Etiket arşivi: Dr. Ahmet SALTIK – Mülkiyeliler Birliği Üyesi

Varlık Fonu Türkiye’nin gelecek rehnidir

Varlık Fonu Türkiye’nin gelecek rehnidir

Çiğdem Toker
Cumhuriyet, 15.08.2016
(AS: Bizim geniş katkımız yazının altıdadır…)

Bugün, ülkenin kaderini belirleyecek önemdeki bir düzenleme Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülmeye başlanacak: Türkiye Varlık Fonu.
Parlamento’nun laf olsun diye değil, gerçekten ciddiye alındığı koşullar altında, adamakıllı bir kanun tasarısı halinde gelmesi gereke bu düzenleme, AKP’li 16 milletvekilinin imzasını taşıyan “kanun teklifi” olarak komisyon önünde.
Kanun teklifinin, tasarıyla kıyaslandığında, çok daha kısa ve “çöpsüz üzüm” tadında zahmetsiz bir yol katettiğini anımsatıp düzenlemenin getireceği sistemi özetleyelim:
Bu teklif yasalaşıp yürürlüğe girdiği gün, Türkiye Varlık Yönetimi A.Ş. kurulmuş oluyor.
Başbakanlık’a bağlı olacak bu şirket de Türkiye Varlık Fonu’nu kuruyor.
Muhalefet bu teklife “kanunlar üstü” diyor ama maddeler incelendiğinde bu niteleme enikonu naif kalıyor. Fon ve şirket, kanunlar üstü değil, resmen “kanunlar dışı bir biçimde tasarlanmış.
***
Öyle şirket düşünün ki, özel hukuk hükümlerine tabi ama Başbakanlık’a bağlı.
Kurulur kurulmaz Ticaret Sicili’ne tescil edilmiş sayılacak.
Ama Kurumlar Vergisi’ne tabii değil.
Tahvil ihraç edecek, repo – ters repo yapacak, gayrimenkul sertifikaları çıkaracak,
yabancı şirketlerin yatırımlarına ortak olacak, a
ma Sermaye Piyasası Kanunu’na tabi değil.
Her düzeyde yüzlerce çalışan istihdam edecek ama Devlet Memurları Kanunu’na tabi değil.
Onlarca ihale açacak, milyonluk alımlar yapacak ama ihale mevzuatına tabi değil.
Otoyol, Kanal İstanbul, 3. köprü, 3. havalimanı, Akkuyu Nükleer Santralına finansman sağlayacak ama Sayıştay denetimine tabi değil.
Meseleyi biraz daha açmak adına bir ayrıntı paylaşalım: Kanun teklifinin 8. maddesinin gerekçesinde, bu Fonun hangi yasalara tabi OLMAYACAĞI listelenmiş. Bir A4 sayfasına yakın bu listede ben 18 kanun ve KHK saydım.
***
İşin uzmanları, “etmeyin eylemeyin, Varlık Fonları, zengin madenleri doğal kaynakları olan, kaynak, nakit fazlası yaratan ülkelerin işidir” diyor ama aldıran yok.
Bilakis, teklifin gerekçesine baktığınızda, onca laf kalabalığının arasında gerçek niyeti apaçık görüyorsunuz:
Otoyollar, Kanal İstanbul, üçüncü köprü ve havalimanı, nükleer santral gibi büyük altyapı projelerine kamu kesimi borcu artırılmadan finansman sağlanması.”
E, hani bu projelerin finansmanında sorun yoktu? Herkesçe bilinen büyük müteahhitlik şirketleri kredileri bulup getirmişti. Hani, Hazine bu borçları bir yönetmelikte üstlenmişti?
Ne oldu? Dolar üzerinden 20-30 yıl sürelerle verilen alım, araç geçiş, yolcu garantilerinde
sıkıntı mı var acaba?

Hani yap-işlet-devret modeliyle yapılan bu büyük projelerde devletin cebinden bir kuruş çıkmıyordu?
Türkiye Varlık Fonu teklifinin gerekçesine baktığınızda, kurulacak şirketin sermayesini
50 milyon TL olacağı ve Özelleştirme Fonu’ndan karşılanacağı yazıyor.

Bu sermayenin kaynağı kamu değil mi?
Fona devredeceği belirtilen kurumların nakit fazlası, bu milletin değil mi?
Bir yandan yatırımcıyı ayağına turkuvaz halı” sereceğiz diye teşviklere boğarken,
diğer yandan hukuku ve denetimi hiç sayan bir mekanizma kuruyor iktidar.

Sadece bizlerin değil, gelecek kuşakların yaşamını rehin edecek bir düzenlemeden
söz ediyoruz.

Kimse kimseyi kandırmasın:
Türkiye Varlık Fonu, “büyüme artışı” maskesi arkasında bu rejimin yere göğe koyamadığı
3. havalimanı, 3. köprü, Osmangazi Köprüsü ve ihalesi yeni yapılacak Kanal İstanbul’u,
baş göstereceği anlaşılan finansman sıkışıklığından kurtarma işidir.
=======================================
Dostlar,

Sayın Toker’in bu önemli ve uyarıcı yazısı Cumhuriyet‘te 15.08.2016’da yayımlandı.
1,5 yıl oluyor. Kabul delim ki siyasal iktidarın yerli yabancı akıl verenleri nicel ve nitel açıdan epey gelişme göstermiştir. Ülkenin günü ve geleceği, sorumsuz ve hovardaca girişimlerle,
oy ve talana ortaklık zemininde heba edilmektedir. Giderimi (telafisi) giderek güçleşen,
yer yer olanaksızlaşan bir fatura ve yıkım (tahribat) ulusumuza dayatılmaktadır.

Kim akılcı gerekçelerle açıklayabilir ki, İstanbul’da 2 uluslararası havaalanı varken 3. niçin yaptırılmaktadır? 23 milyar €’yu aşan muazzam bir dış borç servet ile kimler karunlar gibi zengin edilmektedir, maliyetler katlanarak hangi yandaşlar ihya edilecektir? Turist sayısı giderek düşmektedir ve asıl yük Antalya havaalanındadır. Kuzey ormanları telef edilmiş, bölge yapılaşmaya açılarak daha da yok edilecektir. Bildiğimiz ölçüde dünyada 3 havaalanı olan büyük kent yoktur. Londra hala dünyanın en stratejik merkezlerindendir ve 2 havaalanı (Gatwick ve Heatrow) ile yetinmektedir. Bunca ağır borçlu, çok yüksek işsiz, gelir dağılımı olağanüstü bozuk, doğu-güneydoğusu yoksulluk ve işsizlikle boğuşan, enflasyonu 2 basamaklı ve parası pul, içeride ve dışarıda çok büyük ölçekli terör operasyonları yürütmek zorunda kalan, halkı tehlikeli biçimde kutuplaştırılmış, giderek dincileştirilen, cari açık + bütçe açığı + dış ticaret açığı şeytan üçgenine mahkum edilmiş, borçlarını çeviremeyen bir ülkede bu hovarda girişimlerin anlamı ve içyüzünde ne var??

Kanal İstanbul bir çılgınlık dayatması ve doğal dengeyi altüst edecek, Montrö Boğazlar Sözleşmesi kazanımlarını boşa çıkarabilecek… bir başka tehdit ve tehlike ülkemiz için.
……
……..
Nasıl durduracak Türkiye bu bir tür “intihar” girişimlerini?
Durum giderek daha vahim bir tabloya sürükleniyor.
Türkiye’ye HARAKİRİ yaptırılıyor adeta..
Durdurmak gerek.. hem de çok gecikmeden?
Ama nasıl? İlk taktik – stratejik adım,

HALKOYLAMASINDA YENİDEN SULTANLIĞA HAYIR, HAYIR, HAYIR!

Sevgi ve saygı ile.
07 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Mersin Şehir Hastanesi

Çiğdem Toker

Mersin Şehir Hastanesi

Bu gün Mersin Şehir Hastanesi açılacak (03 Şubat 2017). Kulislerde konuşulan:
Açılış töreni, -tek adam rejiminin oylanacağı referandum için- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ineceği” meydanların ilk gayri resmi durağı.

Şehir hastaneleri, bu köşede sık işleniyor. Nedenleri anımsatalım:
-Finansman “doğasında”, hastayı öncelikle turist/ve veya müşteri odaklı konumlayan anlayış yatıyor.
Devletin şirkete “hasta sayısı” garanti ettiği hamasi nutuklarla gizleniyor.
-Yatak başına düşen kapalı alanın (Mersin’de 260 m2) gereksiz büyüklüğünün,
maliyeti ne kadar şişirdiği saklanıyor.

-Şirketlerin, her alanı işletip gelir sağlayacağı gözden kaçırılıyor.
Bu hizmetleri verdiği için devletin şirkete ayrı bir bedel ödeyeceği de.

Mersin Şehir Hastanesi, AKP iktidarının, Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modeliyle yaptırdığı,
arazi verip yıllarca kira ödeyeceği 29 şehir hastanesinden ilk hizmete gireni olacak.
Şehir hastanesinin açıldığı kentlerde, öteden beri hizmet veren mevcut kamu hastaneleri kapanıp, sağlık ekibiyle birlikte tek mekânda-merkezde birleşiyor.

 
Dia Holding
380 milyon 60 bin Avro yatırım bedelli projeyi, Dia Holding yaptı. Dia’yı tanımayanlar olabilir: 3. Köprü’yü yapan iki şirketten IC İnşaat’ı biliyorsunuz. Dia’nın iki kurucu ortağından biri olan Murat Çeçen, IC’nin sahibi İbrahim Çeçen’in oğlu. Azerbaycanlı diğer ortak Hasan Gozal, Murat Çeçen’in arkadaşı. (İmza sahibine -maalesef- erişemediğim eski tarihli bir habere göre Dia Holding’in adı, çocuklarının isimleri olan Dara, İbrahim ve Arya’nın baş harflerinden geliyormuş.) Holding, Murat Çeçen’in yönettiği Ankara merkezli CCN Holding’le güçlü bağ içinde.
 
Çok yatak iyi hastane mi demek?
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, geçenlerde açılış öncesi inceleme yaptığı Mersin Şehir Hastanesinin yatak sayısıyla övündü. Oysa yatağın çokluğu, iyilik kriteri (AS: ölçütü) değil. Bilakis yatak sayısı, kamu hastaneleri kapatılacağı için zorunlu olarak yüksek. Ama tam da
bu nedenle devletin şirkete döviz üzerinden verdiği garantiyi büyütüp kârı maksimize ediyor. Yani sağlık alanındaki KÖİ’nin sağlamasını yapıyor.

Hasılı, Batı’da 1259 yataklı hastanenin olmayışı, bunu akıl edemedikleri için değil, esas aldığı insani standartlarda ortalama yatak sayısı 126-250 olduğu için.
Şehir hastanelerinde, Hazine’ye fatura edilecek maliyetin gizlendiğini ısrarla vurguluyorum.
Denemesi kolay: Bugün yapılacak töreni izleyin. Ve lütfen dikkat edin, “Devlet Dia Holding’e, sağladığı sabit yatırımın kaç katı kadar, kaç yıl boyunca ve toplam kaç milyar Avro kira ödeyecek” sorusu sorulacak mı? Kazara sorulursa, bu sorunun cevabı verilecek mi?
 
