Etiket arşivi: Dr. Ahmet Saltık

Rubicon’u geçmek…

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

 

Rubicon’u geçmek…

Julius Sezar’ın, “Artık zamanı geldi. Geri dönüşü olmayan bir noktadayız” anlamına gelen o ünlü slogan ile (alea iacta est) Kuzey İtalya’daki ünlü Rubicon Nehri’ni geçmesi olayını hatırlattı bana olanlar.

Batı dillerine “Rubicon’u geçmek” şeklinde bir deyim olarak yerleşen bu “tarihi eşik atlama” olayına atıfta bulunmama, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun çarşamba gecesi yaptığı konuşma neden oldu.

  • Zamlar geri alınana kadar, elektrik faturalarımı ödemeyeceğim” diyen Kemal Bey,

uzun bir süredir kitlelerin bir muhalefet liderinden beklediği “İsyan Bayrağı” tavrını sonunda hayata geçirme kararı mı almıştı?
***
Öyle ya, bugüne dek sadece “Adalet Yürüyüşü (2017 Haziran – Temmuz)”nde sergilediği bu aktif kitlesel başkaldırı önderliğini yıllardır unutmuş görünüyordu. Dahası, basın toplantısı veya Meclis konuşmaları, kimi zaman da video veya sosyal medya mesajları dışında “kitleleri aktif olarak harekete geçirecek ve onlara önderlik edecek bir çıkış“tan imtina ediyordu. Bunu yapmayı da “Bizi sokağa çekmek istiyorlar. Onların istediği de bu zaten. Provokasyona gelmeyiz” diyerek, demokratik hak arayışlarını, tam da iktidardaki gerici – faşist zihniyetin bakış açısı ile adeta “Şiddet eylemi ve yasadışı kalkışma” olarak gören bir anlayışa hapsediyordu.

Son haftaların ve ayların giderek büyüyen hayat pahalılığı yangını ve somut olarak en belirgin tezahürü “fatura zulmü“nün dayanılmaz bir hal alması, anlaşılan CHP Lideri’ni de “tam da bu noktada aktif tavır alarak kitlelere öncülük etmek” konusunda cesaretlendirmiş görünüyor.

Çarşamba sabahı önce CHP’nin 81 ilde ve İstanbul’un 39 ilçesinde aynı anda gerçekleştirdiği basın açıklamaları, bir ana muhalefet partisinden beklenen tam bugünün ruhuna yakışacak “sol muhtevalı” bir tavırdır. CHP’nin kendisini ideolojik yelpazenin neresinde konumlandırdığı ve kitlelerin bu partiyi nerede gördüğü tartışmasından bağımsız olarak, geniş emekçi kitlelerinin takdirini kazanmaya adaydır.

  • Halkın her kesiminin (işçi, esnaf, öğrenci, emekli, emekçi) bağrına birer hançer gibi saplanan, açgözlü enerji patronlarının yolladığı faturalar,

böylesine bir isyanın en önemli ve haklı gerekçesidir. Ekonomik buhranın inim inim inlettiği emekçi kitlelerin, kozmetik, sahte ve yetersiz ücret zamları ile bu buhranın altından kalkamadıkları iyice belli iken, ülkenin dört bir yanında yükselen emekçi direnişleri ve hak arama eylemleri de, iktidara bu işin böyle yürümeyeceği mesajını vermesi açısından tam zamanında ve yerinde uyarılardır.
***
Muhalefet partileri, bir kenarda oturup da “Halk sallasın, bunlar düşsünler, biz de gider sandıkta meyveleri toplarız” demek lüksüne sahip olmadıklarını artık anlamalıdırlar.

Kapitalizmin “DNA’sında” bulunan bu açgözlü sömürü dalgasına, bu vicdansız fatura bombardımanına karşı ayağa kalkmamanın, isyanı dillendirmemenin ve somut eylem gerçekleştirmemenin faturası, muhalefete de sandıkta büyük bir “hayal kırıklığı” olarak geri dönecektir.

Şu aşamada aldıkları tavırla CHP yönetimi bunun bilincine varmış görünmektedir. Bu da olumlu bir gelişmedir.
***
Çünkü enerji faturalarının yarattığı ve daha da derinleştireceği anlaşılan bu “derin yoksulluk“, asla tek başına bir “fatura sorunu“ndan ibaret değildir. Ağır bir halk sağlığı sorunu niteliğini taşımaktadır. İnsanların bu kışta kıyamette yaşayacağı ciddi sağlık sorunlarını zaten söylemeye bile gerek yoktur. Buna ek olarak, faturaları ödeyebilmek adına vazgeçilecek başka temel ve zorunlu harcamalar üzerinden, yaşam kaliteleri düşecek, ailelerin ve çocuklarının gelecekleri kararacaktır.

Zamlı faturalarda yapılacağı vaat edilen ve yandaş besleme medya tarafından üfürülmeye çalışılan “makyaj” niteliğinde ayarlamalar çare değildir.
***

  • Zamlar bir an önce geri alınmalı ve vatandaşın üzerindeki yük (hafifletmek değil) kaldırılmalıdır.

Yoksulluk sınırının altına itilen on milyonlarca insanın talebi, utanmazca kayırılan bir avuç açgözlü enerji dağıtıcısı patronun çıkarlarının önüne geçirilmelidir. Halkın haklı isyanı, asla bazı iktidar sözcülerinin tercüme etmeye çalıştığı gibi “yıkıcı – yasadışı” bir kalkışma olarak görülmemeli, kulak verilmelidir.

Rubicon Nehri geçilmiş, meşru hak arayışı dalgası büyümektedir.

Herkes safını belli etmeli ve utanmazca sömürüye, fatura zulmüne bir son verilmesi için sesini yükseltmelidir.
===============================
Dostlar,

Biz de Sn. Arapkirli’ye bu çok yerinde yazısı için teşekkür ederken,

Cem Uzan‘ın, FAHİŞ ZAMLARIN, AKP tarafından elektrik üreten – dağıtan yandaş şirketleri (TEÜAŞ – TEİAŞ) kayırma amaçlı yapıldığını belgeleyen kısa video kaydını ekleyelim.

İbretliktir! AKP iktidarının ikiyüzlülüğü bir kez daha çok net ve belgeli olarak ortadadır.

Zanka TV ve Ferit Atay’a da teşekkür ederiz.

  • AKP = Sermayenin iktidarı!
    (Gerçekte çok daha öte ama suç olarak nitelenmesin diye yaz(a)mıyoruz..) 

Dr. Ahmet SALTIK
13.02.2022

KIRIMA DÖNÜŞEN SALGIN, EKONOMİK ÇÖKÜŞ : Suçlu İktidar ve Acımasız Gündem Oyunları..

Dostlar,

4 Şubat 2022 günü akşam saat 20:00’de Karantina TV’de Sn. Recai Aksu’nın Önce İnsan programına konuk olduk. Konu şöyle saptanmıştı :

  • KIRIMA DÖNÜŞEN SALGIN, EKONOMİK ÇÖKÜŞ :
    Suçlu İktidar ve Acımasız Gündem Oyunları..

Omicron varyantı Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) 24 Kasım 2021’de Güney Afrika tarafından bildirildi. Botswana kaynaklı varyantın Kasım başlarında evrimleştiği söylenebilir. Bu son varyantın genellikle hafif seyirli gidişi önverilerle gözlenince bir iyimserlik havası oluştu ve çok bulaşıcı bu varyant ile hızla doğal bağışıklık elde edilebileceği düşünüldü. DSÖ ciddi uyarılarda bulundu, “Omicron’un salgının sonu olacağının asla söylenemeyeceği” gibi.. Hızlı bulaşın yeni varyantlara kapı aralayabileceği ve evrimleşecek yeni varyant(lar)ın daha da tehlikeli olabileceği..

