Etiket arşivi: Atatürk’ün Ekonomi Mucizesi

Başarı budur! Avrupa’da şampiyon dünyada ilk 5’teyiz!

Başarı budur! Avrupa’da şampiyon dünyada ilk 5’teyiz!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez
Aydınlık Gazetesi, 5.4.2018

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

AKP iktidarı eseriyle ne kadar övünse haklıdır bence. T. Erdoğan ve B. Yıldırım’ın 30 Ulusal TV kanalının neredeyse 28’inde günde en az 5-6 kez, canlı-canlı bağıra-çağıra konuşarak, ekonomik icraatlarıyla övünüp, böbürlenmelerini çok görmemek lazım. Hatta büyük ekonomik başarıları başta olmak üzere AKP’nin icraatlarını 24 saat canlı olarak verecek birkaç TV kanalı daha tesis ve tahsis edilmesinde yarar var bence. Neden mi? Niçin olmasın? Dile kolay ülkeyi ve ekonomiyi Avrupa’da şampiyon yaptıkları ve dünyada da ilk 5 ülke arasına sokmayı becerdikleri için! Şaka bir yana, Türk ekonomisi;

  • giderek zayıflayan temel ekonomik göstergeleriyle,
  • biriken ve ötelenen riskleriyle,
  • ağırlaşan borç yüküyle ve
  • hızla bozulan yatırım iklimiyle..
    yokuş aşağı giden, freni patlamış kamyon misali savruluyor maalesef.
  • Ülkemiz bugün, Avrupa’da toplam 50 bağımsız devlet arasında hem enflasyonu, hem işsizliği, hem de faizleri çift haneye fırlamış ve burada kronikleşmiş olan tek ülke.

Tabi cari açık ve dış ticaret açığında da öyle. Tek bir istisna olan, büyüme ve “ihracat arttı” şovları yapılırken, kişi başına düşen milli gelirde de dünyada 75. sıraya düşüyor olunması ne yazık ki…

438 milyar $’ı aşan rekor dış borcu ile, TL bazında – nominal (kâğıt üzerinde) olarak büyüyen ama reel olarak, dolar bazında küçülen bir ekonomiden söz ediyoruz. Ancak iktidar ve hempaları rekor ithalat ve dış ticaret açığı artışlarını “ihracatta rekor kırdık” nidalarıyla örtbas ediyorlar.

  • 5 yıldan beri dolar bazında küçülen ekonomimizi “rekor büyüdük” diye sunuyorlar.
  • Yine dolar bazında reel olarak fakirleşen halkı “büyüme masallarıyla” avutuyorlar.

Bana göre iktidarın en büyük başarısı gerçekleri ters-yüz etmekte ve başarısızlıkları ise başarı diye empoze etmekteki kabiliyetidir. Hiç sıkılmadan, gerçekleri böylesine ters-yüz edebilmek hakikaten büyük bir başarı. Bu kafa sayesinde,

  • Avrupa’da bugün faiz oranları “sıfır ile %2” arasındayken, Türkiye’de %15-20’lere fırladı.

Bu kafa sayesinde, ev kadınlarını ve iş bulsa çalışmaya hazır olanları hesaba katmamalarına rağmen, % 17’lere yaklaşan çift haneli işsizlik bugün sosyal felaket boyutlarına erişmekte. Bu kafa sayesinde, yoksulu daha da yoksullaştıran en haksız ve adaletsiz vergi olan enflasyon Avrupa’da ve gelişmiş ekonomilerde “sıfır ile %2-3” aralığında iken Türkiye’de çift haneye demir atmış durumda. Buna sebep olanlar ise günde 5-6 kez canlı yayınlarla, Gobells’e rahmet okutacak türden “başarı propagandası” yaparak adeta beyin yıkıyor, milletin aklıyla bir manada da alay ediyorlar.

Buna başarı denmez de ne denir? Futbolda olamadık ama

  • çift haneli faizlerde,
  • çift haneli işsizlikte ve
  • çift haneli enflasyonda Avrupa’da şampiyonluğu, dünyada ise, 5.’liği yakaladık.

Bundan ala başarı olur mu hiç? Ne mutlu bize…
==============================================
Dostlar,

2018 BÜTÇESİNİN SEFALETİ!

Sayın Ufuk Söylemez’in yazısı çok çarpıcı. Somut rakamlara dayalı. Sitemizde daha önce özetle paylaşmıştık, 2018 merkezi yönetim bütçesinin sefaletini ama bir kez daha dikkate sunalım :

