Etiket arşivi: Dr. Ahmet SALTIK – Mülkiyeliler Birliği Üyesi

Dr. Ceyhun BALCI : FARABİ UZAYDA

Dr. Ceyhun BALCI

 

FARABİ UZAYDA

farabi

Yazıya konu haber Türk medyasında yer aldı mı bilemiyorum. Ama, yer aldıysa bile hak ettiği ilgiyi görmemiş olması şaşırtıcı değildir. Hain HAYIR’cılar, tecavüze uğrayan kadın ve çocuklar ile başkaca 3. sayfa haberleri bu gibi gerçekten önemli haberlerin gündeme gelmesinin önünde engeldir. Hindistan’ın tek bir roketle uzaya gönderdiği 104 uydu tahmin edilebileceği gibi pek çok dünya ülkesine ait. Bir tür taşeronluk da denebilir yapılan işe. Ama, sıradan bir yüklenicilik olmadığının da altını çizmek gerek. Nüfusu milyarı aşmış iki ülkeden birisi olarak Hindistan’ın bütünüyle gönence erişmiş bir ülke olduğunu söylemek ne yazık ki olanaklı değildir. Gezip, görenlerden ve başkaca yollarla karşımıza çıkan görsellerden de anlayabildiğimiz kadarı ile Hindistan dehşet verici çelişkileri yan yana barındıran bir ülke. Yine de, bilişim, teknoloji ve matematik alanındaki başarılarıyla anılan bir devdir.
(http://amerikabulteni.com/2017/02/15/hindistan-uzaya-tek-roket-ile-104-uydu-gondererek-dunya-rekoru-kirdi/?utm_source=feedburner&utm_medium=email&utm_campaign=Feed%3A+amerikabulteni+%28Amerika+Bulteni%29)

Yüklenicilik olarak algılansa da bir roketle 104 uyduyu birden uzaya göndermek hatırı sayılır bir gelişmişlik gerektiriyor. Bilindiği gibi Türkiye son aylarda doğusuna ilgi gösterir oldu!
Bunun bir yalnızlaşma sonucu ortaya çıkan zorunluluktan mı yoksa dış politika yanlışlarının görülmesinden mi kaynaklandığı tartışmaya konu olabilir. Neden her ne olursa olsun Çin, Rusya ve Hindistan’dan oluşan doğu devleri söylemleriyle de eylemleriyle de yüzümüzü dönmeye değer bir coğrafya olduklarını ortaya koymaktadır.
Bu haberdeki bir başka ayrıntı daha dikkat çekici geldi bana! Gönderilen uydulardan birisi Kazakistan’a ait. Adı da El Farabi. Onu, Türk-Fars kökenli IX. yüzyıl bilgini olarak tanımlamak uygun olur. İslâm aydınlanmasının seçkin kişiliklerinden birisi olduğuna
kuşku yoktur. Kazakistan tarafından sahiplenilmiş olması anlamlıdır.
Yüzümüzü doğuya dönmek akıldan ve bilimden kopmak anlamına gelmiyor. Ortaçağ karanlığını güzelleyenlerin her geçen gün artış gösterdiği ülkemizde Avrasya’ya yakınlaşmanın yanı sıra İslâm’ın belleğindeki olumlu ve aydınlık sayfalar da anımsanmalıdır.

  • Bilgi çağında bilginin ürünü teknolojinin bilinçsiz müşterisi olmak yerine bilim ve teknolojinin üreticisi olmak tek çıkar yoldur.

Petrodolar varsılı körfez ülkelerinden para dilenmekten kurtulmanın başka yolu yok!

NEDEN ÜRETİM EKONOMİSİ??

NEDEN ÜRETİM EKONOMİSİ??

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneği geleneksel Cumartesi konferansları sürüyor..

18 Şubat 2017 günü Ekonomist Sn. Prof. Dr. Ercan ENÇ‘i dinleyeceğiz..

Emek verenlere ve vereceklere şükranla..

Sevgi ve saygı ile.
17 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

HALKOYLAMASI %52 HAYIR!

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

HALKOYLAMASI %52 HAYIR!

 

Değerli arkadaşlar,

Bu gün sizlerle 16 Nisan 2017 Halkoylaması sonucu ilgili kestirimimi paylaşıyorum… Anketlerin sonuçlarından, kendi gözlem ve hesaplarımdan çıkardığım sonuç

HAYIR %52 – EVET %48

şeklindedir..

Satır içi resim 1

Görüldüğü gibi bu Referandumda (AS: Türkçe “Halkoylaması” desek?) HAYIR cephesinde Ülkenin (AKP dahil) bütün renklerinin birleşmesi koşul oluyor.

Partiler üstü bir birliktelikte, yani kelimenin tam anlamıyla 
“Söz konusu Vatan’sa gerisi teferruattır” özdeyişinde buluşuyoruz.

Başarı dileklerimle… æ
===========================================
Dileriz “HAYIR” lı oylar daha da çok olsun…

Displaying IMG-20170215-WA0002.jpg

Sevgi ve saygı ile.
17 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Tarihimizde 17 Şubat Olayları…..

Tarihimizde 17 Şubat Olayları…..

