Etiket arşivi: Dr. Ahmet SALTIK – Mülkiyeliler Birliği Üyesi

KONDA Başkanı: Hayır başarabilir

KONDA Başkanı: Hayır başarabilir

KONDA Başkanı: Hayır başarabilir

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır
, AKP’nin önceki seçim başarılarına rağmen
bu referandumda “kesin evet çıkar” demenin mümkün olmadığını söyledi.

Ağırdır, “Hayırcılar başarabilir ama önce ‘başarabiliriz’ özgüvenine ihtiyaç var” dedi. Ağırdır, “Referandumda ‘hayır’a sahip çıkacak, talebi olan, umuda ve bir ütopyaya ihtiyacı olan geniş kitleler var. Seküler kesimlerin 1 Kasım’dan sonraki çaresizlik duyguları kırılıyor,
tersine dönüyor” diye konuştu.

AKP’nin Türkiye’nin 150 yıllık demokratikleşme mücadelesinin birikimlerini yok etmeyi hedefleyen Anayasa değişikliği halkın oyuna sunulacak. Son 3 yıldır girdiği bütün seçim yarışlarını, 7 Haziran dışında, kaybeden muhalefet blokunda ‘bu kez başarmalıyız’ zorunluluğu ile endişeli ruh hali iç içe geçmiş durumda. Türkiye,

– OHAL’in baskı ortamı
nda,

– 150’ye yakın gazeteci, milletvekillerinin de aralarında olduğu binlerce muhalif hapisteyken,
– toplum korkuyu iliklerine kadar hissederken

rejim değişikliği önerisi için sandık başına gidecek.

Türkiye’nin önde gelen araştırma kuruluşlarından Konda’nın Genel Müdürü Bekir Ağırdır, referandum koşullarını, “hayır”ın olanaklarını ve olası stratejileri Cumhuriyet‘ten Kemal Göktaş‘a değerlendirdi

Söyleşisinin ilgili bölümleri şöyle: 

Referandum sonucuna ne tesir eder diye anlatırken, çok önemli bir şeyi,
muhalefetin kampanyasını saymadınız.

Doğru.

Bundan umutsuz musunuz?

O ayrı bir bahis. Benim tezim şu:

Bir, Türkiye’deki bu yönetim sistemi, bu merkeziyetçi sistem, var olan önerileri kastetmiyorum, var olan zaten sürdürülemez. Yani bu önerilen pakete karşı eskiyi savunalım noktasında değilim. Yeni bir şey kurmamız lazım ama yeni kurulması gereken şey bu önerilen değil. Benim pozisyonum kafamda net. Toplumun da bunu samimiyetle düşündüğünü sanıyorum. Türkiye toplumu var olan yönetim sisteminden rahatsız ama değişim denilen şeyin 12 Eylül referandumunda olduğu gibi, ‘doğru yöne olacak’ algısına mı kavuşur, yoksa ‘eskiden de kötü olacak’ algısına mı ulaşır, ona bugünden bir şey söylenmez. Muhalefetin dağınıklığı var. Ak Parti’nin siyasetteki ezici hakimiyetine karşı, laik kimlikte olanlar, seküler hayat tarzı olanlar kendilerinin de bir zihni dönüşüm ihtiyacında olduklarının farkında olmadıkları için yeni bir siyaset üretemediler. Onlar böyle bir ihtiyaçla hareket ederek bir talep üretmedikleri için CHP de değişmiyor. Hep biz ‘CHP değişmiyor’ diyoruz, partiyi suçluyoruz, liderine bakıyoruz ama bir yandan kitleler de CHP’yi zorlamıyor zaten, ‘değiş’ diye.

HDP bu açıdan farklı bir görünüm sergiliyordu?

HDP’nin Türkiyelileşme projesinin bu anlamda bir anlamı vardı ama bu hem PKK’nın hem Ak Parti’nin işine gelmedi. Selahattin Demirtaş gibi samimi bir liderin ağzındaki ifadeler… Bu ayrı bir bahis ama sonuç olarak bugün muhalefet kanadı diyebileceğimiz referandumda hayır’a sahip çıkacak geniş kitleler var. Talebi olan, umuda ihtiyacı olan ve bir ütopyaya ihtiyacı olan. Ama CHP buna önderlik edebilecek mi edemeyecek mi onu bilmiyoruz. Ama mesele burada bence. Bu kez referandumda o kadar kolay evet, kesin evet çıkar demek mümkün değil. Ben yarıdan başlandığı kanaatindeyim. Eğer muhalefettekiler sadece kategorik olarak, karşı çıkmak pozisyonu yerine yerinin ne olması gerektiğini topluma anlatabilirse ve bunun nasıl yapılacağı konusunda toplumda bir güven üretebilirse başarı şansı var. İlk önce ama kendilerinin ‘başarmalıyız, başarabiliriz’ diye kendilerinin bir özgüvene ihtiyacı var.

Bütün referandumlar, seçimler kaybedildikten sonra bu mümkün mü?

Bu iki adımlı bir süreç. Bir referandum var. Referandumda evet çıkarsa ardından Cumhurbaşkanlığı seçimi var bu yetkilerle. Dolayısıyla ‘hayır’ diyecek olanlar veya bu pakete karşı çıkanlar eğer stratejiyi iki adımlı kurarlarsa, referandum için ayrı, referandumdan ne çıkarsa çıksın Cumhurbaşkanlığı için ayrı kurarlarsa ve eğer bu kez ‘başarabiliriz’ duygusuna erişebilirlerse, başarabilirler… Sorun şu ki, önlerinde bir liderlik yok. Recep Tayyip Erdoğan’dan söz ediyoruz, Ak Parti makinesinden söz ediyoruz
ama burada böyle iki unsur yok.
(http://www.gercekgundem.com/siyaset/254448/konda-baskani-hayir-basarabilir, 23.01.2017)
=========================================

Evet dostlar,

Başaracağız…
AKP kabusunın sonu yaklaşıyor.
Bu hakoylamasında ”hayır” çıkması önce RTE’nin havasını kıracak,
ardından AKP’de çatlak ve çözülmeler başlayacaktır..

15 yıla varan bir süredir ülkeyi tek parti ve tek adam yönetiyor.
Artık başka yüzler, başka kadrolar ve aydınlık programlı siyasal harketler görmek istiyoruz..
İlk adım, Nisan 2017’de halkoylamasında diktatörlük anayasasını reddederek başlatılmalı.
Küçük de olsa AYM’nin kararını da göreceğiz bu arada..
CHP ulusal bir seferberlikle tüm Cumhuriyet savunucularını birleştirmeli

Hep umutlu, hep iyimser ama hep örgütlü ve hep aklımızı kullanarak..

Sevgi ve saygı ile.
23 Ocak 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

AKP’nin yanlışta inadı

AKP’nin yanlışta inadı 


Naci BEŞTEPE
AYDINLIK, 23.01.2017

Vasiyeti üzerine Temel’in mezar taşına, “Hastayum dedum inanmadinuz, hastayum dedum inanmadinuz, ha şimdi ne oldi!” yazılmış.

AKP 15 yılda ne yaptı, ne dedik anımsayalım.

YÜKSEKTEN UÇUŞ

AB’ye girdik kandırmacasına sarıldı, “uçma” dedik.

“Libya, Mısır, Yemen’e yapılan emperyalist saldırıları destekleme” dedik, en önde gitti.

“Avrupa’nın kabul etmediği füze savunma sistemini konuşlandırıp Rusya ve İran’la ilişkimizi bozma” dedik. Kürecik üs oldu.

“Suriye’nin iç işine karışma” dedik, terör gruplarını destekledi.

“PKK ile pazarlık yapma” dedik, üst düzeyde sürdürdü.

“Terörist çekilecekse TSK kontrol etmeli” dedik, duymadı, her yer hendek ve tuzak doldu.

“PYD, PKK’nın devamıdır” dedik. Kobani’de kanton oluşturması için yardımına koştu.

“Irak’ın toprak bütünlüğü önemli” dedik, Barzanistan’ın güçlenmesi için ne gerekiyorsa yaptı.

“Rusya uçağını vurmak yanlış, gerilimi sürdürmeyin” dedik.
“Gene vururum” kabadayılığına soyundu.

“Ege’de Yunanistan vatan topraklarımız işgal etti” dedik, kulağını tıkadı.

“Kıbrıs’ta taviz verilirse adayı kaybederiz, boğazımız sıkılır” dedik,
kaderimizi tavize razı Akıncı’ya bıraktı.

YERE BASIŞ

Dışarıda, bazı konularda zorunlu olarak ayakları yere bastı.
PKK ve PYD ile mücadeleye döndü.
Suriye’de Esad takıntısı sürüyor ama terör gruplarından kurtulmaya çalışıyor.
ABD-İsrail koridorunu engellemek için harekete geçti.
Rusya ve İran ile dostluğun zorunlu olduğunu anladı.
ABD’nin dost olmadığını gördü.

GERİCİLİKTE İNAT

İçeride, ülkeyi geri götürme inadını hız kesmeden sürdürüyor.

İlk günden türbanı gündeme oturttu. “Üniversite öğretim hakkı” masum yalanına sığındı. “Burada kalmaz” dedik. Kalmadı. İlkokula indi, kamuya girdi.

“Yaşam tarzına karışmayın” dedik, karıştı. “Gezi” patladı. Canlara kıydı.

“Din eksenli eğitim ülkeyi geri götürür” dedik. Din eğitimini her yere soktu.

“İnanç gruplarını devlet hayatına sokma” dedik. Her yeri cemaatçilerle doldurdu.
FETÖ darbesi akıllandırmadı başka cemaatlere yöneldi.

“Çevre yaşamdır” dedik. Rant için alt-üst etti.

“Atatürk, silah arkadaşları, kurucu ilkeler ulusal değerlerdir, dokunmayın” dedik.
Her fırsatta saldırdı.

“Yargıyı siyasallaştırmayın” dedik. 12 Eylül (AS: 2010) referandumu ile cemaate teslim etti.

Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Casusluk ile TSK ve aydınları hedef aldı.
”Ülkenin güvenliği ile oynuyorsun” dedik, kendi hedef olana kadar tınmadı.

80 yıllık birikimi “babalar gibi” sattı. Ekonomiyi çökertti.

NE OLDU?

Anayasa’yı değiştirerek “tek adam diktası oluşturma” uğraşında.
Sanki 15 yıldır başkası yönetiyor.
Yasamanın eli kolu iyice bağlanacak. Yargı tam bağımlı ve taraflı olacak.
“Yapmayın, ülke elden gider” dedik, dinlemedi, bakın neler oldu.
Kendi sonu kötü de ülkeye zararı olmasa.
—————

PAZARTESİ İĞNELERİ

SON

RTE, “Kimsenin yaptığı yanına kâar kalmayacaktır.”
Ooooh!…

AKIL
Eğitim müfredatından Atatürk ve Darwin’in evrim teorisi çıkarılıyor.