  • 2018’de öngörülen bütçe gideri 763 milyar TL. Bunun 599’u (%88’i) vergi! Bunun da en az 2/3’ü çok adaletsiz dolaylı vergi (tüketimden alınan vergi); kazançtan alınan doğrudan vergi değil!
  • Beklenen bütçe geliri gelir 697, bütçe açığı 66 milyar TL; yerli – yabancı sermayeden borçlanılacak! 2 basamaklı enflasyonun altında bir faizle bu borcu kim verecek Türkiye’ye?
  • Hele Moodys’ “Türkiye’de  kurumlar çöktü.” gerekçesiyle kredi notumuzu geçen ay indirmişken!
  • Bu durumda AKP = RTE‘nin “indirin şu faizleri..” bağırtıları ne anlama geliyor, kime dönük?
  • 2018’de ödenecek kamu borcu faizi 71,6 milyar TL Öngörülen bütçe gelirlerine oranı 71,6/697 milyar TL = %10,3. Öngörülen vergi gelirlerine oranı 71,6/599 milyar TL = %12. Açıkçası, bütçe gelirinin her 10 TL’den 1’i, vergilerimizin her 8,5 TL’den 1’i, kamunun borçlarına faiz olarak gidecek.
  • Ayrıca borç anapara ödemeleri de var her yıl. AKP iktidarı bunları azaltarak öteliyor; faizi daha da büyüyecek zamanla!
  • 2018’de 230 milyar $ dolayında sıcak (taze!) döviz girdisi gerek borçların çevrilmesi için.
  • Sormak ve anımsamak gerek (438 milyar $’ı aşan rekor dış borcu unutmadan!) :
    Devlet neden borçlanır?
    Devlete kimler borç verir; vergi vermeyenler mi Devlete borç veriyor?
    Enflasyonun altında faizle kim borç verir devlete?
    -Borç isteyeceklerimiz Moodys’in raporuna bakmayacak mı? “Bu rapor bizim için yok hükmünde” demenin ne anlamı olabilir gerçekleri okuyamayan milyonları aldatma dışında??
  • Nitekim Bütçede borç faizinin 2017’ye göre %26 artması üstte yazdıklarımızın kanıtı değil mi?
  • 2018 bütçesinde öngörülen yatırım ödeneği 68,8 milyar TL ile borç faizinden daha az!?
  • Sağlık Bakanlığı bütçesi 37,6 milyar TL. Borç faizinin neredeyse yarısı. 81 + 4 = 85 milyon insanın 1 yıl boyunca Sağlık Bakanlığı ödeneği (SGK dışında) kişi başına yalnızca 442 TL! Yaşasın! Vergi + prim = ek vergi yetmiyor; sağlık hizmeti için eller cebe; 12 kalem haraç!
  • Diyanet İşleri Başkanlığı ödeneği 7,8 milyar TL. Diyanet Vakfı muazzam fonlara sahip. Ayrıca yüz bin dolayında camiye temizlik, aydınlatma, su, bakım – onarım yerel yönetimlerden.. 151 bin personeli var bu Sünni mezhepçi kurumun.. Ekonomiye katkısı ne??
  • SGK’ya aktarım (transfer) : Bu yıl 133,5 milyar TL! Beklenen bütçe geliri 697 milyar TL’nin yaklaşık 5’te 1’i! Bu aktarım 2016’da 108 milyar TL idi, 1/4 oranında artırıldı. Oysa Bütçe 2016’ya göre %17 büyüdü. SGK açıkları hızla büyüyor, 2017 sonunda 30 milyar TL oldu. Geçen yıl bütçe açığı 47 milyar TL idi ve Maliye Bakanı N. Ağbal, “..62 milyar TL açık hedeflemişken 47 oldu, çok başarılıyız..” buyurdu! Oysa Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün 1923-38 arası Cumhurbaşkanlığı döneminde 1 yıl (1929 Dünya ekonomik bunalımına bağlı..) dışında bütçe hep denkti, fazlalık verdi. Osmanlı borç taksitleri yıl yıl bütçenin %31’ine ulaşırken! Batılılar buna “Atatürk’ün ekonomi mucizesi” dediler hayranlıkla. Zamanede AKP iktidarı ve Maliye Bakanı, bütçenin %8’i dolayında açığı “başarı” olarak sunabiliyor. Oysa “açık bütçe” başlıbaşına bir utanç kaynağı ve tam bağımsızlığın 1 numaralı düşmanı! “Algı yönetimi” ya da halkımızı aptal – salak yerine koyup vahşice aldatma – sömürme tam da bu olsa gerek!
  • Emniyet Genel Müd. + Jandarma Gn. Kom. ödeneği 40,1 milyar TL. Sağlık Bakanlığından çok!
  • Merkezi Yönetimin borcu 2017 sonunda 871,6 milyar TL’ye ulaştı; %15 artarak.. Gerçek enflasyon bu oran mı acaba?? Enflasyon bunun altında ise neden Merkezi yönetim reel (gerçek) enflasyon hızının da üstünde borçlanır? Üstelik borçlanma artarken kamu yatırımları neden geriler??
  • Neden 2017’de gelir dağılımı iyileşmemiş, yeni Dolar milyarderleri var edilmiştir iktidar eliyle?
  • Ulusal gelir (GSMH) ve kişi başına gelir Dolar olarak neden düşmüştür? Dünyada kaçıncıyız?
  • Türkiye hala GSMH rakamı ile dünyanın ilk 20 ülkesi içinde midir yoksa G-20 liginden düşmüş müdür?
  • Ve de tüm bu çıplak – yakıcı gerçekler karşısında tümüyle gereksiz – yersiz – yanlış – yandaş zengin eden… 3. havaalanı, Akkuyu NGS, Kanal İstanbul, Şehir Hastaneleri.. vb. mali yükü çooooooooooooooook ağır (60 milyar TL’yi geçiyor salt Kanal İstanbul ve 2018 bütçesinin 10’da 1’i!) göstermelik projeler nasıl bir sorumsuzlukla sürdürülebilir??
  • Son olarak; bırakalım 2023’te dünyanın ilk 10 ekonomisi içinde olmayı, ilk 20’den bile düşmüş iken neden bu büyük yalan sık sık söylenmekte ve Saray’da üniversite hocalarınca bile alkışlanabilmektedir??!!

Hep birlikte SOSYAL ŞİZOFREN mi olduk??

Sevgi ve saygı ile. 04 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Dünya Bankası’ndan çarpıcı Türkiye saptamaları

Dünya Bankası’ndan
çarpıcı Türkiye saptamaları

(AS: Bizim oldukça kapsamlı katkımız haberin altındadır..)
Dünya Bankası (WB), ‘Türkiye Düzenli Ekonomi Notu’nda önümüzdeki günlerde yeni zamların başlayacağı, alım gücünün düşeceği ve şirketlerin kurlar yüzünden sıkıntıya düşeceğini belirtti. WB bunlarla birlikte Türkiye için 5 kritik uyarıda daha bulundu.

