Etiket arşivi: Büyük Atatürk

TÜRKİYE ve BULGARİSTAN


TÜRKİYE ve BULGARİSTAN

portresi

Prof. Dr. Anıl Çeçen

Dünyanın merkezi alanı ile ilgili haritalara baktığınız zaman, birbiriyle sınır komşusu olan ve ortak bir tarihe sahip olan Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan devletinin fazlasıyla yakın oldukları görülmektedir. Ne var ki Türkiye ve Bulgaristan  medyalarına bakıldığı zaman, bu kadar yakın komşuluğa rağmen her iki ülkenin ortak sınır komşuluğundan ortaya çıkan böylesine büyük bir yakınlığın hiç de  kamuoyuna yansımadığı ya da böylesine bir yansımanın emperyal merkezler ile siyasal çevreler tarafından kasıtlı olarak engellendiği görülmektedir. Haritada diz dize bir görünüm veren iki devletin jeopolitik konumlarının, her iki ülkenin halklarından saklanmaya çalışıldığı anlaşılmakta ve iki ülke üzerinde etkili olan siyasal güçlerin, bu iki yakın komşunun bir araya gelerek ortak hareket etmesinden çekindikleri anlaşılmaktadır. Bugün Türkiye’de yaşamakta olan normal bir vatandaş, kapı komşusu Bulgaristan ile ilgili herhangi bir bilgiye sahip olmadığı gibi, Bulgaristan’da var olan basın ve medya kanallarında da  Türkiye, diğer Balkan ülkelerinde olduğu gibi yeterince ağırlığa sahip olamamaktadır . Haritada var olan yakınlığın tamamen tersi bir uzaklık tarihten gelen aykırılıkların ve olumsuz gelişmelerin günümüzde de bilinçli bir çizgide devam ettirildiğini ortaya koymaktadır. Avrupa ya da dünya kamuoyunda da,Türkiye ve Bulgaristan birbirinden çok uzak görünmekte, geleceğe dönük senaryolarda ise bu iki sınır komşusu ülkenin birlikte yer alacağı bir yaklaşım, geçmişten gelen olumsuz alışkanlıklar nedeniyle yeni dönemin koşullarında gündeme gelmemektedir.

******

Yazının tümü için lütfen tıklayınız… Bulgaristan_ve_Turkiye

==========================

Dostlar,

Sayın Prof. Anıl Çeçen hocamızın yazdığı “Türkiye ve Bulgaristan” başlıklı 8 sayfalık kapsamlı makalenin tümünü okumak için yukarıda verilen giriş paragrafının altındaki erişkeye (linke) tıklamak gerekiyor..

Bu yazısı da 8 sayfa Sayın Çeçen’in.. tornadan çıkmışçasına.. Yine hiçbir ara başlık yok..

Anıl hocamız, geçtiğimiz Haziran’da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden emekli oldu. Onyıllarca Kamu Hukuku hocalığı yaptı, Devrim Tarihi derslerini yüklendi.
Emeği çok.. O’na ülke olarak şükran borçluyuz..
Emeklilik yaşamında sağlık ve huzur dileriz.

Fakat hocamızın durmaya niyeti yok..
Ülkemiz sorunları için kafa yormayı sürdürüyor.
Zamanı hala çok dar ki, yazılarında 8 sayfalık uzuuuun blok metinde Giriş, ara başlıklar,
sonuç ya da özet.. gibi bölümler oluşturmaya zaman ayıramıyor.. (Bu arada nokta ve virgüllerin yerlerini düzeltmek, çift boşlukları kaldırmak… gibi ufak tefek işler bize kaldı..)

Ama biz yine de O’dan öğrenmeyi sürdüreceğiz.. Her güzelin bir kusuru olurmuş.. (!)

*****

Türkiye – Bulgaristan ilişkilerinin olanaklı olan en geniş biçimde yürütülmesinde 2 komşu ülke için yarar var. Büyük ATATÜRK Döneminde Balkan Antantı (9 Şubat 1934’te Atina‘da Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında imzalanan anlaşma..) ile bu işbirliğinin temeli atılmıştı. Doğuda da Sadabad Paktı ile Türkiye barış köprüsü işlevi üstlenmişti. ( 2 Ekim 1935‘te Cenevre‘de Türkiye, İran ve Irak arasında üçlü bir antlaşma parafe edilmiş, daha sonra Afganistan da katılmıştı.)

Sevgi ve saygı ile.
13.09.2015, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Necati Doğru : SORULAR (ve bize düşündürdükleri..)

Sorular!
(ve bize düşündürdükleri..)

Necati Doğru
Necati Doğru

SÖZCÜ, 10 Eylül 2015

Soru 1                   :
400 milletvekili istiyorsunuz. Aldınız diyelim. Ne yapacaksınız da terör bitecek?

Soru 2                   :
O şeyi, neden şimdi yapmıyorsunuz? Elinizi tutan mı var?

Soru 3                   :
O şey, her ne ise, 13 yıldır neden yapmadınız?

Soru 4                   :
Öcalan ile yıllardır masa kurdunuz. Görüştünüz. PKK’dan haber getirip götürdünüz.
PKK’yı spor kulübü mü zannettiniz?

Soru 5                   :
PKK’nın silah yığınağı yaptığını bildiğiniz halde ve sizlere bu konuda bilgi geldiği halde
neden seçimlere dek kılınızı kıpırdatmadınız? Askerin garnizondan, polisin karakoldan çıkmaması için valilere niçin emirler verdiniz?

Soru 6                   :
13 yıldır yönettiğiniz ülkemizi iç savaş alanına döndürmenin karşılığı olarak hâlâ
oy istemeye hangi yüzle çıkıyorsunuz?

Soru 7                   :
Seçimlerden sonra ne oldu da son 4 yıldır görüştüğünüz PKK ile bozuştunuz?

Soru 8                   :
Öcalan- PKK- HDP ile görüşmeleriniz sırasında

PKK, her kezinde
“Öcalan’a verdiğiniz sözleri yerine getirmiyorsunuz silaha sarılacağız”

diye açıkça ilan ve tehdit ettiği halde onun saldıracağını hesap edip neden bir gelecek planı yapmadınız? Siz gelecek planı yapmadığınız için her gün şehit sayısının 15’e çıkabileceğini bilmiyor muydunuz?

Soru 9                   :
Bilmiyordunuz ise şimdi Devleti yönetmek ve yönetirken yine ülkeyi gelecek planlarından yoksun bırakmak için hangi yüzle 400 milletvekili istemektesiniz?

Soru 10                   :
PKK ve Öcalan ile yaptığınız görüşmelerin tutanaklarını halka ne zaman açıklayacaksınız?

* * *

Bu; “gelecek planı niçin yapmadınız da ülke Suriye, Irak, Libya benzeri iç savaş ateşinin içine düştü” ana sorusunu; birer gün arayla şehit olan 16 asker ve 15 polisin acılar içinde kaldırılan cenazelerine donuk gözlerle bakıp yanıtsız bırakmaktalar.

Iğdır haberliydi.
Bağırıyordu.
PKK oradaydı.
Biliniyordu.
Iğdır-Kars-Ardahan hattında Türkler Batıya göç ediyordu. Kürt kökenli vatandaşlar onların terk ettiği kentlere akıyordu. Iğdır Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın bir olup “Tek Millet- İki devlet” diye gururlandığı umudun köprü başıydı. Iğdır, Türkiye’yi Azerbaycan’a bağlayan Nahçivan’a sınırdı. 15 polis de Iğdır’dan Dilucu Sınır Kapısı’nda görev yapan arkadaşlarına yardıma koşuyordu. PKK’nın hain tuzaklar döşediğinden haberliydiler.

