Etiket arşivi: İsviçre Medeni Yasası

Medeni Hukuk Bizi Medenileştirdi mi?


Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Ruhsar Yanmaz, ADD Bilim – Danışma ve Yazı Kurullarında birlikte çalışmaktan keyif aldığımız bir Cumhuriyet kadınıdır. Yüce Atatürk‘ü ve ne yapmak istediğini – ne yaptığını derinlemesine kavramış ve bu Çağdaşlaşma tasarımını sahiplenmniştir. Güleryüzlü, dostça ve çalışkan kişiliği ile sevgi ve saygımızı kazanmıştır.

Yarın, 4 Ekim 2013, Devrim’in “Türk Kanun-u Medenisi” nin 1926’da yürürlüğe sokulmasının 87. yıl dönümüdür. Ruhsar hoca, o görkemli yasanın ürünüdür. Bunun bilincindedir ki; Devrimin ilk üniversitesi olan Ankara Üniversitesi’nin Ziraat Fakültesi öğretim üyesi olmasına karşın, Medeni Yasa rejimini aydın sorumluluğu ile irdeleyen değerli bir makale “klavyeye almıştır” (artık “kaleme” değil!).

Sayın Bayan Prof. Yanmaz’ın yazısından çok şey öğreniyoruz.

Kendisini öncelikle aydın sorumluluğu ikincil olarak doyurucu makalesi için kutlayarak, ADD web sitesinde de yer alan bu çalışmasını paylaşmak istiyoruz.

  • “Medeni Yasa” seküler bir devlet – toplum yaşamının omurgasıdır.

Onu ve çok değerli kazanımlarını koruyup kollayarak geleceğe daha da geliştirerek taşımak, bize bu değerli kalıtı – emaneti bırakanlara ve gelecek kuşaklara karşı vazgeçilmez yükümümüzdür.

Ekleyelim ki; Yüce Atatürk‘ün öncülüğündeki devrimci – aydınlanmacı genç Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’ini ilan etmesinin üzerinden 3 yıl bile geçmeden, seküler – laik bir toplum – devlet düzenini seçerek Batı’dan – İsviçre’den Medeni Yasa’sını uyarlamıştır. Doğrusu Batı’lılara bir kez daha “pes” dedirtmiştir Anadolu Rönesansı‘nın mimarları. Böylelikle, beklenmedik bir gelişme yaşanmıştır :

  • Lozan Antlaşması (24 Temmuz 19213) uyarınca “azınlık” (minority) sayılan gayrı müslim yurttaşlar (Rum, Ermeni ve Yahudiler), cemaat önderleri aracılığıyla Türk Hükümeti’ne başvurarak Medeni Yasa’ya bağlı olmak istediklerini dilekçe ile bildirmişlerdir. (Bkz. “90. Yılında Lozan Anlaşması ve Türkiye’nin Geleceği” başlıklı makalemiz; 24.72012’de http://ahmetsaltik.net/wp-admin/post.php?post=2729&action=edit, izleyen gün www.add.og.tr’de)

Bu olgu, genç Türkiye Cumhuriyet’inin insan haklarına ve demokratikleşmeye dönük içtenliğinin ve kararlılığının somut göstergesi olarak değerlendirilmiş,
uluslararası toplum katında pek haklı olarak, ülkemize saygınlık ve güven kazandırmıştır

Anılan destansı devrimci dönüşümleri gerçekleştirenlere, başta Türk Devrimi‘nin de Başkomutanı olan Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, en yakın
dava ve silah arkadaşlarına, dönemin Başbakanı İsmet İnönü‘ye şükranlarımızı sunuyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
03.10.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

========================================

Medeni Hukuk Bizi Medenileştirdi mi?

portresi

 

Prof. Dr. Ruhsar YANMAZ
Atatürkçü Düşünce Derneği 
Bilim Danışma ve Yazı Kurulu Üyesi

Ülkemizi yönetenler görevlerine başlarlarken hukukun üstünlüğü üzerine yemin ederler. Uygulamaya bakıldığında ‘Hukuk herkese gerekli’ derler ama, ülkemizde son dönemlerde hukukun üstünlüğünün tehlikeye girdiğini görüyoruz.