Dünya Bankası, ‘Türkiye Düzenli Ekonomi Notu’ Şubat 2017 sayısını yayımladı. Banka, turizm gelirlerinin azalması ve başarısız darbe girişiminin tüketici ve reel sektör güvenini düşürmesi nedeniyle Türkiye’nin büyüme hızının yavaşladığını belirtirken, Türkiye’nin 2016 yılı büyüme kestirimini %2.5’ten % 2.1’e, 2017 yılı büyüme kestirimini de %3’ten % 2.7’ye düşürdü.

Raporda, artan üretim maliyetlerinin yeni zamlara yol açacağını göstermesi açısından endişe verici olduğu, dövizdeki şok artışın da fiyatlara bu yılın ilk çeyreğinden başlayarak zam olarak yansıyacağı uyarıları yapılırken, hem TL’nin değer yitirmesi hem de zamlar nedeniyle halkın satın alma gücünün azalacağı ifade edildi. Raporda, dövizdeki artışın özellikle net döviz borcu olan şirketlerin hem mali yapılarının zayıflamasına hem de yatırımlarını kısmalarına
neden olduğu belirtilirken, bu durumdan bankaların da dolaylı olarak olumsuz etkileneceğine işaret edildi. (SÖZCÜ, 03.02.2017)

MERKEZ BANKASI TATMİN ETMEDİ

Rapordaki, “Bazı sanayi şirketleri bir yandan satışlarının düşmesi öbür yandan net döviz borçları nedeniyle dövizdeki artışa dayanma konusunda güçlükler yaşıyor” ifadesi ise, şirket iflaslarına ilişkin uyarı olarak algılandı. Dünya Bankası, döviz kurundaki tırmanışı durdurmak için faizleri artırmak yerine iç piyasaya verdiği TL’yi kısma yoluna giden Merkez Bankası’nın beklentileri tatmin etmediğini belirtti. Bu yöntemin piyasada dövizin yanı sıra finansman sorununu da tetikleyerek şirketleri daha da zor durumda bırakabileceği uyarısını yapan banka, Merkez’in bu yıl faizleri önemli ölçüde artıracağı kestiriminde bulundu.

Raporda ayrıca, yurt dışından kredi girişinin azalması nedeniyle banka kredilerinde azalma yaşanabileceği uyarısı da yapıldı.

İŞTE KORKUTAN UYARILAR

– Dövizdeki artış önümüzdeki günlerde fiyatlara yansıyacak
– Fiyat artışları halkın satın alma gücünü erozyona uğratabilir.
– Olumsuz havalar hasada zarar verip gıda fiyatlarını artırabilir.
– Artan kur, şirketler için doğrudan bankalar için dolaylı riskler yaratabilir.
– Bazı şirketler satışların düşmesi ve döviz borçları nedeniyle güçlükler yaşıyor.
– Dış kredilerin azalması içeride kredi artışını sınırlayabilir.
– Merkez’in faizleri önemli ölçüde artırma ihtimali var.
– Güvenlik endişeleri turist ziyaretlerini sınırlamaya devam edebilir.
=======================================
Dostlar,

Merkez Bankası bu gün Ocak 2017 enflasyonunu ve 2016 yılı ÜFE ve TÜFE verilerini açıkladı.
İlki % 2,46! Enflasyon yeni yılın ilk ayında yüksek çıktı.
Dikkat buyurulsun, 1 aylık enflasyon %2,46!.. Böyle giderse 12 ay sonunda %30 enflasyon demektir ki hiperenflasyon anlamındadır, tam bir felakettir.
Ayrıca halkın alımgücünün belirgin düşmesi ile birlikte “durgunluk” da beklenebilir ki;
böyle olması “stagflasyon” demektir; durgunluk içinde enflasyon..

TÜFE 2017 Ocak ayında %2,46 ile beklentilerin çok üzerinde. Ekonomistler TÜFE’de %1,78 artış bekliyordu. Enflasyon aylık olarak Ekim 2011’den beri en yüksek artışı gösterdi.
Yıllık TÜFE %9,22’ye yükselerek son bir yılın zirvesine çıktı.
Yurtiçi ÜFE de Ocakta %3,98, yıllık ölçekte %13,69 olarak gerçekleşti.
ÜFE (üretici fiyatları endeksi) büyümesi TÜFE’den yüksek; bunun da anlamı, üretim maliyetleri artıyor, bu mal ve hizmetlere yansıyacak : Zamlar!…
ÜFE ve TÜFE ortalamasını alırsak (13,69 + 9,22) /2 =%11,46 rakamı, 2016’nın yıl sonu
resmi enflasyon düzeyidir. Yaşamın gerçeği kaçtır acaba??
Ancak memur ve işçilerin aylıklarında 2016 içinde bu düzeyde artış yapılmamıştır.
2017 enflasyonunu MB şimdiden %6,5’ten %8’e, gıda enflasyonun ise %9’a yükseltmiştir.
Oysa memura Ocak 2017’de %3, işçiye ise 2017’nin tümü için %8 zam verilmiştir.
Üstelik iktidar TÜİK’e baskı yaparak hem ulusal gelir (GSMH) hesap yöntemini değiştirtip toplam geliri ve kişi başına düşen geliri gerçekte olduğundan çok yüksek göstermiştir..
Tam bir Devekuşu tavrı diye bu bilim dışı, siyaset etiğine uymayan ve halkı kendince aldatmaya kalkan davranışı kınamıştık sitemizde.