Rakamlar tutmuyor
Şehir hastanelerinde bir başka sorun, verilerin kalitesi ve tutarsızlığı. Şirket sayfasında, kapalı alanın 328 235 m2 olduğu yazılı, Sağlık Bakanı ise “Düşünün, 370 bin metrekare kapalı alanı olan çok kompleks bir bina inşa ediyorsunuz” diyor. Arada neredeyse 42 bin metrekare fark var. Bu fark nereden, ne zaman çıktı? Maliyet artışı ya da daha fazla gelir anlamına
gelmiyor mu? Kimden çıkacak, kime yansıyacak?
Soruların cevabı bekleyin ki gelsin.
Sonuç: Sürekli yeniliği, teknolojisi ve büyüklüğü öne çıkarılan şehir hastanelerinde şirketlerin kâr hanesine aktarılmak üzere, vatandaşın sırtına en az iki nesil sürecek borç faturası çıkarılacağı bugün de saklanacak.
Tabii yine de hayırlı olsun. (Cumhuriyet, 03.02.2017)
===============================
Dostlar,

Biz açıkça yazdık…

ŞEHİR HASTANELERİ
BİR SOYGUN – TALANDIR..

Sitemizde bu konuda çok sayıda yazı – dosya var…

Şehir Hastaneleri’nde Skandal İtiraf
– SAĞLIKTA KAMU-ÖZEL ORTAKLIĞI VE ŞEHİR HASTANELERİ
Şehir Hastaneleri İçin “Yargı Engelini Aşma Yasası” Çıkarılıyor

Böylesi bir soygun ve talan insanlık tarihinde görülmemiş olsa gerektir..
Küresel Emperyalizm 21. yy’da Nirvana’ya ulaştı ölçüsüz ve kanlı sömürü yöntemlerinde!
Postmodern, hayalötesi soygunda o ülke içinde kraldan çok kralcı yandaş – taşeron çook bol!
Bu alçakça soygun yöntemlerini yaygın kitlelere anlatmanın etkin bir yolu bulunmalı mutlaka. Bu işler ayrıca merkezi yönetim bütçesi dışında ve 5018 sayılı yasa ile Sayıştay denetimi yok!! Tam hukuksuzluk, tam keyfilik, tam de-regülasyon ve tam ahlaksızlık!

Yandaşlarrın çocukları ve torunları da bu peş keşi çeken siyasetçilerin olduğu gibi servete boğulurken; halk yığınlarının çocukları hatta torunlarının gelecek onyıllardaki olası gelirlerine
bile el konup çalınarak yapılıyor talan!

Yoksullaştırma gelecek kuşaklara zoraki yükleniyor! 

Sevgi ve saygı ile.
05 Şubat 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Varlık Fonu’na devretmeye ilk tepki: Çiftlik gibi kullanılacaklar!

Ziraat Bankası, PTT, BOTAŞ ve bazı
kamu şirketleri Varlık Fonu’na devredildi

Ziraat Bankası’nın da aralarında bulunduğu
bazı kamu şirketleri Varlık Fonu’na devredildi.

Bakanlar Kurulu kararıyla Ziraat Bankası, BOTAŞ, PTT, TÜRKSAT, ETİ Maden, Çaykur, BİST Varlık Fonu’na devredildi.

Antalya, Aydın, Isparta, İstanbul, İzmir, Kayseri ve Muğla’daki mülkiyeti Hazine’ye ait
46 taşınmazların tahsisleri kaldırılarak Türkiye Varlık Fonu’na devredildi.

BAŞBAKANLIK’TAN AÇIKLAMA

Başbakanlıktan, Hazine uhdesinde bulunan bir kısım kamu sermayeli şirketler ile özelleştirme programında bulunan bazı şirketlere ait hisselerin Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye Varlık Fonu’na devredildiği bildirildi. Başbakanlık’tan yapılan yazılı açıklamada, Türkiye Varlık Fonu’na devredilen söz konusu şirketlerin mevcut yönetimleri ve işletme politikaları ile iş planlarının, yatırım ve büyüme stratejilerine uygun olarak devam edeceği, uluslararası finans kuruluşları da dahil olmak üzere ilgili paydaşlarla sağlanan işbirliğinin sürdürüleceği belirtildi. Açıklamada, Türkiye Varlık Fonu‘nun söz konusu şirketleri, Bakanlar Kurulunca onaylanacak Stratejik Yatırım Planı çerçevesinde yöneteceği kaydedildi.

TÜRKİYE VARLIK FONU YÖNETİMİ ANONİM ŞİRKETİ KURULMUŞTU

Başbakanlığa bağlı, ana faaliyet konusu fonların kurulması ve yönetimi olan, sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, yurt içinde kamuya ait varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, stratejik, büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek için Türkiye Varlık Fonu ve bu fona bağlı alt fonları kurmak ve yönetmek üzere
Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi kurulmuştu.

ÇİĞDEM TOKER 2016’DA YAZMIŞTI:
Varlık Fonu, Türkiye’nin gelecek rehnidir

Fon’a devretmeye ilk tepki: Çiftlik gibi kullanılacaklar!

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/671117/Ziraat_Bankasi__PTT__BOTAS_ve_bazi_kamu_sirketleri_Varlik_Fonu_na_devredildi.html, 05.02.1017,

Varlık Fonu’na devretmeye ilk tepki:
Çiftlik gibi kullanılacaklar!

Ekonomist Uğur Gürses, kamu şirketlerinin Varlık Fonuna devredilmesine tepki göstererek ‘Varlık Fonu’na devredilen kuruluşlar denetim dışına çıktı; çiftlik gibi kullanılacaklar’ dedi.

Ekonomist Uğur Gürses, Hazine uhdesinde bulunan bir kısım kamu sermayeli şirketler ile özelleştirme programında bulunan bazı şirketlere ait hisselerin Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye Varlık Fonu’na devredilmesiyle ilgili olarak “Anlamsız, hukuk dışı bir uygulama” dedi.

Söz konusu kararla Varlık Fonu’na devredilen kuruluşların çiftlik gibi kullanılacağını savunan Gürses, “Olağanüstü hâl (OHAL) ile ilgisi olmayan bir kanun hükmünde kararname (KHK) ile ‘yetki’ yaratılıp şirketler, bankalar Varlık Fonu’na devredilmiş oldu” diye konuştu.

Bakanlar Kurulu’nca; Türkiye Cumhuriyet Ziraat Bankası AŞ, Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ, Türkiye Petrolleri AO, Posta ve Telgraf Teşkilatı AŞ, Borsa İstanbul AŞ, Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme AŞ’nin sermayelerinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamı, Türk Telekomünikasyon AŞ’nin % 6,68 oranındaki Hazine’ye ait hissesi ile Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Türkiye Varlık Fonuna aktarılması kararlaştırıldı. Başbakanlık’tan yapılan yapılan açıklamada, Türkiye Varlık Fonu’nun söz konusu şirketleri, Bakanlar Kurulu tarafından onaylanacak ‘Stratejik Yatırım Planı’ çerçevesinde yöneteceği kaydedildi.

Bakanlar Kurulu kararını T24’e değerlendiren Uğur Gürses’in açıklamaları şöyle:

“Eskiden Hazine’nin mal varlığında olan kurumlar Özelleştirme İdaresi kanalıyla satılıyordu. Geliri yine Hazine’ye geliyordu. Şimdi KHK ile Hazine’nin mal varlığındaki kuruluşlar,
Varlık Fonu’na devredilebiliyor. OHAL koşullarında KHK çıkarma yetkileri var, ancak bunun OHAL ile ilgisi yok. Hukuk üstü bir uygulama. Bu kuruluşlar bütçe denetiminin dışına çıkarılmış oluyor. Anlamsız, yani, dediğim gibi hukuk dışı bir uygulama

“Meclis’in kanun yapma yetkisiyle yapılmadı”

Karar o kuruluşların çiftlik gibi kullanılması anlamına geliyor.
Patronaj Hazine’den Varlık Fonu’na geçirilmiş oldu. Dolayısıyla hukuk dışı bir yolla geçiriliyor. Meclis’in kanun yapma yetkisiyle yapılmış bir uygulama değil.”
(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/671167/Fon_a_devretmeye_ilk_tepki__Ciftlik_gibi_kullanilacaklar_.html, 05.02.2017)
=======================================
Evet dostlar,

Ekonomik bunalım artık fiilen yaşanıyor ve
AKP – RTE olağanüstü de sayılabilecek ama şimdilik “olağan olmayan” diyelim,
önlemelere başvurmakta.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı eliyle yıllardır yürütülen ve adına “özelleştirme” denen talan yetmedi ki, bu kez “Varlık Fonu” denen bir geçiş kurumu oluşturuldu ve oraya devredilen
kamu kurumları ve varlıklarının yönetimi neredeyse her türlü kamusal denetimin dışına çıkarılarak tümüyle “keyfi” bir ortama – duruma sürüklendi.

İlgili OHAL KHK’sında şu gerekçe var :

  • “..yurt içinde kamuya ait varlıkları ekonomiye kazandırmak..”

Bu tümcenin tersini düşünmek, anlamak ve savunmak olanaklı mıdır? Ülkemizdeki kamuya ait varlıklar ekonominin dışında mıdır? Kimi kamu varlıklarımız başka ülkelerce yönetilmekte  ve onlara mı kazanç sağlamaktadır? Örn. Ziraat Bankası ulusal ekonominin içinde değil miydi? Yapıp ettikleri (bankacılık etkinlikleri..) ulusal ekonomiye katkı sağlamayıp ne yapıyordu?
Bu kadim kurum (kuruluşu 1862) Varlık Fonu’na devri ile ne değişecektir de bu Kurum ekonomiye kazandırılmış olacaktır??

Sayıştay ve Devlet Denetleme Kurulu ile TBMM denetiminden kaçırarak,
saydam olmayan ve hesap vermeyecek olan keyfi siyasal yönetimlere bu ulusal kurum
ve varlıklarımız AKP’nin çok kapsamlı ve tehlikeli girişimi ile devredilmiş olmaktadır.
Üstelik OHAL ilanını gerektiren gerekçelerle hiçbir ilişkisi olmaksızın..
Yani açıkça Anayasaya aykırıdır çünkü OHAL Anayasa md. 119 değil 120. maddesine göre
ilan edilmiştir.

AKP, OHAL KHK’leri ile açıkça ve pervasızca Anayasayı çiğnemeyi sürdürmektedir.
Anayasa Mahkemesi‘nin kulakları çınlasın..  CHP’nin iptal başvurusunu Anayasa md. 148’i gerekçe göstererek “yetkisizlik” bahanesiyle incelemeden geri çevirmişti.. Ülke böylelikle
ciddi bir anayasa ve rejim bunalımına itildi ve AKP-RTEnin keyfi yönetimine oyuncak edildi.. Anayasa hemen her gün ayaklar altında ve AYM (Anayasa Mahkemesi) seyretmekte..

