Etiket arşivi: devalüasyon

ENFLASYONU PRATİK HESAPLAMAK !

Prof.Dr.rer.nat. D. Ali ERCAN
(Çekirdek fiziği uzmanı)
ADD Bilim Kurulu Başkanı

Değerli arkadaşlar, 

Enflasyon, “Hizmet ve ürünlerin piyasa fiyatının birim zaman içindeki artış oranı” olarak tanımlanıyor kabaca… ‘Kabaca’ dedim, çünkü farklı tüketim gruplarının arz/talep oranları (sunu/istem dengeleri) doğal olarak farklıdır.

– Tüketim ürünlerinin yerel veya ithal (dışalım) oranı,

– Ulusal üretim hacmi (oylumu),

– Ulusal paranın küresel piyasada değer karşılığı (satınalım gücü-PPP)

enflasyonu belirleyen etkileşimli (interaktif) etmenlerdir.

Ulusal paranın değer yitimi devalüasyon (d) ve enflasyon (e) arasında

(1-d) x (1+e) = 1 bağıntısı vardır…

Örneğin paranın %20 değer yitimi

(1-0,2) x (1+e) = 1; (1+e) = 1/0,8 = 1,25; %25 enflasyona karşılık gelir.

***
Türkiye’de artık hayvan yeminden gözlük camına…. A’dan Z’ye, hemen her tüketim ürünü ithal ediliyorsa veya aynı ürünün yerlisi ithal (dışalım) fiyatına satılıyorsa, enflasyonu hesaplamak için külfetli işlere, örneğin “tüketim sepeti” istatistiklerine gerek duymadan şu 3 faktör (etmen) yeterli olacaktır :

– Dövizin ulusal para karşılığındaki değişim oranı,
– Dövizin birim zaman içindeki değer yitiği ve
– Ürünün Arz/Talep oranındaki (sunu/istem dengesindeki) değişimi (tarımsal ve endüstriyel üretim)

Bu son etmeni hesaplamak biraz zor olabilir. Örneğin tarımda, sebze – meyve üretimi geçen yıla göre artmış, ama taze meyve – sebze ihracatı (dışsatımı) da artmış olabilir (ağırlıklı olarak, göçmenlerle nüfus artış etkisini de unutmayalım)… Sonuçta pazarda talebe (isteme) oranla daha az ürün olabilir, fiyatlar yükselir.

Bir örnek olarak 11 Ağustos 2022 – 11 Ağustos 2023 arası 1 yıllık enflasyonu hesaplayalım :

– 17,95 TL olan 1 Dolar 27,05 TL oldu;

– Doların 1 yıldaki değer yitimi %3,1 oldu; (AS: ABD’deki enflasyon)

Üretim düşüklüğü ve nüfus artışı nedeniyle piyasadaki “arz eksikliği” de en azından ~%10 dur (net üretim düşüşü dışında, stokçuluğun yarattığı yapay ‘arz düşüşü’ de ayrı bir sorundur). Bu durumda Türkiye’nin son bir yıllık Enflasyonu en az

(27,05/17,95) x 1,030 x 1,10 = 1,70 –> % 70 tir.

  • Türkiye “yüksek enflasyonlu ülkeler” sıralamasında,
    ne yazık ki ilk 10 ülke arasındadır!!!

100. kuruluş yılını kutlayacak bir ülke için çok acı bir tablo !

Sevgilerimle.æ
________________________________
Not : İki uçtaki TÜİK ve ENAG verilerinin geometrik ortalamasını alacak olsak, herhalde yaklaşık bizim bulduğumuz değeri verecektir!

2022’ye girerken siyasal bilanço – 2

Dostlar,

Sn. Alev Coşkun’un “2022’ye girerken siyasal bilanço” başlıklı makalesi 2 gün önce (2 Ocak 2022) Cumhuriyet’te yayınlanmıştı.. Erişkesi (linki) şöyle : 2022’ye girerken siyasal bilanço

2022’ye girerken siyasal bilanço

Dün (3 Ocak 2022) yazının süreği (devamı) yayınlandı. 2 bölüm birbirini tamamlıyor.

Alev Coşkun
Alev Coşkun
Cumhuriyet, 03 Ocak 2022

2022’ye girerken siyasal bilanço – 2

Dünkü yazımızda 2021 yılının siyasal olaylarını ve sonuçlarını irdeledik. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin etkinliğini yitirdiğini, Millet İttifakı’nın yükselişe geçtiğini, laiklik ilkesinden her geçen gün uzaklaşıldığını, kamu yönetiminde liyakat yerine partizanlığın egemen olduğunu belirttik. Ayrıca, 2021’e damgasını vuran “128 milyar dolar nerede?” ve “her ay 10 bin Dolar alan siyasetçi kimdir?” sorularını yineledik.

Bugünkü yazımızda özellikle ekonomi konusu ele alınacaktır.

EKONOMİ SARSINTIDA

AKP iktidarının ekonomi politikası ciddi sarsıntılar ve tutarsızlıklar sergiliyor. Erdoğan, “Faiz sebep, enflasyon neticedir” sloganıyla ve “Ben ekonomistim”, “Ben ekonominin kitabına yazdım” diyerek ekonomi alanında büyük sarsıntı ve karmaşalara neden oldu…

Günümüzde ekonomi, sloganlara indirgenemeyecek derecede karmaşık, özellikle ekonometri biliminin kurallarının ciddiyetle işlediği bir alandır. Erdoğan’ın bilgisi buna yetmiyor. Zaten ülke ekonomisini yönetmek bir kişinin değil, uzman bir ekibin işidir.


19 YILDA BÜYÜK DÜŞÜŞ

Bütün hesaplamalar, Türk Lirası’nın son 19 yılda büyük düşüş kaydettiğini gösteriyor. 2003’ün Kasım ayından, 2021’in aralık ayına kadar geçen sürede, iktidarın bir organı olan ve hatta inandırıcılığını da yitiren TÜİK’in rakamlarına göre, ekonomi ile ilgili hesaplar korkunç düzeylere çıkmış durumda. Bu dönemde tüketici enflasyonu % 484 oranında yükselmiş bulunuyor. Hayat pahalılığının ise altı kat arttığı görülüyor.