PKK polis araçlarını her gün çapraz ateşe alıyordu.
Ankara’dan zırhlı araç istemişler, o zırhlı gelmemişti.
Bombalar haindi. Uzaktan patlatıldı.
Asfalt yolun sağına 1 ton ağırlığında güçlendirilmiş mayını uzaktan haince patlatanlar
yaya olarak nereye, nasıl kaçtı? Iğdır’da evlere mi sığındılar? Yoksa İran’a ya da
Ermenistan’a mı kaçtılar, korunuyorlar?
A planı!
B planı!
C planı! Niçin yoktu?

* * *
Son soru: Gelecek planı yapmadınız.
Hazırı yediniz, bitirdiniz. 400 istiyorsunuz?Hangi yüzle?
*****

Boynu kalın! Ruhu karanlık!

Toplanmış, kurgulanmış, kışkırtılmış 40- 50 kişinin lideri olup Hürriyet Gazetesi’ne taşlı-sopalı baskın verdiren Boynukalın adlı AKP milletvekili için partisi ne karar verecek? O’nu;

  • “Bu yaptığın Anayasaya, parlamenter demokrasiye, siyaset ahlakına, hukuka, güçler ayrılığı ilkesine, parti ilkelerine, akıl ve mantık ölçülerine, Meclis’te yaptığın yemine aykırıdır.
    Sen partimizin yüz karası oldun. Seni partimizden atıyoruz. Milletvekili olman için yeniden listeye koymayacağız. Senin boyun kalın, ruhun karanlık.” dedi mi?Niçin demedi? Demek için ne bekliyor? Kimden izin bekliyor?

    =====================================

    Dostlar,

    Sayın Necati Doğru‘dan çelik leblebi gibi 10 soru AKP – RTE’ye..

    Bir de, AKP Gençlik Kolları Başkanı ve İstanbul Milletvekili Abdurrahim Boynukalın
    sorusu ve sorunu var.. Kimdir bu adam? Ne mal olduğunu anlamak için, Soner Yalçın‘ın
    dünkü (10.9.2015) SÖZCÜ‘de kaleme aldığı belgesel makalesine bakılmasını öneririz..
    (http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/soner-yalcin/kim-bu-boynukalin-931139/)

    Bu yazısını (Kim bu Boynukalın??) Soner Yalçın şöyle bağlıyor :

    – …..
    İstedikleri rejim bellidir; Türkiye’yi “küçük Suudi Arabistan” yapmak istiyorlar!
    Yıllardır… Bu bilinçle büyütüldüler…
    Kemalist Cumhuriyet’ten nefret ediyorlar!
    Baksanıza… Suud Kralı ölünce ulusal yas ilan edip Türk bayrağını yarıya indirirler.
    Baksanıza… Abdurrahim Boynukalın’ın 16 Ağustos’daki retweeti sanki
    “Ebû Gudde”nin intikamını almak istercesine idi:

    “Mücahitlerimizin mesajı net; Ya Suriye’yi cennete çeviririz ya da cennete gideriz.”

    Tehlikenin farkında mısınız?..
    (AS: İlhan Selçuk da ölümünden önce bu soruyu Cumhuriyet’in manşetinden sürekli sormuştu..) 

    Büyük bir birleşik cephe oluşturamazsak, yeni Madımak’ları seyretmeye devam ederiz.
    Mesele sadece Doğan Medyası değildir…
    Mesele derin’dir; rejim değişikliği saldırısıdır.

    ******

    Evet dostlar,

    “Beraber yürüdük biz bu yollarda”, şifreli sloganı eşliğinde “2023 Türkiyesi hedefleri” artık bütün çıplaklığıyla ortadadadır..

    Bay RTE ısrarla ve kendi ağzıyla “.. Türkiye’de artık rejim değişmiştir..” dayatması içindedir.
    Tapılan fiili bir darbedir ve apaçık Anayasayı ihlaldir, Anayasa suçudur.
    Gemiler yakılmıştır, geri dönüş yoktur..
    Ülkenin kan deryasına sürüklenişinin ana nedeni budur..
    İktidar, iktidar, iktidar..
    Hem de tek başına..
    Ve de Anayasayı halkoylamasına (referandum) gerek bırakmadan değiştirecek en az 367!

    RTE bu baklayı da ağzından kaçırmıştır. 16 askerimizin kahpece mayın tuzağı ile şehit edildiği günün gecesinde yazlık tatil yaptığı Huber Köşküne çağırdığı yandaş TV kanalına canlı yayında demeç vermiştir ve

  • “400 vekil verilseydi bunlar olmayacaktı..” diyebilmiş, kanımızı dondurmuştur.
    Bu konuşma aşağıdaki erişkeden izlenebilir, özellikle AKP’li ler izlenmelidir.http://webtv.hurriyet.com.tr/haber/cumhurbaskani_119197?startVideo=6, ATV, 6.9.2015

    Bir AKP milletvekili örgütlemesiyle gece yarısı HÜRRİYET Gazetesine saldırmak yerine,
    bu çok tehlikeli sözlerin sahibini sorgulamalıdırlar. Bu kişidir asıl sorumlu gerçekte..

    Bu bağlamda CHP’nin sorumluluğu tarihsel olarak iyice ağırlaşmış, stratejik ve kritik bir
    boyut almıştır. Bu sırat köprüsünde küçük hesaplara asla yer yoktur..
    Yeni ve büyük, yürekli adımlar zorunludur!

  • Bütün ULUSALCI KESİMLERİ BİRARAYA TOPLAMAK KAÇINILMAZDIR! 

    Unutulmasın, Büyük ATATÜRK böyle başarmıştır Kurtuluş Savaşımızı ve
    bize tüm zamanların altın öğüdüdür :

    • “Milletlerin tarihinde bazı dönemler vardır ki, belli amaçlara erişebilmek için maddî ve manevî ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı doğrultuya yöneltmek gerekir. Yakın yıllarda milletimiz, böyle bir toplanma ve birleşme hareketinin önemli sonuçlarını kavramıştır. Memleketin ve devrimin, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması gerekir. Aynı cinsten olan kuvvetler, ortak amaç yolunda birleşmelidir.”
      Sevgi ve saygı ile.
      10.09.2015, Datça

      Dr. Ahmet SALTIK
      www.ahmetsaltik.net
      profsaltik@gmail.com

Fiili Durum Yaratılarak Anayasayı Değiştirme Girişimleri Hakkındaki Düşünceler

Fiili Durum Yaratılarak Anayasayı Değiştirme Girişimleri Hakkındaki Düşünceler

portresi2

 

Onur Öymen 

 

Sayın Cumhurbaşkanı’nın

Milletin doğrudan Cumhurbaşkanı seçmesiyle yeni bir döneme girilmiştir. …
İster kabul edilsin, ister edilmesin Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun hukuki çerçevesinin anayasal olarak kesinleştirilmesidir.”

yolundaki sözleri haklı tepkilere yol açtı. Anayasal demokrasilerde fiili durum yaratılarak anayasanı değiştirilmesi şeklinde bir durumun örneği bilinmemektedir.

Türkiye’de de anayasanın nasıl değiştirilebileceğinin yöntemi ve usulleri anayasamızın
175. maddesinde yer almıştır. Bu usuller arasında fiili durum yaratılarak devletin yönetim sisteminin değiştirilmesi” yoktur.

Anayasal demokrasilerde sıfatı ne olursa olsun herkesin anayasaya titizlikle uyması
bir zorunluktur.

Aslında, uzunca bir süreden beri Türkiye’de Anayasa’ya uygun düşmeyen, hatta açıkça aykırı olan pek çok gelişme yaşandı. Ne yazık ki, siyasal partilerin, basının, sivil toplum örgütlerinin ve aydınların önemli bir bölümü bu aykırılıklara yeterince tepki göstermedi.