Zaten aklın olmadığı yerde onlar olmaz…

CANIIIM!

Damat Berat’ın yengesi Hafize Şule, IŞİD’çilerle laikleri bir tutmuş.
Gülelim diye…

RÜŞVET

MHP’ye 5 bakanlık önerilmiş. Taklalardan belli…

SARI ÖKÜZ

Milli Eğitim, konu-kapsamlardan İnönü’yü çıkarıyor.
Ergenekon da Teğmen Çelebi ile başlamıştı…

========================================

Yüreğinize ve kaleminize sağlık Sn. Naci Beştepe paşamız..
diyerek bu değerli yazıyı paylaşıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
23 Ocak 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Haluk Bilginer: ‘Cesur olmak zorundayız’

Haluk Bilginer: ‘Cesur olmak zorundayız’

KORKMAYAN APTALDIR.
BEN DE KORKUYORUM AMA KORKAK DEĞİLİM,
CESARET KORKUYA RAĞMEN BİR ŞEYİN ÜZERİNE GİTMEKTİR

SÖYLEŞİNİN PERDE ARKASI: KARŞISINDAKİNİ HİPNOTİZE EDİYOR

(http://www.hurriyet.com.tr/haluk-bilginer-cesur-olmak-zorundayiz-40342420)

Haluk Bilginer: Cesur olmak zorundayız

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Haluk Bilginer: Diziniz ‘Masum’un adından yola çıkarsak, sizce ne kadar masumuz?

– Masumiyeti nasıl tanımladığınıza bağlı. Önceden planlı bir kötülük varsa, niyetiniz kendi menfaatiniz için birini ortadan kaldırmaksa bunu yapmak masumluk değildir.

Bunu nasıl başaracağız?

– Aklımız ve vicdanımızla… Akıl ve vicdandan başka sığınacak  hiçbir şeyimiz yok.
Benim vicdanım bana yetiyor. Yetmeyenler düşünsün!

Peki yaşanan tacizlere, kadının uğradığı şiddete, çocuk istismarına baktığımızda
ne kadar vicdanlıyız?

– Üzülerek söylüyorum ki biz vicdanımızı yitirdik. Yaşadıklarımızın önemli bir sebebi
artık vicdan muhakemesi yapamamamız.

MAALESEF KAN KANIKSANMAYA BAŞLADI

Toplumdaki tabuları ve erkek egemenliğini nasıl görüyorsunuz?

– O tabular artık yıkılıyor. Üstelik o tabuları koyanlar yıkıyor. İçi başka, dışı başka insanlardan kork! Bayağı kork… Çok ürkünç… Erkek egemenliğine de gelirsek… Erkekler beş para etmez! Bu dünya erkeklerden arındırılmalı.

Çok iddialı oldu. Siz de erkeksiniz ama…

– Bunu ‘Erkekleri yok edelim’ anlamında söylemiyorum. Erkek iktidarını yok edelim diyorum. Keşke dünyayı kadınlar yönetiyor ya da dünyanın çoğunluğu kadınlardan oluşuyor olsaydı…

Erkek iktidarını yok edelim diyorsunuz ama sanki bizler ‘erkek iktidarı’nı ve
gücü seviyoruz…

– Bu bizim toplumumuzda ve benzeri toplumlarda hâlâ halledilmemiş bir sorun.
Bayılıyoruz güce.

Nedir sebep?

– Aileden başlıyor… Mesela “Babama çok saygı duyarım” gibi laflar duyarsınız. Bu tuhaf bir cümle. Saygı duymak ne demek? Sevgiye ne oldu? Ben sana onun Türkçe mealini söyleyeyim, “Babamdan korkarım”. Despottur baba… Böyle babaların olduğu bir toplumda siz kendi ailenizi kurduğunuzda da böyle bir güç peşindesinizdir hep.

Dizinizin fragmanlarında şiddet ve bunu sıradanlaştırmış bir aile var.
Günümüzde şiddeti sıradanlaştırdık mı?

Kan kanıksanırsa çok tehlikeli bir şey olur. Maalesef kan kanıksanmaya başladı.
Artık patlayan her bombadan sonra istatistik konuşuyoruz sadece. İnsanları;
ölenler ve ölenler yüzünden etkilenenleri çok az konu ediyoruz. Bu da çok tehlikeli…

Peki kanıksanan şiddet bizi ne kadar korkak yaptı?

Korku çok insani bir duygudur. Korkmayan aptaldır zaten. Ben de korkuyorum ama
korkak değilim. Cesaret korkuya rağmen bir şeyin üzerine gitmektir.
O yüzden cesur olmak zorundayız

Tutuklanan gazetecilere, işsiz kalan oyunculara bakınca cesur olmak ne kadar mümkün?

– Sana tek sözüm; her zaman cesur olmak zorundayız!

AHLAK BEKÇİLİĞİ YAPARAK SAPIK OLDUK

Az önce sohbet ederken dijitalde daha özgür sanat yapılabilme ‘ihtimalinden’
mutlulukla bahsettiğinizi fark ettim…

– Aslında zaten var olması gereken, erdem olmayan bir şeyi özlüyoruz.
Ben buna ‘kolay açılır kapak sendromu’ diyorum.

Nedir o?

– Bir zamanlar bir kola firması metal kapaklar dilimizi kesmesin diye kapakları plastiğe çevirdi. Bunun da reklamını kamuoyuna, ‘kolay açılır kapak’ diye yaptı. Bu bir erdem mi? Ya şekerli su satıyorsun. Bir de elimi kesseydim senin şekerli suyunu açarken! Bu, doğal olan bir şeyi erdemmiş gibi göstermek. Bu reklamı bir Batı ülkesinde yapsalardı, onlarla dalga geçerlerdi. Ama Türkiye’de satışları arttı.

Ekranda içki kadehlerinin buzlanması, öpüşme sahnelerinin kesilmesi ya da ‘gay’ kelimesinin bip’lenmesi… Dijitalde bunlardan muaf mı olacağız?

– Evet, dijital yapımların amaçlarından biri sansürden ya da bazı kurallardan muaf olmak. Mesela ‘Masum’ dizisini ulusal kanallarda yayımlamamız mümkün değil. Çünkü artık Kemal Sunal’ın ‘Eşşoğlueşşek’ lafı dahi bip’leniyor.

AR PERDEMİZ YIRTILDI BİZİM!

Beren Saat bir röportajımızda “Tuttu Frutti’yle büyüdük de sapık mı olduk” demişti.
Bu sansürler gelecek için herhangi bir şeyin çözümü olabilir mi?

– Büyük harfle yaz burayı: ASLA. Tarihte bunun bir örneği yok. Sansür, baskı başka yerden fırlar, başımıza başka işler açar. Biz aslında ahlak bekçiliği yaparak sapık olduk.
Ahlak bekçiliğini görev olarak gören herkes önce kendi ahlakına bakmalı.

Peki ‘ahlak’ı siz nasıl tanımlarsınız?

“Ahlak; utanmayı bilmektir”. Bu Ercan Kesal’ın ‘Cin Aynası’ kitabındaki öykülerinden birinin adı. Önce utanmayı bileceğiz.

Utanma duygumuzu kaybettik mi?

-Tabii, ar perdemiz yırtıldı bizim!

Peki kendinize otosansür uyguladığınız oluyor mu?

En kötüsü o zaten. Uygulamamaya çalışıyorum ama bir toplumda yaşarken ister istemez
onun kurallarıyla yaşamaya başlıyorsunuz.

‘BEN-HUR’, İÇİNDE OLMAKTAN KEYİF ALDIĞIM BİR İŞTİ 

‘Ben-Hur’ filminin fragmanında isminizin yanlış yazılmasıyla ilgili haberler yapıldı. Sahneleriniz az bulundu. Geriye dönüp baktığınızda pişmanlık duyduğunuz bir iş miydi?

– Hayır. İçinde olmaktan keyif aldım. Film uzadıkça içinden birçok sahne atılmış. Dolayısıyla benim oynadığım sahneler yoktu filmde. Tabii o kadar çaba gösterdik, haftalarca orada kaldık, bari şu sahne olsaydı diye düşünüyor, insan ama yapacak bir şey yok. Öyle filmler biliyorum ki çocuk başrol oynadığını zannediyor sonra bir bakıyor filmde yok. Karakterini tamamen atmışlar.

Sanat bir şeyleri düzeltebilir mi?

O kadar çok şeyi düzeltir ki aklınız almaz. Sadece tiyatroya giderek, sergi gezerek, konser dinleyerek… Bunların hepsini yapın demiyorum. Sakın yanlış anlamayın. Asgari ücretle dört kişi yaşayan bir aileye “Neden tiyatroya gitmiyorsun” diye sorarsan adamı döverler. Sadece sanat denen olguyu yaşamımızın bir parçası haline getirmemiz gerek diyorum. Sanat, bir estetiğin peşinde koşmak, empati kurmaktır. Mesela seyirci tiyatroda bir oyun izlerken karakterle empati kuruyor. Empati kuran insan kötülük yapamaz, gidip birini öldüremez, bağıramaz. Bir ülkede sanat yoksa empati yoksunluğu artar.

BİR TANE TÜRKİYE VAR:
BURADA KALIP DEVAM ETMEKTEN BAŞKA ÇARE YOK

Bizi üzen bunca şeye rağmen yola nasıl devam edeceğiz?

– Yaptığımızın en iyisini yapmaktan başka çaremiz yok.

Herkesin dilinde gelecek için bir ‘B planı’ var. Bu noktada devreye o mu giriyor?

– Yok. Bir tane Türkiye var. Türkiyeliyiz. Türkiye’de üretiyor ve yaşıyoruz. Onun için burada kalıp devam etmekten başka çare yok.

Siz kalbinizi ve aklınızı korumak için ne yapıyorsunuz?

– Hâlâ tiyatro yapıyorum. Biri uzaydan dünyaya ve Türkiye’ye baksa ve burada film çeken, tiyatro yapan insanları görse “Bunlar ne yapıyor? Nasıl oluyor da oluyor” diye düşünür. Bizler ‘Nasıl oluyor da oluyor’u oldurmaya çalışan insanlarız. Sürekli ‘bir şeylere rağmen’, bir şeyler yapıyoruz. Kimse bize gümüş tepside olanaklar sunmuyor.

ÖFKE DOĞRU KULLANILIRSA İYİ BİR ENERJİDİR

Burada (Oyun Atölyesi) her şeyi kendi şartlarınızla mı yapıyorsunuz?

