Kategori arşivi: Hekim Saltık

Pandeminin Etik Sonuçlarına Bakış 

Pandeminin Etik Sonuçlarına Bakış 

Prof. Dr. Çağatay ÜSTÜN

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
TIP TARİHİ VE ETİK ANABİLİM DALI BAŞKANI

Facebook’ta paylaş
WhatsApp
E-posta 

Cumhuriyet, 17 Şubat 2021

COVID 19’un klinik tablosundaki ağır bulgular ve hastaların hastalığı geçirmelerine rağmen uzun süre semptomlarla mücadele etmesi hastalığın esrarengiz yönünü destekliyor. Ancak şurası kesin ki, böyle bir hastalığın var olmadığını düşünenler dahi artık bu konuya karşı temkinli yaklaşıyorlar. Bir dönem hastalığın (AS: etkenin) laboratuvar ortamında üretildiğini söyleyenlerin komplo teorilerinin aksine, bugün hastalığın nasıl ortaya çıktığından çok tedavi ve aşı araştırmalarına yoğunlaşılması, ilk şokun atlatıldığını gösteriyor.

COVID 19 modern diye adlandırılan tıp dünyasına modernliğin ölçülerini sorgulatacak bir ders verdi. Ancak daha da önemlisi, bu hastalığın turizm, ziraat, lojistik, gıda tedarik zinciri, ekonomi, turizm, sosyal ve toplumsal yaşam (2 sıfat eşanlamlı?), bireysel hak ve özgürlük alanı, etik, hukuk anlamında farklı yönleriyle yüzleşildi. Bu yüzyılda etik sonuçları diğer sonuçlardan öne geçmiş COVID 19’un genel anlayışı, bilinen doğruların yanlışını ortaya çıkarması açısından önemlidir.

“Birey kavramının üst değer haline dönüştüğü insan merkezci” bir yaklaşımı destekleyen sistemin, doğa ve diğer canlılara bakış açısını geliştirmesi gerektiğini vurgulayan bu tablo umarım ki, kalıcı ve güzel kazanımlar bırakır ve yeni, doğru bir alışkanlığı sağlamlaştırır. Etik ve ahlâki ilke ve değerler sisteminin bir parçası olmayı hedefleyen yeni bir sistemin öngörüsü şimdi fark edilmiş durumdadır. Klinik sonuçlardan etik sonuçlara uzanan yolda COVID 19’un önemli aşamaların belirginleşmesine katkısı olduğuna inanıyorum.

PANDEMİNİN YOKSULLUĞA ETKİSİ 

Tüm ülkelerde farklı şekillerde etkisini gösteren pandemi neticesinde alınan önlemler, tedbirler, sokağa çıkma yasakları nedeniyle işe gitmelerin aksaması, evde çalışma ve işten çıkarma gibi durumlar yüzünden işsizlik ve yoksulluk tehlikesiyle karşı karşıya kalınmıştır.

Ülkelerin hazırlıksız yakalandığı bu süreçte üstü kapalı ekonomik bir kriz yaşanmıştır. Maaş, sigorta veya diğer desteklerin sağlanmasındaki yetersizlik, ekonomiyi çeviren çarkların kesintiye uğramasına sebep olmuştur. Çözümsüzlüğün etki ettiği kitlelerdeki yoksulluk, beraberinde psikolojik ve sosyal sıkıntıları getirmiştir.

Yoksulluğun büyümesi halinde endişe verici gelişmelerin ortaya çıkması mümkündür. Bazı ülkelerde sokağa çıkma yasaklarına karşı gösterilen itiraz ve protestolar bunun bir örneği niteliğinde olabilir. Pandemide hastalığın bulaşma riski ile işsizliğin çoğalma riski yüzünden bir tercih yapmak zorunda kalınarak, ekonominin devamı için kısıtlama süreleri kimi ülkelerde kısa tutulmuş, bu yüzden enfekte vaka ve ölüm sayılarında artışlar görülmüştür.

Pandeminin yeni mutasyona uğrayan virüsle çeşitleriyle sürmesi ve 3. dalga riskinin artması halinde bu tablonun daha da ağırlaşma ihtimali vardır.

SERBEST DOLAŞIM HAKKI KISITLAMASI

COVID-19 tehlikesi birçok ülkenin karantina tedbirlerine yönelmesine sebep olmuş, uluslararası ve ulusal seyahatle ilgili ciddi kısıtlamalara gidilmiştir. Keyfi nitelendirilmemesi gereken, bütünü koruyucu özelliği olan bu yasakların bireylerin hak algısı ve psikolojik yapısı üzerinde olumsuz etkileri gözlemlenmeye başlanmıştır.

2020 yılının yaz aylarında turizm açısından yaşanan gerileme, bunun doğal bir sonucudur. Seyahat özgürlüğü kısıtlamalarının sosyalleşme ve kişisel gelişimi engelleyeceği endişesini taşıyanların buna itiraz etmesi söz konusudur. Ancak halen etkin olan mutasyonlu virüs bulaş etkisi yüzünden şu an için başka yapılabilecek bir şey yoktur.

Ülkelerin aşı uygulamalarına başlamasının ardından önerilen bir başka husus, aşı olanların seyahat hakkı alabilmesi için aşı pasaportu verilmesine ilişkin öneridir. Ancak burada her ülkenin farklı bir yaklaşım tarzı belirlemesi gündemdedir. Bir şekilde doğru bir tavır gibi görülmesi düşünülen bu yeni gelişmeye kişisel hak ihlali gözüyle bakanların yaklaşımı sorunu derinleştirmektedir. Şu an için her ülkede yeterli doz aşının temin edilememiş olması, buradaki asıl etik ikilemdir. Bunun, hastalığın sürmesi halinde birkaç yıl içinde aşılması gündeme gelebilir.

ESKİ NORMALE DÖNME ÖZLEMİ

Pandemi sürecinde yaşanan en büyük özlem, her seferinde tekrarlanan eski normale dönme çabaları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Eski normalin uzun bir süre daha olamayacağına ilişkin fikirlere rağmen bu konuda ısrarcı olunmasının temel nedeni, eski alışkanlıkların bir yaşam biçimi haline dönüşmüş olmasındandır.

  • Doğaya zarar veren, öngörüden ve sağduyudan uzak tutumların hastalık sürecinden sonra yeniden gözden geçirilmesi gerekirken;
  • kolaycılığa kaçılması ve aynısını tekrarlama eğiliminin sürdürülmesi ısrarcı ve inatçı bir yaklaşımdan başka bir şey değildir.
  • Oysaki COVID-19’dan sonra gelenekselleşmiş yanlışların değişmesi gerekmektedir.
  • Ekonomik çarklar üzerinden kurgulanmış maddiyata dayalı bir yaşam biçiminin manevi ve duygusal olanı önemseyen bir biçimle değişimi sağlanmalıdır.

Bu konuda felsefe, etik, sosyoloji alanı akademisyenlerinin yol göstericiliğine ihtiyaç vardır. Tabii ki ülke yönetimlerinin de bunu dikkate alması ve değişime ortak olması gerekmektedir.

Buradaki temel yaklaşım şöyle özetlenebilir:

  • Eski normale dönmek, kolaycılıktan ve aynısını yapmaktan başka bir şey değildir.
  • Yeni ve doğru olanı yapmak, etik ve ahlaki olana yönelmek, bunun özlemini hissetmek gerekmektedir.
  • Sonu ne zaman geleceği bilinmeyen bu hastalık tablosunu yaşarken eski normali arzulamanın akıl ve mantıkla izah edilebilir bir yönü yoktur.

ANOMİ TOPLUMLAR TEHLİKESİ
(AS: “Anomik toplum” ya da “Anomi toplumları” denmesi uygun olur..)

COVID-19 pandemisi sürecinde alınan tedbir, önlem (son 2 sözcük eşanlamlı) ve kısıtlamalara yönelik bireysel veya toplumsal karşıt refleks geliştirilmesi, anomi(k) toplumların oluşmasına, anti-sosyal bir tavır ve tutum sergilenmesine kadar gitmiştir. Bu süreçte, maske takmamak, fiziksel mesafeye özen göstermemek, PCR testi pozitif olduğu halde karantinada kalmayıp kaçmak ve topluluklara karışmak, sosyal izolasyona uymamak kural tanımazlığın örnek olgularıydı.

Kendi tespitime göre 2013 yılında dünyada tamamlandığını ileri sürdüğüm etik ve ahlaki kırılmanın ardından gelişen olaylar ve örnekler bireylerin, toplumların hızlı bir şekilde ilke ve değerlerden soyutlanmış, kurallara uymayan anlayışlar geliştirmesine sebep olmuş, bunun sonuçları ise özellikle 2020 yılındaki pandemi sürecinde tümüyle su yüzüne çıkmıştır.