Yıl Açıklama
1923 İzmir’de 1. İktisat Kongresi düzenlendi. 7 işçi, 1 çiftçi kadın katıldı. İlk günkü oturumu 500 kadının izlediği kongrede kadın işçilere doğum öncesi ve sonrasında 8 haftalık izin verilmesi, kadınların madenlerde çalıştırılmalarının yasaklanması, işyerlerinde emzikhaneler açılması gibi kararlar alındı. Kongrenin kapanış konuşmasını Rukiye Hanım yaptı.
1925 Aşar Vergisi kaldırıldı. Köylü aşar yükünden kurtuldu. Basın, aşarın kaldırılmasını büyük bir devrim olarak sundu.
1926 Medeni Kanun kabul edildi. Böylece erkeğin çok eşliliğini ve tek taraflı boşanmasını kabul eden şeriat hukukuna dayalı aile düzeninin yerini, bu konularda eşitlik getiren ama yerine erkeğin “reis” olduğu, kadının ev işlerinden sorumlu tutulduğu, ikametgah seçimi, çocukların velayeti konusunda karar verme hakkı gibi belli başlı hakların sadece erkeklere ait olduğu bir aile düzeni getirildi.
1934 Avusturya’da sosyal demokratlar gösteri düzenlediler. Güvenlik güçleri göstericilere müdahale etti; birçok gösterici öldürüldü. Hükümet sıkıyönetim ilan etti.
1939 Hatay Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını, Hatay kanunları olarak kabul etti.
1957 Ordular arası futbol karşılaşmalarında Türkiye takımı rekor kırdı;
Amerika ordu takımını 19-0 yendi.
1959 Başbakan Adnan Menderes ve beraberindekileri Londra’ya götüren uçak Gatwick Havaalanı yakınlarında düştü; Başbakan Adnan Menderes kurtuldu, 16 kişi öldü.
1967 Milli Eğitim Bakanlığı, Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) Genel Başkanı Feyzullah Ertuğrul’u Elazığ’ın bir köyüne atadı.
1968 Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Çetin Altan Meclis’te Adalet Partililere “Çoğunluğunuz var, ama ağırlığınız yok” dedi. Bunun üzerine Meclis’te kavga çıktı.
1968 Milletvekilleri Meclis’e gelen mini etekli kadınlardan şikâyetçi olduklarını bildirdiler.
1973 Petrol Ofisi genel müdürlüğüne bir kadın atandı. Şeyda Okyatmaz Türkiye’de ilk kez bu düzeye yükseltilen kadın yönetici oldu.
1983 Dört Filistinli gerilla Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nce yeniden ikişer kez ölüme mahkum edildi. Filistinli gerillalar Mısır’ın Ankara Büyükelçiliği’ni basarak
iki güvenlik görevlisini öldürüp içeridekileri 45 saat rehin tutmuşlardı.
1984 Avusturya’da yapılan Avrupa Güzellik Yarışması’nı Türkiye güzeli Neşe Erberk kazandı.
1986 Barış Derneği davasından tutuklu 6 kişi tahliye edildi. Tahliye edilenler arasında
Reha İsvan ve Gencay Şaylan da yer alıyordu. Ali Sirmen, Erdal Atabek, Ali Taygun, Ergun Elgin, Hüseyin Baş, Orhan Taylan’ın tahliye talebi ise reddedildi.
1987 12 Eylül askeri darbesinden sonra toplatılan 39 ton ağırlığındaki kitap, dergi, günlük ve haftalık gazete SEKA’da imha edildi. Kağıt hammaddesi olarak kullanılacak yayınlar
5 kamyonla taşındı.
1993 Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis‘in bulunduğu askeri uçak,
Ankara Güvercinlik alanından kalktıktan hemen sonra düştü. Eşref Bitlis ile beraberindeki 3 subay ve bir assubay da öldü.
1993 Dev-Sol ve TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu) üyesi 18 siyasi tutuklu, kazdıkları 35 metre uzunluğundaki tünelden yararlanarak Nevşehir E Tipi Kapalı Cezaevi’nden firar etti.
1994 Özgür Gündem gazetesi bölücü yayın yaptığı gerekçesiyle 1 ay süreyle kapatıldı.
1994 Demokrasi Partisi (DEP) Suruç İlçe Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Akpolat kimliği belirsiz kişilerce öldürüldü.
1994 Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Anayasa ve Adalet Komisyonu Refah Partili Hasan Mezarcı’nın dokunulmazlığının kaldırılmasını kararlaştırdı.
1996 Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Sabri Ergül, Manisa Emniyet Müdürlüğü’nün kapısına, “Bu işyerinde işkence vardır” yazılı bir tabela astı.
2002 Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk,”26 Aralık 2000’de süresiz açlık grevine katılanların sayısı 1596, ölüm orucuna katılanların sayısı 432 iken, 7 Ocak 2002’de süresiz açlık grevine katılanların sayısı sekize, ölüm orucuna katılanların sayısı 142’ye düşmüştür” dedi. F Tipi Cezaevleri’ne karşı başlatılan ölüm oruçları ve cezaevlerine müdahale nedeniyle bugüne kadar 85 kişi yaşamını yitirdi.
2003 Britanya’nın başkenti Londra’da kent merkezine araçlarla girişin ücretlendirilmesi uygulaması başladı. 07:00-18:30 saatleri arasında kent merkezine araçlarıyla girenler
5 sterlin (13 milyon lira) ödeyecek. Londra Belediye Başkanı Ken Livingstone, toplanan paranın toplu taşımaya harcanacağını açıkladı.
2003 NATO Askeri Komitesi, olası Irak savaşı için Türkiye’nin taleplerini karşılama konusunda uzlaştı. İttifakın kurucu anlaşmasının 4. maddesi ilk kez işletildi.
2004 Türkiye’yi ziyaret eden ilk İsveç Başbakanı Göran Persson Ankara’ya geldi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la AB, Kıbrıs, Irak ve ikili ilişkileri görüştü.
2005 Paraguay’ın eski Devlet Başkanı Raul Cubas’ın kaçırılan kızı,
beş ay sonra ölü bulundu. Cecilia ödenen fidyeye karşın bırakılmamıştı.
2005 Turist Rehberleri Meslek Yasası’nın çıkmasını isteyen Turist Rehberleri Birliği (TUREB) Galata Kulesi’nin önünde faklı dillerden pankartlar taşıyarak
eylem yaptı.”Turizm emekçisiyiz ama hiç bir sosyal güvencemiz yok’ dediler.
2006 BM İnsan Hakları Komisyonu, ABD’nin 500’e yakın esiri Cenevre Sözleşmesi‘nin uyulmadan dört yıldır tuttuğu Guantanamo üssünün derhal kapatılması ve tutsakların yargılanması ya da serbest bırakılmasını istediği bir rapor açıkladı.
2006 İtalya Reform Bakanı Roberto Calderoli’nin Hz. Muhammed karikatürü basılı tişört giymesi Libya’nın Bingazi kentinde protesto edildi.1000 kişi İtalya Konsolosluğu’na yürüdü. Polisin müdahalesiyle çatışma çıktı; 11 kişi öldü, 35 kişi yaralandı.
2007 İtalya’da çoğunlukla sol gruplardan oluşan göstericiler Vicenza kentinde
ABD’ye ait askeri üssün genişletilmesini protesto etti.
2008 Kosova, Sırbistan’dan ayrılarak tek taraflı bağımsızlık ilan etti. 
2009 ABD Başkanı Barack Obama, Afganistan’a 17 bin takviye asker gönderilmesine
onay verdi.
2010 Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandı
2011 Tunus ve Mısır’da yaşananlardan ilham alan Libyalı muhalifler hükümet karşıtı protestolara başladı.
2012 Yunanistan’ın Olimpiya kentinde eski olimpiyatlarla ilgili antik eserlerin sergilendiği müze silahlı kişilerce soyuldu; 70 dolayında eser çalındı.
2012 Adı bir konut kredisi skandalına karışan ve görevini kötüye kullandığı iddia edilen Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff istifasını açıkladı
2012 TBMM Genel Kurulu’nda, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Kanunu’nda değişiklik yapan kanun teklifi kabul edildi. Yeni kanuna göre, belirli bir görevi yapmak üzere Başbakan tarafından görevlendirilen kamu görevlileri ve MİT mensuplarına soruşturma açmak için Başbakan’ın izni gerekecek.

(http://bianet.org/tarihte/17/2, 17.02.2017)
===========================================
Dostlar,

Merhum Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis‘in uçağına ABD – NATO gladyo – kontrgerillasının yaptığı sabotaj, aynı zamanda Türkiye’nin PKK sorununu insancıl ve barışçı çözümüne de sabotaj oldu.. Aradan 24 uzun yıl geçti..

Sözde “Kürt sorununu” yapay biçimde yaratan ve PKK’yı kurup silahlandırarak üzerimize süren dış güçler ve içerideki işbirlikçileri, günümüze dek bu sorunu istismar ederek ülkemizde kardeş kanı dökmeyi ve çirkin siyasete alet etmeyi sürdürüyorlar..

17 Şubat, yakın tarihimizde oldukça önemli olaylara sahne oldu. Yoksul Türkiye Cumhuriyeti, daha 1,5 yaşında bile değilken, onca yoklukla boğuşurken, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde devimci yönetim, yoksul köylünün belini kıran ve ürünün 1/10’u biçiminde mal olarak alınan aşar/öşür (Ondalık) vergisini büyük bir özveri ile kaldırdı. Bu vergi, Bütçe gelirlerinin neredeyse 1/4’ünü oluşturuyordu.. İşte halktan yana – halkçı yönetim budur..

Ayrıca, Osmanlı’nın şeriata dayalı 1850 maddelik Mecelle adlı temel yasası kaldırılarak,
büyük bir devrimle laik temelli Medeni Kanun kabul edildi TBMM’de.. 4 Ekim 1926’da da yürürlüğe girdi. Lozan’da tanınan Gayrımüslim azınlıklar (Ortodoks Rumlar, Musevi Yahudiler öbür Hıristiyanlar) bu kadarını beklemiyorlardı. Lozan’da sağladıkları ayrıcalıkları bırakıp, dilekçe vererek Türk Medeni Kanunu’na tabi olmak istediklerini bildirdiler.. Anadolu halkı böylece birarada yaşama kültürü inşa ediyordu. Günümüzde ise yöneticiler “bunlaaaaar…” diye başlayıp etnik kümeleri sık sık ve uzun uzu sayarak neye hizmet ediyor? Bunca aymazlık olur mu, kasıt mı aramak gerekir??

İnsanlığın onuru, gönenci, barışı, yücelmesi için bilimsel akılcılıkla ve insan sevgisi ile
çaba gösteren herkese bin selam olsun..

Sevgi ve saygı ile. 17 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Erdal Atabek : Çiğnenen akademik cüppe…

Dr. Erdal Atabek

Çiğnenen akademik cüppe…

Yılın fotoğrafıdır. 21. yüzyılda, 2017 yılının şubat ayında kürsülerinden atılan üniversite hocalarının protesto için yere serdikleri cüppelerinin çiğnendiği fotoğraf, yılın fotoğrafıdır.
Akademik cüppe. Yılların emeği. Yüzlerce sayfanın taranması. Günlerce, gecelerce çalışma.
Doktora jürileri. Yürek çarpıntıları. Zor çıkılan basamaklar. Sonunda giyilen akademik cüppe. Asistanlık. Doçentlik. Profesörlük. Bilim tapınağında gururla çıkılan kürsü.
Öğrenciler. Yayınlar. Kongreler. Konferanslar. Sonra iki satırlık bir tebligat.

‘Göreviniz sona ermiştir.’