– Evet. Keşke tiyatro melekleri olsaydı ama yok. Ben bu tiyatro salonunu (Oyun Atölyesi) neden yaptım biliyor musun?

Neden?

– Öfke… Öfke doğru kullanırsanız iyi bir enerjidir. Tiyatro yapıyorsunuz ve oynayacak yeriniz yok. Bir yer yapmak zorundasınız kendinize…

Bütün bu konuştuklarımızdan sonra; umutlu musunuz?

– Geleceği parlak görüyorum. Ama hangi gelecek olduğundan emin değilim… Yakın gelecek mi? Uzak gelecek mi? Gelecek parlak olmak zorunda.

Yeni nesil hakkında ne düşünüyorsunuz?

– Umudumu kaybetmedim.

ATATÜRK’Ü AKIL KULLANARAK ANLAYABİLİRİZ

Peki başkanlık sistemiyle ilgili ne söylersiniz?

– İnternette sokak röportajlarında görüyorum. Ellerinde mikrofon, çeşitli şehirlerde dolaşıyor ve “Anayasanın 18 maddesi değişiyor, ne düşünüyorsunuz” diye soruyorlar. Hiç kimsenin bir fikri yok. Bu insanlar yarın, öbür gün referandumda ‘evet’ ya da ‘hayır’ diye oy verecek. ‘Hükümet yapıyorsa vardır bildiği’ diyorlar. Hükümetin tek başına yaptığını sanıyorlar. Bunu hükümetin değil, Meclis’in yaptığını, Meclis kavramını da bilmiyorlar.

Başkanlık sisteminin getirileri ve götürüleri ne olur?

– ‘Masum’dan iyice uzaklaştık…

O zaman son bir soru; bir söyleşinizde “Atatürk’ü insan olarak anlamak gerekiyor” demişsiniz. Şimdilerde Fenerbahçe’nin basketbol maçlarında Atatürk marşları söyleniyor. Bir yerde Atatürk heykelleri kaldırılıyor. Sizce o zamanlarda ettiğiniz bu cümle üzerinden ne kadar yol aldık?

– Evet. Atatürk’ü iyice irdeleyerek ve akıl kullanarak anlayabiliriz. O marşlar Atatürk için söylenseydi 1923’ten beri her gün söylenirdi. Ama ne için söylendiğini keşke daha iyi anlayabilseydik.

MEŞHUR OLMAK O KADAR BÜYÜTÜLECEK BİR HALT DEĞİL

‘Masum’, Türkiye’de internet için çekilmiş ilk dizi. İnternet televizyonculuğu sizce neleri değiştirecek?

Artık televizyonun geleceği de buraya gidiyor. Özel televizyonlar reklam almak zorunda. Bunun da bazı kuralları var. Mesela 50 dakikada bir reklama girmek gibi… Bu yüzden diziler artık 150 dakika! Her hafta senaristler sinema senaryosundan uzun dizi senaryosu yetiştiriyor. E bunun kalitesinden ne bekleyebiliriz? Oyuncudan ne bekleyebiliriz? Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok. Gerçi bizde olan bir sürü şey dünyanın hiçbir yerinde yok!

Peki internet televizyonculuğu oyuncuları maddi olarak ne kadar tatmin eder?

O parayı sizin kaşınıza gözünüze ödemiyorlar. Onlar para kazandıkça kazanılacaktır.

BİR ZAHMET AKLIMIZI KULLANALIM!

Ulusal bir kanala yapılan işi, o akşam büyük bir kitle izliyor. Ama internet dizileri daha sınırlı bir kitleye ulaşacak. Oyuncular belki artık sokakta o kadar büyük ilgi göremeyecek. Bu egolarınızı nasıl etkiler?

Görmeyiversinler canım! Meşhur olmak o kadar büyütülecek bir halt değil. Emin olun, ünlü olduğunuz zaman ertesi gün anonim olmak istersiniz! Yolda rahat rahat yürümek, boş boş bakınmak lüks olmaya başlıyor çünkü. Bak, seri katil de ünlü, matah bir şey mi?
Ünlü olmak, yolculuk sırasında başına gelecek bir şey. Hedeflenen şey olması aptallıktır.

Yeni dizinizin ‘sözü’ ne?

“Bir baba, evladı için ne yapmaz”. Bu sorunun da cevabı şudur;
bir baba evladı için her şeyi yapar. Bunu en iyi evladı olanlar anlar. Akılla açıklanacak bir şey değil.

Bir senaryo, seyredenin aklında ‘Bu iyi karakter’ ya da ‘Bu kötü karakter’ gibi bir algı bırakıyorsa, o kötü yazılmış bir senaryodur. Ama insanın içindeki iyiyi ve kötüyü gösteriyorsa,
o zaman gerçekten insanı gösteriyor demektir. Mesela bir filmde; toplama kampında 1500 kişiyi öldürdükten sonra Beethoven dinleyerek ağlayan ve çocuklarıyla okulları üzerine sohbet eden subay beni daha çok ilgilendiriyor. Çünkü o senaryo bana kötülüğün sıradanlığını anlatır.
Sanat zaten iki tarafı göstermek için var.

Biz ekranda her şeyi iyi ve kötü olarak kodlamaya mı alıştırıldık?

Evet. Birisi doğruysa, karşısındaki yanlıştır diye düşünüyoruz. Belki ikisi de yanlış, belki ikisi de doğru. Biraz analitik düşünmek gerek. Maalesef bizde bu çok yok. Griyi ve grinin tonlarını algılamak zorundayız.

  • Aklımız var. Onu kullanmalıyız bir zahmet!

Dizileri çok fazla takip edemiyorum ama karşıdan baktığımda birbirine benzeyen çok fazla dizi olduğunu görüyorum. 150 dakikaya yakın sürüyorlar. Her gece o kadar boş vaktimiz var mı bilmiyorum.
======================================
Dostlar,

Halk Bilginer, ülkemizin – Cumhuriyet devrimlerinin yetiştirdiği en yetkin tiyatro sanatçılarından biri.Dolayısıyla O’nunla söyleşi çok değerli ve öğretici. İçinde bulunduğumuz şu zor günlerde bir sanatçı olarak gene topluma yol gösteriyor..

  • Aklımız var. Onu kullanmalıyız bir zahmet!
  • Yaptığımızın en iyisini yapmaktan başka çaremiz yok.
  • Sanat o kadar çok şeyi düzeltir ki aklınız almaz.
  • Bir tane Türkiye var. Türkiyeliyiz. Türkiye’de üretiyor ve yaşıyoruz.
    Onun için burada kalıp devam etmekten başka çare yok. 
  • Atatürk’ü iyice irdeleyerek ve akıl kullanarak anlayabiliriz. 

    Uzun söyleşiden bizim altını çizdiklerimiz özetle bunlar..Büyük ATATÜRK boşuna mı uyarmıştı;

  • Sanatçı,alnında ışığı herkesten önce algılayan kişidir…

Evet, bu karabasan dönemini de Türkiye aşacak elbet.
Tersini düşünmek tarihin eytişimine (diyalektiğine) ters.. Ancak zaman boyutunu kestirmek
kolay değil.. Yine de ‘çok uzun’ süreceğini doğrusu hiiiç sanmıyor ve düşünmüyoruz..

Türkiye’nin devrimci – cumhuriyetçi – özgürlükçü birikimi ve bilinci bu dayatmaya yenilmez!

Sevgi ve saygı ile.
22 Ocak 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

 

Referandum için siyasi karargâh konuşuluyor

Referandum için siyasi karargâh konuşuluyor

Rafet BallıRafet Ballı
Aydınlık
Gazetesi, 20.1.2017

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır.)

Anayasada ikinci tur hızlı başlatıldı. İlk 7 madde: Sonuç fabrikasyon.
Birinci turun kopyası. AKP ve MHP fırsat kaçırdı.
Kendileri için: “Parti” olmayı reddettiler. Türkiye için: Meclise sahip çıkmadılar.
* * *
Böyle giderse… Herkes bedel ödeyecek. Türkiye… Partiler…
Tayyip Erdoğan… Fatura: Maalesef ağırlaşacak.
* * *
Muhafazakâr, İslamcı çevrelere bakalım. Erdoğan’la mutabık olmayanlara.
Şimdiden B planları konuşuluyor. Kalan maddeler de geçerse diye.
* * *
Bir çevre: Orta sağ + muhafazakâr + İslamcı bileşiminde. AKP’yle de kesişiyorlar.
CHP ile de temas etmişler. Bir “referandum stratejisi” geliştirmeye çalışıyorlar.
Bazı isimlerden söz etti. İçinde AKP kurucuları da var. Söylediklerinin özeti.
Bir: Evet, Meclis aşaması bitmedi ama… Şimdiden referandumu planlamalıyız.
İki: Bir heyet oluşturulmalı. Partiler üstü. Ama siyaset dışı değil.
Her çevrede karşılığı olan isimlerden. Yıpranmamış kişiler.
Üç: Hiçbir parti karşıya alınmamalı.

Önce Türkiye önce Meclis demeliyiz.
Yeni sistem geçerse, herkes kaybeder.
Dört: Heyet, bütün partilerle görüşmeli. Meclistekilerle, Meclis dışındakilerle.
Ortak bir ses yaratmak için.
Beş: İki çevreye itirazları var. PKK/HDP ve Cemaat. Onlardan uzak durulmalı.
* * *
Bir başka İslamcı. Stratejik düzlemde bakar. Söylediklerinin özeti.
İlk tespiti: Bir geniş “hayır cephesi” oluştu. “Siz” dahil, neredeyse herkes var. Herkesten var.
Yeni bir durum bu. Haydi hayırlısı.
İkinci tespiti Erdoğan’la ilgili. Dediği: Tayyip Bey’in bir siyaset, taktik ustası olduğunu unutmayın. Herkese söyleyeceği var. İslamcılara diyecek ki:
Bakın işte, İslam devleti kuruyoruz.
Milliyetçilere: Sevr tehlikesi.
Orta sağa, muhafazakarlara: Ekonomik istikrar.
Bunlarla netice almada araçlara sahip.
* * *
Üçüncü tespiti ya da uyarısı CHP’ye. CHP bu haliyle sahaya inerse…
Tayyip Bey için % 50 ceptedir. (Kastettiği: Laiklik üzerinden cepheleştirme.)
Dördüncü uyarısı. Hedefiniz net şekilde “hayır” olmalı.
Evet: Her şey Türkiye için, Meclis için
Fakat: Bunlar “hayır” ın arkasına konulmalı. Önüne değil.
Beşinci uyarısı. Tayyip Bey OHAL’i, devleti, bürokrasiyi kullanacak.
Referandumda, sandıkta her şeyi yapmak isteyecek. Önlem alabilecek misiniz?
* * *
Yine bir İslamcı. O da strateji yapanlardan. Meclis…Anayasa… Referandum…
Bunların artık “önemli” olmadığını düşünüyor. Asıl endişesi: Yeni ABD Başkanı.
İki sözüne dikkat çekti. Biri NATO’yla ilgili. “NATO’nun modası geçti” demişti ya.
İtiraz: Para için diyorum. NATO’nun masraflarını Avrupa’ya ödetmek istiyor.
Ama Almanya dışında kimsenin ödeme gücü yok. Almanya da vermez. Doğru, diyor.
Avrupa ödemeyeceği için NATO dönemi kapanıyor.
İkinci vurgusu Avrupa Birliği’yle ilgili. Trump, AB’ye karşı ya.
Ve: Bunlara bağlı olarak Trump Amerika’sının neler yapacağı. Rusya’yla, Çin’le ve bölgemizde.
Söylediklerinin özeti: Türkiye’nin kaderini “dış” daha çok etkileyecek.
Anayasa, referandum değil.
* * *
Kendi özetimle bitireyim. Dünya değişiyor: Yeni bir düzen kuruluyor.
Bölge değişiyor: Eski ittifak sistemi dağıldı. Yenisi kuruluyor.
Türkiye? Yeni dünya sisteminde yerini alacak… Alıyor.
Bir geçiş sürecindeyiz. Evet: Güçlü bir iktidar lazım.
İktidar gücünün formülü bellidir: Daraltmak değil, genişletmek.
Kursalar bile sürdüremeyecekler. Hayat görmeyenlere gösterecek. Anlamayanlara anlatacak.