Sağlık Bakanı Dr. Koca, Kovit-19 salgının başında olduğu gibi (2020 başları), birkaç hafta Türkiye’de Omicron varyantı görülmediğini söyledi.. Dünyada çok hızlı yayılım oldu ve doğallıkla ülkemize de, “geç de olsa” geldi. Delta varyantı baskınlıkla dolanımda iken günlük “resmi” olarak 20 binin altına çekilen yeni olgu sayıları ve günlük 120’lere gerileyen ölüm sayıları tırmanmaya başladı.

Aralık 2021 boyunca 5323 insanımızı salgına kurban verdik. 2022 başından 4 Şubat’a dek 5703 (Sakarya Savaşında 5713 şehidimiz oldu) insanımızı yitirdik Kovit-19 nedeniyle. Omicron dalgasının 2 ayda ülkemize faturası 11,026 ölüm oldu “resmi” verilerle. Büyük Taarruz’da 2318 şehidimiz var. 2 büyük savaşta toplam 8021 şehit verdik (kayıplar dışında). 66 günde ortalama 168 ölüm! Sağlık Bakanı Dr. Koca ise “endişeye yer olmadığını” yinelemekte günlük basmakalıp tweet iletileri ile. Bu nasıl bir anlayıştır, kavramak olanaksız.

4 Şubat 2022 günü verileri aşağıda : 111,157 yeni olgu ve 248 ölüm! (Gerçekte daha yüksek!)


Salgın yönetimi, Halk Sağlığı / Epidemiyoloji bilimi ilke ve yöntemleriyle değil, iktidarın siyasal seçimleri ile yapılmaya çalışılmakta. Temel yönelim, her durumda BAŞARILI GÖRÜNME.. Hiçbir olumsuz eleştiri ya da algıya yer yok bu takıntıda ya da koşullanmada..

Sayısal veriler büyük çelişkiler içinde. Yoğun bakım yatakları tama yakın dolu. Halk ve sağlık çalışanları yorgun, bitkin. Çok sayıda sağlık emekçisi de Kovit’e yakalanıyor ve hizmet baskısı artarken çalışanlar azalıyor. Muhalefet soruna yeterince ilgili olmaktan uzak. Unutturulmak isteniyor, kanıksatılmak isteniyor, “doğal” karşılansın isteniyor, “kader” deniyor gerekirse. Bakan Dr. Koca, Şubat sonu, Mart ortası salgının inişe geçeceğini varsayıyor; KUMAR!

Uluslararası kural ve standartlara göre “aşı” niteliği kazanmayan TURKOVAC’ı övüyor Bakan Koca, “kendi gücümüz var” diyor ve anımsatma dozu olarak bununla devamı öneriyor.  Oysa ortada bir aşı yok! Korkunç bir tablo! Bir ulusun yaşamı, iktidarın çıkarına feda edilebilir mi??

Sorunu ayrıntılarıyla işledik..

Ekonomik çöküntüyü, ülkenin talan edilişini, ülke sermayesinin İslamcı kesime kaydırılışını, yıllık enflasyonun TÜİK’e göre %48’e varmasını, emekçi halkın sömürülmesini.. işledik.

AKP iktidarı ağır suçlu.. hem de çok ağır suçlu. Klasik yöntem GÜNDEM OYUNLARIna başvurmak. İşte bunlardan biri Sedef Kabaş’ın hapse atılması. Kavala’nın AİHM ve Avrupa Konseyi uyarısına karşın tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmemesi.. derken Samsun’da Atatürk’ün anıtsal yontusuna halatlı – kamyonetli yıkma saldırısı.. Ülkenin sinir uçlarıyla oynayarak daha da kutuplaştırmak ve asıl sorunlardan uzaklaştırmak..

MOBESE‘ler İstanbul BŞB Başkanını izleyip hukuk dışı biçimde yandaş basına servis ederken, Samsun’da Ata’nın yontusuna yıkma girişimini görmüyor!? Halat bağlanıyor, kamyonetle çekiliyor, halat kopuyor ve alçak saldırganlar kaçıyor. Yurttaşlar ihbar edince polis geliyor. Önceden istihbarat alınamamış mıdır, 15-20 dk. sürmesi olağan saldırı MOBESE’den nasıl görülmemiştir ya görülüp sonlanması mı beklenmiştir?? AKP iktidarı bunları yanıtlamalıdır.

Öte yandan, içerideki başarısızlığı – çöküşü sözde dengelemek üzere Erdoğan Kiev’de ve dış politika gerçekliklerinden (real politics) bütünüyle kopuk biçimde Rusya – Ukrayna arasında arabuluculuğa soyunuyor!!?? Erdoğan’dan bir kınama yok.. Parti sözcüsü Ö. Çelik’in cılız sözleri oldu olaydan 1 gün sonra. Vali, Emniyet Md., MİT yetkilisi görevlerinde.. Erdoğan sessiz..

Amaç ne?? Ülkede kutuplaşmayı daha da keskinleştirip sokak eylemlerini tahrik etmek mi? Ardınan da OHAL ilanı ve OHAL altında genel seçimle bir kez daha zorlama seçim almak mı?

Tüm bunları kapsamlı olarak irdeledik ve soruları yanıtladık. Yaklaşık 80 dakika..

İzlemek için lütfen tıklayınız : https://www.youtube.com/watch?v=02I5tcup1gw

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 04 Şubat 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

 

 

Konferans : İKLİM, ORTAM KOŞULLARININ SİSTEMATİĞİ

Dostlar,

ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Bilim Kurulu Başkanı Sn. Prof. Dr. D. Ali ERCAN, 3 Şubat 2022 gecesi zoom ortamında bir konferans gerçekleştirdi. Konu,

  • İKLİM, ORTAM KOŞULLARININ SİSTEMATİĞİ idi..

    Çevre kirlenmesi ve türev sonuçları alarm vermeye başladı.
  • Salgın hastalıklar,
  • açlık,
  • artan yoksulluk,
  • çevresel hastalıklar,
  • İKLİM FACİASI… başlıca başlıklar..

Unutulmasın, Covid-19 bir çevresel hastalıktır, çevrenin hoyratça kirletilmesinin ürünüdür.

Prof. Ercan bir doğa bilimci, Çekirdek Fiziği uzmanı. Çok kapsamlı sunumu yetkinlikle gerçekleştirdi. 117 yansının paylaşılmasının ardından soru ve katkılarla 3 saati buldu. Youtube ya da ADD web ortamında paylaşmaya çalışacağız.

Yansıları izlemek için lütfen tıklayınız :  İKLİM ve ORTAM KOŞULLARININ SİSTEMATİĞİ

Sevgi ve saygı ile. 04 Şubat 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

 

HABER ASİ TV KONUŞMAMIZ..

Dostlar,0

02 Şubat 2022 günü gece 22:00 – 23:05 arasında Gazeteci Çağlar Ertürk‘ün konuğu olduk. Sn. Ertürk HABER ASİ adlı bir yayın organı yöneticisi (www.haberasi.com).

Kovit-19 salgınının özellikle ülkemizde geldiği ÜRKÜTÜCÜ aşamayı çok kapsamlı olarak irdeledik. 02 Şubat 2022 günü salgın yönetimi ayrıca ÜRKÜTÜCÜ..

