Etiket arşivi: Başbakan Ahmet Davutoğlu

ŞAŞIRDIK MI?

ŞAŞIRDIK MI?

 portresi_Anit_Kabir'de

Suay Karaman

Suay Karaman bir zamanlar

  • Demokrasi bir tramvaydır. Gideceğiniz yere kadar gider, orada inersiniz” demişti.Aralık 2012’de Konya’da bir ödül töreninde yaptığı konuşmada ise: “Yav işte 326 milletvekiliniz var hala mı bahane diyorlar. Ama işte bu kuvvetler ayrılığı denen var ya, o önünüze gelip engel olarak dikiliyor.” demişti.

AKP iktidarı ile 14 yıldır ülkemizde tüm kuvvetlerin tek elde toplandığı ve adına “ileri demokrasi” denilen bir düzen yaşanmaktadır. 12 Eylül 2010’da yapılan halk oylamasının (AS: Anayasa’nın 26 maddesinin blok oylaması) amacı da yargıyı tümüyle siyasal iktidarın denetimi altına almaktı. Tayyip Erdoğan’ın güçler ayrılığından engel olarak söz etmesi, ülkemiz adına talihsizliktir; faşizmin ayak sesleridir, diktatörlüğe gidişin karanlık yollarını açmaktır.

Tayyip Erdoğan, “Anayasa Mahkemesi‘nin Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verdiği hak ihlali kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum” demişti. Oysa Çankaya’daki görevine başlarken anayasaya bağlılık yemini eden birinin “ben farklı bir cumhurbaşkanı olacağım” diyerek, anayasaya aykırı hareket etmesi çok açık bir şekilde anayasaya karşı suçtur ve aslında sivil bir darbedir.

Geçtiğimiz günlerde kaçak sarayda kapalı kapıların ardında yapılan görüşmede, başbakan Ahmet Davutoğlu’nun görevinden kovulduğu, bizzat Tayyip Erdoğan tarafından yüzüne karşı söylenmiştir. Tayyip Erdoğan, seçimli olağanüstü kongreyi toplamasını ve aday olmayarak, AKP genel başkanlığı ve başbakanlıktan ayrılmasını da bildirmiştir. Bu olanların hiçbirine şaşırmadık, çünkü yıllardır adım adım bu gidişe, “yetmez ama evet” diyerek aydın insan taklitleri de destek vermişti.

Bu durum karşısında birçok kimse Davutoğlu’na üzülmüş, haksızlık yapıldığını bildirmiş ve bu olayı bir darbe olarak değerlendirmişlerdir. Ancak Davutoğlu’nun, başbakanlığa gelmesini sağlayan laik ve demokratik devleti yıkıp, yerine ortaçağ karanlığında bir devlet kurmak için, kendisine verilen görevi yerine getirmeye çalışan biri olduğu unutulmaktadır. Yeni CHP genel başkanı daha da ileri giderek; “helallik boynumuzun borcudur, tüm haklarımızı helal ediyoruz” demiştir. Geçtiğimiz Nisan ayında Davutoğlu, Kılıçdaroğlu’na; “Ben O’nu artık adam sınıfından saymıyorum, adam müsveddesi demeyi bile kendisine çok görüyorum..” demişti. “Davutoğlu’nu da savunmak bize düştü.” diyen Kemal Kılıçdaroğlu, eski başbakan Mesut Yılmaz’a milletvekilliği önerdiğine göre, bundan sonraki seçimlerde mutlaka Ahmet Davutoğlu için de bir şeyler düşünecektir. Buna da şaşırmayız…

Tayyip Erdoğan’ın, Ahmet Davutoğlu’na yaptığını darbe olarak değerlendirenler, Türk Ordusu’ na kurulan kumpas için sessizliklerini korumaktadır. Bir siyasal iktidarın, kendi ülkesinin ordusuna düşman olması, sivil darbe olarak nitelenir. Demokrasilerde elindeki siyasal gücü, rejimin kuralları dışına çıkartarak hukuksuz amaçlara yönelmek, hukuk dışı tutum ve davranışlarda bulunmak, sivil darbe olarak nitelenir.

Bir siyasal iktidarın, yasama, yürütme ve yargıyı kendine bağlayarak, her koşulda sürekli kendi istediğini yapmak için uğraşması, tüm devlet kurumlarını ele geçirmek için sistemli bir şekilde kadrolaşması ve kendilerine karşı olanları bir biçimde yargılatıp, susturması sivil darbe olarak nitelenir.

Bir siyasal iktidarın, ülkenin parlamentosu yerine yasa gücünde kararnamelerle yasama görevini gasp etmesi, kurumların hesaplarını Sayıştay denetiminden kaçırması, sivil darbe olarak nitelenir. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararla laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğu kesinleşen bir iktidarın, bu karara karşın ülkeyi yönetmesi açıkça sivil darbedir.

Demokrasi dışı tutum ve davranışları alışkanlık haline getiren siyasal iktidar, sivil darbe yapmaktadır. Üstelik yaptıkları darbe, muhalefet tarafından da görülememektedir. Tek adamlığa gidilen bu süreçten tüm siyasal partiler sorumludur.

Toplumumuzun dinselleştirilmesi ile Kürtlere özerklik tanınmasını öngören Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olduğunu söyleyen birinin, tek adamlığa soyunması, ülkemiz için büyük bir felakettir. “İlla başkanlık değil, ‘partili cumhurbaşkanı’ sistemi de olabilir” sözleriyle Tayyip Erdoğan, AKP’de denetimi yitirmek istemediğini açıklamıştır. Terör her gün can almakta, Kilis ilimize her gün roketler atılmaktadır. AKP’ye %70 oy veren Kilisliler “öldürülüyoruz” diye gazetelere ilan verip, yöneticileri göreve çağırırken, büyük kentlerimizde bombalar patlatılırken, siyasal iktidarın gözü yeni anayasa yapmaktadır.

Bütün bu olanlara karşın muhalefet sessizdir ve kendi sorunlarını çözemeyen bir muhalefete de, zaten halk güvenmemektedir. Bu güven bunalımını aşmak için muhalefet yöneticilerinin hepsinin değişmesi gerekmektedir. Gerçekleşecek bir olumlu değişim ile ülkemizin yolunun da aydınlığa doğru değişeceği görülecektir.

===================================

Teşekkürler sevgili kardeşimiz Suay Karaman...

Sevgi ve saygı ile.
09 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

DİSK – KESK – TMMOB – TTB yöneticilerine…

 

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK’in…
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu KESK’in…
Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği TMMOB’un…
Ve Türk Tabipleri Birliği TTB’nin o alanda ne işi vardı?
PKK’nın siyasi kanadı HDP’yle neden kol kola girdiler?
Neymiş, savaşa tepki gösteriyorlarmış, barış istiyorlarmış!
Hadi oradan Allah aşkına! Çocuk mu kandırıyorsunuz?
***
Eğer samimiyseniz; barışı kimden istediğinizi de söyleyin o zaman…
Ya da dilinizin altındaki baklaları çıkartın; oyunu “delikanlı” gibi açık oynayın!
Bugüne kadar bir kez olsun PKK’yı eleştirebildiniz mi?
Bu örgün bir katiller topluluğu olduğunu söyleyebildiniz mi?
“Derhal silah bırak PKK” diyebildiniz mi?
Hayır…
Tek yaptığınız şey; ülkeyi bölmek isteyen bu terör örgütüne askerin, polisin aynı yöntemle
yanıt verdiği günlerde; onların yasal temsilcisi HDP ile kol kola girip “Barış istiyoruz” diye çığlık atmak.
Barış istiyorsanız; önce yumruk atanı durdurun beyler;
o yumruklardan korunmaya çalışanı değil…
PKK, Dağlıca’yı basıp onlarca askerimizi öldürdüğü zaman neden ortalıkta yoktunuz?
Polislerimize pusu kurulduğu günlerde neredeydiniz?
Sivil vatandaşlar katledildiğinde niçin susuyordunuz?
“Barış güvercinliği”niz neden böyle günlerde hiçbirinizin aklına gelmiyor da…
Hep terör örgütü dayak yemeye başladığında devreye giriyorsunuz?
***
DİSK’in…
KESK’in…
TMMOB’un…
Ve TTB’nin başkanları, yöneticileri…

Yöneticisi olduğunuz meslek örgütlerini HDP’nin çiftliği haline getirdiniz!
Kim bilir; belki safsınız, kandırıldınız… Belki de size verilen rolü seve seve oynuyorsunuz…
Solculuk; her türlü etnik ve dinci siyasete “Hayır” demeyi gerektirir…
Siz ise Kürtçülük üzerinden siyaset yapan HDP’nin ve
onun silahlı örgütü PKK’nın maşası haline geldiniz.
Bu yüzden, solculuk, sosyalistlik ayağına yatmayın; yemeyiz…
***
Kısacası… Barışa değil; ayrışmaya hizmet ediyorsunuz.
Meslektaşlarınızın size verdiği yönetim yetkisini, “ülkeyi bölmeye çalışanlar”ın yanında
yer alarak kötüye kullanıyorsunuz.
Eğer haksızsam…
Eğer sizi boş yere suçladığımı düşünüyor ve iddia ediyorsanız…
Hemen bir basın bülteni yayınlayın ve beni kınayın…
Bunu yaparken de…
“PKK şiddetine karşı olduğunuzu…”
“PKK’nın işlediği cinayetleri lanetlediğinizi…”
“Bu terör örgütünün cinayetlere ve katliamlara hemen son vermesi gerektiğini…” haykırın.
***
Eğer bunu yapamıyorsanız…
Ben haykırıyorum:
Hepiniz katillere yardım ve yataklık yapıyorsunuz!
Sözüm ona “Barış” diyorsunuz ama mağdurun elini tutarak, saldırgana hizmet ediyorsunuz!
Gerçekten barışçı, masum üyelerinizi de aldatıyorsunuz!
Yani… Kirlisiniz beyler…
Ve tarih elbette bir gün sizden de hesap soracak!