Son söz: Meclisine sahip çık Türkiye!
==========================================
Dostlar,

TBMM’nin kendisini yadsıyan ve ülkemizi hukuk devleti olmaktan çıkaran,
dolayısıyla da yürürlükteki anayasaya aykırı olan hatta anaysa ihlali olan bu dayatmanın TBMM’den geçmesi durumunda sonrası konuşulmaya başladı doğallıkla..
Şu dakikalarda 15. madde görüşüldü, oylanıyor.. 3 madde kaldı..
Son dönemeç değişikliğin genelinin oylanması olacak.
Gerçekten son dönemeç, dileyelim bu son kavşakta hiç olmazsa 15-20 AKP – MHP vekili sağduyuya döner ve ülkemiz bir yıkımın eşiğinden alınır.. Öbür türlü, hiç de zamanı olmayan ve tehlikeli ciddi bir toplumsal ayrışma ile halk oylamasına sürükleniyoruz.. Tabii arada bir AYM durağı var.. Çıkmadık canda umut olabilir mi?? CHP dava açacak ve bekleyip göreceğiz sonucu. Bakarsınız halk oylaması öncesinde gündeme almayarak bekletir ve 60 günü geçirir!?

Sonrasında tam bir seferberlikle Cumhuriyeti savunma aşamasın geliyor..
Bu aşamasa CHP son derece akıllı bir önderlik – işbirliği ustalığı sergilemeli, sergileyecektir.
Bu süreçte izlenecek taktik ve strateji için Prof. Korkut Boratav nefis bir makale yazdı.
Bu çözümlemeye (tahlile) sitemizde yer verdik : (http://ahmetsaltik.net/2017/01/20/korkut-boratav-referanduma-dogru/, 20.01.2017)

Boratav ve Ballı’nın bu konudaki 2 yazısının birlikte okunmasında çok yarar var.

Haydi iş başına… Halkımıza gerçekleri anlatmak için tam bir seferberlik gerek..
Halk oylamasında oylama güvenliğini sağlamak için de..

Sevgi ve saygı ile.
21 Ocak 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Korkut BORATAV : Referanduma doğru

Referanduma doğru

Prof. Dr. Korkut BORATAV
http://ilerihaber.org/yazar/referanduma-dogru-66671.html 20.01.2017

Beklenmedik gelişmeler, sürprizler olmazsa, rejim değişikliği içeren bir anayasa metni referanduma taşınmaktadır.

Gerçek hukukçular Kurucu Meclis zorunluluğunu vurguladı. Bu bakımdan temel bir arıza söz konusudur. Başka arızalar da var. Olağanüstü Hal rejimi altında anayasa referandumu meşruiyet taşıyabilir mi? KHK’ler, mitingleri, propaganda çalışmalarını engelleyecek mi? İktidarın emrindeki devlet aygıtı, normal oy kullanımını, sayımını  engellemeye çalışacak mı? Başarılı olacak mı?

Bu sorular büyük önem taşıyor. Üzerlerine gitmek; sonuna kadar hukuku (AYM’yi, YSK’yi, AİHM’yi) zorlamak gerekiyor. Ancak bu güçlükleri, olası engelleri peşinen fazlasıyla vurgulamak da doğru değildir. Aşırı kötümserliğe yol açar. Yenilginin kaçınılmazlığı düşüncesini yaygınlaştırır. Bu yüzden anayasa referandumunu, “normal koşullar altında yapılacakmış” varsayımı içinde tartışalım. Tartışmalar esasen bu çerçevede yapılıyor. Söylenmedik pek az şey kaldı. Ben de, yüksek sesle düşünerek kervana katılayım.
*****
Bazı kötümser arkadaşlarımızın aksine, anayasa değişikliğine muhalefet potansiyelinin, “evetçiler kampı”ndan daha geniş olduğunu düşünüyorum. Farklı ifade edeyim. Geçen yüzyılın son kırk yılına damgasını vurmuş olan temsilî demokrasinin, parlamenter rejimin ana tabanı, on beş yılda buharlaşmış olamaz. Bu taban, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkeleri ve (en “gevşek” kapsamda) ortak değerleri ile barışık bir çoğunluktan oluşuyordu. Bugüne taşınan uzantıları, kuşakları ile bu büyük çoğunluğu cumhuriyetçi blok diye adlandıralım.

Siyasî parti seçmenlerinden; partilerin oy oranlarından şimdilik söz etmeyelim. 12 Eylül rejimi sayesinde 20’nci yüzyılın sonlarında palazlanan siyasî İslam, son on beş yılda cumhuriyetçi blokun ana rakibi oldu; seçimleri kazandı.

  • Anayasa referandumu, İslamcı akımın iktidara kesin ve kalıcı olarak yerleşme programının kritik aşamasıdır.

Referandum sonucu, cumhuriyetçi ve İslamcı bloklar arasındaki mücadeleye bağlı olacaktır. Cumhuriyetçi blok, muhalefetin potansiyel kitle tabanıdır. Bir hayli geniştir; kalabalıktır.
Farklı partilere dağılmıştır. Birbiriyle uzlaşamayan sağ ve sol uçlar içerir. 1960’lı yıllarda Demirel’i iktidarda tutmuş olan muhafazakâr Müslümanların, on yıl sonra Ecevit’i iktidara taşımış olan köylülerin torunları, farklı renkler, akımlar içinde bu blokta yer alır. Bir uçta “vatan bölünmez” tutkusunu; diğer uçta bölgesel özerklik arayan milliyetçi çevreleri içerir. Orta-sağda liberalleri, sola doğru katıksız demokratları, aydınlanmacıları, en ileride sosyalizmle barışık insanları kapsayan bir yelpaze söz konusudur.

Cumhuriyetçi blok, potansiyel olarak İslamcı bloktan daha geniştir. Ne var ki, içerdiği farklı akımların, uçların, ortak sloganlarda dahi birleşmesi güçtür. Ülkeyi bu dönemece getiren liderin kimliği, güvenilirliği, istekleri, Türkiye projesi üzerinde teşhisler konmuştur. Cumhuriyetçi blok bu teşhislerde birleşebildiği ölçüde muhalif tepki referanduma hâkim olacaktır. Nedenler tartışılmaya başlandığında ise, görüş ve üslup ayrılıkları ortak muhalefeti güçleştirecektir.
Bu nedenle muhalefet platformu, cumhuriyetçi blokun iç anlaşmazlıklarını, uçları ayrıştıran temaları, konuları kampanya dışında tutabilirse başarı kazanabilir; etkili olur. Peki, ortak muhalefetin ana mesajı nasıl oluşturulacak? Basit, tek sözcüklü bir çağrı yaygınlaşmaktadır: “HAYIR!!!” 

Çağrının kimlerce, nasıl sunulacağı; hangi tür özlem ve tepkileri dile getireceği zamanla geliştirilebilir. Bu bağlamdaki güçlükleri abartmamak gerekir. Paylaşılan sıkıntıların alanı
o kadar geniştir ki, ortak ifade biçimleri kendiliğinden oluşacaktır.
*****
Muhalefeti, kampanyaya katılacak siyasî aktörlerden soyutlayamayız. Türkiye’nin sosyalist, devrimci örgütleri, hareketleri ile cumhuriyetçi blokun sol kanadı arasında yakın bağlar daima var olmuştur. İslamcı akım hızla yükselirken laikliğin savunulmasında sosyalistlerin ön saflarda yer alması bu bakımdan anlamlıdır; öğreticidir.  Bu akımların muhalefete katılmaması düşünülemez. Sosyalistler, devrimciler muhalefet kampanyasına katılırken iç ayrışmalarını erteleyecek olgunluğa sahiptir.  Referandum, liberallerle, iki uçta yer alan milliyetçi akımlarla hesaplaşma, geçmişe uzanan görüş ayrılıklarını çözme ortamı değildir. Bugünkü gündem tümüyle farklıdır. Bu gereksinimi en iyi sosyalistler fark edebilir.

Cumhuriyetçi blokun göbeğinde CHP yer alır.
Dindar, milliyetçi, solcu cumhuriyetçiler ile CHP milletvekilleri, örgütleri, seçmenleri arasında geçişlilik hep var olmuştur. Muhalefet platformunda CHP, bu yüzden özel bir konum taşır. Siyasetin normal  seyri içinde Kılıçdaroğlu’nun haklı olarak eleştirilen pasif, savunmacı çizgisi, referanduma özgü ortamda sakıncalı görülmeyebilir. Şu şartla ki, Genel Merkez, “HAYIR!!!” kampanyasını ödünsüz sahiplensin; sürdürsün.

Sosyalist, devrimci örgütlerin kitle çalışmalarında deneyimli militanlarının, CHP örgütleri, gençlik kolları ile işbirliği, muhalefet platformuna büyük dinamizm getirecektir. CHP şemsiyesi,  referandum ortamında muhalif militanlara önemli bir güvence sağlayabilecektir. Referandum sonuçlarının, sonrasının getireceği olasılıklar, senaryolar? Bugünden tartışmak için acele etmeyelim.