Örneğin, Meclis’te yeni Anayasa hazırlanması için yürütülen çalışmalarda, başta iktidar partisi olmak üzere, kimi siyasal partiler Anayasa’nın “Değiştirilmesinin önerilmesi bile yasaklanmış olan” ilk üç maddesinin değiştirilmesi için önergeler verdiler ve böylelikle Anayasa’nın özüne aykırı bir tavrı açıkça sergilediler.

Ne yazık ki, buna yeterince tepki gösterilmedi.

1924 Anayasası’ndan başlayarak Anayasanın temel direklerinden biri olan
“Türk milleti” tanımı
nı, yani

“Hangi dinden, mezhepten, etnik kökenden gelirse gelsin bütün vatandaşların
Türk milletinin bir parçası olduğu”

ilkesinin değiştirilerek “Türk” kelimesinin Anayasadan çıkarılması önerildi!

Ne yazık ki, yalnız iktidar değil muhalefet partilerinden de bu öneriye sıcak bakanlar ve
bunu yaşama geçirmek için formül arayanlar çıktı.

Anayasamızın 68. maddesinin 4. fıkrasında;

-“Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri,
demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz
.”

denilmektedir. 69. maddede de “68’inci maddenin 4. fıkrası hükümlerine aykırı bulunması durumunda o partilere temelli kapatma kararı verilir. denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin o zamanki 11 üyesinin 10’unun oylarıyla AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu kabul edildi ve bu parti para cezasına çarptırıldı.

Anayasa Mahkemesi’nin o zamanki Başkanı Haşim Kılıç bu kararla AK Parti’ye ciddi bir uyarı yaptıklarını ve “İlgili partinin gereken analizi yapacağına, gereken dersi çıkaracağına inanıyorum.” demişti. O tarihten sonra AKP’nin laiklikle bağdaşmayan söylem ve eylemlerini sürdürmesine karşın buna yargıdan, siyasal çevrelerden, basından, sivil toplum örgütlerinden yeterince uyarıda bulunulduğu ve tepki gösterildiği söylenemez. Yani anayasanın 68. ve 69. maddelerinin tam olarak uygulanmaması sineye çekilmiş oldu.

Gene Anayasamızın 68. maddesi siyasal partilerin tüzük ve programları ile eylemlerinin devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamayacağını belirtmektedir. 69. madde de bu kurala uymayan partilere temelli kapatma kararı verilir denilmektedir. Siyasal Partiler Yasası‘nın 90. maddesinde de

  • “Bölge veya ırk esasına veya adına dayanan siyasi parti kurulamaz.
    Siyasi partiler, herhangi bir bölgenin veya ırkın diğerlerine hâkim veya diğerlerinden
    imtiyazlı olması amacını güdemezler.”
    denilmektedir.

Bir partinin uzun zamandan beri ülkemizin milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı bir tutum içine girerek Türkiye’deki “halklardan” söz eden söylemleri de aynı şekilde sineye çekilmektedir. Yani bu açıdan da anayasa fiilen ihlal edilmektedir.

Özetle       : Anayasa’nın en önemli maddeleri yıllardan beri ihlal edilirken toplumun geniş kesimlerinin sessiz kalması, öyle anlaşılıyor ki, kimi çevrelerde Anayasa’nın fiilen askıya alınabileceği umudunu doğurmuştur.

Anayasanın özüne sahip çıkmayan, kurallarına uymayan ve en önemlisi, değiştirilmesi
teklif bile edilemeyecek maddelerinin değiştirilmesi için resmen öneride bulunan kadrolarla Türkiye’yi çağdaş demokrasilerin düzeyine yükseltecek yepyeni bir Anayasa yapılabileceğini düşünmek mümkün müdür?

Türkiye bir an önce içinde bulunduğu akıl tutulması döneminden kurtulmalı ve anayasanın özüne sahip çıkmalıdır. Bence bu gerçekler önümüzdeki seçim döneminde halkımıza en iyi biçimde anlatılmalı ve Türkiye’nin bir hukuk boşluğuna düşerek fiili durumlarla yönetilen bir ülkeye dönüşmesi önlenmelidir.

Saygılar, sevgiler.
26.08.2015

==============================

Teşekkürler değerli Öymen…

Her zamanki diplomat inceliği, engin bilgi ve deneyim birikiminden imbiklenen dikkatli gözlemler ve yerinde, akıllıca öneriler..

Onur Öymen bir Cumhuriyet aydını.. Mülkiye‘li..
Büyük Atatürk‘ün İstanbul’dan Ankara’ya taşıttığı (1936) seçkin okulun mezunu.

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Onur ÖYMEN : Hiroşima’nın 70. yıldönümü

Hiroşima’nın 70. yıldönümü

?????????????????????????????????????????????????????????
Onur ÖYMEN
06.08.2015

Bugün, Amerika’nın (AS: ABD’nin demek gerekir) 6 Ağustos 1945’te Japonya’nın Hiroşima kentine atom bombası atmasının 70. yıldönümü.

9 Ağustos’ta da Nagazaki kenti bombalanmıştı (AS: yine atom bombası!).

Bu iki hava (AS: nükleer) saldırısının sonucunda yaşamını yitireenlerin sayısının
129.000 ile 246.000 arasında olduğu hesaplanıyor.

Savaşın en acımasız yüzünü gösteren bu insanlık dramı hakkında ünlü şairimiz
Nazım Hikmet 1956’da şu şiiri yazdı:

KIZ ÇOCUĞU

Kapıları çalan benim 
kapıları birer birer. 
Gözünüze görünemem 
göze görünmez ölüler.

Hiroşima’da öleli 
oluyor bir on yıl kadar. 
Yedi yaşında bir kızım, 
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce, 
gözlerim yandı kavruldu. 
Bir avuç kül oluverdim, 
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için 
hiçbir şey istediğim yok. 
Şeker bile yiyemez ki 
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı, 
teyze, amca, bir imza ver. 
Çocuklar öldürülmesin 
şeker de yiyebilsinler.

Nazım HİKMET

====================================

Dostlar,

Sayın Öymen’e teşekkür ederken, usta ozan Nazım Hikmet’i,
masum Japon kurbanlarla derin özdeşimi (empatisi) için kutlamak isteriz.

ABD emperyalizmini, yeni geliştirilen atom bombasını biraz da test etme amaçlı olarak Japonya’nın masum sivil halkının kitlesel olarak ve üstelik 2 kez kurban seçilmesini lanetliyoruz! 2. Büyük Paylaşım Savaşı sonunda Japonya böylelikle bağsız – koşulsuz teslim alındı (15.08.1945) ve ABD tarafından işgal edildi.. Japonlara “ordu” kurma izni verilmedi ve çok sayıda ABD askeri üssü, yaklaşık 360 bin km2’lik alanı olan (Türkiye’nin yarısından da az!..) ve binlerce adadan oluşan Japon topraklarına serpiştirildi.

Gerçi Japon faşizmi ve Mançurya’nın (Kuzeydoğu Çin) işgali durduruldu ama
Alman – İtalyan faşizmine set çekmek için Avrupa’nın ortasında ABD,
atom bombası kartını çekemedi..

Almanya da, Japonya da işgal edildi, askeri harcamaları son derece sınırlandı..
Ama her ikisi de sanayi devi oldular yaklaşık 50 yılda..
Dünyanın 3. ve 4. dev ekonomisi oldular..
Siyasal bilim açısından bu “ilginç olgun” un özenle irdelenmesinde yarar var.

HİROŞİMALAR OLMASIN! diyoruz…

Nükleer silahsızlanma çağrımızı yineliyoruz..

Büyük ATATÜRK‘ün evrensel ilkesinin tüm insanlığa yol göstermesini diliyoruz :

YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ!