Nedeni belli değil. Korkulu rivayetler fısıldanır. Kaba kuvvet işbaşındadır.
Hoca cüppesini yere serer. Protestodur bu. Polis çiğner geçer.
Emir almıştır. Onlar suçludur. Öyle denmiştir. Çiğnenen akademik cüppe.
‘2017 Türkiyesi’nin fotoğrafıdır. HAYIR demek için bu fotoğraf yeterlidir.
HAYIR. BİNLERCE HAYIR.
***
Gazetemde Öget Öktem Tanör ile yapılan bir röportaj vardı. Görevinden atılan Prof. Öget, ‘Toplumun ruh sağlığı bozulacak’ demişti. Bence, toplumun ruh sağlığı çoktan bozuldu.
İktidarda olanlar ‘Krasia-mani’ hastalığına tutuldular. Aklın alamayacağı işler yapıyorlar. Krasia-mani’, ‘Güç çılgınlığı’ anlamında bir sözcük. Kontrolsüz güç böyle bir çılgınlık hali yaratır. Bir tür uyuşturucu etkisi. Aslında bir iktidar hastalığıdır. Giderek etkisini arttırır.
Sonucunu düşünmeden hareket etme. ‘Bana bir şey olmaz’ duygusu.
‘Bana olmaz’ yanılsaması. Ergenlerin kontrolsüz hareketlerinin ruhsal dinamiği.
Araba kazalarının, nedensiz kavgaların akıl almaz nedeni. Kontrolsüz güç hastalığı.
‘Güç sarhoşluğu’ denen şey de budur. Elbette bunun altında da büyük bir korku yatar.
‘Gücü kaybetme korkusu.’ Güç arttıkça korku da artar.
Zirvelerin bilinen tehlikesi de budur. Everest zirvesinin son 200 metresi ‘ölüm yoludur’.
Ama zirve çekicidir. Güç ve korku sarmalı tehlikeli bir ikilidir.
Bu tehlikeden kurtulmak için HAYIR. HAYIR. Kaba kuvvetin kazanmasına HAYIR.
***
Çiğdem Toker çok güzel bir terim buldu: İkbalin Yabancılaştırması.
Evet, ‘ikbal yabancılaştırır’. AKP içinde de akademisyenler var. Hukukçular var. Tıp doktorları var. Olan biteni görüyorlar. AKP dışında da akademik eğitim görmüş binlerce insan var.
Başlarını mı çeviriyorlar? ‘Neyse ki biz değiliz!’ mi diyorlar?
Bir korku filmi izleyen kişi gibi kendini güvende mi duyuyor? HAYIR.
Böyle bir durumda kimse güvende olamaz. Unutmayın,
‘Despotun gücü toplumdaki korkudur, bu korku bittiğinde despotun gücü de biter.’
Despotluğa HAYIR. Zorbalığa HAYIR.
Yerde çiğnenen cüppe hepimizin onurudur. HAYIR. Binlerce kez HAYIR…
===============================

Çoook teşekkürler değerli meslek büyüğümüz, tıp doktoru Erdal Atabek üstadımız
Yazınızı 2 gün önce 13.2.17 günü Cumhriyet’te yayyımlandığı gün site okurlarımızla paylaşacaktık ancak web sitemiz bir siber saldırıya uğradı..

Birbirimizin görüşlerini medeni biçimde ifade etmesine saygılı ve tahammüllü olmak zorundayız. Sitemize saldıranlara, emeklerini yazdıklarımızı okuyup anlamaya harcamalarını öneriyoruz. Böylelikle beyinlerinin birilerince iğfal edilmesini engelleyebilirler.
Bir insana bundan büyük hizmet verilebilir mi??

Tam da bunu yapmaya çabalıyoruz pusulamız bilimsel akılcılıkla..

Sevgi ve saygı ile. 15 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Mehmet Faraç : ‘Hayır’ nasıl zirve yapar?..

Mehmet FaraçMehmet Faraç
Aydınlık Gazetesi, 11.2.2017

‘Hayır’ nasıl zirve yapar?..

 “Açılım”ı, FETÖ yoldaşlığı, ihalecisi, özelleştirmecisi, yağmacısı, kadrolaşması, gericiliği, bölücülüğü, rantiyesi, yandaşı, kiralıkları ve moda olduğu üzere de topyekun satılmışları… “Dahili ve harici bedbahtlar (AS: ‘bedhahlar’ olacak) ”dır kısacası!.. Yani “memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde” deseniz ne yazar artık?.. Kuşatılmış işte her yer!.. İster “namüsait bir mahiyete tezahür” etsin isterse etmesin, tek gerçek var ki, durum gerçekten de rejimin geleceği açısından çok ama çok vahim… Biraz da “vazifeye atılmak için, içinde bulunacağımız vaziyetin imkân ve şerâiti”nden çekindiğimiz için memleket bu halde değil mi zaten?.. İster “Cumhuriyete kastedecek düşmanlar” deyin, ister “bütün dünyada emsali görülmemiş galibiyetin” o pervasız mümessilleri… Onlara karşı ne muhalefet ne kitle örgütleri ne de Cumhuriyet güçleri etkili olabildi… Son 15 yılın en büyük sorunu da bu bence; karşı devrimcilere karşı seçenek olamamak ya da bir seçeneği büyütememek!.. Ve en vahimi de karşı devrimcilerin beslendiği kaynaklara hoş görünmek, onlardan oy alabilme düşleri görmek, yani gaflete düşerek gericiliğe bile tavizler vermek!… Gerçek şu ki; hem “cebren ve hile ile” hem de ne yazık ki gafillerin uyuduğu anlarda göz göre göre yapıldı her şey!..

Velhasıl “bütün kaleler zapt edilmiş, bütün tersanelere girilmiş, bütün ordular dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş” işte!..

Ülkenin “mevcudiyeti ve istikbalinin yegâne temeli, en kıymetli hazine” Cumhuriyet tamamen kuşatma altında işte… Meselenin özeti şudur; Kurtuluş Savaşı’nda on binlerce şehidin mücadelesi ve anısı üzerine kurulan cumhuriyetin ta kendisi de artık “fakrü zaruret içinde harap ve bîtap” düşmüştür… Ve Anayasa referandumu da geçerse, karşı devrimciler Anayasa’nın değişmez maddelerini de hedef alarak cumhuriyete son darbeyi vurmaktan kesinlikle geri durmayacaktır… O halde bir kez daha ısrarla uyarıyoruz; Uyanık ve teyyakkuzda olmanın en zaruri zamanıdır…

KÖLELEŞMİŞ MEDYA…

Evet; memleket öylesine kuşatılmış ki, bırakınız bir çıkış yolu aramayı, bırakınız demokratik hakkınızı kullanarak isyan etmeyi, bırakınız “nereye gidiyor bu ülke” diye çığlık atmayı, sinsi ve derin bir kumpası anlatacak, kitleleri uyaracak propaganda mecrası bile kalmadı artık… Kanun Hükmünde Kararnameler, muhaliflerin bir şekilde kolaylıkla susturulabildiği ya da devletten atıldığı Olağanüstü Hal baskıları bir yana, halkı gerçeklerden habersiz eden tek sesli borazancılığın kör sistemine ne demeli?..

Aydınlık gibi gerçekten “cumhuriyet, laiklik ve Atatürk” diyen, “tek vatan-tek bayrak” diye toplumu uyaran birkaç gazete dışında medya tümden siyasal iktidarın etkisi altında olduğu için, pek kalmamış memleketin derdini anlatacak mecra…

Ulusal Kanal ve Halk TV dışında cumhuriyetçilerin çığlığını kesintisiz yansıtacak televizyon kanalı olmadığı için rejimin üzerine çöreklenen tuzağa dikkat çekecek görsel mecra da yok neredeyse… Yandaşların dışında, daha düne kadar Fethullahçılığa, cemaatçiliğe, tarikatçılığa, gericiliğe ve bölücülüğe isyan eden, laikliğin vazgeçilmez olduğunu anlatan merkez medya ise ne yazık ki boyun eğmiş ve teslim olmuş vaziyette… Herkes farkında artık; gazeteler susmuş, habercilik pes etmiş, dezenformasyon köleler yaratmış, köşe yazarları geriye atılmış, onların yerlerine daha düne kadar FETÖ liderinin önünde ceket ilikleyen zamane dönekleri yerleştirilmiş… Ya diğer televizyonlar?.. Onlar ise ya “Televole”ye teslim olmuş ya da işbirlikçilikten haz alan kinci cumhuriyetçi spiker numunelerinin insafına kalmış… Velhasıl Anayasa referandumuna giderken,
2. cumhuriyetçiler her alanda cumhuriyetçilerin sesini de kısmış

TEHLİKELİ GİDİŞAT…

Toplum işte medyanın bu işgali nedeniyle de olup biteni pek kavrayamıyor, gerçeği duyamıyor, doğruyu göremiyor… “Evet” ya da “Hayır”da ne var, hangisi tercih edilirse ülke nereye sürüklenir, doğrusu kimse pek farkında değil… Yani Cumhuriyet ameliyat masasına yatırılırken, memleket tek adam zihniyetine teslim edilmek istenirken, rejim tümüyle değiştirilmeye çalışırken ve Kurtuluş Savaşı’nın kazanımları çöpe atılmak istenirken kitleler “Evet” ve “Hayır”da gerçekte ne olduğunu bilmiyorlar… Günlerdir dolaştığımız kentlerde, ilçelerde, meydanlarda ve caddelerde gözlemlediğimiz vahim manzara şudur :