**********

MİT BÜTÇESİ!
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 2016 bütçesi bu yıla göre %36.3 artırılarak 1 milyar 636 milyon 803 bin liraya çıkarılmış…
Bu MİT yıllardır PKK’nın bir tane bile üst düzey yöneticisini paketleyip Türkiye’ye getiremedi.
Suruç’taki, Diyarbakır’daki ve son olarak da Ankara’daki patlamaların bilgisini önceden alamadı, faciaları önleyemedi.
MİT Müsteşarı’nın yaptığı tek şey AKP iktidarı adına “açılım süreci”ni yürütmek ve İmralı’da eli kanlı terörist başıyla sohbet etmek…
İyi de emekliye, yetime, dula %5 zam yapılırken hiçbir işe yaramayan bu kurumun ödeneği neden %36 artırılıyor? Yoksa MİT Müsteşarı için İmralı’ya saray mı kuruluyor?

**********

GÜNÜN SORUSU
Sorum Ankara’daki, katliama dönüşen “Barış Mitingi”ni düzenleyen HDP, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB yöneticilerine:
O gün mitinge katılanların elinde neden bir tane bile Türk bayrağı yoktu?
Bu, düzenleyiciler kurulu olarak ortak kararınız mıydı?
Yanıtınız “Evet” ise, neden böyle bir karar aldınız?

**********

Levent Ağabey’in ardından dökülen timsah gözyaşları!
Ölenlerin arkasından dökülen timsah gözyaşlarından nefret ediyorum.
Levent Kırca’yı yitirdik ya şimdi herkes O’nun ne denli büyük, değerli, onurlu vs.
bir sanatçı olduğunu söylüyor, yazıyor.
İyi de Levent Ağabey yaşarken neredeydiniz timsah beyler ve hanımlar?
Örneğin tiyatrosunu yeniden canlandırmak için tırnaklarıyla kazırken neden destek olmadınız?
Neden telefonlarına çıkmadınız?
Kanallarınızda program yapmasına neden izin vermediniz?
“Olacak O Kadar” dan neden korktunuz?
Neden “vebalı” muamelesi yaptınız bu “büyük, onurlu, değerli” sanatçıya?
***
Levent Kırca yaşasaydı; bugün sizin kendisi hakkında yazdıklarınıza ve söylediklerinize bakar, koca bir “Ha….tir” çekerdi… Onun yerine bu görevi ben üstleniyorum:
Hassss….tirin! Çünkü hepiniz riyakarsınız!

**********

156+141
Abdullah Gül’e söylemek istediklerinizi yazıp mustafa0mutlu@gmail.com’a gönderin, yayımlayayım. Bugün sıra Aydın’dan Ahmet Eren’de:
“Abdullah Bey…
Susmak kabullenmekten gelir…
Susmak kabullenmekten gelir…
Susmak kabullenmekten gelir…
Anladınız mı? Yoksa 3 kez daha tekrar edeyim mi?”

**********

GÜNÜN İSYANI
Başbakan Ahmet Davutoğlu dün eşiyle birlikte Ankara Katliamı’nın yapıldığı yere giderek
dua etmiş, karanfil bırakmış… İsyanım kendisine:
Sen ne imamsın ne de sivil toplum örgütü yöneticisi… Sen Başbakansın! Sana düşen ilk görev, böyle katliamların olmasını engellemek; ikincisi ise olduktan sonra katilleri bulmak…
Bu tür cinayetleri ve katliamları bari siyasal şovlarınıza alet etmeyin!

=======================================

Yüreğine sağlık Sayın Mustafa Mutlu…

Biz de benzer bir içeriği, Sayın Mutlu’dan önce EĞİTİM SEN‘in web sitesinde yer verilen bir metne karşılık olarak yazmıştık. Bir bölümünü aşağıya alıyoruz.. Tümünü ise verdiğimiz erişkeden çağırabilirsiniz..

– http://ahmetsaltik.net/2015/10/12/egitim-sen-ankaradaki-katliamin-ve-olumlerin-siyasi-sorumlulari-bellidir/

*****
…….

“İNADINA BARIŞ – HEMEN ŞİMDİ” 
kulağa hoş gelen bir retorik..
Ama semantik hata yüklü, sakat, hedef saptırıyor bilerek ya da bilmeyerek..
Bu kafa karışıklığı mutlaka aşılmalı, emperyalizmin kucağında oturarak – onunla silahlı ittifak yaparak başarılamayacak tek iş, bir halka – etnik kümeye özgürlük – bağımsızlık sağlamaktır..
Ham hayalleri bırakalım..

Yazık oluyor ülkemize ve insanımıza..

Ve dışardaki kan içicilerle yerli işbirlikçileri bu alçakça tuzaktan nemalanıyor ey Kürt ve Kürtçülük yapan kardeşler, entel – dantel enternasyonel ama önce ulusal olamayan solcular.. duydunuz mu, anladınız mı, duydunuz mı, anladınız mı, duydunuz mu, anladınız mı??…….

AKP’ye vurmak yeter mi? O da taşeron ve proje partisi değil mi?
BOP Eşbaşkanı değil mi bu partinin kurucusu 12 yıl Başbakanlık yapan RTE!

  • Asıl sorun PKK’yi silahlandırarak üzerimize süren emperyalizm değil mi, değil mi??

Eyyy ĞİTİM-SEN, DİSK, TMMOB, TTB, KESK… bunu görmez misin sen???

******
Sevgi ve saygı ile.
16 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

Başbakan Davutoğlu’ndan açıklama : 2 canlı bomba..

Ankara’daki terör saldırısıyla ilgili önemli açıklama: 2 canlı bomba

Ankara’daki tren garı önünde meydana gelen hain terör saldırısında 95 kişi yaşamını yitirirken 246 kişi de yaralandı.

10 Ekim 2015

Ankara’daki terör saldırısıyla ilgili önemli açıklama: 2 canlı bomba

Ankara’daki patlamayla ilgili açıklamalarda bulunan Başbakan Ahmet Davutoğlu,

  • ”İki canlı bomba olduğuna dair kuvvetli emareler var.’
    açıklamasında bulundu. Davutoğlu,

“Son günlerde biri Ankara’da biri İstanbul’da 2 canlı bomba yakalandı.” diye konuştu.

Saldırının bir canlı bomba saldırısı olup olmadığı ile saldırıyı gerçekleştirenlerin hangi örgüt mensubu olduğuna ilişkin bir belirleme olup olmadığı sorulan İçişleri Bakanı Selami Altınok,

“Bu sorduğunuz sorulara şu aşamada birtakım gelişmeler ve bilgiler bizde olmasına rağmen sizlere verebilecek durumda değilim. Netleştiği takdirde bu sorulara rahatlıkla cevap verebiliriz. Şu anda çalışmalarımıza da mani olmaması için diğer gelişmeleri sizlerle paylaşmayı uygun bulmuyorum.” ifadelerini kullandı.

“İKİ CANLI BOMBA OLDUĞUNA DAİR KUVVETLİ EMARELER VAR”

Öte yandan Başbakan Ahmet Davutoğlu da konuyla ilgili bir açıklama yaptı ve

“’İki canlı bomba olduğuna dair kuvvetli emareler var.” açıklamasında bulundu.

Davutoğlu, “Son günlerde biri Ankara’da biri İstanbul’da 2 canlı bomba yakalandı.” diye konuştu.

==================================

Dostlar,

İyi de miting alanına bu canlı bombalar nasıl girdi??

