Etiket arşivi: Dr. Ahmet Saltık www.ahmetsaltik.net

Ekonomide Dalgaları Aşarız!


Dostlar,

Ekonomide çanlar, hiç kuşkunuz olmasın bizim için çalıyor..
Epey de ötelendi aslında elde avuçta ne varsa satarak..
Öyle ki, Maliye Bakanı Mr. Mehmet Simsek; “SATACAK DEVLET MALI KALMADI” tarihsel itirafında bulundu geçtiğimiz günlerde.

Mr. Simsek, 24 milyon ehliyetin yenilenmesinin asıl gerekçesinin 2,4 milyar TL gelir beklentisi olduğunu da bir soru önergesini yanıtlarken yaptı..

Babacan’a gelince… ODTÜ’de Endüstri Mühendisliği okumuş ve bildiğimiz kadarıyla ekonomi ile ilgili bir derecesi yok.. Ama Dışişlerinden sonra ekonominin de patronu!?
Arşivimizi karıştırdığımızda Sn. Babacan’ın 2 söylemini paylaşmak uygun olacak :

Babacan_AB'ye_alinmayacagimizi_biliyoruz

11.6.2008’de Sn. Babacan’ın ABD Dışişleri Bakanı Rice’tan “ricası” yukarıdaki gibi..

“Rica” nı kendisi de içeriği de ciddi sorun… İlki ulusal onuru kırıyor..
İkincisi ise, “aman halk uyanmasın, onları AB’ye gireceğiz diye oyaladığımızı farketmesin, biz yalanımızı sürdürebilelim..” anlamına geliyor ki, dürüst  politikacılıkla ilgisi yok, ciddi etik – moral sıkıntısı olan bir söylem.. Babacan’ı sabıkalı kılıyor!

Babacan_10_yil_sonra_borcumuz_kalmayacak

İkincisi (yandaki) ise tam bir hesap – kitap adamının öngörüsü (!).. Babacan’a göre 2005’te yaptığı kestirimle, 10 yıl sonra Türkiye’nin borcu kalmayacaktır. 2005 sonunda toplam borç 445 Milyar $ olup, AKP’nin iktidar oluşundan (14.11. 2002) 3 yıl sonra 2 katını aşmıştır.. 221 Milyar $’dan 445 milyar $’a! 2005’ten günümüze geçen 8 yılda ise 445 milyar $’lık toplam borç 700 milyar $’ı aşmıştıır. Bu gidişle 2 yıl sonra, Babacan’ın kestirimiyle Türkiye’nin borcu kalmayacaktır. Türkiye’yi bu kadrolar yönetmekte ve halen yaşanan ağır ekonomik bunalım hafife alınmakta. Güvenmek olası mı? Babacan sabıkalıdır!

 

Yetkin ekonomist Mustafa Pamukoğlu‘nun yazısını irkilerek okuyoruz..
AKP İktidarını, tez elden bir Ulusal İktisat Kongresi toplayarak
acil önlemler belirlemeye ve uygulamaya çağırıyoruz..

Tabii kendilerini çok tehlikeli kumar oynamaktan geri çekebilir ve savaş çığırtkanlığını bırakabilirlrse.. Savaş ekonomisinin reçete olamayacağını kavrayabilirlerse!

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 5.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

Ekonomide Dalgaları Aşarız!

Mustafa_PamukogluMustafa Pamukoğlu 
pamukm@superonline.com

Bu söz, piyasadaki dalgalanmalara uzun süre sessiz kalan Ali Babacan’a ait.

Döviz kurunun ekonomi için önemli bir gösterge olmadığını, kur yükseldi diye her şeyin kötüye gittiğini, kur düşerse iyiye gideceğini öngörmenin doğru olmayacağını söylüyor ekonominin patronu.

Ayrıca ekonomimizin sağlam olduğunu ve ehil ellerle yönetildiğini ve
son 3 aydır dünyada yaşanan gelişmeler nedeniyle her şeyin yeniden fiyatlandırıldığını ve bu nedenle dalgalanmaların olmasının doğal olduğunu belirtiyor.

Merkez Bankası Başkanı da hem ekonomiyi hem de bankayı tehlikeye atarak,
faiz silahını kullanmayarak dövize müdahale ile doların belini kıracağını iddia ediyor.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün “Panik yapmaya gerek yok,
elimiz kolumuz bağlı değil; yurtdışına bir miktar para çıkabilir, bu da dövizin yükselmesine sebep olabilir ama bunu kontrol altına almayı biliriz.” diyerek kötümser olmamayı tavsiye ediyor.

Ekonomiyi yönetenler elbette ateşe körükle gitmeyecekler, sakin olmayı piyasaların istikrarı için söyleyecekler. Ancak bunu söylerken gerçekçi olmayı da bilmeleri gerekiyor.

Sebepleri de şöyle:

Merkez Bankası doların belini kıramaz

Genel kanı bu…

1- Satılabilir döviz rezervinin 40 milyar $ olması, dövize müdahale silahı olarak yeterli olmaz.

2- Brezilya modelinin (Brezilya geçen hafta döviz piyasasındaki volatiliteyi azaltmak için 60 milyar dolarlık dövize müdahale programını uygulamaya başladı) uygulanması ve agresif satıcı olarak dolara müdahale edilmesinin doları düşürmesi mümkün görünmüyor. Çünkü swap ve opsiyon işlemleri geçici çözümlerdir.

İş dünyası ihtiyatlı

İş dünyası kötümser bir hava yaratmadan ihtiyatlı davranıyor. Ortak görüşler şöyle:

* Kurdaki şiddet endişe verici.
Kur 1.92-1.95 olmalı. (İSO Başkanı)

* Kurun artışından ziyade enerji maliyetlerindeki artışlar bizi endişelendiriyor.
(Başaran Ulusoy)

* Mali disiplin sürmesi kaydıyla dövizdeki artış bizi endişelendirmiyor. (Zafer Kurtul)

* Yüksek kur istemiyoruz. Kurda denge istiyoruz. (TİM Başkanı)

* Dolar olması gereken seviyeye geldi. (NG Otel Grubu)

* Dolar yerinde kalsın. 1.90’a düşmesin. (Zorlu)

* Kurun 2.00-2.50 olması önemli değil. Belli seviyede olması önemli. (Hamdi Akın)

Ülke borcu tehlikeli sınırda

Ülkenin dış borcunun ulusal gelire oranı %50’yi geçmiş durumda.
Buna karşı kamu borcunun milli gelire oranına bak, diyerek savunma yapılıyor.

İç borç 396 milyar lira, dış borç 636 milyar liraya ulaştı.

Cari açık sürdürülemez hale geldi

Cari açığın milli gelire oranı %6-7. Artık sürdürülmesi zor.

Temmuz 2013 döneminde dış ticaret açığı 9.8 milyar, birikimli (kümülatif) 7 aylık açık 60.4 milyar $ oldu.

Geçen yıl bu rakamlar sırasıyla 8 milyar $ ve 51.1 milyar dolardı.
Dış ticaret açığında %18.3 artış var.

İhracatın ithalatı karşılama oranı %57.2 oldu. İthalat aldı başını gidiyor.

Büyüme oranı %3-4.Dış ticaret açığında artış %18. Aradaki fark neyle kapanacak?

Petrol fiyatları ve arzda çanlar bizim için çalıyor

Brent petrolün fiyatı 117 dolara çıktı. Bizde benzin 26.02.2013’te 4.92 lira iken 30.08.2013’te 5.16 lira oldu.