  • Bilinçsiz kitleler referandumu bir memleket meselesi değil de “AKP başarılı mı değil mi”, “Erdoğan iyi mi kötü mü”, “metrobüs hızlı gidiyor mu gitmiyor mu” ya da “Boğazın altında tünel var mı yok mu” gibi altyapı ve ulaşım tartışmalarının içinde yorumluyorlar…
    Velhasıl kimse Cumhuriyet treninin neredeyse son durağa geldiğinin farkında değil!..
    Rejimi tümden değiştirilmek istenen bir ülke için bilinçsiz, duyarsız, ilgisiz kitlelerin ve en çok da yoksullaştır-köleleştir” stratejisine kurban edilmek istenenlerin “memleket nereye gidiyor” sorusundan bile bihaber olması en az referandum tuzağı kadar tehlikelidir…

TEYAKKUZ ZAMANI…

Peki, ne yapılmalı, nerelere başvurmalı?.. En önemlisi de nasıl çıkılır bu kumpastan ve nasıl dağıtılır bu karanlık tuzak?.. Evet; Cumhuriyetçilerin işi gerçekten zor… Kurbağa teorisiyle Cumhuriyeti yutacak yangının yavaş yavaş büyütüldüğü bir ülkede, toplumu uyaracak medya da köşeye sıkıştığına göre, iş siyasete, kitle örgütlerine, Hasan Tahsinlere ve laik cumhuriyetin ne kadar soylu olduğunu özümseyen kitlelere kalıyor… Muhalefetin yani “Hayır” cephesinin elinde AKP’yi sarsacak, kitlelerin desteğinden uzaklaştıracak malzeme çok;

Sokak sokak, kapı kapı anlatılmalı, halkın isyan ettiği ekonomik krizin vahim sonuçları

  • Sosyal çöküntüye yol açan işsizlik,
  • Rusya politikasının tarım ve turizmi batırması,
  • Suriye diplomasinin ülkeyi sosyal-siyasal-ekonomik buhrana sürüklemesi,
  • IŞİD terörünün hortlatılması,
  • “açılım” ihanetinin PKK’yı palazlandırması ısrarla anlatılmalı…

Hiç unutulmasın ki, tüm bu rezaletlerin yanı sıra “başkanlık” sisteminin ülkeyi “tek adam” faşizmine sürükleyeceği, eninde (AS: ‘önünde’ olacak) sonunda Anayasa’nın değişmez maddelerinin hedef alınarak rejimin gericiliğe teslim edileceği de iyi anlatılırsa,
gaflet uykusundan uyanan çok olacak, “Hayır” zirve yapacaktır…
========================================
Dostlar,

Üniversite hocaları yerlerde sürükleniyor, gaz ve basınçlı su sıkılıyor, coplanıyor..
Hatta plastik kurşun atılıyor.. Gözaltına alınıp Adli Tıbba götürülüyor.. Bunlar;
tam hukuksuzluk – tam keyfilik ve ölçüsüzlüğü yasalar çerçevesinde protesto etmek isteyen akademik çalışanlara Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fakültesinde yapıldı 10 Şubat 2017 günü..

Değerli yazar Sayın Mehmet Faraç’ın önemli bir yazısına da dün web sitemizde yer verdik..

Bu yazı ile birlikte okunmasını yararlı buluyoruz.. Sn. Faraç’ın izlenmesini de..

Durum öylesine ürkünç (vahim) ki; yasalara ve Anayasa’ya, AİHS’ne (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi), AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) içtihatlarına açıkça aykırı OHAL KHK’ları ile, yasalarda – KHK’lerde insanların adı olamazken / olamayacakken (çünkü hukukıun temel ilkelerine göre yasalar kişilere göre değil soyut ve geneldir) ve de kesinleşmiş bağımsız yargı kararı olmaksızın

  • işlerinden atılırken,
  • emeklilik hakları tanınmazken,
  • kazandıkları ünvan, rütbeler sökülür, meslekten çıkarılırken ve
  • malvarlıklarına – banka hesaplarına el konurken,
  • eşleri de işten atılır ve
  • Nazilerin bile yapmadıkları / aklına gelmeyen biçimde
    PASAPORTLARINA EL KONURKEN…
  • En çıplak anlatımıyla SİVİL ÖLÜM = POST-MODERN TÜRK USULÜ İDAMA
    mahkum edilirken…

AKP – Erdoğan bu hukuk, sağduyu ve vicdan dışı uygulamaların sorumlusu – uygulatıcısı iken,
bir de Sultanlık yetkisi isteniyor!
Çağımızda hiçbir uygar demokratik ülkede böylesine ucube bir yönetim sistemi yok 
Çağımızda hiçbir uygar demokratik ülkede bu denli çok yetkili bir tek adam yok!

Temel kaygı – korku, bir kez daha yineleyelim;

  • İşlenen ağır ve süregelen suçlar nedeniyle YARGILANMAKTAN KURTULMAK tır!
    Nitekim bu anayasa değişikliği dayatması, bir başka garabetle Anayasa ile AF GETİRİYOR!
  • Bir de, BOP eşbaşkanlığının gereğinin yerine getirilmesi, ülkemizin özerk bölgelere – eyaletlere ayrılması ve Büyük Kürdistan’ın ülkemizden toprak da vererek kurulmasında üstlenilen görevi yerine getirmektir.

Türkiye, bu 2 kritik – yaşamsal hususu oylayacaktır 16 Nisan 2017 günü..
Aman dikkat, aman dikkat, aman dikkat…
Ulusumuz mutlaka HAYIR – HAYIR – HAYIR diyecektir bu dönüşü olmayan çökertmeye!

Sevgi ve saygı ile. 13 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

CHP’liler İzmir’de ‘Hayır’ için buluştu

CHP’liler İzmir’de ‘Hayır’ için buluştu

Cumhuriyet Halk Partisi’nin en güçlü olduğu kentlerden İzmir’de ‘Hayır’ kampanyasının startı verildi.
Gökmen ULU
SÖZCÜ, 11 Şubat 2017
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
CHP’liler İzmir’de ‘Hayır’ için buluştu

CHP İZMİR TAM KADRO TOPLANDI

CHP İzmir İl Örgütü Bornova Atatürk Spor Kompleksi’nde yapılan toplantıda buluştu. Tamamen dolan spor salonunda Atatürk posterleri ve Türk bayrakları ile “Hayır” yazılı afişler, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ve “Cumhuriyete sahip çıkmak boynumuzun borcudur” yazılı pankartlar yer aldı. Toplantı öncesi ve sonrasında İzmir Marşı ve Barış Manço’nun ‘Hayır’ şarkısı çalındı. Salona kurulan ekrana “İzmir neden hayır diyor” başlıklı video izlettirildi. CHP’liler “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”, “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganları attı.

20 AKP’Lİ CHP’YE GEÇTİ

Çok sayıda CHP’linin katıldığı toplantıya; CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, CHP Genel Sekreteri Kamil Okyay Sındır, CHP İzmir İl Başkanı Asuman Ali Güven,
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, ilçe belediye başkanları, CHP İzmir milletvekilleri ve CHP’li yöneticiler katıldı. Ellerine Türk bayrakları alan partililer, hep bir ağızdan İzmir Marşı’nı söyledi. Öte yandan, AKP’den CHP’ye geçen 20 üyeye de “Hayır” rozeti takıldı.

basliksiz-8

“ONLARI SANDIĞA GÖMECEĞİZ”

Parti temsilcileri kısa konuşmalar yaptı. İlk konuşmayı yapan CHP İzmir İl Başkanı Asuman
Ali Güven, “Hayır’lı başlangıcı yapıyoruz” dedi. Güven, demokrasinin yaşatılması, parlamenter sistemin sürmesi, egemenliğin kayıtsız şartsız millette olması gerektiğini anlattı. AKP İktidarı’nın anayasa değişiklik teklifini alelacele çıkarttığını ve savunamayacak durumda olduğunu dile getiren Güven, “Anlatmaya girmeden karalayıcı sözlerle CHP’ye iftira atarak yanlış algı yaratmaya çalışıyor. Bu onların çaresiz ve haksız olduklarını gösteriyor. “Bu iktidar FETÖ’yle birlikte ortak inşa edildi. Bahsettikleri yapılarla CHP’nin hiçbir işi yoktur. Onların bu ilişkileri vardır. Biz yurtta sulh cihanda sulh diyen barışçı politikaların savunucusuyuz. Her koşulda teröre hayır demiş bir partiyiz. Onlar işlerine geldiklerinde bu örgütlerle işbirliği yapmışlar Türkiye’yi sıkıntıya sokmuşlardır. Bunu çözmenin yolu 16 Nisan’da hayır demektir.
Bu iktidara büyük bir ders vereceğiz. İzmir bu dersi onlara vermeye hazırdır. Sandıkta onları gömeceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın” diye konuştu.

basliksiz-1

“OYLARI ÇALDIRMAYACAĞIZ”

Güven, Türkiye’nin çağdaş, aydınlık, ilerici yüzü olduğunu vurguladığı İzmir’in tavrının ülkeye çok büyük etkileri olduğunu belirterek, “Seçmenlere bu kötü anayasayı anlatacağız, sandıklara sahip çıkacağız” dedi. Oyları çaldırmayacaklarını ifade eden Güven, CHP sandıklara sahip çıkacak, son ana kadar bekleyip ıslak imzaları alacak ve bunların hile hurda yapmasına izin vermeyecektir. Türkiye’de en az yüzde 60 ‘Hayır’ çıkacak. İzmir’de ise yüzde 70’in üzerinde ‘Hayır’ çıkacaktır” dedi.