Hukuk, toplumları düzene sokmak için geliştirilmiş kurallar bütünüdür. Hukuk kuralları devletin yaptırım gücüne bağlı olduğu için, yöneticilerin hukuka bakışı toplumun gelişimi üzerinde etkilidir.

“Medeni hukuk” denilen hukuk dalı, toplumdaki insanların kişisel, aile, varlık, borç ve miras hakları ile ilgili kuralları düzenler. Buna göre medeni hukuk kuralları evrensel olan toplumlarda insan hakları en üst düzeyde uygulanır. Medeni hukuk, adından da anlaşıldığı gibi toplumları uygarlaştırmayı hedefler. Dolayısıyla bir ülkenin ne kadar demokratik olduğu, sahip olduğu Medeni Hukuk Yasası ve bunun uygulanış biçimiyle de değerlendirilir.

İnsanlar toplum yaşamına geçtikten sonra, aralarında çıkan anlaşmazlıkları çözümlemek için yasalar hazırlamışlardır. İlk Medeni Hukuk kuralları Doğu Roma İmparatoru Jüstinyen tarafından MS 6. yy’da İstanbul’da (O zamanki adıyla Konstantinopolis) yapılmıştır.

Osmanlı döneminde toplum düzeni şerî hukuk kuralları dikkate alınarak, padişahın yetkisi altında sağlanmaya çalışılmıştır. Bu dönemdeki uygulamalarda kadınların toplum düzeni içindeki hakları yok kabul edilmiş, eğitim hakları, miras hakları şeriat yasalarına göre değerlendirilmiştir. Tanzimat döneminde, hukuk sistemindeki aksaklıkları gidermeye yönelik düşünceler dillendirilmeye başlanmış; Reşit Paşa, Ali Paşa ve Fuat Paşa Sultan Aziz’e Fransız Medenî Kanunu’nun aynen kabul edilmesi için girişimde bulunmuşlardır. Ancak medrese kökenli Ahmet Cevdet Paşa’nın itirazı sonucu, 1851 maddeden oluşan Mecelle denilen (Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye), 20 Nisan 1859’dan başlayarak 16 yılda 16 bölüm olacak şekilde hazırlanmış ve 16 Ağustos 1876’da yürürlüğe girmiştir. Yani dini düşünce nedeniyle hak ve hukuk sistemi 16 yıl beklemek zorunda kalmıştır. Dini esaslara göre hazırlanan Mecelle’de, kişi, aile ve miras hukuku kurallarına yer verilmemiş, eşya ve borçlar hukuku esas alınmıştır. Aile hukukuna ilişkin düzenlemeler 25 Ekim 1917’de “Aile Hukuku Kararnamesi” ile getirilmiş, ancak bu kararname İstanbul Hükümeti tarafından 19 Haziran 1919’da yürürlükten kaldırılmıştır.

Kurtuluş savaşı sonrası Mustafa Kematl Aatürk’ün en önemli icraatlarından biri de Medeni hukuk kurallarını yeniden düzenlemesi olmuştur. Türk Medeni Kanunu’nun esası Atatürk devrimlerinin temeli olan dinsel (AS : şer’i, Şeriata dayalı) hukuk düzeninden laik hukuk düzenine geçişine dayanmaktadır. Nitekim Atatürk, 1923’te Bursa’da halka yaptığı bir konuşmada, “Yeni Türkiye’nin 1000 yıl öncesine dayalı kurallara göre oluşturulmuş Mecelle yerine, en uygar ulusların kullandığı hukuk kuralları ile yönetileceğinin..” de sinyallerini vermiştir.