Olası bir Suriye müdahalesinde petrol arzında ciddi düşüş bekleniyor.
İran ve Suudi Arabistan karşı karşıya gelecek.
Libya’da kapatılan boru hatları ve grevler nedeniyle günlük üretim
1.4 milyon varilden 200 bin varile düşmüş durumda

Petrol fiyatları artarken liranın değeri düşüyor. Bu da çifte baskı yaratıyor.

Bütün bunlara karşın kaygılı olmamak mümkün mü?

Hele Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın savaş amigoluğu yapması bizi daha da endişelendiriyor…

TANRI’dan MEKTUP VAR : Aklınızı kullanın!


Dostlar
,

Sevgili Arkadaşımız Uluslararası İlişkiler Uzmanı Sayın Duran Aydoğmuş,
gerçekten düşündürücü bir ileti paylaştı..

Okuyalım ve üzerinde düşünelim..

Teşekür ederiz değerli Aydoğmuş..

Sevgi ve saygı ile.
Tekirdağ, 29.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

Sevgili Dostlar,
Bakın, Tanrı, kafatası içine beyin de vererek yarattığı kullarına bilgisayar diliyle nasıl hitap etmiş, nasıl durum analizi yapmış bir okuyalım. Okuyalım da, kendi beynini işletmeyip bazılarına angaje edenlere, kendilerine ve kendileri yerine angaje olduklarına nasıl seslenmiş okuyalım. İşte, din – ahlak anlattığını zanneden sözde din adamları bunları iyi okuyup anlayarak kendilerini günde en az beş vakit dinleyenlere bunları anlatsa, soru-yanıt şeklinde devam etseler(di), insanlık böyle mi olur(du)?!
Bilenler biliyor, Arap ülkelerinde halen yemeklerini el ile yiyenler, masa sandalye yerine yer sofrasında oturup yemek yiyenler, yani kaşık-çatal-bıçak kullanmayanlara 

“Kaşık-çatal-bıçağı neden kullanmıyorsunuz?” diye sorduğunuzda,
“Peygamberimiz de böyle yemek yerdi, biz peygamberin yolundayız vb” derler! Peki, Peygamber zamanında otomobil, uçak vb. yoktu, deveye biniyordu, o  halde neden deveye binmiyorsunuz da o vasıtaları kullanıyorsunuz?”

dendiğinde, “O başka” derler! Böyle demekle ve böyle düşünmekle beynini kullanmış mı oluyor ve neden? İşte aşağıda, -sözde Tanrı- beynini kullanmayanlara sesleniyor hem de nasıl…
Sayın Osman Türkoğuz paylaşmış bu dosyayı.
Okuyalım ve gerçekten biz de tekrar düşünelim ve anlatalım…
Saygılarımla.

D. Aydoğmuş
28.8.13
—–
Kimden: Osman türkoğuz osmanturkoguz@……….
Gönderildiği Tarih: 28 Ağustos 2013 10:05 Çarşamba
Konu: Tanri’dan kmektup

CEMİL SENA ONGUN, HZ.MUHAMMET SOYUNDAN BİR TÜRK FİLOZOFUDUR.“AHURAMAZDA BÖYLE DEDİ” ESERİNİ OKUYANINIZ VAR MI? “BEN, KİMSEYE BENİM ADIMA KONUŞMA YETKİSİ VE ELÇİLİK VERMEDİM. NEDEN HER KÖTÜ İŞLERİNİZDE BENİM ADIMI KULLANIYORSUNUZ? NEDEN KUŞLARDAN VE ÇOCUKLARDAN İBRET ALMIYORSUNUZ?
SİZİ YARATTIĞIMA BİN PİŞMANIM EY İNSANOĞLU!
YÜCE TANRI BÖYLE DER, GERÇEĞİ ARAMAK İÇİN HUZURUNA ÇIKANLARA. PEKİ, SİMAVNALI ŞEYH BEDRETTİN NE DER :
“BEYAZI DA, SİYAHI DA,YAHUDİLERİ DE, HIRİSTİYANLARI VE MÜSLÜMANLARI DA YARATAN ULU TANRIDIR. ARALARINA FİT KOYAN PEYGAMBERLER VE DİN ULULARIDIR!”
         TANRI’dan MEKTUP
DİYELİM Kİ BEN HİÇBİR ZAMAN VAR OLMADIM VE BENİ DİNLERSENİZ GİDİN ADAM GİBİ YAŞAMAYA BAKIN; BENİM ADIMA ELÇİ VE VEKİL YARATIP BİRBİRİNİZİ KANDIRIYORSUNUZ, ONU ANLADIK DA, PEKİ BENİM ADIMI NİYE ORTAYA ATIP KULLANIYORSUNUZ?!… EĞER BEN ALLAH İSEM NİYE MUSA’yı GÖNDEREREK CUMARTESİ’Yİ, İSA’yı GÖNDEREREK PAZAR GÜNÜNÜ, VE MUHAMMED İLE CUMA GÜNÜNÜ TATİL YAPAYIM??!!!
NİYE İSA’nın MÜRİTLERİ KİLİSEDE ŞARABI RAHAT İÇEBİLİRKEN DİĞERLERİ İÇTİĞİNDE KIRBAÇ YEMEK ZORUNDA KALIYOR??!!  NİYE BİRİSİNİ KARA ÇARŞAFA SARMAM GEREKİRKEN DİĞERİNİ ÜSTSÜZ GEZMESİNE MÜSAADE EDEYİM?  BİRİSİ İMAMI İLE DİĞERİ PEYGAMBERİ İLE BİR BAŞKASI HAYALLERİ İLE MUTLU OLSUN AMA SONUNDA NEDEN BİRİSİ HATEM DİĞERİ MATEM OLSUN??.. EĞER Kİ BEN VAR İSEM VE DİNLERİN ANLATTIĞI GİBİ BU DENLİ SEVGİ DOLU İSEM; TARİHTEKİ EN KANLI SAVAŞLAR, DİNİ VECİBELERİN YERİNE GELMEMESİ SONUCU MEYDANA GELEN KATLİAMLAR NEDEN HEP DİN ADINA GERÇEKLEŞTİ????!!!  HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ ÖLENLER CENNET’te MİDİR YOKSA CEHENNEM’de Mİ??? VEYA DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ MUSA, İSA VE MUAHAMMED ÖNCESİNDE DOĞAN VE ÖLENLERİN HESABINA NASIL BAKILACAK?? DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ BEN BÖYLE BİR ALLAH OLSAYDIM; NİYE O ZAMAN BİRÇOK YAMUK İNSANIN BENİM ADIMA ALLAHLIK YAPMASINA, BENİM VEKİLİMMİŞ GİBİ DAVRANMASINA VE YERYÜZÜNÜ CEHENNEME ÇEVİRMESİNE MÜSAADE EDİYORUM??
                              