Uzaktan patlatıldı ise bombaların konduğu yerler neresiydi?
Miting başlamadan önce alan özenle taranmadı mı??
Var idiyse kuşkulu paketler bulunup uzaklaştırılmadı mı?
Günler öncesinden takvimli bir büyük mitingin güvenliği böyle mi sağlanır?
Ankara Emniyeti bu deneyimden ve donanımdan yoksun mudur??

Bomba uzaktan patlatıldı ise, bunu bile düşünerek sinyal engelleyici önlem alınamaz mıydı?

İçişleri Bakanı Selami Altınok‘un “istifa etmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna karşılık olarak
İstihbarat zaafiyeti yok… demesi ne anlama gelmektedir??

İstihbarat zayıflığı yok ise bu hain tuzak nasıl ve neden önceden öğrenilememiştir?
Yoksa, “öylesine üstün bir teknoloji” ile gerçekleştirmiştir ki bu alçakça katliam;
ülkemizin istihbarat teknolojisi bunun üstesinden gelememiş midir?
…..
Soruları çoğaltabiliriz. Ancak İçişleri Bakanı, edeki kimi verilerin “bu aşamada” kamuoyu ile paylaşılamayacağını belirtmektedir klasik bir ağızla…

TBMM açık olsaydı (!?) hiç yoktan “genel görüşme” açılır (Anayasa md. 98) ve
sorun konuşulurdu.
MİT Başkan yardımcısı, Oslo’da PKK yetkililerine 8 kenti cephanelik yaptıklarını bildiklerini söylemişti..

Madem öyle, bu cephaneliklere neden bugüne dek el konulmamıştır?
Hangi ilde, nerede, hangi terör birimlerinin ellerinde ne tür ve ne miktar patlayıcı vardır?
Neden hızla bu malzemeye (patlayıcı ve silahlara, öbür lojistiğe) el konmamaktadır??

Bu olayları gerçekleştirebilecek potansiyel teröe elemanları güvenlik güçlerince bilinmekte ve izlenmekte midirler?

Yoksa sınırlar kevgire döndürüldüğünden, ülkemize girip hücrelerine yerleşen
IŞİD-YPG-PKK vb. terör örgütlerinin militanlarının izleri yitirilmiş midir??

Bir dahaki patlama nerede, ne zaman olabilir; öngörüler var mıdır??

Genelkurmay’dan alınan GES elektronik istihbarat sistemini yeniden TSK’ya devretmeyi düşünüyor musunuz??

Kamuoyu yoklamalarında AKP’nin oylarının %40’ın üzerine çıkamayışı ile bu katliamların bir ilişkisi var mı??

2 nokta canalıcı önemde                     :

1. Ülkenin İÇ SAVAŞ İKLİMİNE SÜRÜKLENEMESİNE KESİNKES ENGEL OLUNUZ.
2. PKK ve uzantısı, benzeri taşeron bölücü örgütlerle mücadeleyi asla durdurmayınız..
TSK ve güvenlik güçleri bu örgütleri bitirene dek kararlılıkla operasyonlar sürmelidir.
KCK’nın dün “çatışmasızlık” (dikkat; silah bırakma değil!) kararını nasıl değerlendirmeli?
Hiç yoktan sevinmeli mi, önlemi elden bırakmamalı mı??

AKP – RTE; muhalefetle işbirliği yapınız…
Halka gerçekleri zamanında açıklayınız…

Sevgi ve saygı ile.
11 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Gözaltındayız!

Gözaltındayız!

81 ilin valisine giden genelgeye göre MİT ve jandarma, dernekler, STK’ler, yerel basın,
siteler ve sosyal medya hesaplarına ilişkin bilgileri Başbakanlık’a gönderecek.

[Haber görseli]

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, artan terör olaylarını gerekçe göstererek 5 Ağustos tarihinde tüm yurt genelinde olağanüstü hal anlamına gelecek kararlar alıp, uygulamaya soktuğu
ortaya çıktı. 81 il valiliğine genelge gönderen Davutoğlu, terör örgütleriyle mücadele kapsamında “devlet otoritesini pekiştirmek için” Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaç duyulan
her yerde görevlendirileceğini kaydetti.

Genelgeye göre, “terör olaylarına yapılacak müdahalelerin etkinliğini artırmak, kurumların arası işbirliğini artırmak” amacıyla Başbakanlık’ta Başbakanlık Koordinasyon Merkezi kuruldu.
Bu merkez, il ve ilçelerde de örgütlenmeye gitti. Merkezin il ve ilçelerdeki üyeleri olan emniyet, jandarma, başsavcılık ve MİT’e, “terör örgütlerinin illegal yapıları ile teröre müzahir legal görünümlü yapılara ilişkin bilgileri” toplama adı altında tüm yurtta “fişleme” yapma talimatı verildi.

Resmi Gazete’de yayımlanmayan, gizli olarak 81 il valiliğine gönderilen, terör olaylarında
son zamanlarda bir artış yaşandığı dikkat çekilen genelgede askerin gerekirse sokağa indirileceğini belirten Davutoğlu, şu kararları açıkladı:

‘Otorite pekişsin’

‘Otorite pekişsin’ “Bu çerçevede; ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon ve işbirliği süratli ve kesintisiz bir şekilde sağlanacak, her vesile ile devletin otoritesi pekiştirilecek,
bütün kolluk kuvvetleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri birlikleri ihtiyaç duyulan her yerde görevlendirilecek, ülke sınırlarımızın güvenliği sağlanacak, hiçbir terör örgütünün vatandaşlarımız üzerinde tehdit ve baskı kurmasına asla izin verilmeyecek, terör örgütlerinin finansmanının önlenmesi için gerekli tüm tedbirler alınacak yollar güvenli bir şekilde ulaşıma açık tutulacak, herkesin kurallara uyulması sağlanacak ve önceden belirlenmiş yerler ve güzergâhlar dışında toplantı ve gösterilere kesinlikle izin verilmeyecektir. Terörle mücadele, halkın desteği ile kamu düzeninden ödün verilmeksizin terör örgütlerinin silah bırakmasına kadar kararlı bir şekilde sürdürülecektir. Terör olaylarına müdahale sırasında, istihbarata dayalı olarak durum ve ihtimaller önceden değerlendirilerek planlı ve pro-aktif (AS: öngelen) davranılacak, can ve mal kaybı yaşanmaması için gerekli tüm tedbirler alınacaktır.
Şehirler, tüm yerleşim yerleri, mücavir ve kırsal alanlar terör unsurlarından arındırılacaktır.”

28 Şubatvari önlem

Genelgede, bütün bu hedeflere ulaşılabilmesinin ancak bütün kurum ve kuruluşların her aşamada etkili bir işbirliği ve eşgüdümü ile gerçekleşebileceği savunulurken, bu kapsamda Başbakanlık’ta kurulan yeni bir yapılanma şöyle anlatıldı:

“Başbakanlık Müsteşarı’nın Başkanlığında ilgili kurumların temsilcilerinin katılımı ile Başbakanlık Koordinasyon Merkezi kurulmuştur. Bu çerçevede il ve ilçe uygulamalarınını izlemek ve değerlendirmek üzere başkan ve üyeleri Başbakanlık Müsteşarınca belirlenecek Başbakanlık Takip Merkezi oluşturulmuştur. Başbakanlık Koordinasyon Merkezi ile Başbakanlık Takip Merkezi’nin sekretarya hizmetleri Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünce yürütülecektir.”

Başbakanlık’taki oluşumun yapılanmasının il ve ilçelerde kurulacağı anlatılan genelgede,
şu talimat verildi:
*****

“Aynı kapsamda illerde valilerin başkanlığında garnizon komutanı, cumhuriyet başsavcısı,
il jandarma komutanı, il emniyet müdürü, MİT temsilcisi ve valinin gerek göreceği diğer ilgililerden oluşan İl Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Merkezi, ilçelerde ise kaymakam başkanlığında ilçe jandarma komutanı, ilçe emniyet müdürü ve kaymakamın gerek göreceği diğer ilgililerden oluşan İlçe Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Merkezi kurulacaktır. İl ve İlçe Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Merkezleri, her hafta düzenli bir biçimde toplanacak,
il bazında (AS: ölçeğinde) yapılan değerlendirme, planlama ve uygulamalar valilikler tarafından haftalık olarak Başbakanlık Takip Merkezi’ne ulaştırılacaktır.”

Her Pazartesi rapor

Başbakanlık Müsteşarı Kemal Madenoğlu, genelgeyi 12 Ağustos tarihinde 81 il valiliğine gönderirken, ilgili yazısında “Bilgilerin yer aldığı raporun her hafta pazartesi günü düzenli olarak il bazında Başbakanlık Takip Merkezi’ne gönderilmek gerekmektedir” dedi.