  • 110,687 yeni olgu ve 210 ölüm!

Sağlık Bakanı Dr. Koca rüyalar aleminde.. hala “endişelenmeye mahal yok” diyebiliyor!!?? Hiçbir toplumsal sınırlama yok, toplum bağışıklığı %30’larda, 13 Ocak 2021’den bu yana 1 yıldır aşı yapılmakta bu ülkede oysa. Bir de kalkıp, asla bilimsel olarak aşı olmayan (TURKOVAC) bir “aşı adayı“nı (sıvıyı!) teşvik edebiliyor..

Salgının başından beri (Türkiye’de 11 Mart 2020) yaklaşık 2 yılda toplam olgu sayısı 11,8 milyon, ölümler ise 88 bine dayandı, “resmi” indirgenmiş – makyajlanmış verilerle! Çok büyük ölçüde ve uzun süre toplumsal ruh sağlığını zedeleyen bir travma bu salgın. Sosyal psikolojide olumsuz etkileri çok ağır ve uzun süreli.

Haber Asi’nin yukarıdaki duyuru posterinde gösterilen sosyal medya hesaplarında canlı yayınlandı konuşmamız. Aşağıdaki erişkeler (linkler) tıklanarak izlenebilir.

https://twitter.com/tarafsizhaber05/status/1488950684875571202?t=ESS8LBmZq4d2TCNZzURsng&s=19

https://fb.watch/aWzJOPmUYg/

Youtube’a da yüklendiğinde burada erişkeyi (linki) paylaşacağız.

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 03 Şubat 2022 (Güncelleme : 17:17)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Sağlık Bakanının Salgınla İlgili Kehanetleri (!?)

Dostlar,

30 Ocak 2022 Pazar günü (bu gün) 2 TV konuşmamız olacak.. İlki saat 11:00’de, ARTI TV‘de Sn. İbrahim Mayda’nın konuğu olacağız.. / OLDUK.


https://youtu.be/RicNs3Ga7Xw?t=373
https://youtu.be/RicNs3Ga7Xw

*****
İkincisi ise yine 30 Ocak 2002 Pazar günü (bu gün) saat 22:00’de TELE1‘de. Sn. Fatih Ertürk’ün konuğu oluyoruz.

Sağlık Bakanı Dr. Koca, son2 gündür “çok ilginç” demeçler vermeye başladı!? Acaba bilimsel gerçekler öyle mi? Dr. Koca aşağıdaki sözleri söyledi :

  • “Artan vaka sayılarının sizi ürkütmemesini Sağlık Bakanınız olarak en yüksek sesle söylüyorum.. vaka sayısındaki rekora rağmen, endişe etmeyiniz. Hastalık eski günlerindeki gücünde değil.”

Üstelik kovit-19 sınırlamalarını kaldırma ile övünüyor Sayın Bakan!? Koronavirüs salgınında, Omicron varyantının da etkisiyle Ülkemizde olgu sayıları rekorlar kırarken, Sağlık Bakanı Dr. Koca,

  • Artan vaka sayılarının sizi ürkütmemesini Sağlık Bakanınız olarak en yüksek sesle söylüyorum, endişe etmeyiniz, hastalık eski günlerindeki gücünde değil.” savını ileri sürmekte. (Basın, 29.01.22)

Sağlık Bakanı Dr. Koca, daha da ileri giderek;

  • Grip olan vatandaşlarımızın sayısını günlük olarak ilan etsek benzer manzaralarla karşılaşacağız. Gripten kaybettiğimiz vatandaşlarımızın sayısını günlük olarak açıklasak salgından farklı olmadığını göreceğiz. Müsterih olunuz, en kötü günler geride kaldı” dedi.

Dr. Koca’ya, Halk Sağlığı Uzmanı meslektaşımız Prof. Dr. Kayıhan Pala haklı olarak tepki verdi. Dr. Pala’nın tepkisine ve bizim Sn. Bakana yanıtımıza – uyarılarımıza ve R.T. Erdoğan’a çağrımıza dünkü yazımızda yer verdik :

Prof. Pala, “Ölüm sayıları artarken endişelenmemek elde değil, hele Epidemiyoloji bilenler için… Bir Sağlık Bakanı için tarihe geçecek bir açıklama maalesef” diyerek çok yerinde tepkisini dile getirdi.

Yine değerli meslektaşımız Prof. Dr. Mehmet Ceyhan da dün (29.1.22) günü konuya ilişkin açıklama yaptı (Mehmet Ceyhan’dan Sağlık Bakanı Koca’nın açıklaması tepki çekti: Ciddi sonuçlar doğurabilir (cumhuriyet.com.tr) :

  • Gerçekten endişeye gerek yok mu? ‘Endişeye gerek yok, virus eski gücünde değil’ şeklinde açıklamalar ve önlemlerin kaldırılması ciddi sonuçlar doğurabilir:

1) Hukuki sorunlar: COVID 19 ölümleri önlenebilir ölümlerdir. Aşı önerdik ama yaptırmadı demek, kısıtlamaları kaldırmanın doğurduğu sonuçları ortadan kaldırmaz. Önceki yıllara ait; aşı olmadığı için hayatını kaybettiği veya sakat kaldığı iddiasıyla kişiler ve aileleri tarafından açılmış çok sayıda tazminat davası vardır. Sağlık Bakanlığı’nın ve Bilim Kurulu’nun Hukuk Kurulu’ndan görüş alması uygun olacaktır.
2) Etik problemler: Salgını kendi haline bırakmak, alınabilecek bütün önlemleri almamak her gün 200 ölüme ve yaşayanlarda çok sayıda sakatlığa yol açmaktadır. Ekonomik ve sosyal gerekçeler, sağlığın önüne konamaz. İnsanlığın birinci hakkı sağlıklı yaşamaktır. Kaldı ki, salgın ortamında önlemleri azaltmak ekonominin düzelmesine olumlu katkıda bulunmaz.
3) Ekonomik problemler: önlemleri azaltıp, salgınla hastanelerde savaşmak, önlemleri artırıp hasta sayısını azaltmaktan çok daha pahalı bir yöntemdir.
4) Tıbbi problemler: Omicron geçirenlerde uzun sürede hangi sorunların ortaya çıkacağını bilmiyoruz. Ciddi kalp damar ve sinir sistemi sorunları gelişebilir.
5) Epidemiyolojik problemler: Omicron’un son varyant olduğunun ve salgının toplumsal bağışıklık oluşturacağının garantisi mi var? Bazı ülkelerde vaka sayılarının azalmaya başlaması salgının biteceğini göstermez. Şimdiye kadar 4 dalga yaşadık. Her dalganın bir iniş kolu vardı. Pandemi bitiyor dediler, bitti mi? Yaz geliyor, bitiyor dediler, bitti mi?. İki kez aynı virusla, iki kez de yeni varyantlarla dalgalar yaşandı. Virusun bulaşını bu kadar kolaylaştırırsak, yeni varyantların gelişmesi de kolaylaşacaktır.
6) Pandeminin geleceği ile ilgili problemler: Vaka sayısının saptayamadıklarımızla birlikte çok yüksek olduğunu, ancak virusun kalıcı bağışıklık bırakmadığını biliyoruz. Pandemi devam ettikçe halka moral vermek için durumun iyi olduğunu söylemek insanların daha uzun süre hastalıkla ve ölümle birlikte yaşamasına, yakınlarının kaybına, endişeyle beklemelerine yol açmaktadır. Umarım bu yaklaşımı yeniden değerlendiririz.
***
29 Ocak 2022 günü salgın verileri şöyle :

