Etiket arşivi: Dr. Ahmet SALTIK – Mülkiyeliler Birliği Üyesi

Eğer anayasa değişikliği kabul edilirse ne mi olacak? Şunlar olacak…

Eğer anayasa değişikliği kabul edilirse
ne mi olacak? Şunlar olacak…


MURAT SEVİNÇ
Doç. Dr,, Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fak.

Aşağıdaki satırlar, kimi Diken okuyucusu arkadaşların ‘kararlı’ ve ‘ikna edici’ tavrı nedeniyle kaleme alındı!

Önerinin ilk turu tamamlandı ve tüm maddeler 330’ün üzerinde oy aldı.

Şimdi ikinci tur yapılacak ve her bir madde yeniden oylanacak. 330’un üzerinde oy alan maddeler, kabul edilmiş sayılacak.

İkinci oylama sonrasında, ‘tümü’ oylanacak ve yine 330 ile 367 arasında oy ile kabul edilirse, zorunlu olarak halkoylamasına sunulacak.

Eğer ikinci oylamada herhangi bir madde 330’un alında kalırsa, paketten düşecek. Nitekim 2010’daki değişikliklerin ikinci oylamasında siyasi partilerin kapatılmasını düzenleyen madde 330’u bulamamış ve düşmüştü!

Hiç hesaba katılmıyor, ancak ikinci oylamada yanlıca ‘bazı’ maddeler 330’un altında kalır ve düşerse, 330’u geçen diğer maddeler yine zorunlu olarak halkoylamasına sunulacağı için, anayasa değişikliği bir ‘garabete’ dönüşecek. Düşünebiliyor musunuz; anayasanın yarısı parlamenter sistemden, bazı maddeleri ise Türk tipi başkanlıktan söz ediyor olacak. Eşi benzeri görülmemiş bir durum.

Eğer tümü, hem ikinci oylamada hem de son oylamada geçer ve halkoylamasında yüzde 50’den fazla oy alırsa, şunlar olacak:

* Önce olumlu değişiklikler ile başlayayım. Askeri yargı artık anayasal bir kurum olmayacak. Milletvekili seçilebilmek için 25 yaş koşulu 18 olacak. Sıkıyönetim yolu kalkacak. Ayrıca vekil sayısı 600’e çıkacak. Sonuncusunu boş verin. İlk üçü olumlu değişiklikler ancak bütün içinde, bir değer taşımıyor.

Asıl önemli ve rejim değişikliği tartışmasına neden olan değişiklikler, şu sonuçlara neden olacak:

* Cumhuriyet tarihi boyunca duymaya ve görmeye alıştığımız bazı kişi, makam ve kurumlar tarihe karışmış olacak. Artık bir ‘başbakan’ ve ‘bakanlar kurulu’ olmayacak. Onların yerine, ‘bir kişi’ göreceğiz.

* O ‘bir kişi’ (Türk tipi başkan), TBMM seçimleri ile birlikte seçilecek. Yani seçim zamanları birleştirilecek. Milletvekili için sandığa giden seçmen, o ‘bir kişiyi’ de seçecek. Yüzde 50’yi geçemezse ne olacak? Hoppala ikinci tur!

* Parlamenter sistem terk edildiği için, artık TBMM bakanları denetleyemeyecek. Bir tür sorumlulukları olacak, ancak bugünkü gibi değil. Diyeceksiniz ki, ‘Bugün denetliyor da ne oluyor?’ Siz de haklısınız.

* O ‘bir kişi,’ şimdi olduğu gibi, kabul edilen yasaları ‘geri gönderme’ yetkisine sahip olacak ancak bu geri gönderme, ‘veto’ya yaklaşmış olacak. Çünkü o ‘bir kişi’nin geri gönderdiği yasanın TBMM’den geçmesi, şimdikinden farklı olarak ancak üye tamsayısının yarısından bir fazlası ile mümkün olacak.

* Parlamenter sistem terk edildiği için, TBMM’nin yürütme organını denetlemesi, örneğin, artık bir bakanlar kurulu olmayacağı için ‘gensoru’ verilmesi mümkün olmayacak.

* Çünkü hem bakanlar hem de o ‘bir kişi’nin yardımcıları (cumhurbaşkanı yardımcıları) TBMM’ye değil, o ‘bir kişiye’ karşı sorumlu olacak. Söz konusu kişiler, görevleri sona erdikten sonra dahi ancak aynı usuller izlenerek yargılanabilecek (görevleriyle ilgili suçları nedeniyle).

* Devletin başındaki ‘bir kişi,’ kararname çıkarabilecek.

* Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görev ve yetkileri, teşkilat yapısı, merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması o ‘bir kişi’nin çıkaracağı kararname ile gerçekleşecek.

* Devlet başkanı olan ‘kişi,’ en fazla iki kez seçilebilecek. Yani 10 yıl. Öyle mi? Hayır şekerim, öyle değil: Eğer TBMM, seçimlerin yenilenmesine, yani ‘erken seçime’ karar verirse ve o esnada devlet başkanı olan kişi, örneğin ikinci döneminin sonundaysa, yeniden aday olabilecek. Bu da demektir ki o ‘bir kişi,’ koşullar uygun düşerse, 15 yıl görevde kalabilecek.

* Seçilen ‘bir kişi,’ yardımcılarını atayabilecek. Bakanlarını atayabilecek.
Onların görevlerine son verebilecek. Sayıları filan belli mi? Ne gezer!

* Seçilen ‘bir kişi,’ üst kademe kamu görevlilerini atayabilecek. Tamamını. Görevlerine son verebilecek. Atanmalarına ilişkin esaslar da, o ‘bir kişi’nin çıkaracağı kararname ile belirlenecek.

* Seçilen ‘bir kişi,’ milli güvenlik siyasetini belirleyecek.

* Seçilen ‘bir kişi,’ TSK’nin başkomutanlığını temsil edecek ve TSK’nin kullanılmasına karar verecek.

* TSK’nin kullanılmasına karar verecek ve başkomutan sıfatını taşıyacak ‘bir kişi,’ aynı zamanda bir siyasal partinin genel başkanı olabilecek. Yani, partili başkomutan!

* Genelkurmay Başkanı, seçilen o ‘bir kişiye’ karşı sorumlu olacak.

* Seçilen ‘bir kişi,’ yukarıda da belirttiğim gibi, yürütme yetkisine ilişkin konularda ‘kararname’ çıkarabilecek.

* Seçilen ‘bir kişi,’ eğer yasayla düzenlenmiş bir alan varsa, o konuda kararname çıkaramayacak. Ya da eğer kararname ile yasa çatışırsa, yasa uygulanacak. İyi hoş da, yasa ile düzenlenmemiş bir alan söz konusuysa, çıkardığı kararname ile yasal boşluğu doldurabilecek. Oysa Anayasaya göre, yasama yetkisi devredilemez. Hâlihazırda Anayasa’da KHK’ler için öngörülmüş ‘yetki kanunu’ koşulu aranmayacak. Seçilen ‘bir kişi,’ bu yetkisini doğrudan anayasadan almış olacak.

* Seçilen ‘bir kişi’nin çıkaracağı kararnameler aleyhine AYM’ye başvurulabilecek. Kararnameye yasa gücü tanındığının bir göstergesi de bu kuşkusuz.

* Seçilen ‘bir kişi,’ yasalara aykırı olmayan yönetmelikler çıkarabilecek.

* Seçilen ‘bir kişi,’ yargılanabilecek. Ancak, ‘bir suç işlediği’ iddiasıyla 600 vekilin salt çoğunluğunun önerisi ve beşte üç ile kabul gerekecek. Türkçesi: Parlamentoda çoğunluğu ele geçiren parti istemediği sürece, soruşturma açılamayacak.

* Seçilen ‘bir kişi,’ görev süresi bittikten sonra da, ancak TBMM aynı çoğunlukla karar verirse yargılanabilecek. Yani, meclisin nitelikli çoğunluğu istemezse, hiçbir zaman yargılanmayacak.

* Seçilen ‘bir kişi,’ kendisine bir ya da daha fazla yardımcı atayabilecek. İstemezse, hiç kimseyi atamayacak. İsterse, canının istediği kadar atayabilecek.

* Yardımcılar ve bakanlar, seçilen ‘bir kişiye’ karşı sorumlu olacak. Bir suç işledikleri ile sürülürse, Yüce Divan’a sevk edilmeleri için yine üçte iki (400) oy gerekecek. Görevleri bittikten sonra yargılanmaları için de, aynı oran aranacak. Yani o meclis çoğunluğu kabul etmediği sürece yargılanamayacaklar.

* TBMM, şimdi olduğu gibi basit çoğunlukla erken seçim kararı alamayacak. Ancak beşte üç ile bu kararı verebilecek. Seçim kararı verdiğinde, devlet başkanı seçimi de birlikte yapılacak.

* Seçilen ‘bir kişi,’ TBMM seçimlerinin yenilenmesine gönlünce karar verebilecek. Yani TBMM’yi feshedebilecek. Tabii yine iki seçim birlikte yapılacak.

* Seçilen bir kişi, gerekli koşullar oluştuğunda OHAL ilan edebilecek. OHAL esnasında, o ‘bir kişi,’ OHAL kararnamesi çıkarabilecek. Bu kararnameler, ‘yasa’ hükmünde kabul edilecek.

* Seçilen ‘bir kişi,’ üye sayısı 15’e düşecek olan AYM’nin tüm üyelerini ‘bir biçimde’ kendisi belirleyecek. Üçünü TBMM seçecek (kim çoğunluksa!), üçünü YÖK’ün önerdiği (bir şey söylemeye gerek var mı!?) adaylar arasından o ‘bir kişi’ saptayacak. O ‘bir kişi,’ dört üyeyi bazı kategoriler içinden ‘doğrudan’ kendisi belirleyecek. Kalan beş üye, Danıştay ve Yargıtay’ın göstereceği adaylar arasından, yine o ‘bir kişi’ tarafından seçilecek. Eğer o ‘bir kişi’ ile meclis aynı siyasi eğilimde olursa (!) neredeyse tüm üyeler, aynı tornadan çıkacak.