Sahi, bir Anayasa Mahkememiz var mı??

Varlık Fonu konusunun ciddi biçimde izlenmesi gerekiyor..

ÇİĞDEM TOKER 2016’DA YAZMIŞTI, okumak gerek..
Varlık Fonu, Türkiye’nin gelecek rehnidir

Fon’a devretmeye ilk tepki: Çiftlik gibi kullanılacaklar!

Sevgi ve saygı ile.
05 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Bekir COŞKUN : EVET – HAYIR

EVET – HAYIR..

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Evet-Hayır; ayakkabı kutusu ile ekmek sepeti arasındadır
Evet-Hayır; Damat Ferit ile İzmir’de ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin
arasındadır…
Evet-Hayır; padişahlık ile cumhuriyet arasındadır…
Evet-Hayır; Derviş Mehmet ile Kubilay arasındadır…
Evet-Hayır; Sevr ile Lozan arasındadır…
Sıradan bir “Evet-Hayır” değildir bu…
*
Evet-Hayır; kelle ile şehit arasındadır…
Evet-Hayır; askerlik yapmaktan yırtmış cingözler ile o karlı dağlarda savaşan yiğitler
arasındadır…
Evet-Hayır; “Milletin a… koyacağız” ile “Ağacımı vermem” arasındadır…
Evet-Hayır; kulluk ile vatandaşlık arasındadır…
Evet-Hayır; ortaçağ ile 2017 arasındadır…
Evet-Hayır; emir ile hukuk arasındadır…
Sıradan bir “Evet-Hayır” gibi görme sakın…
*
Evet-Hayır; “g.tünün kılı olurum” ile cumhuriyetin aydınlık bireyleri arasındadır…
Evet-Hayır; yalan ile doğru arasındadır…
Evet-Hayır; haram ile helal arasındadır…
Evet-Hayır; cehalet ile ilim arasındadır…
Evet-Hayır; karanlık ile aydınlık arasındadır…
Evet-Hayır; şu yalaka şaklaban ile Atatürk’ün askerleri arasındadır…
*
Sen bilirsin artık… Hapishaneler insan almıyor…
Evet-Hayır; diktatör ile vicdan arasındadır…
Evet-Hayır; nefret ile sevgi arasındadır…
*
Talan edilmedik devlet malı, satılmadık millet malı, çalınmadık yetim hakkı kalmadı
Evet-Hayır; dolar kasaları ile yetimin boş kumbarası arasındadır…
Evet-Hayır; yağma ile namus arasındadır…
*
Bu cumhuriyet çok zor kuruldu… Her karış toprağında üst üste şehitler yatar…
Ve hâlâ fidan gençlerimiz can veriyorlar bu topraklar için…
Karar senin… Sen bilirsin…
Evet-Hayır; sıradan değil…
Parsel ile vatan arasındadır…
=======================================
Dostlar,

SÖZCÜ Gazetesi’nin namuslu – yiğit – yurtsever yazarlarından çok değerli Bekir Coşkun üstadımızın 31 Ocak 2017 günü SÖZCÜ‘de yayımlanan yukarıdaki yazısı hakkında dava açıldı.. Savcılık tarafından ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama’ iddiasıyla soruşturma başlatıldı. Bize göre tam anlamıyla eleştiri sınırları içindedir ve düşünceyi ifade etme, basın özgürlüğü güvencesi altındadır. Anayasa’nın 25, 26 ve 28. maddeleri çok net ve açıktır.

AİHS’nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) 9. ve 10 maddeleri de düşünce ve ifade özgürlüğü ile doğal olarak bunları uygun araçlarla yayma hakkını net biçimde tanımakta ve tanımlamaktadır. Türkiye bu Uluslararası Sözleşmeye taraftır ve Anayasanın 90. maddesi doğrultusunda iç hukukta doğrudan uygulanması gerekmektedir. Söz konusu özgürlükler;

  1. Anayasa ile tanınan temel insan hak ve özgürlükleri olduğundan
  2. Aynı zamanda AİHS tarafından da kabul edilen

olmak üzere 2 niteliği birilikte taşıdığından, iç hukukta başkaca poztif yasal norm ile çelişir
ya da çatışır ise ulusal norm görmezden gelinerek doğrudan AİHS kuralı uygulanacaktır.
Bu husus doğrudan Anayasanın 90. maddesinin buyurucu kuralıdır (emredici hüküm).
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) Türkiye’den taşınan çok sayıda davada
AİHM bu yönde kararlar vermiştir.

Ne var ki, Türkiye’de kimi yargıç – savcılar – mahkemeler hala bu yalın hukuksal olguyu – gerçekliği görmezden gelmeyi sürdürmektedir!? Türkiye’ye de, böyle yapanlara da yazık olmaktadır. Bekir Coşkun gibi Türkiye’nin kahramanları bu darboğazları da geçecek ve tarihe adları altın harflerle yazılacaktır. Ama gerçek hukuk insanı olmayan, hukukun üstünlüğü yerine onu kimi amaçlarına alet edenlerin hiçbirinin adları belleklerde kalmayacaktır. Kendileri ve çocukları – torunları bu davranışlarından acı duyabilir hatta utanabililer de zaman içinde…

Demokrasilerde devlet başkanları da, başbakanlar da….. yargı üyeleri de.. hiç kimse dokunulmaz ve eleştiri dışı değillerdir. Her-kes görev ve yüküm sınırlarını yüksek ADALET ülküsüne göre çizmelidir. Adalet, taaa kadim Aristoteles‘ten beri en temel erdem hatta erdemlerin erdemi,
tüm erdemleri içeren / barındıran ana erdem olarak tanımlanmıştır.

  • İnsana yakışan, elbette ERDEMLİ olmak ve ERDEMLİ davranmaktır..Bekir Coşkun tam da bunu yapmıştır.
    Hakkında başlatılan kovuşturmanın geri çekilmesi gerekmektedir.
    Değilse ilgili mahkeme iddianameyi reddetmelidir.
    (Mahkemelere emir, telkin, tavsiye.. asla değil; düşüncemizi açıklıyoruz..)
    Türkiye zaten yeterinde ayıplıdır.. İnsan hakları yerlerde sürüklenmektedir.
    Freedom House verileri yüz kızartıcıdır ve Türkiye insan hak- özgürlüklerinde dibe vurmuştur!

    HALKOYLAMASI eşiğinde Türkiye bu tür hukuk dışı baskıcı eylemlere son vermelidir.
    Böyle giderse, halkoylaması sonucu EVET çıksa bile -ki çooooooooooook zor!- meşru olmaktan uzaklaşacaktır. Türkiye’ye bir de meşru olmayan halkoylaması sonucu dayatılırsa bu gerilimi ülkemiz kaldıramaz.. İç barış, dış barış, huzur – güven…. adına bu çok yanlış davranışlardan
    herkes kaçınmak zorundadır..

  • Bu arada EVET oylarını yanıltıcı biçimde yüksek gösteren paralı anketlere inanmamak gerekir. Mutlaka sandığa gitmek, HAYIR oyu vermek gerekir. Sandığa gitmemek EVET oyu demektir!

Erdoğan, 3 Şubat 2017’de Mersin konuşmasında halkoylamasından söz ederek ve açıkça
EVET oyu isteyerek, muhalefeti bir parti başkanı gibi eleştirerek… yansızlığını belki bininci kez yitirmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesini bir kez daha hiçe saymıştır. Bilindiği gibi anamuhalefet CHP, bu anayasa değişikliği yasasını Resmi Gazetede yayımladıktan sonra 10 gün içinde Anayasa yargısına taşıma hakkına sahiptir (Anayasa md. 148/3) ve Yüksek Mahkemenin ne yönde karar vereceği belirsizdir. Erdoğan daha baştan yüksek mahkemeye saygı kusuru işleyerek bir kez daha anayasayı çiğnemekte ve bu kurumu yok sayarak halkoylamasında halktan evet oyu isteyebilmektedir! Bu gelişmeler vahimdir ve tüm uyarılara karşın ısrarla sürdürülmektedir.

  • Erdoğan nerede duracaktır?
  • Erdoğan’ı kim(ler) ve ne zaman durdurarak hukuka uygun davranmasını sağlayacaktır?

Görünen o ki, ilk kritik adım Nisan ayı içinde yapılacak (AYM iptal etmezse) halkoylamasında HAYIR oyu vererek ülkemizin daha da derin bir despotizme – diktatörlüğe sürüklenmesini engellemek olacaktır. Bu tarihsel ve kritik karar Türk Ulusu’nun önünde ve sorumluluğundadır.

  • Ulusumuz eğer bu oylamada HAYIR demezse,
    korkarız ki, bir daha kimse kendisine hiçbir şey sormayacaktır!

Bekir Coşkun bu kritik tarihsel gerçeği halkına anlatarak gazeteci – aydın – yurttaş sorumluluğunu yerine getiriyor; başka da bir şey yapmıyor..
Ve her-kes buna, demokratik hukuk devleti varsa tahammül göstermek zorundadır..

Selam olsun O’na ve demokratik uğraşına!
Selam olsun bu oyunu da bozguna uğratacak sağduyulu tüm yurttaşlarımıza!

Sevgi ve saygı ile.
03 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Dünya Bankası’ndan çarpıcı Türkiye saptamaları

Dünya Bankası’ndan
çarpıcı Türkiye saptamaları

(AS: Bizim oldukça kapsamlı katkımız haberin altındadır..)
Dünya Bankası (WB), ‘Türkiye Düzenli Ekonomi Notu’nda önümüzdeki günlerde yeni zamların başlayacağı, alım gücünün düşeceği ve şirketlerin kurlar yüzünden sıkıntıya düşeceğini belirtti. WB bunlarla birlikte Türkiye için 5 kritik uyarıda daha bulundu.

Dünya Bankası, ‘Türkiye Düzenli Ekonomi Notu’ Şubat 2017 sayısını yayımladı. Banka, turizm gelirlerinin azalması ve başarısız darbe girişiminin tüketici ve reel sektör güvenini düşürmesi nedeniyle Türkiye’nin büyüme hızının yavaşladığını belirtirken, Türkiye’nin 2016 yılı büyüme kestirimini %2.5’ten % 2.1’e, 2017 yılı büyüme kestirimini de %3’ten % 2.7’ye düşürdü.