Sevgi ve saygı ile.
6 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kaçak Saray için resmi yazı gönderdiler

Kaçak Saray için resmi yazı gönderdiler

Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nde yapılan basın toplantısında, AOÇ’deki tüm iş ve işlemlerin durdurulması için süreç başlattıklarını ifade eden Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan,

“AOÇ’de Kaçak Saray ve yerleşkedeki tüm kaçak yapıların ruhsatının, iskanının ve dayanaktan yoksun alandaki bütün alt ölçekli planların iptal edilmesini Büyükşehir Belediyesine resmi yazıyla gönderdik.” dedi. (05 Ağustos 2015)

“Türkiye Cumhuriyeti böyle hukuksuzluk görmedi” diyen Candan şunları söyledi:

– “Ankara Büyükşehir Belediyesine alt ölçekli planların iptali için girişimde bulunduk.
. Artık üst ölçekli bir plan dayanakları yok. Ruhsat ve iskanları verdikleri alt ölçekli planların da iptal edilmesini istedik. Bu alandaki her şey, binalar yollar hukuk dışı. Ruhsat ve iskanlar da yasadışı verilmiş durumda, onlarla ilgili davalarımız devam ediyor. Hukuk önünde herkes eşittir. Sit alanında tarihi evinde değişiklik yapan Ayşe teyze için hapis cezası ve para cezası isteniyor. Hukuk Ayşe Teyze için uygulanıyor. Hukuk Kaçak Sarayda uygulanmıyor.

Artık herkes hukuka uymak zorunda. TBMM’nin AOÇ alanında sosyal tesis yapmasına karşı yürütmeyi durdurma aldık. TBMM bu karar uydu. AOÇ’de hukuka uymayanlar, toplumsal sözleşmemize aykırı davranıyorlar, bu hukuksuzluk toplumun birliğini, dirliğini ve huzurunu bozar. En önemli şey budur. Asıl sorun hukukun, üstünlerin hukukuna dönmesidir, adaletsizliktir. AOÇ’deki talan ve Kaçak Saray hukuksuzluğun aynası olmuştur.”

“ULUS’TA SİT ALANINDA ACELENİZ NE?”

Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı, Ulus’ta içinde 1. derece arkeolojik SİT alanı olan Roma Tiyatrosu” ile birlikte büyük bir alanda, Bakanlar Kurulu kararıyla acele kamulaştırma yapıldığını bildirdi. 1. derece SİT alanlarında neden acele kamulaştırmaya gidildiğinin büyük bir soru işareti olduğuna dikkat çeken Candan, geçtiğimiz günlerde Ulus tarihi kent merkezinde yürütülen yenileme alanı projesi kapsamında Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından acele kamulaştırılacak
kimi taşınmazlara ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, Resmi Gazete’de yayımlandığını hatırlattı. Candan, buna göre, tarihi kent merkezinde yürütülen çalışmalar kapsamında kalan, 11 parsel ile 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı kapsamında kalan parsellerin acele kamulaştırılması kararlaştırıldığını belirtirken, bu kararın hukuk dışı olduğunu söyledi. Ulus’taki acele kamulaştırma kararını yargıya taşıyacaklarını ifade eden Candan, AKP iktidarının acele kamulaştırmada rekor kırdığını söyledi.

1787 ACELE KAMULAŞTIRMA YAPILDI

Candan, sözlerine şöyle devam etti:

– “Acele kamulaştırma yalnızca üstün kamu yararı varsa, savaş durumunda yapılabilir. 1978-2012 arasında Türkiye’de acele kamulaştırma sayısı 14.
AKP iktidarında 13 yılda 2015 dışında tam 1787 acele kamulaştırma yapılmış!
Bu 130 kat çok. Aceleniz ne?? Diye sormak lazım. Acele kamulaştırma savaş durumlarında ve üstün kamu yararı için uygulanıyor.

Acele kamulaştırma AKP’nin kendi ekonomi ve sermayesini organize eden
kentsel ranta el koyma amacıyla yapılıyor.

Ulus tarihi kent merkezinde şu an Yıldırım Beyazıt Üniversitesine alan mı açılıyor?
1. derece Arkeolojik SİT alanlarında neden acele kamulaştırmaya gidildiği de büyük soru işaretleri taşıyor.”

Candan, konuyu yargıya taşımak için hazırlık yaptıklarını bildirdi ve Büyükşehir Belediyesinin açtığı onlarca kamulaştırma davasından hangi gerekçelerle feragat ettiğinin de açıklanmasını istedi.

“KAÇAK SARAY’I MEŞRULAŞTIRMAYA ÇALIŞIYORLAR”

Mimarlar Odası Ankara Şube 2. Başkanı Ali Atakan ise, ülke yöneticilerini hukuka saygılı olmaya davet ederek,

– “Toplum, geleceğinden kaygı duyar hale geldi. Milletin sarayı diyerek Kaçak Saray’ı meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Bunun neresi milletin sarayı, millet bu sarayın neresini kullanıyor?” diye sordu.

Yurt Gazetesi 
http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/kacak-saray-icin-resmi-yazi-gonderdiler-h93718.html

===========================================

Dostlar,

Dünden bu yana Bay RTE’nin Kaçak Sarayı‘na ilişkin birkaç yazı koyduk web sitemize..

TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesini ve Başkan Sayın Tezcan Karakuş Candan‘ı
bir kez daha kutluyor ve dayanışma duygu ve düşüncelerimizi bir kez daha açıklıyoruz.

Sizleri de bu kişiye ve Mimarlar Odası Ankara Şubesine destek vermeye çağırıyoruz..

Büyük ATATÜRK‘ün çok özel bir vasiyeti olan AOÇ – ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ‘nin daha da geliştirilerek üretimini – bilimsel araştırmalarını… sürdürmesi, Başkentin çevre sağlığı, esenliği ve beslenmesine, doğaya katkı vermesi… ve gelecek kuşaklara böylece aktarılması
vefa ve hukuk gereği iken, özellikle bu toprakların amaç dışı – rant hırsıyla kullanılması,
son derece lüks saraylar yapılarak birilerinin kişisel komplekslerinin onarımı – sağaltımı için, dahası Cumhuriyet ve Atatürk’ten intikam alınması dürtüsüyle işgali kanımıza dokunuyor!.

Bu bakımdan sorunun TBMM’ye taşınması, muhalefet partilerince ısrarla izlemi gerekiyor.
Türkiye’nin AKP eliyle yangın yerine, savaş ortamına sürüklendiği günlerde sorun özellikle
gözden kaçırılıyor.

Danıştay‘ın kendisine yaraşır biçimde hiçbir ödün vermeden SALT HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ SAVUNMASINI ve bu tutumunu sonuna dek sürdürmesini diliyoruz.

Gün olur;

– o KAÇAK SARAY boşaltılır,
– AOÇ’ye devredilir,
– AOÇ CUMHURİYET MÜZESİ yapılır..
– AOÇ Bilim – Araştırma Merkezi yapılır…

Büyük Atatürk‘ün kemiklerini sızlatmayacak bir biçim ve işleve mutlaka kavuşturulur, kavuşturulmalıdır. Bu bağlamda yasa tanımayanlardan da, Cumhurbaşkanı – Başbakan da olsalar mutlaka hesap sorulacaktır.

CHP soruna özellikle sahip çıkmalıdır. 

Sevgi ve saygı ile.
5 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

EN YÜKSEK OTORİTE…


EN YÜKSEK OTORİTE

portresi

 

 

Zeki Sarıhan

 

Bütün ömrünü ezilenlerin davasına adamış Avukat Emcet Olcaytu, geçtiğimiz ay beklenmedik bir biçimde aramızdan ayrıldı. Henüz 67 yaşındaydı ve yaşasaydı
bundan sonra hiç kuşku yok ki bağımsızlığı, demokrasiyi ve sosyalizmli savunmaya devam edecekti.