  • 100 TL ile 2003 yılında 87 kilo ekmek alınırken bugün yalnıızca 10 kilo ekmek alınabiliyor…

MERKEZ BANKASI İLE OYNAMALAR

Bütün dünya da merkez bankalarının bağımsızlığı duyarlı bir biçimde korunur. Ancak Erdoğan’ın faiz takıntısı sonucu, son üç yılda dört Merkez Bankası Başkanı ve 12 ayda üç Maliye Bakanı değişti.

Faizle ve Merkez Bankasıyla oynama, yanlış ekonomi politikaları sonucunda, son bir yılda Dolarda yükseliş rekor düzeyine ulaştı. 1 Ocak 2021’de 7.42 TL olan dolar kuru, 1 Ocak 2022’de 13.45’e dayanmış bulunuyor. Bunun anlamı, TL’nin bir yılda yaklaşık % 100 (yüz!) oranında değer yitimine uğramasıdır.

Böylesi büyük bir yitik, 98 yıllık Cumhuriyet tarihinde ilk kez görülmektedir. Kuşkusuz bunun siyasal sonuçları da olacaktır.

TÜRK LİRASI DEĞER YİTİMİNDE DÜNYA BİRİNCİSİ

Yerli ve yabancı ekonomi yorumcularının yaptıkları hesaplara göre, 2021 yılında Dolar karşısında, en çok değer yitiren gelişen ülke para birimi TL oldu ve ne yazık ki TL böylece olumsuz yönde tarihe geçti…

KUR KORUMALI TASARRUF HESABI

Aralık 2021’de Doların yükselişi 18 TL’ye dek çıkınca, AKP “kur garantili tasarruf hesabı” çaresine sığındı. Açıkçası, sürekli faiz indiriminden söz eden Erdoğan ve AKP siyasal iktidarı, “korumalı TL mevduat hesabı” yoluyla faiz artırımını yasallaştırmış oluyor…

HALK PAHALILIK BASKISI ALTINDA

Türk Lirası’nın değer yitirmesi ve ekonomik dengelerin altüst oluşu halkın yükselen fiyatlar karşısında ezilmesine neden oluyor. TÜİK’e göre 2021 enflasyonu %21.3, ancak pazarda enflasyon % 50’lere dayanıyor. Bu arada, petrol, doğalgaz, elektrik gibi temel ekonomik girdilere sürekli zam yapılıyor.

DIŞ BORÇ

Türkiye’nin ekonomik alanda asıl temel sorunlarından birisi de yükselen dış borçlardır.


2002 yılında 129.6 milyar Dolar olan Türkiye’nin brüt dış borcu bugün 448 milyar Doları aşmış bulunuyor. Buna ek olarak özel sektöre ait ve hazine garantisine sahip milyarlarca dolarlık dış borç da ekonomi için ciddi bir risk oluşturuyor. (AS: Ayrıca, KÖO / KÖİ maskesiyle yaptırılan işlerden kaynaklanan ön milyarlarca Dolar dış borç, Hazine borçları içinde gözükmüyor!)

Türkiye’nin kısa dönemde (bu yıl içinde) ödeyeceği dış borç miktarı 176 milyar Dolar dolayındadır. Kısa dönemde AKP iktidarının bu sıcak parayı bulması gerekmektedir.

ARKA KAPI SATIŞLARI

Merkez Bankası’nın rezervlerinden Mart 2019 ile Mart 2021 arasında, dövizdeki yükselişi dengelemek için 128 milyar Dolar düzeyinde döviz satışı yapıldı. Kimi ekonomistler bu olayı “arka kapı” satışları olarak nitelendiriyor. Aynı biçimde Aralık 2021’de de 7 milyar Doları bulan arka kapı satışı yapıldığı ve kimi yandaşların büyük gelirler elde ettiği belirtiliyor. İşte “128 milyar Dolar nerede?” ve ardından “7 milyar Dolar nerede?” soruları bunun için sorulmaktadır.

Merkez Bankası rezervleri eksi bakiye vermektedir. Millet İttifakı’nın sürekli olarak “128 milyar nerede?” sorusu bu nedenle çok anlamlıdır.

ERKEN SEÇİM

Ekonomik durum halkı özellikle geniş orta katmanları zor duruma sokmuştur. Böylesi bir pahalılık ve ekonomik sıkıntılara hiçbir iktidar dayanamaz. Çok partili sisteme girdiğimizden bugüne devalüasyon yapan, TL’nin değerinin yitimine neden olan tüm siyasal iktidarlar erken seçim yapmak ve iktidarı bırakmak zorunda kalmışlardır.

Tüm işaretler, 2022’de bir erken seçim olacağını göstermektedir.

Kaldı ki, Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için, Anayasanın 116. maddesine göre, Cumhurbaşkanlığı döneminin dolmasından önce, Meclis tarafından erken seçim kararı alınması gerekmektedir. Bu durumda seçimlerin Haziran ya da Ekim 2022’de yapılması çok güçlü bir olasılıktır.

SON ANKETLER

2021 yılının son ayında Metropoll şirketinin 1514 kişiyle gerçekleştirdiği son ankete göre CHP, oylarını %5 artırarak ilk kez % 27.4’e yükseldi. İYİ Parti %14.2 HDP % 11.9 oldu. MHP’nin oyu da % 5.3’e geriledi.

2018 seçimleri baz (AS: temel) alındığında AKP kendi seçmeninin %25’ini yitirmiş oluyor. Bu ankete göre Cumhur İttifakı’nın oy toplamı %37.6 ve Millet İttifakı’nın oy toplamı %41.6 oldu. Millet İttifakı ilk kez, Cumhur İttifakı’nı geçmiş bulunuyor. Bu hesabın içine, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine karşı olan HDP’nin oyları da katılırsa oy oranı %53.5’e yükselmektedir.