Raporda, artan üretim maliyetlerinin yeni zamlara yol açacağını göstermesi açısından endişe verici olduğu, dövizdeki şok artışın da fiyatlara bu yılın ilk çeyreğinden başlayarak zam olarak yansıyacağı uyarıları yapılırken, hem TL’nin değer yitirmesi hem de zamlar nedeniyle halkın satın alma gücünün azalacağı ifade edildi. Raporda, dövizdeki artışın özellikle net döviz borcu olan şirketlerin hem mali yapılarının zayıflamasına hem de yatırımlarını kısmalarına
neden olduğu belirtilirken, bu durumdan bankaların da dolaylı olarak olumsuz etkileneceğine işaret edildi. (SÖZCÜ, 03.02.2017)

MERKEZ BANKASI TATMİN ETMEDİ

Rapordaki, “Bazı sanayi şirketleri bir yandan satışlarının düşmesi öbür yandan net döviz borçları nedeniyle dövizdeki artışa dayanma konusunda güçlükler yaşıyor” ifadesi ise, şirket iflaslarına ilişkin uyarı olarak algılandı. Dünya Bankası, döviz kurundaki tırmanışı durdurmak için faizleri artırmak yerine iç piyasaya verdiği TL’yi kısma yoluna giden Merkez Bankası’nın beklentileri tatmin etmediğini belirtti. Bu yöntemin piyasada dövizin yanı sıra finansman sorununu da tetikleyerek şirketleri daha da zor durumda bırakabileceği uyarısını yapan banka, Merkez’in bu yıl faizleri önemli ölçüde artıracağı kestiriminde bulundu.

Raporda ayrıca, yurt dışından kredi girişinin azalması nedeniyle banka kredilerinde azalma yaşanabileceği uyarısı da yapıldı.

İŞTE KORKUTAN UYARILAR

– Dövizdeki artış önümüzdeki günlerde fiyatlara yansıyacak
– Fiyat artışları halkın satın alma gücünü erozyona uğratabilir.
– Olumsuz havalar hasada zarar verip gıda fiyatlarını artırabilir.
– Artan kur, şirketler için doğrudan bankalar için dolaylı riskler yaratabilir.
– Bazı şirketler satışların düşmesi ve döviz borçları nedeniyle güçlükler yaşıyor.
– Dış kredilerin azalması içeride kredi artışını sınırlayabilir.
– Merkez’in faizleri önemli ölçüde artırma ihtimali var.
– Güvenlik endişeleri turist ziyaretlerini sınırlamaya devam edebilir.
=======================================
Dostlar,

Merkez Bankası bu gün Ocak 2017 enflasyonunu ve 2016 yılı ÜFE ve TÜFE verilerini açıkladı.
İlki % 2,46! Enflasyon yeni yılın ilk ayında yüksek çıktı.
Dikkat buyurulsun, 1 aylık enflasyon %2,46!.. Böyle giderse 12 ay sonunda %30 enflasyon demektir ki hiperenflasyon anlamındadır, tam bir felakettir.
Ayrıca halkın alımgücünün belirgin düşmesi ile birlikte “durgunluk” da beklenebilir ki;
böyle olması “stagflasyon” demektir; durgunluk içinde enflasyon..

TÜFE 2017 Ocak ayında %2,46 ile beklentilerin çok üzerinde. Ekonomistler TÜFE’de %1,78 artış bekliyordu. Enflasyon aylık olarak Ekim 2011’den beri en yüksek artışı gösterdi.
Yıllık TÜFE %9,22’ye yükselerek son bir yılın zirvesine çıktı.
Yurtiçi ÜFE de Ocakta %3,98, yıllık ölçekte %13,69 olarak gerçekleşti.
ÜFE (üretici fiyatları endeksi) büyümesi TÜFE’den yüksek; bunun da anlamı, üretim maliyetleri artıyor, bu mal ve hizmetlere yansıyacak : Zamlar!…
ÜFE ve TÜFE ortalamasını alırsak (13,69 + 9,22) /2 =%11,46 rakamı, 2016’nın yıl sonu
resmi enflasyon düzeyidir. Yaşamın gerçeği kaçtır acaba??
Ancak memur ve işçilerin aylıklarında 2016 içinde bu düzeyde artış yapılmamıştır.
2017 enflasyonunu MB şimdiden %6,5’ten %8’e, gıda enflasyonun ise %9’a yükseltmiştir.
Oysa memura Ocak 2017’de %3, işçiye ise 2017’nin tümü için %8 zam verilmiştir.
Üstelik iktidar TÜİK’e baskı yaparak hem ulusal gelir (GSMH) hesap yöntemini değiştirtip toplam geliri ve kişi başına düşen geliri gerçekte olduğundan çok yüksek göstermiştir..
Tam bir Devekuşu tavrı diye bu bilim dışı, siyaset etiğine uymayan ve halkı kendince aldatmaya kalkan davranışı kınamıştık sitemizde.

OCAKTA EN ÇOK GIDA FİYATLARI ARTTI

TÜFE’de aylık en yüksek artış %6,37 ile gıda ve alkolsüz içeceklerde görüldü.
Endekste yer alan gruplardan sağlıkta % 4,66, çeşitli mal ve hizmetlerde %4,25, ulaştırmada %3,24 ve eğlence ve kültürde %2,39 artış gerçekleşti. Aylık ölçekte düşüş gösteren tek grup %6,99 ile giyim ve ayakkabı oldu.
Buna karşın, yoz siyaset kurumunun oyuncağı olan / yapılan TÜİK, enflasyon hızı hesaplamasında gıda sepetinin ağırlığını azaltarak gerçek enflasyonu olduğundan düşük göstermeye çabalıyor. Ulusal ve dolayısıyla kişi başına gelir hesabında oynanmasına ek!

AKP – RTE tam bir panik içinde..
Ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar.. Halkoylamasını geçirene dek tam seferberlikteler.
Son rüşvet, KDV ve ÖTV oranlarının beyaz eşya, konut gibi kimi kalemlerde azaltılması.
Çoğu 2 aylık geçici indirimin Bütçeye vergi yitiği maliyeti yaklaşık 1 milyar TL..
Salt halk oylamasının kamuya maliyeti ise 190 milyon TL..

Öte yandan yine bu gün Erdoğan Mersin’de

  • “şehir hastanesini” = sağlıkta talan-soygun kurumunu

açarken konuşmasında 2023’te Dünyada ilk 10 ekonomi içine girmeyi hedeflediklerini söyledi bir kez daha.. Yıllardır bu masalı anlatıyorlar ancak yıllardır bir serap gibi o hedeften uzaklaşıyor ülkemiz ne yazık ki.. İlkokul düzeyinde matematik bilenler bile bu hedefin
her bakımdan olanaksız olduğunu görür. Bu hesabı kezlerce yazdık bu sitede..
(TÜRKİYE 2023’te EN BÜYÜK 10 EKONOMİDEN BİRİ OLABİLİR Mİ?http://ahmetsaltik.net/2015/11/06/top-10-biggest-economies-in-the-world-2013/)
(Şehir hastaneleri talanı – soygunu hakkında yazılan 5 makalemiz için lütfen tıklayınız :
http://ahmetsaltik.net/2017/01/15/isparta-sehir-hastanesi-aciliyor/ 
Şehir Hastaneleri’nde Skandal İtiraf
– SAĞLIKTA KAMU-ÖZEL ORTAKLIĞI VE ŞEHİR HASTANELERİ
Şehir Hastaneleri İçin “Yargı Engelini Aşma Yasası” Çıkarılıyor
http://ahmetsaltik.net/2017/01/27/sehir-hastanelerinin-yuksek-maliyeti-gizleniyor/

*****
2023 hayalinin = kandırmacasının 4-5 yıl önce matematiksel olanaksızlığı hesaplayarak gösterdik. Aradan geçen 4-5 yılda yerini almayı hedeflediğimiz 10. sıradaki Hindistan gitti,
5. sıraya yükseldi.. Ulusal geliri 3 trilyon dolara koşarak İngiltere’yi geçti..

Bütün varsayım halkın az eğitimli oluşu, siyasetçiye inanma iyiniyeti ya da inadı!?
Bunları çirkin siyasetçiler sonuna dek kullanarak halkın umutlarını yıllardır çalıyor..

Dünya Bankası Türkiye’nin 2016 büyüme kestirimini %2.5’ten % 2.1’e, 2017 büyüme kestirimini de %3’ten % 2.7’ye düşürdü. Buna göre, yıllık %1,35 olan akıl dışı biçimde kışkırtılmış nüfus artış hızını düşersek 2016’da gerçekte %0.75 büyüdük! 2017’da net olarak %1,15 büyüyebileceğimiz umuluyor. Bu komik “büyüme” (!?) hızlarıyla hiçbir yere varılmaz..
Örneğin İŞSİZLİK SORUNU KESİNLİKLE ÇÖ-ZÜ-LE-MEZ!
Hele hele % 13,5 gibi anormal bir nüfus artış hızı ile her yıl en az 1 milyon yersiz – gereksiz nüfus artış hızı teşvik edilirse..
1 milyon kişiye iş yaratmak, en az 50 milyar Dolar yatırım gerektiriyor..
Bunun yapılamadığı hem yatırım rakamlarından belli, hem de artan resmi işsizlik oranından!

  • Bu akıl dışı kasıtlı politika kalabalık – niteliksiz bir sürü yaratır başka hiçbir şey değil!

Çare nedir?? Çare HALKI AYDINLATMAKTIR!
Durmadan, yılmadan, gerçekleri aktarmaktır.. Her olanağı kullanarak…
O zaman çirkin siyasetçi halkı aldatarak iğrenç siyaset oyunlarını kullanamayacak..
Siyaset kurumu halkın – ülkenin gönencini artırmak, barış ve güveni, adaleti sağlamak.. için kullanılacak.. Elbet o günler de gelecek. İnsanlık onuru hep ama hep yengin (galip) olacak.

Son bir not düşelim : 1923-38 arası en zor yıllarda 15 yıllık ekonomik büyüme toplamda %98, yani ülke ekonomisi Atatürk yönetiminde yokluklar içinde, Sevr – Lozan borçlarını ödeyerek,
2. dünya savaşı yaklaşırken ortalama %6,6 büyüme hızı sağlamış, enflasyonu ise 15 yıllık toplam (dikkat 15 yıllık toplam!) % 2,2’de tutmuşlardır. AKP – RTE yönetiminde salt Ocak 2017 ayı enflasyonu %2,46! Batılılar bu inanılmaz başarıya ATATÜRK’ün EKONOMİ MUCİZESİ demişlerdi..

AKP – RTE’nin 15 yılda yaptıklarına ne demeli??
Adını koyamıyoruz ki; sansür var, baskı var, hemen hakaret davası açılması var, demokratik hiçbir ülkede görülmeyen “hemencecik cumhurbaşkanına hakaret etmiş olma” hatta “örgüt üyesi olma” suçlaması var… Üstelik iddianame bile hazırlanıp mahkemece kabul edilip yargılanmadan aylarca hapse atılmak var! Cumhuriyet‘in yazar – çizerleri 3 ayı aşkı süredir hapiste ve daha savcı idddianamesi yok; yani neyle suçlandıklarını bile bilmiyorlar…
Gazetenin genel yayın yönetmeni Can Dündar aylardır yurt dışında sürgünde!

Böylesi bir rejime dünyada ne ad koyarlar?? Apaçık ve çıplak, çırılçıplak FAŞİZM!
Keyfi OHAL sürdürülüyor ve ülke halkoylamasına sürükleniyor bu koşullarda.
Başbakan, devlet dairelerinde çalışanların ve yurttaşların içinde “hayır” geçen sözcüklerle selamlaşıp bunları kullanmasını bile yasaklayan genelge yayımlayabiliyor panik içinde!