OCAKTA EN ÇOK GIDA FİYATLARI ARTTI

TÜFE’de aylık en yüksek artış %6,37 ile gıda ve alkolsüz içeceklerde görüldü.
Endekste yer alan gruplardan sağlıkta % 4,66, çeşitli mal ve hizmetlerde %4,25, ulaştırmada %3,24 ve eğlence ve kültürde %2,39 artış gerçekleşti. Aylık ölçekte düşüş gösteren tek grup %6,99 ile giyim ve ayakkabı oldu.
Buna karşın, yoz siyaset kurumunun oyuncağı olan / yapılan TÜİK, enflasyon hızı hesaplamasında gıda sepetinin ağırlığını azaltarak gerçek enflasyonu olduğundan düşük göstermeye çabalıyor. Ulusal ve dolayısıyla kişi başına gelir hesabında oynanmasına ek!

AKP – RTE tam bir panik içinde..
Ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar.. Halkoylamasını geçirene dek tam seferberlikteler.
Son rüşvet, KDV ve ÖTV oranlarının beyaz eşya, konut gibi kimi kalemlerde azaltılması.
Çoğu 2 aylık geçici indirimin Bütçeye vergi yitiği maliyeti yaklaşık 1 milyar TL..
Salt halk oylamasının kamuya maliyeti ise 190 milyon TL..

Öte yandan yine bu gün Erdoğan Mersin’de

  • “şehir hastanesini” = sağlıkta talan-soygun kurumunu

açarken konuşmasında 2023’te Dünyada ilk 10 ekonomi içine girmeyi hedeflediklerini söyledi bir kez daha.. Yıllardır bu masalı anlatıyorlar ancak yıllardır bir serap gibi o hedeften uzaklaşıyor ülkemiz ne yazık ki.. İlkokul düzeyinde matematik bilenler bile bu hedefin
her bakımdan olanaksız olduğunu görür. Bu hesabı kezlerce yazdık bu sitede..
(TÜRKİYE 2023’te EN BÜYÜK 10 EKONOMİDEN BİRİ OLABİLİR Mİ?http://ahmetsaltik.net/2015/11/06/top-10-biggest-economies-in-the-world-2013/)
(Şehir hastaneleri talanı – soygunu hakkında yazılan 5 makalemiz için lütfen tıklayınız :
http://ahmetsaltik.net/2017/01/15/isparta-sehir-hastanesi-aciliyor/ 
Şehir Hastaneleri’nde Skandal İtiraf
– SAĞLIKTA KAMU-ÖZEL ORTAKLIĞI VE ŞEHİR HASTANELERİ
Şehir Hastaneleri İçin “Yargı Engelini Aşma Yasası” Çıkarılıyor
http://ahmetsaltik.net/2017/01/27/sehir-hastanelerinin-yuksek-maliyeti-gizleniyor/

*****
2023 hayalinin = kandırmacasının 4-5 yıl önce matematiksel olanaksızlığı hesaplayarak gösterdik. Aradan geçen 4-5 yılda yerini almayı hedeflediğimiz 10. sıradaki Hindistan gitti,
5. sıraya yükseldi.. Ulusal geliri 3 trilyon dolara koşarak İngiltere’yi geçti..

Bütün varsayım halkın az eğitimli oluşu, siyasetçiye inanma iyiniyeti ya da inadı!?
Bunları çirkin siyasetçiler sonuna dek kullanarak halkın umutlarını yıllardır çalıyor..

Dünya Bankası Türkiye’nin 2016 büyüme kestirimini %2.5’ten % 2.1’e, 2017 büyüme kestirimini de %3’ten % 2.7’ye düşürdü. Buna göre, yıllık %1,35 olan akıl dışı biçimde kışkırtılmış nüfus artış hızını düşersek 2016’da gerçekte %0.75 büyüdük! 2017’da net olarak %1,15 büyüyebileceğimiz umuluyor. Bu komik “büyüme” (!?) hızlarıyla hiçbir yere varılmaz..
Örneğin İŞSİZLİK SORUNU KESİNLİKLE ÇÖ-ZÜ-LE-MEZ!
Hele hele % 13,5 gibi anormal bir nüfus artış hızı ile her yıl en az 1 milyon yersiz – gereksiz nüfus artış hızı teşvik edilirse..
1 milyon kişiye iş yaratmak, en az 50 milyar Dolar yatırım gerektiriyor..
Bunun yapılamadığı hem yatırım rakamlarından belli, hem de artan resmi işsizlik oranından!

  • Bu akıl dışı kasıtlı politika kalabalık – niteliksiz bir sürü yaratır başka hiçbir şey değil!

Çare nedir?? Çare HALKI AYDINLATMAKTIR!
Durmadan, yılmadan, gerçekleri aktarmaktır.. Her olanağı kullanarak…
O zaman çirkin siyasetçi halkı aldatarak iğrenç siyaset oyunlarını kullanamayacak..
Siyaset kurumu halkın – ülkenin gönencini artırmak, barış ve güveni, adaleti sağlamak.. için kullanılacak.. Elbet o günler de gelecek. İnsanlık onuru hep ama hep yengin (galip) olacak.

Son bir not düşelim : 1923-38 arası en zor yıllarda 15 yıllık ekonomik büyüme toplamda %98, yani ülke ekonomisi Atatürk yönetiminde yokluklar içinde, Sevr – Lozan borçlarını ödeyerek,
2. dünya savaşı yaklaşırken ortalama %6,6 büyüme hızı sağlamış, enflasyonu ise 15 yıllık toplam (dikkat 15 yıllık toplam!) % 2,2’de tutmuşlardır. AKP – RTE yönetiminde salt Ocak 2017 ayı enflasyonu %2,46! Batılılar bu inanılmaz başarıya ATATÜRK’ün EKONOMİ MUCİZESİ demişlerdi..