94,783 yeni kovit hastası tanısı kondu ve 174 insanımız bu hastalıktan öldü; 29 Ocak 2022 günü. Yeni hasta sayısı, salgının Türkiye’de de başladığının ilan edildiği 11 Mart 2020’den bu yana en yüksek sayı. “İyileşenler” –yeni yönerge ile 7 gün sonunda, PCR testi yapılmadan tüm hastalar “iyileşti” kabul edilerek havuzdan çıkarılıyor olmasına karşın- yeni tanı alanları aşıyor. Halen hasta havuzunda 615,240 hasta var. Olgu ölüm hızımız dünya genelinde %2 ve sabit, Türkiye’de ise düşmekte, %0,8! Tanrı Türk’ü kayırıyor olmalı ya da güncel terimlerle “pozitif ayrımcılık uyguluyor” ne hikmet ise?! Kritik durumda olan hasta sayısı da 1128 olarak sabit!?

Günlük ölüm sayısı (174!) ve toplam ölümler (87,045), “resmi” verilerle belki de gerçeğin 1/10’u olsa bile, yabana atılacak gibi değil!? Ama Bakan. Koca, nedense, hiç kimsenin yapamadığını yaparak çok iyimser ve çok emin konuşmakta!? Oysa Dünyada böylesine net beklentiler yok. Pek çok ülke yeni kısıtlar getirmekte, HonKong’ta okullar kapatılmakta, Yeni Zelanda’nın genç, kadın başbakanı düğününü ertelemekte, zorunlu aşı uygulamaları başlamakta, Jamaica’da, Çin’de 10 milyon nüfuslu bir eyalette tam kapanma var.. DSÖ, Avrupa nüfusunun yarısının 6-8 hafta içinde hastalığa yakalanabileceği uyarısı yapmakta ve Omicron’un alt varyantı BA.2 ortaya çıkmakta 40’ı aşkın ülkede..

  • Salgın süreci gerçekte hala oldukça kritik ve pek ok bilinmezliklerle dolu..

Ne var ki, biz Türkiye’de toplum bağışıklığı oranını bile bilmiyoruz. Kime “tam aşılı” deneceği belirsizleşmiş, günlük tabloda verilen aşılama sayıları anlamsızlaşmıştır. Oysa Bakan Koca, dün de yazdığımız üzere, “Kendi gücümüz TURKOVAC var… ” diye cüretle ekleyebilmekte!?

  • Oysa elde bilimsel anlamda bir yerli aşı yok!
  • TURKOVAC henüz, kesinlikle bilimsel standartlara göre AŞI DEĞİL!

Dehşet vericidir, Sağlık Bakanının özellikle bu son sözleri!

Türkiye’de Halkın sağlığı / yaşam hakkı bu bilim dışı politikalarla tehdit altındadır
ve bu politikaları sürdürmek açıkça suçtur, kezlerce uyardığımız üzere..

ARTI TV konuşmamızı 27 Ocak 2022 Perşembe günü kayda aldılar, bu gün, 30 Ocak 2022 Pazar günü yayınlanacak / YAYINLANDI (https://youtu.be/RicNs3Ga7Xw). 28 Ocak 2022 Cuma günü yaptığımız 2 TV konuşmasında, Sağlık Bakanının dayanaksız rahatlığının tersine,   Salgındaki ürkütücü aşamayı bilimsel kanıtlarla kapsamlı olarak bir kez daha, güncel veriler ve bilimsel bilgiler ışığında açıkladık. Her 2 TV konuşmamızın erişkelerini (linklerini) web sitemizde 2 gün önce paylaştık (KOVİT-19 SALGINI AZGINLAŞARAK SÜRÜYOR, BAKAN KOCA UYUYOR.. | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc)

Yine 30 Ocak 2022 Pazar günü (bu gün) akşam saat 20:00’de TELE1‘de Sn. Fatih Ertürk’ün konuğu olacağız. Biz yayına saat 22:00’de bağlanacağız.. / BAĞLANDIK..


Öksüz salgını ve de öksüz Türkiye’yi “sizin” bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 30 Ocak 2022 (03:18, güncelleme :  31.1.22, 00:45)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik    

Not : 84 yaşında emekli öğretmen Nebahat Akın’ın ARTI TV konuşmamızı değerlendirmesi:

KOVİT-19 SALGINI AZGINLAŞARAK SÜRÜYOR, BAKAN KOCA UYUYOR..

Dostlar,

28 ocak 2022 Cuma günü 2 TV konuşmamız oldu…

İlki ARTI TV’de, saat 13:00’te idi.. Yaklaşık 1 saat önce Almanya / Köln’den arandık ve hemen aşağıdaki duyuruyu paylaştık.


Sayın Fuat Ateş’in sorularını yanıtladık. Özellikle Omicron’un yeni alt-varyantı BA.2 hakkında konuşuldu. İzlemek için aşağıdaki görselin üzerindeki ok işaretini tıklayınız.. (24 dk.)

Akşam 21:00’de ise, önceden tasarlanmış bir oturum vardı. Gazeteci – yazar Sn. Nihan Ertem’in konuğu olarak Medya – Siyaset TV’de salgını değerlendirdik..

Bu irdeleme çok kapsamlı oldu (76 dk.).İzleyicilerden gelen sorulara da yanıt verdik. İzlemek için aşağıdaki görselin üstündeki ok işaretini tıklayınız lütfen..

2 konuşma birbirini bütünledi kanımızca. Tablonun bunca ürkünç (vahim) olabileceğini 7 Aralık 2021 günü BirGün Gazetesinde tam arka sayfa olarak yazmıştık :

  • OMICRON’LA BAŞA DÖNEBİLİRİZ

(KOVİT-19 SALGININDA “YENİ ve EŞİ GÖRÜLMEMİŞ VARYANT” OMICRON | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc)

Akşam saatlerinde 28 Ocak 2022 günü korona verileri Sağlık Bakanı Dr. Koca tarafından, hep olduğu üzere bir “tweet” iletisi ile paylaşıldı :

Dr. Fahrettin Koca @drfahrettinkoca

  • Virüs eski gücünde değil. Artan sayılar sebebiyle endişelenmeye mahal yok. Büyüklerimizi ve kronik hastalıkları olanları koruyup, kişisel tedbirlere uyarak normal hayatımıza devam edeceğiz. Aşılarımızı ihmal etmeyelim. Kendi gücümüz Turkovac var.
    ***
    Veriler aşağıdaki gibi: 93,586 olgu ve 210 ölüm!


Meslektaşımız, Bursa Uludağ Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı başkanı Prof. Dr. Kayıhan Pala ise şu tweet ile tepki verdi, pek haklı olarak :

“ENDİŞELENMEMEK ELDE DEĞİL”

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala, vaka sayının rekor seviyeye ulaşmasına karşın Bakan Koca’nın “Artan sayılar sebebiyle endişelenmeye mahal yok” ifadesini kullanmasına çok sert tepki gösterdi. Pala, “Ölüm sayıları artarken endişelenmemek elde değil, hele Epidemiyoloji bilenler için… Bir Sağlık Bakanı için tarihe geçecek bir açıklama maalesef” diyerek tepkisini dile getirdi.
***
Bakan Koca’nın pervasız kayıtsızlığı acı vericidir. Dr. Koca, “Kendi gücümüz Turkovac var” diyebilmekte her nasılsa!?