Genelge kapsamında Ankara Valisi Mehmet Kılıçlar, il ve ilçelerde benzer örgütlenmeyi kurdu. İl Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Merkezi her hafta salı günü saat 11:00’de, ilçelerdeki merkezler ise pazartesi günleri saat 11:00’de toplanacak ve raporlar sekretarya görevi verilen
il emniyet müdürlüğüne gönderilecek.

[Haber görseli]

Çankaya’da 30 gün arama yetkisi

Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliği, başkentin en kalabalık ve işlek ilçesi Çankaya’da polise 30 günlük genel arama yetkisi verdi. 25 Ağustos tarihinde başlayan genel arama kararının süresi, 25 Eylül’de sona erecek. Polis, yaklaşık 1.5 milyon kişinin yaşadığı ilçede aralıksız üst, araç, umuma açık işyerleri ve özel evrak araması yapabilecek, makul şüphe üzerine kimlik kontrolü yapıp, gözaltı işlemi uygulayabilecek.

[Haber görseli]

Herkes takip edilip fişlenecek

Başbakanlık Müsteşarı, valiliklere “hizmete özel” notu düşülen ve ilde yaşanan olayları raporlaştırmak için üç adet boş form gönderdi. Raporlar, yurttaşların fişlenmesinin önünü açıyor. “Terörle mücadele amacıyla bakanlıklar ve ilgili kurumca öngörülen eylem, tedbir ve uygulamalara ilişkin bilgiler” başlıklı formun “beklenen olaylar” ara başlığının altında, “terör olayları, yürüyüş, gösteri, basın açıklaması” yazıldı. Yani, il ve ilçeler meydana gelen bu tür olayları tek tek bu formlara yazacak. Bir başka form, “Terör örgütlerinin kırsal ve şehir yapılanmalarındaki aktif önemli üyeleri” başlığını taşıdı. En dikkat çeken 3. form ise
herkesin takip edilip fişlenmesine neden olacak yapıda. Formun “Terör örgütlerinin illegal yapıları ve teröre müzahir legal görünümlü yapılara ilişkin bilgiler” başlığının altında, bu konu parantez içinde açılarak “Dernekler, STK’ler, platformlar, sözde mahkemeler ve halk meclisleri,
yerel basın, internet/haber siteleri, sosyal medya hesapları vb.” deniliyor. Formun devamında bunlara ilişkin yapılan işlemler ile tedbirlerin anlatılması isteniyor.

===========================================

Dostlar,

Ne diyelim?
“Ülkeye ve AKP’ye hayırlı olsun..” mu diyelim ??

AKP’nin “ileri demokrasi” masalının acı sonu mu diyelim??

AKP’ye milyonlarca oy boca eden yurttaşlar (7 Haziran 2015 genel seçiminde 18,63 milyon oy ile toplam kayıtlı seçmen sayısı 56,7 milyonun 1/3’ü!) gerçekleri görsün.. mü diyelim???

Hepsi ama hepsi, 1 Kasım 2015 zorlama seçimlerinde AKP’yi, ne pahasına olursa olsun
yeniden tek başına iktidar yapmak için.. Gözü kara ve hedefe kilitlenmiş olarak..
Tüm -olası- engelleri dümdüz etmek üzere..

Bekleyip göreceğiz 1 Kasım 2015 gece yarısına doğru AKP’nin son tangosunu..

Sevgi ve saygı ile.
03.09.2015, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmailcom

AKP’nin seçim öncesi son dakikada ne yapacağını buldum!

AKP’nin seçim öncesi
son dakikada ne yapacağını buldum!

portresi

 

Cüneyt Ülsever
Odatv.com, 17.05.2015

 

 

Siyasal partiler seçimlerden hemen önce ceplerinden tavşan çıkarmayı
çok severler. Rakiplere son dakika golü atmaya bayılırlar.
CHP böyle bir girişimi olacağını önden açıkça beyan etti.
Ben de “AKP ne yapacak?” diye merak ediyordum.

***

Sanki yanıtı buldum. Önce iki habere göz atalım:

ABD Özel Kuvvetleri, terör örgütü Irak-Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Suriye’deki petrol ve doğalgaz operasyonlarından sorumlu komutanı
Ebu Sayyaf’ı ülkenin doğusunda önceki gece komandoların da dâhil olduğu nokta operasyonunda öldürdü. Operasyon,
ABD Başkanı Barack Obama’nın emriyle yapıldı. Ebu Sayyaf’ın Ümmü Sayyaf adlı eşi ise baskında sağ
ele geçirildi ve
Irak’ta bilinmeyen bir yere götürüldü.”
(Hürriyet web-17.05.2015)

AP’ye konuşan adını vermeyen bir ABD savunma yetkilisi de operasyona Amerikan Delta komandolarını taşıyan V-22 Osprey ve Blackhawk helikopterlerinin katıldığını söyledi. Bu görev gücü, Irak’tan Suriye’deki operasyon bölgesine uçtu. Deyr ez Zur vilayetindeki Al Omar petrol sahasında çok katlı bir bina olan hedefe ulaşıldığında Amerikan güçleri,
IŞİD militanlarının sert direnişiyle karşılaştı. Hatta bazı yerlerde göğüs göğüse çatışmalar yaşandı.”
(ibid)

24 saat içinde şu gelişme de oldu:

Türkiye sınırını ihlal eden Suriye’ye ait helikopter, Adana’dan kalkan
F-16’lardan atılan iki füze ile düşürüldü. Başbakan Ahmet Davutoğlu ve
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Suriye tarafından İHA olduğu
iddia edilen hava aracının, bir Suriye helikopteri olduğunu doğruladı.”
(Radikal web-17.05.2015)

Başbakan Ahmet Davutoğlu konu ile ilgili olarak şu açıklamayı yaptı:

İlk anda puslu hava olduğu için Suriye hava aracı olarak tespit ediliyor, daha sonra helikopter olduğu anlaşılıyor. Yaklaşık 7 mil kadar içeriye girip Türk sınırını ihlal edince önce uyarılıyor. Daha sonra ihlal devam edince de bildiğiniz gibi Suriye olayları başladıktan sonra verdiğimiz talimatla oluşmuş angajman kuralları var. Kim olursa olsun, hangi gerekçeyle olursa olsun sınırımız ihlal edilmişse kesinlikle mukabelede bulunulur. Mukabelede bulunuyor jetlerimiz ve daha sonra Suriye sınırları içine o helikopter düşüyor.” (ibid)

***

Çoktandır dünya basınında ABD-Türkiye-Suudi Arabistan’ın ortaklaşa bir “Suriye Harekâtı”na girişeceği dile getiriliyordu. “Eğit-Donat” programları ile Türkiye’nin de dâhil olduğu, Suriye’ye komşu kimi ülkelerde Esad Muhaliflerine askeri eğitim verileceği, ardından bu kişilerin askeri malzeme ile donatılarak Suriye’ye geri gönderileceği yazılıyordu.

Ancak, Türkiye ile Suudi Arabistan Esad’ın düşürülmesine odaklanmak isterken, ABD’nin İŞİD’in berhava edilmesine odaklanmak istediği de vurgulanıyordu.

Bazı kişiler bu görüş ayrılığından hareketle “ABD’ye karşı Türkiye ile Suudi Arabistan ittifak mı yapacaklar?” diye sorguluyordu.

En son gelen haberler ise bu görüş ayrılığına karşın ittifakın sürdürüleceği
ve Suriye’ye her durumda müttefiklerin saldıracağını iddia ediyordu.

***

Irak’ta yaşanan acı deneyimden sonra ABD’nin artık yabancı ülkelerde
kara harekâtı yapmayacağı kuvvetle telaffuz edilirken, dün Başkan Obama’nın emri ile ABD Özel Kuvvetleri Suriye’nin doğusuna girdi ve yukarıda alıntılandığı gibi IŞİD komutanlarından Ebu Sayyaf öldürüldü. Ayrıca 12 IŞİD militanının da öldürüldüğü iddia ediliyor. ABD kendisinin
hiç zayiat vermediğini beyan ediyor.

Öte yanda TSK sınır ihlali yapan bir Suriye helikopterini vuruyor.
7 mil sınırlarımızdan içeri giren helikopter önce uyarılıyor, uyarıları dikkate almayınca vuruluyor. Görgü tanıklarına göre üçe bölünüp Suriye tarafına düşüyor.

***

24 saat içinde cereyan eden her iki olay bana “Suriye Meselesi’nde
yeni bir dönem mi başlıyor?”
 diye sordurdu.

ABD’nin uluslararası hiçbir örgütten (örnek BM, NATO) izin almadan başlattığı karada vur-kaç taarruzu (Esad Hükümeti’nden izin alınıp alınmadığı, kendilerine haber verilip verilmediği şu satırlar yazılırken
henüz belli değildi.) diğer müttefiklere de cevaz verir.

Bundan böyle Türkiye’nin Suriye’de vur-kaç taktikli kara harekâtına girişmesi için önünde bir engel kalmamıştır.