AKP – RTE’nin 15 yılda yaptıklarına ne demeli??
Adını koyamıyoruz ki; sansür var, baskı var, hemen hakaret davası açılması var, demokratik hiçbir ülkede görülmeyen “hemencecik cumhurbaşkanına hakaret etmiş olma” hatta “örgüt üyesi olma” suçlaması var… Üstelik iddianame bile hazırlanıp mahkemece kabul edilip yargılanmadan aylarca hapse atılmak var! Cumhuriyet‘in yazar – çizerleri 3 ayı aşkı süredir hapiste ve daha savcı idddianamesi yok; yani neyle suçlandıklarını bile bilmiyorlar…
Gazetenin genel yayın yönetmeni Can Dündar aylardır yurt dışında sürgünde!

Böylesi bir rejime dünyada ne ad koyarlar?? Apaçık ve çıplak, çırılçıplak FAŞİZM!
Keyfi OHAL sürdürülüyor ve ülke halkoylamasına sürükleniyor bu koşullarda.
Başbakan, devlet dairelerinde çalışanların ve yurttaşların içinde “hayır” geçen sözcüklerle selamlaşıp bunları kullanmasını bile yasaklayan genelge yayımlayabiliyor panik içinde!

Türkiye tam anlamıyla aklını – sağduyusunu yitirmiş bir sosyal şizofreniye sürükleniyor..
İvedi ve vazgeçilmez ilk çözüm adımı, Anayasa Mahkemesi anayasa değişikliğini iptal etmezse,

HALKOYLAMASINDA “HAYIR” demek... başka hiçbir yakın çözüm ufukta yok!

Sevgi ve saygı ile.
03 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TÜRKİYE İKTİSAT KONGRESİ VE MAHMUT ESAT BOZKURT

Dostlar,
İzmir’den dostumuz E. Kur. Alb. Ş. Osman Aras, Cumhuriyet tarihimizde 17 Şubat günü ile ilgili 2 önemli olayı anımsatıyor iletisinde..
Paylaşalım..

17 Şubat.1926’da  “Türk Medeni Kanunu” (Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ‘nun Türkçeleştirmesi ile Yurttaşlar Yasası) T.B.M.M.’de kabul edildi. Yurttaşlar Yasası, hukuksal düzenin çağdaş bir yapıya kavuşması yolunda devrimsel bir adımdır.
İsviçre Medeni Yasası temel alınarak Kişi, Aile, Miras, Borçlar ve Eşya hukuku (5 temel Medeni Hukuk alanı) yeniden düzenlendi. Bu çağcıl (modern) yasa ile Türk vatandaşları arasında din, mezhep, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı sona erdirildi. Osmanlı döneminin Müslüman tebaa için şeriat temelli MECELLE‘si yürürlükten kaldırıldı.

Türklüğün bir ırktan gelme ve bir kan bağı sorunu olmadığı; tersine bir millete mensup olma  ve bir kültür sorunu olduğu gerçeğinden kalkılarak, Mustafa Kemal‘in
Türk milletini tanımlayan özlü ve somut anlatımı yaşama geçirildi :

  • “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”

Dikkat buyurulsun, Anayasadan “Türk milleti” kavramını silmeye kalkışan dış güdümlü AKP-BDP ortaklığı da iyi okusun : Bu tanım kimseyi dışlıyor mu?

Bu tanım ile ABD’de 52 “millet” dikkat buyuruslsun gene, “etnisite” değil, 52 milletten
bir AMERİKAN MİLLETİ/ULUSU yaratılmamış mıdır? Bu sayede ABD Dünyanın
en büyük ve güçlü ulus devleti olmamış mıdır? Bu 52 millet kendisini “Amerika’lı” değil, “AMERİKAN” -milleti- olarak tanımlamaktadır.

O halde bu hayın tuzak halkımıza neden kurulmaktadır ??
Başbakan RT Erdoğan neyin sözcülüğünü ve ne adına yapmaktadır ??

**********************************

Yeni Medeni Yasa ile (1926) kadınlar ilk kez 2. sınıf insan olmaktan kurtularak yasa önünde gerçek anlamda eşit yurttaş hakkına sahip oldular. Mirastan eşit pay, mahkemede tanıklıkta eşitlik hakkı edindiler. Erkeklerin 4 eşe dek evlenme hakkı ve
tek yanlı olarak eşini “boş ol” diyerek boşaması vahşeti sona erdirildi. Medeni Yasa’da 2011 değişikliği ile de “koca” nın ailenin reisi olması kuralı da kaldırıldı, karı-koca eşit hak ve yükümlülük üstlendi. Bu kazanımları özellikle kadınlarımızın koruması gerek..

******************
Bir de üzücü, çoook üzücü olay var ki, 17 Şubat 1993’te, Jandarma Genel Komutanımız Org. Eşref Bitlis, uçağına yabancılarca yapılan bir sabotajla öldürülmüştü..Bu bağlamda ABD / CIA suçlandı belgelerle fakat Türkiye üzerine gidemedi bu lanetli cinayetin ve katillerin.. Çook yazık..