28 Haziran 2015 günü O’nu sevenleriyle birlikte Levent Camisinden ebedi dinlenme yerine uğurlamaya gitmemin nedeni, ne yalan söyleyeyim, kendimle O’nun arasında
büyük bir benzerlik görmemdendir.

Bu benzerlik, mezarı başında arkadaşı Özcan Buze’nin de O’nun için söylediği gibi, insanın “kendi vicdanından daha yüksek bir otorite, daha yüksek bir merci tanımaması”dır. Bunu son yıllarda herkese açık sanal ortamlarda paylaştığı eleştirilerinde görüyorduk. Üyesi olduğu ve yıllarca emek verdiği partisinin görüşlerinde gördüğü yanlışlıkları tartışıyor, bu konudaki tabuların üstüne gidiyor, partilileri düşünmeye
sevk ediyordu. O’nun bu tutumu, parti disiplinine aykırı mıydı, görüşlerini yalnız
ilgili organlarda mı dile getirmeliydi? Bir bölüm partili bunu savundular. Emcet ise eleştirdiği görüşlerin özel bilgi olmadığını, gazete ve televizyonda yer almış yazı ve demeçler olduğunu, herkese açık bu görüşlerin herkes tarafından eleştirilebileceğini yazıyordu.

Emcet Olcaytu’yu neden disiplin kuruluna verip partiden ihraç etmediler,
merak konusudur. Böyle bir işlem ile karşılaşırsa parti hukukunu çok iyi bilen birisi olarak kendisini yetkinlikle savunacağını tahmin ederim. Davasını ispat eder, karşı tarafı
açığa düşürebilirdi. Ben o dairenin dışına çıkalı çok olduğu için, O’nun açtığı tartışmalara katılmadım.

BİAT KÜLTÜRÜNE İTİRAZ

Biat kültürü, aydınlanmadan yeterince nasibini almamış bizim gibi bir toplumda
çok yaygındır. Artık orada ideoloji, politika, program, tüzük değil, lider önemlidir.
O’na hoş görünmek, O’nun bir dediğini iki ettirmemek gerekir. Bu gözü kapalı itaat,
İttihat Terakki döneminden başlayarak siyasal tarihimizde millete çok şey kaybettirmiştir. Bizde genellikle ortak aklın yerine bir üst akıl geçerlidir.
Hatta kimi kez akıl bütünüyle ortadan kalkar…

İktidar partisinde nasıl bir biat kültürü olduğunu, yıllardır görüyoruz.
Lider gibi düşünmeyenler olursa, onların susmaktan başka bir seçenekleri yoktur.
17-25 Aralık 2013 yolsuzluk olaylarını AKP’lilerin de görmediğini kim söyleyebilir?
Bir insanın bunu görmemesi için idrakten tümüyle yoksun olması gerekir. Fakat partinin koskoca Meclis grubu, yolsuzluğa karışmış Bakanların Yüce Divan’a sevk edilmelerini
bu biat kültürü nedeniyle önledi. Ağızlarının çalımından bu yolsuzluk olayından hoşlanmadıklarını anladığımız kimi mebuslar, “lider öyle istiyor” diye sonunda
yolsuzluk yapanları aklama işine katıldılar.

Türkiye’nin Suriye siyasetini aklı başında hangi insan tasvip edebilir?
Ama biat kültürü nedeniyle ülkemiz bu beladan hâlâ kurtulabilmiş değil.

DEMOKRASİ DEDİĞİN ORTAK AKILDIR

Demokrasi dediğimiz şey, danışma ve tartışmadan, ortak kararlara varmadan başka
nedir ki? Mao’nun kitaplarından birinde bilgi kuramıyla ilgili şöyle bir anlatıma rastlamıştım:

Bir bilgi halka sunulur, halktan gelecek önerilerle yeniden biçimlendirilir, yeniden halka sunulur ve gelen eleştirilerle yeniden oluşturulur. Bu böyle sonsuza dek sürer.
İşte bu yöntemdir ki, toprak ağalarının ayakları altında yüzyıllardır ezilmiş, üstelik önce Japonların, istilasına, daha sonra Amerikan destekli bir savaş ağasına karşı koskoca bir toplumu ayağa kaldırmıştır.

Sosyalist Emcet Olcaytu, danışma mekanizmalarının işlemediği bir yapının içinde
biat etmeyerek kendi onurunu da yüceltmiş bir aydındı. Evet, örgüt vardır, lider vardır, önemlidirler ama,

Devrimci bir Aydın için kendi vicdanından daha yüksek bir otorite yoktur.

Doğruları her yerde ve her zaman, herkesin yüzüne karşı savunmak esastır.
Örgütün çıkarlarından önce halkın çıkarı gelir.
Halkın çıkarını gözetmeyen ve gerçeklere dayanmayan bir politika zaten erinde geçinde yok olmaya mahkûmdur. Bir yanlışı isteyerek paylaşmak gerçek aydının vicdanını kanatır. Bunun hesabını kendisine bile veremez. (12 Temmuz 2014)

==================================

Dostlar,

Sayın Zeki Sarıhan dostumuzdan – öğretmenimizden yine klas bir yazı paylaşıyoruz.

Rahmetli Devrimci Av. Emcet Olcaytu için yaptığı değerlendirmelere katılıyoruz.
Emcet beyin kızkardeşi merhum hanımefendiyi Silivri yollarındaki “yoldaşlıklarımızdan” ve daha pek çok ortak eylemden tanıyoruz. Hastalığını biliyorduk ve kardeşi Silivri zindanlarında kahreden bir kahpelikle tutsak iken duyduğu derin acının tanığı ve
bir parça da ortağıyız.. Kardeşini yitirmek O’na kaldırılamayacak bir darbe oldu ve
birlikte sonsuzluğa göç ettiler al kanatlı doru tayların sırtında..

Bunca örselenme (travma) yaşatılmasa idi kendilerine, olağan koşullarda yaşamları sürer ve topluma daha çok katkıları olurdu.. Yitik ve fatura ağırdır, giderimi olanaksızdır ve kökü dışarıda bu kumpas davaların sorumlularından yasal hesabı mutlaka sorulmalıdır..

Önceki gün, Sayın Zeki Sarıhan’ın çiçeği burnunda CHP Ankara Milletvekili Sn. Av. Şenal SARIHAN‘ı TBMM’de basın açıklamasında gözyaşlarına boğulmuş olarak acıyla izledik. Yine kökü dışarıda 12 Eylül askeri darbesinin 5 generalinden sonuncusu
Tahsin Şahinkaya da ölmüş ve dava dosyası kapatılmıştı.. Şenal hanım isyanını susturamıyor ve incinen adalet duygusunu dışavuruyordu pek çoğumuzun yerine de..
Dava kapatılmamalı, sanıkların yokluklarında da yargılama sürdürülerek en azından işlenen insanlık suçu yargı kararına kavuşturulmalıydı cezalandırılacak sanık kalmasa bile.. Yaşayan ve yitirilen mağdurların saygınlıkları geri verilmeliydi.. Şenal hanım,
2 küçük çocuğundan koparılarak o dönemde hapse atılmıştı, kendi ağzıyla kameralar önünde söylediğine göre İŞKENCE GÖRMÜŞTÜ!

Eşi Zeki Sarıhan 1402’lik edilerek öğretmenlikten atılmıştı..
Yüzbinlerce doğrudan, milyonlarca dolaylı mağdurun yaşadıklarına tipik bir örnekti.
Biz de o dönemde babamızı görev şehidi olarak vermiş ve başkaca giderimi olanaksız acılar yaşamıştık ailece..