(Sınırlarımız dibinde yapılan Süleyman Şah Türbesi operasyonundan
çok farklı olarak Suriye’nin iyice içine giren, çok daha derin,
çok daha kapsamlı operasyonlardan söz ediyorum.)

Türkiye Suriye’de Esad Ordularından zulüm gören Suriyeli muhalifleri korumak ve kollamak adına Suriye’de kara harekâtına girişirse artık ABD (dolayısı ile Batı) Türkiye’ye bir itirazda, ikazda bulun(a)mayacaktır.

Biz Özgür Suriye Ordusuna (ÖSO) sahip çıkmak, Türkmenlere korumak, Esad’dan zulüm gören insanlara insani yardımda bulunmak için Suriye’ye giriyoruz”, iddiası artık Esad’ı iyice zora sokmak için birer gerekçedir.

Nitekim Odatv’nin görüntülü haberine göre “Siirt’te esnaf ziyaretine çıkan AKP milletvekili adayı Yasin Aktay, vatandaşların tepkisi ile karşılaşıyor. Vatandaşların AKP’nin IŞİD’e destek verdiği ve MİT-TIR’larıyla IŞİD’e
silah taşındığı şeklindeki sözleri üzerine Yasin Aktay,
“MİT, TIR’larını ÖSO’ya gönderdi”
itirafını ağzından kaçırıyor.”

Böylelikle:

1) MİT’in kamyonlarla Türkmenlere yardım malzemesi göndermediği,

2)AKP Hükümeti’nin komşu ülkedeki muhalefete yalnızca diplomatik yollarla değil, askeri malzeme ile de çoktandır yardımcı olduğu,
bir AKP’li tarafından açık-seçik kabul ediliyor.

(Bu itirafın ardından Adana ve Hatay’daki MİT-TIR’larının durdurulup aranması nedeniyle açılan soruşturmada Tarsus 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan ve sonrasında tutuklanan 4 savcı ve 1 kurmay albayın davalarının seyri nasıl etkilenecek, çok merak ediyorum.)

***

Katiyen Suriye’ye ilan edilecek topyekûn bir savaştan bahsetmiyorum.
Böyle bir savaş bahane edilerek seçimlerin erteleneceği savlarına inanmıyorum.

Ancak, seçimler öncesi Suriye’de zulüm gören muhaliflere ve Türkmenlere sahip çıkmak adına Suriye’ye yapılacak kısa süreli birkaç kara harekâtı
bir “kahraman Başkomutan” (Cumhurbaşkanı RTE) yaratabilir!

Malum, muhafazakâr / milliyetçi Türk milleti hem askere kızar,
hem de onun “başarılarına” meftun olur!

=================================

Dostlar,

Değerli araştırmacı – dikkatli, çözümleyici (analizci) yazar
Sayın Dr. Cüneyt ÜLSEVER oldukça önemli bir makale kaleme almış.

Elbette dikkate almaya değer..

AKP Siirt milletvekili adayı sosyoloji profesörü Yasin Aktay ile bir TV programında birlikte olmuştuk. Konya Selçuk Üniversitesinde görevli idi ama Ankara’da, statüsünün ne olduğunu bir türlü anlayamadığımız bir “Stratejik Araştırmalar Enstitüsü”nde görevlendirilmişti??.. Son derece rahat, çalışmalarını sürdürüyordu. Beyaz TV’de Türban’ı konuşuyorduk ve yandaşı bir avukatla canhıraş biçimde türbanı savunuyordu. Biz de Denizli eski DSP milletvekillerinden Hasan Erçelebi ile din sömürgenliğini anlatıyorduk.

Biz, Türban’ın Seyyid Kutup projesi ile 1968’lerde şeriatçılığın üssü Mısır / Kahire El Ezher Üniversitesi’nde ABD güdümünde pişirildiğini, İslamın siyasallaştırılmasının simgesi olduğunu… anlattıkça karşılık verememenin çaresizliğiyle sinirleniyor ve ses tonu yükseliyordu…
(Türban Sorunu; Av. Mustafa Karaman, Prof. Yasin Aktay, Hasan Erçelebi ve biz;
Sağduyu Prog., Beyaz TV Ankara 11.11.2010).

Yasin bey AKP’ye danışman oldu… sonra da “sadakatla hizmetinin” karşılığı olarak
yıldızı parla(tıl)dı ve milletvekili adayı yapıldı.. Çok da parlak olmayan zekasıyla yaşamının gafını yaptı ve

“MİT, TIR’larını ÖSO’ya gönderdi” itirafını ağzından kaçırdı.”

Bu çok önemli bir itiraftır.. ve tutuklu asker – savcı sanıklarla süren yargılamayı
doğallıkla etkileyecektir..

Dileriz TSK, “2. bir paralel operasyonuna” uğramaz ve evlatlarını ilahlara yeni kurbanlar vermez!.. Gerekli dersler Balyoz, Ergenekon vd. den çıkarılmıştır ve Genelkurmay Askeri Savcılığı doğrudan kendisi araştırma – soruşturma – inceleme yaparak nesnel sonuçlara ulaşır;
2. bir tasfiye ile TSK’nın iyice çökertilmesine izin vermez.. Bu arada Özel Paşa da dileriz  hızla “iyileşsin” ve görevinin başına dönsün; ülkenin yazgısına şu kritik günlerde sahip çıksın..

Sevgi ve saygı ile.
18 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Paris’teki kanlı irtica saldırısını kınıyoruz; ama…


Paris’teki kanlı irtica saldırısını kınıyoruz; ama…

Charlie_Hebdo_cinayetini_kinama_ama_PKK

07 Ocak 2015 günü mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan kanlı baskında yaşamını yitiren 12 Fransız kardeşimizin yakınlarının, Fransız Ulusu’nun acısını paylaşıyoruz..

Eylem ne olursa olsun, kanlı cinayetle insan öldürmenin gerekçesi asla olamaz.

Hz. Muhammed’in karikatürü de yapılabilir, yapılmıştır da..
Hz. İsa’nın da, Hz. Musa’nın da yapılıyor..
Hatta karikatür, saygı dışı olmamak üzere eleştiri de içerebilir.
İslam hoşgörü dini değil midir?

Herkesin bunu olağan karşılaması gerekir.
Bir değil bin karikatür de olsa Hz. Muhammet’in değeri düşmez herhalde..
Dolayısıyla fanatik – radikal – köktendinci İslamcı katillerin korkusu niye?
Hz. Muhammet’in öğretisi kendisini koruyamıyor da siz mi koruyacaksınız?
Bu zavalılık niyedir?
Açarsınız davanızı, hemen hemen her ülkede dince kutsal sayılan değerleri aşağılama
ceza yasalarında suç olarak sayıldığından, öngörülen yaptırımın uygulanmasını istersiniz.

Hatta yayının durdurulmasını, toplatılmasını bile…
Yargıyı ikna ederseniz bir hukuk devletinde bu olanak da vardır.
Türk Ceza Yasası da pek çok maddesinde md. 115,122,125, 135,153,158,216,219,230
dince kutsal değerlere saldırı dahil, çok kapsamlı düzenleme yapmıştır.

Ama ihkak-ı hak” modern hukuk sistemlerinde yeri olmayan ilkel bir yoldur, suçtur!

Kanlı cinayetleri El Kaide’nin Yemen Kolu üstlenmiştir..

Bir de İSLAMOFOBİ‘den yakınıyoruz..

Siz kendinizi bu gerekçelerle seri kırımların işlendiği ülke halkı yerine koyunuz..
Başka ne tür tepki verirdiniz?

Bu çok olumsuz / kabul edilemez gelişmeler, akıl dışı toplu cinayetler en başta Müslümanlara ve İslam dinine zarar vermektedir. İslam önderlerinin saldırıyı hiç gecikmeden ve tereddüt etmeden kınaması ve çok net tutum alması gereklidir.

Bu bakımdan, Başbakan Ahmet Davutoğlu‘nun bu gün Fransa’da düzenlenen ve
1,5 milyon insanın katıldığı terörü – şiddeti – insana kıymayı lanetleyen protesto yürüyüşüne katılması yerinde olmuştur. Ancak AKP’nin IŞİD desteğinin de derhal durdurulması,
tutarlı olmanın zorunlu ve çoook gecikmiş gereğidir..
Kendinizi birden bire, BM’de Haydut devlet olarak bulmak istemiyorsanız..

*****

Ancak, Batı’nın da 1984’ten bu yana resmen sürüdürülen ve 28 Avrupa ülkesinin desteklediğini TBMM Başkanı Sn. Cemil Çiçek‘ten öğrendiğimiz ülkemizi
bölücü PKK terörü karşısında ikiyüzlülüğünü artık bırakmasını istemek
en doğal hakkımızdır.