İBADETE MUHTAÇ OLAN BİR ALLAH?!
EMİRLERİNDEN VAZGEÇENLERİ GADDARCA CEHENNEME GÖNDERECEĞİNE YEMİN EDEN BİR ALLAH?!… YERYÜZÜNÜ BİR DENEY ORTAMI VE İNSANLARI DENEY FARESİ GİBİ GÖREN VE YERYÜZÜNDE YASAKLADIĞI HER ŞEYİ (ŞARAP, ZİNA VB…) CENNET İÇİN VAAT EDEN BİR ALLAH?!.. EMİN OLUN Kİ O BEN DEĞİLİM VE OLAMAM!…
ARKADAŞ AYAK AYAK ÜSTÜNE ATIYORSUN VE BEKLİYORSUN Kİ FALAN VEYA FİLAN ERMİŞ GELECEK SENİ İHYA EDECEK ÖYLE Mİ? MADEM O’NU BEKLİYORSUN BUGÜNDEN İTİBAREN CENNETİN KAPISINI MÜHÜRLÜYORUM VE KİMSEYİ SOKMAYACAĞIM ANLAŞILDI MI?
HEPİNİZİN BEYNİNDE BİR KAÇ MİLYAR GRİ HÜCRE VARDIR BOZULMASINLAR VEYA TOZLANMASINLAR DİYE ASIL SİZ ONLARI ÇALIŞTIRIN… DÜNYANIN İÇİNE EDER, DÖNÜP “ALLAH’ın TAKDİRİ” DERSİNİZ. HİÇ Mİ AKLINIZA GELMİYOR MU?!… EN AZINDAN BİR GOOGLE MÜDÜRÜ KADAR BECERİ SAHİBİ DEĞİL MİYİM Kİ HEM ÜRETİCİLER HEM TÜKETİCİLER MEMNUN OLSUNLAR?!.. SİZ BİR KEZ GOOGLE İÇİN SIGN-IN YAPINCA UZUN BİR SÜRE O BAĞLANTIYI KOPARMADAN GÖTÜREBİLİYORSUNUZ. PEKİ HER GÜN BENİM İÇİN 5 DEFA SIGN-IN YAPMANIZA NE GEREK VAR. GÖNÜLDEN BENİMLE İSENİZ YETERLİ, BİR ÖMÜR VE SÜREKLİ OLARAK O BAĞLANTI İLE DEVAM EDEBİLİRİZ. ŞAHSINIZ VE YAKIN ÇEVRENİZ İÇİN ETTİĞİNİZ DUALARINIZA GELİNCE; EMİN OLUN ONLARIN %99.99’u SPAM OLARAK KALIYOR VE HİÇ MAIL BOX‘ıma YANSIMIYOR.  BEN SİZE DÜŞÜNÜN DİYE AKIL VERDİM HAREKETE GEÇİN DİYE EL VERDİM YÜRÜSENİZ DİYE AYAK VERDİM GÖZ KULAK, AĞIZ VE DİĞERLERİ SİZ KARAR VERESİNİZ, UYGULAMAYA KOYASINIZ DİYE BUNLAR VERİLDİ. YOKSA VERMEYİP DUALARLA, MUSKALARLA, KENDİ KANUNLARIMLA SİZİN YERİNİZE KARAR VERİP UYGULAMAYA KOYARDIM.
SİZ BENİM HER DİNİ YARATIRKEN BİRİSİ VEYA BİRİLERİNİN HUYUNA VE ZEVKİNE GÖRE VE ARALARINDA BU DENLİ FARKLILIKLAR BULUNABİLECEK KADAR KARARSIZ VE DENGESİZ OLDUĞUMU NASIL DÜŞÜNÜRSÜNÜZ? VEYA
HER YENİ DİN İLE BİRLİKTE TEMELDEN HER ŞEYİ BAŞTAN DEĞİŞTİRMEMİ NASIL BEKLERSİNİZ????!!
AKLINIZI KULLANMANIZI TAVSİYE EDERİM!…
AKIL, AKIL, AKIL
AKIL, AKIL, AKIL
AKIL, AKIL, AKIL
AKIL, AKIL, AKIL

SALTIK’IN ÖVGÜ’SÜNE ÖVGÜ

Dostlar,

Sayın Dr. Müh. Ali Nejat Ölçen beyefendi, bu sitede yer verdiğimiz İSLAMIN ÖZÜ başlıklı yazılarını (http://ahmetsaltik.net/2013/08/23/islamin-ozu/, 23.8.13) sunarken yazdıklarımıza karşılık vererek bizi şımartmışlar..

Keşke adımızı, yazıda geçtiği yerlerden çıkararak yazı bütünlüğünü koruyabilseydik.

Bunu başaramadığımızdan ve yazının -bizi geçelim- asıl özü önemli olduğundan, dikkatlerinize sunuyoruz..

Dr. Ölçen’in bu uyarıcı çağrısına karşılık olarak İSLAMDA REFORM ZORUNLULUĞU başlıklı bir yazımıza da sitemizde yer vermiştik.. (http://ahmetsaltik.net/2013/08/24/islamda-reform-zorunlulugu/, 24.8.13)

Almanya’dan Sayın Dr. Yavuz Dedegil de tartışmaya katkı koydular sağolsunlar.. (http://ahmetsaltik.net/2013/08/25/almanyadan-dr-yavuz-dedegilden-mektup/, 25.8.13)

Sayın Dr. Ölçen’e değerbilirliği için şükranla..

Asıl şükranımız ise, Sn. Ölçen’in 91. yaşında ANADOLU AYDINLANMASINA veregeldiği çok değerli ve yürekli katkılar içindir.

Sn. Ölçen en azından “dalya!” diyene dek bu anlamlı katkıların sürmesini can-ı gönülden dileyerek..

Hurafelere dayalı bir yaşam kurgusu elbette tez elden yıkılacaktır.

Akılsızca bir şeyi milyonlarca kişi söylese de o şey yine akılsızcadır.

Sevgi ve saygı ile.
Tekirdağ, 26.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================================

portresiSn. SALTIK’IN ÖVGÜ’SÜNE ÖVGÜ

Dr. Müh. Ali Nejat Ölçen

Sn. Ahmet Saltık’ın övgüsüne düşte tanık olsaydım inanamazdım.

Asıl O’nun övgüsüne övgü sunmalıyım. Çünkü “İslam’ın Özü” konulu iletiye Sn. Prof. Saltık ile DPT’den arkadaşım Saime Özden Tulunay ilgi uyandırdı¬lar. İslam Dünyası’nın Kutsal Kitap’taki temel öğretiye uyum sağlamanın gerekliliğini düşünmeye, kabul ederek özümsemeye ve de uygulamaya baş¬lanması konusundaki gerekliliğin yaygınlaşmasının öncülüğüne katıldılar. Kendilerine övgümüzü sunmanın birincil nedendir budur.

İkincil nedeni şöyle açıklamak olası:

Despotik yönetimlerin en sakıncalı yanı bireylerin düşünce paylaşımını ve birbirleriyle ilişki kurmalarını önlemesi hatta yasaklamasıdır. İslam tarihinde bunu ilk kez uygulayan Osmanlı devletiydi.

* İslam’ın Kutsal Kitabı’nda
“günde 5 vakit namaz kılmayı koşul gören bir ayet” mevcut değildir.

Şeyhül İslam’ın muavinleri olan imamların dene¬tim ve gözetiminde ibadet amacıyla halkın günde 5 kez bir araya gelmelerini sağlamakla bizleri tekil yaşama koşullarına tutsak ettiler.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyetinde böylesi yasaklama Demokrat Parti iktidarı döneminde 1959 yılında uygulamaya sokuldu. Ankara’da iki kişinin yan yana yürümesine Polis müdahale etmeye başlamıştı.

AKP iktidarının despotizmi de Gezi Parkında gençlerin bir araya gelmelerini polisin biber gazı ile önlemesi aynı korkunun ürünüdür.
İktidardan düşme korkusu..

AKP, iktidarında, ülkemiz kişilerinin birbirinden kuşku duyması sürecini baş¬latmıştır. İslam’ı kötüye kullanan bu iktidarın, ülkemizde kendisine düşman saymadığı bir tek kurum ve kuruluş gösteremezsiniz. O iktidarın temel niteliği kin, nefret, kuşku ve bunların kaynağı iktidardan düşme korkusudur.

Prof. Sn. Saltık, korku duvarını bilimle ve yiğitçe aşmasını bildiği için, kendisine övgülerimi sunmayı görev kabul ediyorum.