Bu durumda, ilk seçimde cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi tarihe karışacak ve AKP iktidarı da seçimi yitirerek muhalefet partisi konumuna düşecektir.

DIŞ POLİTİKADA GELİŞMELER

AKP siyasal iktidarı temelde “Yeni Osmanlıcılık” adı verilen bir dış politika çizgisi izlemiştir. Erdoğan, Suriye’de Emevi Camisi’nde namaz kılacağını öne sürerek Ortadoğu’da “Müslüman Kardeşler”in İhvancı ideolojisini destekledi. Özellikle Suriye ve Mısır da bu politikayı yürüttü. Suriye merkez hükümeti ve Mısır’da Sisi hükümeti ile çatıştı.

15 Temmuz 2016 Fetö darbe girişiminden sonra Körfez ülkeleriyle gerilim üst düzeye yükseldi. AKP’nin “Yeni Osmanlıcılık” politikası Arap dünyasında olumsuz etkiler yarattı.

Batı dünyasına gelince, Türkiye ABD ve AB ile çeşitli sorunlar yaşıyor. Bunları dengelemek için Rusya ile yakın ilişki içinde bulunuyor. Türkiye’nin kuzeydeki büyük komşusu Rusya ile iyi diplomatik ilişkiler içinde olması Türkiye’nin ulusal çıkarlarına uygundur.

  • Türkiye nin Ortadoğu’da özellikle Suriye ve Mısır politikalarını acil bir biçimde düzeltmesi gereklidir.

2021’de gerek Mısır gerek de Suriye ve son olarak Ermenistan ile ilişkilerin düzelmesi yönünde atılan adımlar olumludur. Türkiye yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle Körfez ülkeleriyle ilişkilerini yeniden düzeltmeye çalışmaktadır. Ancak burada en büyük sorun, sıcak para ve döviz gelecek diye ülkenin en önemli ekonomik kurumlarının peş keş çekilmesi olasılığıdır. Bu konuda en önemli örnek olan

  • Tank Palet Fabrikası’nın yalnızca 50 milyon Dolar için Katar’a peş keş çekilmesi olayı unutulmamalıdır.

MUCİZE

2022 yılı siyasal açıdan yeni umutlara gebedir. Erdoğan’ın Beştepe’deki Sarayında iktidarını sürdürmesi için bir “mucize” gerekiyor… Ama mucize yaratmak her zaman kolay değildir.

Ülkenin huzura ve esenliğe kavuşması ve Millet İttifakı’nın ileriye sürdüğü “güçlendirilmiş parlamenter sistem”e dönülmesi hiç de uzak görülmüyor.

Ancak, Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin ve siyasal liderlerin büyük hatalar yapmaması, halkla ve tabanla ilişkilerin daha da artması gerekiyor… Duygusal hareketlerden, popülizme dayalı ve kısa vadeli (AS: erimli) parti çıkarlarını gözeten köpürtücü açıklamalar ve politikalardan uzak, akla dayalı politikaların sürdürülmesi gerekiyor…

– BİTTİ –

Para Bir Egemenlik Simgesiyse, Dolar Neyimiz Olur?

Lütfü Kırayoğlu
Elektrik Müh. / İTÜ
ADD Genel Başkan Başdanışmanı

Bir değişim aracı olan para, elbette bir simgedir. Ancak simgeden çok öte, egemenliği oluşturan en temel unsurlardan (AS: ögelerden) biridir. Ulus kavramını oluşturan bileşenlerden biri de aynı dili konuşan, aynı kültürü paylaşan, aynı coğrafyada yaşayan, ortak bir hedefi olan ve birlikte yaşamak için bir irade (istenç) koyan insanların aynı pazara egemen olmasıdır. Pazara egemen olmanın en önemli ögesi de, aynı değişim aracını yani aynı parayı kullanmasıdır.

İlkel topluluklarda takas yoluyla yapılan alışveriş, giderek kıymetli sayılan eşyaların değişim aracı olarak kullanılmasına evrilmiş; fildişi, deniz kabuğu, çivi vb. araçların da kullanıldığı bu aşamadan sonra ender ve değerli maden olduğu keşfedilen bakır, gümüş, altın değişim aracı olmuştur. Giderek bunların ağırlıkları sabitlenmiş ve üzerlerine simgeler işlenmiştir. Para, günümüzden 2300 yıl kadar önce antik Mısır’da böylece ortaya çıkmıştır. Bundan 1700 yıl kadar önce de güçlü devletler, gücüne göre bu metal parçalarının üzerine işledikleri simgelerle kendi paralarını geçerli kılmışlardır. Giderek paraların üzerine egemenin simgesi ya da resmi işlenmeye başlamıştır. Ortaçağ Avrupa’sında feodal beyler gücüne göre kendi paralarını egemen kılmaya çalışmışlardır.

Çin’de yaygın olarak kullanılan para, İslam ülkelerinde Emeviler döneminde, Abdülmelik Bin Mervan tarafından, Dinar adıyla 696 yılında bastırılmıştır. İslam ülkelerinde olduğu gibi Türklerin İslamı kabulünden sonra da para, egemenliğin en önemli ögelerinden olmuştur. Zamanla, yükselen taht ve egemenlik kavgalarında öylesine önem kazanmıştır ki; taht kavgasını kazanan ya da isyan eden her hükümdar kendi adına hutbe okutup para bastırarak egemenliğini ilan etmiştir. Belki dikkatimizi çekmez ama, tarih kitaplarında egemenliğin ince ayrıntılarından biri, kendi adına para bastırmaktır. Bu olayın benzeri, Avrupa ülkelerinde Papa ya da dinsel önderce kutsanma ve para bastırma ile gerçekleşmektedir. Paranın üzerinde zamanın hükümdarının resmi, tuğrası ya da ikisinin birlikte olması günümüzün kağıt paralarına dek gelmiştir.