basliksiz-5

“HAYIR DEMEK KURTULUŞTUR”

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, “Tüm ilçelerimizi, köylerimizi gezip hayır için çalışacağız. Hayır için hayır demek 80 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının kurtuluşu demektir. Hayır demek ben özgür yaşarım, ben demokrasiye inanırım, ben insan haklarına inanırım ama bir kişinin tek adam yönetimine karşıyım demektir. Hayır demek komşularımızla barış demektir. Hayır demek atalarımızın dirhem dirhem biriktirdiği bu ülkenin servetini korumak demektir. Hayır demek bu kötü gidişe dur demektir” ifadelerini kullandı.

basliksiz-2

“BU AĞALIKTAN BAŞKA ŞEY DEĞİL”

İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, “İzmir’in dağlarında çiçekler açar, sandıklarından hayırlar çıkar. Bu anayasa değişikliği için krallık, padişahlık sultanlık lütuftur. Bu ağalıktan başka bir şey değildir” dedi. Balbay, oylar İzmir’de %10 artarsa bu durumun Türkiye’de % 1 etkisi olduğunu belirtti.

“YÜZ YILLIK CUMHURİYET OYLANACAK”

İzmir Milletvekili Musa Çam, “Yapılacak referandum bir anayasa değişikliği değil; yüz yıllık cumhuriyet oylanacaktır. Rejim değişikliği yapmak, hilafeti geri getirmek isteyen, Mustafa Kemal Atatürk’ü yok etmek isteyenlere namus ve onur görevimiz var” diye konuştu.

basliksiz-4

“YA HİLAFET, YA CUMHURİYET”

İzmir Milletvekili Tacettin Bayır, salona seslenerek, “94 yıl önce yedi düvele baş kaldıran Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları bize bu cumhuriyeti emaneten bıraktılar. Bu Cumhuriyeti yıktırmaya müsaade edecek misiniz? O boyu uzun, dili uzun, eli uzun adamın halife olmasına izin verecek misiniz” diye sordu. Topluluk “Hayır” diye karşılık verdi. Bayır, “Bu seçim normal bir seçim değil. Bu seçimin telafisi yoktur. Ya cumhuriyetten vazgeçip çoluk çocuğu örümcek kafalıların kucağına atacaksınız ya da Atatürk’ün yolundan yürüyeceksiniz” ifadelerini dile getirdi.

basliksiz-9

“ÜLKESİNİ SEVEN EVET DEMEZ”

İzmir Milletvekili Özcan Purçu, “Bu referandum, terörü bitirecek mi? İşsizliği bitirecek mi? Ekonomiyi düzeltecek mi? Adalet getirecek mi? Hayır. O zaman niçin evet diyorsunuz. Ülkesini, bayrağını, milletini seven kimse evet diyemez. Suyunu içen, ekmeğini yiyen kimsenin evet demeye hakkı yoktur. Ülkenin geleceğini iki kelimeye emanet etmeyecek olan insanlarımız aklını kullanacaktır. Kazanacağız. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın” dedi.

“KARŞI DEVRİMCİLERİN DARBESİ”

CHP Genel Sekreteri ve İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, “Bu Cumhuriyeti kuranlar, yedi düvele karşı mücadele edip, kanlarını dökerek, şehitler ve gazi olarak bu vatan, bu bayrak, bu millet için canlarını verdiler. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bu cumhuriyeti kurarak egemenliği saltanattan alarak millete devrettiler. Cumhuriyet tarihimizde çok darbeler gördük ama bugün içinde düştüğümüz referandum süreci aslında demokrasiye, cumhuriyete ve kurucu değerlerin felsefesine karşı, karşı devrimcilerin belki de en ciddi darbesidir. Bu referandum cumhuriyetimizin var olabilmesinin, var olmak ya da olmamak noktasında önümüze konan bir sandıktır. Bu hareket bir karşı devrim hareketidir. Bu mesele sadece bizlerin, CHP’nin değil, bu mesele cumhuriyeti kuran Atatürk ve şehitlerimizle omuz omuza savaşan ve zaferle sonuçlandıktan sonra cumhuriyeti kuran büyük Türk Milleti’nin meselesidir” diye konuştu.

“BU REJİM DEĞİŞİKLİĞİDİR”

Sındır, “Dün terör örgütleriyle el ele kol kola dolaşan, masalara oturan, onların devlet içinde yapılanmasına göz yuman anlayış zihniyet bugün bunları inkar ediyor.Millete şimdi cumhuriyete bir şey olmuyor, korkmayın, biz cumhuriyetimizi seviyoruz’ diyorlar. Bugün bunu diyenlere inanacak mısınız? Dün yaptıklarını nasıl inkar ediyorlarsa, bugün söylediklerini de yarın inkar edeceklerdir. Bu teklif ülkemize demokrasiyi ortadan kaldıracak, insan hakları, özgürlükleri elimizden aldıracak tek adam rejimidir. Bir rejim değişikliğidir. Türkiye Cumhuriyeti egemenliğini millete vermiş olarak kuruldu, şimdi bu rejimi bir ucubeye dönüştürme gayreti içindeler. Buna izin verecek miyiz” dedi.

basliksiz-10

“ANLATABİLİRSEK % 99 ‘HAYIR’ DER”

Sındır, teklifin maddelerinin iyi anlatılması gerektiğini vurgularken, “Eğer ki Anadolu’nun bir köyündeki bir kardeşimize yapılmak istenenin, getirilmek istenen rejimin, bu ülkeyi nasıl bir felakete sürükleyeceğini anlatabilirsek, yürekten inanıyorum, bu millet bir avuç karşı devrimcinin hesaplarının karşısında duracaktır. Bırakın %60’ı, %99 bu teklife hayır diyecektir. Evet denmesini isteyenlerin bir tane gerekçesi yok” diye konuştu.

“HERKES SANDIĞA GİTMELİ”

Sındır, “‘Terörü bitireceğiz’ diyorlar. 15 yıldır iktidardasınız, önünüze engel mi koydular. CHP önünüze set mi çıkardı. Hangi kanunu çıkarmak istediniz de çıkaramadınız? Hangi kararı almak istediniz de alamadınız? Biz gelin bu parlamentoda terörü birlikte bitirelim dedik. Ama çözümü dışarıda aradılar. Fiili başkanlık zaten yürürlükte. Yasadışı bir uygulama… Sorunların çözümünü ileri tarihe iteleyerek vatandaşı kandırma niyetindeler. Biz anlatırsak vatandaş zaten hayır diyecektir. Herkesin sandığa gitmesini sağlamamız çok önemli. Gitmeyenlerin büyük çoğunluğu ‘hayır’ diyecek kesimdir. Milletimiz 16 Nisan’da tokat gibi cevap verecektir” dedi.

basliksiz-7

“HANGİ TÜRKİYE’Yİ İSTİYORSUNUZ?”

CHP Genel Başkan Yardımcısı, parti sözcüsü ve İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke,
“Bugün bu büyük buluşma, bizlerin yazacağı aydınlık Türkiye için ilk buluşmadır. Gideceğimiz sandık son değil, ilklerin başlangıcı olacak. Adına anayasa değişikliği dedikleri teklifi karşımıza koydular. Tek bir soru sordular: Siz bu düzenin karanlığının devam etmesini istiyor musunuz? Biz aydınlık bir gelecek yazmak istiyoruz. Sordukları soru siyah ve beyaz kadar uzak iki farklı geleceğin ardından ayrım yapmamızdı. Siz özgüvenle gözünü geleceğe dikmiş bağımsız bir Türkiye mi istiyorsunuz yoksa korkan, tehdit edilen, cesaretini yitirmiş, karanlıkta boğulmuş Türkiye mi istiyorsunuz? Siz, hukuka dayanan 80 milyon yurttaşın her birinin hakkının korunduğu hukuk devleti mi, yoksa siz hukuksuzlukla işleyen tek bir kişinin keyfiyle yönetilen karanlık bir Türkiye mi istiyorsunuz?  Bugün siz sinsi bir gece KHK’sı ile bilim üreten barış, demokrasi, özgürlük dediği için üniversitelerden atılan bilim insanlarının olduğu bir Türkiye’de yaşamak istiyor musunuz? Onları ihraç eden bu karanlık düzen devam etsin istiyor musunuz? Milletin egemen olduğu bir Türkiye mi, saray saltanatı altında ezilen bir Türkiye mi istiyorsunuz?  Ziraat Bankası’nın bir gece elinizden alınıp saraylara emanet edilen bu düzenin devam etmesini istiyor musunuz? Sizi değil kendini düşünen bu siyaset düzeninin devam etmesini istiyor musunuz? Bizim ne istediğimi açık; hukukla yönetilen adaletli, sosyal bir Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden ayağa kaldırmak istiyoruz.