İslam’ın özünü oluşturan çağcıl ayetleri öğretiye dönüştürmek amacıyla, düşün birliğini sağlamaya katkının öncüleri arasında Sn. Ahmet Saltık’ın yer alması başarının güvencesi olacaktır. Korkmadan, yılmadan, kızmadan bilimsel düşünden kopmaksızın İslam Dünyası’nı uyarmanın, kinden, nefretten, iç savaşlardan, yolsuzluklardan arındırmanın ve İslam’ı siyasal çıkar aracı olarak kullanan emperyalizm uşağı İslamcı iktidarlardan kurtarmanın çarelerini aramaya çağrıdır bu yazı
aynı zamanda.

Böyle biline.

Dr. Ölçen
24.8.13

Teğmen Mehmet Ali Çelebi’ye Selam Duruyoruz!

Dostlar,

Yiğit Teğmen Mehmet Ali Çelebi‘nin kaldığı evin elektriği kesilerek bir insanlık suçu daha işlendi.
Evde buzdolabındaki yiyecekler koktu..
Mehmet Ali Teğmenin akvaryum balıkları öldüler..
Oysa teslim olacağı günü bildirmiş, gecikmeden de teslim olmuştu.
(http://ahmetsaltik.net/2013/08/19/tegmen-celebi-nobete-vardiyaya-dondu/, 19.8.13)

Buna karşın bu insanlık dışı baskının anlamı nedir?

Bu acul ve vahşi buyruğu kim vermiştir?
Zamanla elbette bunlar öğrenilecektir ve an azından AİHM’de hesabı sorulacaktır.

***************

Bu dizelerin yazarının da başından benzer bir deneyim geçmiştir.
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı başkanı iken, Yrd. Doçent kadrosunda 3 yılı bitirmeden Ekim 1990’da doçentlik sınavını idarenin engelleme çabasına karşın başardığımız halde, Bölümde tek kurucu öğretim üyesi olmamıza karşın, 8 Nisan 1991’de görev süremiz gerekçesiz uzatılmayarak işimize son verilmişti. Dönemin YÖK başkanı İhsan Doğramacı‘ya çektiğimiz özlü telgrafı “İşsiz Üniversite Tıp Doçenti” diye bitiriyorduk ama yanıt telgraf, “hakkımızda gösterdiğiniz iyi dilek – niyet için teşekkür ederiz..” içeriğiyle geliyordu!

Edirne İdare Mahkemesi’nde yürütmeyi durdurma istemli dava açmıştık.
Ama yargının kararı beklenmeden, yönetmelikteki 2 ay dolmadan, hemen lojmanı boşaltmamız isteniyordu.

İlahlar gazaba gelmişlerdi!?

Ailece huzurumuz kalmamıştı ve İstanbul’daki yakınlarımızda kalıyorduk. Bir akşam lojmana geldiğimizde, karanlıkta buzdolabını açmamızla birlikte dayanılmaz bir koku ile karşılaşmıştık..
Sanki içeride günlerce ceset kalmıştı!
Sular da kesilmişti elektriğe ek olarak.
Gece ve karanlıktı.. Temizlik olanağı da bulamamıştık..

Oracıkta yere diz çöktüğümüz ve Yüce Tanrı’ya can-ı gönülden “sebebe kalmasın, yanlarına koyma Allahım” diye dakikalarca yakardığımız bu gün gibi belleğimizde..

O rektör – dekan ve kadrosu ilk seçimde yitirdiler.. Rektör emekli oldu.. Kendi ağzından duyduk; “Eşekten düşmüş karpuza döndük..” dediğini. Dekanın eşi kansere yakalandı ve dekan eşinden daha çok acı çekti.. Genel sekreter başka bir üniversiteye daha alt bir görevle gitti.. Biz mahkemeyi kazandık, idare temyiz etti ama Danıştay 8. Daire de lehimize karar verdi (Avukatımız İdare Hukuku Profesörü Sayın Yahya Zabunoğlu‘na bir kez daha şükranlarımızı sunarız..). Yeni yönetim (Rektör Prof. Dr. Poyraz Ülger) haklarımızı tanıdı, doçentlik kadromuzu aldık, Ocak 1996’da da aynı üniversitede profesör olduk. O Anabilim Dalının kurucusu olarak 16 yıl yönettik ve 2004’te kendi isteğimizle Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’na geçtik.

Adaletsizlik ve zulüm sürgit kalıcı olamıyor..

Büyük sözdür;

“Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste..”

*****************

Zalimleri zulümlerinin bedelini elbet bir gün ödeyeceklerdir ve tarihin çöplüğüne atılacakladır.

Yiğitler, kahramanlar, onur anıtları ise insanlığa bu paha biçilmez değerleri, ödedikleri bedel üzerinden örnek olarak aşılayacaklardır.

* Teğmen Mehmet Ali Çelebi’ye biz de selam duruyoruz!

Polis yakaladığında adli emanete alınan cep telefonuna birkaç dakika içinde 139 terör örgütü üyesinin numarasını polisin yüklediğini Teğmen Mehmet Ali Çelebi mahkeme önünde kanıtlamıştı. Ama bu savunmasını yapabilmesi için 33 ay tutuklu kalması gerekmişti. Çelebi o duruşmada tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmişti. Göreve geçince Ankara yerine Güneydoğu’da terörle savaşımda görevlendirilmesini istemişti.

Mehet_Ali_Celebi_Hasdal'dan_cikti_operasyona_gitti

Diyelim Çelebi Teğmen bu komployu kanıtlayamadı..
Salt bu numaraların telefonunda varlığının anlamı olabilir mi?
Hiçbiri ile konuşması – iletişimi olmadığına göre bunun anlamı nedir?
Anlaşılan, komplonun Telekom aşaması da planlanmış olmalıdır.
Bir dizi olmayan – yapılmayan konuşma – mesajlaşma “varmış – yapılmış” gibi gösterilecektir!

Komplo bu denli genişlediğine göre buyruk da büyük yerden, tepelerden gelme olmalıdır?

* Kimdir bu yüksek (!) tepelerdeki alçaklar??

mehmet-ali-celebinin-cep-telefonu-rehberine-yuklenen-kayitlar-ile-ilgili-gelismeler-2501111200_m

Şimdi, bu 3 “polisin” bu iğrenç iftirayı salt kendilerinin attığı kabul edilebilir mi?

Sizce de bunlar devletin polisi midir!?)

Hangi amirler, en üstte kimden emir alarak bu alçak komployu düzenlemişlerdir?

Bu sefil çamur atma eyleminin adı Ceza Hukukumuzda görevi kötüye kullanma bile değil, “görevi ihmaldir” öyle mi?

Görevi kötüye kullanarak nitelikli sahtecilik ile iftira atma eylemi değildir öyle mi?

Hangi savcı, neden ve nereden emir alarak böylesi bir yoruma gidebilmiştir?
Bu savcı ve polislerin adları nelerdir?
Gerçekten Müslüman mıdırlar?
Nüfus kağıtlarında dini “İslam” olarak yazıyorsa, işledikleri suçun karşılığını biliyorlar mı?

En ağır biçimde kul hakkı yediklerini biz mi söyleyelim?

Kul hakkını Tanrı’nın bile bağışlayamadığını da ekleyelim mi?

Bu durumda bu kişiler cehennemlik olacaklarını biliyorlar mı?
Bilmiyorlarsa nasıl Müslümanlar?
Biliyorlarsa gerçekten Müslüman oldukları söylenebilir mi?