* Seçilen ‘bir kişi,’ yeni adı HSK şeklinde değişecek olan HSYK’nin, neredeyse yarısını kendisi seçecek. HSK Başkanı, o ‘bir kişi’nin belirlediği Adalet Bakanı olacak. Kalan üyeleri TBMM, yani hâkim meclis çoğunluğu tarafından belirlenecek. Haliyle, o ‘bir kişi’ ile meclis aynı eğilimdeyse, HSK’nin tüm üyeleri, ‘bir kişi’ tarafından seçilmiş olacak. Ezcümle, yargı bağımsızlığı sorunu kökten çözülecek!

* Türkiye’nin ‘bütçesi’ artık seçilen ‘bir kişi’ tarafından hazırlanıp sunulacak, TBMM’ye.

* Seçilen ‘bir kişi,’ kanunla belirlenmiş sınırlar içinde, ‘vergi, resim, harç ve benzeri’ mali yükümlülüklerde değişiklik yapabilecek.

* Seçilen ‘bir kişi,’ Devlet Denetleme Kuruluna, diğer yetkileri yanında, ‘her türlü idari soruşturma’ emri verebilecek. Ayrıca TSK de, DDK denetimi kapsamına alınacak. Anlayacağınız, Türk tipi sivilleşme!

* MGK kararları, seçilen ‘bir kişi’ tarafından değerlendirilecek.

* Artık ‘tüzük’ olmayacak. Onun yerini, seçilen ‘kişinin’ kararnameleri alacak.

* YÖK, yani üniversiteler artık tümüyle, seçilen ‘bir kişinin’ takdirine bağlı olacak.

Bir iki şey daha var da, içim sıkıldı yazarken, yeter bu kadar.

Türkiye’de her tartışma gibi sistem tartışmaları da kişiselleştiriliyor. Başka türlü konuşmayı, tartışmayı başaramıyoruz. Herhangi bir şeyi derli toplu ve o alanın özelliklerini göz önünde bulundurarak ele almanın koşulları yok artık. Yukarıda alıntılar yaptığım değişiklik metnine güle oynaya ‘evet’ oyu vererek ‘Gazi Meclis’i yerle yeksan eden vekiller, biran olsun istedikleri ‘kişinin’ yerine, hiç istemedikleri bir adı koyuverse, emin olun endişeden uyuyamazlar.

Tabii şunu da düşünseler keşke. Hani deniyor ya, ‘Erken seçim istemedikleri için evet oyu veriyorlarmış.’ Ne gülünç! Muhtemelen metni okumadılar. Oysa değişiklik önerisi, her an ‘erken seçim’ yapılmasına bir engel koymuyor. Diyelim ki bu değişiklikleri kabul ettiler ve Nisan’da halkoylamasından geçti. Yazın yapılacak bir erken seçimde, iki seçim bir arada yapılacağı için hem TBMM hem Türk tipi başkan seçilmiş olacak ve seçilen ‘kişi,’ yetkilerini kullanmaya başlayacak. 2019’u beklemeden!

Ayrıca işler, bu güler yüzlü vekillerin istediği gibi gitmez de bir başkası seçilirse, kuşkunuz olmasın, şu anda kabin önlerinde poz veren o bıyıklı ve göbekli muhteremler, ‘eyvah’ diyecek. Tabii bir de, ‘Bu anayasa ile ülke yönetilmez,’ buyuracaklar!

Yapılan hakikaten akıl alır bir iş değil. Daha ne yazmalı, nasıl anlatmalı bilemiyorum ki. Adım Hıdır…

Söyleşi önerisi: Cumhuriyet’te Pınar Öğünç’ün, son KHK ile ihraç edilen iki müthiş insan, Melek Göregenli ve Nilgün Toker hocalarla yaptığı şahane söyleşiyi buraya ekliyorum. Okuyunuz. Hatta benim yazıyı boşverip bunu okuyunuz.

http://www.diken.com.tr/eger-anayasa-degisikligi-kabul-edilirse-ne-mi-olacak-sunlar-olacak/
(18.01.2017)
============================

Ankara Üniv. SBF – Mülkiye’de Anayasa Hukuku derslerimize giren değerli hocamız
Sn. Doç. Dr. Murat Sevinç‘e bu önemli yazısı için teşekkür ediyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
29 Ocak 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Anayasa değişikliğinin “Evet”çilerden bile saklanan içeriği

Anayasa değişikliğinin
“Evet”çilerden bile saklanan içeriği

Özge Ozan
http://sendika14.org/2017/01/madde-madde-anayasa-degisikligi-evetcilerden-bile-saklanan-icerik-ozge-ozan/
Halkın çoğunluğu bu Anayasa değişikliğinin ne anlama geldiğini, içeriğini bilmiyor.
Birçok AKP’li gazeteci bile “Niye bu kadar aceleye getirildi, niye içerik tartışılmadı” diyerek gerçeklerin halktan gizlendiğini itiraf ediyor. O zaman iş başa düşmüştür.
Anlatacağız. Bu ülkenin gördüğü en büyük “konuşma seferberliği”ni yapacağız.

Anayasa değişikliği teklifi Meclis’ten geçti. Şimdi sıra referandumda. Anketlerde Anayasa değişikliğinin içeriğini “hiç” bilmeyen, “çok az” ya da “biraz” bilenlerin oranı %78.
Nasıl bilinsin? Düşünce, ifade özgürlüğü ve gösteri hakkının dahi kısıtlandığı, muhalif medyanın kapatma kararları ile susturulduğu bir Olağanüstü Hal döneminde, kapalı kapılar ardında hazırlanıp, kavga dövüş Meclis’ten geçirilen bir teklif bu.

Ülkenin nasıl yönetileceğini belirleyen bir Anayasa değişikliği, hakkındaki Meclis görüşmelerinin canlı yayımlanmadığı, haber bültenlerinde görüntülerin kırpılarak kendine yer bulduğu, tartışma programlarında az doğru çok yanlış “bilgi”nin halkın üzerine boca edildiği, “Hayır” diyenlerin ekranlarda yer bulamadığı bir süreçle Meclis’ten geçirildi.

Üniversitelerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, hukukçuların, sendika ve demokratik kitle örgütlerinin, meclis dışı siyasi partilerin, halkın özgürce Anayasa değişikliğini tartışmasına izin verilmeyen, hızıyla insanları serseme çeviren bu süreçte herkesin hemfikir olduğu bir şey var, halkın çoğunluğu bu Anayasa değişikliğinin ne anlama geldiğini, içeriğini bilmiyor. O zaman iş başa düşmüştür. Anlatacağız. Bu ülkenin gördüğü en büyük “konuşma seferberliği”ni yapacağız.

“Kararsızım” diyen, “İçeriğini bilmiyorum ama ‘güçlü Türkiye’ için evet diyeceğim” diyen yurttaşlara seslenelim: “Sadece bu Anayasa değişikliğini önerenleri değil, “hayır” diyenlerin gerekçelerini de dinleyin”. Gerçekten dinlediğinizde neden “#TekAdamRejimineHayır” dediğimizi anlayacaksınız…

Maddelere boğulmadan işin özetini versek yeterlidir, mesele “Güçlü Türkiye” değil tüm gücün bir “Tek Adam”da toplanmasıdır… Ayrıntı isteyen için ise durum aşağıdaki gibidir…

Anayasa değişikliği ne getiriyor?*

Kısaca özetlersek, “cumhurbaşkanlığı sistemi” diye sunulan Anayasa değişikliği teklifinin asıl hedefi dünyadaki örneklere benzer bir “başkanlık sistemi” kurmak değil kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırıp “kuvvetler birliği” sistemi kurarak tüm yetkiyi “Tek adam”a devretmektir. Yasama ve yürütme kuvvetlerini “Tek Adam’da birleştirmektir.

Anayasa değişikliği ile bildiğimiz parlamenter sistem ortadan kalkıyor. Başbakan ve Bakanlar Kurulu ortadan kaldırılıyor.

Yasama organı olarak Meclis’in ana işlevlerinden biri olan yürütmeyi dengeleme ve denetleme imkanı tamamen ortadan kaldırılıyor. Devlet organlarının kanunla düzenlenmesi kuralının terk edilmesi gibi birçok alanda Meclis’in yasa yapma yetkisi elinden alınıyor.

Tek bir kişiye, oylarımızla seçtiğimiz Meclis’i feshetme, ülkeyi sürekli olağanüstü halle, kanun hükmünde kararname ile yönetme yetkisi veriliyor.

Bu sistemin dünya üzerinde başka bir örneği yok.

Bu sistemde tüm yetkiler bir kişinin/ Tek Adam’ın elinde toplanacak. Nasıl mı? Madde madde anlatmaya çalışalım…

Tek Adam karşısında hükümsüz Meclis

  • Anayasa değişikliğinin getirdiği sisteme göre tüm yetkileri elinde toplayacak “Tek Adam” TBMM seçimleri ile birlikte yapılacak “cumhurbaşkanlığı” seçimleri ile seçilecek. Genel seçimler 4 yıldan 5 yıla çıkarılacak. Ve Tek Adam ile Meclis’in görev süreleri mutlak biçimde birbirine bağlanacak. İki seçimin aynı anda yapılması ile Cumhurbaşkanı ile Meclis çoğunluğunun aynı siyasi partiden olması yani yasamanın yürütme güdümünde oluşması hedeflenecek.
  • Meclis çoğunluğu, Tek Adam’ın partisinde değil de başka parti veya partilerin milletvekillerinden olsa dahi mevcut sistemde olduğu gibi bakanlar kurulu ve başbakanı seçemedikleri için, milletvekili seçimlerin yapılmasının anlamı da kalmayacak. Asıl olan tek seçim Tek Adam’ın seçilmesi olacak. Milletvekili sayısı 600’e çıkarılacak ama ana işlevleri “maaşlarını” düzenli alıp, ayrıcalıklarını korumak olacak.
  • Tek Adam, partisinin başında yer alabilecek. Yani “cumhurbaşkanı” partili olacak, partisinin genel başkanı olabilecek. “Tarafsız” ve “bağımsız” olmayacak.

Meclis’i millet değil Tek Adam seçecek

  • Tek Adam, partisinde de egemen olduğu ve hangi milletvekillerinin seçileceğine karar vereceği için seçimleri partisi kazandığında Meclis çoğunluğu da Tek Adam tarafından belirlenmiş olacak. Meclis’in Cumhurbaşkanı karşısında bir bağımsızlığı kalmayacak.