Kimi hükümdarların paraları daha değerli olmuştur. Askeri ve ekonomik gücü yüksek olanlar ayarı daha yüksek para kullanmışlar, güçleri azaldıkça ayarı düşük para sürmüşlerdir dolaşıma.. Devalüasyon adını verdiğimiz paranın değerinin düşmesi, o zamanlar ayarı düşük metal para (içindeki değerli maden oranı azaltılmış) basılması olayından ibarettir.

Türkiye Cumhuriyeti de ilk günlerinde Osmanlı paralarını kullanmış, 30 Aralık 1925 tarih ve 701 sayılı yasayla ilk parasını çıkarma kararı almış, 1927 yılından itibaren (AS: başlayarak) bu paraları kullanmış, 1937 yılından sonra yeni Türk harfleriyle basılan paraları kullanmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti bu kararla yetinmemiş, 25 Şubat 1930’da Türk Parasının Kıymetini Koruma Yasasını çıkarmıştır. Tıpkı Türk yurdunu korumak için Türk Silahlı Kuvvetlerini kurup geliştirdiği, yurttaşların haklarını korumak için anayasalar ve yasalar çıkardığı gibi, yurttaşların gelişimi için devrimler yaptığı gibi, çocukları korumak için, kadınları korumak için, ormanları, zeytinlik alanları, su havzalarını, kıyıları, hayvanları korumak için yasalar benimsediği gibi…

Türk Parasının Değerini Koruma Kanunu 12 Eylül 1980 darbesi ile işbaşına getirilen Turgut Özal döneminde sürekli değişikliğe uğratılmış ve sonunda bugünkü durumuyla TÜRK PARASI KARŞISINDA YABANCI PARALARIN EGEMENLİĞİNİ KURMA KANUNU durumuna dönüştürülmüştür. Canilerin, tecavüzcülerin, kara paracıların bile haklarının korunduğu ülkemizde, Türk parasını koruma altına alacak önlemler sözde “devrim” adıyla fiilen kaldırılmış, bu nedenlere TV ekranlarında sürekli değişen yabancı paraların değerlerini izleyen en sade yurttaşlar bile şaşılık illetine tutulmuş, bu nedenle gerçekleri göremez duruma getirilmişlerdir. TV kanallarındaki haberlere bakılırsa Dolar, Euro, Sterlin, Frank vb. paralar değer kazanmakta; borsa, altın ve bağlı olarak tüm değerli metaller yükselmekte; ardından petrol, enerji, ulaşım, gıda, sağlık, eğitim, başta olmak üzere her şeyin fiyatı artmaktadır. Bu durumda aklımıza, otoyolda ters yönde ilerlemekte olan Temel fıkrası gelmektedir. Temel, kendinden başka tüm araçların ters yönde gitmekte olduğunu düşünmektedir! Tıpkı bizim Türk Lirasından başka her şeyin değerinin yükselmekte olduğunu düşünmemiz gibi. Temelin ters yönde ilerlemesi gibi Türk Lirasının değeri sürekli DÜŞ(ÜRÜL)MEKTEDİR. Türk insanının, Türk ürününün ve sonuçta Türk vatanının değeri her geçen gün azalmakta, aşınmaktadır.

Türk Ulusunun egemenliğinin simgesi olan Türk parası ve üzerindeki Atatürk resimleri yerine üzerinde ABD kurucu başkanının resimlerinin basılı olduğu yeşil kağıt parçaları egemen olmakta, sıra neredeyse ABD başkanları adına hutbe okutulmaya gelmektedir.

ABD Dolarının değerinin yükseldiğine ilişkin her haber ABD Cumhurbaşkanı adına hutbe okutulması ile eşdeğerdir. ABD Doları Türk yurdunu işgal etmekte, Türk insanının emeğine tecavüz etmektedir. ABD Dolarının Irak’ta kadınlara – kızlara tecavüz eden ABD askerinden farkı yoktur! Tecavüz ekonomik alanda gerçekleşmekte Türk parasının değeri yok edildiği için Türk halkı büyülenmişçesine TV ekranları başında tecavüzcüsünün “zaferlerini” izlemekte, köşeye koyduğu birkaç yeşil kağıt parçasına şükran duymaktadır. Dolar uyuşturucu olmuş, hepimizi uyutmaktadır. İşte bu nedenle, Türk Parasının Değerini Koruma Kanunu yeniden yaşama geçirilmeli, öncelikle Dolar ile yapılan her türlü işlem yasaklanmalı, ihracat (dışsatım) ve ithalat (dışalım) yapanlar dışında kimse, ABD Doları başta olmak üzere yabancı paraya dokunamamalıdır. Dışsatım ve dışalım yapanların işlemleri de sıkı  denetim altında tutulmalıdır.
***
Yazının başlığındaki soruya yanıt vermek gerekirse;

  • ABD Doları, Türk parasına dolayısıyla egemenliğimize yöneltilmiş ekonomik bir silahtır.

Yüz yıl önce yurdunu emperyalist işgalden kurtarmasını bilen Türk ulusu, ekonomisini de yabancı işgalden kurtaracaktır. Ancak bu işi yapabilmesi için önce Türk halkının eline tutuştu-rulmuş ekonomik silah olan yabancı paranın Türk Lirasına yöneltilmesini engellemek yani Türk Lirasını egemen kılmak gerekmektedir.

Umutsuz değiliz, BAŞARACAĞIZ… (12.12.2021)

EKONOMİ TIKIRINDA

Suay KARAMAN
Azim ve Karar, 29 Kasım 2021
 

24 Ocak 1980 kararları ile devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alındı ve ülkemiz serbest piyasa ekonomisine geçti. 24 Ocak kararları dünyada yaygın olarak kullanılan IMF politikalarından oluşan bir programdır. Bu programın ilkeleri faizlerin yükseltilmesi, sıkı para ve maliye politikaları, emek ücretlerinin baskı altında tutulması, kamu hizmetlerine zam yapılması, kamumun piyasadan çekilerek özel sektörün önünün açılmasıdır. 