Tegmen_Mehmet_Ali_Celebi_bu_bizim_icin_madalyadir

Zoraki takiyye

    “Türkiye’de laikçilerle dar-ül harpte olma”

(!?) safsatasına bile sığmaz.

Bu terazi bu sıkleti kaldırmaz.

Türk halkı ya da dünyanın herhangi bir halkı bunca zulme – adaletsizliğe boyun eğmez.

“Adalet mülkün (ülkenin) temeli” ise, o temel bombalanmıştır.

* Ülke başımıza çökmektedir.

Bu tablonun özürsüz ve hızla düzeltilmesi gerekmektedir ve
Teğmen Mehmet Ali Çelebi gibi yiğitleri doğuran anaların milleti Türk ulusu, gereğini mutlaka yapacaktır.

Teğmen Mehmet Ali Çelebi, yüce gönüllülükle – çelebilikle “bir başka vatan nöbetine” gitmiştir, gözü açıktır.

Ya zalimler, zulüm sahipleri ve aşağılık maşaları?
Uyuyabilmekte midirler, gözleri niye açıktır?

Sevgi ve saygı ile.
19.8.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Pierre De Ronsard : SONNET


Dostlar
,

Sayın Levent Ertürk aağıdaki şiiri paylaşıyor..

Bu Pazar şiirimiz, modern Fransız şiirinin öncülerinden kabul edilen
Pierre De Ronsard‘a ait (1524-85). Bir asilzadenin oğlu olarak şatoda doğan Ronsard, gencliğinde sağır kaldi. Bir süre sonra kendini edebiyata verdi.
Pastoral, romantik ve ölüme ilişkin temaları işlediği “sonnet” tarzı şiirleri ile
çığır açtı. İlerleyen yaşlarında Helene adlı bir kıza aşık oldu ve
O’na “Son Maceram” adını verdi. Ne var ki aşkına bir karşılık alamadı.
Helene için yazdığı: “İhtiyarladığıniz zaman, akşam vakti, ocak başında …”
diye başlayan sonnet’i Fransız şiirinin klasiklerinden biri oldu.
Gününüz aydın olsun.
***
Sevgi ve saygı ile.
Pertek – Tunceli, 11.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
divider_yesil_fiyonk
S O N N E T
Bir çiçek demeti gönderiyorum size;
Kendi elimle kopardım bu çiçekleri;
Yarına kadar hepsi döküleceklerdi
Biri çıkıp akşamdan onları dermese.
 
Size güzel bir ders olmalı bu hadise:
İstediğiniz kadar güzel olun şimdi,
Kaybedeceksiniz elbet bu güzelliği,
Bu çiçekler gibi solacaksınız siz de.
 
Zaman geçiyor, sultanım, geçiyor zaman.
Zaman değil geçen, en güzel çağı ömrün;
O büyük dalga bizi de alacak bir gün.
 
Göçüp gittiğimiz gün biz de bu dünyadan
Unutulur sevdiğiniz, sevildiğiniz.
Sevmeğe bakın geçmeden güzelliğiniz.
Pierre De Ronsard
(Çeviri: Orhan Veli)
divider_yesil_fiyonk

 

Türker Ertürk : ERGENEKON

Dostlar,

Sayın Türker Ertürk, amiralliğe dek yükselmiş bir kurmay deniz subayı olarak, strateji eğitimi almış olmasının da avantajı ile zekası ve birikimini harmanlayarak ülkemizin önünü açabilecek yazılar yazmakta.

Bu uğurda, belki de Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile sonlanacak
mesleksel kariyerini feda etmiş durumda.. İstifa ederek bu yolla savaşımı seçerek.

Kendisini dikkatle izlemekte yarar var. Aşağıdaki yazı da bu nitelikte.
Örn. şu “Ergenekon tertibi” tanımına bakar mısınız ??

  • Ergenekon, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurucu ilkelerinden, ideolojisinden, kırmızı çizgilerinden uzaklaştırmak ve rejim değişikliği yapmak için planlanan darbe sürecine yönelik muhalif siyaseti baskı altına almak ve sindirmek gerekçesiyle emperyalizm tarafından planlanmış ve işbirlikçisi AKP ve Cemaat vasıtası ile kotarılmıştır. Balyoz ve Casusluk gibi davalar ise bu sürece
    itirazı olacak Türk Silahlı Kuvvetleri için sahneye konulmuştur.

Ergenekon_tanimi
İyi bayramlar..

Sevgi ve saygı ile.
Tokat, 9.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

ERGENEKON

Türker ERTÜRK

portresi_sade

Silivri’ye halkın toplanmasını istememişlerdi.
Çünkü kararların büyük bir infiale ve önü alınamayacak bir halk hareketine döneceğinden korkuyorlardı. Ergenekon denen operasyonel dava daha başlarken sonucu kurgulanmıştı. Bu nedenle
gayri hukukilik, masumiyet karinesi, delil, kanıt
ve adalet kimsenin umurunda değildi.

O gün orada gözlemledim, bunlar halkın üzerine ateş bile açabilirler!
Ne yazık ki, bugün ülkemiz, kindar, dinci, faşist, acıma duygusu olmayan, Cumhuriyetimize ve Aydınlanmaya düşman olan, yaşamı bir getirim paylaşımı olarak gören, demokrasiden zerre kadar nasibini almamış ve iktidarda kalmak için her türlü melaneti yapabilecek insanlar tarafından yönetilmektedir.

“ Oh olsun “ demişlerdir

Sanıyorum gözlerinizden kaçmıyordur, komşumuz Suriye’de kutsal ay Ramazan’da bile bombalar patlıyor yüzlerce masum canlar yok oluyor ama bizden bir üzüntü mesajı bile gitmiyor. Biliyorsunuz daha önce Suriye’de bir terör saldırısı sonucunda bu ülkenin bakan seviyesinde üst düzey dört temsilcisi havaya uçurulmuştu.
Fakat ne Başbakan Erdoğan, ne de başka bir yöneticimiz terörden çok çekmiş
ülke olarak komşumuza bu nedenle de baş sağlığı dilemedi ve geride kalanlar için “Allah sabır versin” demedi. Ne dersiniz belki de “ Oh olsun “ demişlerdir.

Bu ruh halinin Türk’ün ve ecdadımız diye övündükleri Osmanlı’nın savaşta düşmanına bile reva görmediği ruh hali ile benzeşir durumu var mıdır?

“Ergenekon davası Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasının adıdır.”

diyen Başbakan Danışmanı Yalçın Akdoğan; 

“Bu dava ile 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan’dan süzülüp gelen müdahale ruhundan hesap sorulmuştur. Bu Türk demokrasisinin
geleceği açısından önemli bir dönüm noktasıdır.“
açıklamasında bulunmuştur.

Asker istedi diye darbe olmamıştır

Bu açıklamanın en büyük çelişkisi, demokrasiyi arzu edilen durakta inilecek tramvay olarak gören zihniyetin demokrasiye referans yapmasıdır.

Geçmişte yapılan askeri darbelerin demokratik bir ülke olma yolunda ilerlemeye çalışan Türkiye’de acılar çektirdiği ve bu süreci olumsuz olarak etkilediği bir vakadır. Ama şu da bilinmelidir ki, bu ülkede asker istedi diye darbe olmamıştır.
Dış ve iç dinamikler Türkiye’yi belli hedeflere doğru yönlendirmek
için darbelerin alt yapısı hazırlanmıştır.

Ayrıca demokrasi ve iktidarın darbe yolu ile değil normal yollarla el değiştirmesi uzun süreli bir birikimin ve kültürün işidir. Türkiye Cumhuriyeti aydınlanma ve demokrasi projesidir ama teslim aldığı miras bunun tam zıttıdır.