Anadolu toprakları ve halkı (Türk Ulusu), artık 1. sınıf bir demokrasiyi hak ediyor..
Bu topraklarda çok can verildi, çoook kan döküldü insanca bir yaşam ve düzen için..

Hiç kuşku yok, halklar, haklarını er ya da geç alırlar..
Bu şaşmaz tarihsel süreçte akıllıca ve insana yaraşır olan, olağan akışa karşı koymak değil ona katkı vermektir. Büyük ATATÜRK‘ün de buyurduğu üzere;

– Emperyalizm ve sömürgecilik yeryüzünden yok olacak,
yerini tüm insanların kardeşçe yaşayacağı bir düzen alacaktır…

Uğruna bin can feda olsun..

Olcaytu kardeşlere, kendisini haklı olarak bu kardeşlerin kavgalarına benzer katkıları topluma sunduğunu ve bedeller ödediğini tevazu ile düşünen Zeki – Şenal Sarıhan çiftine ve benzer emek – eylem sahibi herkese selam olsun!

Sevgi ve saygı ile.
12 Temmuz 2015, Tokat

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

‘MİT TIR’ları” Silah Taşıyordu!


‘MİT TIR’ları” Silah Taşıyordu!


Cumhuriyet
‘in dün (29 Mayıs 2015) manşetten duyurduğu ‘MİT TIR’ları” haberi,
Erdoğan‘ın konu ile ilgili daha önce söyledikleri yeniden gündeme geldi.

MIT_TIRLARI1_SILAH_DOLU_Cumhuriyet_29.5.12

 

 

 

Bakın Erdoğan MİT TIR’lerı için neler söylemişti:

20 Ocak 2014 (Olaydan bir gün sonra)

“Savcı, benim iznim, Adalet Bakanlığı’nın haberi olmadan böyle bir müdahalenin içine giremez. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın ne getirip ne götürdüğüne bakamaz. Bu, bu paralel yapılanmanın diğer bir versiyonudur. Kısa bir zaman önce atılan adımın devamıdır. Ne yazık ki burada jandarmamız da kullanılmıştır. Burada, gerek bu savcıyla gerekse jandarmayla ilgili,
komuta kademesini kastediyorum, hepsiyle ilgili hukuki süreç başlatılmıştır.
Gereği de bunlarla ilgili yapılacaktır.”


16 ŞUBAT 2014

“Benim ülkemin İstihbarat Teşkilatı, Suriye’ye, hem de Suriye’deki Bayır Bucak Türkmenlerine insani yardım taşıyacak, birileri de gelecek, bunu silahla, zorbalıkla, yasa dışı şekilde engelleyecek. Ey paralel yapının savcısı, sen benim bilgim olmadan, iznim olmadan MİT’e müdahale edemezsin. Yasa bunu emrediyor. Bu ne cesaret? Bu millet bunu affetmez.
Bu millet bunu unutmaz. Bu ihanetin, bu aşağılık faaliyetin, bu casusluğun hesabını
hepsinden soracağız.”

6 Ağustos 2014

“Biz Suriye’deki Bayır Bucak Türkmenlerine MİT eliyle yardım ulaştırıyoruz. İki TIR.
Adana’da paralel yapı zihniyetini taşıyan bir savcı çıkıyor, polisler jandarmalar bu TIR’ların önünü geçiyorlar. MİT elemanlarımızı tartaklıyorlar. Kanunsuz fotoğraf çektiriyorlar.
Bunu yapmaları aslında suç. Ama yasal olmayan bir uygulamayı yapıyorlar. Buradan nereye gidiyordu yardımlar? Bayır Bucak Türkmenlerine gidiyordu. Peki Bahçeli’nin sesi çıktı mı? Kılıçdaroğlu’nun sesi çıktı mı?”

18 MAYIS 2015

“Suriye’deki Bayırbucak Türkmenlerine yardım götüren TIR’ları paralel örgütün savcıları, polisleri, askerleri durdurup tüm dünyaya bir mesaj vermeye çalıştılar. Amaçları Türkiye’yi, terör örgütlerine destek veren bir ülke gibi göstermekti. Bunun adı açıkça vatana ihanettir. Benim gönlümde de milletimin gönlünde de bunlara verilecek ceza aslında bellidir. Ama Türkiye bir hukuk devleti. Hem de onlara rağmen bir hukuk devleti. Bizim anamuhalefetin genel başkanının özlediği 27 Mayıs hukukunun bunlara dahi uygulanmasına gönlümüz razı gelmez.”

MIT_TIRLARI2_SILAH_DOLU_Cumhuriyet_29.5.12

 

Oysa;

AKP’li Yasin Aktay: MİT TIRLARI SİLAH TAŞIYORDU

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Siirt Milletvekili Adayı Yasin Aktay, savcıların tutuklandığı MİT Tırlarıyla ilgili ŞOK bir itirafta bulundu: MİT Tırları silah taşıyordu.

MİT’e ait içi silah dolu Tırları durdurdukları için bugüne kadar birçok asker ve son olarak
bu Tırlar için durdurma talimatı verdikleri için 4 Savcı ve 1 Jandarma Komutanı
geçtiğimiz günlerde tutuklanmıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, o dönemde bu durdurulan TIRların Türkmenlere yardım götürdüğünü iddia etmişti.

Ancak Erdoğan’ı hem TIRların içinde bulunan malzemeler hem de Türkmenler yalanlamıştı. Tutanaklarda TIRların içinde silah olduğu belgelenirken,
Türkmenler de “Bize yardım gelmedi..” demişti.

Önceki bu konuda AKP’li Yasin Aktay’da şok bir itiraf geldi. Milletvekili adayı olduğu Siirt’te seçmenlerle bir araya gelen Aktay, MİT Tırlarının silah taşıdığını resmen ilan etti. Yasin Aktay, Askerlerin ve Savcıların tutuklanmasına neden olan MİT Tırları’nın Özgür Suriye Ordusu’na silah taşıdığın açıkladı. Aktay’ın bu itirafı, geçtiğimiz günlerde tutuklanan Savcıları da harekete geçirdi. MİT Tırlarını durdurdukları için geçtiğimiz günlerde hukuksuzca tutuklanan Cumhuriyet Savcıları, Yasin Aktay’ın derhal ifadesinin alınması gerektiğini belirttiler.

Siyaset
– 18 Mayıs 2015 Pazartesi 09:30

Erdoğan MİT TIR’ları için ne demişti? – VİDEO

============================================

Dostlar,

Ne demeli bu durumda??

“12. CB RT Erdoğan yalan söylüyor / söyledi..” desek suç oluyor, hemen dava açtırıyor
Tayyip bey. Sanırız yüzlerce dava açtırdı bu vb. biçimde..
Açık ara ile dünya rerkorunun sahibi olsa gerektir.
Bu niye böyledir, hiç düşünmez mi?
Yanıt açıktır : Hukuku araç yapıp yıldırmak, susturmak, kimsecikleri konuşturmamak..
Yığınların gerçekleri öğrenmesini engellemek ve algılarını ters yönde yöneterek oy avcılığı yapmak..

Demesek; göz göre göre birileri halkı aldatıyor ve Türkiye’nin iç ve dış barışını tehlikeye sokuyor.. Ateşle oynuyor.. Komşu Suriye’de Batı emperyalizmi güdümünde silahlı isyan çıkarararak Esat rejimini devirmeye kalkan maşa – taşeron, sünni – dinci yobaz örgütlere
(Başta sözde Özgür Suriye Ordusu – ÖSO’ya!) Türkiye silah ve mühimmat desteği sağlıyor. Suriye’ye apaçık düşmanlık ilan ederek içişlerine doğrudan ve silahlı müdahale ile el uzatıyor.