Planlı kalkınma modeliyle ülkenin gereksinim duyduğu her türlü mal ve hizmetin ülke içinde üretilmesi anlayışıyla dış alımın yerini tutan (ithal ikamesi) Türkiye, bu kararlar ile dış satıma (ihracata) dayalı bir ekonomik modeli benimsedi. Ayrıca döviz alım satımı serbest bırakıldı, dış alım (ithalat) serbestleştirildi. Yabancı sermaye yatırımları teşvik edildi, kademeli olarak sosyal devlete son verildi. Döviz piyasası üzerindeki denetimler kaldırıldı, faiz oranları serbest bırakıldı, fiyat denetim ve sınırlamaları kaldırıldı, özelleştirmeler başladı. 

Alınan kararlar kapsamında %33 oranında devalüasyon (Türk Lirası’nın değerinin düşürülmesi) yapılarak günlük kur uygulamasına gidildi ve 1 Dolar 47 liradan 70 liraya yükseltildi. Kamu İktisadi Teşekküllerinin ürettikleri ürün fiyatları artırıldı, tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırıldı; gübre, enerji ve ulaştırma dışında sağlanan destekler kaldırıldı. 1980 yılında enflasyon %107 olarak gerçekleşti. 

Aradan geçen yaklaşık 42 yıla karşın, serbest piyasa ekonomisine teslim edilen ekonomimiz hiç ayar tutmamış, sürekli iniş ve çıkış yaşayarak, büyük sıkıntılara neden olmuştur. 1994 ve 2001 yıllarında da krizler yaşanmış ve hep kemer sıkma politikasıyla bugünlere gelinmiştir. 

AKP iktidarıyla sürdürülen serbest piyasa ekonomisi ile bugün daha da büyük bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Planlamaya son vererek, üretimden uzaklaşmak, dış alım, yanlış kur politikası ve dövize bağımlı olmanın sonucunda gelinen nokta  üzücüdür. Türk Lirası’nın sürekli değer yitirmesi, yurttaşların alım gücünü düşürmektedir. Bunun yanında yaşam pahalılığının artmasına neden olduğu gibi yoksulluk, işsizlik ve hiperenflasyon sarmalı sürmektedir. Kasım ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 3.192 TL, yoksulluk sınırı 10.396 TL oldu. Enerji fiyatlarındaki büyük artış ve yüksek dış borç ekonomiyi zorlamaktadır.  

2021 yılı Ocak başında 7,4 TL olan dolar, bugün 13 TL’ye dayandı; 9,1 TL olan € 14 TL oldu. Paramız Dolar karşısında yaklaşık %70, Euro karşısında %55 değer yitirdi. 2021 Ocak ayında litresi 7,1 TL olan benzin 9,7 TL, litresi 6,6 TL olan motorin 9,8 TL olmuştur. Her şeye sürekli zam yapılmaktadır.

  • Böylece korkunç bir yoksullaş(TIR)ma ve dibe vuruş ile karşı karşıyayız.

Bu yılın Kasım ayı başında 9.50 TL olan Dolar, dün 12.50 TL oldu. Böylece Dolar, 27 günde 3 TL yükselirken TL %32 değer yitimine uğradı. Aynı biçimde Kasım ayı başında 11 TL olan €, dün 14 TL oldu. Euro da Dolar gibi 27 günde 3 TL yükseldi ve TL %28 değer yitirdi. Enflasyonun yükselmesini göze alarak kuru başıboş bırakan siyasal iktidar, ‘ihracatta rekabet gücü kazanacağız, Çin’e göre daha ucuz olacak mal ve hizmetleri dünyaya satacağız, TL değer kazanacak ve enflasyon düşecek’ kuramının boş olduğunu anladığı zaman, belki ekonomiyi düzeltebilir. 

  • Ekonomik sorunlar dış güçlerin oyunu diye açıklanamaz.

Ekonominin kitabını yazanlar (!), doğru ekonomi politikası izlediklerini söyleyenler, “ekonomistim” diye övünenler şimdi, “ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz” düzeyine geldiler. Ancak “ekonomik kurtuluş savaşı” söylemi inandırıcı değildir, çünkü serbest piyasa ekonomisine bağlılık içinde ekonomik kurtuluş savaşı verilemez. AKP iktidarı en katı biçimde liberal ekonomi programı izlemektedir. Özelleştirmelerle yoluna devam eden, planlamaya son veren, üretimden vaz geçen, dış alım odaklı bir kapitalist sistemle yürüyen bir iktidar, nasıl ekonomik kurtuluş savaşı verir? 

Krize neden olanların, krizi yaratanların aynı zamanda çözüm üretemeyecekleri bilinmelidir. Birleşik Arap Emirlikleri’nden gelecek 10 milyar Dolarlık yatırım ile ya da Katar’dan gelecek paralarla, ekonominin düzelemeyeceği çok açıktır. Ekonomik kurtuluş savaşı dış ülkelerden gelecek paralarla verilmez. 

Türkiye eğer gerçekten ekonomik kurtuluş savaşı verecekse,

  • Bu ancak Atatürk’ün modeli ile gerçekleştirebilir.
  • Neo-liberal ekonomiyle kurtuluş savaşı verilmez.

Bunun için kamucu ve halkçı girişimler yapılmalı, sosyal devlet yeniden yapılandırılmalı, planlı üretime geçilmelidir. Ülkemizi ekonomik bataktan çıkarmak için öncelikle yolsuzluk, rüşvet ve israfa son verilmelidir. 128 milyar doların hesabı sorulmalıdır, yap-işlet-devret projeleri için garanti ödemelerine son verilmelidir. 

24 Ocak 1980 kararlarından beri uygulanan ekonomik modelin özü, dövize bağımlılık ve sürekli borçlanmadır 

Bu model Türkiye’yi üretmeden tüketen, borçlanarak lüks yaşayan bir topluma dönüştürdü. Çözüm bu modelde değildir. 1923-38 arasındaki Cumhuriyet ekonomisine dönülmelidir. 1961 yılında kurulan Devlet Planlama Teşkilatı’nın öncülüğünde planlı ekonomiye geçilmelidir.