Sevgi ve saygı ile.
17.3.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
==============================================
Lozan Barış Konferansı’nın kesintiye uğradığı dönemde,17 Şubat 1923 günü İzmir’de, 1135 delegenin katılımı ile toplanan TÜRKİYE İKTİSAT KONGRESİ’nin 90. Yıldönümü Ulusumuza Kutlu Olsun!
(Gazi M. Kemal Paşa’nın bir ay önce evlendiği Uşşakizade Muammer Beyin kızı
Latife Hanım’ın önderliğinde, kadınlarımızın da katıldığı ilk Kongredir.)


İKTİSAT KONGRESİ ve MAHMUT ESAT BOZKURT

Şahap Osman ARAS (*)

17 Şubat 1923 tarihi, Türkiye İktisat Kongresi’nin İzmir’deki bir üzüm / incir deposunda toplandığı gündür. Kongreyi, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa bir söylevle açmıştı. Bugün bu tarihsel olayın 90. yıldönümünü idrak ederken, bir başka tarihsel olayı da coşkuyla kutlamaktayız.

87 yıl önce, 17 Şubat 1926’da Türk Medeni Kanunu kabul edilmişti.

Her iki olayın mimarı olan Mahmut Esat Bozkurt (1892-1943) 1923’te İktisat Bakanı, 1926’da Adalet Bakanı olarak görev üstlenmiştir. Mahmut Esat Bey, Aydın İlimizin Kuşadası’nda doğan ve yurdumuz düşman işgaline uğrayınca, İsviçre’deki öğrenimini yarıda bırakarak, İstiklal Savaşımıza katılmak için koşup gelen bir Kuva-yı Milliye mücahididir.

Gazi Paşa, Türkiye İktisat Kongresini açış konuşmasında;

  • “Askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun
    iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça sonuçsuz kalır.”

diyerek, çok önemli bir mesaj vermiştir.

O’nun ekonomi politikası; denk bütçe, savurganlığın önlenmesi, ihracatın ithalatı karşılaması (yani, dış ticaret açığı olmaMası), enflasyonsuz hızlı kalkınma ve sosyal adalet ilkelerine dayanmakta idi. Günümüzdeki (2012 yılı) cari açık 49 milyar Dolardır… 10 yıllık bir zaman diliminde art arda yaşanan Balkan Savaşı, 1. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı’nın ardından, bir yandan Osmanlı’dan miras kalan Düyun-u Umumiye borçları ödenmekte iken, bütçe gelirlerinin ¼’ünü oluşturan Aşar Vergisi de kaldırıldığı halde; 15 yıl boyunca
her yıl ortalama % 6,5 büyüme hızı gerçekleştirilebilmiştir. Bu dönemde
(1923-38) 15 yıllık toplam enflasyon ise yalnızca %2,2’de kalmıştır! Batı’lılar
bu görkemli başarıyı ATATÜRK’ün EKONOMİ MUCİZESİ olarak tanımlamaktadır.

(*)Şahap Osman ARAS, Emekli Kurmay Albay (17 Şubat 2013 – İZMİR)

EKONOMİDE ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR ??


EKONOMİDE ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR ??

Prof. Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
5.11.12, Ankara

“Tarih, milletlerin yükseliş ve çöküş nedenlerini ararken
birçok siyasal, askeri, toplumsal neden bulmakta ve saymaktadır.
Kuşku yok; bütün bu nedenler, toplumsal olaylarda rol oynarlar.
Bir milletin doğrudan doğruya yaşamıyla, yükselişiyle,
çöküşüyle ilişkili ve ilgili olan, milletin ekonomisidir
.
Tarihin ve deneyimin belirlediği bu gerçek, bizim ulusal yaşamımızda
ve ulusal tarihimizde de tümüyle belirmiş bulunmaktadır
.”

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
İzmir İktisat Kongresi açış konuşması,
17 Şubat 1923

Ekonomide durum, göründüğünün ya da algılandığının ötesinde olumsuz bir tablo içinde.

Artık mızrak çuvala sığdırılamıyor.. AKP kadroları da bunalmış durumdalar.

Popülist ve talancı ekonomi politkaları ülkenin salt bu gününü değil geleceğini de tüketti,
ipotek altına soktu.

Nominal (rakamsal) olarak cari açıkta ABD’den sonra dünya 2. siyiz (2011!
Oransal olarak ise 2. olan ABD’nin 3 katını geçiyoruz, ulusal gelirin % 10’larındayız.

  • 2011 cari açığında oransal olarak dünya birincisiyiz!

AB’ye giriş için üst sınır olan Maastricht Ekoonomik Ölçütleri en çok % 6,5..

Başbakan, -diplomasını bir türlü görmedik ama- iktisatçı galiba??
Ama “önce imam diplomalı”. İman kuvvetiyle ekonomi yönetimi de batakta.
Halimiz ne olacak?

24 Ocak 1980 Kararları’ndan bu yana izlediğimiz “batakçı küresel uydu ekonomi politikları”nı bırakıp;

  • Atatürk döneminin planlı, devlet öncülüğünde karma karma ekonomi modeline geçiş dışında çare yok..

Bu model 1930 sonrası dünya “1929 Büyük Ekonomik Bunalımı”yla kavrulurken, ülkemizde uygulandı. 1923-38 arası ortalama kalkınma hızı, onca yokluk içinde ve
hatırı sayılır borç alınmaksızın ortalama % 6,6 oldu.

Ekonomi 15 yılda 2’ye katlandı. Enflasyon ise 15 yılda toplam %2,2’de kaldı! (www.selimsomcag.com ve Bilsay Kuruç; Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi)

Batılılar buna “Atatürk’ün Ekonomi Mucizesi” dediler.. (Mustafa Aysan)

Gerçekten Türk tarihi incelenirse,
bütün yükseliş ve çöküş nedenlerinin
ekonomi sorunundan başka bir şey olmadığı anlaşılır
.