Hiç seçmediğiniz Bilal’i o koltukta görmek ister misiniz?

  • Tek Adam, tüm bakanları ve yardımcılarını kendisi belirleyecek. Örneğin Tek Adam oğlunu cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atayabilir. Değişiklik teklifine göre cumhurbaşkanlığı makamının geçici/sürekli boşalması halinde yenisi seçilene kadar Tek Adam tarafından atanan Cumhurbaşkanı yardımcısı cumhurbaşkanının tüm yetkilerini kullanabilecek. Oğul örneğinden gidersek böyle bir durumda tüm bu yetkiler seçim olmaksızın babadan oğula devredilebilecek. Gözünüzün önüne oğlu getirmek bile yeniden düşünmek için bir neden olabilir (!)

Millet bakacak, Vekilleri bakacak, Tek Adam’ın adamları yönetecek

  • Sayısı belli olmayan bu söz konusu bakan ve cumhurbaşkanı yardımcılarının maaşlarını biz vergilerimizle ödeyeceğiz ancak onlar Meclis’e dolayısı ile halka karşı değil Tek Adam’a karşı sorumlu olacak. Onun ağzından ne çıkarsa onu yapacak. Tek Adam atadıklarını istediği zaman görevden alabileceği için, ona itiraz etmeleri de mümkün olmayacak. Tek Adam’ın yaptığı atamalar Meclis ya da başka bir organın denetimine ve onayına bağlı olmayacak.
  • Tek Adam, üst kademe kamu görevlilerini atayabilecek, görevlerine son verebilecek, atamalara ilişkin esaslar yine tek adamın çıkaracağı kararname ile belirlenecek. Tüm bürokrasi sadece Tek Adam’a karşı sorumlu olacak.

Tek Adam sorgulanamayacak, soru bile sorulamayacak

  • Halk yine oy verip Meclis’teki milletvekillerini seçecek ancak halkın seçtiği Meclis’in yürütme organını-Tek Adam’ı denetlemesi mümkün olmayacak. Meclis’e karşı sorumlu bir hükümet (yürütme) oluşmayacak, güven oylaması kalkacak. Doğalında milletvekilleri ortadan kaldırılan bakanlar kurulu için gensoru veremeyecek. Düzenleme ile sözlü soru ortadan kaldırılacak. Mevcut sistemde yürütmenin başı olan başbakana yazılı soru sorabilirken değişiklik referandumdan geçerse milletvekilleri Tek Adam’a soru bile soramayacak. Ancak yardımcıları ve bakanlarla muhatap olabilecek. Üstelik değişiklikte yazılı sorular cevaplanmazsa ne olacağı yazmadığı için bu uygulamanın da hiçbir etkisi olmayacak.

Tek Adam sevmediği Meclis’i feshedebilecek

  • Bugünkü gibi Mecliste basit çoğunlukla (Meclis’teki vekil sayısının yarısı) erken seçim kararı alınamayacak. Meclis’in beşte üçü bu kararı verebilecek. Seçim kararı verildiğinde “Tek Adam” seçimi de birlikte yapılacak. Ancak hazırlanan sistemde Meclis çoğunluğu Tek Adam’ın partisinden olduğunda o istemediği sürece yasal süre dolmadan ülkeyi seçime götürmek mümkün olmayacak. Tabi Tek Adam isterse her şey çok “kolay” olacak.
  • Tek Adam Meclis seçimlerinin yenilenmesini istediğinde. Meclis’i feshedebilecek. “Ben yaptım oldu” demesi yeterli olacak. Tek Adam’a oy vermeyenlerin de temsil edilmesi gereken Meclis sadece Tek Adam’ın kararı ile yenilenecek. Halkın kolektif çıkarı değil Tek Adam’ın siyasi çıkarı belirleyici olacak. Seçim tehdidi Tek Adam’ın elinde Meclis’in üzerinde salladığı bir kılıca dönüşebilecek.

Tek Adam koltuğu bırakmak istemezse…

  • Peki ya Tek Adam koltuğu bırakmak istemezse? Değişikliğe göre cumhurbaşkanının iki kez seçilme hakkı var. Ancak ikinci dönemde yasal süre bitmeden Tek Adam Meclis’i feshedip yeniden seçime giderse iki kez sınırına takılmadan bir kez daha aday olabilecek.
  • Tek Adam’ın yürütmeye ilişkin konularda kararname çıkarma yetkisi olacak. Ülkeyi Meclis’e hiç sormadan çıkardığı kararnamelerle yönetebilecek. Mevcut sistemde KHK çıkarma yetkisi parlamentonun kabul edeceği ve konu, amaç ve süre gibi unsurlar açısından sınırlandırılmış bir yetki yasasına dayanır ve sonrasında da parlamentonun KHK’yi onay yoluyla denetlemesini içerirken, yapılan değişiklikle TBMM’nin denetim olanakları tümden ortadan kaldırılacak.
    Tek Adam yetkisini doğrudan Anayasa’dan almış olacak.

Tek Adam’ın partisi Meclis’i kilitleyecek

  • Anayasa’ya göre yasama yetkisi devredilemez, ancak Anayasa değişikliği referandumdan geçerse Tek Adam’a kanunla düzenlenmeyen bir konuyu kararnameyle düzenleme, yasal boşlukları kararnameyle doldurma yetkisi verilecek. Tek Adam, eğer yasayla düzenlenmiş bir alan varsa o konuda kararname çıkaramayacak. Ve eğer çıkardığı kararname yasa ile çatışırsa o yasa uygulanacak, ancak Meclis çoğunluğu da Tek Adam’ın partisindeyse Meclis’in kanun çıkarması engellenerek “yasal boşluk” alanlarında at koşturabilecek.
  • Tek Adam, “cumhurbaşkanlığı kararnamesi” ile Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görev ve yetkileri, teşkilat yapısı, merkez ve taşra teşkilatlarının kurulmasını sağlayabilecek. Örneğin Aile Bakanlığı ya da örneğin Çevre ve Şehircilik bakanlığı bir gecede kapatılabilecek, bu kamu kurumlarında halkın yararına işletilebilecek tüm mekanizmalar Tek Adam’ın bir sözü ile kaldırılabilecek.

Devlet Denetleme Kurulu bile Tek Adam’ın oyuncağı olacak

  • Tek Adam örneğin Atatürk Kültür, Dil, Tarih Yüksek Kurumu, TRT, YÖK, Kredi ve Yurtlar Kurumu, Üniversiteler, Devlet Tiyatroları, Türk Patent Enstitüsü, Sosyal Güvenlik Kurumu gibi…“kamu tüzel kişiliği” kurma konusunda da kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisine sahip olacak. Yine Devlet Denetleme Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği gibi kritik kurumların tüm işleyiş ve teşkilat yapılarında kararname ile değişiklik yapabilecek.
  • Tek Adam, yönetmelik de çıkarabilecek.

Tek Adam’ın canı sıkılırsa OHAL ilan edecek

  • Tek Adam, olağanüstü hal (OHAL) ilan edebilecek. Üstelik kendi bakanlarından bile görüş almasına gerek yok. Bir sabah uyanıp olağanüstü hal ilan edebilir. Yapılan değişiklikle olağanüstü hal ilan nedenleri de artırılıyor. Savaş, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, seferberlik, ayaklanma, doğal afet, salgın hastalık ve ağır ekonomik bunalım gibi birbiri ile ilişkisiz konular OHAL ilanına gerekçe yapılıyor.
  • Değişiklikte olağanüstü halin kaç kez uzatılabileceği konusunda bir sınır getirilmediği için, örneğin Tek Adam görevde bulunduğu süre boyunca ülkeyi sürekli olağanüstü halle yönetebilecek.
  • OHAL ilan ettiğinde OHAL kararnamesi çıkarabilecek ve çıkardığı kararnameler “kanun” hükmünde kabul edilecek. Anayasaya uygunluk denetimi dışında bulunan bu kararnameler ile Tek Adam bu kararnamelerle Anayasa hükümleri de dahil olmak üzere hukuk düzeninde kalıcı değişiklikler yapabilecek. Yani olağanüstü ilan ettiği dönemde Anayasayı da fiilen askıya alabilecek.

Tek Adam istediği suçu işleyecek, yargılanamayacak

  • Bu kadar yetkiyi elinde toplayan Tek Adam nasıl mı yargılanacak? Bekir Bozdağ diyor ki şimdiye kadar Cumhurbaşkanı yalnız vatana ihanetten yargılanabiliyordu, değişiklikle siyasi sorumluluk veriliyor, cezai sorumluluk getiriliyor. Elbette Bozdağ tüm yürütme yetkisini Tek Adam’ın elinde topladığını, bahsedilenin aynı “cumhurbaşkanı” olmadığını söylemediği gibi, ceza almasının neredeyse imkansız olduğundan da bahsetmiyor. Şöyle ki Tek Adam hakkında ancak 600 vekilin salt çoğunluğu yani 301 vekil soruşturma açılmasını teklif edebilecek, ancak beşte üçünün onayıyla (360) bu teklif kabul edilecek ve yine ancak 400 vekil “evet” derse Yüce Divan’a gönderilebilecek. Yani Tek Adam Meclis çoğunluğunu elde tutan bir partinin genel başkanı olursa kendi partisi istemediği sürece yargılanamayacak. Tek Adam iktidarı bittikten sonra da eğer Meclis’in nitelikli çoğunluğu “evet” demezse yargılanmayacak.
  • Hadi diyelim olmayacak şey oldu. Tek Adam Yüce Divan’a gönderildi. Yani Meclis’in üçte ikisi Tek Adam suçludur diye düşündü. Tek Adam’ın yargılanmak için gideceği yer Anayasa Mahkemesi yani üyelerinin büyük bölümünü atadığı yer. Hadi diyelim burada da olmayacak şey oldu. Tek Adam mahkum oldu. Eğer mahkumiyet “cumhurbaşkanı seçilmeye engel” bir suçtan değilse Tek Adam görevde kalmaya devam edecek.