  • Tek söyleyebileceğimiz, İslamcı faşizmin iktidara kesin ve kalıcı olarak yerleşmesine karşı yakın geleceğin en önemli mücadele cephesi, referandum kampanyasıdır.
    Bu ortam, karanlık güçlere teslim edilemez.
    ======================================
    Dostlar,

    Üstad Prof. Korkut Boratav hocamızın irdelemesi tek sözcükle “mükemmel”.
    Bu gün bizim bulunduğumuz ortamlarda konuşulan temalar da bu yöndeydi.
    AYDINLIK‘tan Rafet Ballı da bu günkü köşesinde

  • “Referandum İçin Siyasi Karargah Konuşuluyor”
    başlıklı makalesinde benzer önermelerde bulunuyor ve dikkat edilmesi gereken kimi önemli çekincelerini de sıralıyor. Okunmasını öneririz.. (https://www.aydinlik.com.tr/kose-yazilari/rafet-balli/2017-ocak/referandum-icin-siyasi-karargah-konusuluyor, sitemize koyacağız)

CHP öncülük ederek, tüm Cumhuriyetçileri HAYIR için örgütlemek zorundadır.

Bunu başaracak donanıma ve güce sahibiz ve
bir kez daha başararak Cumhuriyetimizi yaşatacağız..

Sevgi ve saygı ile.
20 Ocak 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Cesur Yürekli 99 E Milletvekili’nin Açıklaması

Cesur Yürekli 99 E Milletvekili’nin Açıklaması

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
ÖNCEKİ ÜYELERİNİN BASIN AÇIKLAMASI

1.     Önceki TBMM üyeleri sıfatıyla göreve başlarken, Anayasa gereği ettiğimiz yemine sadakatimizi, anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesine inancımızı ifade etmek üzere bir araya geldik.

2.     Bizler, Anayasanın Başlangıç Kısmında yazılı Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluş Felsefesine özüyle ve sözüyle bağlı kişiler olarak; Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ü ve arkadaşlarını saygı ile anıyoruz.

Anayasanın Başlangıcında “Kuvvetler Ayrımının Devlet Organları Arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmediği” vurgulanmış, ancak son teklifle yürütmenin üstünlüğü ve hakimiyeti karşısında, Yasama ve Yargı güçsüzleştirilerek, denge ve denetim mekanizması telafisi güç ve hatta imkansız şekilde zarar görmüştür.

3.     Bizler, Anayasanın Birinci Kısmında (1-11 nci maddelerde) Yazılı “Esaslar”ı dikkate alarak bu konuda tereddüt yaratacak her değişikliğe karşıyız.

4.     Bizler, Anayasamızın İkinci Kısmında yazılı “Temel Haklar ve Ödevlerin Yasama – Yürütme – Yargı tarafından dokunulmaz olduğunu”, İnsan hakları ihlallerinin insan onuru ile bağdaşmadığını, devletin temel amaç ve görevleri arasında; kişinin temel hak ve özgürlüklerini hukuka aykırı sınırlayan engellerin kaldırılmasını ve kişilerin “iyi yönetim” haklarının bulunduğunu insan hakkı bakımından ihlallerin endişe verecek şekilde arttığını ve “insan haklarına saygıyı” hatırlatarak “Anayasanın uygulanmasını ve Devletin organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasının gözetilmesini” Devletin başı olan Bağımsız Sayın Cumhurbaşkanına ettiği yeminle hatırlatıyoruz.

Düşünce ve Düşünceyi Açıklama Özgürlüğünün sınırlı olduğu OHAL döneminin de tartışma ve karar alma süreçleri ile anayasa değişikliği ilk andan itibaren hep tartışılacaktır.

Anayasanın Mali ve Ekonomik Hükümleri arasında yer alan bütçe ve kesin hesapla ilgili maddelerin temel hak ve özgürlüklerden olan “Bütçe Hakkı” nın TBMM’nin yasama yetkisinde olduğunu ve hiçbir kişiye ve kurum veya kuruluşa devredilemeyeceğini hatırlatırız.

5.     Bizler, Anayasa yapım konusundaki bilgi birikimi ve uygulamalarımız dikkate alındığında; “nevi şahsına münhasır anayasa”, “Türk Tipi Anayasa” gibi söylemler ve kişisel arzu ve hevesler yerine, bundan sonraki süreçlerde; (Teklifin 2. Tur oylamasında, Cumhurbaşkanınca onanması veya geri gönderilmesinde, referanduma sunulmasında) aklın, bilimin ve evrensel değerlerin esas alınmasını, özel düzenlemelerden kaçınılmasını talep ediyoruz. 

Anayasa Yapma Usul ve Esasları’na uyularak Karar sürecinde; Teklifin leh ve aleyhindeki her türlü düşüncenin, Teklifin getirdiği fırsat ve imkanların, Teklifin doğuracağı risk, tehdit ve tehlikelerin, birer birer sayılmasını ve yazılmasını, sonunda Düzenleyici Etki Analizinin yapılmasını öneriyoruz.

Bizler Anayasanın 3. Kısmında yazılı, Devletin Temel Organları olan Yasama, Yürütme ve Yargı’da kuvvetler ayrımının önemine binaen yapılacak, Anayasal ve Yasal Düzenlemeleri yapma yetkisinin; Anayasal sınırlar içinde TBMM nde olduğunu bilerek, toplumu ve mevzuatı derinden etkileyecek bu düzenlemelerin iyi yönetişim ve Demokrasi Kuralları dairesinde iyi bir hazırlık sürecinden sonra teklifin yetkili organlar önüne getirilmesinin katılımcı ve çoğulcu demokrasinin gereği olduğunu düşünüyoruz.

Cumhuriyetimizin kurucu iradesinin anayasamıza vazgeçilmez biçimde yerleştirdiği demokratik parlamenter sistemin güçlendirilerek sürdürülmesi gereğine inanıyoruz.

Denge ve Denetim Konusunda ileri sürülen aleyhteki görüşler dikkate alınmalıdır.

Kuvvetler ayrımının Yasama aleyhine bozulduğu, Yasamanın etkinliğinin ve verimliliğinin azaltıldığı süreçte Yasama Meclisi Üye sayısının arttırılması gereksiz yüktür.

Yürütme içindeki Cumhurbaşkanının nitelikleri ve tarafsızlığı ile Görev ve Yetkileri, Sorumluluk ve sorumsuzluğu gibi hükümler açık seçik net olmalı ve tartışılır olmaktan çıkarılmalıdır.

Cumhurbaşkanı da olsa, hesap veren, yargılanan, herhangi bir özel imtiyazın tanınmadığı, dokunulmazlık zırhı ile koruma kabul edilemez ve soruşturmanın zorlaştırılması düşünülemez.

OHAL Kararını almak, uzatmak Temel Hak ve Özgürlükleri ve onların sınırlandırılmasını içerdiğinden, yürütmenin değil TBMM’nin işi olmalıdır.

6.     Bizler, TBMM’nin “Yargının Bağımsızlığı, Tarafsızlığı, Yansızlığı” ilkeleri konusunda hiçbir tereddüt yaşanmaması gereğini önemle vurguluyoruz.

HSK yapısı, hakim ve savcıların atanması, özlük hakları gibi hususlar bağımsız kurullar tarafından düzenlenmelidir.

Cumhurbaşkanının yargılanmasına veya Cumhurbaşkanı tarafından açılacak iptal davalarına bakacak Anayasa Mahkemesi Üyelerinin atanmasında Cumhurbaşkanının tek başına karar vermesi endişe duyulacak ve tartışılacak bir husustur. 

7.     Bizler, Anayasa Değişikliği ile ilgili olarak istikrarın öncelikle demokrasi, hukuk ve normalleşmede aranması gerektiğine inanıyor, Yüce meclisimizin bunu başaracak güç ve kabiliyette olduğuna inancımızı halkımızın yüce takdirlerine sunuyoruz. 