  • Çözümün anahtarı : Halkçılıktır, Devletçiliktir, Planlamadır, Üretimdir, Karma Ekonomidir ve Denk Bütçedir.

Bu siyasal iktidar tükenmiştir, bitmiştir. Yerine gelecek muhalefet partileri de neo-liberal ekonomik modele, serbest piyasa ekonomisini sürdürecekse, değişen hiçbir şey olmayacaktır. Bu durumda bizlerin de “ekonomi tıkırında” demekten başka sözümüz olamaz. Eşsiz önderimiz Atatürk’ün

  • “Tam bağımsızlık, ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür.”

sözünü unutmamamız gereken günlerden geçtiğimizi bilmeliyiz.

Brunson bahane devalüasyon şahane!

Brunson bahane devalüasyon şahane!

Emre Kongar
Cumhuriyet, 21.08.2018

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Erdoğan/AKP iktidarı sadece Cumhuriyetin devlet kurumlarını ve adalet mekanizmasını yok etmekle kalmadı, ülkenin ekonomisini, yani üretim gücünü de sakatladı: 
Türk Lirası’nın devalüe edilmesi yani yabancı paralar karşısında değerinin düşürülmesi, kaçınılmaz bir sonuçtu! 
Bunu gören iktidar, önce seçimleri öne aldı… 
Sonra, bir Evangelist (Evanjelik) misyoner olan Pastör (rahip/papaz) Brunson üzerinden, Halkbank bağlantılı bir krizi, Trump’a İsrail’de tutuklu olan kadını serbest bıraktırarak ama karşılığında bu Pastör’ü bırakmayarak, ön plana çıkardı. 
Krizin sonucunda, Trump ve şürekâsı, Türkiye’ye karşı bazı ekonomik ve siyasal önlemler aldı. 
İktidar bunu bahane ederek, güya “boykot etmek için”, zaten artık kaynak sıkıntısı çekmeye başladığından, bazı ABD ürünlerinin ithal vergilerini artırdı ve halkın üzerine yeni bir yük daha bindirdi. 
Bu ekonomik ve siyasal kriz sırasında Türk Lirası yaklaşık % 50 oranında devalüe edildi. 
Devalüasyon, iktidarın mali ve ekonomik politikaları sonunda zaten zorunlu hale gelmişti ve bekleniyordu.
İktidar bu devalüasyonu, “Onların doları varsa, bizim de Allahımız var” ve“Ekonomimize yönelik saldırının, doğrudan ezanımıza ve bayrağımıza yönelik saldırılardan hiçbir farkı yoktur” diyerek Türkiye’ye karşı bir dinsel ve milli saldırı sonucu olarak kamuoyuna yansıttı. 
Bütün medya ellerinde olduğu, bütün gazete ve televizyonlar “Milli ve Dini” seferberlik mesajları ile beyin yıkadığı için, ekonomik ve mali yapının tahribinden kaynaklanan bu zorunlu devalüasyon örtbas edilmiş görünüyor. 
Ama sadece “görünüyor”, çünkü bu devalüasyonun sonuçları sabit ve dargelirli halkımıza çok acı zamlar biçiminde geri dönmekte ve günlük yaşamı gerçekten çok zorlaştırmakta olduğu için, bir süre sonra, dini ve milli seferberlik nutuklarının karın doyurmadığı anlaşılacak. 
Bu durum iktidara olan desteği azaltacak; desteğinin azaldığını gören iktidar daha da sertleşecek; temel hak ve özgürlükleri iyice sınırlayacak ve kısıtlayacak; böylece Demokrasi talepleri bilinç ve anlam kazanacak; ama bu süreçte toplumun ödeyeceği bedeller çok çok artacak! 
Yine de moraliniz bozulmasın, 

  • Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni Demokratik hedefinden saptırmak kolay olmayacak! 

DİREN HUKUK VE ADALET…  DİREN DEMOKRATİK CUMHURİYET! 

Not: 
Bayramınız kutlu olsun. 

Ben geçen cuma, Hatay Arsuz’da Füsun Sayek’i anma etkinliklerinde “Çok Kültürlülük ve Toplum” adlı bir konferans verdim ve orada, barış içinde birlikte, mutlu bir biçimde yaşayan farklı kimliklerin güzelliğini gördüm. Arsuzlulara gösterdikleri konukseverlik için teşekkür ediyorum. Öyküsü www.kongar.org adresli internet sitemde.
===========================================
Dostlar,

Biz de başından beri soygun – talan ekonomisinin kaçınılmaz kıldığı zorunlu devalüasyonu nasıl halktan gizlemeye, maskelemeye çabaladığını yazdık.. Sitemizin manşetinde güncel makalelerimizde sorunu sürekli ve kapsamlı, erişebildiğimiz açık kaynak verilerle işledik :

Manşette şu dizelere de yer verdik :

ATATÜRK, 1 $ = 1,26 TL olarak bıraktı 1938’de. Erdoğan 2002 sonunda 1 $ = 1,61 TL’den aldı, 1 $ 6 TL’yi buldu. Gerekçe hep aynı ve hazır : “Dış güçler!” Reçete de şablon : “Bizim Allahımız var” İslam inancına göre Allah tüm insanları yaratmadı mı? Erdoğanizm, Allah’a da el koyacak! Bayram iletisinde ABD’nin yaptığı ‘bayrağa ve ezana saldırı’ dır dedi.. Mide bulandıran, sınır tanımaz, damardan hamaset ve aldatma nereye dek? Halk elbet uyanacak, yoksullaştırma diz çökertiyor! Siyaset etiği en başta halka doğru söylemeyi, dürüstlüğü gerektirmiyor mu? Dindar – dinci AKP bu kuraldan bağışık mı (muaf mı)??

Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi.. 7 TL’nin altına “inen” Dolar sevindiriyor mu!!?? 5 TL felaket olur derken 6 TL’ye bayram mı edeceğiz? Ne var ki, Standard and Poors dün (18.8.18) Türkiye raporunda hem kredi (borç alabilme yeterliği!) notunu düşürdü hem de 2018 sonu $ kurunu  6.90 TL olarak kestirdi! AKP = Erdoğan her şeyin yolunda olduğunu, hiiiiiç endişe etmememiz gerektiğini söyleyip duruyor madem;

  • Emekçilerin ücretlerinde, yıl sonu beklenmeden enflasyonun altında kalmamak üzere hemen iyileştirme (zam!) yapılmalıdır. 
  • On milyonlarca masum insanı göz göre göre yoksullaştıramazsınız. Bedeli rantiye sınıfı ödemeli. Çünkü bu çöküşten masum Halk değil, iktidar ve onlar sorumlu.

Bu arada AKP müritlerinin ”epey” yastık altı döviz – altın stoku olduğunu izliyoruz.. TL’ye geçiyorlar biraz.. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenir mi? 

MB rezervleri 96-98 milyar dolar eriyerek kritik 30 milyar doların altına indi – indirildi!Kısa vadeli borçlar bile MB döviz rezervlerini çok aşıyor! Dalgalı kura karşın epeydir ertelenen DEVALÜASYON FİİLEN ve HIZLICA ya-pıl-dı, yapılmakta.. Tam bir yangın! Ülke alev alev.. Tek sorumlusu kesin olarak AKP = RTE! Ekonomik savaş halka masal..

  • Bayram sonrası TBMM mutlaka toplanmalı. AKP sorunların tartışılmasını ve halkın gerçekleri öğrenmesini istemiyor. TBMM’ye saygısı olsa böyle yapar mı? Göstermelik Meclis, baskı altında yargı ile medya ve tam bir Erdoğan mutlakiyeti! Demokratik Cumhuriyet sizlere ömür; ”seçilmiş” (!) hükümdar Erdoğan! Üst-orta gelir düzeyinden alt-orta sınıfa ülkesini yoksullaştıran AKP! Demokratik Cumhuriyetten otokrasiye, geriye savrulan ülkemiz..
  • Brunson krizi çıkarılmasa idi, birkaç ay sonra ekonomi gene dibe vuracaktı..

  • AKP = RTE öylesine çaresiz ki; varlık barışı = kirli para aklamada tüm sınırlar kaldırıldı..
  • ABD, AKP kendisiyle kirli pazarlık yapıyorsa, bunu dünya kamuoyuna açıklamalıdır.
    Açıkladı nitekim.. Bir de çengel sorumuz vardı. O da yanıt buldu ABD açıklamasıyla :
    Lütfen tıklayınız :Beyaz Saray, Wall Street Journal’a sızdırdı: Türkiye, Brunson karşılığında Halkbank cezasının kaldırılmasını istedi!

  • Çengel soru           : Türkiye’ye %40 yakıcı devalüasyon, bu -ortak- senaryo ile mi dayatılıyor yoksa?? Ya da AKP, zorunlu kaldığı vahşi devalüasyonu bu yapay krizle mi maskeliyor?!

  • Çare                           Muhalefet partileri her şeyi ertelemeli ve ortak, yapıcı muhalefet yürütmeli. Halka her şeyi açıklamalı ve çözüm önerileri üretmeli. Seçim öncesi Demokrasi İttifakı sürmeli. CHP adına İnce değil, Parti yetkilileri konuşmalı. Hazine, şirketlerin – bankaların borcunu asla üstlenmemeli! Ama pek çok yandaş şirketin dış borçlarına kur farkı dahil Hazine garantisi verdiniz!?! Örn. Şehir hastaneleri talanı! İyi yönetim bu mu?

Manşeti her gün değişen oranlarda güncellediğimizden, içerik yitiği oluşmaması için zaman zaman yazılarımızın içine aktararak arşivlemiş oluyoruz.. Şimdi de yaptığımız gibi..

Sevgi ve saygı ile. 23 Ağustos 2018, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

342 Milyar Doları Kim Yedi ??

Dostlar,

Yetkin ve kıdemli iktisat hocası Prof. Sinan Sönmez’den müthiş bir yazı..

342 Milyar Doları Kim Yedi ??

İnsan okurken ürperiyor, dehşete kapılıyor..

2013 yılı ulusal geliri yaklaşık 800 milyar Dolar..
Bunun yarısına yakın bir rakamı “birileri” götürmüş..
Türkiye bu talan düzenine son vermeden hiçbir sorununu çözemez..
Ve AKP, başta Başbakan RTE dilediğince yırtınsın, bu uzun mu uzun mızrak hiçbir çuvala sığmaz..

Belki de tarihte görülmüş en büyük soygun..

“Hırsız vaaar” yetmez..

Dikkat    : BİR MİLLET SOYULUYOR! Hem de donuna dek..

Allah bin türlü belanızı versin de yakamızdan düşün artık kanlı sülükler..

Sevgi ve saygı ile.
25 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Bu paraları kimler yedi? 

342 Milyar Doları Kim Yedi ??

Sinan_Sonmez

 

 

Prof.Dr.Sinan Sönmez
Atılım Üniv. İktisat Hocası
Sol – 25 Ocak 2014

 

 

Sıradan, çok tanıdık bir soruyla yola koyulalım:

Ekonomideki en can alıcı sorunları önemine göre sıralayınız…

Yanıtlar arasında cari açık veya dış açık mutlaka ilk sıralarda yer bulmaktadır.

Üstelik artık klasik deyişle “sokaktaki insan” cari açığın ekonomideki
döviz açığı
 anlamına geldiğini çoktan öğrenmiştir.

Son dönemde önü alınamaz bir hızla yükselen kur (dolar, avro), haklı olarak diğer önemli ve endişe verecek bir sorun olarak belirmektedir.

Cari açık ve baş döndürücü hızla yükselen kur bir bütünü oluşturmakta, uygulanan politikanın ekonomiyi sürüklediği açmazı ve kaçınılmaz sonu
gözler önüne sermektedir.