Tek Adam istemezse kimse yargılanamayacak

  • Tek Adam’ın atadığı bakanlar ve cumhurbaşkanı yardımcıları eğer suç işlerlerse, yani aşina olduğumuz o “dörtlü” gibi hırsızlık, yolsuzluk yaparlarsa, rüşvet alırlarsa ne olacak? Onların da Yüce Divan’a sevk edilmeleri için yine üçte iki (400) oy gerekecek. Yani Tek Adam istemediği sürece hiçbir bakan ve yardımcısı yargılanamayacak. Görevleri bittikten sonra da yargılanmaları için aynı oran gerekecek.

“Bağımsız yargı” yok, “Tek Adam’a bağımlı yargı” var

  • Peki ya yargı? Tek Adam, Anayasa değişikliği ile yeni adı HSK (Hakimler ve Savcılar Kurulu) şeklinde değişecek olan HSYK’nin, neredeyse yarısını kendisi seçecek. HSK Başkanı, Tek Adam tarafından atanan Adalet Bakanı olacak. Tek Adam tarafından atanan Adalet Bakanlığı müsteşarı ise doğal üye olacak. Sayısı 13’e indirilen üyelerden 4’ünü Tek Adam kendisi atayacak. Tek Adam’ın atadığı HSK üyelerinin göreve başlaması için Meclis’ten onay aranmayacak. Kalan üyeler TBMM’de, yani hâkim Meclis çoğunluğu yani iktidar partisi ve değişikliğe destek veren parti tarafından belirlenecek. Yani Meclis çoğunluğu Tek Adam’ın partisindeyse HSK’nın tüm yapısını o belirleyecek. Yargı bağımsızlığı tamamen ortadan kaldırılacak.

Dosta düşmana O karar verecek,
sonra ”kandırılmışım” deyip işin içinden çıkacak

  • Tek Adam ülkenin “milli güvenlik siyaseti”ni belirleyecek. “Milli Güvenliğin sağlanması ve TSK’nın yurt savunmasına hazırlanmasından” Meclis’e karşı Tek Adam sorumlu olacak. Yani istediğini düşman istediğini dost ilan edebilecek. Ülkenin savaşa sürüklenmesine ya da ülkedeki bir toplumsal kesimin “iç düşman” olarak belirlenmesine tek başına karar verebilecek, sorun çıktığında “kandırıldım” deyip işin içinden çıkabilecek.
  • Tek Adam, TSK başkomutanı olacak. Askerleri istediği gibi savaşa sokup çıkarabilecek. Zorunlu askerlikle TSK’ya katılan gençler Tek Adam’ın ağzından çıkan söz ve aldığı kararla ölüme gönderilebilecek. Genelkurmay Başkanı Tek Adam’a karşı sorumlu olacak.

Memleketin kasası Tek Adam’a

  • Biraz da “paradan” haber verelim. Yapılan Anayasa değişikliği ile Tek Adam bütçeyi de kendisi oluşturacak, Meclis’e kendisi sunacak. Halkın parasının nereye aktarılacağına, eğitime, sağlığa, savaşa ne kadar bütçe ayrılacağına kendisi karar verecek. Dünyadaki “başkanlık sitemlerinde” Meclis’in elindeki en önemli koz “başkanın” bütçesi üzerindeki onay yetkisiyken “Türk tipi başkanlık” diye sunulan Tek Adam sisteminde bu denetleme/denge unsuru da ortadan kaldırılacak. Tek Adam bütçesi Meclis tarafından onaylanmazsa, geçici bütçe kanunu çıkarılacak o da çıkarılamazsa eski bütçe yeniden değerlenme oranına göre artırılarak yürürlüğe girecek. Meclis tamamen işlevsizleşecek. Tek Adam Meclis onayı dahi olmadan harcama yapabilecek.

Maddeleri de örnekleri de çoğaltmak mümkün.
Ama bu kadarı da referanduma götürülen Anayasa değişikliğinin temel özelliğini anlatmaya yetiyor.
80 milyonun iradesi, bu memleketin bugünü ve geleceği tek adama teslim edilebilir mi?

HAYIR!

* Yazıda Önce Demokrasi’nin “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine teknik ve bilimsel rapor” metninden, mecliste.org’ta yayımlanan uzman görüşlerinden yararlanılmıştır.

http://sendika.org Sitesine 14. Kez BTK Erişim Engeli ve 15 MADDEDE BAŞKANLIK SİSTEMİNE NEDEN HAYIR DEMELİYİZ?

http://sendika.org
Sitesine 14. Kez BTK Erişim Engeli

Ve 15 MADDEDE BAŞKANLIK SİSTEMİNE NEDEN HAYIR DEMELİYİZ?

Dostlar,

Sendika.org‘a erişim habire engelleniyor..
Son olarak http://sendika14.org/ adresinden yayın yapmaktalar.
Bu sitede 2 dakika 10 saniye süreli çok başarılı bir kısa film yer alıyor..
15  soru – yanıt biçiminde AKP – MHP kutsal ittifakının dayattığı yıkıcı – bölücü – despotik içerikli anayasa değişikliği irdeleniyor.
Sona doğru ayrıca MHP lideri Bahçeli’nin AKP – RTE’ye ve başkanlık sistemine dönük
çok ağır sözleri yer alıyor.. İnsan şaşırmadan edemiyor..

  • Ne oldu Bahçeli’ye ve ardından cazibeye kapılmışçasına sürüklenen MHP vekillerine?Elbet öğreneceğiz bu ”büyük sırrı” (!) bir süre sonra..
    Ancak siyaset, ortada hiçbir haklı – meşru – zorunlu gerekçe olmadan böylesine zıt kutuplara savrulmak mıdır? Genç kuşaklara çok kötü örnek olunmakta ve siyaset kurumuna güveni ciddi biçimde sarsmaktadır bu tutumu Bahçeli’nin. Açıklamalar doyurucu ve inandırıcı değildir.
    Bahçeli –  MHP’nin yasal – meşru – ahlaki olmayan kimi eylem ve işlemleri nedeniyle teslim
    ve hatta rehin alındığı kabulü, tersi kanıtlanana dek bir karine olarak gündemde kalacaktır.

    Biz bu dizeleri yazıp söz konusu kısa filmin erişkesini kopyalamak üzere http://sendika14.org/ adresine dönmek istediğimizde BTK tarafından 14. kez erişimin engellendiğini,
    http://sendika15.org/ adresinden yayına devam ettikleri notunu gördük!
    Ancak bu kısa filmi yeni site adresinde bulamadık! Biz izlemiş olduk bu arada. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, ”suç” sayılacak herhangi bir içerik görmediğimiz gibi, MHP lideri Bahçeli’nin AKP – RTE – 17/25 Aralık süreci, Başkanlık sisteminin yıkıcılığı ve AKP – RTE tarafından yargılanmayı engellemek, suçlarını örtbas etmek için istendiği … gibi yakıcı konularda çok sert eleştirileri kendi sesinden ve görüntülü yer almaktaydı.

    Demek oluyor ki; apaçık sansür uygulanarak Anayasa çiğneniyor, AKP iktidarı ve hücrelerine dek ele geçirdiği devlet kurumları yasa – hukuk – anayasa yerine siyasal iktidarın buyruğuyla davranıyor hatta kraldan çok kralcı davranışlar içinde oluyorlar..
    Olur olmaz her şeye de OHAL sosu (gerekçesi!) ekleniyor hemen.. İktidar ise OHAL kaldırılmadan halkoylamasına gidileceğini, OHAL’in halkın oyunu özgürce kullanması için güvence oluşturacağ masalını bile anlatabiliyor! Bir halkın aklıyla ancak böyle dalga geçilir!

    Ve bu baskıcı – bunaltıcı ortamda, muazzam güçte yandaş basınla, OHAL sopasıyla, Başbakan Yrd. ve Hükümet sözcüsü Kurtulmuş’un Başkanlık halkoylamasında evet ile onaylanırsa terörün biteceği, yoksa sabotajların, terör ve cinayetlerin süreceği açık tehdidi ve şantajı altında bir ‘referanduma’ (?!) sürükleniyoruz..

    Çooooook ilginç olan bir husus da, Tayyip bey taaa Madagaskar – Mozambik cenahlarından TBMM’de kabul edilen anayasa değişikliği yasası kendisine ulaşır ulaşmaz onaylayacağını belirtmesine karşılık henüz Resmi Gazetete yayımlama işlemi yok! Gecikmenin nedeni ne? Oysa TBMM sabahlara dek çalıştırılarak görüşmeler yapıldı, oylamalar tekme – tokat geçirildi!?

    Çıkmadık canda ümit vardır..
    Türkiye ayaktadır..
    Kamuoyu yoklamalarında HAYIR oranı %60’ın altına inmemektedir.
    Yüksek tepelerde korku, panik, telaş… egemendir.

    Erdoğan’a bıkıp usanmadan bir kez daha çağrımızdır                   :

    ”Hayırlı” olan bu değişikliği geri çekmektir Tayyip bey.. Sizin için de ülkemiz için de..
    Gelin bu dayatmadan, kör inattan vazgeçin, sağduyunuzun sesine bir fırsat verin…

    Yazıyı noktalamak üzere iken, facebook’ta yayımlanan bu filmin erişkesine ulaştık :

     

  • 15 MADDEDE BAŞKANLIK SİSTEMİNE NEDEN HAYIR DEMELİYİZ?
    (Video: Helmuth von Moltke)

https://www.facebook.com/www.sendika.org/videos/10154178779198344/ 

Sevgi ve saygı ile.
28 Ocak 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

24. ADALET ve DEMOKRASİ HAFTASI 24-31 Ocak 2017

Dostlar,

ADALET ve DEMOKRASİ HAFTASI sürüyor..
Bu yıl 24. kez.. 24 – 31 Ocak 2017 arasında.
31 Ocak 1990’da ADD kurucu genel başkanı Prof. Muammer AKSOY kahpece öldürüldü.
ADD’yi 19 Mayıs 1989’da kurmuştu 49 arkadaşıyla.
Uğur Mumcu cenaze töreninde en önde hocası Prof. Aksoy’un portresini taşıdı.