NO AD-SOYAD PARTİ GÖREV
1 ABDÜLLATİF ŞENER AKP 19. 20. 21. ve 22. Dönem Sivas Miletvekili, MALİYE ESKİ BAKANI, BAŞBAKAN ESKİ YARDIMCISI, GENEL BAŞKAN (TP)
2 EMİN ŞİRİN AKP 22. Dönem İstanbul Milletvekili, GENEL BAŞKAN (LDP)
3 ERDAL KALKAN AKP 18. Dönem Edirne, 23. ve 24. Dönem İzmir Milletvekili
4 ERTUĞRUL YALÇINBAYIR AKP 20. 21. ve 22. Dönem Bursa Milletvekili, BAŞBAKAN ESKİ YARDIMCISI
5 HALUK ÖZDALGA AKP 23. ve 24. Dönem Ankara Milletvekili
6 MİRAÇ AKDOĞAN AKP 20. 21. ve 22. Dönem Malatya Milletvekili
7 YAŞAR YAKIŞ AKP 22. ve 23. Dönem Düzce Milletvekili DIŞİŞLERİ ESKİ BAKANI
8 BURHAN ORHAN AKP 21. Dönem Bursa Milletvekili
9 BEYHAN ASLAN ANAP 21. Dönem Denizli Milletvekili
10 İSMAİL SÜHAN ÖZKAN ANAP 21. Dönem İstanbul Milletvekili
11 KURTCEBE ALPTEMUÇİN ANAP 17. ve 18. Dönem Bursa Milletvekili, DIŞİŞLERİ ESKİ BAKANI
12 MEHMET PÜRDELİOĞLU ANAP 18. Dönem Hatay Milletvekili
13 MURAT BATUR ANAP 18. Dönem Şanlıurfa Milletvekili
14 NESRİN NAS ANAP 21. Dönem İstanbul Milletvekili, GENEL BAŞKAN
15 RIFAT DİKER ANAP 18. Dönem Ankara Milletvekili
16 TINAZ TİTİZ ANAP 17. Dönem İstanbul 18. Dönem Zonguldak ve 19. Dönem Ankara Milletvekili, KÜLTÜR VE TURİZM ESKİ BAKANI
17 ALİ ARSLAN CHP 22. ve 23. Dönem Muğla Milletvekili
18 ALİ ÖZGÜNDÜZ CHP 24. Dönem İstanbul Milletvekili
19 ALİ RIZA GÜLÇİÇEK CHP 22. Dönem İstanbul Milletvekili
20 ALİ RIZA ÖZTÜRK CHP 23. ve 24. Dönem Mersin Milletvekili
21 ALİ SARIBAŞ CHP 24. Dönem Çanakkale Milletvekili
22 ALİ SERİNDAĞ CHP 24. Dönem Gaziantep Milletvekili
23 ALTAN ÖYMEN CHP 16. Dönem Ankara, 20. Dönem İstanbul Milletvekili TURİZM ESKİ BAKANI, GENEL BAŞKAN (CHP)
24 AZİMET KÖYLÜOĞLU CHP 16. ve 19. Dönem Sivas Milletvekili, DEVLET ESKİ BAKANI
25 BERHAN ŞİMŞEK CHP 22. Dönem İstanbul Milletvekili
26 BEYTİ ARDA CHP 14. Dönem Kırklareli Milletvekili
27 BİNNAZ TOPRAK CHP 24. Dönem İstanbul Milletvekili
28 BÜLENT BARATALI CHP 22. Dönem İzmir Milletvekili
29 CELAL DİNÇER CHP 24. Dönem İstanbul Milletvekili
30 CEVDET SELVİ CHP 18. Dönem Eskişehir, 20. Dönem İstanbul, 22. Dönem Eskişehir, 23. Dönem Kocaeli, GENEL BAŞKAN (CHP)
31 ERCAN KARAKAŞ CHP 19. ve 20. Dönem İstanbul Milletvekili, KÜLTÜR ESKİ BAKANI
32 GÖKHAN GÜNAYDIN CHP 24. Dönem Ankara Milletvekili
33 GÖNÜL SARAY CHP 21. Dönem Amasya Milletvekili
34 GÜRYÜZ KETENCİ CHP 20. ve 22. Dönem İstanbul Milletvekili
35 HALİL ÇULHAOĞLU CHP 18. ve 19. Dönem İzmir Milletvekili, TURİZM, BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANI
36 HASAN GEMİCİ CHP 20. ve 21. Dönem Zonguldak Milletvekili, DEVLET ESKİ BAKANI
37 HURŞİT GÜNEŞ CHP 24. Dönem Kocaeli Milletvekili
38 HÜSEYİN BAYINDIR CHP 22. Dönem Zonguldak Milletvekili
39 İZZET ÇETİN CHP 22. Dönem Kocaeli ve 24. Dönem Ankara Milletvekili
40 KEMAL ANADOL CHP 15. ve 16. Dönem Zonguldak, 18. 22. ve 23. Dönem İzmir Milletvekili
41 KEMAL EKİNCİ CHP 24. Dönem Bursa Milletvekili
42 MEHMET ALP CHP 19. Dönem Kars Milletvekili, DEVLET ESKİ BAKANI
43 MEHMET BOZTAŞ CHP 22. Dönem Aydın Milletvekili
44 MEHMET KERİMOĞLU CHP 19. Dönem Ankara Milletvekili
45 MURAT KARAYALÇIN CHP 20. Dönem Samsun Milletvekili, DIŞİŞLERİ ESKİ BAKANI, BAŞBAKAN ESKİ YARDIMCISI, GENEL BAŞKAN (SHP)
46 MUSTAFA KUL CHP 18. 19. ve 20. Dönem Erzincan Milletvekili, ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK ESKİ BAKANI
47 NADİR SARAÇ CHP 22. Dönem Zonguldak Milletvekili
48 NİHAD MATKAP CHP 19. ve 20. Dönem Hatay Milletvekili, ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK ESKİ BAKANI
49 NURİ ÇELİK YAZICIOĞLU CHP 14. ve 16. Dönem Çankırı Milletvekili
50 ONUR ÖYMEN CHP 22. ve 23. Dönem Bursa Milletvekili
51 OSMAN KORUTÜRK CHP 24. Dönem İstanbul Milletvekili
52 ÖNAY ALPAGO CHP PARLAMENTO DIŞI DEVLET ESKİ BAKANI
53 RAMİS TOPAL CHP 24. Dönem Amasya Milletvekili
54 RIDVAN BUDAK CHP 21. Dönem İstanbul Milletvekili, SENDİKA GENEL BAŞKANI (DİSK)
55 RIZA TÜRMEN CHP 24. Dönem İzmir Milletvekili
56 SÜHEYL BATUM CHP 24. Dönem Eskişehir Milletvekili
57 ŞAHİN MENGÜ CHP 23. Dönem Manisa Milletvekili
58 TİMUÇİN SAVAŞ CHP 19. Dönem Adana Milletvekili, KÜLTÜR ESKİ BAKANI
59 TURABİ KAYA CHP 25. ve 26. Dönem Kırklareli Milletvekili
60 ULUÇ GÜRKAN CHP 19. 20. ve 21. Dönem Ankara Milletvekili
61 VEZİR AKDEMİR CHP 22. Dönem İzmir Milletvekili
62 YILMAZ KAYA CHP 22. Dönem İzmir Milletvekili
63 ZÜLFÜ LİVANELİ CHP 22. Dönem İstanbul Milletvekili
64 AGAH OKTAY GÜNER DP 16. Dönem Konya, 20. Dönem Ankara ve 21. Dönem Balıkesir Milletvekili, TİCARET VE KÜLTÜR ESKİ BAKANI
65 HÜSAMETTİN CİNDORUK DP 17. Dönem Samsun ve 19. Dönem Eskişehir Milletvekili, TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI ESKİ VEKİLİ, TBMM ESKİ BAŞKANI
66 NAMIK KEMAL ZEYBEK DP 18. ve 20. Dönem İstanbul Milletvekili, KÜLTÜR ESKİ BAKANI GENEL BAŞKAN (Demokrat Parti)
67 ALİ ARABACI DSP 21. Dönem Bursa Milletvekili
68 AYDIN TÜMEN DSP 20. ve 21. Dönem Ankara Milletvekili, DEVLET ESKİ BAKANI
69 AYŞE GÜROCAK DSP 21. Dönem Ankara Milletvekili
70 FADLI AĞAOĞLU DSP 21. Dönem İstanbul Milletvekili
71 HASAN METİN DSP 21. Dönem İzmir Milletvekili
72 İSMET VURSAVUŞ DSP 21. Dönem Adana Milletvekili
73 MAHMUT ERDİR DSP 20. ve 21. Dönem Eskişehir Milletvekili, TARIM VE KÖYİŞLERİ ESKİ BAKANI
74 NECDET SARUHAN DSP 21. Dönem İstanbul Milletvekili
75 NUMAN GÜLTEKİN DSP 21. Dönem Balıkesir Milletvekili
76 ORHAN OCAK DSP 21. Dönem Bursa Milletvekili
77 RAMİS SAVAŞ DSP 21. Dönem Sakarya Milletvekili
78 YEKTA AÇIKGÖZ DSP 21. Dönem Samsun Milletvekili
79 YÜCEL ERDENER DSP 21. Dönem İstanbul Milletvekili
80 AYFER YILMAZ DYP 20. ve 21. Dönem Mersin Milletvekili, DEVLET ESKİ BAKANI
81 UFUK SÖYLEMEZ DYP 20. ve 21. Dönem İzmir Milletvekili, DEVLET ESKİ BAKANI
82 SAVAŞ ARPACIOĞLU HP 17. Dönem Amasya Milletvekili
83 ERTUĞRUL KUMCUOĞLU MHP 21. Dönem DSP 23. Dönem MHP Aydın Milletvekili
84 İBRAHİM YAŞAR DEDELEK MHP 19. 20. ve 21. Dönem Eskişehir Milletvekili, DEVLET ESKİ BAKANI
85 MEHMET ASLAN MHP 21. Dönem Ankara Milletvekili
86 MELEK DENLİ KARACA MHP 21. Dönem Çorum Milletvekili
87 METANET ÇULHAOĞLU MHP 21. Dönem Adana Milletvekili
88 METİN ERGUN MHP 21. ve 23. Dönem Muğla Milletvekili
89 MUSTAFA GÜL MHP 21. Dönem Elazığ Milletvekili
90 NAZİF OKUMUŞ MHP 21. Dönem İstanbul Milletvekili
91 RECEP TANER MHP 23. Dönem Aydın Milletvekili
92 SADİ SOMUNCUOĞLU MHP 16. Dönem Niğde, 20. ve 21. Dönem Niğde Milletvekili, DEVLET ESKİ BAKANI
93 ŞENOL BAL MHP 23. Dönem İzmir Milletvekili
94 BİROL BÜYÜKÖZTÜRK MHP 21. Dönem Osmaniye Milletvekili
95 ENİS ÖKSÜZ MHP 21. Dönem Mersin Milletvekili, ULAŞTIRMA ESKİ BAKANI
96 ERDAL KOYUNCU SHP 19. Dönem Siirt Milletvekili
97 HASAN KORKMAZCAN VATAN 14. 15. 19. ve 20. Dönem Denizli Milletvekili, TBMM ESKİ BAŞKAN VEKİLİ, TPB BAŞKANI
98 YAŞAR OKUYAN VATAN 20. ve 21. Dönem Yalova Milletvekili, GENEL BAŞKAN (DTP) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK ESKİ BAKANI,
99 SAADETTİN TANTAN YURT 21. Dönem İstanbul Milletvekili, İÇİŞLERİ ESKİ BAKANI, GENEL BAŞKAN (YURT PARTİSİ)

******
Dostlar,

Bu girişimci aydınlarımıza, eski Parlamenterlerimize teşekkür ediyor, biz de aynen katılarak site okurlarımızla paylaşıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
20 Ocak 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Hrant Dink’siz geçen 10 yıl

Hrant Dink’siz geçen 10 yıl…
Eşi Rakel Dink:
Gördüğü kardeşini sevmeyen
görmediği Tanrı’yı sevemez..”

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 10 yıl önce katledildiği noktada anıldı. Anma töreninde konuşan Hrant Dink’in eşi Rakel Dink,
* “Gelin, bu ülkedeki güvercin tedirginliğini kaldıralım” dedi.

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink ölümünün 10’uncu yıldönümünde katledildiği nokta olan Agos Gazetesi’nin önünde anıldı. Hrant Dink’i anmak için yüzlerce kişi gazetenin önünde bir araya geldi. Ellerinde döviz ve pankartlarla gelen topluluk “Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeniyiz” sloganları attı. Kalabalık grup, Hrant Dink’in öldürüldüğü noktaya karanfiller bırakırken gazete binasına ise “Hrant yok, Adalet yok” yazılı pankart asıldı.

Bu yılki anmanın sunuculuğunu gerçekleştiren Bülent Aydın,

  • Hrant Dink’i tertip sürecinde korumayan devlet cinayete göz yumanları korudu, terfi ettirdi. Hrant’ın arkadaşlarının çabasıyla kamu görevlilerinin yargılanmasına başlandı. Gerçek katiller hala ortaya çıkarılmadı. 10 yıl oldu, hala adalet yok. Katilleri koruyan cinayete ortaktır. Biz Hrant’la birlikte eşitlik, özgürlük mücadelesi veren ve milli mutabakat cinayetiyle öldürülmesini kabul edemeyenleriz.
    Kürdüz, Lazız, Türküz, Ermeniyiz, Çerkeziz…
    10 yıldır Hrant’ın davasını takip edenleriz” diye konuştu.Hrant Dink’in öldürüldüğü noktaya Ermenice, Kürtçe ve Türkçe “Hrant için, adalet için” yazılı dövizler ve çiçek bırakıldı.

