subayı da çok önemlidir. Hangi pilot hangi göreve uygundur planlamasını yapabilmek doğal olarak önemli iştir. Filo komutanı başta olmak üzere filonun yönetim kadrosu Hava Kuvvetleri tarafından ince okunup sık dokunarak oluşturulur.

Pilot, tam yetiştirilince ayrılıyor

Zorunlu hizmetin 10 yıla inmesi ve ayrılmaların fazlalığından,
Hava Kuvvetlerimiz büyük zarar görmeye başladı. Bir pilotun başlangıç ve tekamül uçuş eğitim süresi 18 aydır. Bunun üzerine yaklaşık dokuz ay sürecek harbe hazırlık eğitimini de eklerseniz
her pilot seçildiği uçak tipine göre o uçakta, tayin olduğu filoya katılmadan önce harbe hazırlık eğitimi alır. Zorunlu hizmetin üç yılı böylece bitmiş olur. Geriye kalır yedi yıl.

Kol uçucusu olarak atanan pilot önce dörtlü kol uçucusu,
daha sonrada ikili kol uçucusu olur. Her uçuş kolunun bir lideri bulunur ve onun emirleri uygulanır. Kol uçucusu pilotun önce dörtlü kol, daha sonrada ikili kol lideri olması için o filoda belirli bir süre uçması ve bu uçuş sürecinde de iyi olması gerekir ki önce ikili kol lideri, sonra da dörtlü kol lideri olabilsin. Yoksa kolunda uçan pilotların yaşamını tehlikeye atar.

Uçuş deneyimi gerekiyor

Bu deneyime sahip olmak için pilotun en az 4-5 yılık uçuş deneyimi gerekiyor. Bu arada zorunlu hizmetinizin sonuna yaklaştığı için gelecekle ilgili hedefi olmadığından, kafanız bir ön önce sivil havacılık kuruluşlarından birisine geçme işini planlamakla meşgul oluyorsunuz.

Havacılık büyük zarar görüyor

Havacılık zor iştir. Bu süreçten en büyük zararı gören kuvvet ise
Hava Kuvvetleridir. Filo komutanı ve filonun öbür unsurları için hatta dörtlü kol lideri (istenen özellikte bulunamayacağı için) Hava Kuvvetleri Harekat Planlarında kendisine verilen görevleri yerine getirmekte zorlanacaktır.”