Aralık 2021’in son günlerinde bu “aşı adayı” (henüz kesinlikle aşı değil! Bkz.  “TURKOVAC” Aşı Adayının Bilimsel Verileri / Makalesi Nerede?? | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc) uygulanmaya başladı. 1 ayı aşkın zamandır kullanımda.. Bu “aşı adayı“nı geliştiren Prof. A.  Özdarendeli, geçtiğimiz ay, TTD webinarında, bir soru üzerine “Omicron’a karşı etkinliğinin sınanmadığını” söylemişti. Salgın ortasında bir inaktif “aşı adayı” (TTB’ye göre “bir sıvı”!) bu koşullarda nasıl uygulanır?

Bakan Koca, 1 ayı aşkın zamandır kaç kişiye / kaç doz “Turkovac” (aşısı diyemiyoruz!) uygulandığını ve korunma oranını açıklayabilir mi? BioNTech ile karşılaştırabilir mi?

S o r u y o r u z                                                   :
İnsanların yaşam hakkı ile böylesine sorumsuzca kumar oynanabilir mi ??!!

Ağır sorunlar, iktidarın akıl almaz / bağışlanmaz ve / sürdürülemez hataları ve çözüm önerileri yukarıdaki 2 konuşmamızda ve metinde erişkelerini (linklerini) verdiğimiz web sitemizde yayınladığımız yazılarımızda..

  • Kovit-19 Bilim Kurulu (!) istifa etmelidir, vitrine dönüştürülmüştür!
  • Dr. Koca, daha çok uzatmadan istifa etmelidir, bir hekime asla yakışmıyor yapıp ettikleri..
  • R.T. Erdoğanacımasız salgın” ile artık ilgilenmeli ve tam yetkili – yetkin bir yeni Sağlık bakanı atamalıdır. İktidar sorumluluğu çok ağır olmalıdır..
  • Bu vahşet böyle sürdürülemez / sürdürülmemelidir.
  • Devletin 1 numaralı görevi yurttaşlarının can güvenliğini sağlamak, sağlıklı yaşam haklarını korumaktır.
  • Bu adımları derhal atmayacak olan AKP, daha da hızla tükenecektir..

Sevgi, saygı, ACI ve umut ile. 29 Ocak 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

 

 

 

Karton devlet

authorZAFER ARAPKİRLİ

Ortaokula ilk başladığım yıllarda, Darüşşafaka’da, öğrencilerin kültür ve sanatla gencecik yaşta buluşması ve bu alanda formasyonumuzun geliştirilmesi anlamında kurumun yoğun çabalarını şükranla anarım hep. Müzik, sinema, plastik sanatlar, halk dansları. Her alanda etkinlikle bizleri buluştururdu, idare. Belirli günlerde konferans salonunda yabancı 8 veya 16 mm’lik belgeseller izletirlerdi. O zaman (1960’ların sonları) için bulunmaz bir nimettir.

Bir gün “Karton film gösterisi var” dediler. Daha çocuğuz, “Kartondan film nasıl oluyor?” diye merak ettim. İzledikten sonra anladık ki, “cartoon” yani çizgi/animasyon filmden söz ediyorlarmış. Dilimize yapıştı, yıllarca animasyona “Karton film” dedim ben.

Geçen gün, İstanbul’un anlı şanlı havalimanında yerli yabancı binlerce insana koca koca salaş ambalaj kartonları dağıtıldığını görünce, nedense aklıma o ‘karton filmler’ geliverdi.

Her ne kadar ciddi bir felaketten söz ediyorsak da, ortada bal gibi ‘karton’ (cartoon) bir görüntü ve trajikomik bir rezalet vardı. Bütün “bilim kaynaklı ve odaklı” uyarılara rağmen bir inat ve rant uğruna “Dünyayı kıskandırıyoruz” diye on milyarlarca dolar harcanarak yapılan devasa bir beton yığını üzerine çöken çatısı ile, “Bize otel bulun” diye gösteri yapan turistlerin üzerine Çevik Kuvvet gönderilmesi ile “Fellini – Tarantino – Allen – Disney kokteyli” bir sürreal senaryoya dönüşerek iyice “kartonlaşıyordu”, o 1 gecelik kar yağışı ile. Daha da vahim ve komiği, o gece resmen bir “Karton Devlet”e dönüşen iradenin temsilcileri o “Zafer Abidesi” havalimanına değil de, tarihten silmek istedikleri Atatürk Havalimanı’na inerek, kendi itibarlarını ve beraberlerinde Devlet’in itibarını mecburen sıfır noktasına indirmeyi beceriyorlardı.

“Devlet” denilen yapı ve simgesel entite, tarih boyunca farklı rejimlerin ve farklı siyasi duruş ve ideolojilerin elinde farklı anlam ve işlevler kazanmıştır. Ama son bir yüzyılın fena halde kanıtladığı üzere, kapitalist – faşist sistemlerin elinde, olanca “ciddi, ceberut ve ağır abi” gibi görünmeye çalışsa da bir “karton filme” dönüşmeyi hep başarmıştır.

Çünkü halkları öncelemeyen, kendisine (mesela bizdeki gibi) “Devleti yaşat ki insan yaşasın” gibi abuk ve akıllara ziyan şiarlar edinen baskı ve rant odaklı rejimler, hem kendilerini hem de yönettikleri halkları (en hafif ifade ile) mahcup duruma düşürmüşlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti’ni bugün yönettiği iddiasında olan ancak yönetmek bir yana, “savrum savrum savrulan” rantiye ve faşizan klik, bunun tarihi örneklerini adeta ansiklopedilere girecek boyutta sergilemektedir.

Çünkü bütün “sözde vizyonları”; bilimle, hukukla, adaletle, laiklikle, şeffaflıkla, insan hakları ile düşünce özgürlükleri ile ve ne kadar pozitif çağdaş ve evrensel değer varsa onlarla ama en önemlisi de halkla kavga etmekle sınırlıdır.

Bunun “götürüsünün” de, sadece yönettikleri iddiasındaki ülkeye verdikleri maddi ve manevi zararla kalmayacağının, bu ülkeyi her alanda küme düşürmenin bir çabasına dönüştüğünün de farkında değiller.

İşte tam da bu yüzden; havalimanındaki rezalet ve meteorolojik felaketle mücadelede yetersiz kalmaktan tutun da bugün Sezen’le, yarın Sedef’le öteki gün Ekrem’le, beriki gün Kemal’le, Selahattin’le, Osman’la ve bilcümle muarız saydıkları ile itiş kakış içinde olmayı marifet saymaktadırlar.

Tam da bu yüzden, ekonomik başarısızlıkları nedeniyle yoksulluktan inim inim inlettikleri ülke halkından tutun da, ulusal çapta çarkların durmasına yol açtıkları sanayiye kadar herkesi kendisine düşman etmeyi beceren bir “Karton Devlet”e dönüşmüş olmak umurlarında bile değildir.

Çare, başta (ve öncü olarak) ülke emekçi sınıfının en örgütlü ve en kararlı biçimde bu filme bir son vermek üzere saflarını sıklaştırması ve komediye “The End” diyerek ilk seçimde hem hükümeti değiştirmesi hem de “Devlet”i dönüştürmek için kolları sıvamasıdır.

Çünkü toplumun tüm kesimleri olarak lâyık değiliz bunlara ve bu muameleye.