Tecavüz etmek bile var

Osmanlı tarihi neredeyse bir darbeler tarihidir. Üvey ananın oğula, kardeşin kardeşe, oğulun babaya, babanın oğula darbesi vaka-i adiyedendir.

  • Darbelerden sonra Padişah ve Halife konumundaki insanı katletmek
    hatta tecavüz etmek bile vardır Osmanlı’da!

Bu açıdan bakıldığında Türkiye Cumhuriyeti çok masum kalır.

Peki, Yalçın Akdoğan’ın dediği gibi Ergenekon davası darbeler ile bir hesaplaşmadır..” denebilir mi? Kesinlikle hayır!

  • Ergenekon, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurucu ilkelerinden, ideolojisinden, kırmızı çizgilerinden uzaklaştırmak ve rejim değişikliği yapmak için planlanan darbe sürecine yönelik muhalif siyaseti baskı altına almak ve sindirmek gerekçesiyle emperyalizm tarafından planlanmış ve işbirlikçisi AKP ve Cemaat vasıtası ile kotarılmıştır.
  • Balyoz ve Casusluk gibi davalar ise bu sürece itirazı olacak Türk Silahlı Kuvvetleri için sahneye konulmuştur.
  • Bugün ülkemiz, “darbecilerle hukuken mücadele ediyoruz” diyen, gerçekte kendileri darbeci olan emperyalist işbirlikçilerle karşı karşıyadır ve gerçek darbe süreci devam etmektedir.

Bu darbenin askeri darbeler gibi kısa sürede tamamlanmamasının ve
uzun sürmesinin nedeni, demokratik görünümlü ve ana operasyonel silahının
hukuk olmasıdır.

AKP ve Cemaat ikilisi

Bu darbenin arkasında esas güç emperyalizmdir.

Nedeni ise ülkemize ve bölgemize yönelik çıkarları ve planlarıdır.
Bu dış dinamiği görmeden olayın sorumluluğunu AKP ve Cemaat ikilisine indirgemek saflık veya en hafif deyimi ile büyük analiz hatası olur.

O zaman bu kötüye gidiş nasıl durdurulur? Bunun için iki çözüm var. Birincisi emperyalizmle anlaşmak “ Aynı projeleri ben de yaparım, merak etme “ demek. Adlarını şimdilik vermeyeyim ama bu seçeneğe oynayanlar var.

ABD’nin onayı var

İkincisi ise, Ekim’den sonra yükselecek halk hareketini de arkasına alan
geniş cepheli bir siyasal hareketle AKP’ye sandıkta hasar aldırmak ve süreç içinde iktidara gelmek. Ben bu seçeneğin geçer akçe olduğunu değerlendirmekteyim.
Aksi emperyalist projenin ekmeğine yağ sürer!

Halen yaşadığımız bölünme ve iç savaş sürecini durdurmak için Mısır’da yaşananlar Türkiye için farklı koşulları, tarihsel geçmişi ve deneyimleri nedeniyle
iyi bir örnek olamaz. Ayrıca Mursi’nin devrilmesinde bir şekilde de olsa
ABD’nin onayı olduğunu değerlendirmek gerek.

Hiç değilse bugün size daha iyi şeyler yazabilseydim. Ama olmadı!
Bulunduğumuz coğrafyada yaşamanın maliyeti ne yazık ki, çok yüksek.

İyi bayramlar diler saygılar sunarım.  (8.8.13)

AKLIMIZA KİLİT VURULAMAZ

Dostlar,

Sayın Ertürk bu yazısında da çok çarpıcı saptamalar yapmakta deyim yerinde ise çığlık atmaktadır.

Twitter hesabına yapılan saldırıyı AKP’nin faşist iklimine bağlamaktadır.
Hiç de haksız değildir..

Biz de bu vb. saldırıları kınıyoruz. Yetkilileri, bu tür demokrasi ve hukuk dışı eylemlerin işleyenlerini bulmaya ve adalete teslim etmeye çağırıyoruz:
Çıkıp kamuoyuna net ve içtenlikli açıklamalar yapmalarını diliyoruz..
Yanlış adrese başvurmuyorsak.. ya da dileğimizi suçlulara aktarmıyorsak..

Türkiye bu kuşatmayı da aşacak ve sorumlularından yasal hesap soracak.
Her-kes bu tarihsel gerçeği kafasına bir güzel koymalı ve hiç unutmamalı..

Teşekkürler Sayın Ertürk..

Dayanışma ile..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 30.7.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

AKLIMIZA KİLİT VURULAMAZ

portresi_sade


Türker ERTÜRK

Geçtiğimiz Perşembe ve Cuma günleri Başbakan Erdoğan’ın “Allah’ın belası” dediği Twitter hesabımıza siber saldırı yapıldı, önce beni izleyenlerin sayısı azaltıldı, daha sonra sistem hesabımı askıya aldı.

Kuşku duymakla birlikte ilk önce bu olayın yalnızca benim başıma geldiğini düşündüm. Daha sonra öğrendim ki, bu şerefsiz ve ahlaksız saldırının tek hedefi ben değilmişim. Saldırıya uğrayanların ortak yanı ise Erdoğan ve AKP’ye karşı muhalefet etmeleri!

Tereddütsüz söylemek isterim ki, bu saldırının sorumlusu Erdoğan,
AKP iktidarı
ve onların yarattıkları anti-demokratik iklimdir.

Demokrasiyi istedikleri durakta inecekleri bir tramvay olarak gören ve onun nimetlerinden faydalanarak bir biçimde iktidara gelen Erdoğan, iktidarda sonsuza dek kalmak ve hesap vermemek için devletin gücünü karşıtlarına (muhaliflerine) karşı silah olarak kullanmaktadır.

Hitler milliydi bunlar gayri milli!

Bugün ülkemiz Hitler faşizmine ve diktatörlüğüne rahmet okutacak uygulamalarla karşı karşıyadır. Hiç değilse Hitler milliydi, şu anda ülkemizde bulunan iktidar sahipleri emperyalist işbirlikçisidir ve gayri millidir. Bu toprakların yararına tek bir uygulamaları bile yoktur. Sakın birisi çıkıp yollar, sağlık ve AVM gibi şeyler lütfen söylemesin. Hitler’in Almanya için yaptıklarının yanında bunlar solda sıfır kalır.

Bugün hiçbir Alman, bazılarının içinden geçse bile Hitler zamanında iyi işler de yapıldı diye bu dönemi temize çıkaramaz ve Hitler’i övemez. Çünkü Hitler
hem ülkesini, hem Avrupa’yı hem de dünyayı felakete sürüklemiştir.

Evet, Erdoğan ve AKP iktidarına muhalefet ediyorum.
Geçmişte ne Sayın Erdoğan ile ne de partisinin ileri gelenleri ile kişisel bir husumetim ve tanışıklığım olmadı. Kendileri ile insani hiçbir sorunum yoktur.

Ama yaptığımız gözlemler ve analizler sonucunde Erdoğan ve AKP iktidarının;

  • emperyalizme taşeronluk yaptığını, 
  • gizli bir gündemleri olduğunu, 
  • Cumhuriyetimizin kazanımlarını yok etmek istediklerini, 
  • rant ve talan peşinde koştuklarını, 
  • insanlarımızı Allah ile kandırdıklarını, 
  • Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimini değiştirmek için yeni anayasa peşinde koştuklarını, Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi
    hukuksal olmayan operasyonel davaların önünü açtıkları.. 

değerlendirmesini yapıyorum.