Ardından 2 milyona yakın gariban Suriyeli Türkiye’de.. 5,5 milyar dolara varan doğrudan maliyet (Mayıs 2015’te) ve bir de duygu sömürüsü ile “Biz onlara ensar olduk.. “ edebiyatı..
(Dileriz seçim hilelerine karıştırılmaz bu yüzbinler…)
Reyhanlı’da 50’yi aşan masum yurttaşın Türkiye’nin bu iğrenç düşmanca politikasına karşı çıkanlarca (+ bildik istihbarat örgütlerince) hunharca katledilerek gözdağı ve yanıt verilmesi..

Yine hiç sıkılmadan bu çok acı olayı da sömürme ve “.. Reyhanlı’da Sünni kardeşlerimiz öldürüldü..” diyerek ayrıştırma, ötekileştirme, düşmanlaştırma, gerçek hedefi şaşırtma ve
Esad’ı hedef gösterme..

Tüm bunlar bir devlet başkanına yakışır mı?? Yeminine uyar mı? Hukuk içinde midir?
Atlantik ötesinin tehlikeli – kanlı serüvenlerine alet / taşeron olarak kadim komşu,
halkı Müslüman olan mazlum Suriye’ye ve gariban halkına bu vahşet reva görülebilir mi??

Tüm bu eli mahkum edimler, ne yazık ki, Erdoğan’ın onlarca kez kameralar önünde ilan ettiği “BOP eşbaşkanlığı” görevinin kaçınılmaz gereğidir.. “Biz bu görevi yapıyoruz..” sözleri Erdoğan’ın ağzından dökülen hazin tecellilerdir / kendi idam fermanıdır adeta.. Üstelik “BOP’un Ortadoğu barışı” demek olduğunu da Erdoğan ne acıdır ki, savunmak zorunda bırakılmıştı..

Ne hazin / acınacak bir tablo değil mi?? Peki ne uğruna??

Erdoğan bir süre sonra kalkıp, bir zamanlar yıllarca derin ortaklık içinde T.C.’ne karşı başlattıkları kumpas operasyonularını sürdürdükleri F Tipi / Cemaat hakkında,
belirttiği gibi “Kandırıldım.. “mı diyecektir?? Yurttaşımız bu masala kanacak mıdır?

Erdoğan çocuk mudur, zeka fukarası mıdır?

İkisi de olmadığına göre bu lanetli süreç, Hulki Cevizoğlu’nun deyimi ile “Lanetli yıllar”
nasıl adlandırılacaktır?
Her – halde, Yüce Divan’da, kendisinin de belirttiği üzere çok sayıda ve yinelenen
“VATANA İHANET” suçlarından yargılanacaktır. Bunun kaçarı kalmamıştır.
Artık mızrak çuvala sığmamaktadır; güneş balçıkla sıvanamamaktadır.

Erdoğan’ı ve suç ortaklarını hiç kimse kurtaramayacaktır.

Talihsiz Erdoğan ve suçlarına ortak ettikleri / göz yumanlar vd. dahil,
dönülmez akşamın ufkundadırlar…

Oysa, Büyük ATATÜRK‘ün altın ilkesini izleseydiler, “YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ” şaşmaz kuralına sarılsaydılar, olabildiğince bağımsız bir dış politika gütseydiler,
ne kendilerinin başına bu felaket örümcekleri örülürdü ne ülkemiz bu batağa saplanırdı
ne de bunca canımızı – malımızı yitirirdik..
*****

“Her şeyde bir hayır vardır..” der atalar.. Büyük sözdür..

Dileriz AKP’ye / Erdoğan’a aşkla = gözü kapalı = sorgulamasız = şeksiz – şüphesiz, haşa adeta İMAN EDERCESİNE milyonlarca oyu yağdıran aziz yurttaşlarımız bunca felaketten bir ders çıkararak hem kendilerini, hem Erdoğan ve şürekasını hem de ülkemizi daha büyük yıkımlardan alıkoymak için 7 Haziran 2015 seçimlerinde vicdanlarının ve sağduyularının sesini dinlerler..

İnsandan umut kesilmez..
Hala ümit ediyoruz..
AKP’nin iktidardan uzaklaştırılmasında, başta kendileri için olmak üzere,
saymakla bitmez “hayırlar” vardır.. Tersine, iktidarda kalmaları ise başta kendileri,
ülkemiz ve halkımız için çooook daha ağır – kanlı faturalar demektir..

Ne yazık ki, az eğitimli halkımız an-cak deneme yanılma ile öğrenebiliyor..

“Yandım anaaaam’….”, “Yandım Allaaaaah!” deme vakti,
geç kalmadan, daha ne zamandır acaba??

Dosyamın tümümü pdf olarak indirmek için lütfen tıklar mısınız??

MIT_TIR’lari_Silah_Tasiyordu

Sevgi ve saygı ile.
30 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Bir 23 Nisan Daha Böyle Geçti…

Bir 23 Nisan Daha Böyle Geçti…

Slide1 Slide2 Slide3 Slide4 Slide5 Slide6 Slide7 Slide8 Slide9 Slide10 Slide11 Slide12 Slide13 Slide14 Slide15 Slide16 Slide17 Slide18

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

23 Nisan 2015 günü Aslanlı Yolda Atamıza yürüdük..

Vatan Partisi’nin çağrısına katıldık.. 1. Meclis önünden Anıtkabir’e dek yürüdük..

Büyük ATATÜRK‘ün huzuruna çıktık..

*****

Görseller 23 Nisan 2015 Türkiye’sini ortaya koyuyor..

Bunların hepsi geride kalacak..

Türkiye’nin aydınlık birikimi, 12,5 yıllık AKP ayracını (parantezini) da kapatacak..

AKP Fetret’i sona erecek ve sorumlularından mutlaka yasal hesabı sorulacak..
Bunca vahşet ve tahribatın karşılıksız kalması düşünülebilir mi??

Haydi Türkiye’m, 7 Haziran 2015 milat olsun ve AKP iktidardan indirilsin..

Sevgi ve saygı ile.
24 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

KALKINMA İKTİSADININ DOĞUŞU – GELİŞİMİ ve TÜRKİYE’de KALKINMA


Dostlar
,

Kalkınma İktisadı uzmanı Sayın Halit SUİÇMEZ (PhD) çok değerli bir yazısını paylaştı.. Belirtmek ne denli uygun bilemedik ama bir anlamda ricamız üzerine yazdılar..
Sayın Dr. Suiçmez, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümü mezunu
ve Kalkınma İktisadı alanında PhD (Doktora) sahibi.
Geçtiğimiz dönemlerde kendilerinin birkaç yazısını daha paylaşmıştık.

Son yazılarının başlığı

 KALKINMA İKTİSADININ DOĞUŞU, GELİŞİMİ
   ve TÜRKİYE’de KALKINMA

Yazı 6 A4 sayfası oylumunda. Bu bakımdan pdf olarak vereceğiz.

Dr. Suiçmez, kısa tarihsel ardalan bilgisinden sonra temel kavramların tanımlarını vermekte:

portresi

Büyüme, yıllık üretimdeki artıştır.
Kalkınma ise üretim nimetlerinin artışının topluma adil,
hakça yansıtılmasıdır.

Yazı sonrasında Kalkınma İktisadı’na ilişkin temel kuramsal bilgileri, uygulama örneklerini, yazından aktarımları içermekte.
Türkiye’nin kalkınma uğraşlarına yer vermekte..

 

Büyük ATATÜRK döneminin kalkınmada görkemli – başarılı dönemlerini de örnekleyerek..