Medeni Yasa hazırlıkları 1923’te başlamış, bu amaçla Batılı ülkelerin yasaları incelenmiş ve en sonunda en gelişmiş yasa olan ve İsviçre’de 1912’de yürürlüğe giren İsviçre Medeni Yasası benimsenmiştir. Benimseme gerekçeleri arasında basit dille yazılmış olması, kadın-erkek eşitliğine dayalı bir aile düzenine dayanması ve yargıca takdir yetkisi vermesi bulunmaktadır.

Yasa hazırlanırken Avrupa’daki en eski yurttaşlık yasalarından olan Fransız Medeni Yasası’nın eskimiş olduğunun kabul edilmesi, Avusturya Medeni Yasası’nın Habsburg Hanedanının “mutlakiyetçi” anlayışını yansıtır nitelikte bulunması, Alman Medeni Yasası’nın ise çok teknik bir metin olması nedeniyle kabul edilmemesi, Atatürk ve arkadaşlarının Türkiye için öngördükleri uygarlığın hedefini açıklama açısından önemlidir.

Türk Medeni Kanunu tasarısı hukukçu milletvekilleri, öğretim üyeleri, yargıç ve avukatlardan oluşan 26 kişilik bir kurulca hazırlanmıştır. Taslak 20 Aralık 1925‘te Bakanlar Kurulu’nda (3. İnönü Hükümeti) görüşülerek kabul edilmiştir.

O dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt tarafından kaleme alınan gerekçe bölümünde yer alan sözlerin bugün geldiğimiz koşullarda hâlâ geçerli olması da ülkemizdeki Medeni hukuk kurallarının ne derece uygulandığının bir göstergesidir. Bozkurt, gerekçede;

  • Türkiye halkının, adaletin uygulanmasında kuralsızlık ve sürekli kargaşa karşısında bulunduğunu, halkın kaderinin rastlantı ve talihe bağlı, birbiriyle çelişkili ortaçağ dinsel hukuk kurallarına bırakıldığını belirtmiştir. Yine gerekçede Türk adaletinin
    bu karışıklıktan, yokluktan ve ilkel durumdan kurtarılması için, modern ve yeni bir Türk Medenî Kanunu’nun hızla yapılarak uygulamaya konulmasının zorunlu hale getirdiği de vurgulanmıştır.

4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan yasa, 6 ay sonra,
4 Ekim 1926’da yürürlüğe girmiştir.

Medeni Hukuk yasasının temel olarak getirdiği yenilikler aşağıdaki gibi sıralanabilir :

  • Türkiye’de hukuk birliği sağlanmıştır.
  • Tek eşle evlilik esası getirilmiştir.
  • Ailede kadın-erkek eşitliği sağlanmıştır.
  • Evlilikte resmî nikâh zorunluluğu getirilmiştir.
  • Kadınlara, istedikleri mesleğe girebilme hakkı tanınmıştır. 
  • Böylece kadın ve erkekler arasında ekonomik ve sosyal alanlarda eşitlik sağlanmıştır.
  • Kadınlara mahkemelerde tanıklık yapma, miras ve boşanma konularında
    erkekle eşit haklar verilmiştir.
  • Patrikhane ve konsoloslukların yargı yetkileri sona erdirilmiştir.
  • Laik hukuk anlayışı toplumun her kesiminde uygulanır duruma gelmiştir.

Doğal olarak yasanın işleyişi sırasında ortaya çıkan aksaklıkları gidermek amacıyla
Türk Medeni Kanunu’nda ilki 1938’de olmak üzere 15 kez değişiklik yapılmış,
1988 ve 1990’da çıkarılan yasalarla 6 maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

1994-98 arasında yeni Anayasa hazırlama çalışmaları başlamıştır. Yeni yasa için, 1971 ve 1984’te yayımlanan 2 öntasarı ile İsviçre Medeni Yasası, bir ölçüde Alman Medeni Yasası, Fransız Medeni Yasası ve İtalyan Medeni Yasasından yararlanılmıştır. 1999 seçimleri nedeniyle yürürlük alamayan tasarı, seçim sonrası yeniden ele alınmış; sonunda 1 Ocak 2002’de yeni Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilmesi ile ‘İsviçre Medeni Yasası’nı esas alan ve 4 Ekim 1926’da yürürlüğe giren yasa yürürlükten kaldırılmıştır.