İç savaş kapımızda

Ayrıca Erdoğan ve AKP iktidarının halen sürdürdüğü politikaların

  • insanlarımızı birbirine karşı kamplaştırdığını, ayrıştırdığını, 
  • ülkemizi felakete sürüklediğini, 
  • hızla bölünmeye ve parçalanmaya doğru gittiğimizi 
  • ve iç savaşın kapımızda olduğuna inanıyorum.

Bu yaptığım değerlendirmelerin bir kısmına veya tamamına katılmayabilirsiniz.
Ama bu ülkede demokrasiden, fikirlerin serbestçe açıklanabilmesi hürriyetinden
ve basın özgürlüğünden eğer söz ediyorsanız, bu söylediklerime ve değerlendirmelerime katlanmak zorundasınız.

Yürütme erki için son yetkiyi halk vereceğine göre, herkesin düşüncelerini ve kanaatlerini serbestçe anlatmasına uygun ortamın sağlanması, demokrasinin
olmaz ise olmazıdır.

Erdoğan’ın ikide bir söylediği sandık, faşist yönetimlerde ve monarşilerde de vardır ama buralarda basın özgürlüğü yoktur ve düşüncelerin serbestçe açıklanabilmesi mümkün değildir.

Dünya birincisiyiz!

Günümüzde Türkiye’de basın özgürlüğünün zerresinden bile söz edilemez.

Erdoğan yönetiminde AKP iktidarı, elindeki devlet aygıtını saldırı silahı olarak kullanarak basını sindirmiş, korkutmuş, susturmuş, tutuklamış ve içeri atmıştır.

Bugün 123’ü tutuksuz 64’ü tutuklu olmak üzere 187 gazeteci yargılanmaktadır.

Bazıları suçunu bile bilmemekte, bazıları ise gazetecilik yaptıkları için cezalandırılmaktadır.

  • Dünyada en çok gazetecinin tutuklu olduğu ülke sıralamasında birinciyiz!

Bu onur sanırım bize yeter de artar bile! Erdoğan’ın ileri demokrasi dediği bu galiba!

Baskılar sonucu işinden attırılan gazeteciler, yerlerine ikame edilen yalama ve yalaka takımı, maliye ve adliye ile yola getirilen medya patronlarından sonra
basın hükümet için artık dikensiz gül bahçesi haline getirilmiştir.

Ama işi, internet gazeteciliği, elektronik postalar ve “ Allah’ın belası “ facebook ve twitter gibi sosyal paylaşım siteleri bozmakta ve yaratılan bu gül bahçesini
dikenli hale getirmektedir.

Amaç muhalifleri susturmaktır

Yazılarımız Aydınlık Gazetesi yanında Florida, Londra, Berlin ve Paris de dahil olmak üzere 15’i aşkın internet gazeteciliği yapan sitelerde yayınlanmakta ve milyonlara ulaşmaktadır. Konferans ve panel gibi nedenlerle gittiğim yerlerde insanlarımız bana ceplerinde ve cüzdanlarında taşıdıkları yazılarımı göstermektedirler. Sosyal paylaşım siteleri, muhalif yazıların milyonlara ulaşmasında alternatif medya görevini yapmaktadır.

Bizim gibi AKP’ye muhalefet edenlere yapılan bu siber saldırıyla, Gezi olayları ile başlayan halk hareketi sırasında beş yurttaşımızın hunharca katledilmesi, halka kimyasal silahlarla saldırılması ve TÜPRAŞ’a baskın yapılması arasında hiç fark yoktur. Amaç muhalifleri susturmaktır!

Hesaplarımıza yapılan saldırı bir cinayettir.
Bu cinayetin azmettiricisi Erdoğan ve AKP iktidarı olup tetikçileri Türkiye’dedir
ve olayın Twitter şirketi ile alakası yoktur.

Hiç kimse, ama hiç kimse, doğru bildiğimiz yoldan döndüremez, korkutamaz
ve aklımıza kilit vuramaz.

Saygılar sunarım.

Bölünme Kimin Yararına?

Dostlar,

“Işıklı insan merhum Prof. Dr. Alpaslan Işıklı hocamızınaramıdan ayrılışı
13 Temmuz 2013 idi..

Saygın anısına sitemizde epey yazı yayımladık..

Bir başkasını daha paylaşarak, yokluğunda da O’ndan aydınlanmamızı sürdürelim..

Çok önemli bir belge..

portresi

Bolunme_kimin_yararına_Diyap_Aga’nin_torunlari_Kasım_2007_Alpaslan_ISIKLI

İbretle okuyalım, okutalım ve günümüze bağlayalım..

Sevgi ve saygı ile.
30.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Gıda Güvenliği ve Hijyeni Sorunu Çözülemiyor..

Dostlar,

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Temmuz 2013 içinde kamuoyuna
4 alanda uyarı yayımladı web sitesinde..
(http://www.tarim.gov.tr/GKGM/Sayfalar/DuyurularDetay.aspx?rid=41&ListName=Duyurular&refId=, 27.7.13)

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yaptığı denetimler sonucunda ulaştığı bilgileri, 5996 sayılı “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” 
md. 31/6 uyarınca kamuoyunun bilgisine sunabileceği kurala bağlanmıştır.

Bu bağlamda sözkonusu duyurular bal, et ürünleri, süt ürünleri ve takviye edici – destekleyici gıda ürünleri hakkında.

Söz konusu ürünlerin taklit ve tağşiş edilenleri (karıştırılan) ürün adları – markaları ve firma adlarıyla teşhir edilmekte..

Ayrıntılı bilgi için aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

ifsa

Türkiye 80+ milyonluk bir ülke.. Ayrıca her yıl 30+ milyon turist geliyor..

Milyonlarca ton gıda ürünü üretilmek durumunda. Devasa üretim miktarlarının yanı sıra çeşit zenginliği de söz konusu.

Dolayısıyla

gıda güvenliği – hijyeni (sanitasyonu) ve
gıda güvencesi (yeterli – dengeli beslenme için güvenli gıdaya uygun bedelle
sürekli erişim hakkı) 2 temel sorun alanı..

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, denetim sonuçlarını zaman zaman kamuoyu ile ilgili yasa uyarınca paylaşmakta.

Türkiye’de gıda güvenliği ?? 

  • 40 bin gıda işletmesi, yarım milyon gıda satış noktası..
  • Salt 5 bin gıda denetçisi ?? Denetimde nitelik-nicelik sorunlu..
  • Kayıt dışılık, merdiven altı üretim ciddi sorun !
  • Hızlı, etkin ve caydırıcı bir denetim zorunlu.

Dolayısıyla Bakanlığın denetim hizmetleri öenemli – değerli ama çook çok yetersiz..
Yakalanabilen ve teşhir edilebilenler devede kulak örneğince..

Bu bakımdan, GIDA GÜVENLİĞİ TEMEL BİR KAMUSAL GÖREV olduğundan, denetim altyapısının insangücü ve teknik donanım olarak nitelik ve nicelik olarak
yeterli kılınması kaçınılmazdır!

Bu amaçla, ABD’de olduğu gibi bir Gıda ve İlaç Kurumu – FDA (Food and Drug Administration) oluşturulabilir, oluşturulmalıdır. Bu kurum bilimsel, yönetsel ve akçal (parasal – finansal) açılardan özerk – otonom olmalıdır.

Ancak bu sayede politik kaygılardan arınarak nesnel – bilimsel denetim hizmeti yürütülebilir. AKP döneminde 11 yıla varan sürede Sağlık Bakanlığı ve
Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı da yeniden yapılandırıldı.