Türkiye tam anlamıyla aklını – sağduyusunu yitirmiş bir sosyal şizofreniye sürükleniyor..
İvedi ve vazgeçilmez ilk çözüm adımı, Anayasa Mahkemesi anayasa değişikliğini iptal etmezse,

HALKOYLAMASINDA “HAYIR” demek... başka hiçbir yakın çözüm ufukta yok!

Sevgi ve saygı ile.
03 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

GENEL KOLLUK DİSİPLİN HÜKÜMLERİNİ DÜZENLEYEN 682 SAYILI KHK’NİN DEĞERLENDİRİLMESİ

GENEL KOLLUK DİSİPLİN HÜKÜMLERİNİ DÜZENLEYEN
682 SAYILI KHK’NİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Mahmut ESEN
E. Mülkiye Başmüfettişi

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

ÖzetiJandarma ve Sahil G. komutanlıklarının İçişleri Bakanlığına bağlı kolluk kuvveti haline gelmesi, Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğünün dayanağı olan yasa maddesinin AYM tarafından iptal edilmiş olması üzerine, genel kolluk görevlilerinin disiplin işlemleri yeniden düzenlenmiştir. 682 sayılı KHK; EGM / Jandarma G. K / SGK görev yapan tüm personeli kapsamaktadır. TSK’da olduğu gibi sivil personel ayrımı da yapılmamıştır. Emniyet Disiplin Tüzüğündeki düzenlemeler esas alınmıştır. Tüzük; tüm kolluğu kapsayacak şekilde yasaya uyarlanmıştır. Disiplin cezası verilmesi gerektiren fiiller ve bunlara uygulanacak cezalar; disiplin kurullarının yetkileri artırılmıştır. Kolluk görevlilerinin tümü üzerinde tartışmasız bir şekilde sivil yönetim otoritesi tesis edilmiştir.                                                          

Giriş

1-
Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personeline ilişkin disiplinsizlik ve cezaları, disiplin amirlerini ve kurullarını, disiplin soruşturma usulü ile diğer ilgili hususları düzenlemek amacıyla, Anayasanın 121 inci maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunca 02.01.2017 tarihinde kararlaştırılmış olan;

“682 Sayılı Genel Kolluk Disiplin Hükümleri Hakkında KHK”, 23.01.2017 sayılı R.G. yayımlanarak aynı gün yürürlüğe girmiştir. KHK’de, genel kolluk kuvvetlerinin tabi olacakları disiplin hükümleri  (60) madde halinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

682 sayılı KHK; İçişleri Bakanlığına bağlı olarak görev yapan 265.391 polis, 139.721 jandarma, 5.007 sahil güvenlik personelini[1] ve bu kurumlarda görev yapan diğer sınıflardaki 16.000’ini aşkın  (sivil ) memuru[2] kapsamaktadır. Ayrıca KHK ile  yapılan bu düzenleme, genel kolluğa yönelik olması nedeniyle de halkımızı da yakından ilgilendirmektedir.

Belirtilen nedenlerle yazımızda; sözü edilen KHK hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi için ayrıntıya girilmeksizin özet/teknik bilgi verilmesi amaçlanmaktadır. Bu bağlamda disiplin hükümleri konusunda yasal düzenleme yapılmasını gerektiren nedenler;
KHK hükümlerinin kaynağı, disiplin mevzuatında yaptığı değişikler, temel/yerleşik disiplin mevzuatından farklılıkları ele alınmaktadır.

Bu Tür Düzenleme Yapılması İhtiyacı

2- Bilindiği üzere 668 sayılı olan başta olmak üzere KHK ile Jandarma Gn. K. ve Sahil Güvenlik K. teşkilat kanunlarında köklü değişiklikler yapılmıştır. Bu bağlamda J. Gn. K. ve S.G.K’lığının İçişleri Bakanlığına bağlı olduğu, personelinin kolluk kuvveti olduğu vurgulanmış, “askeri personel” ibareleri teşkilat kanunlarından çıkarılmıştır. Jandarma ve Sahil G.K. 657 sayılı DMK kapsamına alınmış, Jandarma Hizmetler ve Sahil Güvenlik Hizmetleri adı altında iki ayrı (yeni) sınıf oluşturulmuştur.

Jandarma ve SGK komutanlıklarının kuruluş ve teşkilatlanması İçişleri Bakanlığınca düzenlenecektir. Personelin alınma ve terfi işlemleri İçişleri Bakanlığınca yapılacaktır. Personele verilecek disiplin cezaları için özel bir kanun çıkarılacaktır. Jandarma ve SGK personeli 6413 sayılı TSK Disiplin Kanunu kapsamından çıkarılmıştır.

Özel kanun çıkarılınca kadar Jandarma ve Sahil G.K. personeli hakkında Emniyet Teşkilatı disiplin mevzuatı hükümleri uygulanacaktır.

3-Diğer yandan 23.03.1979 gün ve 7/17339 sayılı Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğü’nün
(ETDT) dayanağı olan 3201 sayılı ETK 83. maddesi; Anayasa Mahkemesinin 13.01.2016 gün ve E:2015/85, K:2016/3 sayılı kararıyla,  
“… disiplin cezalarını gerektiren fiil ve hareketlerin tüzükle belirlenmesinin; Anayasa’nın 38. maddesinde düzenlenen “suçta kanunilik” ilkesine ve Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında hükme bağlanan “kanuni düzenleme” ilkesine aykırılık oluşturduğu… gerekçesiyle iptal edilmiştir. İptal hükmünün, karar R.G. de yayımlandıktan bir yıl sonra (29.0.1.2017 tarihinde) yürürlüğe girmesi gerekmektedir.

  1. Gn. K ve SGK yanı sıra EGM personelini de kapsayan (682 sayılı KHK ile getirilmiş) bu düzenlemeyle, anılan AYM iptal kararının yürürlüğe girmesinden sonra doğacak olan hukuki boşlukta giderilmiş olmaktadır.

Kapsamı

4682 sayılı KHK disiplin hükümleri yönünden, EGM/ J. Gn. K. ve SGK resmi görevlilerin yanı sıra her sınıftan diğer memurları da ( 657 Sayılı DMK tabi sivil memurları da ) kapsamına almıştır. Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğündeki düzenlemenin KHK muhafaza edildiği, bu suretle 657 sayılı Kanuna tabi olan sivil memurlardan da aynı disiplinin beklendiği görülmektedir. Bu nitelikte bir düzenlemenin sivil memurlar yönünden ağır hükümler içerdiği düşünülmektedir.

Nitekim; TSK’da görevli 657 sayılı DMK tabi memurlar disiplin hükümleri yönünden, 657 sayılı Kanunun 233. maddesindeki kuralda dikkate alınarak, 6413 sayılı TSK Disiplin Kanunu kapsamı dışında bırakılmıştır. TSK görevli sivil memurlar için 11.3.1983 gün ve 83/6153 sayılı BKK ile çıkarılmış ayrı bir disiplin yönetmeliği bulunmaktadır.

Kaynağı

5-KHK’de; personele verilecek olan disiplin cezalarının türleri ve tanımları, disiplin cezası verilmesi gerektiren eylem/işlem/tutum ve davranışlarının belirlenmesinde,  ETDT yapının büyük ölçüde korunmuş olduğu, bu konularda fazla bir değişiklik yapılmamış olduğu anlaşılmaktadır.

Örneğin ceza gerektiren fiillerin toplam sayısı ETDT 119, KHK’de ise 129 madde halinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler sırasında özellikle Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiillerin artırılmış olduğu görülmektedir.

(-Ülkenin bağımsızlığını zedelemeye, bütünlüğünü bozmaya ve milli güvenliği tehlikeye düşürmeye yönelik herhangi bir faaliyette bulunmak veya aynı nitelikte faaliyet gösteren herhangi bir harekete, gruplaşmaya, vakıf, dernek ve benzeri teşekküle katılmak, bunlara yardım etmek veya bu yapılarla ilişki içerisinde bulunmak;

İşkence yapmak;
Eylemleri de, Devlet memurluğundan çıkarma cezası verilmesini gerektiren haller arasına alınmıştır.

6ETDT ayrı ayrı maddelerde yer alan (Amirin emrinin yerine getirmeme, görev yerinden ayrılma/göreve gitmemek; kağıt/belge/kayıtlar üzerinde yasak fiiller işlenmesi; görevin takdir ve yerine getirilmesinde savsaklama vb.)  hallerde, Devlet/kişiler zarara uğratılmış yada hizmetin gecikmesine/durmasına/aksamasına neden olunmuş ise zararın derecesine veya durumun ağırlığına göre ilgili personel hakkında meslekten çıkarma cezasının da uygulanabileceğine ilişkin düzenlemeler; KHK tek madde de ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Bu bağlamda ağırlaştırıcı ceza verilebilecek fiillerin sayısı da artırılmıştır.

7-Geçmiş hizmetleri olumlu/başarılı personele bir alt disiplin cezası uygulanabileceğine ilişkin disiplin hukukundaki yerleşik kurala KHK’de yer verilmemiştir. Eylemlerin tekrarı halinde daha ağır ceza verilmesi konusunda ise (sürücü ehliyetlerinin geri alınmasına benzer şekilde) farklı bir düzenleme yapılmıştır. Disiplin hukukuna getirilen yeni düzenlemeye göre, bir/beş yıl içinde işlediği disiplin suçları nedeniyle, tespit edilen oranların üzerinde disiplin cezası veya ceza puanı alan personele, disiplin kurulu kararıyla meslekten çıkarılma cezası verilecektir.

8- J. Gn. K. ve SGK komutanlarına özel durumlarda (TSK benzer şekilde) emri altındakileri geçici olarak (24 saat süreyle) kontrol altına alma/aldırma yetkisi verilmiştir.

Disiplin Amirleri/Disiplin Kurulları

9-İlçede kaymakamların, ilde valilerin, Bakanlıkta Bakan’ın, personelin en üst disiplin amiri olduğu; disiplin soruşturması yapma ve disiplin cezası verme konularında genel yetkili olduğu açık/seçik olarak belirtilmiştir.

(Disiplin amirlerince; disiplin kurulu kararı olmaksızın doğrudan makam/rütbelerine göre uyarma; kınama ve 15 güne kadar aylıktan kesme cezası verilebilmektedir. Daha ağır cezaların verilmesinde ise personelin, görev yeri/ rütbe/fiilin ağırlık derecesine göre belirlenmiş disiplin kurulu kararına gerek bulunmaktadır.)

10- BKK yürürlüğe girmiş olan konuya ilişkin genel Yönetmelikte; hakkında disiplin soruşturması yürütülen Devlet memurunun dosyasının görüşüldüğü disiplin komisyonlarında, memurun üyesi olduğu sendika temsilcisine yer verilmesine ilişkin kural bulunmaktadır.
KHK; 657 sayılı Kanuna göre EGM çalışan GİHS (sivil) memurlara da bu hakkın tanınmadığı görülmektedir.