Kurun, özellikle de Doların seyri ve etkileri günlük yaşamın bir parçası haline geldiği ve fiyat artışı üzerinde doğrudan etki yarattığı için büyük merak ve endişeyle izlenmesi kaçınılmaz ve doğaldır.

Aslında endişelenmesi gerekenlerin başında sorumluların bulunması gerekir.

Kimler mi?

TL’yi aslanlar gibi koruduklarını” beyan eden TCMB başkanı,
uygulanan strateji ve politikayı belirleyen Para Politikası Kurulu üyeleri, doğrudan hükümet, açık pozisyona sürüklenmiş özel sektör
(bankalar ve banka dışı firmalar)…

Düşük kur uygulamasında ısrar edenler ve bundan her türlü rant elde edenler sorumludurlar.

Gelelim cari açığa..

Gazetelerin ekonomi sayfalarında ve köşe yazarlarının sütunlarında birçok kez verilmiş olmasına karşın bir kez daha tekrarlayalım:

TCMB verilerine göre 2003-2013 (Kasım) döneminde cari açık
341,9 milyar dolara ulaşmıştır. 
(A. Saltık : AKP’nin 10 talan yılı!)

Şimdi yukarıda yer alan ilk soruyla doğrudan bağlantılı olmakla birlikte
pek sorulmayan bir soruya yer verelim:

  • Yuvarlak hesapla 342 milyar doları kimler yedi?

Bu kadar büyük döviz açığı verildiğine, sürekli ve giderek artan açığa yol açan bir politikada ısrar edildiğine göre birilerinin şu veya bu biçimde izlenen politikadan hoşnut olması ve çıkar sağlaması gerekir.

Üstelik toplamı 342 milyar doları bulan açık, düşük kur, yani TL karşısında
düşük değerli Dolar (ve Avro), bir başka deyişle aşırı değerli TL uygulaması dünya piyasalarına göre yüksek faiz koşullarında sürdürülmüş ve
oldukça bol keseden yabancı kaynak kullanılmış ve borçlanılmıştır.

Resmi yetkililerin ve hükümet politikalarını savunanların çok iyi bilinen
artık IMF’ye borcumuz kalmadı, bu kuruma borç veriyoruz” gibisinden
sakız olmuş ve çiğnendikçe çürümeye yüz tutmuş söylemleri hiçbir anlam ifade etmemektedir.

  • Ucuz döviz furyasında ölçüsüz borçlanan ve açık pozisyon veren özel kesim, ekonomiyi taşınması son derece güç bir
    mali yükümlülük altına sokmuştur
    .

Tekrar etmek pahasına bir kez daha belirtmek de yarar var:
Türkiye’nin 2013 yılı Eylül ayı itibariyle 372,6 milyar dolar olan
dış borcunda özel kesimin payı 255,3 milyar dolardır
,
yani toplamın %68,5’i özel kesimin borcudur.

Özel kesim borcunun %42’si kısa vadelidir.

Türkiye’nin Kasım 2013 tarihinden başlayarak bir yıl içinde ödemek zorunda olduğu toplam borç tutarı 129,4 milyar dolardır. Türkiye ekonomisinin
cari açığı finanse ederken dış borç servisini (ana para + faiz)
yerine getirmesi gereklidir.

Hızla yükselen kurun bir yandan ithalatı frenlerken, diğer yandan ihracatı artıracağı, daralan dış ticaret açığına bağlı olarak cari açığın da düşürüleceği
ileri sürülebilir.

Geçmişte kaldığı söylenen ve dalgalı kur rejiminde artık terim olarak bile kullanılmamaya çalışılan, klasik deyişle devalüasyonun çok bilinen geçici etkisine (ithalatı kısıtlayıcı, ihracatı özendirici) bel bağlanması,
çaresizlikten başka bir şey değildir.

Ayrıca dışarıdan kısa vade ağırlıklı sermaye girişine tümüyle bağlı büyümenin, bırakınız sermaye kaçışını, girişte aksama olduğu anda sürdürülemeyeceği
iyi bilinmektedir.

Para Politikası Kurulu’nun 21 Ocak tarihinde faiz oranlarına doğrudan müdahaleden kaçınma kararı ve karardan dolayı kurulu tebrik eden Başbakan

Çiçeği burnunda Ekonomi Bakanı’nın işlerin tıkırında yürüdüğüne ilişkin
evlere şenlik açıklamaları, Maliye Bakanı’nın aynı paraleldeki görüşü ve Başbakan Yardımcısı Babacan’ın birçok kez yinelediği ekonomideki çalkantıların geçici olduğu, seçimlerden sonra her şeyin güllük gülistanlık olacağına ilişkin bıkkınlık veren söylemi…

Hepsini altalta veya yana koyunuz ve mevcut ekonomik ve siyasi ortamda değerlendiriniz..

Bu söylemin Davos’ta sürdürüleceğinden eminiz ancak söylem ve gerçeğin örtüşmediği ortadadır.

Şimdi tekrar yazı başlığını oluşturan soruya dönelim:

  • 342 milyar dolar nereye gitti, kimler nemalandı?

Acaba 342 milyar dolar açığa yol açan, kısacası başkalarının parasıyla keyfine bakarak gününü gün edenler kimlerdir?

Yanıt bellidir:

Oluşturulan çarpık ekonomik yapı ve
AVM ekonomisi paraları çarçur etmiştir.

Ancak mutlaka dikkate alınması gerekli nokta,
17 Aralıkta patlak veren rüşvet ve yolsuzluk skandalıdır.

Skandalın tüm boyutlarıyla aydınlatılması,
paranın ne kadarını kimlerin yediğini gösterecektir.

  • Milyarlarca dolar dış kaynak kullanan ve toplumu dış borç altına sokup uluslararası düzeyde en kırılgan ekonomilerin ön sırasına oturtanlar ve yasal olmayan yollardan parayı yiyenler faturayı üstlenmek zorundadır.
  • Durum gerçekten ciddidir çünkü Türkiye ekonomik krize
    çok yakın bir noktadadır.