İlkesiz veya kuralsız gibi hissetmek ve davranmak, başıboşluğun içine sürüklenmeyi hızlandırmaktadır. İnsanın başıboş bir canlı olmadığından hareketle, toplumların bu olumsuzluğun girdabına kapılmasını önleyecek yeni yaklaşım tarzları üzerinde çalışılmalıdır. Buradaki önerim, etik ve ahlaki sağaltım yöntemleri kapsamında rol modellerin çoğaltılması, bununla ilgili yapılacak çalışmalara destek verilmesidir.

ETİK GÖSTERGELERE ETKİ EDEN BİR PANDEMİ

Doğru düşünme ve doğru eylem açısından belli bir bilinç bulanıklığı oluşturan COVID-19, bir süre daha bu etkisini sürdürecek gibi görünmektedir. Viral bir hastalığın geniş kitlelerdeki etik göstergelere etki ederek değerler sistemini sarsması, anlayış ve algılama unsurlarını zedelemesi tedirginlik vericidir. Ancak umutsuz olmadan, karşımıza çıkan olumsuz tablodaki yanlışları fark ederek bunların doğrusu ile yer değiştirmesini sağlayacak anlayışların savunulması ve bunların örnek kılınması gerekmektedir.

Etik ve ahlaki göstergeleri bozan bir etkinin iki sonucu söz konusudur: Ya gelişen bu kötü anlayış yeni normal gibi algılanacaktır ya da bundan kurtulmak için yeni bir etik anlayış ortaya çıkacaktır. Entropinin uzun soluklu bir düşünce biçimi olmadığını göz önüne aldığımızda, yeni etik bir anlayışın doğuşunu ve gelişini beklemek daha doğrudur. Elbette ki bütün yeni değişimler hemen bir anda gerçekleşmez.

Bir yer değiştirmenin, farklılığın (AS: farklılaşmanın?) söz konusu olduğu bu tür durumlarda eskinin yerine yeninin gelişi sırasında bazı sancıların ve sıkıntıların yaşanması normaldir. Sürecin doğası budur. Burada önemli olan, pandeminin değişim için getirdiği şartların doğru algılanması ve buna göre hareket edilmesidir. Sınırları belirsizleşen etik ve ahlaki çizgilerin üzerinden yeniden geçilmesiyle bireysel ve toplumsal (sosyal) düzlem, yönetimler ve meslek alanları açısından olumlu etkilerin görülmesi muhakkaktır. COVID-19 pandemisi, yeni bir bakış açısına geçişin ilk durağı olmuştur. Artık bundan sonra hiç kimse eskisini bugün ile özdeş tutmamalıdır.

 

Virüsün varyantları ve bize anlattıkları

Virüsün varyantları ve bize anlattıkları

author

ÇAĞHAN KIZIL
BİRGÜN, 2021.02.14

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Pandemide tünelin ucunda bir ışık var ancak bu ışığa ulaşmak için halen kat etmemiz gereken uzun bir yol da var. Rehavete kapılmadan ve bilimsel gerçekleri önümüze koyarak sürece devam etmemiz gerek.

2020 yılının başından itibaren pandemi ile mücadele ve yeni yaşam pratiklerimiz devam ediyor. Son bir senedir günlük ortalama vaka sayıları ve ölümler sürekli arttı. Toplumlar ve yönetimler olarak bu artışı nasıl durdurabiliriz ve nasıl en etkili müdahaleyi, demokratik sınırlar çerçevesinde ve insanların sağlığını önceleyerek uygulayabiliriz soruları dillendirildi. Bu uygulamaların bazıları başarılı bazılarıysa başarısız oldu. Salgın ve yayılım devam ettikçe, virüsün değişmesi ve mutasyonları da hızlandı.

Doğal bir evrim olan bu süreci neredeyse gerçek zamanlı olarak izleme şansına sahip olduk.

Dünyanın değişik bölgelerinde virüsün genom dizisi analiz yöntemleri kullanılarak oluşturulan verileri, bize tarihte belki de hiç olmadığı kadar
derinlikli bir evrimsel çalışmayı gerçekleştirme şansı sağladı.

Ancak burada önemli olan virüsteki mutasyonların bulunabilmesi için şeffaf veri paylaşımı idi. Özellikle İngiltere’de yapılan analizler ve kapsamlı bir taraması ve dizin analizi, dünyanın 2020 sonlarına doğru gözlerini virüslerdeki varyantlara çevirmesini sağladı. Varyantları, 2020 yılının başında Çin’den izole edilen ilk virüs tiplerindeki genetik dizin ile farklılık gösteren virüs formları olarak nitelendirebiliriz. Virüsün ne kadar fazla insana yayılırsa ve antikor bağışıklık tepkisi ile karşılaşırsa, doğal olarak kendini değiştirme üzerinden bir evrimsel seçilime tabi olacağını önceden de söylemiştik. Bugün, varyantların hastalığın yayılması, şiddeti, aşıların etkinliği, ve uzun vadede pandeminin devamına dair sorular nedeniyle bilim insanlarının ve toplumların gündeminde.

Mutasyonlar ve kaygılar

2020 yılı içinde, virüsün üzerindeki bazı mutasyonların dünya üzerindeki virüs örneklerinin neredeyse tamamında gördüğüne şahit olmuştuk. Bu evrensel süreç, virüsün başka bölgelerindeki değişimlerle devam etti. İlk olarak Aralık ayı içinde Birleşik Krallık‘ta bulunan bir varyant B.1.1.7 olarak adlandırıldı. İngiltere’de yapılan ilk açıklamalarda, bu Varyant 1 tipinin öncekine oranla daha hızlı yayılabildiği, hastalığın ilerlemesine neden olabileceği ve aşıların etkisini düşürebileceği belirtilmişti. Bu açıklamaların temelinde, bu varyantta görülen 17 değişikliğin yattığını biliyoruz. Virüsün insan hücrelerine bağlanmak için kullandığı S proteinindeki bazı mutasyonlar, virüsün insan hücrelerine daha sıkı bağlanabilmesini beraberinde getirebilir endişesi daha önce yapılan bilimsel çalışmalardan elde edilen bir öngörü olarak yaşamımıza girdi. Dünya üzerinde 70’ten fazla ülkede görülen bu varyantın, yayılımı artırdığı ve belli yaş gruplarında ölümlere de etki edebileceği düşünülüyor.

Fakat benzer zamanlarda yine 2020 Aralık ayı içinde Güney Afrika varyantı da yaşamımıza girmişti. Bu varyanta referans dizine oranla 21 mutasyon ve değişim var. Bu mutasyonlardan iki tanesi E484K ve K417N, virüsün insan hücresine bağlanmak için kullandığı S proteininde. Afrika varyantının farklı olarak önemli E484K mutasyonu. Çünkü bu mutasyonun virüse hastalığı geçiren kişilerde oluşan antikorlardan kaçabilme ve antikorların etkisini azaltabilme özelliği kazandırdığı düşünülüyor. İngiltere varyantında bulunan N501Y mutasyonuyla da birleşince bu virüs varyantı hem daha fazla yayılma hem de bağışıklık etkisinden kaçma şansına sahip olabileceği için kaygı uyandırmış durumda. Kaygımızın nedenlerinden bir tanesi de aşıların etkisinin varyantlar nedeniyle azalacağı. Bu kaygı yersiz değil. Çünkü bazı aşılarda yapılan çalışmalarda aşı etkinliği, Güney Afrika’daki varyanta sahip kişiler ile olmayanlar arasında fark gösteriyor. Henüz hakemlerden geçmemiş bir makalede, Oxford aşısının varyanta karşı etkisinin oldukça düştüğü bildirildi.
(https://www.medrxiv.org/content/10.1101/2021.02.10.21251247v1)

Yani buradan çıkarmamız gereken şu:

  • Aşıların etkinliği tamamen ortadan kalkmasa bile varyantların etkisi ile düşüyor.

Eğer ileride varyantların etkisi daha belirgin hale gelirse, aşıları değiştirilmesi yönünde de altyapı hazırlanıyor. Burada belirtmekte fayda var ki;

  • birçok aşının hastalığı ağır geçiren hastaneye yatmak zorunda kalan hastalarda ve ölüm sayılarında bir azalışa yol açtığını biliyoruz.

Aşılama, yüksek düzeyde antikor tepkisi ve hücresel bağışıklığı sağlayabildiği oranda, ölümleri ve ağır hastalanmaları azaltacak. Ancak aşıların, virüsün yayılımını nasıl etkileyeceği konusu halen kesinlik kazanmış değil. Bazı aşı çalışmalarında, aşının etkisinin yayılımı da belli oranda azalttığı bilgisi paylaşıldı ancak tüm aşıları için şu anda bu genellemeyi yapamıyoruz.