(Oysa 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun 15. maddesinde yer alan “ Emniyet Hizmetleri dışındaki sınıflarda görev yapanların sendika üyesi olamayacaklarına” yönelik ibare AYM tarafından 29.1.2014 gün ve E:2013/130, K:2014/18 sayılı kararla iptal edilmiştir.)

 Bu bağlamda KHK, yalnızca astsubaylara yönelik olarak, astsubayların disiplin dosyalarının görüldüğü (bazı) disiplin kurulları toplantılarında kıdemli astsubay üyeye yer verilmesiyle yetinilmiştir.

11– Disiplin ve soruşturma işlerinde kanunlarla verilmiş görevleri yerine getirmek üzere disiplin kurulları oluşturulmuştur. EGM, J. Gn. K. ve SGK bünyelerinde (ETDT modeline uygun) ayrı ayrı yapılanmaya gidilmiştir.

Disiplin kurulları illerde (SGK için bölgelerde), eğitim ve öğretim tesislerinde/ Asayiş K.K. benzeri komutanlıklarda, kurum merkezinde (merkez disiplin ve yüksek disiplin) kurulmuştur.

  1. Bölge K.’da ayrı bir disiplin kurulu kurulmasına gerek görülmemiştir.

12-Genel kolluk görevlilerinin tümü üzerinde; istisnasız ve tartışmasız bir şekilde
mülki idare (sivil yönetim) otoritesinin tesis edildiği açık ve seçik olarak görülmektedir.

Bu bağlamda;

İl/bölge disiplin kurullarına vali yardımcısı başkanlık etmektedir. İl disiplin kurulu kararları (meslekten çıkarma hariç) vali onayı ile kesinleşmektedir. Diğer kurullar tarafından verilen kararlar ilgisine göre EGM; J. Gn. K./SGK veya Bakanın onayı ile kesinleşmektedir. Meslekten çıkarma kararları tümüyle Bakan onayına bağlıdır.

Vali; EGM, J. Gn. K. ve SGK tarafından uygun bulunmayan disiplin kurulu kararları bir üst kurulda karara bağlanacaktır. Aynı şekilde kurum yüksek disiplin kurulunda uygun görülmeyen kararlar da Bakanlık YDK görüşülecektir.

(Genel kolluk görevlilerinde disiplini/hiyerarşiyi tam olarak sağlamaya yönelik olarak getirilmiş olsa da bu tarz düzenlenenin; alt kademe disiplin kurullarını ve disiplin amirlerini atalete sevk edebileceği, YDK (kurum/ Bakanlık)  iş yükünü gereksiz yere artıracağı hususunun göz ardı edildiği düşünülmektedir.)

Soruşturmacı tarafından teklif edilmiş olan cezanın, disiplin kurullarınca (ağır olarak nitelendirilerek) uygun bulunmaması hallerinde, disiplin amirleri tarafından personele daha alt ceza verilmesine ilişkin mevzuatımızdaki yerleşik uygulamadan vazgeçilmiştir. Bu durumlarda disiplin kurullarına, fiile uygun başka bir disiplin cezasını belirleme konusunda yetki verilmiştir.

13Kurumların en üst amirlerinin  (Emniyet Gn. Md./ J. Gn. K, SGK) disiplin cezası gerektiren fiilleri öğrenildiğinde, haklarında Bakan tarafından müfettiş görevlendirilmektedir. Soruşturma sonunda Bakan tarafından; uyarı, kınama veya 15 güne kadar aylıktan kesme cezaları resen (doğrudan) verilebilecektir. Daha ağır cezalar (Devlet memuriyetinden çıkarma dahil) ise Bakanlık YDK kararına dayalı olarak verilecektir.

14-Bakanlık YDK benzer şekilde, her düzeydeki disiplin kuruluna, disiplin soruşturmasıyla ilgili bilgi ve belgeleri toplama, ifade alma, tanık dinleme, bilirkişi görevlendirme vb. konularda yetki verilmiştir.

Hakkında disiplin soruşturması yapılan personele soruşturma dosyasını inceleme hakkı getirilmiştir. (Yerleşik mevzuatta bu hak sadece Devlet memurluğundan çıkarılmasına ilişkin soruşturmalar için geçerlidir.)

15-KHK uygulanmasına ve disiplin kurullarının çalışma usul ve esaslarına ilişkin konular, Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenecektir.

Mevzuatta Yapılmış Değişikler/ Yürürlükten Kaldırılan Hükümler

16- 657 sayılı DMK 134. maddesine göre (BKK dayalı olarak) çıkarılmış Yönetmelik kapsamında (anılan Yönetmelikte yapılacak bir değişiklikle düzenlenebilecek) olan İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun görev alanının genişletilmesi ve YDK yeniden oluşturulmasına ilişkin konularda bu kez KHK ile düzenleme yapılmıştır.

17-İl valisinin genel ve özel kolluk görevlilerine doğrudan ceza vermesi/ceza verilmesini talep etmesine yönelik 5442 sayılı Kanunun 19. maddesindeki düzenleme yürürlükten kaldırılmıştır.

KHK ile genel kolluk görevlilerinin disiplin hükümleri düzenlenmiş olduğundan genel kolluk yönünden bir sorun bulunmamaktadır. Ancak bu suretle (arzu edilmemiş olsa dahi) il valilerinin özel kolluk (belediye/orman/gümrük/köy vb.) görevlileri üzerindeki İl İdaresi Kanunundan kaynaklanan bazı yetkileri de kaldırılmış olmaktadır. Diğer yandan 5442 sayılı Kanunun 31/I maddesinde kaymakamlar için yer verilmiş benzer düzenlemeye ise dokunulmadığı görülmektedir.
==========================================
Evet dostlar,

E. Mülkiye Başmüfettişi Sayn Mahmut Esen çok önemli bir kamu görevi yapıyor.
OHAL KHK’lerini sistemli olarak, yılların Mülkiye birikimi ile irdeliyor.
Daha önce de bu bağlamda birkaç çözümlemesine yer vermiştik sitemizde.
682 sayılı OHAL Kararnamesi 16. KHK’dır. 20 Temmuz 2016’dan bu yana çıkarılan OHAL KHK’leri ile ülkemiz fiilen, TBMM dışlanarak – kurgulu “tatile sokularak” daha açıkçası SÜRGÜNE YOLLANARAK fiilen TEK ADAM RTE TARAFINDA YÜRÜTÜLMEKTEDİR.

OHAL KHK’ları açıkça Anayasaya aykırı olarak, çıkarılmaya devam edilmektedir.
İçerik olarak OHAL ilanını gerektiren durumlarla sınırlı olma Anayasa kuralı çiğnenmektedir. Ölçülülük – orantılılık bağlamında sınırlar aşılmaktadır.
Yasalarda değişiklik yapılmaması gerekmekte iken bu da yapılmaktadır.
RG’de  yayımlandığı gün TBMM onayına sunulması ve ivedilikle görüşülmesi gerekmektedir, bu anayasa kuralına da çook büyük ölçüde uyulmamaktadır…
Anayasal düzen – hukuk devleti fiili bir AKP darbesiyle yürürlükten kaldırılmıştır.
Erdoğan her istediğini daha şimdiden demir yumrukla yaptırabilmektedir.
Ancak anlaşılmaz biçimde (gerçekte anlaşılır!) yine de bu yetkiler Erdoğan’a yetmemekte ve mutlak bir egemenlik = sultanlık = padişahlık = halife sultanlık…. istiyor..

Alllah sonunu hayreyleye..

Sevgi ve saygı ile.
02 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Halife sultanlık geliyor!

Halife sultanlık geliyor!

Işık Kansu

Uğur Mumcu, amacı Müslüman ülkelerin şeriat ile yönetilmesini sağlamak olan Suudi Arabistan kökenli Rabıta örgütü ile ilgili “Rabıta” kitabında, 1976’da aynı örgüt tarafından Pakistan’da düzenlenen Seraat Kongresi’nde alınan kararları sıralar.
Aralarında “Bütün işyerlerinde mescit açılması, kadınların İslami yasaklara uyması, Arapçanın okullarda zorunlu olması” gibi konuların da yer aldığı bu kararların, hemen hemen tümü son 10 yıl içinde Türkiye’de uygulamaya girmiştir.
O kararlardan yalnızca biri, “Bütün Müslüman devletlerin bir federasyon teşkil ederek halifeliği ortaklaşa yürütmeleridiye özetlenen karar, henüz yaşama geçmemiştir.
Ancak eli kulağındadır. Uşşaki tarikatının şeyhi olduğunu duyuran Fatih Nurullah, Nurani TV’ye geçen ekim ayında yaptığı açıklamada, durumu özetlemiştir:
“Şu anda görünen zuhuratlar o ki;
1. Türkiye Cumhuriyeti son buldu.
2. Osmanlı kuruluyor, onun başı da Tayyip Bey 1. padişahımız olarak gözüküyor.
Son sahne iyi bitirilebilirse, bu iş de biter artık. Tekrar 100 senenin nihayetinde Medine-i Münevvere’de kurulan devletin devamı hüviyetindeki bir devletin yeniden ihyasıyla
asr-ı saadetin kokularının geldiği bir süreci bu ümmet, bu millet başlatsın.”

  • Önümüzdeki ilkbaharda yapılacak referandumdan çıkacak “Evet”in anlamı “halife sultanlık”tır!

Yetmez ama evetçiler için
Meclis, sultanın parmağında yüzük.
Tasan bitti mi canım!
Yürütme, sultanın sarayında harem…
Hoşuna gitti mi şekerim!
Yargı, sultanın yamacında kadı…
Derdin yitti mi nur tanem.
Cumhuriyeti de, Kemalizmi de, laikliği de, demokrasiyi de hallettiler.
Yetti mi cicim, yetti mi…

Muhalefete gel
Sultanlığı geri getiren AKP’ymiş. Hiç de değil.
Deniz Baykal, kişiye özel anayasa değişikliğine yol verdi; milletvekili, başbakan, cumhurbaşkanı oldu.
Devlet Bahçeli de, kişiye özel anayasa değişikliğine omuz verdi; padişah olacak.

Neredesiniz beyler?
Adalet ve Demokrasi Haftası nedeniyle Eğitim-İş ile ADD’nin çağrılısı olarak Denizli’deydik. Geleceği karanlık gören, aydınlatmak için var gücüyle çaba gösteren yurttaşlarımızla tanıştık. Eğitim-İş Denizli Şube Başkanı Kadem Özbay’ın çağrısı anlamlıydı:
“Cumhuriyet’in nimetleri ile üne, doruklara ulaşmış sanatçılar, yazarlar neredesiniz?
Cumhuriyet sayesinde ayakta duran üniversiteler neredesiniz?
Şimdi yoksanız, ne zaman var olacaksınız?”
Yoksa hiç mi yoklar artık?

Gericilik inadı
Eğitimi FETÖ’den kurtardıklarını ileri sürüyorlar ya…Yerini

TÜRGEV,
Ensar Vakfı,
Hizmet Vakfı,
Hayrat Vakfı,
İHH,
Furkan Vakfı ve
İlim Yayma Cemiyeti aldı.