1926’da uygulamaya konan ve temeli laik (dinin devlet işinden ayrıldığı), demokratik
ve hukuka saygıya dayanan O günkü medeni Hukuk kurallarının günümüze gelindiğinde daha modernleşmesi beklenirdi. Nitekim toplum bu hukuk düzeni içinde laikliği benimsemiş, öbür Müslüman ülkelerde görülmeyecek biçimde dinini yaşar duruma gelmiş, kadınlar hukuksal haklarının bilincine varmış ve haklarını savunur hale gelmiştir. Ancak 1950’li yıllarda başlayan, ardından 1980’li yıllardan sonra ivme kazanan ve 2000’li yıllarda hızla artan dini esaslara dayalı eğitim ve hukuk anlayışının ülkemizin medenileşmesinin önündeki 2 büyük engel olduğu görülmektedir. Ülkeye yönetmeye istekli olanların laik düzene bakış açıları nedeniyle modern bir hukuk sistemi getirebilecekleri konusunda kuşkular bulunmaktadır. Geçmiş yıllarda insan haklarına uyulmadığını, hukuksuzluk olduğunu, demokrasiden uzaklaşıldığını söyleyenlerin,
bugün hukuka uygunluk altında hukuksuzluk yapmaya devam etmeleri düşündürücüdür.

TÜRKİYE İKTİSAT KONGRESİ VE MAHMUT ESAT BOZKURT

Dostlar,
İzmir’den dostumuz E. Kur. Alb. Ş. Osman Aras, Cumhuriyet tarihimizde 17 Şubat günü ile ilgili 2 önemli olayı anımsatıyor iletisinde..
Paylaşalım..

17 Şubat.1926’da  “Türk Medeni Kanunu” (Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ‘nun Türkçeleştirmesi ile Yurttaşlar Yasası) T.B.M.M.’de kabul edildi. Yurttaşlar Yasası, hukuksal düzenin çağdaş bir yapıya kavuşması yolunda devrimsel bir adımdır.
İsviçre Medeni Yasası temel alınarak Kişi, Aile, Miras, Borçlar ve Eşya hukuku (5 temel Medeni Hukuk alanı) yeniden düzenlendi. Bu çağcıl (modern) yasa ile Türk vatandaşları arasında din, mezhep, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı sona erdirildi. Osmanlı döneminin Müslüman tebaa için şeriat temelli MECELLE‘si yürürlükten kaldırıldı.

Türklüğün bir ırktan gelme ve bir kan bağı sorunu olmadığı; tersine bir millete mensup olma  ve bir kültür sorunu olduğu gerçeğinden kalkılarak, Mustafa Kemal‘in
Türk milletini tanımlayan özlü ve somut anlatımı yaşama geçirildi :

  • “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”

Dikkat buyurulsun, Anayasadan “Türk milleti” kavramını silmeye kalkışan dış güdümlü AKP-BDP ortaklığı da iyi okusun : Bu tanım kimseyi dışlıyor mu?

Bu tanım ile ABD’de 52 “millet” dikkat buyuruslsun gene, “etnisite” değil, 52 milletten
bir AMERİKAN MİLLETİ/ULUSU yaratılmamış mıdır? Bu sayede ABD Dünyanın
en büyük ve güçlü ulus devleti olmamış mıdır? Bu 52 millet kendisini “Amerika’lı” değil, “AMERİKAN” -milleti- olarak tanımlamaktadır.

O halde bu hayın tuzak halkımıza neden kurulmaktadır ??
Başbakan RT Erdoğan neyin sözcülüğünü ve ne adına yapmaktadır ??