  • Aşılama, ağır hastalığı azaltacak bir metot ancak pandemiyi kendi başına hemen bitirebilecek bir sihirli değnek olmayabilir.

Bunu, yüksek düzeyde aşılama yapan bazı ülkelerin vaka ve ölüm sayılarındaki düşüşe haftalar sonra ancak ulaşabilmelerini örnek gösterebiliriz. Bir aşı, uygulandıktan sonra belli bir süre içinde kandaki antikor seviyesini yükseltir. Bu antikorların hepsi virüsü durdurabilecek antikorlar değildir. Bu nedenle, nötralize edebilen antikor miktarını en yüksek seviyeye çıkarmak virüsün yayılımını da önlemek açısından önemlidir. Ancak her aşı nötralize eden antikor miktarını eşit seviyede yükseltmiyor. SARS-Cov-2 için nötralize (AS: eden) antikorlar çoğunlukla S proteini bölgesine oluşturuluyor. Bu nedenle mRNA aşılarının diğer aşılara oranla daha fazla nötralize (AS: eden) antikor ürettiğini yapılan çalışmalarda görebiliyoruz. Ancak bir aşının etkililiği, sadece nötralize (AS: eden) antikorlar oluşturmasıyla değil, uzun vadeli bağışıklık hafızasını ve hücresel bağışıklık oluşturmasıyla da ölçülür. Bu nedenle klinik çalışmalarda, bu 2. bağışıklık tipinin de ölçülmesi ve ortaya konması gerekiyor. Örneğin, mRNA aşıları, 1. dozdan sonra çok yüksek antikor seviyeleri yaratmasa da T hücresi yani hücresel bağışıklığı tetikliyor. Bu nedenle 2. doz aşılama yüksek düzeyde antikor yaratmaya sebep oluyor. İki doz aşılama yapılmış kişilerle karşılaştırıldığında, hastalığı geçirmiş ve tek doz aşılama yapılan kişilerde (AS: kişilere göre) daha yüksek antikor seviyesine ulaşılıyor. Bu ve bunun gibi çalışmalar bize şunu anlatıyor:

  • Varyantların etkisi göz önüne alındığında yüksek ve yaygın şekilde acilen ivedilikle aşılama gerçekleştirilmeli.

Kapanmalar ve aşılama

  • Aşılama, toplumsal kapanma tedbirleri ile birleştirildiğinde son birkaç haftada vaka sayılarında gözle görülür bir düşüşe tanık oluyoruz.

Son bir aydır dünyada ortalama günlük vaka sayıları düşüşte. Bu oldukça pozitif bir gelişme. Günlük ölüm sayıları ise yaklaşık son iki haftada azalma göstermekte. Ancak Avrupa Birliği ve bazı diğer ülkelerde, kapanma süresi uzatıldı ve bunun sebebi olarak da varyantın hızlı yayılma kapasitesi ve erken açılmayla yeniden vaka sayısındaki yükseliş riskini göze almama nedeni göze çarpıyor. Yapılması gereken;

– tüm dünyada pandemi bitmeden pandemi bitmiş gibi düşünmemek,
– aşılamanın yaygın şekilde yapılamadığı Türkiye gibi ülkelerde gevşemeye gitmemek,
– aşı konusunda en etkili ve çeşitli aşıların kullanıldığı aşılama programlarının yürütülmesi ve
– verilerin şeffaflığının sağlanması.

Türkiye’de, Sağlık Bakanı geçen hafta yaptığı açıklamada 3758 örnekte yapılan analizlerde 106 kökeni bilinmeyen virüs tipi, 263 İngiltere varyantı, 23 Güney Afrika varyantı olduğunu söyledi. Bu, Türkiye’deki enfeksiyonların %10’a yakınının varyantlarca gerçekleştiğini gösteriyor. Varyantların girdikleri ülkelerde yayılımı artırmaları birkaç hafta alıyor. Bu nedenle Türkiye’deki bu varyant tablosu vaka sayılarını artırma riskini barındırıyor. Bu nedenle verilerin açıkça paylaşılması, kökeni bilinmeyen varyantların ne olduğunun bilim insanlarınca değerlendirilmesi, toplumsal önlemlerin gerektiği şekilde alınması, değişik aşı tiplerinden yeterli miktarda uygulanması gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı’nın, “geleneksel inaktif aşıları diğer aşılara oranla daha güvenli ve etkili olduğu için tercih ettik” demesi bu alanda bilimsel herhangi bir veri ve uygulama ile desteklenmeyen yanlış bir söylem.

Pandemide tünelin ucunda bir ışık var!

Ancak bu ışığa ulaşmak için halen kat etmemiz gereken uzun bir yol da var. Rehavete kapılmadan ve bilimsel gerçekleri önümüze koyarak sürece devam etmemiz gerek. Bunca süredir yaşadığımız yüz binlerce ölüm ve on milyonlarca vaka, toplumsal zorluklar ve psikolojik etkiler düşünüldüğünde, pandemide varyantların herhangi bir şekilde salgını alevlendirmesi riskini göze alamayacağımız net. Bu nedenle Türkiye en kısa zamanda varyant taramalarını artırmalı, bu bilgileri uluslararası veritabanları ile paylaşmalı, toplumsal tedbirleri olması gerektiği gibi almalı.
=================================
Dostlar,

Almanya’da çalışan Temel Sinirbilimci ve Genetikçi Sayın Doç. Dr. Kızıl, salgının başlarından bu yana BİRGÜN Gazetesinde, önemli değerlendirmeler yayınladı, kendisine teşekkür ederiz. 14 Şubat 2021 tarihli bu makalede dile getirilenleri, çok büyük ölçüde, biz 13 Şubat 2021 gecesi 21:00 – 22:30 arasında düzenlenen bir zoom oturumunda dile getirdik (Salgın Döneminde Aşı, Mutasyon ve Okulların Açılması)

Türkiye’nin düzeltmesi zorunlu sorun başlıkları şöyle          :

1. Aşı kıt ve uygulama çok yavaş, hatta yer yer tıkandı hatalı uygulamalarla.
2. Uygulanan aşının etkililiği %50 dolayında, çok yetersiz, kritik sınırda.
3. Varyant tipler ülkemizde hızla yayılmakta; izleme ve önlemler yetersiz.
4. Türkiye hiç TAM KAPANMA uygulamadı şimdiye dek; oysa halen kaçınılmaz!
5. Salgını ÖZERK BİLİM KURUMLARI değil, Siyaset / AKP = RTE = Şahsım devleti / Tek adam ucube rejimi sözde yönetiyor; araba atın önünde!
6. İktidar, salgın yönetiminde başta hasta = olgu = vaka (case) ve ölüm sayıları olmak üzere hiçbir zaman tam saydam (dürüst!) olmadı ve güven yitirdi.
7. Sosyal devlet desteği ve salgın finansmanı için yeterli kaynak ayrıl(a)mıyor; Erdoğan Türkiye’yi batık (müflis) / kendisinin batırdığı bir A.Ş. CEO’su gibi yönetmeyi kör bir inat ve ısrarla dayatmakta.
8. Sağlık altyapısı özellikle 1. Basamakta çok zayıf ve yetersiz; sağlık insangücü nicel (sayısal) olarak epey eksik; atama bekleyen 400 bini aşkın sağlık emekçisi atanmıyor.
9. Yaraşırlık (Liyakat) sorunu sürüyor; AKP = RTE nepotizm kanserinden kurtulamıyor bir türlü.
10. Her gün en az 100 (yüz!) dolayında (karartma sürdürülüyor!) masum insanımız, çok büyük ölçüde önlenebilecek iken, salgına kurban veriliyor; DUYARSIZLAŞTIRMA / YABANCILAŞTIRMA bilinçli politika olarak sürdürülüyor. Toplumsal yaşam ekonomik, eğitsel, kültürel, bilimsel… alanlarda tıkanma eşiğinde ama iktidar çok acı gerçekleri tersyüz ederek salgında bile bir politik başarı masalı yaratma histerisine kapılmış durumda; çoook hazin çok!
……………
—————-
AKP iktidarının bu 10 alanda toplanan yanlışları sürdürmeyip, köktenci politika değişikliklerine gitmesi kaçınılmaz görünüyor..

Sevgi ve saygı ile. 15 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Salgın Döneminde Aşı, Mutasyon ve Okulların Açılması

Değerli yol arkadaşlarım,

13.02.2021 günü saat 21:00’de

ADD Genel Başkan adayı Dr. Hüsnü Bozkurt ve Prof. Dr. Ahmet Saltık’ın katılacağı,
Zoom ve Facebook üzerinden yapacakları

“Salgın Döneminde Aşı, Mutasyon ve
Okulların Açılması”

konulu şöylesiyle ilişkin erişke (link) gönderilmiştir.