basliksiz-6

“YOKLUK VE YOKSULLUĞA DA HAYIR”

Böke, halkın ekonomik durumundan da örnekler vererek, “Kalkın ayağa tanımadığınız birinin kapısını çalın, dinleyin. Kime oy verirsek verelim, fiili başkanlık sisteminin sonunda daha fakiriz. 2014’te kişi başın 12 bin dolardı. Sadece bir yıl sonra 11 bin dolara düştü. Bir yılda bu fiili başkanlık hepimizin cebinden 4 bin lirayı çaldı. Bizim ‘Hayır’ımız bu yoksulluğa ve yokluğa hayırdır. 3 milyon işsizisin üstüne 700 bin kişi daha eklendi. Niye iş bulamıyor? Bu düzen yüzünden bulamıyor. Bu düzen en çok kadını yok sayıyor. Çünkü bu düzen insana insan gözünden bakmıyor. İnsanı yok etmeyi alışkanlık edinmiş. Evine ekmek getiren, ekonomik özgürlüğü kazanmış 447 bin kadın işsiz kaldı. Bu düzen, kadını hor gördüğü gibi genci de
yok sayıyor. Genç işsizliği %18’den % 22’ye çıktı. Başkanlık uğruna bu kadar genç işsiz kaldı” açıklamasını yaptı.

“HAYIR’A GELENLERE ROZET TAKILDI”

Toplantıda, ‘Hayır’ kampanyasına yeni katılanlara rozet takıldı. AKP’deki üyeliklerinden ayrılan kadın ve gençlerden 20 kişilik gruba ‘Hayır’ rozeti takıldı. İl Başkanı Güven ‘Hayır’a ikna edeceklerinin sayısının gün geçtikçe artacağını ifade etti.
=================================
Evet dostlar,

Türkiye yelkenleri dolduruyor Cumhuriyetini savunmak için..
Sorun şu ya da bu kişi ya da parti sorunu olmaktan çok öte ve yaşamsaldır.
Temel sorun, TBMM’nin demokratik cumhuriyetimizin kalbi – Kâbesi olmayı sürdürmesi, Yürütme ve Yasama ile birlikte Güçler – Erkler ayrılığı ilkesi ile sacayağı oluşturmasıdır. Ülkemiz ve çağımızda hiçbir uygar – medeni – gelişmiş ülke tek adam sultası ile yönetilmiyor. Mutlaka 3 temel gücün dengesi, YASAMA – YÜRÜTME – YARGI sacayağı geçerlidir.
AKP – RTE’nin ülkemize dayattığı deli gömleği anayasa değişikliği ucubesi ise çok net olarak TEK ADAM SULTASI getiriyor, Yasam ve Yargı göstermelik kalıyor, yetkileri alınıyor..
AKP – RTE bu tehlikeli amaçlarını saklamak için çırpınıyor ve gerçekleri halktan saklıyor. “HAYIR” kampanyalarını engelliyor, basına baskı yapıyor, TRT’yi kullanıyor, devlet ve bürokrasi tümüyle ve tek yanlı olarak AKP – RTE baskısı ile “evet” için çabalıyor.
Eşitsiz, adil ve ahlaki olmayan bir kampanya ile Ulusun algı yanılmasına düşürülmesi ve faşizme – bölücüğe – yoksulluğa – işsizliğe – iç savaşa “evet” demesi isteniyor..

Türk halkı böylesi vahim bir hataya asla ve asla düşmeyecektir..
Ülkemizin geleceğini siyasal hırslarına ve dış kökenli görevlendirmelere alet ve kurban etmek isteyenler, kurdukları tuzağa kendileri düşecek, 17 Nisan 2017 sabahı tasfiye edileceklerdir..

Yorulmadan, gevşemeden, bıkmadan, umutsuzluğa düşmeden, sosyal-psikolojşk propaganda oyunlarına gelmeden 2 ay boyunca son derece yoğun çaba göstermek koşuluyla..

Sevgi ve saygı ile. 13 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Güneydoğu seçmeni hangi pusuda!..

Mehmet FaraçMehmet Faraç
Aydınlık Gazetesi, 9.2.2017
(AS. Bizim katkımız yazının altındadır veMehmet Faraç : ‘Hayır’ nasıl zirve yapar?..makalesi ve altındaki kapsamlı katkımız ile birlikte okunmasını dileriz..)


Güneydoğu seçmeni hangi pusuda!..

“Başına kül elenmiş” derler ya, manzara oralarda da işte aynen öyle… Tıpkı tüm Türkiye gibi; Karamsar, buhranlı, umutsuz ve yorgun… Ve de gelecekle ilgili belirsizliğin yarattığı derin bir kaosun tehlikeli gidişatı var oralarda… Kimsenin şimdilerde pek umursamadığı, doğrusu giderek baskın hale gelen bir kaostur bu!.. 33 yıldır bitmeyen terörün yarattığı korku ve gerginlik,
bu şiddet dalgasından kaynaklanan bölgesel göç dalgası ve son olarak Suriye’den gelen yüzbinlerce sığınmacının sosyo-ekonomik yaşama vurduğu ağır darbe tüm bölgeyi sarsıyor… Şimdilerde ise daha kötüsü var… Şehirler şaşkın Güneydoğu’da; Urfa’da, Diyarbakır’da Kilis ve Antep’te de “ekonomik yaşam” tamamen durmuş vaziyette… Yani Güneydoğu’da da yaşam AKP’lilerin anlattığı gibi “güllük gülistanlık” değil…

Oralarda da yaşam eski devinimini çoktan yitirmiş… Gecekondulaşma bir yandan,
çarpık yapılaşma diğer yandan derken, bu dört kentin nüfusunu neredeyse ikiye katlayan sığınmacı akınının ardından şehirlerdeki sosyo-ekonomik erozyon daha da büyümüş…
Kentlerin demografik yapısı da hızla değişiyor oralarda… Artık sokaklarda kentin yerlilerine rastlamak neredeyse olanaksız… Şehirler neredeyse teslim olmuş zoraki değişime ve sınırları zorlayan şaşırtıcı bir dönüşüme…

TEPKİNİN İŞARETLERİ!..

Hem terörden hem de Suriye çıkmazından kaynaklanan yoğun göç Güneydoğu’da yalnızca sosyo-ekonomik bunalımı dayatmıyor, esnaf yapısından kültür renkliliğine kadar şaşırtıcı bir değişim de geçiriyor bölge… Velhasıl Güneydoğu eski Güneydoğu değil... Örneğin Suriye’deki kaosun zaman zaman tel örgülerin dışından savrulan bombalarla vurduğu Kilis’te ekonomik yaşam tamamen durmuş… Sınır ticaretinin bitişi bölge ekonomisine ağır bir darbe indirmiş,
can güvenliği sorunu ise ne yazık ki giderilemiyor… Çünkü Kilis’in dibindeki Suriye’de kargaşa- tehdit bitmiyor ve bu durum da tüm bölgeyi adeta esaret altında tutmaya devam ediyor…

Bir zamanlar devasa alışveriş merkezlerinin salt Suriye ticaretine hizmet ettiği Antep’te ise durum çok daha vahim… Bölgenin sanayi merkezi olan Antep’te çok sayıda üretim merkezi kapısına kilit vururken, esnaf çok öfkeli… Dövizdeki dalgalanma orada da iflaslara yol açarken, küçük esnaf hem terör, hem Suriye ile ticaretin bitmesi hem de ekonomik krizin sarsıntısı altında inliyor… Antep’te de her yerde “satılık” ve “kiralık” tabelaları var…  Üretimin yanı sıra inşaat sektörü de son aylarda büyüyen krizle birlikte iyice yalpalamış…

SUSKUN ŞEHRİN PORTRESİ…

Son iki yıl içinde hem kent merkezindeki “Sur”da hem de kırsalda, “Küçük Kandil” olarak nitelenen Lice’deki operasyonlar nedeniyle büyük sarsıntı yaşayan Diyarbakır ise siyasal şaşkınlık içinde… Bir tek sanayi tesisinin bile olmadığı kentte, kapanan yüzlerce işyeri de ekonomik krizin büyüyeceğinin işaretini veriyor… PKK’ya yönelik operasyonlar ve HDP’nin lider kadrosunun tutuklanması şaşkınlık yaratırken, tepkisizlik ve suskunluk da oldukça dikkat çekiyor… Sanki orası da sosyo-ekonomik bir patlamanın sinyallerini veriyor!..

Herkesin merak ettiği asıl soruya gelince; Kürt siyaseti referandumla ilgili sessiz görünüyor ve “merkez”den alınmış bir karar gibi renk vermemeye çalışıyor… Ancak özellikle MHP’nin eline koz vermemek için Demirtaş’ın 2016 seçimlerinde dile getirdiği “seni başkan yaptırmayacağız” sözünü sessiz biçimde yaşama geçirmek için de Kürt siyaseti adeta teyakkuz halinde görülüyor…

ŞERDEKİ ‘HAYIR!..’