    [Haber görseli]

RAKEL DİNK:
GELİN, BU ÜLKEDEKİ GÜVERCİN TEDİRGİNLİĞİNİ KALDIRALIM

Anma töreninde konuşan Hrant Dink’in eşi Rakel Dink ise şunları söyledi:

  • 10 Yıl. Dile kolay. Tam 10 Yıl. Sensiz hiç kolay değil. Sensiz olmak, sevdiğinin yanında olmayışı, hele kalleş bir planla benden almaları ayrıca acı, ayrıca keder ve üzüntü dolu.
    Acısı 20 yılı bulanlara, 30’u 40’ı bulanlara ben şimdi ne diyeyim? Çocuğu öldürülenlere ben şimdi ne diyeyim?
    10 yıldır burnumun direği nasıl yanarak sızlarmış, gözyaşlarım ekmeğimi nasıl ıslatır, ne kadar tuzlu imiş, bunları yaşayarak öğrendim. Kin ve öfkeyle nasıl baş edilirmiş, yüce lütufla öğrendim. Yokluğunu her düşündüğümde, aynı alev ateşi gibi, bedenimi yakar ve yakar, sanki derimi kaldırsam alev fışkıracak olur.10 yıldır neler neler oldu. Ah sevgilim. Malatya katliamı, İskenderun, Sevag Balıkçı, Roboski, Gezi Olayları, Suruç, Diyarbakır, Sur, Mardin, Nusaybin, Cizre, Şırnak, Tahir Elçi, Ankara, 15 Temmuz, Maçka, İzmir, Gaziantep, Ortaköy, Havaalanı ve Ortadoğu’daki savaş. Operasyonlar, terör, daha neler neler…
  • Ülke kan gölüne döndü. Kimileri insan kanıyla duş yapmayı arzuladı.Ülkeyi bir karabasan sardı. İnsanlar korkar oldu, nefes alamaz hale geldi. Kişilikler ayakaltına alındı. Onurlar kırıldı, küçümsendi. Anneler çocuklarını toprağa vermek için doğurmuşlar sanki. Doğumu teşvik ediyorlar, fakat doğanların yaşam hakkını korumayı kimse düşünmüyor. Her gün ve her gece işlenen başka cinayetlerse, iş cinayetleriyse, kadın cinayetleriyse siyasi cinayetten sayılmıyor. Kimse üstüne alınmıyor.
    Terörün gücü ve gücün terörü altında, olan yine halklara oluyor. Kimin neye ne dediği bize olanı değiştirmiyor. Teröre savaş açtığını söyleyen devletlerin estirdiği terör, berikiyle aynı kapıya çıkıyor. Bir gün bu devlet Ebu Gureyb’te ABD oluyor, öbür gün Halep’te Rusya, bir gün Güneydoğu’da Türkiye oluyor, öbür gün Muhaliflerine karşı Suriye… Bir gün kuzeyden esen rüzgâr ekiyor ölüm tarlasını, bir gün güneyden esen… Lanetli hasadı toplayansa yine biz, yine halk… Kıyılarımıza bebek ölüleri vuruyor… Dahası var mı?
  • Ey, gök ve yeryüzü… Ey, dağlar ve denizler… Kalkın, tanıklık edin. Bu topraklarda dökülen kanlara siz tanıklık edin. Çünkü insanlar sustu, susturuldu. Öldü, öldürüldü. Yas tutabilecek güç bile bitti. Yapılan zorbalıklar canilikler sınırları aştı. Akıllar durdu, akıllılar yok edildi. Kalkın dağlar denizler, gök ve yer… Siz tanık olun. Tarihe ve bugüne siz tanık olun. Günahların ağırlığına, cinayetlerin çokluğuna, yaşamların söndüğüne siz tanık olun. İblis’in sonu gelmeyen oyunlarına, yalanlarına ve son bulmayan küstahlık ve pervasızlıklara siz tanık olun. Adaleti saptıranlara, bu kadim topraklarda yaşanan iğrençliklere siz tanık olun.

    “Boşların boşu” diyor ki: “Büyük işlere girdim. Kendime evler inşa ettim, bağlar diktim. Bahçeler, parklar yaptım, oralara türlü türlü meyve ağaçları diktim. Dal budak salan orman ağaçlarını sulamak için havuzlar yaptım. Kadın, erkek köleler satın aldım… Herkesten çok sığıra, davara sahip oldum. Altın, gümüş biriktirdim; kralların, illerin hazinelerini topladım…Böylece büyük üne kavuştum, benden önce yaşayanların hepsini aştım. Bilgeliğimden de bir şey yitirmedim. Gözümün dilediği hiçbir şeyi kendimden esirgemedim. Yaptığım her işten zevk aldı gönlüm…Yaptığım bütün işlere, Çektiğim bütün emeklere bakınca, gördüm ki, hepsi boş ve rüzgarı kovalamaya kalkışmakmış.”*

    10 yıldır neler neler oldu. Önümüze bir dava süreci verdiler. Mahkemelere girdik çıktık. Üzerimize gülündü, hakaret edildi, “Ya sev ya terk et” denildi. Önce “Cinayette örgüt yoktur” dendi, sonra Yargıtay “Örgüt varmış ama birkaç milliyetçi gençle sınırlı” dedi. Sonra gün geldi, cinayeti işleyen, sonra üzerini örten, bundan çıkar sağlamaya çalışan devletin içindeki ittifaklardan biri birden bozuldu… Birkaç milliyetçi gençten oluşan örgüt gitti, yerine FETÖ geldi. Bir ara Ergenekon’muş gibi yaptılar, ama bizim davayı teğet geçti. Devlet her seferinde kuyruğunu olay yerinde bırakıp “işte iblis” diyor. Ne yalan, ne doğru.Yılanın peşinden gitmek yerine yılanın gömleğiyle uğraşmaktan ne zaman yorulacağız?

    10 yıl önce sorduğumuz soruyu yeniden soruyoruz..

    Hedefe koyanlar, tehdit edenler, “Hrant, öfkemizin hedefisin” diyenler, Genelkurmay’dan bildiri yayınlayanlar ne zaman adalet önüne çıkarılacak?
    Olay yeri görüntüleri yine ortalığa saçılıyor. 10 yıl önce, bu saatlerde, burada sivilden çok jandarma varmış diyorlar. Bekliyoruz bakalım, kaç yıldır süren bu soruşturma ne zaman nihayete erecek.
    Daha önce de dedik, yine diyeceğiz. Bu cinayetin faili meşhurdur.

  • Bu cinayetin faili öyle görünüyor ki tüm kademeleriyle devlettir. Bu halkın vicdanının bunu anlamak için 10 yılda ortaya saçılan kepazeliğin ötesinde bir şeye ihtiyacı da yoktur. Yok eğer, devlet değilse yine o devlet kendi içindeki taşları ayıklamakla sorumludur.
    Kutsal olan devlet değil, insandır. Kutsal olan yaşamdır.
    Devlet 10 yıldır bu ülkenin kutsallarına kıyıp duruyor. Tıpkı 100 yıl önce de, 100 yıldır da kıydığı gibi… Her ne milletten, her ne ırktan, her ne inançtan olursa olsun, yaşamı kutsal saymadığın sürece bu topraklara layık bir devlet olunamaz kardeşlerim.
    Bugün sizlerle 10 yıl önce öldürülen eşimin acısını paylaşıyor, davasından bahsediyor olmak inanın acı verici. Ama ülkenin demokratikleşmesi için bu dava da bu milletin önemli bir davası.
    Eşim, mahkemelerden ziyade halkın vicdanını önemserdi. Tüm bu yaşananlar içinde bizlere gelecek adına hâlâ umut veren tek şey, halkın bu cinayeti vicdanlarında mahkûm etmesidir.
    Bu dava, Türkiye’nin demokratikleşme anahtarlarından biridir. İllâ bir şey için kullanacaksanız bunun için tepe tepe kullanın.
    Bu dava hakikati ararken kendini hapislerde bulan, barış ve özgürlük için mücadele ederken özgürlüğü elinden alınan tutuklu gazeteci ve milletvekili dostlarımızın da davasıdır.
    Tanrı’dan dileğim bir an önce sağlıkla sevdiklerine kavuşmalarıdır.
    Bugün, bu karanlık dönemde “neyse ki bizimkiler iktidarda” diye avunanlar, sanmayın ki iktidarda olan sizdendir. Sizin iyi niyetlerle bu ülkeyi yönetmesi için gönderdikleriniz, halk çocuğuyken Devlet Adamları oldular. Sözlerini çoktan unuttular. Şimdi suçlarına sizi ortak etme peşindeler. Siz bunu hak etmediniz. Hep birlikte çok daha iyilerini hak ediyoruz. Ve çok daha iyilerini umarım başaracağız.
    Sevgi başkaları için bir şeyler yapmaktır.
    Sevgi yolunda yürüdüğünüz zaman canınız yanacak, acıyacaktır elbet.
    Sevgi en güçlü ruhsal savaştır.
    Sevgi kötülüğe iyilikle cevap verir.
    Sevgi olmadan iman olmaz.
    Sevgiyi giyinin.

    “Tanrı`yı seviyorum deyip de kardeşinden nefret eden yalancıdır. Çünkü gördüğü kardeşini sevmeyen, görmediği Tanrı`yı sevemez.” **

    Tanrı’yı seven kendisini de komşusunu da sevsin.
    Sevgili dostlar. Tam 10 yıldır sizinle birlikte buradayız. Acıda akraba olduk demiştik. Hikâyelerimizi anlattık, dinledik. Bir o kadar da acı ve acılık dolu, keder ve gözyaşı dolu hikâyeler oluştu, çoğaldı, binlerce, on binlerce…
    Sadece birlikte yaşamak değil, eşit ve mutlu yaşamak önemli olan.
    Ve onurlu, özgür yaşamak. Gelin, bu ülkedeki güvercin tedirginliğini kaldıralım.
    Gelin, güvercinlere kıymayalım. Çutagım’ın dediği gibi:

    Gelin önce birbirimizi anlayalım…
    Gelin önce birbirimizin acılarına saygı gösterelim…
    Gelin önce birbirimizi yaşatalım.

    http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/662600/Hrant_Dink_siz_gecen_10_yil…_Rakel_Dink__Gordugu_kardesini_sevmeyen__gormedigi_Tanri_yi_sevemez.html, 19.01.17 Cumhuriyet)
    ================================
    Dostlar,

    Bize söz kalmadı..
    Bayan Rakel Dink, acısıyla kavrularak bilgeleşmiş adeta..
    Acısını biz de elbette yüreğimizde duyumsuyoruz.
    10 yılda gelemeyen adalet ne zaman gelecek??
    Kaç seçenek olabilir ki böylesi bir cinayetin aydınlatılmaması için??
    Devlet bunca aciz olamayacağına, olmaması gerektiğine göre, fail midir acaba;
    merhum Hrant’ın eşi Sayın Rakel Hrant’ın içi parçalanarak dillendirdiği üzere??
    Cinayet sırasında iktidarda kim vardı; aradan geçen 10 yılda kim var tek başına üstelik?