3 yıl sonra 24 Ocak 1993 günü kalpaksız kuvayı milliyeci – sakıncalı piyade
UĞUR MUMCU
‘ya kıydılar..
Önceki gün, ‘Uğursuz’ ve de uğursuz 24 Ocak 2017 günü hakkında kapsamlı bir dosyayı
web sitemize koyduk.. Lütfen tıklayınız : 24 Ocak… Çoook Olumsuz Bir Gün…

Her 2 devrim şehidimiz için, üyesi oldukları Ankara Barosu’nca cinayetlerin 1. yılında çıkarılan bir Baro özel sayısı yayımlanmıştı Ocak 1994’te.. Çok önemli ve değerli içeriği olan tarihsel nitelikli bu sayıyı pdf olarak sunuyoruz. (8,8 MB, 34 sayfa)

Ankara Barosu Aksoy-Mumcu Özel Sayısı 1994

Okunup paylaşıldıkça daha değerli ve işlevsel olacak. Bu özel sayıya yazanlara ve basıp dağıtanlara şükranla..

Devrim şehitlerinin aziz anıları önünde hürmet ve minnetle eğilerek..

Sevgi ve saygı ile.
26 Ocak 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Türker Ertürk : Sorunun kaynağı çözümün belirleyicisi olamaz

Sorunun kaynağı çözümün belirleyicisi olamaz

portresi_sadeTürker Ertürk 
Bugüne kadar hep yanılan, geçmişte darbecilere yardım ve yataklık yapan siyasilerin ülkemizi götüreceği yer; iç savaş ve cehennemdir!
Daha önce yazdık ve anlattık, 15 Temmuz Darbe Girişimi; emperyalizmin desteği ve yönlendirmesiyle, Siyasal İslamcı Gülen Cemaati tarafından yapılmış ve Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından engellenmiştir. Darbe Girişimine katılanların üniforma giymiş olması, bu yalın gerçeği değiştirmez.
Ayrıca; darbecileri darbe girişimi yapabilecek konuma getirenler de, Ergenekon-Balyoz tipi kumpas davalarının ve TSK’ya yönelik itibarsızlaştırma operasyonlarının içinde bulunmuş olan iktidar da Siyasal İslamcı dünya görüşüne sahiptir.
 
HER İKİSİ DE SİYASAL İSLAMCI
Bizim; her iki tarafla aynı ülkede yaşamak, aynı pasaportu taşımak ve aynı dili konuşmak dışında, ortak bir tarafımız yoktur.  Ama her iki tarafın, bir biriyle ortak yönü çoktur.
Her iki taraf da; egemenliğin kaynağını gökte arayan, nüfusunun ezici çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde demokrasinin olmazsa olmazı olan laikliğe yan bakan, Atatürk’e düşmanlık eden ve onun önderliğinde yapılan Aydınlanma Devrimlerine karşı olan, Siyasal İslamcı dünya görüşüne sahiptir.
 
DEMOKRASİ TRAMVAYI
En önemli farkları ise; Siyasal İslamcı hedeflerine yönelik yöntemleridir. Birincisi hedefine devletin ince kılcallarına sızarak, kurumlarını ele geçirerek darbe yöntemini benimsemişken, ikincisi “Demokrasi tramvayı”, dilimleme siyaseti ve “kaynayan kurbağa” yöntemini uygulamış ve uygulamaktadır. Yoktur aslında birbirlerinden farkları!
Gülen Cemaatinin yaptığı Darbe Girişimi ile Siyasal İslamcı dünya görüşü, geniş kitlelerde büyük zemin kaybetmişti. İşte bu nedenle; aynı zemine oturan İktidar, bu zemini onarma telaşı içine girerek saptırma ve iftira yöntemlerine başvurmaktadır.
NEFRET İÇERİKLİ SÖYLEMLER
Darbe Girişimini engelleyenin esas olarak Cumhuriyetin kurucu ideolojisine bağlı, Atatürkçü askerler olmasına rağmen; TSK darbenin kaynağı olarak gösterilmiş ve bizzat İktidar tarafından itibarsızlaştırma ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle operasyonlara maruz kalmıştır.
Öte yandan; 14 yıldır İktidarın tasarrufları ile oluşan tüm musibetler, günahlar ve işlenen suçlar Cemaatin üzerine atılmaktadır. Gülen’in Müslüman olmadığı, Ermeni veya Yahudi olduğu yolunda etnik ve dinsel nefret içerikli suçlamalar, İslam’ı temsil etmediği yolunda yapılan açıklamalar, bu yönde yapılan çalışmalardan sadece bazılarıdır.
İSLAM’I KİM TEMSİL EDİYOR?
Siyasal İslam birleştirmez; böler ve parçalar. Siyasal İslamcı her yapı, gerçek İslam’ı kendisinin temsil ettiğini söyler, hatta diğerlerini “Din dışı” ilan eder. Bugün de yapılan, budur! Çağdaş dünya ise; Gerçek dini kimin temsil ettiği, kimin inanıp inanmadığı, kimin ne kadar Müslüman veya Hristiyan olup olmadığı konuları ile ilgilenmez. Çağdaş ve medeni dünya için din; inanç, itikat biraz da kültürdür. Bunun dışında dine anlam yüklemek ve dünyevi yaşamın referansı haline getirmek; kan, kin, gözyaşı ve Ortaçağ karanlığında debelenmek demektir.
Bugün yaşadığımız sorunların ve 15 Temmuz’da Darbe Girişimi ile karşılaşmamızın baş sorumlusu; 14 yıldır her istediğini yapan, hukuku, demokrasiyi, parlamenter sistemi, Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisini aşındıran ve ayaklar altına alan AKP İktidarlarıdır. Aldatıldık ve kandırıldık diyerek, sorumluluktan kurtulunamaz.
SS TABURLARI
Sorunun asli kaynağı, çözümün ana belirleyicisi olamaz.
Bugüne kadar hep yanılan, geçmişte darbecilere yardım ve yataklık yapan siyasilerin ülkemizi götüreceği yer; iç savaş ve cehennemdir! Türkiye; ne yazık ki halen bu rotada seyretmektedir. Bu ülkenin aydınlık yüzleri, nitelikli insanları, çağdaşları ve Atatürkçüleri korkusuzca ortaya çıkmalı ve rol almalıdır.
Geçtiğimiz günlerde, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığına E. Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin getirildiğini basından öğrendik. Sanırım, özellikle bu dönemde, bu göreve getirilebilecek en son isim bile olamaz. Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisiyle barışık olmayan bir şahsiyet. “Özerlik, eyalet sistemi” gibi görüşleri olduğu bilinen birisi. Hatta hakkında; Radikal İslami akımlarla ilişkilendirilen ve Suriye’deki vekalet savaşına savaşçı yetiştirdiği iddiaları var.
Ayrıca, emekli bir büyükelçimizden Cenevre kaynaklı bir bilgi aldım :

– Tanrıverdi, bir tarikatın gençlerini ve Suriye’den gelen Sünni mültecileri kullanarak; Nazi SS Taburları benzeri milis güçleri kuracak ve örgütleyecekmiş.

Buna; Gezi Olayları sonrası sokağın gücünün fark edilmesi ve 15 Temmuz Darbe Girişimi ile yaşanan tecrübelerin neden olduğu söyleniyor. Umarım bu haber yanlıştır!
(http://www.turkererturk.com.tr/sorunun-kaynagi-cozumun-belirleyicisi-olamaz/)
=================================
Dostlar,

Çok değerli emekli amiral Sn. Türker Ertürk’ün bu makalesi, özellikle son paragrafı açısından büyük önem taşıyor..

Gerçek ise dehşet vericidir ve ülkemizde Hitler – Nazi faşizmi benzeri bir gidişin alarmıdır.

Sorunun açıklığa kavuşturulması için TBMM’de görüşme yapılmalı, soru önergeleri verilmeli ve ilgililer kesinlikle böylesi bir insanlık ve hukuk dışı girişimden uzak durmaya çağrılmalı, zorlanmalıdır.
Hiç kimse iktidarın böylesi bir çağ dışı girişimine en küçük destek vermemelidir.
Başbakan ve öbür yetkililer kamuoyuna açıklama yapmalı,
herkes mutlak biçimde hukuk devleti sınırları içinde kalmalıdır.
Böylesi bir yapılanma yasalar karşısında çok ağır bir suçtur (TCK md. 309)

Her – kes yapıp edeceklerini ”adamakıllı düşünmeli”, asla hukuk dışına çıkmamalıdır.

Sevgi ve saygı ile.
25 Ocak 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Bir insan neden tüm güçleri elinde toplamak ister?

Orhan Bursalı

Bir insan neden tüm güçleri
elinde toplamak ister?

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Harika bir şey! Kadınların sokağa dökülmesi! Trump’ın tam da başkanlığı devraldığı gün, Amerika’nın tüm önemli kentlerinde (ve Avrupa’da) kadınlar sel gibi caddelerde aktı.
Aman ne protestolar! Ne renkli söylevler, pankartlar…

Milyonlarca kadının tüm dünyada böylesine sahneye çıkması, gelecek için umut yaratıyor. Tepede, tüm erkek arkaik kültürü çeşitli derecelerde sepetinde taşıyan erkek siyasetçiler…
Ve kullandıkları müthiş bir devlet gücü, ordu gücü, istihbarat gücü ve polis gücü ile birlikte!

Ama caddeler alanlar kadınların gücü ile dolup taşıyor.
Silahları pankartlar, danslar, sözler, konuşmalar..

Tam asimetrik bir durum. Hangisi güçlü?
 
Demokratik haklar çöp sepetinde !
Kadınların her anlamda ve alanda sahip oldukları gücü kitlesel halde sergileyebildikleri zaman dünyada işler değişebilir. Tabii bizim Meclis’teki “erkek uzantılı güç gösterisi”nden bahsetmiyorum. Bu, siyasette kadın varlığının kanıtı değil, erkek gücünü katmerleştiren bir durum.
Türkiye’de böyle bir protesto gösterisini kaldırabilecek, yasal koruma sağlayacak, barışçı geçmesini kolaylaştıracak iktidar mı var? Lider mi, polis örgütü mü var? Meclis çevresinde başkancı anayasa değişimi hakkında görüş belirtmek için toplananların, CHP’li Vekiler dahil, gazla, suyla, copla dağıtılmasını anımsayın! Ankara Valiliğinin kentte gösterileri yasaklamasını..
Gösteri hakkı, protesto hakkı, yürüyüş hakkı, bildiri okuma – görüş belirtme hakkı, toplanma hakkı… Tüm bunlar anayasa ve yasalarda var. Ama hepsi kullanılmaz kılınarak çöp sepetinde yerini almış durumda.
 