Ve Urfa… Nüfusu son on yılda neredeyse beşe katlanan şehirde, tarihin hiçbir döneminde görülmeyen bir sosyo-ekonomik şaşkınlık hakim… Olağanüstü bir büyüme yaşarken, tarihi
ve kültürel varlıkları dışında verimli arazilerini de çarpık yapılaşmaya kurban veren Urfa’da, ekonomik yaşam büyük sarsıntı yaşıyor… Bir zamanlar Suriye’den gelen eşyaların satıldığı devasa pasajlarda, kentin ticaretini de canlandıran tarihi çarşılarda ve özellikle de ekonomik canlılığı ayakta tutan Harran, Göbeklitepe ve Balıklıgöl gibi turizm merkezlerinde yaşam adeta durmuş…  Eskiden adeta insan kaynayan ünlü pasajları da ne yazık ki bomboş… Urfa’da oteller boş, çarşılar sönük velhasıl… Tarih, kültür ve din turizminin en önemli merkezlerinden olan kentte tek bir yabancı turiste bile rastlanmıyor artık…

Satılan ya da devredilen işyerlerinin sayısı Urfa’da da hızla artıyor… Şehir turizminin kalbi sayılan Balıklıgöl’de ŞURKAV’ın yaptığı iş merkezinde bile dükkanlar ardı ardına kapanıyor… Yılın neredeyse 12 ayı o şehrin sokaklarını adeta işgal eden yerli turistler de hak getire!..
Çünkü bir zamanlar yüzlerce turist otobüsün işgal ettiği otoparklarda da yeller esiyor…

Kilis, Diyarbakır ve Antep’te olduğu gibi Urfa’da da özellikle esnaf referandum pususunda

Bölgede şaşırtıcı biçimde “hayır” oyu çıkacağı konusunda kanaat önderleri hemfikir
Çünkü “Bu böyle gitmez, battık, AKP daha ne kadar yetki istiyor, bu kadar da olmaz” diyenlerin sayısı oldukça fazla… Bölgedeki bir haftalık gözlemimizin özeti şu;
salt ekonomik krizin bölgeye yansıması bile referandumda AKP’yi sarsacak boyutlarda
Asıl sıkıntı ise iktidarın referandum konusunda da bilinçsiz ve duyarsız kitlelere yaslanması… İşte bu yüzdendir ki, başta CHP olmak üzere tüm muhalefet güçleri “hayır”ın gerekçelerini doğru anlatabilseler, referandumda dengeleri sarsacak ve hatta iktidar kanadında şok yaratacak bir sonuç çıkmaması için hiçbir neden yok…
===============================
Dostlar,

Sayın Mehmet Faraç’ın Güneydoğu bölgesi ile gözlemleri ve makalelerine yansıttığı irdelemeleri oldukça tutarlı. O’ndan çok şey öğreniyoruz, bu yazısında da olduğu üzere..Yöre halkının,
AKP – RTE’nin despotluk getirecek anayasa değişikliği dayatmasının halkoylaması sürecinde etkin biçimde aydınlatılması gerek..

Bu bölgedeki önemli merkezlerde CHP’nin halk mitingleri çok etkili olabilir.

Sevgi ve saygı ile.
13 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

CIA Başkanı Mike Pompeo Ankara’ya niçin geldi?

CIA Başkanı Mike Pompeo
Ankara’ya niçin geldi?

Mahmut ÖZYÜREK
ADD İsparta Şubesi Kurucu Başkanı
(Ulusal Eğitim Derneği İsparta Şb. Bşk.)

(AS: Bizin kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

 

Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı CIA’nin yeni Başkanı Mike Pompeo,
Yönetimini temsilen bu gün Türkiye’de. Bu, Pompeo’nun ilk yurt dışı ziyareti.
CIA Başkanı Pompeo’yu ilk ziyareti Ankara’ya yapmaya zorunlu kılan koşullar ne olabilir? Resmi açıklamalara göre masada PYD/FETÖ sorunu var. Peki, bu sorunları görüşmek için ABD Başkanı Donald Trump, Türkiye’ye yardımcısını ya da bir bakanını değil de,
niçin CIA başkanını gönderiyor? Demek ki resmi açıklamalar ziyaretin gerçek nedenini açıklamakta yetersiz kalıyor.

Mike Pompeo, CIA için çok uzun zamandır hazırlanan bir isimdi. West Point Askeri Akademisi ve Harvard Hukuk Fakültesi mezunu olan Pompeo, CIA’nın başına gelmeden önce üç dönemdir ABD Temsilciler Meclisi’nin İstihbarat Komitesi‘nde görev yapıyordu.
Bu nedenlerle CIA ve Türkiye ilişkileri konusunda donanımlı birisi. Öte yandan, Türkiye de 3000’i aşkın CIA ajanı cirit atıyor. ABD İstihbarat örgütü, Türkiye’de bu denli yoğunlukta ajanlar ve casuslarla neler yapıyor ve nasıl operasyonlar planlıyor ve gerçekleştiriyor?

Türkiye, CIA tarafından özellikle son 15 yıl içinde ABD’nin ulusal çıkarlarına göre tasarlanmış olan BOP içinde en önemli ve kilit operasyon merkezi konumuna getirildi. ABD Bölgede CIA ile işbirliği içinde ve CIA’nın projelendirdiği operasyonlar yapıyor. Operasyonların hedefinde ise İran ve Türkiye var. Bu nedenle 2002’den bu yana ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA’nın Başkanları Panetta, Orgeneral David Petraeus yılda 2-3 kez Türkiye’yi ziyaret ettiler. Trump’ın atadığı CIA Başkanı Pompeo’nun bu geleneği bozmayacağı anlaşılıyor.

“ABD yönetiminin Basra’dan Kuzey Irak’a, oradan da Türkiye-Suriye sınırı boyunca Akdeniz’e uzanan ABD-İsrail Koridorunun” açılması ve bu koridorun güvenliğinin PKK/PYD’de olması konusunda ısrarlı. ABD Yönetimlerinin Suriye – Akdeniz koridoru konusunda önünde en önemli engeller;

1-  İran – Türkiye – Rusya – Çin yakınlaşması,
2-  ABD adına Ortadoğu’da taşeronluk görevi yapan AKP iktidarının ayağına dolanan
örgütsüz de olsa Parlamento dışı ve ilkesiz de olsa Parlamento içi muhalefet.

İşte CIA Başkanı Mike Pompeo da tam da bu nedenlerle Ankara’da. ABD, Türkiye’nin muhalefetine karşın Bölgede PKK’nın Suriye kolu YPG’ye 200 zırhlı taşıyıcı, 5 tank,
“Tank katili” olarak bilinen FGM-148 Javal anti tank füzesi göndermesi, koridorun güvenliğinin PKK/PYD’de olması konusunda kararlı ve ısrarcı olduğunun göstergesi.

CIA Başkanı Mike Pompeo’nun BOP Eş Başkanı ve AKP Hükümeti yetkilileriyle ve ülkemizdeki CIA birimleriyle görüşmelerinde;

  1. Türkiye’nin Rusya-Çin ve İran’la olan ilişkilerinin dondurulması,
  2. ABD-İsrail Koridorunun güvenliğinin PKK/PYD tarafından sağlanmasının
    tartışma konusu yapılmaması,
  3. Bunların karşılığında “Başkanlık Yasası” referandumunda “EVET” çıkması için
    ABD’nin gereken desteği sağlayacağı,
  4. Eğer BOP Eşbaşkanı (AKP hükümeti) ilk 2 madde konusunda gereğini yapmazsa,
    AKP hükümetine ABD’nin bu güne değin verdiği desteği geri çekme konusunda
    tereddüt etmeyeceği(!), kesin ve açık bir dille, birinci elden (CIA Başkanı Mike Pompeo tarafından) masaya sürülmüş olması büyük bir olasılık.

Ekonomik ve siyasal bakımdan iflasın sınırlarını zorlayarak ayakta kalmaya çalışan,
bu nedenle de toplumsal muhalefeti bastırmak, etkisiz ve eylemsiz kılmak için
her türlü şeytani planı sahneye süren AKP iktidarının,
ABD planlarına razı olmak dışında bir seçeneği de kalmamıştır.

Bu nedenle önümüzdeki sürecin Türk halkı açısından çok zorlu geçeceğini öngörmek
çok da zor olmasa gerek. Ama unutulmamalı; “karanlığın en yoğun olduğu zaman dilimi, şafağın yaklaştığı anlardır” Şafak yakındır! Dayanın ve direnin dostlar!

09 Şubat 2016, Isparta
=================================
Değerli site okurlarımız,

Dostumuz, ADD’de uzun yıllar dava arkadaşımız, özverili ve yürekli Atatürkçü yoldaşımız
Sayın Mahmut Özyürek’in önemli yazısını paylaştık..