***

Bu vesile ile BirGün okurlarına, emekçilerine ve bu köşede her cuma günü sizlere hitap etme onurunu bana sağlayan yönetimine ve Türkiye’nin tüm güzel insanlarına kucak dolusu bir “Merhaba” ile söze başlamış olalım.

========================================

Değerli dostumuz Sn. Zafer Arapkirli‘ye BirGün‘de başarılar dileriz.

Kendisini daha önce yıllarca izlediğimiz gibi, burada da izleyecek kendisinden öğrenmeyi sürdüreceğiz. Birikimli, deneyimi ve yürekli, yurtsever – emekten yana çizgisiyle ülkemize daha uzun yıllar katkı vermesini dileriz.

KRT TV’de hafta içi sabahları saat 11:00’de başlayan Medya Terapi programı da çok nitelikli ve değerli. (Bu program aynı gün gece 01:00’de yineleniyor..)

Sevgi ve saygı ile. 29 Ocak 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

HABERAL MEDYA’da : Salgın Süreci ve Gündem

Dostlar,

27 ocak 2022 Perşembe günü, bu gün, akşam saat 20:00’de gazeteci Sn. Ece Arar’ın konuğu olacağız.

Haberal Medya youtube kanalında canlı yayın yapılacak… / YAPILDI..

Ece hanım bize “salgın sürecini” soracak ve “gündemi değerlendirmemizi” isteyecek.
Kurgusu bu yönde.. Aşağıdaki görselde ok işareti tıklanarak canlı yayın izlenebilir.

Veya şu erişkeler tıklanabilir : https://www.youtube.com/watch?v=Q6JpcR2ii7o

#CANLI Gazeteci Ece ARAR / Prof. Dr. Ahmet Saltık – YouTube

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 27 Ocak 2022 (Güncelleme : 22:46)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

NEO-LİBERAL KAPİTALİZMİN SALGINLA SINAVI

Dostlar,

Bu gün, 26 Ocak 2022 Çarşamba günü saat 20:30’da bir konferansımız olacak.

Başlık : NEO-LİBERAL KAPİTALİZMİN SALGINLA SINAVI

Bilindiği gibi 24 Ocak 1993’te Uğur Mumcu yoldaşımızın kahpece öldürülmesinin üstünden 29 yıl geçti.

24 Ocak “yüklü” bir  gün. Yurtsever – yiğit Emniyet Müdürü (Diyarbakır) Gaffar Okkan‘ı da yine bir 24 Ocak günü (2001) bizden koparıp aldı karanlık kontr-gerilla güçleri (yerli – yabancı ve dinci). O gün, çözdüğü Uğur Mumcu cinayetini açıklayacaktı. Makam aracı havaya uçurularak 5 korumasıyla birlikte şehit edildi. Katil sürüleri panikteydi.

24 Ocak 1980’de Türkiye’yi neo-liberal kapitalizme post-modern sömürge olarak sunan, bu merkezlerce dikte edilen “ekonomik kararlar” (!) açıklandı ve 42 yıl sonra “hal-i pür melal” imiz ortada. (http://ahmetsaltik.net/2022/01/24/bir-kez-daha-ugurlar-olsun-yigit-yoldas/ ve http://ahmetsaltik.net/2021/01/24/24-ocak-1980-kararlari/)

Bu son “24 Ocak”ta ise yurtsever – korkusuz – yetenekli sinema sanatçısı Fatma Girik bizleri koydu gitti..

34 yaşında Ceza Hukuku Profesörü olan parlak zekalı bir bilge aydınımız Uğur Alacakaptan da veda etti yaşama 2 gün önce. Kalpaksız kuvayı milliyeci Uğur  Mumcu, Sakıncalı Piyade adlı görkemli kitabında yazarak tarihe mal etmişti :

Her 2 “Uğur”a, Mamak Askeri Cezaevinde, ellerine kazma verilerek,

  • kanalizasyon buzlarını kırmaları “emredilmişti” !!

Bu insanlık dışı davranışların yaşayan özneleri aynaya bakabiliyor mu acaba?(http://ahmetsaltik.net/2022/01/25/buz-kiran-hoca-ugur-alacakaptan/)

Ruhsal apseleri kendilerine rahat veriyor mu acaba?
Ya da yaşayan yakınları, utançtan kıvranıyorlar mı acaba?
Kamuoyu önünde açık özür dileyerek pişmanlık açıklayana tanık olmadık ne yazık ki!
***
Bu akşam NÜSED bize bir görev verdi. NÜSED, “Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği“.. Prof. Dr. Nusret Fişek, Dr. Uğur Cilasun… kurucularındandı. Şimdiki Başkanımız, Hacettepe Tıp’tan sınıf arkadaşımız (1971’de başlayan) 50+ yıllık kadim meslektaşımız Dr. Dermen Boztok (Halk Sağlığı Uzmanı). Biz de bu Derneğin Onur Kurulu üyesiyiz. Geçen yıl da bizi görevlendirmişlerdi Adalet ve Demokrasi Haftasında NÜSED adına konuşma yapmamız için.. Görevimizi yapmaya çalıştık, youtube ortamında canlı yayın ile (kovit-19 salgını nedeniyle..) İzlemekiçin görselin (erişkenin) üstündeki ok tıklanabilir.

Bu yıl, 2. yılını bitiren ve hala süren salgın nedeniyle gene sanal ortamda sunum yapacağız, görev bize verildi NÜSED tarafından. Bu kez hem youtube hem de zoom ortamında eşzamanlı canlı yayın çabasındayız teknik bir aksilik yaşamaz isek.


Aşağıdaki görselin üzerindeki ok tıklanarak saat 20:30’da başlayacak konferansımız youtube ortamında izlenebilir. Zoom üzerinden izlemek isteyenler için bilgiler altta.

Güncelleme                     :
Konuşmamızı youtube ortamında canlı yayınladık. Üstteki görselde ok işareti tıklanarak izlenebilir (80 dk.).
***
2019’un son günlerinde Çin’de başlayan Kovit-19 salgınını küresel toplum neden 25 aydır denetim altına alamadı? Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) ulaşabilen “resmi” verilerle 360 milyon insan hastalandı ve 5,6 milyondan çok insan öldü! DSÖ, iyimser bir yaklaşımla bu sayısal verilerin, özellikle ölümlerin 3 – 3,5 ile çarpılması gerektiğini düşünüyor. Türkiye’de 2020 ölüm istatistikleri hala yayınlanmadı! 2020’de resmen ilan edilen Kovit-19 ölümü 21 bine çok yakın. Ancak hesaplamalarımız 257 bin saklanan ölüm olduğunu ortaya koyuyor.. Açıklananın 12 (on iki) katından çok! Bu verileri web sitemizde ve SÖZCÜ gazetesinde paylaştık (12 Kasım 2021, Uğur Dündar’ın köşesi, http://ahmetsaltik.net/2021/11/12/salgini-yonetemeyen-iktidar-olum-sayilarinda-yalan-mi-soyluyor/)

20221 ölüm verileri Haziran 2022 sonlarında açıklanır umarız.
Türkiye’de durum böyle. Ayrıca ölenlerin özellikleri, özellikle sosyo-ekonomik durumları son derece önemli. Kimler ölüyor? Dünyada ve Türkiye’de kurbanlar kimler??

İrrasyonel, insanlık dışı neo-liberal kapitalist politikalar neden salgını denetim altına alamıyor ve masum insanlar hastalanıp ölüyorlar??