    Ne hazin tecelliler bunlar Türkiye için, AKP – RTE için…

    Sevgi ve saygı ile.
    19 Ocak 2017, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

KARANFİLLERİN AĞLADIĞI GECE KARA OCAK – QARA JANVER

KARANFİLLERİN AĞLADIĞI GECE
KARA OCAK – QARA JANVER

……………….
“Qərənfili qara rəngə boyayanda ürəyim qan ağlayır”

Bu il Azərbaycanın azadlıq mübarizəsinin ən qanlı səhifələrindən biri olan
20 Yanvar faciəsinin 27 illiyi qeyd edilir.
(Azerbaycan basınından)
………………
19/20 Ocak 1990’da, Ermenilerin tahrik ve teşviki sonucu, yabancı askerler tarafından, Azerbaycan’da çok sayıda Azeybaycan Türkünün ölümü ile sonuçlanan “BAKÜ KATLİAMI” yaşanmıştır. Olayın gerçek nedeni; Ermenilerin artan toprak istemleri ve haksız tahrikleri olmuştur. Olaylar sonrasında Azerbaycan sokaklarındaki kanların üzerine “karanfil çiçekleri” atılması sonucu, karanfil’in katliamla özdeşleşmesinden ötürü bu gün “Karanfilin ağladığı gece” olarak anılmaktadır.

  • Yüzbinlerce Azeri Türk’ü, anayurdu olan Karabağ’dan zorunlu göçe tutularak
    etnik bir temizlik yapılmıştır.

20 Ocak ve onun devamı olan Dağlık Karabağ’da 26 Şubat 1992’de yaşanan “HOCALI KATLİAMI da” bu sürecin devamı ve Azerbaycan Türklerine uygulanan soykırımdan başka bir şey değildir. Bunu bütün dünyaya duyurmak ve paylaşmak borcumuzdur.
Azerbaycan bağımsızlık hareketinin simgesi de olan bu günün yirmi yedinci yılını yaşamaktayız.
Kardeşlerimizin acılarını paylaşırız.

Av. A. Erdem Akyüz
==============================
Dostlar,

Her kim ki insana kıyar, insanlıktan düşer..
Yapanı – edeni kim olursa olsun insana kıyan, cana kıyan tüm eylemleri gerekçelerinden bağımsız olarak kınıyor ve lanetliyoruz..

Tek 1 istisna kişilerin ve toplumların meşru savunma zorunluğu olabilir.
Meşru savunmayı ve koşullarını, sınırlarını Ceza Yasaları belirlemektedir.
Meşru savunmanın öznesinin “milletler – uluslar” olması durumunda ise sınırı ve ölçüyü,
bir asker olmasına karşın Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüz koymuştur :

  • “Bir milletin yaşamı tehlikeye düşmedikçe savaş bir cinayettir…”

Azeri kardeşlerimizin acısı acımız, davaları davamızdır.
Uluslararası sistemin sorunu çözmedeki “başarısını” gönülden kutluyoruz..
Yaşasın emperyalizmin iki yüzlülüğü (!); Emperyalizm de her nereden kaynaklıysa..

*****
Bu arada TBMM’de CHP’nin 3 kadın milletvekiline hatta 1 kolu ve 1 bacağı protez (takma) olan 4. CHP’li kadın vekile AKP’li kadın milletvekillerinin (!?) ilkel ve vahşi saldırısını
nereye koymalı??

AKP’liler çaresizliğin vahşi saldırganlığı sarmalına dolandılar..
340+ oyla diktatörlük maddeleri geçiriyorlar sadık stepneleri MHP ile ama gene de
korku dağları sarmış.. En küçük bir hatada – kazada Saray sakinine nasıl hesap vereceklerinin paniği içindeler.

Bizim söyleyip yazacaklarımız pek önemli olmayabilir ama zerrece kuşkumuz yok ki; tarih ve uygarlık TBMM’de bu kadına yönelik eylemleri yapanları, izleyenleri, engellemeyenleri ve de azmettirenleri lanetleyecek! Üstelik 1 kolu ve 1 bacağı protez (takma) olan kadın vekile
(Şafak Pavey)  bile! Lanetleme fiili bile hafif kalıyor..

Dertleri halk oylamasında safları sıkılaştırmak mı?? Bu halk o denli aptal mı??
Bu arada Saray sakini neden ağzını açmaz ve olup biteni kınamaz, vekillerini frenlemez??
Bu halkı kutuplaştırma değil de nedir?
AKP – RTE bir yandan 2. Kurtuluş Savaşından söz edecek bir yandan da Padişahlık dayatması ile Ulusu birbirine düşmanlaştırarak kutuplaştıracak? Bu nasıl derin bir tutarsızlıktır??
İnsanın sorası geliyor :

  • Yoksa asıl amaç bu ve sonrası mıdır???

    Sevgi ve saygı ile.
    19 Ocak 2017, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Yılmaz ÖZDİL : İSMET

İSMET


Yılmaz ÖZDİL
SÖZCÜ 18.01.2017

29 Ekim 1923…
Cumhuriyet ilan edildi.

30 Ekim 1923 sabahı… Mustafa Kemal kendi el yazısıyla İsmet‘e mektup yazdı.
Cumhuriyet’in ilk cumhurbaşkanı, Cumhuriyet’in ilk gününde,
Cumhuriyet’in ilk başbakanına şöyle diyordu…

  • “Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Cumhuriyet’in insan malzemesini hazırlamalı,
    namus cephesini güçlendirmeliyiz. Bize, geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı.
    Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney… Ama yılmamak zorundayız. Yolu birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği bir görev bu. Özgür bir toplum oluşturmak, çağdaşlaşmak, bu ideali gerçekleştirmek zorundayız. Bu görevin ağırlığını ve onurunu
    seninle paylaşmak istedim, Allah yardımcımız olsun.”
    *
    Ve şimdi öğreniyoruz ki… İsmet’i müfredattan çıkarıyorlarmış.
    İsmet’i hiç utanmadan müfredattan çıkaran milli eğitim bakanı kim?
    İsmet Yılmaz. İsmet Yılmaz’ın adı niye İsmet? Bizzat amcaoğlu anlattı…

“İsmet’in babası İbrahim amca İsmet İnönü‘yü çok severdi, İsmet İnönü gibi olsun diye
oğluna İsmet adını koydu. Zaten bu nedenle çocukken bütün arkadaşları ve akrabaları
‘Paşa’ diye hitap ederdi. Kendisi de bu sıfatı çok severdi, büyüyünce Paşa olacağını söylerdi.”
*
Rahmetli İbrahim amca, oğlunun marifetini görse ne derdi acaba?
Kendini mi inkar ediyorsun demez miydi?
Bana sorarsanız…
İsmet’i müfredattan çıkaran, kendi nüfus cüzdanından da çıkarmalı.
*
Adını değiştirsin milli eğitim bakanı. Recep filan yapsın.
=====================================
Dostlar, 

Öylesine pişkin bir kadro ile karşı kaşıyayız ki, en ağır “hicivler” bile vız geliyor.
Hiç ama hiç hayra alamet değil..

Sevgi ve saygı ile.
18 Ocak 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Mustafa Kemal ATATÜRK : “Türkler; Ayaklanınız!”

Mustafa Kemal ATATÜRK :
“Türkler; Ayaklanınız!”


Değerli İnsanlar

Ekte tümüyle katıldığım bir saptama ve bir öneriyi bilginize sunuyorum.
Şiddet içermeyen son şansımızı kullandığımızı tüm insanlarımıza anımsatmalıyız.

Bundan sonraki aşama büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk‘ün 15 Temmuz 1920’de yayınlanan Hakimiyeti Milliye’nin baş yazısında belirttiği aşağıdaki şanlı görevin günümüz koşullarında gerçekleştirilmesidir.

  • İstiyoruz ki yer yüzünde zulüm kalmasın, uluslar arasındaki düşmanlıklar kalksın.
    Dünyaya hakim olan kapitalizm illeti, bir daha kalkmamak üzere uyusun.
    İşte bugün içinde bulunduğumuz mücadelenin bizce tek anlamı. Biz bu amaçla harekete geçtik. Bağımsızlığımız ve varlığımız için emperyalizme karşı hayat ve dünya devrimi uğrunda, zulümden kurtulmuş yeni bir döneme doğru yürüyoruz. Giriştiğimiz iş; büyük, ağır ve o oranda şerefli ve şanlıdır. Görüyoruz ki kendimizi kurtarmak için uğraşmak demek, bütün dünya uluslarının kurtuluşunun milyonlarca cephesi arasında çalışmak demektir.
  • Yapılan iş, henüz başlanmış olan iş, o kadar büyüktür ki, bunun karşısında ruhların yüksek bir heyecanla titrememesi mümkün değildir.
  • Çünkü bizim kurtuluşumuz dünyanın kurtuluşu demektir. Ve bütün dünya şu uğursuz emperyalizm zulmünden kurtulmadıkça, bizim için hayat ve rahat ihtimali düşünülemez…
  • Zulüm dünyası son günlerini ve son nefesini yaşıyor. Avrupa emperyalizmi karşımıza çıkara çıkara Yunan’ı çıkarabildi. Yunan’ı bozguna uğratmak yalnızca yüzbinlerce kardeşimizi cellat bıçaklarından almak değil, belki de bütün dünyanın kurtuluşuna tarihin en büyük, en şerefli ve en şanlı hizmeti yapmak demektir.
  • Türkler! Ayaklanınız!”
    (Türkiye Nereye Gidiyor? Metin Aydoğan, Umay Yayınları, s. 184)

İşte bu aşamada hiçbir pişmanlık fayda vermeyecektir.
“Mesele Vatansa gerisi teferruattır” ilkesi ile ayaklanacak Türkler‘in teslim olmadığının
yakın tarihimizde kanıtlanması unutulmamalıdır.
En şerefli ve en şanlı hizmet öncesi yapılacak son görev oynanan ortaoyununa
#HAYIR demektir.

Saygılarımla.
Erol Güçlü
====================================
Dostlar,

ADD Avusturya / Viyana Kurucu Başkanı saygıdeğer savaşım insanı Sn. Erol Güçlü‘nün
bu önemli iletisine, kendisine teşekkür de ederek bütünüyle katılarak paylaşıyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
18 Ocak 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com