Ülkemize karşı sürdürülegelen bu ikiyüzlü Batı politikasıyla,
Türkiye’de Paris’te olduğu gibi 18 değil, NewYork’ta 11.9.2011’de olduğu gibi üçbin değil

  • Elli bini aşkın cana mal olmuştur bölücü PKK terör örgütü! Savaştan beterdir.

Yüzlerce milyar $ maddi yitik ve ülke barışının iç savaş eşiğine sürüklenmesi de cabası..

Burnumuzun dibinde Kandil’de üstlenen ve terörü bölücü amaçla kullanan PKK‘nın
kökten yok edilmesine ABD’nin engel olması / izin vermemesi asla kabul edilir bir durum değildir. Artık sürdürülebilir de değildir.. Hem NATO içinde birlikte olacaksınız,
hem stratejik müttefik olma masalı anlatacaksınız hem de PKK’yı apaçık,
Türkiye’ye karşı düşmanca kullanacaksınız..
Ülke içinde AKP iktidarı da buna ses çıkarmayacak!?
Ya da böylesi siyasal kadroları iktidara taşıyacak ve tutacaksınız..

Temel sorun ülkemizde AKP iktidarının bu akıl dışı gidişe karşı net – kararlı tutum almamaları, alamamalarıdır.

Fakat artık terörle “Paris’te son tango” nun zamanı gelmiştir ve geçmektedir.

Batı’lı “dostlarımıza” (!?), gerçekten “Batılı dostlarımız” olacaklarsa,
bu aptalca ve haince ikiyüzlülüğe artık son vermeleri gerekiyor.

Ulus olarak sabrımız kalmamıştır; böyle bilinsin isteriz.

Büyük Atatürk, YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ öğüdünü salt biz Türk evlatlarına değil, tüm insanlığa verdi..

Dahası, nice kanlı savaşlar geçirmiş bir komutan olarak savaşı bile
tek bir koşul dışında mahkum etti :

Savaş, milletin yaşamı tehlikeye girmedikçe bir cinayettir..”

  • “Eğer sürekli barış isteniyorsa, insan yığınlarının durumlarını iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın tümünün gönenci, açlık ve baskının önüne geçmelidir.
    Dünya yurttaşları çekememezlik, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidir.”

“Paris’teki kanlı irtica saldırısını kınıyoruz; ama…”

diye koymuştuk yazı başlığını.

“Ama” mız şundan ibaret :

  • İkiyüzlülüğü bırakın, PKK terörünü üstümüzden artık çekin!

  • Eyy eli kanlı iki yüzlü Batı emperyalizmi;
    Başta Ortadoğu, de-stabilizasyon ve sonra da işgal amaçlı
    dünyaya terör ihracını durdurun, yüzyılların hastalığından artık kurtulun!

Sevgi ve saygı ile.
11.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı Eylem Planı


Kadın istihdamı değil,
bebek ölümleri artar!

Ahmet Davutoğlu’nun açıkladığı
Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı Eylem Planı’na ilişkin açıklamalarda bulunan Canan Arıtman,
‘Bu uygulamalar kadının 
işe girmesini engeller.’ dedi.

CANAN_ARITMAN

 

 

 

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıkladığı
Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı Eylem Planı“,
işverene getireceği yük nedeniyle, kadın istihdamını azaltabilir eleştirisine neden oldu.

Plana göre anneler, doğum izninden sonra isterlerse çocuklarının okula başlama yaşı olan
5.5 yaşına dek yarı zamanlı’ çalışma hakkına sahip olacaklar. Çocuk sayısıyla orantılı doğumdan sonra maddi yardım yapılacak. Fakat bu geniş hakların işverene yük olması da soru işaretlerine neden oluyor. Anne 16 haftalık doğum izninin ardından, ilk bebekte 2 ay, 2. bebekte 4 ay, 3. bebekte 6 ay süreyle yarım gün izne kavuşacak. Bu süre içinde maaşını
tam alacak. Çocuğun okul yaşına dek yarım ücretle yarım gün’ çalışabilecek.

‘BİLİMSELLİKTEN UZAK’
Konuyu Aydınlık’a değerlendiren Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Başkanı
Canan Arıtman
şunları söyledi:
“Bu uygulamalar kadının işe girmesini engeller. İşverenin iş gücünü hesaplamasına
neden olur. Kadının gebe olması durumunda işveren iş gücü kaybını hesaplayacaktır.
Kadın zaten en son işe alınan ve bir kriz durumunda ilk çıkarılan grupta yer alıyor.
Bu durum kadının iş yaşamında yer almasını zorlaştıracak. Cumhuriyet kurulduktan sonra
12 milyon olan nüfus nedeniyle natalist (doğum yanlısı) nüfus politikaları uygulandı.
Bu durum nüfusta yoğun artışa neden olurken anne ve bebek ölümleri arttı.
Şimdi Meclis kararı olmadan ve bilimsellikten uzak olarak natalist nüfus politikalarına
geri dönüyoruz. Bu uygulamalar demografik yapılar dikkate alınarak yapılmalı.”

‘ÖNCE İŞSİZLİĞE ÇARE’
“Hükümetin bu politikaları anne ve bebek ölümlerini artıracaktır.
Bilimsel olarak ele alındığında Türkiye doğum hızını artırma ihtiyacında değildir.
Güneydoğu Anadolu’da kadın başına düşen çocuk 6,4’tür. Güneydoğu’daki artış hızını azaltsınlar. Bebek ve çocuk ölüm oranlarını düşürsünler. Plana göre aile 18 yaşına dek çocuğu için birikim yapacak. Devlet, buna %15 katkı yapacak. Bu uygulama zengine para vermektir. Sabit gelirli işçi, memurlar ayın sonunu zor getiriyor.”
Hükümeti eleştiren Canan Arıtman, nüfus politikalarına yönelik çözüm önerilerini aktardı. “Nüfus politikaları Türkiye’nin bölgelerine göre uygulanmalı. Genç bağımlı nüfusu
üretime katıp işsizlik ortadan kaldırılmalı. Ailelerin yoksulluğuyla mücadele edilmesi gerek.” (Basın,  10.1.15)
========================================== 

Dostlar,

Bu sorunu öyle çok yazdık ki… Sizleri de bıktırdık..
Türkiye’nin nüfusu 80 milyona dayandı.
Halen çok genç, ortanca yaş 30,5 ve 65+ yaş %8. Örn. Almanya’da % 23..
Nüfus artış hızı %1,4 gibi ve Toplam Doğurganlık Hızı da 2,23.
Bu nüfus, 35-40 yıldan önce yaşlı nüfus olmaz matematiksel hesaplara göre.
Dolayısıyla panik yersizdir, bilim ve akıl dışıdır.

Türkiye 35-40 yıl DEMOGRAFİK FIRSAT PENCERESİ YAŞAYACAKTIR.
Bu dönemde yapılacak olan nüfusun niteliğini iyileştirmektir.
Başta sağlık ve eğitim olmak üzere..
Sınırlı ulusal kaynaklar titizlikle bu yönde harcanmalıdır.
Bu Pencere dönemi kaçırılırsa, gerikalmışlıktan kurtulamayız.
Hükümeti bu yanlış politikalara yönlendiren nedir, kimlerdir?

Kalabalık ve niteliksiz bir sürüye = gerici partilere oy deposuna dönüşmemeliyiz.

Ayrıca 2827 sayılı yasa (1983 tarihli) yürürlüktedir ve Anayasa’nın 41. maddesi
Devletin aile planlaması hizmeti vermesini zorunlu kılmaktadır.

Yasal düzenleme yapmadan Türkiye’de pro-natalist ya da ani-nataist
(sırasıyla nüfusu artırıcı ya da azaltıcı) demografik politika güdemezsiniz.
Bu uygulama TBMM’nin Yasama yetkisinin Yürütme (Hükümet) tarafından gasbı olur
ve Anayasal suçtur, bu kapsamdaki uygulamalar da hukuka aykırıdır..Türkiye’de gereksiz ve hatta çok tehlikeli olarak nüfusun artışını teşvikle

Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı Eylem Planı

uygulamış olmazsınız..

Tersine, varolan ve hızla artırılan nüfusu Dünya ile yarışamaz biçimde eğitimsiz – sağlıksız – kültürsüz… bırakmış olursunuz. Pisa bilgi yarışmalarında OECD’de yıllardır en dipteyiz. Sağlık düzeyi bakımından 34 OECD ülkesi içinde 31. sıradayız.
Yoksulluk – işsizlik çok ciddi boyutlarda!
İç üretim yetersiz, karnımızı doyuracak tarımsal üretim yapamıyoruz,
borçla -saman bile- ithal ediyoruz!

Bu sakat politikalarla Türkiye çağdaş dünyadan kopar!