Türkiye İktisat Kongresi, Sanayi Planı, Planlı Kalkınma dönemleri,,

Dr. Suiçmez yazısını “Kalkınma Göstergelerine Göre Ne Durumdayız?” sorusuna çarpıcı örneklerle yanıt vererek bağlıyor, kendisinin yayımlanmış makalelerine de gönderme (atıf) yaparak :

– 2013’te 89 ülke içinde, en sefili başta olmak üzere, Türkiye 13. sıradadır.
(Halit Suiçmez, 7.7.2014 Sanayi Gazetesi)

-Sosyal Gelişme İndeksi Veya Sosyal Devlet Sıralamasında Türkiye 132 ülke içinde
64. sırada.
(Halit Suiçmez, 23.6.2014 Sanayi Gazetesi)

– Türkiye, 132 ülke arasında Temel Gereksinimleri karşılamada 43., Refahta 82,
Basın Özgürlüğünde 95., Sağlıkta 105. sıradadır.
(Kaynak; https://www.deloitte.com/assets/Dcom-Germany/Local%20Assets/Documents /10_PS/2013/SocialProgressIndex2013_file.pdf) 

-400 bin öğrencinin katıldığı dünyanın en kapsamlı eğitim araştırmasına göre,
Türkiye ortaöğretim niteliğinde 65 ülke arasında 44. sırada yer aldı.
(http://www.kamuajans.com/egitim-personeli/turkiye-egitimde-kacinci-sirada-h434178.html) 

-İstanbul üretim ve sanayide ilk sırada bulunurken, Ankara eğitimli ve nitelikli işgücü bakımından tepede yer alıyor. (http://www.sondakika.com/haber/haber-turkiye-nin-sosyoekonomik-gelismislik-haritasi-5176866/)

*****

Yazının tümünü okuma için lütfen tıklar mısınız??

KALKINMA_IKTISADININ_DOGUSU_GELISIMI_ve_TURKIYE’de_KALKINMA

Çok teşekkürler değerli dostumuz Dr. Halit Suiçmez…
Yazılarınızın sürmesi dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile.
15 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Diyanet’e kınama…


DHA Açıklamam             :

DİN İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı’nın, ilişki ile gebeliğin olanaklı olmadığı durumlarda başvurulan ’Taşıyıcı anneliğin’ İslam dini açısından uygun olmadığını;
nikahlı olmayan kişiler arasında başlayıp sonuçlanmayan tüp bebek uygulamasının, insanlık duygularını rencide etmesi ve zina unsurlarını taşıması sebebiyle
caiz olmadığını açıklaması üzerine;

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Ayşegül Akbay YARPUZLU şu açıklamayı yaptı;

Taşıyıcı annelik, tıbbi bir uygulama olarak, tüm dünyada yaygın ve iyi bilinen
bir üreme tekniğidir. Uygulandığı durumlar, yumurtalık, rahim ya da üreme yolları cerrahi müdahele ile çıkarılmış ya da aldığı çeşitli tedaviler yüzünden gebe kalması sakıncalı ve hatta; 
frajil-X sendromu gibi, dişiden kaynaklanan genetik bozukluklar gibi üreme sorunlarında olduğu gibi, baba adayı ile cinsel birliktelik yaşayan ancak fizyolojik gebelik seçimini tercih etmeyen kişilerin ve hatta eşcinsel çiftlerin tercihiyle de olabilmektedir.

Bugün bilim dünyası, bırakınız taşıyıcı anneliği, yapay rahim ile türler arası gebeliği tartışmaktadır.

Bireylerin, cinsel yaşamları, cinsel tercihleri, zevkleri ve kararları, tümüyle bireysel seçim ve tercihleri ve aynı zamanda özel yaşamlarıdır. Geleneksel sosyal baskılara aykırı olsa bile, herkes seks ve üreme konusunda yöntem ve sonuç kararını kendi bilinç ve tercihiyle verir.

Diyanetin, bilimsel anlamda çağı ve güncel tıbbi uygulamaların teknik ve kişisel
etik boyutlarını derinlemesine takdir etmesini beklemiyorum. Ancak, böyle bir
rutin uygulama için, engelleyici fetva verilmesi de son derece hatalı bir yanlış yönlendirmedir. Umarım, yaptıkları hatayı toplumun geleceği adına geri alabilirler.

Yapılan açıklamayı, cinsel özgürlükler, bilinçli ve karşılıklı rızaya dayanan
çoklu beraberlikler ve farklı cinsel tercihlere saygı ve nihayet üreme teknolojilerinin geleceği adına kınıyorum.’

24.03.2015, Ankara

================================

Dostlar,

Yukarıdaki açıklamaya biz de katılıyoruz.

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu ne yazık ki, hep yapageldiği gibi
gene bir bilimsel ilerlemeye, uygulamaya kerameti kendinden menkul akıl ve bilim dışı anlaşılmaz gerekçelerle karşı çıkıyor..

Dinin işlevi bu mudur?
Bilimin insanların sorunlarına çözüm üretmesine karşı çıkmak mıdır?
Diyanet gene safsata üretmeyi sürdürüyor..
Rahmetli Prof. İlhan Arsel, yaşamı boyunca bu uyarıyı yaptı durdu..
O’na ülkesinde yaşama hakkı tanımadılar.. Çok uzun yıllar ABD’de yaşamak zorunda kaldı ve çok değerli yapıtlarını – kitaplarını ne yazık ki orada yazabildi,
orada vatana özlem içinde öldü.. Bu zulme kimin hakkı olabilirdi?
Din adına kimi din baronları O’nu (Prof. İlhan Arsel’i) aforoz ettiler adeta..

Turan Dursun‘un bu olanağı yoktu, dinci yobazlar alçakça katlettiler O’nu..
Çünkü sorguluyordu gerçek dini!
Safsata ve hurafelerden ayırmaya çalışarak gerçek dinbilgini olma çabasındadydı.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Bahriye ÜÇOK da
türbana karşı olduğu için dinci yobazlarca alçakça katledildi..

Dincilerin safsatalarını, yobazlıklarını, hurafelerini eleştirmek zinhar yasak.
Sorgulamak mekruh ve günah-ı kebir..
Sormadan – düşünmeden itaat et, iman et, biat et… denilmekte.
Din değil, dinciler araya girmekte yalın kılıçlarını çekerek..
Dinciler, saltanatlarının sorgulanmasından fena halde rahatsız..
Kilisenin başına geleni biliyorlar.. Ama çare yok..
İslam dini de reformunu yapacak, hurafelerden arınacak ve
laik – seküler düzende kendine verilen uhrevi konuma razı olacak..
Gönüllerde – vicdanlarda yaşanacak, kamusal alana asla müdahale edemeyecek.

DİB’nın artık kaldırılması gerek..
Ne arıyor laik – seküler bir ülkede kamu örgütlenmesi içinde??
DİB Anayasa’nın 24. maddesini apaçık çiğnemeyi pervasızca sürdürüyor..

Unutulmasın; DİB, kendiliğinden fetva verme – üretme makamı değildir..
Sorulursa “görüş” belirtir, işte o denli.
Bu bildirme salt “görüş” niteliğindedir, asla bağlayıcı “fetva” değildir.
Bir kez daha görülüyor DİB’in artık oyalanmadan kaldırılma gerekçesi..

Bilim dünyası “kiralık rahim / anne” konusunu 30 yıldır konuşuyor, uyguluyor..
Kilisenin gıkı çıkmıyor.. Bizim DİB’e ne oluyor Allahaşkına?

Büyük Atatürk‘ün sözlerini kulağımıza küpe etmeliyiz :

  • “Özellikle bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin
    bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın çıkarına uygundur; biliniz ki o bizim dinimize uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin çıkarına, İslamın çıkarına uygunsa kimseye sormayın. O şey dinseldir.
    Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı,
    son din olmazdı.” (1923, Atatürk’ün S.D. 2, s. 127)

Sevgi ve saygı ile.
30.03.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com