Yüzde 75 geçer selamları
Yasaklar, dayatılan totaliter nitelikli bir rejim değişikliğini kolayca geçirmek için.
Uzun zamandır çeşitli düzeylerde yasaklar hep kullanıldığı için de sessiz, boyun eğer,
güdülen bir toplum oluşturmak için.

Niyet bu, ama sureti haktan görünen bazı köşelerde “yüzde 75 geçer” fetvası ile egemenlere kabul mesajları verilmesine karşın, bu, milletin anayasası olmayacak. Doğal anayasa yapma sürecinin tümden dışında kotarıldığı, toplumsal bir sözleşme niteliği taşımadığı, böyle olması gözetilmediği ve yalnızca bir kesimce dayatıldığı için.
Anayasa mı? Hayır!
Önce anayasal, demokratik hak ve özgürlükler!
Bunların kısıtlandığı bir ülkede anayasa yapmak tam bir lükstür ve özgürlük kırıntılarının da
yok edilmesi sonucu doğurur..

Kadınlar, çocuklar, erkekler, anayasa değişimlerine hayır demek için korkusuzca, güven içinde, yasaların ve anayasanın güvencesi altında caddelerden akabilecek, meydanları doldurabilecekler mi? Peki, ya sonrası?
 
Millet iradesi palavrası
Trump, halkın gücünü iktidara taşıdım, diyor ve gelmiş geçmiş en büyük demagojilerden birine imza atıyor. Sadece o mu?! Çağa uygun bir aldatma, post-hakikat politikası.
Trump, taşısa taşısa muhafazakâr milyarderlerin gücünü iktidara taşır.
Ama bunların arasında halkın gücü olmayacak.

Ayrıca “milletin gücü”, “milletin iradesi” nasıl oluyor da, iktidara taşınıyor? Seçmen kitlesinin, bugünkü yasal, anayasal güç kullanma olanakları dışında, bir başka kurumsal yapı mı oluşuyor da, millet bu araçlarla iktidara, kararlara ortak oluyor. Biri bunu açıklasa da öğrensek!
Milletin gücü-iradesi iktidara geldi, politik söylemi, demagog uydurmasıdır.
Halkın, seçmenin aldatılmasıdır. Her türlü gücü elde toplamaya yöneliktir.
Biraz demokratik sistem, tüm güçlerin tek kişide toplanmasını ebedi yasaklayacak sistemdir.

 
Neden tüm güçleri istiyorsun?
Bir siyasetçi, anayasal ve yasal kendisine tanınan iktidar olma-icraat yapma, güç kullanma olanakları ile yetinmiyorsa..
Doğrudan kendisinin denetleyemediği diğer kurumsal yapıları, özellikle de parlamento, yargı, parti organları, ülkedeki neredeyse tüm ana güç odaklarının karar verme süreçlerini kendine bağlamak istiyorsa, onlara kararlarını dikte ettirme yoluna girmişse, tüm ülke için tehlike kaynağı olup çıkar…
Meclis’ten geçen anayasa değişikliğini cümle cümle inceleyin.. Bu ülkenin 150 yıllık tarihinde görülmeyen bir güç yığılmasının nasıl tek adamda toplandığını göreceksiniz.
Ülke, tehlikeli bir dönemece girdi.

  • Bütün güçleri isteyen yapı otoriterdir, tek kişilik oligarşidir, her türlü keyfi davranışa açıktır…

    Muhalefet nasıl karşı durabilecek iki ay içinde merak konusu..
    ***
    Bu gün 24 Ocak, 1993’te Uğur Mumcu’nun alçakça katledilmesinin 24. yıldönümü.
    Adalet ve Demokrasi Haftası! Türkiye tüm bu acılardan yürüyerek bugünlere geldi ve
    hâlâ özgürlük ve demokrasi mücadelesi veriyor.
    ======================================
    Dostlar, 

Değerli ve birikimli – deneyimli yazar Sayın Orhan Bursalı önemli belirlemeler yapıyor
bu yazısında. Öncelikle yazıya başlık oluşturan soru çok önemli.. Soru sorabilmek başlıbaşına ciddi bir düşünsel eylemdir.. Hele yerinde – akıllı, sorun çözen sorular sorabilmek..

Bursalı, ”Türkiye.. özgürlük ve demokrasi mücadelesi veriyor..”  demekte.
RTE’nin birkaç gün önceki (19.1.17) 35. muhtarlar toplantısı sözlerini duymamış olmalı (!)..

  • “Ey Batı, sizin bu dünyada özgürlük diye bir derdiniz yok, sıkıntınız yok. Özgürlük bu değil ya. Özgürlük, bu insanlara insanca yaşama erdemini huzurlarına getirmek.
  • Özgürlük Marmaray’dan geçer, Avrasya Tüneli’nden geçer,
  • Özgürlük Osmangazi Köprüsü’nden geçer,
    Özgürlük inşallah dünyanın en büyük havalimanından geçer.”
  • “ÇANAKKALE KÖPRÜSÜ’NÜ YAPIYORUZ DİYE ÇILDIRIYORLAR”
  • “DÖVİZ KURU ÜZERİNDEN EKONOMİMİZE DARBE VURULUYOR”

Böylelikle dünya yazınına (literatürüne) Erdoğan’dan olağanüstü değerli,
kendine özgü (sui generis) özgürlük tanımları kazanmış oluyoruz.
Salt tanım değil, ”özgürlüğün nereden geçtiğini de..” öğreniyoruz.
İyi oldu, çünkü rastlaşamıyorduk ”Özgürlük” ile son yıllarda bir türlü.
Nerede karşılaşabileceğimizi ‘mutlulukla’ öğrendik.
İstanbul’a gidip, parasını verip bu görkemli yapılardan geçecek ve ‘özgürlük’ü arayacağız,
belki de yaşayacağız.

Tanrı aklımızı saklaya!

Erdoğan, ”Eyyy Batı” diyerek kafalarına vura vura onlara ‘özgürlüğü’ öğretmekte (!).
Yazılıp söylenecek öyle çok şey var ki, kıyısından dokunsak CB’na hakaret yaftası hemen hazır. Nitekim dün İstanbul’da vapurda gençler halk oylamasına ‘hayır’ şarkısı söylerken gemi güvenlik görevlileri hemen ‘CB’na hakaret’ savıyla baskı kuruyor, gençler gözaltına alınmaya çalışılıyor ancak halk direnerek polise engel oluyor.. Geçtiğimiz günlerde de duvarlara laikliği savunan sözler yazan gençler gözaltına alınmıştı Tayyibistan İslam Cemahiriyesi‘nde!

Tayyip beyin özgürlük anlayışı ne mene birşey acaba?

Bu gereksiz değilse bile, öncelikli olmayan cafcaflı yapılar gerçekte neye hizmet ediyor?
Şehir hastaneleri ve Osmangazi köprüsü ile ilgili yazılarımızda kapsamlı sorgulamıştık
(Isparta Şehir hastanesi Açılıyor ve Osmangazi köprüsü büyük bir soygun eseridir : Eyy AKP’liler.. sizler devleti soyuyorsunuz…).

Deli Dumrul’dan beter biçimde bu milyar dolarlık çooook pahalıya mal edilen (mal olan değil!) projeler aracılığıyla hepimizin vergilerinden yandaşları ve torunlarını zengin etmek midir?
Bu yapıları kullan(a)madığı halde herkesin vergisinden haramzedelere rant aktarmak mıdır?

Şu kadarını olsun söylemek zorundayız                 :

  • Bu gibi söylemler, apaçık hallüsinasyon ürünüdür ve ülkemiz – ulusumuz için çok tehlikelidir.
  • Tüm dünya seyrederken, Türkiye göz göre göre İslami faşist bir rejime kaymak üzeredir.
  • Bu sürükleniş, DNA’sına dek Küreselleştirilmiş bir dünyada salt Türkiye’nin sorunu mudur?

    Kaotik soruna ivedilikle çare bulunması, ülkemizin bir beka sorunu ve en azından bölgenin, giderek küresel toplumun ciddi bir istikrar sorunu durumuna gelmiştir.

Sevgi ve saygı ile.
25 Ocak 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’ndan çok sert referandum açıklaması

Metin Feyzioğlu’ndan
çok sert referandum açıklaması

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu, İzmir Barosu’nun düzenlediği toplantıda TBMM’de kabul edilen yeni anayasa değişikliğine ilişkin yaptığı konuşmasında, “Millet demokrasiye ve vatanına sahip çıkmanın erdemini, herkese gösterecektir. O günden sonra kimse Türk milletine tepeden bakmaya cesaret edemeyecektir. Türk milletinin elinden demokrasiyi almayı aklından geçirmeye cesaret dahi edemeyecektir.
Onun için bu referanduma umutla yaklaşalım.” dedi.

TBMM’de dün (AS: 20.01.17) kabul edilerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onayına sunulan anayasa değişikliği, İzmir Barosu’nun, ‘Anayasa değişikliğini tartışıyoruz’ toplantısında konuşuldu. Toplantının açılış konuşmalarını İzmir Barosu Başkanı Avukat Aydın Özcan ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Avukat Metin Feyzioğlu yaptı. Hukukçu, siyasetçi Kemal Anadol, Özyeğin Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Korkut Kanadoğlu, Girne Amerikan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Meltem Dikmen ve hukukçu, siyasetçi Prof.Dr. Süheyl Batum da yapılan değişiklikleri ve getireceği sonuçları anlattı.