Bir ülkeye ve onun halkına bundan daha büyük bir ihanet düşünülemez..

AKP’nin çılgın – akıl dışı – bilim dışı – hukuk tanımaz gidişini nasıl durduracağız?
Başbakan Davutoğlu‘nun Uluslararası ilişkiler ve Ekonomi alanlarında çift anadalda
lisans diploması (Boğaziçi Üniversitesi’nden) bize başlangıçta biraz umut vermişti.
Bu akademik donanımda bir insan böylesine körü körüne bilim dışı politika izleyemez.
Anlayamıyoruz gerçekten..

Davutoğlu onca bilimsel bilgi birikimini kullanarak mı ülkeyi yönetecek,
ayaklarının altına alarak mı?

Bu ne lanetli bir dilemmadır! Hem Prof. Davutoğlu adına hem de Türkiye adına!

Quo vadis Başbakan Davutoğlu, quo vadis??

Bu soru ve sorun giderek ağırlığını artırıyor ve katlanılmaz oluyor..

Sevgi ve saygı ile.
12.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Rejime en büyük tehdit 2015’de gelecek!


Rejime en büyük tehdit 2015’de gelecek!

portresi

 

Cüneyt ÜLSEVER
YURT, 30.12.14

 

Eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın, “Cumhurbaşkanı 5 Ocak’ta Bakanlar Kurulu’nu toplayacak.” sözlerine Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
sert karşılıklar verdiler. Ancak, bu tepki “Haşa Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulu’na Başkanlık etmez!” mealli bir tepki değildir. Yıldırım’ı kasten “Bu durumu açıklamak senin haddin değildir!” tepkisidir.

Yerel seçimler, cumhurbaşkanı seçimi ve genel seçimlerden oluşan üç seçimli dönemin (2014-2015) ülkenin makus talihini en çok etkileyecek dönem olduğunu birkaç yıldır söylüyorum.

Bu seçimlerin önemi Türkiye’de rejimin değişmesine önayak olacak neticeler verme ihtimalidir. Bu ihtimal de çok yüksektir.

Kreşendo (müzikte sesin şiddetinin kademe kademe artırılması) en geç Haziran 2015’de yapılacak genel seçimle ile azami seviyesine ulaşacak!

***

Türkiye’de rejimin illa ki değişmekte olduğunu 2007’de yapılan referandumdan beri 7 yıldır haykırıyorum. Üstelik değişiklik, hiçbir partinin programında olmadığı halde, yalnızca
bir inatlaşma sonucunda, askerin “Abdullah Gül cumhurbaşkanı olamaz!” diyerek
bilmem kaçıncı kez haddini aşması üzere ortaya çıktı.

2013 yılına kadar da kimse benim gibi kişilerin uyarılarını iplemedi.

***

2007’de şöyle yazmıştım:

“Rejim değişti farkında mısınız?
… 21 Ekim günü Türkiye’de rejim milletin oyları ile değişti! Ama merak etmeyin! Şeriat falan gelmedi.
Türkiye’de 21 Ekim 2007 günü parlamenter-demokratik rejim sona ermiştir.
Yerine başkanlık rejimi mi gelir, yarı-başkanlık rejimi mi gelir, şimdiden kestiremiyorum ama artık bu ülke parlamenter-demokrasi ile yönetilemez.
Millet cumhurbaşkanını kendisi seçmeye karar verdiği anda, ama bilerek-ama bilmeyerek parlamenter demokrasiye son vermiştir.” (Hürriyet-24.10.2007)

***

Kimsenin ciddiye almamasına rağmen “konuyu” yıllardır irdeliyorum.
Örneğin 12 Haziran 2011’de yapılan son genel seçimlerden önce şöyle yazmışım :

“Benim seçimle ilgili tahminim AKP’nin tek başına iktidar olmak için yeterli 276 milletvekili sayısını aşacağı ama tek başına Anayasa’yı değiştirmek için gerekli 330 milletvekili sayısına ulaşamayacağıdır! …

Çeşitli kezler belirttim. Millet 2007’de bir sonraki Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesine karar verdiği andan başlayarak zaten parlamenter demokraside tadilat yapılmasını otomatikman gerekli hale getirmişti.

Halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinin Anayasa ve ilgili kanunlarda yeniden tarif edilmesi elzemdir.

Bu anlamda Anayasa değişikliği cumhurbaşkanının ilk kez halk tarafından seçileceği
2014’den önce mutlaka yapılmak zorundadır…” (Odatv-09.06.2011)

***

Seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın, TBMM’ce “güven oyu yoklaması” ile atanmış Başbakan’a oranla daha yetkin olmasına bugünkü Anayasa da cevaz veriyor. O durumu da örneğin şu cümleler ile açıklıyordum:

“2014’de seçimle ilk cumhurbaşkanını seçtiğimiz andan başlayarak ortaya şöyle bir ikilem çıkacak:
Genel seçimler partilerin milletvekili sayısını tayin eder. Başbakan milletvekili sayısının dağılımına göre Cumhurbaşkanı tarafından tayin edilir, TBMM’den güvenoyu alır.
Başbakan’ın en üstün irade olan halk tarafından seçilmesi söz konusu değildir… Siyaseten
en güçlü yönü TBMM’de en çok sandalyeye sahip partinin genel başkanı oluşudur. Bu özelliğini yitirdiği anda Başbakanlığı da sona erer. Örneğin eski Başbakanlardan Yıldırım Akbulut
ANAP Genel Kurulu’nda parti liderliğini Mesut Yılmaz’a kaptırdığı gün
Başbakanlığı da terk etmek zorunda kalmıştır.

2014’de seçilecek cumhurbaşkanı ise en üstün irade olan halk tarafından doğrudan seçilecektir (Hiçbir makam O’nu görevden alamaz)… Açıkçası 2014’ten başlayarak Cumhurbaşkanı, Başbakandan çok daha güçlü, çok daha meşru bir duruma gelecektir.
(TBMM’nin üzerine çıkacaktır.)

***
Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkilerini tayin eden 104. maddede şöyle bir ibare var:

‘Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulu’nu başkanlığı altında toplantıya çağırmak.’

… Eğer Cumhurbaşkanı ‘halk iradesini en güçlü temsil eden kişi (kurum değil) benim.
Bundan böyle bütün Bakanlar Kurulu’na ben başkanlık edeceğim. Hali ile tüm Bakanlar Kurulu’nun gündemini ben belirleyeceğim’ derse buna engel olacak hiçbir yaptırım yoktur!” (Yurt Gazetesi-23.05.2013)

***

Türkiye rejim değiştirmeye bilinçli karar vermedi. Ama 2007’de Cumhurbaşkanı TBMM’de seçilirken, TSK’nın bir kez daha milli iradeye müdahale etmeye kalkışması ve bu duruma AKP’nin “cumhurbaşkanını millet seçsin!” minvalli referandumlu tepkisi ülkeyi rejim değişikliğine götürüyor.

Ergenekon-Balyoz Davalarında mağduriyete uğrayan askerleri nasıl savunduğumu okur bilir. Ama bu ülkede kimi komutanların yatacak yeri yoktur! (en son bkz: 27 Nisan 2007 muhtırası!)

Bu tatsız ama çok önemli konuyu irdelemeye maalesef yeni yılın ilk günü de devam edeceğim!

TÜİK asgari ücrete %60 zam istedi!


TUIK

TÜİK asgari ücrete %60 zam istedi!

TÜİK, asgari ücretin net 1425 TL olması gerektiğini söyledi.
Asgari ücretin bu miktara yükselmesi için mevcut asgari ücrete %60 zam yapılması gerekiyor.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu‘nun 3. toplantısında Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK),
asgari ücretin 1424,70 TL olmasını önerdi. Şu an asgari ücret 891 lira (AS: Evli 2 çocuklu 18+ yaş işçi için 930 TL). Asgari ücretin TÜİK’in önerdiği miktara yükselebilmesi için geçerli asgari ücrete %60 zam yapılmasıı gerekiyor.
Toplantıya ev sahipliği yapan Türk-İş‘in Genel Eğitim Sekreteri Nazmi Irgat,
basın mensuplarına yaptığı açıklamada, hükümet yetkililerinin ekonominin iyi olduğu yönünde açıklamalarda bulunduğunu anımsatarak, söz konusu bu iyi tablodan asgari ücretliye düşen refah payının verilmesi gerektiğini söyledi.

Asgari ücretin en düşük devlet memurunun ücreti seviyesine yükseltilmesi
yönünde istemlerinin olduğunu ama Komisyonun öbür üyelerinin buna sıcak bakmadığını ifade eden Irgat,“Bizim istemimiz insan onuruna yakışan bir ücreti geçerli kılmak. Alım gücünün iyice düştüğü, kriz senaryolarının dillendirildiği bu ortamda, dar gelirliye bir simit parası kadar artışın yapılmasını kabul etmemiz mümkün değil. Bundan dolayı da TÜİK’in hesapladığı rakam müzakerelerin temelini oluşturmalıdır.” dedi.

PLANDA %3+3

Başbakan Ahmet Davutoğlu
, 2015 yılı bütçe programında, asgari ücrette bu yılın ilk ve ikinci 6 ayı için %3′er artış planlandığını açıklamıştı. Bu açıklamaya göre asgari ücret 2015’in ilk 6 ayında 917 TL 73 kuruş, 2015’in ikinci 6 ayında ise 945 TL 26 kuruş oluyor.
(AS: Bekar 18+ yaş işçi için..)

=============================
Dostlar,

Tam da bu gün TÜRK-İŞ 4 kişilik bir ailenin salt gıda giderlerini = AÇLIK SINIRINI 1232 TL/ ay / Aralık 2014 olarak açıkladı.
Aynı açıklamada 4 kişilik bir ailenin YOKSULLUK SINIRI ise 4014 TL/ ay / Aralık 2014!

Aralık 2014 zammı ile Üniversite doçenti aylığı 3657- 4265 TL arasında..

Sevsinler sizin ileri demokrasinizi ve AKP ile şahlanan (!?) ekonominizi!
Enflasyon 2014’te kesin olarak % 10 üstünde..

Şu sorulara yanıtınız var mı  ?

– Neden enflasyon farkı ödenmedi ücretlilere?
– 2014’te enflasyonun % 6’da kalacağına inanan var mı?? Niçin yalan söyleyerek
halkı aldatıyorsunuz ve bunu her yıl yaparak sömürüyü sürdürüyorsunuz!
– Ekonomik büyümeden çalışanlara neden refah payı yok??
– 2014’te iktidar yandaşı kaç kişi daha Dolar milyarderi yapıldı Türkiye’de?
– 1 Dolar milyarderinin 1 milyon insanı yoksullaştırma demek olduğunu saklayabilir misiniz?

 – Gelir dağılımı ölçütü Gini Katsayısı kaç oldu  bu yıl?
UNDP’nin İnsansal Gelişim İndeksi (HDI) bakımından skorumuz kaç ve
Dünyada sıralamamız nerelerde?
– İşsizlik 3 milyonu ve %10’u resmen aştığı halde ve yukarıdaki acı tablo ile nasıl oluyor da Bay RTE halka en az 4 çocuk yapmalarını öğütleyebiliyor!? İhanet hangisi?
Anayasa’nın 41. maddesi emri gereği halka aile planlaması hizmeti sunma yükümü mü,
bunu görmezden gelerek akıl ve bilim dışı biçimde anormal – hızlı – gereksiz nüfus artışı
tahrik ederek halkı yoksulluğa – işsizliğe – eğitimsizliğe – kulluğa – niteliksiz bir kalabalık – olmaya mahkum etmek mi? 

*****
Danıştay 6. Daire kararı çiğnenerek, apaçık Anayasa suçu işlenerek yaptırılan
KAÇAK AK-SARAY
için öğrenebildiğimiz yaklaşık 5 milyar Dolar harcanmasa idi,
kamu çalışanlarının ücretlerinde ne denli iyileştirme yapılabilirdi acaba??3,2 milyon toplam kamu çalışanı + 9,9 milyon emekli = 13,1 milyon emekçi

5 milyar Dolar x 2,3 TL = 11,5 milyar TL

11,5 milyar TL / 13,1 milyon emekçi = 878 TL / kişi / yıl

878 TL / kişi / yıl 12 aya dağıtılırsa 73,2 TL

Demek ki salt KAÇAK AK-SARAY yapılmasa idi, 2015 için her çalışana ayda 73,2 TL
zam yapılabilecekti. Oysa 891 TL olan asgari ücrete % 3 zamla 27 TL zam yapılıyor.
6 ay sonra bir o kadar daha..

Ve Başbakan AD, acınacak biçimde kamuda plaket yasağı getirerek tasarrufa yöneliyor!?
Halkımızla apaçık alay ediliyor.. (Haberlere göre Belediyelerde zaten epeydir yasakmış!?)

Vahşi kapitalist sömürü, AKP iktidarlarıyla, başlıca bay RTE eliyle 13. yılını sürüyor..
Vahşi Batı’da ve post-modern sömürgesi Türkiye’de insancıllaşan hiç bir şey yok..
İslam dininin adalet emreden Kur’an hükümleri ne gönüllerde ne de akıllarda..

Ve “necip” milletimiz, bu yoksulluğundan – sefaletinden – aşağılanmasından daha da beter olabileceği kaygısıyla – korkusuyla güdülerek – baskılanarak AKP’ye 21 milyon oy yağdırmayı sürdürüyor her şeye karşın.. Toplumsal bir kollektif sado -mazohizm yaşanıyor Türkiye’de.

Siyasal literatürde celladına aşık olma / Stockholm sendromunun daha tipik örneği var mı?

Oysa parti – cemaat – tarikat – hayırsever kişiye kul edilen / biat ettirilen, zavallı olmaktan çıkarılarak kendine yetecek iş sahibi olacak (alık tutmayı öğrenecek!) emeğin iktidarında..

Bu orta – uzun erimli hedefe erişene dek de Devletin yasal sosyal sigortalarının
güvencesinde olacak.. Bu kahreden korkuyu – kuşkuyu aşması gerek yoksul halk yığınlarının!

(Yazıya pdf olarak erişmek için tıklayınız : TUIK_asgari_ucrete_%60_zam_istedi)

Sevgi ve saygı ile.
26 Aralık 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

02 Ekim 2014 Tezkeresi ve Kritik Noktalar…


02 Ekim 2014 Başbakanlık Tezkeresinin ve Kritik Noktalar..

  • “Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye’deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye’nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı hükümetçe takdir ve tayin olunacak şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması, bu kuvvetlerin hükümetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için
    her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkan sağlayacak düzenlemelerin
    hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 4.10.2014 tarihinden başlayarak bir yıl süreyle izin verilmesini Anayasanın 92. maddesi uyarınca arzederim.

    Başbakan Ahmet Davutoğlu.”

Tezkerenin gerekçesi                  :

  • “Türkiye’nin Güney kara sınırları boyunca ulusal güvenliğe dönük risk ve tehditler son dönemde yaşanan gelişmeler neticesinde ciddi biçimde artmıştır. Irak’ın Kuzey bölgesinde silahlı PKK terör unsurları varlığını sürdürmektedir, öte yandan Suriye ve Irak’ta diğer terör unsurlarının sayısı ve ortaya koydukları tehditte de önemli artış gözlenmektedir. Nitekim bu nedenle, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2170 ve 2178 (2014 yılı) sayılı kararlarıyla Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını teyit etmiş, bu ülkelerdeki terör faaliyetlerini kınamış, IŞİD ve benzeri terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı BM üyesi tüm ülkelere 1373 (2001 yılı) sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı ve uluslararası hukuk çerçevesindeki sorumluluklarına uygun şekilde gerekli tedbirleri alma çağrısında bulunmuştur.”

**********

Dostlar,

Son derece geniş kapsamlı, sınırları neredeyse belirsiz bir yetki TBMM tarafından
AKP hükümetine verilmiştir. İlk olarak ABD hoşnutluğunu belirtmiştir ve gelecek hafta uzmanlarını yollayarak Tezkere yetkisinin içini dolduracaklardır..

İran Dışişleri Bakanı ise bölgede gerginlik yaratacak bir girişimden uzak durması için Türkiye’yi uyarmıştır. İran Dışişleri Bakanı bu amaçla Türk dengi (“mevkidaşı” diyorlar!?) Mevlüt Çavuşoğlu’nu telefonla aramıştır.

Tezkere 298 evet – 98 hayır ile geçmiştir. Bu rakamsal tablonun irdelemesini
şimdilik bir yana bırakıyoruz..

AKP hükümetini

– Son derece dikkatli,
YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ ilkesinden ayrılmadan
– Bölgede siyasal coğrafyaya dokunmadan – SINIRLARIN DEĞİŞMEZLİĞİ
ilkesine bağlı kalarak
BM Güvenlik Konseyi kararlarına uyarak
Terör örgütleri arasında ayrım yapmadan
– Bölge barışına kalıcı katkıda bulunacak
– Uluslararası hukuka ve Anayasaya tümüyle uygun davranmaya çağırıyoruz.

Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması”

yetkisi kesinkes kullanılmamalıdır.

Büyük ATATÜRK‘ün yıllarca cephelerde kanlı savunma savaşlarda ömrü geçen bir komutan olarak şu sözü ne deni öğreticidir :

“Milletin yaşamı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir!”

Sevgi ve saygıyla.
04.10.2014, Manavgat
(Güncelleme..)

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net