– 15 Temmuz’dan sonra FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle kapatılan 1060 okulun %80’i
imam hatipokuluna dönüştürüldü.
– Sübyan mektebi adı altında kurslar açıldı.
– Medreselere yasal statü kazandırılması, üniversitelerle denkliklerinin sağlanması da gündemde.

Yalnızca adlar değişti, geriye doğru gitme inadı sürüyor.
==================================
Dostlar,

Kalan eksikler de artık Nisan 2017’de halkoylamasında necip milletimizin (ÜMMETİMİZİN!)
mübarek EVET oylarıyla halife – sultan yapılacak zat-ı şahanelerince tamam edilir…

Eyyy “ceberrut T.C.” ruhuna el fatihhhaaa….

Bakalım Ulusumuz neyler, neylerse güzel eyler, bu lanetli oyunu elbette bozar!

Sevgi ve saygı ile.
31 Ocak 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Prof. Dr. D. Ali Ercan : NÜFUS ve SEÇMEN İLİŞKİSİ ÜZERİNE

NÜFUS ve SEÇMEN İLİŞKİSİ ÜZERİNE

Prof. Dr. D. Ali Ercan
31.01.2017

T.C. Vatandaşlarının % 5’i Yurt dışında yaşıyor.

Değerli arkadaşlar, 

Bir ülkede nüfus hareketini belirleyen etmenler Doğum, Ölüm ve Göçlerdir. Yılbaşındaki nüfus N, yıl içindeki doğumlar D, yıl içindeki ölümler Ö ve Göç giriş-çıkışı G ile gösterilirse,
Yıl Sonu Nüfus,

N’ = N + D – Ö  ± G olarak belirlenir.

δ = D/N Kaba Doğum hızı,  ω = Ö/N Kaba Ölüm hızı olarak tanımlanır.

Türkiye’de son 5 yılda doğum hızı Yılbaşındaki Nüfusa oranla, binde 17,4 ve ölüm hızı ortalama binde 5,1 olmuştur. Doğum-Ölüm farkına göre Yıllık biyolojik Nüfus artış hızı binde 12,3’tür.

Öte yandan TÜİK‘in verilerine göre 31.12.2008’de 71 517 100 olan nüfusumuz
31.12.2015’te 78 741 053 olmuştur. Dolayısıyla 7 yıl içindeki Yıllık Nüfus artış oranı ortalama binde 13,8’dir. Nüfus artış oranındaki bu fark Doğum-Ölüm dışındaki +Göçlerden ileri geliyor. Nüfusumuz yılda yaklaşık 1 milyon artışa devam ediyor.  Bu 7 yıl içinde 9,034 milyon Doğum, 2,658 milyon ölüm meydana geldi. Aradaki farktan da anlaşılıyor ki, Türkiye’de yaşayan göçmen nüfusu 7 yılda 848 bin artmıştır; yani (Suriyeli sığınmacılar dışında) yılda ortalama ~120 bin göçmen geliyor Ülkemize… Kestirimim o ki,  TÜİK tarafından “Türkiye’de yaşayan nüfusun (Yabancılar dahil, Suriyeliler dışında) 31.12.2016’da ~ 79,8 milyon olduğu”
ilan edilecektir.

Nüfusu ikiye bölen yaşa ‘Ortanca Yaş’ denir. Örneğin Türkiye’de 2015 yılı için Ortanca Yaş 31 yıl olarak veriliyor; yani Yaş dağılımına göre Nüfusun yarısı bu yaşın altında (AS: yarısı da üstünde!) anlamında. Buradan 2015 yılı için Ortalama ömür (yani bir Yıl içinde ölenlerin ölüm yaşlarının ortalaması) Ortanca yaşın 2 katı, y = 62 yıl bulunuyor.

Türkiye’de kadın başına ömür boyu çocuk sayısı d ≈ 2 + c.y = 2+ 0,0123 x 62 = 2,80

Doğurganlık (fertility)   φ ≈ 2 δ y = 2 x 0,0174 x 62 = 2,16’dır.
Dünya genelinde Ortalama ömür 67 yıl ve Doğurganlık 2,5 tir.
***

SEÇMENLER

Seçmen sayısı, Nüfusta 18 Yaş üzerindeki Yurttaşların sayısıdır. Seçmen sayısının Nüfusa oranı da Toplumun Ortalama Yaşam süresine (y) bağlı olarak yaklaşık

S/N ≈ 1 – 18/y bağıntısı ile verilebilir.

Yurt dışındaki ~ 4,1 milyon Yurttaşımızdan yaklaşık 2,9 milyonu seçmen yaşındadır.

Tablo. Seçim tarihlerindeki Nüfus (+Yurt dışı)  ve Seçmen sayıları 

 

Seçim Tarihi

Nüfus + Dış (milyon) Seçmen + Dış (milyon)  

S / N

 

Açıklama

03.11.2002 66,27 + 3,4 41,3 + 0,1 0,62 Seçmen yaşı 20 !
22.07.2007 70,46 + 3,6 42,6 + 0,2 0,60 Seçmen yaşı 18 !
12.06.2011 74,17 + 3,8 50,24 + 2,57 0,68
07.06.2015 01.11.2015 78,15 + 4,0 78,57 + 4,0 53,74 + 2,90 54,05 + 2,90 0,69 0,69 S/N=0,71 olması beklenirdi. Göçmenler!

Bu Tabloda dikkat çeken bir husus; 2002 ve 2007 seçimleri arası, 4 yıl 8 ayda Nüfus 4,7 milyon artarken Seçmen sayısı yalnızca 1,3 milyon artmış (?!) üstelik seçmen yaşı 20’den 18’e indirildiği halde! Öte yandan 2007 ve 2011 arası Nüfus 4,3 milyon artmış ama Seçmen sayısı
8 milyon (!) artmış görünüyor. Bu garabet Kamuoyuna asla açıklanmadı…

Aslında bu bir skandaldır; ama gelin görün ki, rahatsız olan, soran, soruşturan olmadığı gibi istifa eden de olmadı… Neyse ki 2011 sonrasındaki rakamlar biraz daha mantıklı bir düzene girmiş gibi görünüyorlar.

Nüfusun 78,57 milyon olduğu son seçimde (Kasım 2015’te), Seçmen sayısı 54,05 milyon olduğuna  göre,

(1-18/62)x78,57=55,76 milyon seçmen olması beklenirdi. Buradan da anlıyoruz ki, 2015’te Türkiye’de 1,7 milyon seçmen statüsünde olmayan Göçmen bulunuyordu. Yine bu hesaba göre 2002 yılında 42,6 milyon olması beklenen seçmen sayısındaki 1,3 milyon eksiklik de,
ya göçmenlerden ya da (o tarihlerde bu dek çok göçmen bulunmadığına göre) seçmen kütüklerinden (!?) kaynaklanıyordur..

Bu bilgiler ışığında 1.1.2017’de Türkiye Demografisini şöyle özetleyebiliriz:

T.C. Vatandaşı Nüfus 78,0 milyon
Yurt dışı T.C. Vatandaşı 4,1 milyon
Yabancılar (geçici göçmen) ~1,8 milyon (Romanya, Ukrayna, Irak, Afrika…)
Sığınmacı ~ 3 milyon (Suriyeli)
Toplam Seçmen 55,4 milyon + 2,9 milyon Yurt dışı…
Ortalama Ömür 62 yıl
Doğurganlık 2,15
Toplam Nüfus artış hızı % 1,35    (biyolojik % 1,23)

Sevgilerimle. æ
==========================

Teşekkürler değerli hocamız Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan

Sevgi ve saygı ile.
31 Ocak 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

16 eyaletin başsavcısından Trump’a kınama

16 eyaletin başsavcısından Trump’a kınama

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
İçlerinde Kaliforniya, Pensilvanya ve New York’un da bulunduğu 16 eyaletin başsavcıları,
ABD Başkanı Trump’ın vize yasağına karşı ortak bir kınama yayımladı.

[Haber görseli]

CNN Türk’ün haberine göre, ABD ve dünyanın gündemine oturan Trump’ın bazı Müslüman ülkelere uyguladığı vize yasağına büyük bir tepki de kendi ülkesinden geldi.

16 eyaletin başsavcıları Trump’a karşı ortak bir kınama metni yayımlayarak yasağı eleştirdi.

Kınama metninde, “Yaratılan bu kaotik ortamda mümkün olan en az sayıda insanın
zarar görmesi için gayret göstermeye devam edeceğiz.” denildi.
(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/667466/16_eyaletin_bassavcisindan_Trump_a_karsi_kinama.html, 30.01.2017)
==========================================
Dostlar,

Gördünüz mü, “vatan haini ABD’li başsavcılar”ı !??
“Milli bir mesele” de (!) bile ülkenin “seçilmiş Başkanı” na kafa tutuyor ve

  • “Yaratılan bu kaotik ortamda mümkün olan en az sayıda insanın
    zarar görmesi için gayret göstermeye devam edeceğiz.” diye açık açık meydan okuyorlar!

Bu “Yargı” da “ayak bağı” oluyor kooooskoaca seçilmiş ABD Başkanı’na!

Yoksa “bağımsız – tarafsız yargı” gerçekte bu mu?
Yoksa “güçler ayrılığı” ve Anayasal 3 erkin (Yasama – Yürüme -Yargı) birbirini denetleyip dengelemesi (check&balance) sistemi bu mu??

1982 Anayasasında bu sistem iyi – kötü vardı. 12 Eylül 2010’da AKP’nin yaptığı 26 maddelik değişikliğin “blok” oylamasında necip milletimiz, “akiller”e (!) uyarak “yetmez ama evet” diyene dek..İşte ondan sonra HSYK eliyle AKP – RTE yargıya da egemen oldu ve
geldik bugünlere..

Bu kez 18 madde ile Anayasanın 80’e yakın maddesi değiştiriliyor. Zaten daha önce 17 kez değişiklikle 2/3’ü değiştirilmiş, 12 Eylül darbe anayasası olmaktan büyük ölçüde çıkarılmıştı, moda ama yanlış deyimle “sivil” leştirilmişti!

Bu kez, yeryüzünde ve dünya anayasa yazınında (literatüründe) benzeri, örneği olmayan
ucube bir “Türk tipi Başkanlık” getiriliyor ki;

Osmanlı padişahlarından daha yetkili olacak Bay RTE!

Bunca geniş – sınırsız yetkiyi normal bir adam neden ister, ister mi?
339 AKP – MHP milletvekili neden boyun eğer bu saçmalığa, yıkıma??
Akla uygun bir açıklaması varsa, gidin siz de halkoylamasında “evet” deyin, Türkiye bitsin!

  • Çünkü bu dayatmanın saklanan en kritik yanı,
    örtülü AF YASASI oluşudur! 

  • 17-25 Aralık suçları dahil, bakanların, cumhurbaşkanının geriye dönük hiçbir sorgulama olanağı bı-ra-kıl-mı-yor!!