663 sayılı yasa gücünde kararname (KHK) ile Sağlık Bakanlığı yeniden yapılandırıldı
(2 Kasım 2011) ve Türkiye Tıbbi Cihaz ve İlaç Kurumu adıyla bir “bağlı kuruluş” oluşturuldu.

Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı’nda da özerk bir ulusal gıda kurumu oluşturulmadı. Gıda denetimleri Sağlık Bakanığından alınarak Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı’na verildi. Bu yeniden yapılanmalar sürecinde FDA benzeri bir kurum kazandırılabilirdi Türkiye’ye.. AKP hükümeti özerk kurumlaşmalar istemiyor. Tüm ipler elinde olsun politikasında. Bu bağlamda TÜBA, TÜBİTAK, üniversiteler bile sınırlı özerkliklerinden büyük ölçüde yoksun bırakıldılar..

Oysa demokrasinn kolonları özerk kurumlardır.

Sonuç ortada.. toplumun gerilimini alma… İş yapıyor görünme..

Kocaman bir soru daha kafaları karıştırmakta :

  • Denetlenen ve teşhir edilen firmalar AKP yandaşı olmayanlar mı?

En etkili çözüm; ÖZERK ULUSAL GIDA – İLAÇ KURUMU kurmaktır!

Sevgi ve saygı ile.
27.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Kıbrıs : Üyenin Gözlemcisi..

Dostlar,

KIBRIS ulusal davamız…

Sahipsiz kalmasın, gözden kaçmasın gündem oyunları ile..

Kıbrıs Girit Olmasın

 

Kıbrıs Türk Kültür Derneği Başkanı dostumuz Sn. Ahmet Göksan‘a teşekkür ederiz..

Sevgi ve saygı ile.
26.7.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

========================================

 

ARA SIRA : ÜYENİN GÖZLEMCİSİ

ahmet_goksan_portresi

 

Ahmet GÖKSAN
Kıbrıs Türk Kültür Derneği Bşk.

kibristkd@gmail.com

 

 

  • “Her şeyden evvel şu kadarını kati olarak her Türk vatandaşı kafasına kazımalıdır ki Rum vatandaşlarımızın siyaseti, kiliselerin çizdiği propagandanın tatbikinden başka bir şey değildir. Dün o kadar cesaretle tatbik edemedikleri siyasetlerini bugün daha açık, daha pervasız bir surette yürütmeye uğraşıyorlar.”  1946, Dr. Fazıl KÜÇÜK

            Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 39. yılı nedeniyle Rum ve Yunan siyasetçilerin ağızlarından kin ve nefret kokan konuşmalarını duymuş olmayı, insanım diyenlere karşı işlenmiş bir suç olarak gördüğümüzü kaydediyoruz. Yunanistan Boşbakanı affedersiniz Başbakanı Bay Andonis Samaras; 1974 yazında Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinin, neden modern Yunan tarihinde en büyük trajedi olduğunu söylüyor. Şimdiki Yunanların modern Yunan tarihi içinde yerlerinin olmadığını tarihçiler
kabul etmektedirler. Bay Andonis, 20 Temmuz’un her şeyden önce hayatlarını kahramanca feda edenleri, öldürülenleri ve kayıpları anma günü olduğunu söylüyor.

            Öncelikle Bay Başbakanın ne kadar boş konuştuğunu kabul etmek durumundayız. 21 Mart 1979 gün ve 2659/79 sayılı dosyaya bir kez daha bakmasını önermek istiyoruz. Yunanistan Yüksek Mahkemesi verdiği tarihi kararda,
Türkiye’nin Ada’ya müdahalesinin uluslararası anlaşmalara uygun ve yasal olduğunu belirtiyordu. Suçlu olanın da albaylar cuntası yani o günkü hükümet edenlerin olduğuna karar veriyordu. Bu gerçekleri bilmemesi olanaksızdır. Çünkü devletin arşivleri elindedir.

            Bay Başbakan adadaki uyuşmazlığın çözümünün “BM kararları ve AB müktesebatı çerçevesinde bir çözümü var gücümüzle destekliyoruz. Demokratik, Avrupa değerleri doğrultusunda, Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığına son verecek, adayı yeniden birleştirecek, işlevsel ve yaşayabilir bir çözümün” olanaklı olacağını söylüyor. Ada’da çözümden yana olduğunu yukarıdaki gerekçelere dayandırmak
en hafif söylemle savaş suçu işleyenlerle birlikte olmak demektir. 15 Temmuz 1974 gününde gerçekleştirilen darbenin yasa dışı yollardan uluslararası anlaşmalara aykırı olarak Ada’ya sokulan Yunan askerlerince yapıldığı biliniyor. Bu darbeyi yapanları savaş suçunun dışında bir başka tanımla değerlendirenler varsa beri gelebilirler. Aradan geçen uzun süreye karşın 15-20 Temmuz 1974 günleri arasında birbirlerini öldürenleri “kayıp kişiler” olarak tanımlamak ise ayrı bir aymazlıktır.

            Maraş konusu bütünlüklü bir çözümün parçası olmasına karşın sıklıkla gündemde tutulmak isteniyor. Çözüme ilişkin görüşmelere başlamanın bir koşulu olarak ortalık yerlere bırakılmasını iyi niyetten yoksun bir davranış olarak okumak gerekiyor. Bunun ötesinde görüşmeci düzeyinin düşürülmesini de benzer bir yaklaşım olarak görüyoruz. Bununla yetinmeyenlerin çözüm konusunda en son sözün Kilisenin güdümündeki Ulusal Konsey tarafından söyleneceğinin duyurulmasını da çok yüzlülük olarak kaydediyoruz.

            Önümüzdeki Ekim ayından itibaren görüşmelerin başlayıp başlamayacağının tartışması yapılıyor. Görüşmeleri son şans olarak değerlendirmeyi doğru bulmadığımızı kaydetmek istiyoruz. Yaşamın devam ettiği sürede son şans diye bir yaklaşımın olmaması gerekiyor. Kişilerin yaşamları bir anlamda devletlerin de yaşamlarına koşuttur. Bu koşullarda kuşkularla başlanacak görüşmelerden de
bir sonuç alınamayacaktır.

            BM Genel Yazmanı’nın Kıbrıs Özel Temsilcisi Bayan Lisa Butterheim görüşmelerle ilgili olarak umutlu konuşuyor. Çünkü tuzu kuru. Diğer yandan tuzu kokutanlar da ekonomik kriz içinde olduklarına vurgu yapıyorlar. “Bu nedenle müzakerelerin önümüzdeki sonbaharda baskı altında yeniden başlayamayacağını” söylüyorlar. Bu açıklamalara karşın en önde giden Bay Nikos Anastasiyadis ise “müzakereler ancak somut sonuçlar verecek koşullar sağlanırsa başlayabilir” diyor.

            Bu gelişmeler ve söylemler karşısında doğru oturup doğruları konuşmak durumundayız. Barak Obama, ülkesinin BM gözetiminde Kıbrıs’ın yeniden birleştirilip iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyonun oluşturulması çabalarını desteklemeye devam edeceklerini söylüyor. Devamında da “Kıbrıs’ta bölünme daha fazla devam edemez.” diyor.

            Yarım asra yaklaşan süreçte yukarıdaki tanımlar sürekli olarak yapıldı. Gelinen nokta ortalık yerlerde sürünüyor. Arpanın boyu kadar bile yol alınamazken BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı 541 ve 550 sayılı kararlarının yok sayılması için Birleşik Amerika Devletleri’nin öncülük etmesini ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Filistin Devleti gibi “gözlemci üye” düzeyinde tanınmasının sağlaması gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız.
26 Temmuz 2013, Ankara