Belirlenen saat 21’00 de erişke üzerine tıklayarak Zoom üzerinden veya Facebook’tan
“Hüsnü Bozkurt ve Arkadaşları” adresinden izleyebilirsiniz, katılımınız önemlidir.

Durur Gök
Sekreter
***

========================================
Dostlar,

Oturum ZOOM ortamında gerçekleştirilmiştir. (94 dk.)
Emek veren ve bizi konuşmacı olarak onurlandıran ADD’den dava arkadaşlarımıza şükranlarımızı sunarken, meslektaşım Dr. M.H. Bozkurt ve takımına (ekibine) ADD Genel Başkanlık yarışında başarılar dileriz.

Bugünkü Facebook canlı yayını YouTube’da yayınlanmıştır. İzlemek için lütfen tıklayınız..

https://www.youtube.com/watch?v=xwuH0B2SK-0&t=205s

Bilgi ve ilginize sunarız. (Güncelleme :14.02.2021, 01:03)

Sevgi ve saygı ile. 13 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

 

 

TELE1 TV Programımız – 12 Şubat 2021

Dostlar,

Bu gün, 12 Şubat 2021 Cuma günü
saat 22:00’de TELE1’de
Sn. Merdan Yanardağ’ın konuğu olacağız / OLDUK.. (5. Boyut Programı)..

Kısa ve vurucu bir bölüm üstte..

Tüm program erişkesi (linki) (48. dakikadan sonra yaklaşık 45 dk. bizim konuşmamız..):

Bilgi ve ilginize sunarız.. (Güncelleme : 13 Şubat 2021, 19:49)

Sevgi ve saygı ile. 12 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

HALK TV, MEDYASCOPE TV, ARTI TV ve YOL TV Programlarımız..

Dostlar,

Bu gün, 11 Şubat 2021 Perşembe günü
saat
13:15’te HALK TV’de,

t=858https://youtu.be/xz_MJqujW34?t=858

(12. dakikadan sonra…)

*****

– 15:30’da da MEDYASCOPE TV’de,

****

– 17:00’de ARTI TV’de,

****

– 19:00’da YOL TV’de olacağız / OLDUK..

https://youtu.be/TKAvde5yjHk

Yönetilemeyen salgını, mutasyonları, aşı kıtlığını… konuşacağız / konuştuk güncel boyutlarıyla..

Sanırız bu bir rekor da oldu..

Aynı günde 4 kez canlı yayına katılmış olduk.
Ülkemizin bu yakıcı salgın sorununa duyarlık gösteren ve bize değer vererek ekranlarını sunan TV kurumlarına ve yetkililerine, sunucularına içtenlikle teşekkür ederiz.

AKP iktidarı ve Sağlık Bakanlığı yetkililerinin de kırılıp – gücenmeden, yer yer çok sert de olsa eleştiri ve önerilerimizden yararlanmasını dileriz.

Söz konusu olan yurdumuz insanlarının yaşam hakkı ve ülkemizin geleceğidir.
Eleştiriler bu duyarlıkla çok sert bile olabilir, başta R.T. Erdoğan, şimdiye dek yapılan hataları yineleme hak ve lüksüne sahip değillerdir.

  • Saydamlık / Güven / Bilimsellik vazgeçilmez sacayağıdır ve iktidara çağrımız da bunlardır.İlgi ve bilginize saygı ile sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 11 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

 

Aşılar, Salgını Önlemenin en önemli yoludur

Aşılar, Salgını Önlemenin en önemli yoludur

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
Çocuk İmmünoloj – Allerji Uzmanı
https://kurtulusyolu.org/asilar-salgini-onlemenin-en-onemli-yoludur/

AKP iktidarı, baştan beri Koronavirüs salgınını yanlış yönetti.

Salgının başında Koronavirüs vakaları ve virüs kaynaklı ölümler bile geç açıklandı. Daha sonra sürekli olarak vaka ve ölüm sayıları konusunda tartışmalar yaşandı. Çünkü yaşanan gerçeklik ile akşam Sağlık Bakanlığının açıkladığı sayılar birbirini tutmuyordu. Bilim Kurulunda bulunanlar bile gerçek vaka ve ölüm sayılarını bilmediklerini kezlerce açıkladılar.

Bu bilinmezlikler ile salgının yönetilemeyeceği açıktır. Bakan ikide bir şurada ya da burada vakalar %50 arttı, diye açıklamalar yapıyor; gerçekleri açıklamaktan ısrarla kaçınıyor. Bunun sonucu olarak da toplumda çoğu kimse salgını ciddiye almadı. Yaz aylarında açık havada salgının hızının yavaşlamasına karşın, dünyanın öbürr ülkelerinden farklı olarak, Türkiye’de vaka sayıları düşmedi.

AKP iktidarı Çin, Hindistan ve pek çok Avrupa ve Amerika kıtasındaki ülkelerin uyguladığı tam karantina önlemlerini uygulamaya koymadı.  Nisan, Mayıs aylarında yarım yamalak karantina önlemleri alınmıştı. Bu süreçte Organize Sanayi bölgelerindeki pek çok fabrika üretimi sürdürdü. İstanbul, Kocaeli, Bursa, Gaziantep gibi kentlerde fabrikalar virüsün yayılma merkezleri oldu.

Koronavirüs bu nedenle sonbahar başında, başta İstanbul olmak üzere, tüm illerimizde hızla yayıldı; sürekli tepe noktalarda oldu. Her gün resmi ölüm sayılarında rekorlar kırıldı. Ama günlük vaka sayılarını açıklamaktan hep kaçınıldı. Gerçekler hep gizlenmeye çalışıldı. 26 Kasım’da ise günlük vaka sayısının da bundan böyle açıklanacağı belirtildi ve o gün için vaka sayısının 28.351 olduğu açıklandı. Geriye dönük olarak da vaka sayılarının açıklanacağı söylendi ama hâlâ açıklanmadı. (AS: Daha sonra o veriler de açıklandı)

AKP iktidarı pratik olarak sürü bağışıklığı (AS: toplum bağışıklığı) politikası uyguluyor. Yapması gerekenleri yapmayarak, en az 3 haftalık karantina uygulamayarak, karantina süresince halkın temel gereksinimlerini karşılamayarak, vatandaşı salgınla ve ölümle karşı karşıya bırakıyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Ekim ayında uyarısını yaptı: DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, yeni tip Koronavirüs (Covid-19 etkeni) salgınıyla mücadelede “sürü bağışıklığı” stratejisine ilişkin; “Tam olarak anlayamadığımız tehlikeli bir virüsün serbestçe dolaşmasına izin vermek, basit bir şekilde ahlâk dışıdır. Bu bir seçenek değildir”, dedi. “Sürü bağışıklığı” stratejisini ahlâk dışı bir yöntem olarak nitelendirildi.

Salgından çıkmanın şu anda 2 yolu var:

1- Sıkı karantina önlemleri,

2- Aşı.

Aşı konusunda dünyada önemli gelişmeler var. Evre (Faz) 3 çalışmaları biten veya bitmek üzere olan beş aşı (Pfizer&BioNTech: BNT162b1, Moderna: mRNA-1273, Oxford & Astra-Zeneca: AZD1222, Gamaleya: Sputnik V, Sinovac: Coronavac) var.

Ülkemize de bu aşılardan Çin’de üretilen Sinovac firmasının geliştirdiği Coronavac aşısını almak için görüşmeler yapılmış durumda. Fakat kaç doz, ne kadar alınacağı belli değil. 50 milyon dozluk anlaşma yapıldığı söyleniyor. Aşı iki kez yapılmak durumunda. Dolayısıyla ancak 25 milyon insanımız aşılanabilecek. Oysa en az 70 milyon insanımızı hızla aşılamak gerekiyor. Bunun da yaklaşık bedeli 4,2 milyar Doları buluyor.

Bulaşıcı hastalığa karşı olan aşının, vatandaşlara ücretsiz yapılması gerekiyor.
Vatandaş için kılını kıpırdatmayan bu iktidarın, bu aşıları alması zor görünüyor.

Salgının başında vatandaşına 5 maskeyi sağlayamayan ama maskeleri 100’ün üzerinde yabancı ülkeye yardım diye gönderen ve bununla övünen bir ülkeyiz.

  • AKP iktidarı kendini vatandaşa karşı sorumlu görmüyor.

En son, salgında gelinen son durumdan (başarısızlıktan demek daha doğru olur) da Bilim Kurulunun sorumlu olduğu bile açıklandı Tayyip tarafından.