Bizim de kafamızı kurcalayan burgulu sorunun çengeli; CIA Başkanı Türkiye’de iken Rus uçağının Suriye’de El Bab yakınlarında TSK’ya ait bir binayı vurması ve şehitlerimizin olması.. Bu 2 olayın rastlantısal olup olmadığını, değilse nasıl bağlantılı olduğunu açıklayamıyoruz (!). Bir Müsteşar düzeyinde olan (bizim MİT Müsteşarı dengi) bu kişinin
diplomatik dengi ile görüşmekle yetinmeyip Başbakan ve hatta Cumhurbaşkanı ile
üstelik uzun saatler görüşmesi de koskoca bir diplomatik skandal olarak bizi üzüyor..

Sanırız 2 cami arasında bi-namaz (beynamaz değil!) yani “namazsız” kalmak bu olmalı.
İlkesiz, ucuz, fırsatçı (opportünist), düzeysiz ve ufuksuz, yalpalayan ve 24 saat arayla tersine eylemler yapabilen, Dışişlerinin seçkin kadrolarını “monşer” yaftalamasıyla aşağılayıp dışlayan, serüvenci, BOP’ta eşbaşkan olarak taşeron, önce “açılımcı” ve Oslo’da – Dolmabahçe’de
Atlantik ötesi ve AB maşası olarak malum terör örgütü ile pazarlıkçı sonra ise ciddi karşıtı (?!) ve de yine “stratejik müttefik” in bir başka aleti terör örgütü ile (FETÖ) uzuuun mu uzun yıllar kanka olup Türkiye’yi parselleyen ancak 15 Temmuz 2017 darbe girişimini önceden haber alıp birkaç saat göz yuman ve “bu bize Allahın lütfu” diyerek ülkeyi OHAL altında inleten,
birçok suça ve yolsuzluğa bulaşan, halkına acımasız şiddet uygulayan ve hukuk dışına düşüp meşruluğunu yitirmiş…. bir siyasal kadro afeti yaşamaktayız..

Fakat ekonomo-politik konjonktür tam anlamıyla Gordion’un kördüğümüne dönüştü.
AKP kadroları hukuk içinde kalarak, ağır ekonomik bunalımı ustalıkla yöneterek, yüzbini aşkın insanı kitlesel olarak işten atarak, ağzını açanı Cumhurbaşkanına hakaretten içeri attırarak…..
bu ağır sorunsal yönetilemez ve çözülemez..

AKP – RTE, ipekböceği örneği kendi kozalarını örmüşlerdir, bu kaostan çıkmaları olanağı kalmamıştır. Duvara dayanmışlardır ve ürkü (panik) içinde, giderek daha çok hata yaparak sürdürülebilirlik bırakmamışlardır. Tek başına iktidarın 15. yılında tarihin – siyaset biliminin – ekonominin yasaları diyalektik bağlamda işleyecek ve dişleri arasında AKP – RTE’yi öğüterek tasfiye edecektir. Daha fazla acı çekmemek ve daha ağır bedeller ödememek için Halkımıza düşen, kritik halkoylamasına 16 Nisan’da ne yapıp edip sandığa giderek HAYIR oyu vermek ve
sandık oy sayımı tutanaklarının örneğini alarak ilçe seçim kurullarına teslim edilene dek sandık başkanına eşlik etmektir. Daha sonra YSK 200 bine yakın tüm sandıkların sayım tutanaklarını açıklayacak ve partilerin elindeki tutanaklarla karşılaştırılacaktır.

Evet, şafak, karanlığın en koyu olduğu dönemde sökmek üzeredir Türk Ulusu!
Bir kez daha ülkene ve geleceğine sahip çıkma zamanıdır.. Hata yapmamalısın, yapmayacaksın.

Sevgi ve saygı ile.
11 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TMMOB ihraç edilen akademisyenlerin ders vermesi için kapılarını açtı

TMMOB ihraç edilen akademisyenlerin ders vermesi için kapılarını açtı

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu, OHAL kapsamında KHK’lerle görevlerinden
ihraç edilenlere ilişkin 9 Şubat 2017 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.

[Haber görseli]

Üniversitelerinden uzaklaştırılan tüm bilim insanlarının dilerlerse TMMOB binalarında derslerine devam edebileceklerinin belirtildiği açıklamanın tamamı şöyle:

“Anayasa değişikliği referandumunun ülke gündeminde önemli bir yer tuttuğu bu dönemde, “Halka yönelik değil, devlete yönelik” söylemleriyle ilan edilen OHAL,

– temel hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı,
– ifade özgürlüğünün yok sayıldığı,
– toplumun ilerici kesimlerine dönük saldırıların arttığı

bir süreç haline dönüştürülmüştür. Yayımlanan KHK’larla bir yandan yolcu ve eşya taşımalarında kullanılan araçlarda kış lastiği kullanılması, seçim döneminde TV kanallarının YSK’nin denetiminden çıkarılması gibi OHAL ile ilgisi olmayan düzenlemelerle tek adam rejiminin provası yapılırken; bir yandan da yıllardır eğitimin dincileştirilmesine, ticarileştirilmesine, cinsiyetçi ve ayrımcı politikalara direnen, laik-bilimsel-demokratik ve anadilinde eğitimi savunan (AS: Bu noktada çekincemiz var..), emek, barış ve demokrasi mücadelesi yürüten akademisyenler üniversitelerden ihraç edilmektedir.

OHAL süresince yapılan tüm uygulamalar; açığa alınanların ve KHK’lar ile görevlerinden
ihraç edilenlerin yaşadıklarının tamamı, temel hukuk normlarına dahi uymamaktadır.

İhraç edilen akademisyenlerin yanındayız

TMMOB İstanbul İl Koordinasyonu olarak, aralarında TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu üyelerinin de bulunduğu ihraç edilen akademisyenlerle dayanışma içinde olduğumuzu ve sürecin takipçisi olacağımızı bildirir, üniversitelerinden ve öğrencilerinden uzaklaştırılan tüm bilim insanlarının dilerlerse TMMOB binalarında derslerine
devam edebileceklerini kamuoyuna saygıyla duyururuz.
===================================
Dostlar,

Dayanışma çok sevindirici ve umut vericidir. Bu hattı koruyup güçlendirmek gerekir.
Ancak her kesimin birbirinin duyarlıklarına özen göstermesi gerekir.

TÜRKÇE 80 milyon T.C. Yurttaşının ortak ANADİLİDİR ve tek resmi dildir.
Yurttaşlarımızın “anne dili” farklı olabilir ve bunu da elbette özgürce kullanabilirler.
Kamusal alanda tek resmi dil, ülke ve ulus birliğinin en temel güvencesidir.
Birlikte – bölünmeden ortak vatanımızda başı dik yaşamanın anahtarı tek resmi dildir.

Evet.. AKP geçelim kendi evinin içini, kapısının önünü bile FETÖ’cülerden temizlemekte ısrarlı.
Oysa TV kameraları önünde Fetullah Gülen’e övgüler düzenleyen bakanlar, vekiller,
belediye başkanları… kayıtlarda duruyor.. AKP bunlara dokunmuyor, dokunamıyor..
Ama bu bulanık suda malvarlığı, sermaye, insangücü tasfiyesi ölçüsüz biçimde sürdürülüyor..

TBMM’de FETÖ’cü AKP vekilleri şantaj ve tehditle anayasa değişikliği görüşmelerinde
açık oy kullanmaya zorlandılar. Bire bir izlediler, baskıladılar. Dünyada örneği olmayan biçimde Anayasa değişikliğine konan 3 Kasım 2019’da yapılacak genel seçime dek bu 83 vekil rehin alınmıştır. 2015 Haziran seçimini yitiren AKP, halkı terör ve cinayetlerle korkutarak adeta öğrenilmiş çaresizlik sendromuna sokarak teslim almış, Kasım’da seçimi yeniden kazanmıştır!?

  • RTE “Verin 400’ü kan dökülmesi dursun..” diyebilmiştir!?

Bunlar sürdürülemeyecek, insanlığa karşı suç oluşturan ve zaman aşımı olmayan suçlardır.
En büyük zararı da yapanlara, AKP – RTE’ye verecektir. Tarihsel deneyimler bu yöndedir.
AKP – RTE -bu olağanüstü yanlışları ile çırılçıplak söyleyelim-
GİDİŞLERİNİ KENDİ ELLERİYLE HIZLANDIRIYORLAR..
Görüyor musunuz siyasetin cilvelerini.. Siyasal harakiri bu!

Dayan Türkiye’m, bu saldırıyı da aşacak, yoluna devam edeceksin..
Bin yıldır bu topraklarda ayağına dolananların hepsini ezip geçtin..
Bir kez daha gerekiyor; belki de bu son safra atımı olacak..

Sevgi ve saygı ile.
09 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com