**********************************

Yeni Medeni Yasa ile (1926) kadınlar ilk kez 2. sınıf insan olmaktan kurtularak yasa önünde gerçek anlamda eşit yurttaş hakkına sahip oldular. Mirastan eşit pay, mahkemede tanıklıkta eşitlik hakkı edindiler. Erkeklerin 4 eşe dek evlenme hakkı ve
tek yanlı olarak eşini “boş ol” diyerek boşaması vahşeti sona erdirildi. Medeni Yasa’da 2011 değişikliği ile de “koca” nın ailenin reisi olması kuralı da kaldırıldı, karı-koca eşit hak ve yükümlülük üstlendi. Bu kazanımları özellikle kadınlarımızın koruması gerek..

******************
Bir de üzücü, çoook üzücü olay var ki, 17 Şubat 1993’te, Jandarma Genel Komutanımız Org. Eşref Bitlis, uçağına yabancılarca yapılan bir sabotajla öldürülmüştü..Bu bağlamda ABD / CIA suçlandı belgelerle fakat Türkiye üzerine gidemedi bu lanetli cinayetin ve katillerin.. Çook yazık..

Sevgi ve saygı ile.
17.3.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
==============================================
Lozan Barış Konferansı’nın kesintiye uğradığı dönemde,17 Şubat 1923 günü İzmir’de, 1135 delegenin katılımı ile toplanan TÜRKİYE İKTİSAT KONGRESİ’nin 90. Yıldönümü Ulusumuza Kutlu Olsun!
(Gazi M. Kemal Paşa’nın bir ay önce evlendiği Uşşakizade Muammer Beyin kızı
Latife Hanım’ın önderliğinde, kadınlarımızın da katıldığı ilk Kongredir.)


İKTİSAT KONGRESİ ve MAHMUT ESAT BOZKURT

Şahap Osman ARAS (*)

17 Şubat 1923 tarihi, Türkiye İktisat Kongresi’nin İzmir’deki bir üzüm / incir deposunda toplandığı gündür. Kongreyi, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa bir söylevle açmıştı. Bugün bu tarihsel olayın 90. yıldönümünü idrak ederken, bir başka tarihsel olayı da coşkuyla kutlamaktayız.

87 yıl önce, 17 Şubat 1926’da Türk Medeni Kanunu kabul edilmişti.

Her iki olayın mimarı olan Mahmut Esat Bozkurt (1892-1943) 1923’te İktisat Bakanı, 1926’da Adalet Bakanı olarak görev üstlenmiştir. Mahmut Esat Bey, Aydın İlimizin Kuşadası’nda doğan ve yurdumuz düşman işgaline uğrayınca, İsviçre’deki öğrenimini yarıda bırakarak, İstiklal Savaşımıza katılmak için koşup gelen bir Kuva-yı Milliye mücahididir.

Gazi Paşa, Türkiye İktisat Kongresini açış konuşmasında;

  • “Askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun
    iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça sonuçsuz kalır.”

diyerek, çok önemli bir mesaj vermiştir.

O’nun ekonomi politikası; denk bütçe, savurganlığın önlenmesi, ihracatın ithalatı karşılaması (yani, dış ticaret açığı olmaMası), enflasyonsuz hızlı kalkınma ve sosyal adalet ilkelerine dayanmakta idi. Günümüzdeki (2012 yılı) cari açık 49 milyar Dolardır… 10 yıllık bir zaman diliminde art arda yaşanan Balkan Savaşı, 1. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı’nın ardından, bir yandan Osmanlı’dan miras kalan Düyun-u Umumiye borçları ödenmekte iken, bütçe gelirlerinin ¼’ünü oluşturan Aşar Vergisi de kaldırıldığı halde; 15 yıl boyunca
her yıl ortalama % 6,5 büyüme hızı gerçekleştirilebilmiştir. Bu dönemde
(1923-38) 15 yıllık toplam enflasyon ise yalnızca %2,2’de kalmıştır! Batı’lılar
bu görkemli başarıyı ATATÜRK’ün EKONOMİ MUCİZESİ olarak tanımlamaktadır.

(*)Şahap Osman ARAS, Emekli Kurmay Albay (17 Şubat 2013 – İZMİR)