Öte yanda diğer bir sorun, AKP iktidarının yarattığı bu güvensizlik ortamında, Aşıların Güvenilirliği konusunda meydana getirilen kafa karışıklığıdır.

  • Aşılar yüzyıllardır toplumu bulaşıcı hastalılardan korumanın en önemli yöntemidir.

Bu konuda bilim dışı görüşlere itibar etmemek gerekir. Ülkemizde kullanılacak olan aşının güvenilirliği konusunda görüşlerini özgürce açıklayacak ve tartışacak olan bilim insanlarımız vardır. Yeni her aşı ve ilacın kimi riskler içermesi doğaldır. Bir yanda salgın nedeniyle ölümler, öbür yanda bizi bu bulaşıcı hastalıktan koruyacak olan aşı var ise, Aşıyı seçmemiz en doğru olandır.

  • Bu noktada AKP iktidarınım ikiyüzlülüğünü, halkı nasıl aldattığını görmemiz gereklidir.

AKP iktidarı  “Saldım, çayıra, Mevlam kayıra” atasözümüzdeki gibi, halka karşı herhangi bir sorumluluk duymamaktadır. “Kasap mal derdinde, koyun can derdinde” atasözümüzde olduğu gibi bizler canımızın derdinde iken, kendileri hizmet ettikleri Parababaları düzeninin sürmesinin derdindedirler.

Cumhuriyet’e Demecimiz – 10 Şubat 2021

Cumhuriyet’e Demecimiz

Prof. Dr. Ahmet Saltık, okulların açılma sürecine karşı yetkilileri uyardı: 

4 hafta tam kapanma!

Prof. Saltık, salgının gidişatını ve aşılama sürecini Cumhuriyet’e değerlendirdi. Türkiye’nin Çin’den aldığı aşıların teslimindeki “yavaşlığı” yorumlayan Saltık,

  • Türkiye’ye aşı neden yalnızca 1 ülkeden ve “damla damla” geliyor?”

sorusunu yöneltti.

Sarp Sağkal,  Cumhuriyet, 10 Şubat 2021
Prof. Dr. Ahmet Saltık, okulların açılma sürecine karşı yetkilileri uyardı: 4 hafta tam kapanmaAnkara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi (Em.) Prof. Dr. Ahmet Saltık, Türkiye’nin Çin’den sipariş ettiği aşıların sözleşmesinin açıklanması gerektiğini belirterek

“Sanki ‘paran kadar aşı geliyor’ durumundayız. Ne kadar para verebiliyorsan Çin firması da o kadar aşı gönderiyor diye düşünüyorum” dedi.

‘BULAŞ DEĞERİ YÜKSEK’

Önümüzdeki haftadan başlayarak okulların açılma sürecini de değerlendiren Saltık, Sinovac aşısının koruyuculuğunun %50.65 olduğunu belirterek “Bütün önceliği yalnızca okullara versek bile ancak 2 ay sonra yarı oranda bir bağışıklık sağlamış olacağız. İki öğretmenden biri aşılı ve bağışık, öbürü değil!

  • Yapılacak en iyi işlerden biri, en az 2-4 hafta tam kapatma ile salgının hızını düşürmek ve denetlenebilir duruma getirmek.

Ondan sonra da gıdım gıdım esnetilen sıkı önlemlerle zamana yayarak süreci yönetmek. Bütün öğretmenler, okul çalışanları, servis görevlileri.. aşılanmadı.

  • “Çocuklar bu hastalığı (Kovit-19) belirtisiz geçiriyor ve taşıyıcı oluyorlar.
  • Hastalığı bulaştırmak bakımından en riskli küme kabul ediliyorlar.
  • R0 değeri (bulaştırıcılık katsayısı) 1’in üstünde. Bu katsayı 1’in altına inmedikçe okulları açmayı düşünmememiz gerekiyor” dedi.

Virüsün çok sayıda ve ciddi mutasyon geçirdiğini ve bunun aşıları olumsuz etkileyebileceğini belirten Saltık, “Almanya’da 2 doz aşı olmalarına karşın yaşlı huzurevlerinde salgın patlak vermiş durumda. O nedenle okulların açılması için hiçbir somut koşul görünmüyor. Buna karşın açmayı düşünüyor olmaları, ticari kaygılardan ve özel sektörü rahatlatmaktan olabilir.

Ne yazık ki bir anonim şirket gibi yönetilen Türkiye’de ticari kaygılar öne çıkıyor” ifadelerini kullandı.

‘ACİL KULLANIM ONAYI KALKABİLİR’

Sinovac aşısının mutasyondan öbürlerinden daha az etkileneceğini belirten Prof. Dr. Ahmet Saltık, “Ancak aşının koruyuculuğu %50.65 olarak açıklandı. Mutasyon nedeniyle bu oran düşerse aşının bir anlamı kalmayacak ve acil kullanım onayı yetkisi belki de kaldırılacak. Çünkü DSÖ (ve FDA), acil kullanım onayının % 50 koruyuculuk üstünde olmak koşuluyla verilebileceğini açıklamıştı” diye konuştu.

Cuhmuriyet’e_demecimiz_10.02.21

================================
Dostlar,

Cumhuriyet‘te bu gün (10 Şubat 2021) yayınlanan demecimizi yukarıya aktardık.
Gazetemiz“e, soruna gösterdiği duyarlık için teşekkür ederiz.
***
Derdimiz şudur                            :

Çin SİNOVAC firması ile aşı anlaşması niçin kamuyuna açıklanmıyor??
Bunu fellik fellik saklıyor AKP. Niçin? Devlet sırrı değil ya, sonunda bir ticaret anlaşması bu.

1 doz aşı kaç $? Öğrenmek istiyoruz. Bu bizim yurttaş olarak hakkımız.
Bedelini vergilerimizle biz ödüyoruz. İktidar ise hesap vermek zorunda.

  • Acaba aşı damla damla gelirken
    ANA NEDEN BİZİM ÖDEME GÜÇLÜĞÜMÜZ MÜ??
  • Paramız kadar mı aşı geliyor?

Bu firmaya transferlere 5018 s. yasa kapsamında erişilebilir mi??
Üstüne gitmek gerek… Medya, akademi, muhalefet..
Ne dersin Türkiye?
Hükümetin dış ödemelerini bir biçimde sanal ortamda görme olanağı var mı??
Bunlar doğru ise büyük skandal..

  • Çökertilen ekonomi, şimdi de kitlesel salgın ölümlerinin nedeni mi!?

İktidar gündem oyunları peşinde.. Sıra uzay masallarına geldi, UYAN TÜRKİYE!

Sevgi ve saygı ile. 10 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

TELE1 Programımız – 07 Şubat 2021

Dostlar,

Dün, 06 Şubat 2021 günü akşam 19:00’da haber bülteni içinde TELE1‘in konuğu olduk.

Sayın B. Begüm AYDOĞAN’ın sorularını yanıtladık (yaklaşık 15 dk.)

Birçok bakımdan zordayız…
Aşı çok kıt, parça parça geliyor. Öngörülen 50 milyon doza erişim çok sarkacak korkarız; dahası, belirsizlik egemen.. Türkiye’nin yaklaşık 150 milyon doz aşı gereksinimi var!

Çin ile yapılan anlaşmanın içeriğini, Reis Hazretleri = AKP halktan gizliyor.. oysa bizim  vergilerimizle bu ödeme yapılıyor. Hiçbir demokratik ülkede hayal bile edilemeyecek bir karartma sürdürülüyor ısrar ve inatla. Örn. 1 doz aşı kaç Dolar? Swap anlaşması mı yapıldı? Aşı sağlama (tedarik) aksarsa bir giderim (tazminat) hükmü var mı sözleşmede?? AKP = RTE ödemeyi düzenli yap(a)madığı için mi aşılar zamanında ve yeterli yollanmıyor?? Bu anlaşma hemen kamuoyuna açıklanmalı eğer iktidarın gocunacak yanı yok ise..
***

  • Damla damla da olsa gelen aşılar gerekli hızla yapıl(a)mıyor! Çıldırmamak elde değil!

TV’lerden aşıya çağrı duyuruları yok.. Hiçbir ek aşılama hazırlığı yok. Aile hekimlikleri ve hastanelere yıkıldı yük ve 14 Ocak’tan bu güne, 6 Şubat’a dek 24 günde ortalama 110 bin doz / gün uygulama yapılabildi. Oysa bunun en az 10 katına erişmeliyiz. Bu hızla gidersek her ay yaklaşık 3,3 milyon kişiyi aşılayabiliriz. 0-18 yaş arası 20 milyon nüfusu düşersek, 2,5 milyon da hastalığı geçiren, bir miktar aşılanması uygun bulunmayanları… çıkarırsak, en az 65-66 milyonluk bir kitleyi 66/3,3=20 ayda ancak aşılayabiliriz! Bu durum kabul edilemez ve salgın da asla bastırılamaz. Bu yaz da turizm sezonu yitirilirse, akçalı (mali) yükü belimizi büker.
Üstelik bu hesap tek doz için yapıldı. 4 hafta ara ile 2 doz gerekli… bu hesap tutmaz, işlemez.

  • İVEDİLİKLE, seferberlik koşullarında yaygın – hızlı aşı yapılması sağlanmalıdır.
  • Okulların açılması akıldan geçiriliyorsa, 1 milyonu aşkın öğretmen ve öbür okul çalışanları, servis çalışanları… öncelikli aşılama dilimine alınmalıdır. Bu kesim sayıca rahatlıkla 2 milyona yakındır ve bu hafta aşılanıp bitirilse (!!??), 4 hafta sonra 2. dozu alsalar, bu tarihi izleyen 10-15 sonra ancak %50’si bağışık olabileceğinden (bizde uygulanan Çin kökenli aşının etkinliği %50,65!), en iyimser Mart sonunda erişilebilecek en yüksek kitle bağışıklığına ulaşılabilir. Bu oranın en ideal ve hızlı koşullarda ve Mart sonunda, %50 olabileceğini akıldan çıkarmadan OKULLARIN AÇILMASINI tartışabiliriz ancak.. Başka koşullar da var elbette..
  • Unutulmasın, 0-18 yaş dilimine elde aşı yok ve bu kesim en bulaştırıcı olanlar; ayakta, sessiz – belirtisiz geçiriyorlar KOVİT-19‘u ama bulaştırıcılar, hastalığı ev-okul ekseninde yaymaktalar!

Bir başka olgu, toplum bağışıklığı hesapları alt üst olmuştur. Sağlık Bakanlığının politik kaygılarla, denetleyemediği salgında “aşılamaya geçiyoruz” algı yönetimi ile Bilim Kurulunu etik ve bilim dışı biçimde zorlamasıyla açıklanan %91,25 etkinlik oranı, SİNOVAC firmasının resmi açıklaması ile suya düşmüştür; zaten bilimsel olarak YOK HÜKMÜNDE idi!. Resmi etkinlik oranı %50,65’tir. Yukarıda da açıkladığımız üzere, 90 milyona yakın insanın yaşadığı Türkiye’de hedef kitle 70 milyondur ve en ideal koşullarda, büyük bir hızla, 2’şer doz aşılama çoooook ütopik beklenti ile Haziran-Temmuz sonunda firesiz gerçekleşse bile (ki bu olanaksız görünüyor!), verili koşullarda (mutant tiplerin hızla yayılması nedeniyle eldeki aşının etkinliği daha da düşmezse!?), sağlanabilecek toplum bağışıklığı oranı 70 m X %50.65 = 35,5 milyon kişi olacaktır ve bu kitle Türkiye nüfusunun 35,5 / 90= %39.4’üdür. Pratik hesapla her 5 kişiden 2’sidir. Bu düzeyde bir toplum bağışıklığı, geçerli koşullarda (dünyada yaygın, Ro >1, mutasyon çok yaygın ve hızlı!) salgını bastırmak için kesin olarak yeterli değildir. Ancak bir miktar yavaşlatılabilir / hafifletilebilir ancak sürer, gider salgın.

Uzayan salgın Endemikleşebilir (yerleşir kalır..)..
Uzayan salgın her an yeni dalgalar doğurabilir..
Uzayan salgın ortamında mutasyon (Evrim!) olasılığı artar. Bu mutasyonların yönü ve sonuçları kestirilemez.. İlaçlara, aşıya, dezenfektanlara, antiseptiklere direnç gelişebilir, daha bulaştırıcı ve öldürücü olabilir..
Uzayan salgın turizm sezonunu öldürür, on milyarlarca Dolar akçalı bedeli belimizi büker..
Uzayan salgın toplum yapısında çok eşitli sosyal, psikolojik, tıbbi, ekonomik…. yıkımlara yol açar… Masum insanlar, önlenebilecek iken ölür; oysa Devletin en temel görevi can güvenliğidir,
……………..
…………………….
***
Görünen o ki, ufukta aşı çeşitlendirmesi olanağı yok gibidir. Egemenler gasp etmişlerdir!
Ancak yeni aşılar geliştirilebilir ve kullanıma girerse, AKP = RTE de bunlara para bulup alabilirse ek seçenekler doğabilir..

  • Türkiye’nin aşı kıtlığından – yoksunluğundan ve doğrudan – dolaylı sonuçlarından hiç kuşkusuz, AKP = RTE doğrudan ve 1. derecede siyaseten ve kamusal olarak sorumludur.

Yerli – Milli aşı yılan öyküsüne dönüşmüş durumda. Onyılların Dünya devi Merck-Sharp& Domes geçtiğimiz ay aşı geliştirmede başarılı olamadığını açıklayarak yarıştan çekildi, antikor kokteylleri üzerinde yoğunlaşacak. Türkiye’nin 8-16 merkezde birden aşı geliştirme gücü yok. Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi korunsa idi bu şansımız olur hatta dışsatım bile yapardık! Dolayısıyla bu Merkez hızla ve Yasa ile özerk bir yapı ile yeniden açılmalıdır.
***
Erdoğan’a çağrı..

Aşı geliştirme sevdasını şu koşullarda erteleyerek, GMP – GLP yeterlikli (uluslararası akredite) yerli / fason ilaç üreticisi kuruluşlarımızda aşı üretimini düşünebiliriz! Erdoğan, Çin ile görüşerek, SİNOVAC lisansı altında bu aşının Türkiye’de de üretimi için öneri götürebilir. Bu durumda aşı sağlama artabilir, hızlanabilir. Ancak öncelikli olarak YAYGIN – HIZLI aşılama altyapısı mutlaka iyileştirilmelidir. DSÖ Başkanı da ilaç üreticilerine aşı üretimini artırmak için destek çağrısı yaptı.

  • 2-4 hafta bir tam kapanma hala zorunludur, kaçınılmazdır ve önlemler asla ölçüsüz, hızla gevşememelidir. Tam kapatma yapmamanın akçalı bedeli, yapmayı çoktaaan katlamıştır.
  • Sosyal Devlet sorumluluğu salgında tam olarak yerine getirilmelidir.

***
Site okurlarımız 15 dakikada bunca konuyu nasıl konuştuğumuzu merak edebilirler.
Doğallıkla, bu yazılı aktarımlarımız, TELE1’de mot a mot (sözcük sözcük) söylediklerimizle eş değil.

Aydınlanma kazanacak.. savaşımı sürdüreceğiz…
Salgını siyaset – siyasiler değil Bilim – Epidemiyoloji ilke ve kuralları yönetmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 07 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

HALK TV Programımız – 06 Şubat 2021

Dostlar,

HALK TV’de Sn. Fatma Nur AK’ın konuğu olduk.. (Yaklaşık 23 dakika)

Aşı kıtlığını – yoksunluğunu irdeledik.
Buna ek 3 m doz ilk bölüm aşının 14 Ocak’tan bu yana 24 günde bitirilemediğini, günde ortalama 110 bin doz uygulama yapılabildiğini, bu durumun kabul edilemezliğini vurguladık. Oysa yaygın – hızlı aşılama için mutlaka “seferberlik” mantığı ile düzenleme gerekliydi, AKP iktidarı bunların hiçbirini yapmadı. “Yavaş” gitmek işine geliyor galiba!? “Elimizde aşı var, sırası gelene yapıyoruz, gelen insanlar bu denli..” denmek isteniyor galiba!? Hiç aşı teşviki kamu duyuruları (spotları) göremiyoruz TV’lerde!?

Ama yeterli toplum bağışıklığına hızla erişme olanağı yok bu gidişle.
Bunu sağlayamazsanız, geçelim sönümlendirmeyi, salgını denetleyemezsiniz bile. Öte yandan Türkiye’de uygulanan Çin kökenli SİNOVAC aşısının hastalığa yakalanmayı önleme gücü %50,65 olarak açıklandı ilgili firma tarafından, kıl payı %50 üstünde. Makale The LANCET‘te yayınlandı (Evre 3 ara raporu). DSÖ ve CDC, salgın nedeniyle, %50 koruyucu aşıya bile ivedi (acil) kulanım onayı vereceğini açıklamıştı.

Oysa Sağlık Bakanlığı, bu aşının Türkiye ayağında yürütülen Evre3 çalışmasını çooooook erken sonlandırdı Çin kökenli aşıyı uygulamaya geçmek için. %91,25 koruyuculuk oranı açıklandı. Bu oranın tümüyle bilim dışı, geçersiz, yok hükmünde olduğunu, ülkemizde söz konusu aşının koruyuculuk oranını bilmediğimizi duyurmuştuk o gün(lerde). Bilimsel,matematik temelli tartışma çağrısı yapmıştık ancak karşımıza çıkan ol(a)madı..

Bu arada, yaygın ve ciddi mutasyonlar nedeniyle ( 3 varyant tip 70’i aşkın ülkede görülmekte), mRNA aşıları ve viral vektör aşıların henüz bilinmeyen / açıklanmayan ama ciddi oranda koruyucu etkinlikleri azalmış olabilir. Zaman aleyhimize, mutasyonlar istenmeyen yönde. Öte yandan 100 doz aşıdan 75’i, 10 varsıl ülkece gasp edilmiş durumda! Küresel ölçekte salgın nasıl denetlenir bu durumda??

DSÖ’nün çabaları yetersiz kalıyor, BM ise suskun. Bu tablo nasıl açıklanabilir? BM etkin rol üstlenmeli ve salgının küresel ölçekte yönetimine hakkaniyet temelli dayanışma için ağırlık koymalı. Hep söyledik 24 Ekim 2020’den bu yana; BM Genel Kurulu, 2-4 hafta eşzamanlı bir küresel kapanma çağrısı yapmalı. Ancak böylelikle yangının azgınlığı baskılanabilir salgınla savaşım sürdürülebilir.

Zaman geçtikçe aşılara direnç, dezenfekten – antiseptiklere direnç, sağaltımda (tedavide) kullanılan destek ilaçlara (anti-viral birkaç antibiyotik) direnç; üstüne üstlük daha kolay yayılabilen – bulaştırıcılığı artmış, daha öldürücü yeni varyantlar..

  • Çözümsüzlüğe sürükleniyoruz.

Okullar bu koşullarda açılabilir mi?

Pek çok ülkede sıkı sıkıya kapalı iken.. Türkiye’de böylesi bir yol, yangına benzin dökmek anlamına gelebilir.. Aklınızdan bile geçirmeyin.. Bu yarıyıl böyle gitsin.. bir giderim (telafi) yolu bulunur ama giden canlar geri gelmez!

Sağlık Bakanlığına Çağrı

Ayrıca, Çin firması SİNOVAC’ı yeter hız ve miktarda üretemiyorsa, lojistik tedarik sıkıntılı ise, -ki apaçık öyle- Reis Hazretleri Çin’li mevkidaşını telefonla arayıp desin ki:

  • Türkiye’de uluslararası yetkilendirilmiş (akredite) GMP ve GLP standartlı farmasötik ürün kuruluşlarımız var, sizin lisansınız altında burada da üretelim, hız kazanalım…

O halde yapılacak daha çoook iş var.. Çok özetle :

  1. Aşılamayı hızlandırmak ve 0-18 yaş dilimi dışında 70 milyon tüm nüfusu hedeflemek zorunludur çünkü %50 koruyucu aşı ile ancak 35 milyon insanı bağışık kılabilirsiniz.
  2. Okulları bu ortamda açmak yangına benzin dökmektir, bu yarıyıl böyle kapanmalıdır.
  3. İlaç devi Merck-S&D bile aşı geliştiremedi havlu attı; Çin’e Sinovac lisansıyla Türkiye’de üretim önerilmeli GMP-GLP standartlı ilaç fabrikalarımızda.
  4. 2-4 hafta tam kapatma hala zorunlu, direnmek boşuna!

Ayrıntılara ve daha çoğuna aşağıdaki erişkeden (linkten) ulaşabilirsiniz.

İzlenmesi, paylaşılması ve gereğinin hızla yerine getirilmesi dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 07 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

Salgından korunmak için yurttaşlar ne yapmalı?

Salgından korunmak için yurttaşlar ne yapmalı?

Image result for UMUR GÜRSOY
print sharing button
  • Sadece aptal sığırlar kasaba oy verir.
    (Bir TV dizisinden replik)

[Çevre ve sağlıkta risk iletişimi -8] Salgından korunmak için yurttaşlar ne yapmalı? – Yeşil Gazete (yesilgazete.org)

Saptamalarımıza devam edersek, şehir yaşamında dahi kırsal, göçebe ve aşiret düzeni alışkanlıklarımızı terk edememişiz. Çarpık kentleşme, çarpık sanayileşme, çarpık bir ‘yenileşme karşıtlığı’ ve çarpık bir ‘milliyetçilik’ bunlara eşlik etmeye devam ediyor. Yani hâlâ, yeni bitmiş gecekonduya taşınma ve yerleşme telaşesinde gibiyiz; başımızı kaldırıp da çevremizde neler olup bittiğine bakmaya, bahçe düzenlemesine vb. bir türlü sıra gelmiyor. Bu nedenle, dördüncü yazımızda Uğur Tanyeli’nin sözünü ettiği nükleer santral, hava kirliliği, Covid-19 virüsü salgınları gibi çağdaş korkularımız henüz oluşmamış. Türkiye için yapılmış bilimsel risk iletişimi ve risk algılaması çalışmaları olmadığı gibi; Türkiye’de sağlıkta risk iletişimini bilen, önemseyen, merak eden de yok (bkz. Birinci yazı: Bilgisizlik ve Tam Bilgisizlik Belirsizliği’). Sağlık Bakanlığı’nın, devlet kurumlarının ve iktidarların ‘risk iletişimine kafa yormak, kapasite geliştirmek’ diye bir dertleri olmamış. Sivil toplum örgütleri, medya, senaryo yazarları ve edebiyatçılar vb. da halkta böyle bir talep yaratamamışlar. Büyük toplum çoğunluğu bir strateji ve öngörü oyunu olan satrançtan ve fen bilimlerinden habersiz.

Oysa, çevre ve sağlıkta risk değerlendirmesi, riski yönetimi ve riski iletişimi konuları uzak hamleleri iyi görmekle ve hesaplamakla çok ilgili. Ülkenin pek çok istatistiği gibi çevre ve sağlık istatistikleri de ya hiç ya da il- ilçe-mahalle/köy özelinde yayımlanmıyor. Medya, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve üniversiteler özgür/özerk değil. Ülkenin çeşitli konularda gereksinimi olan Ülke Karakter/Veri Tabanları -Profile/Data Base (örneğin Ulusal Bireysel Besin Tüketimi ve veya ilaç tüketimi, aşı karşıtlığı vb.) yok vb vb…

Ülkemizde iletişim deyince sadece iletişim fakültesi, basın-yayın ve medya anlaşılıyor. Ülkenin risk iletişimi becerileri konusunda deneyimli az sayıdaki insan gücü, SB’nın kariyeri ve deneyimi ödüllendirmeyen işlendirme (istihdam) politikaları nedeniyle küstürülmüş ve ilgisiz görevlerde kaybedilmiş.

Türkiye’nin ithal etmek zorunda kaldığı (Covid-19 dışı) tüm aşıların üç yıllık maliyeti (40 milyon dolar) gibi bir harcamayla ile ancak tekrar kurulabilecek Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nin önce Aşı Üretim Enstitüsü, 2004’de; sonra da tamamı 2011’de 663 sayılı kanun hükmündeki kararname ile büyük bir strateji eksikliği ve öngörüsüzlükle kapatılmış.

Bireyler ne yapabilir?

Yukarıdaki paragraflardaki saptamalarımızın çevre ve sağlıkta risk iletişimi ve algılamasıyla ilgisini kurmayı okurumuza bırakıyorum. İnsanların çoğu, korktuğu tehlike başına gelmeden tehlikenin olasılığını derinlemesine anlayıp algılamazlar. Dördüncü yazımda belirttiğim gibi, Türk halkının ekonomik kriz olmasından korkmasının (%76’sı) temelinde ekonomik kayıplara uğramaktan ve işini kaybetmekten korkmak vardır. Risk iletişiminde ekonomik kayıplara uğrama ve işini kaybetme riskine yeterince vurgu yapılmamakta ve anlaşılır bir risk senaryosu yazılmamaktadır. İnsanların kurallara uymadıklarında domino etkisi (it ite, it kuyruğuna) nedeniyle işlerini kaybedebileceklerini anlatmak, algılatmak gerekir. 

Bu konuda devleti ilgilendiren toplumsal önerilerimi bir önceki yazımda yapmıştım. Bunlardan bilinemezliklerle ilgili, sorulamayan, söylenemeyen ve bireylerin yapabileceği üç eylemi yazarak yazı dizimizi sonlandırıyoruz.