Ve şimdi ateş bacayı sarmış olup, kabulünden bu yana 9. gününde yasalaşan Anayasa değişikliği teklifi Cumhurbaşkanlığına gönderilmiş değil!? Erdoğan, 15 günlük anayasal inceleme süresini fiilen (gene anayasa dışına çıkarak) uzatıyor.
Tayyip beye karşın TBMM, metni Cumhurbaşkanlığına sunmama davranışı sergileyebilir mi??
Kamuoyu yoklamaları gırla gidiyor.. Danışmanlar, AKP ve Tayyip beyin iç dünyası kaynıyor..

“HAYIR” paniği her yanı sarmış durumda.

Çünkü artık Türkiye Cumhuriyeti’ne “şah mat” hamlesi yaptınız!..

Yoksa, RG’de yayımlanmasını izleyen 60 günü kovalayan Pazar gününü 23 Nisan 2017
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı‘nın 97. yılına denk düşürme peşinde misiniz??
97 yıl sonra açılış yıldönümünde “TBMM’yi majestelerinin uslu atanmışları heyeti” ne dönüştürme kumarı! Bir büyük travma daha halk kitlelerine, sosyal psikoloji atağı öyle mi?
Bir 23 Nisan günü demokratik – parlamenter rejime son ve TAYYİBİSTAN saltanatına merhaba!

Vazgeçin efendiler, vazgeçin.. Ne Türkiye bu deli gömleğine uyar, ne Dünya koşulları elverir..
Ham hayali bırakın, RTE vazgeç(e)mezse bari Anayasa Mahkemesine fısıldasın; iptal etsinler..

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Sitemizde 7000. yazı : Al sana başkanlık!

Sitemizde 7000. yazı :
Al sana başkanlık!

Hayır demeliyiz.
Mutlaka hayır demeliyiz.
Neden derseniz?
Somut örnek vereyim.
*
Venezuela’nın nüfusu 30 milyon kişi… Suudi Arabistan’ın bile 265 milyar varil petrol rezervi varken, Venezuela’nın 296 milyar varil petrol rezervi var. Varilini 55 dolardan hesapla bak ne çıkıyor… Venezuela halkının en az Kanadalılar kadar refah olması gerekiyor.
*
Venezuela’da başkanlık sistemi var. Hugo Chavez 1998’de başkan seçildi. Yoksul ve cahil ahali, onu çok seviyordu, gıda kolisi dağıtıyor, gariban mahallelere sağlık ocağı filan açıyor, devletin kaynaklarını sebil gibi kullanıyor, açlıktan nefesi kokan halkın kurtarıcısı olarak görülüyordu. Şak… Anayasayı değiştirdi, devletin yönetim şeklini değiştirdi. Artık onu sevip sevmemelerinin önemi yoktu, çünkü, artık onu başkanlıktan indirmek hukuken mümkün değildi. Muhalefeti susturdu, basını susturdu, iş dünyasını sustalı maymuna çevirdi. Onun yönetim şekli yüzünden 1.5 milyon kişi ülkeden kaçtı. Nüfusun yüzde beşi ülkeden kaçarken… Twitter’dan kendisini takip eden üç milyonuncu takipçisine ev hediye ederek, kendisini alkışlatıyordu.
*
Kansere yakalandı. Halefi olarak, başkan yardımcısı Maduro’yu seçti. Bütçe dahil, tüm yetkilerini başkan yardımcısı Maduro’ya devretti. Maduro otobüs şoförüydü, lise mezunuydu, sendikacılıktan tırmanmış, Chavez’in sağkolu olmuştu.
“Üniversite mezunu olmayan biri devlete başkan olabilir mi?” diye eleştirildiğinde… Chavez “neden olmasın” diyordu, “iktidar halkındır, elitler-seçkinciler istemese de otobüs şoförü başkan olur” diyordu. Chavez öldü, otobüs şoförü Maduro geçici olarak başkan oldu.
*
Nisan 2013’te yeniden başkanlık seçimi yapıldı, başkanlık imkanlarını sonuna kadar kullanan Maduro, yüzde 50.6 oyla kılpayı kazandı. Rakibi % 49.1 almıştı. Seçimde şaibe olduğunu, oyların çalındığını elbette herkes biliyordu ama, itirazlardan netice alınamadı, çünkü, seçim kurulu, yargı, komple Maduro’nun kontrolündeydi. Toplum karpuz gibi ikiye bölündü.
Protesto gösterileri başlayınca, halka ateş açıldı. Harvard mezunu muhalefet lideri tutuklandı. Bizzat başkan Maduro tarafından “kendisinin başkanlığını kabul etmeyenlere konuşma yasağı” getiren yasa teklifi hazırlandı, meclis bu teklifi kabul etti iyi mi… Muhalefete kanunen konuşma yasağı getirildi. Başkanlık yetkilerini daha da arttıran yasalar çıkarttı, mesela, petrol ve madenler konusunda meclise sormadan karar verme yetkisini kendisine aldı!
*
Yandaş medya oluşturdu, şu anda Maduro haricinde hiçbir şey yazmıyorlar, televizyonlarda devamlı Maduro konuşuyor. Muhalif medyayı susturdu, yayınlarını beğenmediği televizyon kanallarını kablolu kanaldan çıkardı.
20 milyon kişiye 120 bin ton gıda kolisi dağıttı. Temel ihtiyaç maddeleri karaborsaya düşmeye başlayınca, başkanlık bünyesinde komisyon kurdu, kıtlığın sebebinin araştırılmasını istedi. Yalaka komisyon araştırdı. Ne buldular biliyor musunuz? “Halkımızın yüzde 95’i günde dört-beş öğün yemek yiyor, bu nedenle tüketim maddelerinde sıkıntı yaşanıyor” sonucunu buldular! Kıtlığın sebebi halkın çok yemesiydi yani… Başkanın sorumluluğu, kusuru yoktu!
*
2015’te parlamento seçimi yapıldı. Maduro her türlü katakulliyi yaptı ama, hezimete uğramaktan kurtulamadı. Muhalefet ezici çoğunlukla kazandı. Muhalefet parlamentoyu kazandı ama… Başkan hâlâ Maduro’ydu. Ordu, polis, yargı, onun elindeydi. Hükümeti hâlâ o kuruyordu.
Meclis çoğunluğunu ele geçiren muhalefet, 2019’da yapılması gereken başkanlık seçimlerinin öne çekilmesi için, erken seçim talebinde bulundu. Başkan reddetti!
Bunun üzerine, erken seçime gidilmesi konusunda referandum yapılması için anayasal süreç başlatıldı. Anayasaya göre, referanduma gidilmesi için seçmenin yüzde 20’sinden imza toplanması gerekiyordu. Dört milyon imza toplandı. Nafile… Başkanın emrindeki seçim kurulu, imzaları kabul etmedi, referandum meferandum yapamazsınız dedi, kesti attı!
*
Muhalefet bir başka yol aradı, meclisten, Maduro’nun başkanlıktan azledilmesini talep eden karar çıkarıldı. Gel gör ki… Tüm üyeleri Maduro tarafından seçilen Anayasa Mahkemesi bu kararı reddetti. Meclisin azil talebinin anayasaya aykırı olduğu açıklandı!
Bunlar yetmezmiş gibi, Aragua eyaletinin valisini, kendisine başkan yardımcısı yaptı. Bu herif “uyuşturucu baronu” olarak tanınıyor! Eğer Maduro da Chavez gibi ölürse, 2019’a kadar ülkeyi bu arkadaş yönetecek.
*
Netice? Şu anda Venezuela’da enflasyon %700… Bu sene % 1600’e çıkması bekleniyor. Alışverişlerde kredi kartı geçmiyor, mağazalar kabul etmiyor. Hükümet devalüasyonla eriyen banknotları tedavülden kaldırıp, yerine yenilerini sürmek istedi, para basmak için bile para bulamadı! Asgari ücrete güya % 50 zam yapıldı, 40 bin bolivar oldu, 40 bin bolivar ne ediyor biliyor musunuz, 15 dolar ediyor! Et, un, şeker, pirinç, süt karaborsa satılıyor, ekmek için bile kuyruk var, marketler saldırıya uğruyor, yağmalanıyor. Hal böyleyken, zengin daha da zengin oldu, bir hamburger 170 dolara satılıyor, alıcı buluyor! Eczane rafları boşaldı, ilaç sıkıntısı var, sağlık sistemi çöktü, ameliyat malzemesi yok, yenidoğan bebek ölümleri rekor seviyeye ulaştı. İthalat bıçak gibi kesildi, alt tarafı diş macunu almak isteyen, normal fiyatının yüz misli ödemek zorunda kalıyor. Günde 18 saate varan elektrik kesintileri yapılıyor, yeterli elektrik üretilemediği için, kamu kurumları haftada beş gün tatil ediliyor, sadece pazartesi ve salı çalışıyor, özel sektör haftalık izin gününü üçe çıkardı. Şehirlerde günde sekiz saat su kesintisi yapılıyor, her gün… Fuhuş patladı. Suç patladı, her 21 dakikada bir cinayet işleniyor, her sene 17 bin adam kaçırma olayı, fidye rapor ediliyor. Gasp öyle hale geldi ki, insanlar cep telefonuyla anca evlerinde konuşuyor, sokağa çıkarken yanına almıyor.
Sosyal hayat durdu, sinema yok, tiyatro yok, konser yok, hava kararınca şehirler ıssızlaşıyor. Karayolları, limanlar ve havalimanları ordu kontrolünde tutuluyor.
*
Memleketin içine etti. Başkan hâlâ başkan! (SÖZCÜ, 19.01.2017, Yılmaz Özdil)
=================================
Dostlar,

Değerli araştırmacı – gazeteci Yılmaz Özdil‘in bu önemli yazısını 10 gün önce sitemize koymadık. Halkımızın morali bozulmasın istedik.. Ancak aradan geçen 10 günde
AKP-RTE-MHP cephesinde bir iyileşme, olumlu bir adım yok!

Yargıç-savcı aylıklarına 2700 TL’ye dek anormal zam da OHAL KHK’sı ile!
Neden yalnız yargıç-savcılara ve bu denli yüksek??
Memura 6 aylık %3, asgari ücretliye yıllık toplam %8; enflasyon farkı yok;
TÜİK enflasyon sepeti ile akılara durgunluk verecek biçimde oynayıp halkı aldatıyor!?
OHAL ilan gerekçeleriyle bu anormal zammın ne ilişkisi var??
Neden TBMM’den yasa olarak geçirilmez bu öneri?
TBMM devre dışı ve RTE daha şimdiden MUTLAK EGEMEN olarak, anayasa dinlemeden OHAL KHK’leri ile ülkeyi çelik pençe ile yönetiyor! Varın bir de halkoylamasnda “evet” çıkarsa neler olabileceğini düşünün.. İşte Venezuela örneği..

Bu acı Venezuela örneği üzerinde iyice düşünmek gerek.. İbret almak gerek..

  • Eğer bu halkoylamasında “HAYIR” denmezse,
    halkımıza bir daha kimse bir şey sor-ma-ya-cak!

    Sevgi ve saygı ile.
    29 Ocak 2017, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com