Tarihimizi dolduran bunca başarılar, zaferler veya yenilgiler,
yokluk ve yıkımlar.. bunların hepsi meydana geldikleri dönemlerdeki
ekonomik durumumuzla ilgili ve ilişkilidir.
Yeni Türkiye’mizi yaraşır olduğu düzeye eriştirebilmek için,
kesinlikle ekonomimize 1. derecede önem vermek zorundayız.
Çünkü zamanımız,
tümüyle bir ekonomi döneminden başka bir şey değildir
.”

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
İzmir İktisat Kongresi açış konuşması,
17 Şubat 1923

Harvard’lı ekonomi profesörü Dani Rordik de benzer öneride.

Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Güney Afrika, Güney Amerika ülkeleri (BRICS),
adı konmamış bir Atatürkçü ekonomi politikası izlemekteler; ULUS DEVLET temelinde..

Kaldı ki, Atatürkçü ekonomi politikası da ULUS DEVLET üretir karşılıklı olarak.

  • 2001 krizine benzer bir krizle, RT Erdoğan’ın deliğe süpürülmesi
    hiç de sürpriz görülmüyor.

Ancak kritik soru; yerine hangi kadroların nasıl bir programla geleceği / getirileceğidir.

2001’de indirilen 57. koalisyon hükümetinin yerine AKP getirilmiştir.

2001’de Kemal Derviş 15 günde 15 yasa dayatması ile geldi
.
Bu kez Kemal Derviş ya da naibi (yerine atanan) “yeni bölücü anayasa” gelmesin çantasında!

Tabii bu reçete Türk halkına ancak 12 Eylül / 12 Mart benzeri bir Amerikancı darbenin sıkıyönetim ortamında dayatılabilir.

Büyük ölçüde tasfiye edilmiş “bu Ordu” da, geçmişte olduğundan pek de farklı olmamak üzere, yapsa yapsa ancak “Amerikancı bir darbe” yapabilir; “Bizim oğlanlar” vizesiyle..
(27 Mayıs 1960’ı ayırıyoruz..)

Sevgi ve saygı ile.
05.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

NAZİF EKZEN: Türkiye gene ön sıralarda

NAZİF EKZEN

IMF’nin 2012 Tokyo Genel Kurul Toplantısı için hazırlattığı, World Economic Outlook, October-2012, çalışması “Coping with High Debt and Sluggish Growth” başlığını taşıyor. Başlığı Türkçeye, “yüksek borç ve düşük büyüme ile baş edebilmek” şeklinde çevirebiliriz. Dünya ekonomisinin 2012 yılında içinde bulunduğu durumu çağrıştırmayı amaçlamış. Ancak daha çok Batılı ekonomilerin içinde bulunduğu duruma atıf yapıyor.

Çalışmanın 2. bölümündeki, bölgeler ve ülkeler ait, 2011- 2012 yılı gerçekleşmeleri ve 2013 yılı beklentilerinden alıntılar yaptık. Yaptığımız alıntılar Türk ekonomisinin cari işlemler dengesi açığına ilişkindi.

Cari açık sıralaması

  • 2011’de Türkiye mutlak olarak 77.1 milyar $ cari işlemler açığı verdi.

Açık Türkiye’nin GSYİH’nin %10 kadar oldu. Türk ekonomisinde mutlak değer olarak yaşanan cari açık tutarı, uluslararası alanda ABD ekonomisinin verdiği 473 milyar dolarlık açıktan sonra gelen en büyük ikinci cari açık olarak kayıtlara geçti. ABD ekonomisinde yaşanan cari açığın GSYİH’ye oranı ise %3.1 oldu. Türkiye 2011 yılında mutlak değer olarak ve GSYİH’nin payı olarak ilk sıralarda yer almıştı. Geçen yıl Türkiye’yi 70 milyar $ ile İtalya, 65 milyar dolar ile Fransa, 55 milyar dolar ile İspanya, 52 milyar dolar ile Brezilya ve 46 milyar dolar ile İngiltere izliyordu. Çin 201 milyar dolar ve Almanya 188 milyar dolar ile en yüksek cari işlemler fazlası veren ülkeler sıralamasında ilk iki sırada yer aldı.

Rakamlarla Türkiye

Türkiye içinde bulunduğu Avrupa bölgesinde ise her iki sıralama açısından da birinci oldu. Türkiye’yi mutlak değer olarak yüksek açıklar ile takip eden ülkelerin konumuna GSYİH oranları açısından bakıldığında, bu ülkelerdeki cari açıklarının GSYİH’nin %2-3,5’u arasında değiştiği görülüyordu.

Cari açığa ilişkin olarak, geçtiğimiz hafta Türkiye’nin açıkladığı orta-vadeli programında, 2012 gerçekleşmesinin yüzde 7.3 olacağı, 2013 yılı içinde de yüzde 7.1 hedefi belirlendiği yazılı. IMF’in Tokyo da açıkladığı, “World Economic Outlook” çalışması, Türkiye için 2012 yılı cari açık gerçekleşmesinin GSMH’nin yüzde 7.5’ i kadar olacağını söylüyor.