  • Quo vadis, neo-liberal kapitalizm??
  • Neo-liberal kapitalizm, quo vadis?

Bu sorulara yanıt arayacağız bu gece sunacağımız konferansta..
(Salgının başından bu yana, 434. konuşmamız olacak..
Yazdıklarımızı da SALGIN YAZILARI başlığı altında kitaplaştırma çabasındayız.)

– Bir devlet ki can güvenliğini sağla(ya)mıyor, ko gitsin.
–  Kontrgerilla cinayetlerini engelle(ye)miyor, hesap soramıyor, at çöpe.
– Türkiye devletsizdir, yeniden kurmalı!
– “BİLHASSA KİMSESİZLERİN KİMSESİ CUMHURİYET“i; Yüce ATATÜRK‘ün tanımı ile.
– Başaracağız!

İlgi ve bilginize sunarız..

Sevgi ve saygı ile. 26 Ocak 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

Prof. Kaboğlu’ndan Zorunlu Aşı Hakkında Soru Önergesi

Dostlar,

Kovit-19 salgınını unuttuk adeta…
Kanıksadık, duyarsızlaştık!
Böyle istedi iktidar cenahları da, istemekte..
Hemen hemen hiçbir “kısıt” yok. Aşı olup olmamak da yurttaşın paşa gönlüne bırakıldı.
Ama son günlerde “resmi” verilerle 70 bin dolayında günlük yeni kovit-19 hastası ve 150-200 arasında insanımızı kurban vermekteyiz; salgın hastalığa mı, salgının kötü yönetilmesine mi??

Salgınla savaşta etkili – güvenli aşı en temel araçlardan biri iken, halen Türkiye’de toplum bağışıklığının oranı bilinmemektedir. Çünkü “tam aşılı” kavramının tanımı belirsizleşmiştir. Son verilerle 3 ya da duruma göre 4 doz mRNA aşısı ya da 2 doz inaktif aşıya ek 2-3 doz mRNA aşısı olmak gerekmektedir tam aşılı sayılabilmek için. Bu oran kaçtır? Sağlık Bakanlığı biliyor mu?

Öte yandan, kısa sürede hızla – seferberlik bilinciyle etkili – güvenli aşılama yapılmadıkça bulaş (enfeksiyon) sürmekte ve bu yüzden de mutasyonlar – varyant virüs tipleri evrilmektedir. Vayantlar aşı – hastalık bağışıklığından kaçabilmekte, bulaş sürmekte ancak tam aşılılarda hastalık genellikle hafif seyretmekte, hastaneye yatış – yoğun bakımı gereksinimi ve ölümler azalmaktadır. Ama Omicron ile olgu sayısında kısa sürede patlama gözlendiğinden, hastaneye yatış – yoğun bakımı gereksinimi ve ölümlerde artış yaşanmaktadır ve dünya diken üstündedir. Ülkemizde ise akıl almaz bir pervasızlık gözlenmekte. Oysa koşullar, Omicron kaynaklı yeni varyantlar için çok elverişlidir ve beklenebilecek bu mutasyonların yönü kestirilemez. Hastalığın klinik gidişi de değişebilir, riskli hastalarda tablo hala ciddidir. Ek olarak, karmaşık ve uzun yıllar sürebilecek olan kovit sonrası (post-kovit) rahatsızlıklar gündemdedir.

Birçok ülke ciddi kısıtlamalara yeniden yönelmekte ve aşıya zorlama yaptırımları konmaktadır. Ülkemizde, verili mevzuat buna elvermekte iken bile iktidarca uygulanmamaktadır (bkz. Umumi Hıfzıssıhha Yasası md. 57, 64, 72 ve 94).

  • TURKOVAC ise henüz aşı değil, aşı adayıdır.

CHP İstanbul Milletvekili, Anayasa Hukuku Uzmanı Sayın Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, TBMM Başkanlığına, “zorunlu aşı” için bir soru önergesi sundu 02 Aralık 2021’de. Metin aşağıda..
*****

Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU / İstanbul Milletvekili
Anayasa Komisyonu Üyesi

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Aşağıdaki sorularımın Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 98’inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 96 ve 99’uncu maddelerine uygun olarak T.C. Sağlık Bakanlığı’na iletilmesi ve Sayın Bakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğinin yapılmasını arz ederim.  

İbrahim Ö. KABOĞLU / İstanbul Milletvekili

COVID-19’un küresel ölçekte ölümcül etkileri karşısında, tıbbi olarak en etkili mücadele aracı olarak aşı öne çıkmaktadır. Tanımı gereği kitlesel olan salgın hastalık için, koruma önlemleri de kitlesel olmalıdır. Bu itibarla, tıbbi ve hukuki bir gereklilik olarak, zorunlu aşı uygulaması gereğinin altı ivedi şekilde çizilmelidir. 

  1. Genel Olarak 

Türkiye, ilk günden bu yana, pandemiyle mücadelede bilimsel akla tutarlı şekilde sarılmamış, tıbbi zorunluluklara kör topal yanıt verebilmiş ve hukuki gerekliliklere sırtını dönmüştür. Hukuki açıdan bakıldığında; tehlikeli salgın hastalık nedeniyle Anayasa madde 119 gereği olağanüstü hal (OHAL) ilan edilerek gerekli önlemler daha hızlı alınabilir ve düzenlemeler yapılabilirdi. Bu yapılmadığı halde, Anayasa’nın, ancak OHAL döneminde uygulanabilecek madde 15 gibi kimi yasaklayıcı hükümleri zaman zaman uygulandı; uygulanması gereken maddeler ise, uygulanmaktan kaçınıldı. Gerekli yasal düzenlemeler yapılmadı, yürürlükte olanlar da etkili bir biçimde uygulanmadı.

COVID-19 yönetimi, çoğunlukla Anayasa ve yasa dışı uygulamalar eşliğinde yürütüldü:

  • OHAL ilan edilmediği halde birçok yasak, genelge yoluyla Anayasa dışı olarak uygulandı. Örnek vermek gerekirse; 65 yaş ve üstü yurttaşların sokağa çıkma ve genel olarak seyahat yasakları bunlar arasında yer alır.
  • Sosyal devlet öncelikleri (md.65), sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması (md.56) gerekleri ihmal edildi.
  • Yaşam hakkı (md.17) gerekleri ile Devletin temel amaç ve görev (md.5) yükümlülükleri yerine getirilmedi.
  • Bireyler arası yatay ilişkilerde, hak ve özgürlük (md.12) sorumlulukları öne çıkarılmadı.

COVID-19 ile mücadelede aşı zorunluluğunun öngörülmemiş olması, devletin insan yaşamını korumakla ilgili hukuki yükümlülüklerinin ihlaline ilişkin çok önemli başka bir boyuttur. 

  1. Zorunlu Aşının Hukuki Temelleri 

18 aylık bir aradan sonra okulların yeniden açılmasıyla beraber, salgınla mücadele için, “aşı yaptırmayan öğretmenlere PCR testi” uygulaması ile yetinildi. Buna karşın, salgın hastalığın Türkiye’de bir türlü denetim altına alınamaması ve yeniden bulaşın artacağı kış mevsimine girmiş olmamız, salgınla mücadelede en nitelikli aracımız ve tıbbi bir gereklilik olan aşının, öncelikle öğretmenler ve kamu görevlileri, ardından da herkes bakımından zorunlu kılınması ihtiyacını gündeme getirmektedir. Zira, toplumun kimi kesimlerinin; bilimsel bilgi yerine hurafeleri ve komplo teorilerini referans aldığını, salgınla mücadelemizi zorlaştıran bir aşı karşıtlığı tavrını benimsediğini ve COVID-19’a karşı toplumsal bağışıklık edinmemizi güçleştirdiğini gözlemliyoruz. Bu bakımdan,

  • aşının zorunlu kılınması, toplum içinde yaşama iradesi gösteren ve birbirlerinin yaşam haklarına saygı gösterme yükümlülüğünde bulunan insanların birbirlerine karşı temel bir ahlaki ve siyasi sorumluluğu olarak tanımlanabilir.