Toplumun %60’ının aşılanması 2022 Ocak’a kadar sürer

Ülkemize gelen Çin malı Sinovac inaktive (ölü virüs içeren) Covid-19 aşısının 3 milyon dozluk ilk partisi, birinci öncelikli grup olan çalışan sağlıkçılara yapılmaya başlandı. Çalışan sağlıkçılara aşı önceliğinin bittiği 18.01.2021 pazartesi akşamına kadar sevindirici bir oranla (her yüz sağlıkçıdan 78’i) 830 bin halen çalışan sağlık görevlisi aşı oldu. Emekli sağlıkçıların aşılanması için verilen süre (19.01.2021 Çarşamba akşamı) bitiminde 953 bin olan aşılanan kişi sayısı, diğer öncelikli risk gruplarına yapılamaya başlandığı 20 Ocak sabahından sonraki iki günün (22.01.2021) sonunda 1.202.050 kişi oldu. İki günde öncelikli risk gruplarından 249 bin kişiye yani günde 124 bin 525 kişiye aşı yapılabildi.

Bu aşılama hızıyla en az bir kronik hastalığı olan ya da 65 yaş üzerindeki yaş gruplarında olup acil aşılanması gereken 23 milyonun (sağlık personeli hariç) aşılanması yaklaşık 185 gün yani yaklaşık 6 ay (Temmuz 2021 sonuna kadar) sürer. Toplumun %60’ının (49,8 milyon) aşılanması ise yaklaşık 13 ay (2022 yılı Ocak ayı sonuna kadar) sürecek demektir.

Bu nedenlerle aşı tedariğini takip eden günlerde nüfusun %60’ının dahi ilk doz aşılamaların üç ay içinde bitirilebilmesi için önceki yazımda da belirttiğim gibi ekiplerin tek vardiya çalışması halinde günde en az 553 bin kişi aşı yapılmalıdır.

Elimizdeki Sinovac aşısının koruyuculuğu hakkında henüz yeterli bilgi yoktur. 15-59 yaş aralığında aşının koruyuculuğu en düşük: Yüz aşı yapılanda 50,4 kişi (9000 sağlık çalışanı üzerindeki Brezilya Faz 3 çalışması:). Sonraki: Yüz aşı yapılanda 65,3 kişi (1620 kişilik Endonezya Faz 3 çalışması:). En yüksek ise: Yüz aşı yapılanda 91,25 kişidir (1300 kişilik sağlık çalışanındaki Türkiye Faz 3’ü geçici ilk sonuçları).

Bir aşının koruyuculuğu düştükçe aşılanması gereken toplum yüzdesi artar. Salgınbilimciler  salgının bulaştırıcılığı, bir kişinin 2,5-3,5 kişiye bulaştırması hızında -R0 2,5-3,5 iken- yüzde yüz etkili bir aşıda toplum bağışıklığını sağlayabilmesi için nüfusun % 60-72’sinin; yüzde 80 etkili aşıda nüfusun % 75-90’ının; koruyuculuğu daha düşük aşılarda ise tüm nüfusun aşılanması gerektiğini ifade etmektedir.  Bu nedenle, aksi açıklanıncaya kadar elimizdeki Çin aşısının bir-iki, en geç üç ay içinde nüfusun en az %90’ına yapılması gerekir.

Aşısı yaptırma eğilimleri ve aşı direncinin nedenleri

Ne var ki, Ipsos’un Koronavirüs Salgını ve Toplum Araştırması’nın 37. Dönemi Koronavirüse Karşı Aşı Yaptırma Eğilimi verilerine göre 22-26 Ekim haftasından 25-29 Aralık haftasına kadar tekrarlanan bir kamuoyu araştırmasına göre 18 yaş üzeri yurttaşlarımız arasında “Her 10 kişiden 4’ü aşı hazır olunca ilk 3 ay içinde aşı yaptıracağını ifade ediyor.” Aşı yaptırmayı düşünenlerin sayısı 25-29 Aralık haftasında % 44’e yükselmiştir. Çünkü ilk hafta %51 olan aşılanma isteği,  %38 kadar düşmüş, 25-29 Aralık yurttaşların % 32’i kararsız, % 24’ü kesinlikle aşı yaptırmayı düşünmediklerini söylemişlerdir.

Aşı yaptırmayı düşünmeyenlerin nedenleri

Aşı yaptırmayı düşünmeyenler veya kararsız olan bireyler, en çok (yüz kişiden 50-48’i) koronavirüs aşısının yeni olmasından ötürü olası yan etkilerinden endişe ettiklerini belirtmişlerdir. 2-7 Aralık haftasında “Aşı firmasına/aşıya güvenmiyorum” diyenler ikinci, “Aşının beni koronavirüse karşı koruyacağını düşünmüyorum” diyenler ise üçüncü en çok aşı yaptırmama nedeni olarak bulunmuştur.

Bir örnek üzerinde tartışalım: Aşının koruyuculuğunun % 60 olduğunu varsayalım. Yukarıdaki araştırma verilerine göre toplumda zaten yüz kişiden 24’ü aşı yaptırmayacak olursa kalan 76 kişi aşı yaptırsa bile bunların içinde 30 kişi Covid-19’a karşı korumasız olacak, yakalanırsa hastalığı hafif geçirecek, ama yüz kişiden 54’ü hâlâ hastalığı yayacak. Bunu Türkiye nüfusuna yansıtırsak 44,82 milyon kişi hastalığı geçirme ve bulaştırma olasılığında olacaktır. Gerçek toplumsal bağışıklık oranı % 48 gibi ( salgınbilimcilerin istemediği, yani salgından korumayan bir oranda kalacaktır.

İŞTE BU NEDENLERLE:

1- Özellikle ölü virüs aşısı olan ve ülkemizin ilk ağızda yapmaya başladığı Çin firmasınca üretilen Sinovac aşısını gönül rahatlığıyla yaptırın.

  • Koruyuculuk yüzdesi ne olursa olsun, aşı oldukları halde Covid-19’a yakalananlarda hastalık hafif seyretmekte ve ölüme neden olmamaktadır.

Aşı sonrası yan etki oluşma riski,  Covid-19 hastası olma riskine kıyasla çok çok azdır. Aşı olmak bedensel, ulusal koruma ve özgürlüklerimizin geri gelmesi için tek çaredir. Eğer aşılama çalışmaları hızla istenen oranda toplumsal aşılamayla sonuçlanmazsa 2-3 ay içinde hastalık virüsünde olası mutasyon (yapı değişiklikleri) nedeniyle, var olan aşıların korumadığı yeni bir tip Covid-19 salgını olabilir. Bu nedenle

  • Aşı olmak sadece bireysel korunmanın çaresi değil, bir yurtseverlik, milliyetçilik, insan haklarına saygı göstergesidir.

2- Bize ve sevdiklerimize acımayanlara acımak, kendimizi aldatmaktır. ‘Maske’yi (uygun olarak) takmayan ve aşı olmayı reddettiğini bildiğiniz kişileri çalıştırdığı / bu kişilerin çalıştığı işyerlerinden hizmet ve mal alışverişi yapmayın. Kurumsal ve 1’den çok kişinin çalıştığı işyerlerinde çalışanların yalnızca 1’i bu hatayı yapıyorsa bile, kurum veya işyeri sahibine acımasızca şikayet edilmelidir. Böyle sorunlu çalışanların işyerleri sahipleri, ‘nedeninin önlemlere uymayan hangi çalışan olduğunu bütün ekibe söyleyerek’, çalışan ekibin hepsine (geçici olarak) maddi veya sosyal hak (performans) cezası vermelidir. Böylece çalışanların içlerinden birisi maske takmaz, aşı olmazsa bütün ekibin işsiz kalacağını anlamaları ve diğer çalışanların maske takmayana sosyal baskı yapması sağlanarak salgın kural ve yasaklarına uyulması sağlanacaktır.

3- Son olarak: Birey olarak gelecekteki salgınlardan korunmak için yapabileceğimiz en iyi işlerden birisi de yaklaşan ilk seçimde oyumuzu kasaplarımıza vermemektir. Ülkemizdeki siyasi mevzuatın eksiklikleri nedeniyle cumhurbaşkanları ve milletvekili gibi yöneticilerin ve siyasetçilerin cezalandırılmaları, ancak genel ve yerel seçimlerdeki oylarımızla olmaktadır. Ayasofya Camisi’nin açılışı, Giresun mitingi gibi sosyal mesafe ve maske denetimlerinin yapılamadığı büyük toplantılar yapmakta ısrar ederek toplumdaki salgın riskini artırıp risk algısını zayıflatan, riski uzun süre saklayarak topluma yalan söyleyen, Türk Tabipleri Birliği’nin kapatılmasını isteyen, mazlum çoğunluğun değil zalim azınlığın haklarını ve gelirini koruyan vb. siyasetçilere oy vermeyerek kendisi ve partisi cezalandırılmalıdır.