Cari açık yarışı

2012 yılına ait gerçekleşme beklentileri, Türkiye’nin mutlak olarak 60 milyar dolara ulaşan bir cari işlemler açığı yaşayacağını gösteriyor. Bu yıl sonu beklentilerine göre, 2012 yılında da uluslararası alanda cari işlemler açığı sıralamasında, ABD 460-470 milyar dolar ile ilk sırada yer alırken, Türkiye 60 milyar dolar büyüklüğü ile ikinci ya da üçüncü sırada yer alacak. Türkiye, GSYİH’nin %7.5’i oranında gerçekleşecek cari açık ile Avrupa bölgesinde gene 1. sıradaki ülke olacak. Tahminlere göre, Sırbistan bu yıl GSYİH’nin % 11.5 olarak gerçekleşecek cari açık oranı ile Türkiye’yi geride bırakabilir. Ancak Sırbistan’ın cari açığının mutlak olarak 5 milyar dolar olması bekleniyor. Avrupa bilgesinde mutlak değer olarak Türkiye’yi takip eden ülkelerden, İtalya, Fransa ve İspanya’nın cari açıklarının 2012 sonunda % 2-1,7 seviyelerine gerilemesi bekleniyor. Cari açıkta artış, sadece, büyüme hızı negatif olarak seyreden İngiliz ekonomisinde bekleniyor. İngiliz ekonomisinin 2012 yılı içinde reel olarak % 0.4 gerileme göstermesi, buna karşılık cari işlemler açığının % 3.3 düzeyine çıkması bekleniyor. Avrupa ekonomileri içinde İngiltere, hem büyümenin negatif olduğu, hem de cari açığının hızla büyüdüğü tek örnek. İngiltere’nin cari açığı mutlak olarak Türkiye’yi geçecek ve ABD’den sonra ikinci sırada yer alacak. Türkiye, İngiltere’den sonra 3. sıraya inebilir.

Yurt-içi tasarrufta durum değişmiyor

İnşaatçılık bütün hızıyla sürüyor. Türkiye’nin sanayicileri de inşaatçılığa soyunuyor. Kırsalda ve kentlerde inşaatçılığa yeni alanlar, “2B” ve “Kentsel Dönüşüm” ile hızla açılıyor. Ancak yetmiyor. Örnek gene geçen hafta açıklanan orta-vadeli programın makro göstergelerinden. 2012 yılında Türkiye’de toplam sabit sermaye yatırımları uzun bir aradan sonra yeniden reel olarak gerilemiş. Toplam sabit sermaye yatırımları % 0.6, özel sabit sermaye yatırımları daha yüksek, (-) % 1.7 oranında gerilemiş. Oysa 2012 yılı programı toplam sabit sermaye yatırımlarında % 6.2, özel kesim sabit sermaye yatırımlarında % 7.7 artış öngörmüştü.

  • Yatırım harcamaları 2012 yılında bütünüyle negatife dönmüş durumdadır.

Toplam talebin belirleyici bileşenlerinden, özel kesim yatırımlarında %1.7 reel gerileme olurken, özel tüketimde sadece % 0.6 olmuş ve bu eğilime karşılık 2012 yılı içinde Türkiye’nin yurt-dışından kaynak talebinde, cari açığında sınırlı bir düşüş olmuştur.

Türkiye’nin yurt-dışında yüksek kaynak kullanma talebi sürmektedir
. Azaltılamamaktadır.

2012 yılına ilişkin yurt-içi tasarruf göstergeleri, özel ve kamu tasarruf oranlarındaki düşüklüğün sürdüğünü göstermektedir. 2012 yılında toplam tasarrufların GSYİH’nin % 15.2’si düzeyine ulaşacağı tahmin edilmiştir. Gerçekleşme % 14.3 olacaktır. Özel tasarrufların % 13.1 olacağı tahmin edilmiştir, ancak % 11.9 düzeyinde kalacaktır.

Yatırım düşüyor!

Şimdi, 2012 örneğinde somutlaştığı şekliyle, özel tüketim ve özel yatırım seviyeleri hızla düşmekte, yatırım harcamalarında görüldüğü gibi negatif olmakta ancak cari açık düşmemektedir; Türkiye bu alanda dünya sıralamasında ön sıralardaki yerini korumaya devam etmektedir.

Türkiye yurt-içi tasarruflarını arttıramamaktadır.

Tokyo’da açıklanan World Economic Outlook’ta Türkiye’nin 2012 yılı büyüme hızı % olarak tahin edilmektedir. 2013 yılı ise AKP Hükümeti’nin açıkladığı gibi % 4 değil, % 3.5 olarak öngörülmektedir.

Sanayinin kaybı

Daha açıklığa kavuşuyor,

  • Türkiye yatırım yapmıyor, yapamıyor.

İnşaatçılığı giderek daha çok yatırımcılık sayıyor. Sanayi alt-yapısı giderek aşınıyor. 1970’li yılların sonunda sanayide, ara malları sanayi sürecini 1980 programı dayatması ile kaybetmişti. Şimdi bir başka dayatma sürecinde ülke ölçeğinde, mevcut imalat sanayi kapasitelerini, kültürünü kaybetme riski ile karşı-karşıyadır. Kayıplar net olarak sanayi kesiminden geliyor ve daha çoğu da imalat sanayi kesiminden geliyor. Kuşkusuz yaşanan kayıplara karşılık, inşaatçılıkta, kırda ve kentte kamu eliyle, kamu pasiflerinin aktifleştirilerek özele devredilmesiyle bir büyük transfer yaşanmaktadır. Sonraki yazıda bu değişime bakacağız. (AYDINLIK, 17.10.12)

================================================

Dostlar,

Sayın Nazif Ekzen’in acı gerçeklerle dolu ama çok ufuk açıcı bu yazısını 29 Ekim’in yoğun gündemi ile biraz gecikerek paylaşıyoruz. Biz de bu konuya ilişkin bir irdeleme yaptık,
bu yazının üstünde sitemizde bulacaksınız :

EKONOMİDE ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR ??

Sevgi ve saygı ile.
05.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net