Ancak ahlaki ve siyasi yükümlülük oluşturmanın ötesinde, zorunlu aşının, halihazırda anayasal ve yasal temelleri vardır. Anayasa’nın, devletin pandemiyle mücadelede zorunlu aşı uygulamasına başvurma gereğini temelleyen ilgili maddeleri şunlardır:

  • Devletin temel amaç ve görevleri (md.5)
  • Temel hak ve hürriyetlerin niteliği (md.12)
  • Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı (md.17)
  • Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması (md.56).

Aşı için başlıca yasal dayanak ise, 24/4/1930 tarih ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’dur (UHK). Umumi Hıfzıssıhha Kanunu madde 72’de, salgın durumlarında gerek görülen aşıların zorunlu kılınabileceği açıkça yazılıdır. Buna göre, 57 nci maddede zikredilen hastalıklardan biri zuhur ettiği veya zuhurundan şüphelenildiği takdirde aşağıda gösterilen tedbirler tatbik olunur: hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum ve aşı tatbiki.

UHK madde 64 ise, hastalık ve yetki üzerine genel bir düzenleme öngörmektedir: “57 nci maddede zikredilenlerden başka herhangi bir hastalık”. Bu hastalıklara karşı bu yasada öngörülen önlemlerin tümünü veya bir kısmını uygulama yetkisi Sağlık Bakanlığına aittir.

III. Devletin Çok Yönlü Yükümlülüğü

Hak ve özgürlükler karşısında, Devlet, genel olarak ve Anayasamıza göre şu üçlü yükümlülük karşısında konumlanmaktadır: saygı göstermek/önlemek, korumak ve önlem almak. COVID-19 salgını karşısında bu yükümlülükler, Devlet görevli ve yetkilileri için en üst (azami) düzeye çıkar:

  • Sosyal mesafe” kurallarına uymak ve bunu bozacak toplantılardan kaçınmak.
  • Sosyal mesafe” riski nedeniyle toplu etkinlikleri en aza indirici önlemleri almak.
  • Yaşam tehlikesini en aza indirecek önlemleri almak: yaşama hakkı, ”vücut bütünlüğüne dokunma” yasağını da kapsar. Bunun istisnası, “tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller”dir (md.17).

Şu halde; -bizzat Sağlık Bakanı’nın da sürekli vurguladığı üzere- pandemiyle mücadelede aşı yapılması, “tıbbi zorunluluk”tur. Yukarıda da ifade edildiği üzere, UHK aşı zorunluluğu bakımından gerekli yasal temeli sağlamaktadır. Salgın hastalıktan kaynaklı tıbbi zorunluluk, Devletin hak ve özgürlükler karşısındaki yükümlülüklerini en üst düzeye çıkarırken; bu yükümlülüğü, “sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” ve “Devletin iktisadi ve sosyal ödevleri” de pekiştirmektedir:

  • herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak;…” (md.56).
  • sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek” yerine getirmek (md.65).

Kişiler açısından ise, “Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da” kapsadığı için (Anayasa, md.12), aşıdan kaçınma hakkı yoktur. Her ne kadar aşı zorunluluğunun kademeli olarak ve kamu görevlilerinden başlayarak öngörülmesi, lojistik ve bulaş riskinin yüksekliği ölçütleri açısından anlaşılabilir olsa da; Anayasa ve UHK’nin anılan hükümleri uyarınca, Devlet, Türkiye’de mukim (AS: yerleşik) olan herkese, tıbben ya da yaşa bağlı bir engeli olmadıkça, aşı zorunluluğunu getirebilir.

Sonuç olarak; Covid-19 vb. salgın hastalıklar ve sağlık OHAL’i üzerine, hukuk devleti ve sosyal devlet gerekleri doğrultusunda bütüncül yasal düzenleme gereğini göz ardı etmeksizin, şu saptama yapılabilir: UHK md.57, 64 ve 72’yi birlikte, Anayasa md.5,12,17, 56 ve 65’i birlikte ve hepsini bir bütün olarak değerlendirmek suretiyle

  • aşılamak, Devlet için yükümlülük; aşı olmak ise, bireyler için kamusal ve toplumsal sorumluluktur.

Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse, kamu makamları, anayasal yükümlülüklerini görev + yetki + sorumluluk ilkesi gereği yerine getirme yükümlülüğündedir; yurttaşlar ise, özgürlük ve haklarını, hak + ödev + sorumluluk ilkesi gereği kullanmak zorundadır.

Bu bağlamda;

  • Sağlık Bakanı salgınla mücadelede aşının önemini sürekli vurgularken, COVID-19’a karşı aşı bulunmasının üzerinden bir yıl kadar bir süre geçmesine rağmen ve peyda eden yeni virüs varyantları salgınla mücadeleyi gittikçe daha da zorlaştırırken, aşı zorunluluğunun yetki sahibi Sağlık Bakanlığı tarafından Türkiye’de halen öngörülmemiş olması tutarsızlığının gerisinde yatan sebep nedir?
  • Sağlık Bakanlığı; COVID-19 ile mücadelede tıbbi bir zorunluluk olduğu sabit olan ve Anayasa’nın ve UHK’nin devlete bir yükümlülük olarak yüklediği aşı zorunluluğu uygulamasına kamu görevlileri bakımından ne zaman başlayacaktır?
  • Sağlık Bakanlığı; COVID-19 ile mücadelede tıbbi bir zorunluluk olduğu sabit olan ve Anayasa’nın ve UHK’nin devlete bir yükümlülük olarak yüklediği aşı zorunluluğu uygulamasına kamu görevlileri dışındaki kişiler bakımından ne zaman başlayacaktır?
  • Aşı zorunluluğu getirilmiş olsaydı, Türkiye’de aşı uygulamasına başlandığı tarihten bu yana kaç ölüm engellenebilirdi? Geleceğe dönük olarak, zorunlu aşı uygulamasına geçilmesiyle beraber günlük vefat sayılarının ne ölçüde azalacağıyla ilgili olarak Sağlık Bakanlığı’nın bir projeksiyonu var mıdır?
  • Sağlık Bakanı, aylardır çok yüksek günlük vaka ve vefat sayıları açıklayan Türkiye’de, ölümleri çok azaltacağı tıbben kesin olan aşının zorunlu kılınmaması sebebiyle yaşanılan ölümlerin cezai ve hukuki sorumluluğunu taşıdığını düşünmekte midir?
    *****

İktidarı, henüz uluslararası standart kurallara göre aşı niteliği kazanmamış olan TURKOVAC’ı durdurmaya, etkili mRNA aşısı ile seferberlik bilinci içinde hızlı – yaygın aşılamaya çağırıyoruz.

Sn. Prof. Kaboğlu’nun bu soru önergesine de zamanında (Anayasaya göre 15 gün içinde!) “yanıt” vermeye, gereklerini yerine getirmeye de..

Sevgi ve saygı ile. 26 Ocak 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik