Kategori arşivi: Hekim Saltık

RTE’nin Çok Çocuk Takıntısının – Dayatmasının Anlamı


RTE’nin Çok Çocuk Takıntısının –
Dayatmasının Anlamı 


TÜİK
‘in, tüm elektronik / sayısal kayıt olanaklarına karşın 31 Aralık 2014 günü
Türkiye’nin nüfusunu neden ver(e)mediğini anlayamıyoruz.
Oysa her saniye çevrim içi ve gerçek zamanlı (on line – real time) nüfus sayacı önünde!?
Bizlere hala kapalı ama kendilerinin önünde..
Saydam bilimsel yönetim bu mudur??
Tam da bu gün Başbakan A. Davutoğlu “ŞEFFAFLIK – SAYDAMLIK” yasa tasarısından
söz ederken..
*****Ve bizim RTE’ye diyeceklerimiz                     :

Ve 12. CB – Yarıbaşkan Bay RTE‘nin şu sözlerini son derece yersiz – bilim ve akıl dışı ve
saçma bulduğumuzu kaydetmeden, bilimsel ve yurttaş sorumluluğumuz kapsamında geçemiyoruz :
12. CB – Yarıbaşkan Bay RTE: Bir yaşlı amca bana söylemişti; 1 çocuk garip olur,
2 çocuk rakip olur, 3 çocuk denge olur, 4 çocuk bereket olur, gerisi Allah kerim…
O yaşlı amcanın Tayyip beye latife yaptığı ortada.
Kendisinin 4 çocuğundan 10+ yıldır evli olan 3’ünün 1-2 çocuğu var.
(Bu arada neden 4’te kalmışlar da “gerisi Allah kerim” diye devam etmemişler??)
Ama Tayyip bey neden bu espriyi anlamaz / anlamazlıktan gelir ve
Türkiye’de Devlet politikası olarak “var olmayan” bir anti-natalit politikayı “ihanet” ilan eder??

Türkiye’de 1983 tarihli 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ne pro-natalist (nüfusun artırılması yanlısı) ne de anti-natalistittir (nüfusun azaltılması yanlısı).
Türkiye’de erken Cumhuriyet dönemi dışında pro-natalist (nüfusun artırılması yanlısı)
nüfus politikaları güdülmemiştir. Anti-natalistit (nüfusun azaltılması yanlısı) politikaları da.
1965 tarihli 557 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun da, onu güncelleyen
1983 tarihli 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun da
ne pro-natalist ne de anti-natalisttir. Her yasa da bu bağlamda yansız (nötr) kalmıştır.

Dileyene Aile planlaması hizmeti (nüfus planlaması değil!) sunmak hedeflenmiştir,
özellikle 1982 Anayasası’nın 41. maddesi buyruğu nedeniyle.

Ancak AKP iktidarının nüfusu, yasası olmaksızın “artırma” politikaları vardır.
Üstelik Anayasa’nın 41. maddesini apaçık çiğneyerek – görmezden gelerek :

*****

Devletin Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevleri
Ailenin korunması ve çocuk hakları*

MADDE 41.– (Değişik: 3.10.2001-4709/17 md.)
Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.
*Bu maddenin kenar başlığı “I. Ailenin korunması” iken, 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.

*****

Bu durumda, aile planlaması (Nüfus planlaması değil!) hizmetlerini Anayasa gereği
topluma hiçbir zorlama olmadan sunmak neden ihanet oluyor Bay RTE’ye göre?

Bay RTE “Nüfus planlaması” ve “Aile planlaması” kavramlarını tanımlayıp
aradaki farkı belirtebilir mi??

“Demografik fırsat penceresi” hakkında doğru ve yeterli bilgi sahibi midir??

Bir Anayasa maddesini uygulamak mı ihanetttir, tersini yapmak mı?
Onu da halkımızın ve tarihin şaşmaz yargısına bırakıyoruz..

Bay RTE, ilk fırsatta yansız – namuslu uzmanlardan temel Demografi politikaları hakkında
eğitim almalıdır. Bu bağlamdaki sözleri – önerileri tümüyle akıl ve bilim dışıdır ve ülkemizin çıkarlarıyla son derece ters, ileride giderimi (telafisi) olanaksız zarar verecek içeriktedir.
Üstelik kendi iktidarlarına da çok handikap yükleyebilecektir.
Hiçbir devlet başkanının, politikacının….. buna hakkı olamaz.

Sitemizde bu bağlamda pek çok dosya vardır. Onlara bakılmalıdır.
AÜTF Dönem 2 “Dünyada ve Türkiye’de Demografi Politikaları” ders yansılarına da..

Günümüzde Dünyanın ve Türkiye’nin ilki değilse bile en başta gelen sorunlarından biri,
gereksiz – hızlı – akıl dışı ve tehlikeli nüfus artışıdır.

Herkes bu acı – yalın – stratejik küresel gerçeği bir an olsun aklından çıkarmamalıdır.

Geldiğimiz kritik yer, “HER AİLEYE 1 ÇOCUK” tur..

Tersi; ülkemizi kalabalık – niteliksiz ve 2. Abdülhamit’in deyimiyle bir “sürüye” dönüştürür.
Yoksulluk – yoksunluk – biat / sadaka kültürü tutsağı oy deposu milyonlar…
Yoksa istenen tam da bu mudur??

Sevgi-saygı ve derin kaygı ile,
16.06.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TTB : “Memnun musun Gerçekten; Sağlıklı Bir Seçim İçin Bir Kez Daha Düşün”

TTB_logosu

 

 

 
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Türk Tabipleri Birliği TTB,

“Memnun musun Gerçekten; Sağlıklı Bir Seçim İçin Bir Kez Daha Düşün”
başlıklı poster çalışması çok öğretici.. 3 sayfadan oluşan bir pdf dosyası..

AKP’nin “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” masalının nasıl dışarıdan kotarıldığını,
ABD -AB – DB – IMF senaryosu olduğunu bu sitede kezlerce yazdık.

SGK’nın duvara dayandığını da… Çarpıcı veriler aşağıda..

SGK’nın SÜRDÜRÜLEMEZ AÇIKLARI..

  • SGK’nın 2014 yılı açığı 50,5 milyar TL!

  • 2014 yılı bütçe gideri 448.4 milyar TL

  • 2014 yılı Faiz giderleri: 54 milyar TL

  • Sosyal Güvenlik Devlet Primi giderleri:20,3 milyar TL

  • SGK’nın son 12 yıllık toplam açığı 373 milyar TL.

  • SGK’nın toplayamadığı prim = EK VERGİ tutarı 85 milyar TL.

  • 2015’te Sosyal güvenlik kurumlarına aktarım 80,6 milyar TL

  • SGK açıklarının temel nedeni «kayıtdışılık» deniyor. Ancak gelir dağılımının son derece eşitsiz oluşu ve yoksulluğun yaygınlığı – derinliği de çok belirleyici.

  • SGK «finansal yoğun bakım»da.. Türkiye GSS’yi finanse edemiyor.
    GSS sermayenin kârının sigortası; ahlak dışı!

  • Çare; KESİN OLARAK KORUYUCU SAĞLIK HİZMETİ ÖNCELİKLİ, KAMUSAL SAĞLIK HİZMETLERİ..

====================

Meslek örgütümüzün değindiğimiz bu önemli belgesini

“Memnun musun Gerçekten; Sağlıklı Bir Seçim İçin Bir Kez Daha Düşün”

pdf olarak incelemek için lütfen tıklar mısınız??

Memnun_musun_Gercekten_2015

Sevgi ve saygı ile.
10 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Tarlanın cefakar emekçileri: Mevsimlik kadın işçiler..

Tarlanın cefakar emekçileri:
Mevsimlik kadın işçiler..

Aylarca evlerinden uzakta, gündüz tarlada çapada, akşam hanesinde temizlikte…
%76’sı okuma yazma bilmiyor. Hayata Destek Derneği’nin mevsimlik tarım işçileri araştırması kadın gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Tarlanın cefakar emekçileri: Mevsimlik kadın işçiler

Hayata Destek Derneği, Adana, Afyon, Düzce, İzmir, Konya Aksaray, Ordu, Samsun, Urfa, Yozgat’ta mevsimlik tarım isçilerinin yaşama, çalışma koşullarını araştırdı.

1353 kisinin verilerinin derlendiği araştırmanın sonuçları, Mevsimlik Gezici Tarım İşçiliği
2014 adıyla raporlaştırıldı. Kadın işçilerin anlatımları yoksulluğu ve yoksunluğu gözler önüne serdi.

Araştırma için görüşülen 168 haneyle ilgili kimi bilgiler şöyle:

– %80’ini çadırda yaşıyor,
– %56’sının elektriğe erişimi yok,
%62’si içme suyunu çeşmeden sağlıyor ve zor banyo ve tuvalet koşullarında yaşamlarını sürdürüyor.
– Radyo-tv ve buzdolabı kullananların oranı %10’un altında.
– Çamaşır makinesi, bisiklet ya da bulaşık makinesi kullanan aileler neredeyse yok.
– Mevsimlik tarım işçilerinin günlük çalışma saatleri sorulduğunda, günde ortalama 8 saatten daha az çalıştığını belirtenlerin oranı salt %12 çıktı. %45’lik bir oran 9-11 saat arasında, %45’lik bir oran da 11 saatten daha çok çalıştığını söyledi. Mevsimlik tarım işçileri, günde 9 saatten çok çalıştıkları gibi, haftanın hemen hemen her günü çalışıyorlar.

Mevsimlik tarımda tüm yoksulluk ve yoksunluk koşullarının ortasında ataerkil kültürün
örf ve adetleri içinde
kız çocuk olmak, kadın olmak, tuvalet kullanmadan, banyo yapmaya,
okula kaydolmaktan, eğitime devam etmeye daha da zor. Raporda kadınların durumu şöyle ifade edildi:

“Olmayan malzeme ile yemek yapmak, olmayan suyla çocukları yıkamak,
olmayanla temizlik yapmak… Olmayanla tüm aileyi yaşatmak ve tüm bunları
kadın olmanın getirdiği 
baskının altında tarlada, çadırda sağlığını yitirmiş bir durumda çalışarak sürdürmek.”

Araştırmaya katılan 18 yaş üstü kadınların %76,6’sı okuma-yazma bilmiyor.

Kadınlar örf ve adetler nedeniyle en temel gereksinimlerini bile görmekte sorun yaşıyor.
Bir kadın bu durumu,

“Açıktaki duşlara da örf adet yüzünden gitmiyoruz. Milletin içinde duşa girip çıkmak,
ulu-orta, bize uygun olmuyor.” sözleriyle anlatıyor.

Raporda kadınların anlatımlarına da yer verildi    :

Kocam başka bir aşiretten kız kaçırdı, onunla gitti. Ben çocuklarımla birlikte açıkta kaldım. Aşiret izin vermediğinden boşanamadım. Kocam öbür kadınla imam nikâhlı, bir çocukları olmuş, o da benim üzerime kayıtlı nüfusta. 7 sene oldu kocam gideli. Büyük oğlum o zaman
10 yaşındaydı, okuldan çıkardım mecbur. Lokantada çalıştı günlük 20 TL’ye. Babası kaçtığı için çalışmak zorunda kaldı çocuk. (Samsun)

‘KUMA OLUP KİMSENİN YUVASINI YIKMAM’

Doktor derdini içine atma, başkalarına anlat dedi. Kime söyleyeceksin? Suçsuz yere boşanmak, babanın evine misafirliğe gittiğinde 3 gün sonra gelme demek, onu sen nereye atacaksın. Kolay değil babamgilde kalmak çok zor… Yirmi beşimde boşandım, 27 yaşındayım ama herkes daha yaşlı göründüğümü söylüyor. Gelip 60 yaşında adam istiyor kumanın üstüne.
40 yaşında adam istiyor. Hiç 20 yaşında kızla 40 yaşında adam olur mu? Bazen diyorum ki
fark ne? Kız ne kadın ne? Valla, o biraz insanın ağırına gidiyor. Ne kumaya giderim,
ne kimsenin yuvasını yıkarım. (Sakine)

‘LİSEYE GİDENLER ‘BOZULUYORMUŞ’ DEDİLER OKULU BIRAKTIM’

– Ortaokula kadar okudum, okumayı seviyorum ama bıraktım. Liseye gidenler bozuluyormuş dediler. Ben de bozulacağıma hiç gitmem dedim. (Düzce)

Kızlar okula giderse şımarırlar, kimseyi saymazlar, arkadaşlarına uyarlar.
(Bir başka kadın işçi)

TARIM İLAÇLARI DÜŞÜKLERE NEDEN OLUYOR

Tarım ilaçlarının zararlı etkilerinin kadın sağlığındaki yansıması da incelenen bir konu.
GAP Tarımda Çalışanların Sağlığı Araştırması 2013 verilerinde bu durum ifade ediliyor.

“Vücuda ağız, deri veya solunum yoluyla giren pestisitlerin kadın sağlığı üzerindeki etkileri anne karnında başlamakta, plasentadan fetüse geçmekte, bunun sonucunda düşükler, anomalili doğumlar bildirilmektedir. Öbür yandan tarım çalışanı kadınlarda infertilite riskinin 4-16 kat arttığı da görülmüştür.”

==================================

Dostlar,

Türkiyemizin yakıcı sorunlarındandır.
Yaşanagelenler bir insanlık dramıdır.;
Biz, 1986’da Bingöl dağlarında Beritan göçeri aşiretlerle 1 ay birlikte dağlarda – çadırlarda yaşayarak bir bilimsel çalışma yapmış ve yayımlamıştık (Saltık A. Beritan Göçeri 15-49 Yaş Grubu 158 Kadını Kapsayan Mediko-sosyal Bir Çalışma. Trakya Üniv. Tıp Fak. Dergisi. 5: (1); 95-106 (1988). (2. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi Bildirisi, Antalya-1988).

30 yıldan bu yana bir arpa boyu bile yol alamadığımızı görmek çok üzücüdür.

Başta HDP, ülkemizin Doğu – Güneydoğusunda özellikle olmak üzere
feodalitenin tasfiyesi en başta gelen önceliklerdendir. İnsan hakları ve demokrasi için
feodal düzenin tasfiyesi vazgeçilmezdir. HDP, Kürt kardeşlerimize soyut kimi hak ve özgürlükler yerine, bunların da maddi temelini oluşturmak üzere Kürt ağaların sultasını
yok etmeyi öncelikli görev saymalıdır. Geçek bir devrimci parti etnik temelde siyaset yapmaz; bundan ancak utanılabilir.

Bir parça pozitif ayrımcılık yapma hakkı varsa HDP’nin, olsa olsa politikaları içinde
ilk sırayı, ana tabanı olan Kürt kardeşlerimizin çağdışı feodalitenin boyunduruğundan kurtarılması olmalıdır.

HDP, oylarını 2’ye katlayan oranda yüksek olan emanet oylara saygısını,
ülkemizi – halkımızı bölünmeye götürecek dış dayatmalı AÇILIM saçmalığını dışlayarak gösterebilir ancak.. Bunu yapmazsa, ilk seçimlerde yeniden baraj altında kalmaya mahkumdur. Oysa bu önemli konjonktürel avantajı değerlendirmesi çok yerinde olur.

Bu kadim Anadolu halkı / Ulusumuz, bölünüp – parçalanmayı ve emperyalizme yem olmayı
hem asla hak etmiyor hem de ne yapılsın yapılsın asla izin vermeyecektir.
7 Haziran 2015 seçimlerini izleyen günde bu yalın tarihsel gerçekliğin altını özellikle çizmek isteriz.. Kimse boşa kürek çekmesin.. Sınırlı kaynaklarımızı ülkemizin
yakıcı sorunlarına yöneltelim..

Bakınız Avro 3 TL’yi, Dolar 2.8 TL’yi aştı.. Yangın var…

Bir kez daha, 7 Haziran 2015 seçim sonuçları ülkemize “hayırlı” olsun..
Siyasal partilerimiz, önlerine şöyle ya da böyle getirilen kimi kökü dışarıda önermelere “hayır” diyebilsinler – diyebilmeliler..

Sevgi ve saygı ile.
08 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Doktorlar : İş bırakıyoruz.. SAĞLIK BAKANINA 10 İVEDİ SORU!


Doktorlar : İş bırakıyoruz!
SAĞLIK BAKANINA 10 İVEDİ SORU!

ATO_logosu
Değerli arkadaşlar,
Yarın (1 Haziran’da, 2015) Dr. Kamil Furtun‘un katledilmesini ve sağlıkta şiddeti
protesto etmek üzere iş bırakıyoruz.

 

Saat 09.00’da işyerlerimizin önünde saygı duruşunda bulunacağız.Ardından saat 10.00’da
İbni Sina Hastanesi başhekimliği önünde bir forum düzenleyeceğiz.
Saat 12.00’de Numune hastanesi bahçesinde toplanıp, Sağlık Bakanlığı önüne yürüyeceğiz
ve

Saat 12.45’te
burada bir basın açıklaması yapıp bakanlığa siyah çelenk bırakacağız. 
Bu eylemlere katılımı artırmak için desteklerinizi bekliyoruz.
Bu amaçla üyesi bulunduğunuz dernekler ve ilişkide olduğunuz bütün hekimlere
(özellikle  üniversitelerdeki ve eğitim araştırma hastanelerindeki eğitim görevlilerine) ulaşmak ve onların desteğini talep etmek çok önemli.
Ayrıca 7 büyük hastanede (Hacettepe, Ankara Tıp, Gazi Tıp, Numune, Ankara Hastanesi, Dışkapı ve Sanatoryum) iş bırakmayı ve yukarıdaki eylemlere katılımı artırmak için
el ilanları dağıtmak istiyoruz. Bu el ilanlarını dağıtmak üzere aşağıdaki arkadaşlarla konuşarak hastaneleri paylaştık. Ancak bu iş için daha çok iş gücüne gereksinim var.
Uygun olan arkadaşlar hangi hastanede dağıtımda görev almak istiyorlarsa ilgili arkadaşlarla temasa geçebilirler mi?
Ankara Tıp İbni Sina: Çetin, asistan temsilcisi Celal
Ankara Tıp Cebeci Yerleşkesi : Halis
Ankara Tıp Morfoloji: Gülriz, Canan
Hacettepe: Özden, Onur, Erkan, Şevkat
Gazi: Haluk Alagöl
Numune: Asuman, Muammer
Ankara Hastanesi: Ayşe, Muzaffer ve Hüsnü,
Sanatoryum: Mine
Dışkapı: Rıza, Deniz
Sevgiler, saygılar…
 
Prof. Dr. Çetin Atasoy
Ankara Tabip Odası Başkanı

=========================================

Sağlık Bakanı Dr. M. Müezzinoğlu’na
10 Soru ve 1 Öneri..
Dr. Kamil Furtun cinayeti üzerine..


Dostlar,

Sağlık Bakanı Dr. M. Müezzinoğlu bir parça yelkenleri indirmiş görünüyor.
Ama kendisine sorularımız var önceki yazımızda yazdıklarımıza (http://ahmetsaltik.net/2015/05/31/yastayiz-isyandayiz-1-haziran-2015-pazartesi-gunu-hastanelerimize-girmiyoruz/) ek olarak :

1. Merhum – görev şehidi Dr. Kamil Furtun‘un kendisi de hekim olan eşine başsağlığı ziyareti yaptınız mı, yapacak mısınız? Ne zaman??

2. TTB’ne (Türk Tabipleri Birliği) başsağlığı ziyareti yaptınız mı,
yapacak mısınız? Ne zaman??

3. Samsun Valiliği cinayetin hasta – hekim ilişkisi dışında bir psikopat tarafında işlendiğini,
adi – sıradan bir cinayet olduğunu alelacele açıkladı. Daha önce bu hastane kantininde çalışmış..

Bu süreçte sizin katkınız var mı? Bu valiliğe zanlının geçerli sağlık raporunu basına açıklaması talimatı verecek misinizi ya da siz açıklayacak mısınız?

Yoksa vahşi cinayet yaratılacak yeni bir meczupa mı yüklenecek ??

4. TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) randevu istemine epey zamandır olumlu yanıt vermiyordunuz. Şimdi bu anlamsız ve hele bir hekim sağlık bakanına
hiç yakışmayan davranışınızdan pişman mısınız, özeleştiri verecek misiniz?
Örn. TTB’ye başsağlığı ziyaretinizi hemen gerçekleştirmeyi düşünür müsünüz?


5. “Yasal düzenleme dahil, ne gerekiyorsa yaparız.. “ buyurdunuz, 1.6.15 günü basına.
Daha önceleri aklınız neredeydi? TTB size kezlerce yasal düzenleme önerdi, somut metinler sundu..


6. Siz bu cinayeti soruşturan olsaydınız ve kusur oranlarını belirleseydiniz,

yüz üzerinden kendinize kaç puan kusur yüklerdiniz? İstifa etmeniz için
bu kusur oranının en az kaç olması gerektiğini düşünüyorsunuz?


7. Yönlendirmenizle ya da hoşgörünüzle Bakanlık hastanelerinde bu sabah,

en azından Ankara’da on beş dakika iş bırakma eylemi yapıldı. Bu eylemi hukuka uygun ve meşru bulduğunuz anlaşılıyor. Sizden öğrenmek isteriz;
bu eylemin yasal dayanakları nelerdir? Sonrası için biz de o maddelere sığınmak isteriz doğrusu.


8. Daha uzun süre ve belki daha kapsamlı, simgesel olmayıp gerçekte
işe ancak böyle yarayabilecek etkili iş bırakma eylemleri için
yasal işlem yaptıracak mısınız? Ölçünüz ne olacak? Her zamanki gibi gene keyfi ya da yüksek tepelerden esecek talimata göre mi davranacaksınız? 


9. Önceki önlemlerinizin (??!) yetersiz olduğu apaçık görülüyor ki,

şiddetin en katmerlisi olan kamu görevi başında adam (hekim!) öldürme
sağlık kuruluşlarında
ne acı ki sürüyor.. Devlet memurunun bile hastanede can güvenliğini sağlayamadığını süregelen bu apaçık ve çoook acıklı
afet durumu için ACİL EYLEM PLANI geliştirdiniz mi, kamuoyu ile
hemen paylaşır mısınız??

10. Cinayeti öğrendiğiniz andan şu ana dek geçen zamanda Bakan olarak
neler yaptığınızı kamuoyu ile paylaşır mısınız??

*****

Bu 10 sorumuza yanıt isteriz meslektaşımız Sayın Sağlık Bakanı..
Aile hekimlerinin nöbetleri hakkındaki inatlaşma ürünün Genelgeniz Danıştay’da
Anayasanın 2 ayrı maddesine ve bir de AT Sosyal Şartı‘na aykırılık saptanarak iptal edildi..
(Danıştay bir kez daha hekimlerin dinlenme haklarını ihlal edici düzenlemeleri hukuka aykırı buldu! http://ahmetsaltik.net/2015/04/19/danistay-bir-kez-daha-hekimlerin-dinlenme-haklarini-ihlal-edici-duzenlemeleri-hukuka-aykiri-buldu/)

21 bin dolayında Aile hekimi onurla ve hukuka uygun – meşru direnişini sürdürüyor ve siz hiçbir şey yapamıyorsunuz.. De facto teslim olmuş / alınmış durumdasınız..

O bakanlık koltuğunda oturmayı hala nasıl içinize sindirebiliyorsunuz??

Bilinçaltınız, –şimdilerde dilediğinizce rasyonalize ediniz– bakanlık sonrası huzurunuzu
epey zorlayacak, sizden daha kıdemli bir meslektaşınız olarak anımsatmak isteriz..
Hatta şimdiden çok rahat – huzurlu olduğunuzu hiç ama hiç sanmıyor; her şeye karşın,
Hipokrat yeminimiz gereği sizin sağlığınız için de endişe ediyor, kaygılanıyoruz..

Yazının pdf biçimi : Saglik_Bakani’na_10_Soru_ve_1_Oneri.. 

Sevgi, saygı ve kaygı ile.
01 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

“EMEĞİN HUKUKU” KURULTAYI


SENDİKACILIK TARİHİNDE BİR İLK!


29.05.2015, http://www.barobirlik.org.tr/Detay62933.tbb 

ÜÇ BÜYÜK İŞÇİ KONFEDERASYONU VE TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ
“EMEĞİN HUKUKU” KURULTAYINDA BULUŞTU

FEYZİOĞLU:
EMEĞİN ÖRGÜTSÜZ KALMASI
TÜRKİYE AÇISINDAN EN BÜYÜK TEHLİKEDİR

Türkiye Barolar Birliği, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK tarafından ortaklaşa düzenlenen
“Emeğin Hukuku” Kurultayı, 27-28 Mayıs 2015 günlerinde Türkiye Barolar Birliği’nde gerçekleştirildi.

Saygı duruşu ve TBB Emek Komisyonu Başkanı Av. Abdi Pesok’un sunuşunun ardından
açış konuşmasını yapmak üzere kürsüye gelen Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, üç büyük işçi konfederasyonunun ilk kez bu kapsamda bir toplantıda
Türkiye Barolar Birliği’nin ev sahipliğinde yan yana oturduğunu söyledi.

Emekçinin hizmetinde olan sendika ve konfederasyonların, hizmet verdikleri emekçilerin aynı sorunlarıyla uğraştığını ifade eden Feyzioğlu, “Tersten söylemek gerekirse, hangi sendikaya ve sendikamız hani konfederasyona bağlı olursa olsun, emekçinin sorunu aynı. Bu sorunlara sadece sendikalarımız, konfederasyonlarımız belki farklı kadrolarla, belki farklı yaklaşıyorlar,
ama özü aynı. Dolayısıyla emekçilerin sorularının, üç büyük çatı örgüt ve Türkiye Barolar birliği tarafından birlikte tartışılması öyle sanıyorum ki, son derece önemli ve sonuç doğuran
çözüm önerilerini ortaya çıkaracak” diye konuştu. Feyzioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

EMEĞİN HUKUKUNU SAHİPLENMEK,
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN BEKASINI DA GÖZETMEKTİR

Amacımız Türkiye’de toplumsal barışı sağlamak. Amacımız Türkiye’de emekçinin alın teri kurumadan, bunun karşılığını almasını sağlamak. Amacımız emekçinin refah içinde yaşamasını sağlamak.

Aslında bütün bunları arka arkaya koyduğumuzda, amacımız Cumhuriyet’in kuruluş değerlerinin yaşama geçmesini sağlamak. Bu bakımdan, emeğin hukukunu sahiplenmek
aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını da gözetmek anlamına gelir,
milletin üstün menfaatini gözetmek anlamına gelir.

Türkiye’de gerek hukuktan, gerek hukuk uygulamalarından, gerek sendika uygulamalarından çeşitli yakınmalar olduğu herkesin bilgisindedir. Zaman zaman yakınma yasalardandır,
zaman zaman yasalar iyi olsa da uygulamadandır. Zaman zaman aşağıdan değil, yukarıdan aşağıya gelen yanlış bir yapılanmadan dolayı sendikalardandır, sendikacılardandır.
Ancak şunu unutmayalım,

Emeğin örgütsüz kalması Türkiye açısından en büyük tehlikedir.

Yakınmanız varsa, çözüm sendikalara sırtımızı dönmek değil, içinde kalıp mücadele etmektir.

Türkiye’de rakamlara baktığımızda örgütlü işçi sayısı inanılmaz bir şekilde düşüş göstermektedir. Özellikle son 20 – 25 yıllık döneme baktığımızda, grev hakkına sahip örgütlü işçi sayısında, ekonominin büyümesiyle de kıyasladığımızda düşüş dramatiktir. Bizim bugün yapmamız gereken, etkili bir örgütlenmenin emek ve emekçi için nasıl gerçekleştirileceğini
ve herkes için nasıl daha yararlı olabileceğimizi günlük siyasetten, her türlü makam,
mevki kaygısından uzaklaşarak tartışmaktır.

Feyzioğlu’nun ardından kürsüye gelen Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, kıdem tazminatı ve esnek çalışmaya ilişkin sorunlara dikkat çekerek, 30 yaş altında sendikasızlaşmaya doğru bir gidiş olduğunu vurguladı.

Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan da 1. sorunun

Türkiye’deki tüm sendikaların işçilerin ancak %10’unu temsil etmesi olduğunu

belirterek, “İşçilerimizi sendikalarda örgütlersek, bugün bunları konuşmazdık” dedi.

Daha sonra kürsüye gelen DİSK Genel Başkanı Kani Beko, bundan sonra işçilerin ölmemesi için Soma Davası’ndan ders niteliğinde bir karar çıkması gerektiğini söyleyerek,
emekçilerin karşı karşıya bulunduğu sorunlara dikkat çekti.
Beko,

“İşsizlere iş bulmanın tek yolu kölelik değildir.”

diye konuştu.

Açış konuşmalarının ardından Kurultay’ın

“Artan İş Kazaları Çağrıştırmasıyla İş Güvenliği ve İş Sağlığı”

başlıklı ilk oturumuna geçildi. Hak-İş Hukuk Müşaviri Av. Hüseyin Öz’ün başkanlığını yaptığı oturumda Prof. Dr. Levent Akın, Prof. Dr. Oğuz Karadeniz ile Doç. Dr. Mahmut Kabakçı
birer sunuş yaptılar.

Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Av. Kürşat Karacabey’in başkanlığını yaptığı,

“Emeğe Etkileri Bağlamında Özelleştirmeler, Taşeronluk ve Özel İstihdam Büroları”

başlıklı 2. oturumda Prof. Dr. Aydın Başbuğ, Av. Dr. Murat Özveri, Doç. Dr. İbrahim Aydınlı görüşlerini dile getirdiler.

Kurultay’ın ikinci gününde; Türk-İş Hukuk Müşaviri Av. Ferhan Tuncel başkanlığında gerçekleştirilen

“Yargı Kararları Işığında İşçilik Hakları ve İşçilik Haklarının Tahakkuku ile İş Güvencesi”

başlıklı oturumda Prof. Dr. Müjdat Şakar, Prof. Dr. Kübra Doğan Yenisey, Doç. Dr. Muhittin Astarlı ve Av. Gökhan Candoğan, DİSK Hukuk Müşaviri Av. Necdet Okcan başkanlığında gerçekleştirilen

“Uluslararası Normlar Karşısında Türk Mevzuatı ve Uygulamasında Sendikasızlaştırma”

başlıklı oturumda ise Prof. Dr. Metin Kutal, Doç. Dr. Aziz Çelik ve Yrd. Doç. Dr. Ulaş Baysal konuşmacı olarak yer aldılar.

======================================

Dostlar,

Bu toplantıyı ve emeği önemsiyoruz..
Dileriz TBB sunumları – oturumları kitaplaştırır ve kalıcı bir kaynak ediniriz..

TBB Başkanı Sn. Prof. Feyzioğlu’nun

Emeğin örgütsüz kalması Türkiye açısından en büyük tehlikedir.

Ve HAK-İŞ Genel Başkanı Sn. Mahmut Arslan’ın 1. sorunun

“Türkiye’deki tüm sendikaların işçilerin ancak %10’unu temsil etmesi olduğunu”

bir kez daha öne çıkarmak istiyoruz.. Bize göre,

“SENDİKA YOKSA İSG (İŞÇİ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ) DE YOKTUR!” 

Ve de DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun isyanı :

“İşsizlere iş bulmanın tek yolu kölelik değildir.”

TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) kavşak konumdadır ve politikalarında emekten yana köktenci değişimler – uygarlaşma adımları beklenmektedir.. Bu olumlu tercih değişikliği siyasal iktidarla sinerji yaratarak ülkemizin yüz kızartıcı İSG göstergelerinin iyileşmesine anlamlı katkılar sağlayabilir.. Buna çooook gereksinimimiz var…

AKP’li 12 buçuk yılda en az 15369 işçi yaşamını yitirdi…
YETER ARTIK…

CAN_GUVENLIGI_ISTIYORUZ

Emek verenlere teşekkür borçluyuz…

Sevgi ve saygı ile.
31 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

YASTAYIZ – İSYANDAYIZ! 1 HAZİRAN 2015 PAZARTESİ GÜNÜ HASTANELERİMİZE GİRMİYORUZ!

Uzman Doktor Kamil Furtun
Samsun’da silahlı saldırıda öldürüldü

SADECE KATİLİN DEĞİL, AZMETTİRİCİLERİN DE BULUNMASINI İSTİYORUZ!

YASTAYIZ / İSYANDAYIZ!

1 HAZİRAN 2015 PAZARTESİ GÜNÜ HASTANELERİMİZE GİRMİYORUZ!

Samsun Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Hastanesi’nde görevli Göğüs Cerrahisi Uzmanı Operatör Doktor Kamil Furtun dün silahlı bir saldırı sonucu öldürüldü.

Yüreğimiz acı ve öfke dolu.
Meslektaşımızın görev yaptığı hastanede hunharca katledilmesini nefretle kınıyoruz.

Biliyoruz ki bu münferit bir vaka (tekil bir olgu) değil…

Acı ile doluyuz; yılların emeği ile yetişmiş, kendi ailesinden, eşinden, çocuklarından çaldığı vakitlerle hastalarına yararlı olmaya çalışan ve halkımızın sağlığı için gece gündüz özveriyle hizmet vermeye çabalayan çok değerli meslektaşlarımız için göz yaşı döküyoruz.

Öfke ile doluyuz; çünkü biliyoruz ki her geçen gün artan ve canımızdan can alan sağlıkta şiddet olaylarını önlemek için pek çok şey yapılabilir, yapılabilirdi… Niyetler, hedefler, planlar
bu yönde olsaydı Ersin’imiz, Melike’miz, Kamil’imiz bugün bembeyaz önlükleri ile
hastane koridorlarında halkımızın sağlığı için koşturmaya devam ediyor olabilirlerdi…

Uyardık, “Artık Yeter!” dedik sağlıkta gün be gün artan şiddete karşı; duymadılar.

Acil taleplerimizi ilettik; görmezden geldiler.

Türk Ceza Kanunu’na ek maddeler önerdik, yok saydılar.

Açıklamalar, eylemler, toplantılar yaptık; Sağlık Bakanlığı’nın önünü aşındırdık,
Meclis Komisyonu’nda sunumlar yaptık, dikkate almadılar.

Şiddete uğrayan sağlık emekçileri için acil şiddet hattı kurmak zorunda kaldık,
yetkililer önemsemediler.

“Hazırladığınız raporun gereğini yapın. Sağlıkta şiddeti önlemek için sahici adımlar atmaya başlayın. Yarın çok geç olmadan…” diye haykırdık; ciddiye almadılar.

Bakanlık bizimle alay eder gibi şiddete karşı tedbir diye hasta ve çalışan tuvaletlerini birleştirdi.

Ve sonunda yine “geç” oldu; bugün de Kamil Furtun arkadaşımız aramızda değil,
aramızdan söküp alındı…

Biz, bu cinayetlere zemin hazırlayan etmenleri çok iyi biliyoruz.

Bu cinayette katil kadar sorumluluğu olanlar:

“Ben doktora iğne yaptırmam, doktor bir iğne yapar, adamı felç eder icabında.”
diyenlerdir.

Bu cinayette katil kadar sorumluluğu olanlar:

“Doktor efendi dönemi bitti” diyenlerdir,

Bu cinayette katil kadar sorumluluğu olanlar:

“Doktorların eli hastaların cebinde”, “Doktor efendi mani peşinde” deyip miting meydanlarında vatandaşa sağlıkçıları yuhalatanlardır;

Bu cinayette katil kadar sorumluluğu olanlar:

Mafya bozuntularını “taşeron” adı altında hastanelere sokanlardır.

Daha çok kar hırsıyla sağlıkçıları zorla, tehditle ölesiye çalıştıran, özel sermayenin gözünü doyurmak için hastalanma garantisi veren ve bir yandan hekimleri – sağlıkçıları
her fırsatta kötüleyen, “paragöz, tembel” diyen, SABİM’le terör estirenlerdir.

Yalnızca katilin değil, azmettiricilerin de bulunmasını istiyoruz!

1 Haziran 2015 Pazartesi günü bütün Türkiye’de bütün sağlık kurumlarında
yastayız / isyandayız!

Sürekli olarak şiddete uğradığımız, dövüldüğümüz, vurulduğumuz hastane binalarına girmiyoruz!

Sabah mesai başlangıcında hastane bahçelerinde toplanıp saygı duruşunda bulunuyoruz,
basın açıklamaları ve yürüyüşler yapıyoruz.

Öğle saatlerinde meydanlarda toplanıp Sağlık Müdürlükleri’nin önüne yürüyerek
siyah çelenk bırakıyoruz.

Bütün hekimleri, bütün sağlık çalışanlarını, tek bir eksiksiz,
Doktor Kamil Furtun’un öldürülmesini protesto eylemlerine çağırıyoruz.

Bütün halkımıza, bütün hastalarımıza, hekimlere, sağlık çalışanlarına sahip çıkmaya,
1 Haziran 2015 Pazartesi günü hastanelere, sağlık kurumlarına muayene olmak için değil, sağlıkçılara destek olmak için gelmeye çağırıyoruz.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

=========================================

Dostlar,

Meslek örgütümüz, üyesi olduğumuz (Ankara Tabip Odası) TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) açıklamasına bütünüyle katılıyoruz..

Özellikle, sağlık hizmetlerini iğrenç bir popülizmle halka oy avcılığı için pazarlayan iktidar,
bu kanlı tablodan 1. derecede sorumludur.

Çıkıp halktan ve hekimlerden özür dilemeli ve ağır yanlışlarının özeleştirisini vererek SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM denen kökü dışarıda IMF – DB – AB dayatması kepazelikten
geri dönmelidirler. Yapabilirler mi? Yapamazlar… Çünkü bu vaatlerle iktidara getirildiler. Sağlık hizmetlerini piyasalaştırmak, on milyarlarca dolar rantı yandaşlara ve
yabancı sermayeye peş keş çekmek için görevlidirler. Bu görevi yapmaktadırlar..

“Dolayısıyla, Sağlıkta Dönüşüm Programı özünde, gerek IMF’ye gerekse ulusal ve uluslararası sermaye çevrelerine aktarılacak yeni kaynak arayışı içinde olan tarikatlar koalisyonu AKP‘nin
kısa dönemde gerçekleştirmeye çabaladığı bir rant transferi ve güven tazeleme operasyonu olarak değerlendirilmelidir.” (Prof. Erinç Yeldan’dan aktaran Saltık, A. Cumhuriyet STRATEJİ eki 31.7.2006).

Küresel sermaye ve işbirlikçisi yerel ortakları, hekim dahil, sağlık hizmetlerinin
tüm bileşenlerinin gücünü ve etkinliğini kırarak köleleştirmek ve mutlak bir hegemonya kurmak hevesindedirler. Bu nedenle halkı müşterileştirerek kışkırtmaktadırlar (müşteri östrus’u!).

SGK örtük – artık saklanamayan  bir iflas içindedir.

85 milyar TL’yi bulan prim = ek vergi açığı vardır. Bu mali yılda (2015), SGK açıklarının kapatılması için yaklaşık 50 milyar TL merkezi yönetim bütçesinden aktarım yapılacaktır (Bütçenin 1/9’u!). Sürdürülemez bir finansal yapısal bozukluk – hastalık söz konusudur.
Bu yüzden sağlık hizmetlerinde giderek daraltma uygulanmakta, doğan önemli aksaklıkların ardalanını göremeyen yurttaş, çirkin siyasetçi tarafından adeta “abuse” edilerek
sağlık çalışanlarının üstüne sürülmektedir.

Katildirler.. Katil kendileridir.. Elleri kanlıdır… 

İşte SAĞLIKTA KÜRESELLEŞME böyle bir şeydir; kanlıdır, ölümdür, öüm getirir, öldürür.
Tanıyı çooook net koymak ve safını da o ölçüde net koymak gerekir..

TTB’nin Sağlık Bakanlığına kezlerce sunduğu sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti önleme raporları derhal gündeme çekilerek gerekleri yapılmalıdır.

Sağlık Bakanı Dr. M. Müezzinolu, bir hekim olarak, masum meslektaşı Dr. Kaml Furtun‘un alçakça katledilmesi karşısında zerrece yüreği sızlıyorsa, bunun kanıtı olarak görevinden
derhal çekilmelidir. Bakanlık web sitesine aşağıdaki iletiyi koymak hiçbir anlam taşımıyor!
Hele bir de genel geçer başsağlığı demeci..

Sağlık Bakanı Dr. Müezzinoğlu, TTB’nin sağlıkta şiddetle başetmek için ısrarla getirdiği
ivedi önlemlerin neler olduğunu ve bunlar karşısında neler yaptıklarını karşılaştırmalı olarak
ve gerekçeleri ile açıklamalıdır. Uygulamadıkları önlemlerin nedenlerini de..

Başımız Sağolsun

Sağlık Bakanı başsağlığı demecinde, toplumun başkaca kesimlerinde de şiddet olduğu göndermesi – avuntusu ile, merhum Dr. K. Furkun’a yönelik vahşi cinayeti hafife alma sorumsuzluğu içindedir. Bu gözlem doğru ise, iktidarları bu bağlamda neler yapmıştır?? Toplumsal şiddet hemen her alanda neden böylesine yoğundur? Bu sorunsala yanıt üretmek Sağlık Bakanı / Bakanlığının en başta görevlerinden değil midir?

Bakan, olayın “izleneceğini” de belirtiyor.. Örn. he – men özel bir yönetsel (idari) soruşturma kurulu oluşturmuş mudur? Denetçi ve uzmanlar görevlendirip Samsun’a göndermiş midir?
Adli soruşturmayı – kovuşturmayı sürdürecek Savcılık makamına destek – işbirliği önerisi götürmüş müdür? Ne yapmıştır ne?? Somut olarak açıklayabilir mi??

Cumhurbaşkanlığı web sitesine şu dakikalarda erişemedik..
Başbakanlık web sitesinde ise kahreden cinayete ilişkin tek bir sözcük göremedik..??!!
Başbakan’ın eşinin de bir hekim olmasına karşın..

*****

Saygın halkımız acı gerçekleri artık görmeli ve kendisinin sağlığı için çırpınan, müttefiki olan
sağlık emekçilerine değil; kendisinin sırtında küresel sermaye adına sopalı tahsildara dönüşen sağlık politikalarına ve onların taşeronlarına meşru öfkesini – isyanını yansıtmalıdır..

İlk hedef 7 Haziran 2015 seçimleridir.
Oy’unu, piyasacı değil ama halkta yana – sosyal sağlık politikaları izleyeceğini vurgulayan siyasal programlara – kadrolara yönlendirmelidir.

Sevgi ve saygı ile.
31 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Gençler arasındaki işsizlikteki vahim durum


Gençler arasındaki işsizlikteki vahim durum!

 Portresi_ATA_ile


Onur Öymen

 

 

OECD Örgütü tarafından yayınlanan bir raporda 15-29 yaş dilimindeki gençler arasındaki işsizlikte Türkiye %31.3’le 1. sırada gelmektedir. Raporda belirtildiğine bu gençlerimiz
ne eğitim alıyor ne de herhangi bir işte çalışıyor.

Türkiye’deki genç işsizlerin oranı %15,5 olan OECD ortalamasının
iki katını oluşturmaktadır.

Rapora göre, Türk gençleri arasındaki işsizlik oranı Yunanistan gibi ağır bir ekonomik bunalımdan geçmekte olan ülkelerden bile daha kötüdür.

Bu durum, yalnız toplumumuzun güvencesini oluşturan gençlerimiz için büyük bir ıstırap kaynağı olmakla kalmıyor, ülkemizin geleceği açısından da ciddi bir tehlike oluşturuyor. Toplumumuzda yaşanan birçok sorunun kaynağında da gençler arasındaki işsizlik sorunu yatıyor.

Bu durum, ülkemizi yönetenler açısından büyük bir başarısızlık örneğidir.
Seçimlere büyük iddialarla ve vaatlerle katılan bütün siyasal partilerin, genel ifadelerle değil, somut, inandırıcı ve kısa zamanda sonuç verici hangi önlemlerle bu sorunu çözeceklerini açıklamaları gerekiyor.

Atatürk’ün ülkenin geleceğini emanet ettiği gençlerimizi çaresizlik içinde bırakmaya
kimsenin hakkı yoktur.