“KİMSEYİ GERMEK İSTEMİYORUZ”

Anayasa değişikliklerinin anlatıldığı toplantıda ilk konuşmayı İzmir Barosu Başkanı Avukat Aydın Özcan yaptı. Değişikliklere karşı olduklarını söyleyen Aydın Özcan, şöyle dedi:

– “TBMM’de 550 milletvekilinin kuvvetler ayrılığından ayrılmamasını, TBMM’nin asli görevini yerine getirmesini hep ifade ettik. Milletvekillerine içtikleri anda sahip çıkmalarını istedik. Kimseyi germek değil, doğruları siyasilere göstermek istedik. Bunları hiç çekinmeden yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Bazı arkadaşlar, ‘Meclis konuşmaları bitti, her şey bitti’ anlayışında. Ben onlara katılmıyorum.”
“PARÇALANMA AÇIK TEHDİT HALİNE GELİR”

Aydın Özcan’dan sonra Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu konuştu. Millete inandığını söyleyen Metin Feyzioğlu,

“Türk milleti, bu projeyi izin vermeyecektir. Vekillerin sahip çıkmadığı yüce Meclise asil Türk milleti sahip çıkacaktır. Davasına inanan kazanır. Biz hem davamıza inanıyoruz,
hem asil Türk milletine inanıyoruz”
diye konuştu.

Değişiklikler için “Niçin bölünme anayasasıdır?” sorusunu yönelten Metin Feyzioğlu, şöyle konuştu:

– “Cumhurbaşkanı Türk milletinin tamamını temsil eder. Cumhurbaşkanı sadece parti genel başkanı olursa, yalnızca partisinin il ve ilçe teşkilatlarını temsil eder bir makama indirilir. Cumhurbaşkanı milletin tamamını temsil edemez konuma indirilirse, millet parçalanır.
Millet parçalanırsa vatan topraklarının parçalanma olasılığı açık ve yakın bir tehdide döner. Türk milleti bu parçalanmaya, bölünmeye asla izin vermeyecektir. Milletimize inancımız tamdır. Milletine inanan, davasını her zaman kazanmıştı. Mustafa Kemal Duatepe’den bakıp milletine inancını korumaya devam etmeseydi bugün iş işten geçmişti.”

“MİLLET, VATINANA SAHİP ÇIKMAYI HERKESE GÖSTERECEKTİR”

Referandum için millete inandığını vurgulayan Metin Feyzioğlu, şöyle dedi:

– “Millet demokrasiye ve vatanına sahip çıkmanın erdemini, herkese gösterecektir. O günden sonra kimse Türk milletine tepeden bakmaya cesaret edemeyecektir. Türk milletinin elinden demokrasiyi almayı aklından geçirmeye cesaret dahi edemeyecektir. Onun için bu referanduma umutla yaklaşalım” dedi.

Anayasa değişikliklerinin istikrarsızlık getireceğini de savunan Metin Feyzioğlu,

– “Bu yapılanlar, kalıcı istikrasızlık projesidir. Nedeni basit. Halkı bölünmüş devlette istikrar olur mu? Bir partinin ilçe başkanlarının yönettiği devlette istikrar olur mu? Yatırımların hukuki güvencesinin olmadığı, insanların gelecekleri, özgürlükleri, mal varlıkları parti ilçe başkanlarının iki dudağı arasına terk ettiği ülkede istikrar olur mu? Millet bu değişikliğin istikrar değil, kalıcı istikrarsızlık getirdiğini, projenin bu olduğunu çok iyi bilmektedir. Bunun için millet asla izin vermeyecektir. TBMM, Türk milletinin kendisini bulduğu, temsil edildiği
en yüce makamdır. Milletin Mecliste temsil edilmediği, o Meclisin ülkenin kaderine hakim olmadığını bir ülkede istikrar olur mu dostlarım? Bu anayasa değişikliği projesi hem bölünmenin hem de kalıcı istikrarsızlığın projesidir. Bu değişiklikler, milletin kararıyla
tarihin çöp sepetine atılacaktır. Ondan sonra yolumuz çağdaş uygarlığın yoludur.”

“MESELE TÜRKİYE CUMHURİYETİ MESELESİDİR”

Değişiklikler sonrasında partinin il ve ilçe başkanlarının etkisinin artacağını ifade eden Metin Feyzioğlu şöyle devam etti:

– “Türkiye Cumhuriyeti, varımız, yoğumuz, namusumuz; il ve ilçe başkanlarının altında ezilir. Mesele kişi meselesi değildir. Mesele bugün aday olabilecek şu kişinin ya da bu kişinin,
bu yetkilerle bir devlet başkanı olması hiç değildir. Mesele Türkiye Cumhuriyeti meselesidir. Türkiye Cumhuriyeti meselesine, 79 milyon yurttaşımız sahip çıkacaktır. Bizim geleneğimizde, göreneğimizde, ecdadımızda vatanımızı parçalatmak yoktur. Devletin tapusunu bir kişiye vermeyi asla kabul etmeyecektir. Hiçbiri zaman etmemiştir. Devletin tapusu millete aittir.
Bu millet, bu tapuyu şehit kanıyla en ağır bedelleri ödeyerek almıştır. Şehit kanıyla alınan tapu, öyle Mecliste birkaç kişi elini kaldırdı diye hiç kimseye, aileye teslim edilemez. Tapu bizimdir, Türk milletinindir. Türk milleti sizsiniz, biziz, 79 milyon hep birlikte Türk milletidir.”

15 Temmuz darbe girişimi süreci üzerinden değerlendirme yapan Metin Feyvioğlu,

– “Cumhurbaşkanı 15 Temmuz’da, bir partinin başkanı olsaydı, kendisine il ve ilçelerin başkanlarından başka sahip çıkan olur muydu? Milleti bölecek hiçbir değişikliğe bu sebeple de izin vermeyiz. 79 milyon Mustafa Kemal Atatürk’ün evlatlarıyız. 79 milyon hep birlikte Türk milletiyiz. Önümüzdeki mesele torunlarımızın, torunlarımızın çocukları meseledir. Konu bir siyasi partinin ya da partilerin meselesi değildir, konu sadece Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar kalması konusudur. Herkesin vücudu bir gün toprak olacaktır ama Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve Atatürk ilkelerine bağlı olarak ilelebet payidar kalacaktır. Yüz bin avukatın temsilcisi olarak size söz veriyorum;
Türk milleti bu değişikliklere izin vermeyecektir. Gelecek umuttur, aydınlıktır,
gelecek bizimdir
” dedi.

Toplantıya katılan konuşmacılar da yeni anayasa değişikliklerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Tarihten örnekler verilerek yapılmak istenen değişiklikler eleştirildi. (DHA, 21.1.17)
=============================
Dostlar,

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Prof. Metin Feyzioğlu’nun söylemlerini bütünüyle paylaşıyoruz. Halkımız, kim olursa olsun, geçmişte olduğu gibi Kurtuluş Savaşı koşullarında bile ATATÜRK dahil vermediği egemenliğini TEK BİR KİŞİYE asla teslim etmeyecektir. Ülkenin Meclisi, TBMM rejimin Kâbesidir ve her şey orada enine boyuna tartışılmalı, konuşulmalı, ortak akılla uzlaşarak kararlar verilmelidir. Gerektiğinde çok hızlı kararlar da TBMM’de alınabilir, TBMM İçtüzüğü buna elvermektedir.

Şimdi yapılacak en akıllı şey:

* Olumsuz kara – gri propagandalara kapılmadan, bu Anayasa değişikliğinin ülkemizi diktatörlüğe – bölünmeye – federasyona.. sürükleyeceği sabırla anlatılarak halkımızın bilgilendirilmesi ve halk oylamasına mutlaka katılarak HAYIR oyu kullanmasını sağlamaktır..
* AKP’nin kazandığı bütün seçimlerde, RTE’nin CB seçilmesinde, 12 Eylül 2010 anayasa değişikliği halkoylamasında başlıca belirleyici, seçimlere katılma oranının düşüklüğüdür.
AKP – RTE yanlılarının neredeyse tamamı sandığa taşınmış, oy kullandırılmıştır..
Anımsayalım; FETÖ, ölüler bile oy kullanacak! talimatı vermişti ABD’den!
%90’ın altına inmeyen bir katılımla halkoylamasından EVET çıkması olanaksız gibidir.
Ne yazık ki oy kullanmada tembellik edenler AKP seçmeni değil..
Hele halkoylamasına katılım %95’i aşarsa, HAYIR oyları hemen hemen kesinlikle çoğunluğu alacaktır..

Ulusumuza güveniyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
24 Ocak 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Kılıçdaroğlu’nu araçtan indiren soru… ‘Utanç verici’ açıklama!

Kılıçdaroğlu’nu araçtan indiren soru… ‘Utanç verici’ açıklama!

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Uğur Mumcu’nun (AS: 24.) ölüm yıldönümünde duayen gazetecinin katledildiği yerde açıklama yaptı. Kılıçdaroğlu açıklamasını tamamlayıp arabaya yöneldiği sırada Numan Kurtulmuş‘un Başkanlık Anayasası Referandumu için söyledikleri soruldu. Kılıçdaroğlu geri dönerek sorunun tekrar edilmesini istedi. Soruyu tekrar alan Kılıçdaroğlu

Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş‘un

  • “Referandumdan ‘Evet’ çıkarsa terörün sesi kesilir”

    açıklamasıyla ilgili

    Bu, ‘Şu anda terörü biz destekliyoruz’un itirafıdır.
    Eğer gerçekten olay böyleyse bugünkü terörün kaynağı bu hükümettir. Numan Kurtulmuş gibi birisinin kalkıp, bu itirafı 80 milyonun önünde yapmış olması son derece hazindir, son derece utanç vericidir.” dedi.

NUMAN KURTULMUŞ NE DEMİŞTİ?

AA Editör Masasında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, suikastların ve canlı bomba eylemlerinin devam edebileceğini belirterek şunları söyledi:

  • ‘Aman şu referandumda evet çıkmasın’ diye terör örgütlerini de kullanarak Türkiye’de bir korku atmosferi oluşturabilirler, halkı canından bezdirecek bir noktaya getirebilirler. Bununla ilgili her türlü tedbirlerimizi alıyoruz. Allah’ın izniyle referandumda büyük oranda ‘evet’ çıktıktan sonra da bu terör örgütleri, hiçbir şekilde sesi soluğu çıkmayacak noktaya gelirler. Bu motivasyonlarını da kaybederler. http://www.cumhuriyet.com.tr/video/video/664920/Kilicdaroglu_nu_aractan_indiren_soru…__Utanc_verici__aciklama_.html, 24.01.2017
    ===============================
    Dostlar,

    AKP iktidarının / hükümetin sözcüsü Numan Kurtulmuş Başbakan yardımcısı ve işletme profesördür.. Genel Başkanı olduğu HAS Partiyi, RTE’nin çağrısı ile  AKP’ye ”katmış” ve AKP’de hızlı tırmanış başlamıştır.. Bu gün ağzından dökülen yukarıdaki kritik sözleri kendiliğinden söylediği varsayılamaz.
    ”Yetkili” kurullarda görüşülmüş ve yüksek tepelerden onanmış olmalıdır..

    Sn. Kılıçdaroğlu çok yerinde saptamalar tapmıştır bu vahim sözler nedeniyle :

  • Bu, ‘Şu anda terörü biz destekliyoruz’un itirafıdır.
  • Eğer gerçekten olay böyleyse bugünkü terörün kaynağı bu hükümettir.
  • Numan Kurtulmuş gibi birisinin kalkıp, bu itirafı 80 milyonun önünde yapmış olması son derece hazindir, son derece utanç vericidir.”

    Yazıklar olsun demek yeter mi?
    Dileriz yaygın halk kesimleri bu acı tabloyu görür ve gereğince değerlendirir.

    Sevgi ve saygı ile.
    24 Ocak 2017, Tekirdağ

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Orhan Bursalı : Yurttaş Olmak Bilinciyle Yarını Kazanmak

Mülkiyeliler Birliği’nin Çarşamba Söyleşileri Sürüyor..

Orhan Bursalı :
Yurttaş Olmak Bilinciyle Yarını Kazanmak

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Mülkiyeliler Birliği geleneksel Çarşamba toplantılarını sürdürüyor. Bu haftanın konuğu 25 Ocak 2017 günü Sayın Orhan Bursalı..

Cumhuriyet gazetesinde neredeyse 30 yıla yakın BİLİM – TEKNİK ekini çıkaran saygın insan.. Cumhuriyet‘in değerli yazarlarından..

Bu sunuş 24. Adalet ve Demokrasi Haftası Etkinlikleri kapsamında gerçekleşecek.
Sn. Bursalı, Aydınlanma şehidimiz Uğur Mumcu‘nun yakın dostlarındandı.
İlgi ve bilginize sunarız..

Sevgi ve saygı ile.
21 Ocak 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Rifat Serdaroğlu : SAKLAYAMAZSINIZ!

SAKLAYAMAZSINIZ!

Rifat Serdaroğlu

(AS: Bizi katkımız yazının altındadır..)

Temel kahvede okey oynarken yellenmiş.
Sesi duyulmasın diye iskemlesini gıcırdatmış! Masadakilerden Dursun gülerek şunu söylemiş; “Uşağım, hadi sesini bastırdın, ya kokusunu ne yapacaksın?”

Bademlerin o kadar çok suçu, o kadar büyük ihanetleri var ki!
Örtülemez, gizlenemez ve asla saklanamaz! Ne kadar yasa çıkarırlarsa çıkarsınlar, isterlerse kırk tane referandum yapsınlar, işlenen suçları ve ihanetleri kimse saklayamaz…

Nerede AKP’nin dört kurucusundan üçü?
Nerede Gül, Arınç, Şener? Nerede Davutoğlu?
Nerede Prof. Mehmet Aydın-Ali Babacan-Yaşar Yakış-Nimet Çubukçu Baş-Nazım Ekren-Ertuğrul Günay-Nihat Güner? Nerede bunların tamamı?
Hepsi FETÖ’cu oldukları için mi uzaklaştırıldılar?
Hayır! Bunlar “Akçeli İşlere bulaşmak (Para ile ilgili)” istemedikleri için
Reis’in yanından uzaklaştırıldılar.
Bu kişiler özel sohbetlerde öyle şeyler anlatıyorlar ki;
“Sülün Osman” duysa “Hadi be! Bu kadar da olmaz ki” der!

Bazıları resmi kayıtlara girecek şekilde konuşmaya başladı;
Saray tarafından Fethullah Gülen’in adamı olmakla suçlanan

  • Davutoğlu; “Ben Başbakan Erdoğan’ın emri ile 17/25 olayları patlak vermeden 3 ay önce Fethullah Gülen’e gittim.” dedi!

    Eee bu ifade önüne gelen Yargıç şimdi ne diyecek?
    “Bu ifade doğru değil” dese olmaz çünkü yazılı bir ifade! İftira dese,
    dönemin Cumhurbaşkanı Gül olaya şahit! Ne diyecek, nasıl saklayacak?
    Yargıç, ister Reis’in mahpus yattığı Hapishanenin Savcısı olsun, ister Akbil davasında onu aklayan Yargıç olsun, isterse “Ben Said-i Kürdi’nin talebesiyim” diyen Yüksek Yargıç olsun, nasıl davranacak?
    Bu evrakları yırtıp atacak mı?
    Yarın Davutoğlu, Bülent Arınç, Ali Babacan bildiklerini anlatırlarsa ne olacak? Yoksa yeni bir 15 Temmuz yaratılıp, bunların hepsinin kelleleri mi alınacak?

Hangi biri susturulacak? Hangi ihanetin üzeri örtülecek?
Habur rezaletinin sorumlusu Başsavcı;
“Teröristlerin serbest bırakılması emrini Hükümet verdi” diyor!
-Ergenekon-Balyoz-KCK operasyonlarını yapan Polis Müdürü Yılmazer;
“Başbakan’ın (Erdoğan’ın) talimatı olmadan yaptığım hiçbir iş yoktur diyor!
-HSYK eski Başkan Vekili;
“Yargıtay ve Danıştay seçimlerinde FETÖ ile anlaşmamız için Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve Bakan emretti” diyor ve toplantıya katılan kişilerin isimlerini, evlerin adreslerini veriyor!
-Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral;
“Kozmik odaya Başbakan’ın talimatıyla girildi diye ifade veriyor!

Hangisini susturabileceksiniz ki?
AKP’yi beraberce kurduğunuz, Başbakan Yardımcısı yaptığınız,
devletin Maliyesini ve Özelleştirme Yüksek Kurulunu teslim ettiğiniz
eski yol arkadaşınız Abdüllatif Şener bakın ne diyor?

  • Bir kişinin evinde (Reis’in) 1 Milyar ABD Doları nakdî varsa, o kişinin serveti en az 100 Milyar ABD Dolarıdır.
  • Dış basında Reis’in 127 Milyar ABD Doları serveti olduğu defalarca yazıldı ama tekzip edilmedi!
    Bugün böyle açık-açık konuşan Şener’in elinde bazı belgelerin olmadığını düşünmek biraz saflık olmaz mı?

Gelelim Saray’ın BAHÇELİ’sine;
Sayın Bahçeli,
Yeni Reisiniz için yazılan, söylenenlerin çok daha ağırlarını siz,
on binlerce kişinin-basının ve tarihin önünde defalarca söylediniz!
MHP size babanızdan miras kalan bir bakkal dükkânı mı ki,
istediğiniz gibi kullanıyorsunuz?
Türk Devletini-Türk Milletini-Türk Milliyetçilerini arkalarından hançerleyen biri durumuna düştüğünüzün farkında değil misiniz?
Allah aşkına söyler misiniz; Yaşadığınız 69 yılı, ömrünüzün sonunda Türk Milliyetçiliğine ihanet etmek için mi yaşadınız? Ne karşılığında bunu yaptınız? Bu defa hangi Nato Orgenerali sizi ikna etti?
Sizde bir parça cesaret varsa lütfen benimle yargı önünde hesaplaşınız.
Gelecek nesillere kimler saygı ile anılacak, kimlerin mezarına tükürülecek, mahkeme zabıtları ile bildirelim. Tamam mı?
Ha cesaret…

Türk Milletine bu günleri yaşatanlara sesleniyorum :
Her şey o kadar açık ki, hiçbir yolsuzluğu, hiçbir ihaneti saklayamayacaksınız.
Çok kararlıyız. Türk Milletinin gücü neymiş, sizlere bu referandumda göstereceğiz. İster olağanüstü halle gelin, isterseniz sıkıyönetimle gelin…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 23 Ocak 2017
=====================================
Dostlar,

Eski Sağlık Bakanı Sayın Rifat Serdaoğlu’na bu çok yürekli, yurtsever ve
değerli yazısı için çok teşekkür borçluyuz..

Evet… yolun sonu görünüyor..
Bir balonun en şişkin – görkemli anı aynı zamanda patlamaya en yakın durumu değil midir?
Yönetimlerin en sertleştiği, baskıcılaştığı hatta faşist zorbalık uyguladıkları dönemler suçluluklarının doruğa ulaşması nedeniyle bastırma telaşı ve korkusu değil midir??? Tarih bu vb. durumların örnekleri ile dolu.. Ne yazık ki hiçbiri geri dönmeyi akıl etmiyor / edemiyor, sağduyudan uzaklaşıyor ve kendisiyle birlikte ülkesini ve halkını da büyük yıkımlara sürüklüyor..

Türkiye’de bu tablonun yinelenmemesi (tarihin tekerrürü!) ya da tersinin olması için hiçbir ip ucu, umut, belirti, gelişme var mı?? Hep olsun diye uğraşıyoruz oysa ama siyaset hırsı galiba bağımlılıkların en güçlüsü?? Bir de köprüleri atmış olma sorunu var tabii.. Bulaşılan çok sayıda ağır suçtan yargılanmaktan nasıl kaçılacağı derdi.. Ve bu zıt olgular siyasal bir kısır döngü yaratarak kurbanını önünde sonunda, er ya da geç öğütüp yok ediyor..

Yüzlerce kez olmuştur yazıp uyardıklarımız.. Yazıp uyarmamaktansa varsın böyle yanılalım. Yeter ki AKP – Erdoğan gerçekleri görsün.. Örn. Sebahattin Önkibar’ın son kitabını toplatmak yerine iyice inceleyip aynaya baksın. Ağzını açanı dava edip hapse mi tıkacaksınız? Hapishaneleriniz buna yeter mi? Ülkeyi açıkhava hapishanesine çevirecekseniz buna gücünüz yeter mi, kaç vakte dek??

Padişahlık anayasası değişikliklerini AYM iptal etmezse,
ulusumuzun tokadı geliyor.. Sonun başlangıcı olacaktır..

Sevgi ve saygı ile.
24 Ocak 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com