Saygılar, sevgiler.
29.05.2015

==============================

Dostlar,

AKP’nin balonu hızla sönüyor…
Acı gerçekler artık gizlenemiyor..
Ulusumuz ağır bedeller ödüyor..
Salt küresel bunalımla açıklanır gibi değil; o “ünlü” 2008 bunalımı (krizi) öyle
teğet vs. geçmedi. Delik deşik ederek geçti ve yansımaları günümüze birikerek yansıdı.
Seçim öncesinde AKP, vargücüyle, ağır bunalımın somut yansımalarını birazcık olsun ötelemeye / ertelemeye çabalıyor..

Yabanıl anamalcılığın (vahşi kapitalizmin) insafı var mı ki??

2007 – 2008 ekonomik bunalımının başlarında -ki en uzun ve en ağır küresel bunalım olarak 1929 Dünya Ekonomik Bunalımını da aşmış olara süregelmekte- ellerindeki fonları bankaları kurtarmak için kullanmayı yeğlediklerini ve fakat genç işsizliğini diyet olarak üstlenmek zorunda kalacaklarını açıklamıştı.

IMF ve ILO’ya göre Dünyada 210 milyon işsiz var!
Krizin bedeli 30 yeni / ek milyon işsiz !
(www.imf.org/external/np/sec/pr/2010/pr10324.htm, 2.9 .10)

210 milyon işsiz havuzundan Türkiye’ye, Dünya nüfusunun yaklaşık % 1,1’i olduğumuza göre,
210 x % 1,01 =  2, 211 milyon (2 milyon 211 bin) işsiz düşmektedir. Oysa “12+ milyon kişi işsizlik sigortası kapsamında..” (Doster, http://hakimiyetimilliye.org/2014/03/ekonomide-canlar-kimin-icin-caliyor-baris-doster/, 01.03.14).

Çalışabilenler de büyük ölçüde yoksulluk ücreti ile çalışmakta ve işsizlik tehdidi altında,
iş güvencesiz.. ILO’nun tanımıyla “onurlu istihdam” dan (decent work) çoook uzak..

İşte 12,5 yıllık tek başına AKP iktidarının ülkeye acı faturalarından biri..
Oysa Türkiye çok daha iyi yönetilebilir ve bunca ağır fatura ödemek zorunda kalmazdı.

klimaci_riskli_isUlusumuzun, özellikle gençlerimizin haketmedikleri bu tabloyu, 7 Haziran 2015 seçimin
de oy kullanırken dikkate alacağını umarız.

Sevgi ve saygı ile.
30 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

ANKARA’da SU SORUNU

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneği‘nin geleneksel Cumartesi konferansları sürüyor..

Bu Cumartesi, 23 Mayıs 2015 günü (bu gün!) Prof. Aydın Köksal konuşmacı idi..
Biz de bu duyurunun posterini sitemizde paylaşmıştık.. Ancak yeni bir ileti aldık :

“Ulusal Eğitim Derneğince düzenlenen Cumartesi Konferansları kapsamında
23 Mayıs 2015 Cumartesi günü yapılacağını duyurduğumuz konferans,
konuşmacımız Prof. Dr. Aydın Köksal’ın rahatsızlığı nedeniyle ekteki gibi değiştirilmiştir.

Yeniden rahatsız ettiğimiz için sizlerden özür diler,
sizleri etkinliğimizde aramızda görmek isteriz. Saygıyla.”
 
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
****
Sayın Prof. Köksal’a şifa dileriz elbette.
Sağlığına hızla kavuşmasını ve çok değerli – önemli sunumunu yapmasını bekleriz.
Belirlenen yeni konu ve konuşmacı da sağlığımız açısından önemli..
TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Başkanı Sn. ERKİN ETİKE..
Değerli Etike ODTÜ Kimya Mühendisliği bölümü mezunu olmasına ek olarak Hukuk Fakültesi mezunu ve Avukatlık yapıyor..

“ANKARA’da SU SORUNU” 

Emek verenleri – verecekleri saygı ile selamlar, ilgi ve bilginize sunarız.
TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi,
Ankara’nın su sorunu için özellikle son birkaç yılda ciddi katkılar verdi.Ankara İl Halk Sağlığı Laboratuvarında yaptırdıkları kimyasal su analizlerinin sonuçlarını kamuoyu ile paylaştılar. Rapor sonuçları halk sağlığı için ciddi tehdit içeriyordu. Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odasında ortak basın açıklaması yapmış ve souçları açıklayarak
biz de sağlık sonuçlarını yorumlamıştık.
21 yıldır kesintisiz Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olan İ. Melih Gökçek ise her zamanki gibi dayanaksız çıkışlarla “..bunlar halkı galeyana getiriyor.. mahkemeye vereceğim..” oldu.
Kimya Mühendisleri Odasının genç yöneticilerinin tek eksiği örnekleri noter eşliğinde almamış olmalarıydı. Bu noktayı öne çıkararak Gökçek’i yeni örnek almaya çağırmalarını anımsatmamız işe yaradı..
Gökçek sindi..
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanlığı, kent suyunun standartlarını,
uyarılara karşın mevzuta uygun kılmadığı için Ankara Valiliğine resmi uyarı yazısı yazdı
(19 Eylül 2014 tarih ve 19020089/115.01.02 sayılı).Bu gün saat 14:00’te bu önemli Halk Sağlığı sorununu dinleyecek ve tartışacağız.

Biz, 1980’ler ortasında birkaç yıl Elazığ Bölge Halk Sağlığı Laboratuvarı Müdürlüğü yapmıştık. O zamanki mevzuata göre tüm su ve gıda (dışkı vb….) analizlerini bu laboratuvarlarda yapıyorduk. Daha sonra mevzuat değişikliği ile su analizleri yine bu laboratuvarlarda kalırken, gıda analizleri Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bırakıldı (13.6.2010, 5996 sayılı yasa, md. 27).

5996 sayılı yasa md. 27 : İçme-kullanma sularının teknik ve hijyenik koşullara uygunluğu, nitelik standartlarının sağlanması-izlenmesi ve denetimi ile ilgili ilke ve yöntemler
Sağlık Bakanlığınca belirlenir. (Türkiye Halk Sağlığı Kurumu yetkili..)
 
Salgınların çıkmasını önlemek için, kişi ve topluma dönük koruyucu çevre sağlığı hizmetlerininkamu eliyle sürekli ve etkin yürütülmesi gereği ortaya çıkmaktadır.5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Yasası md. 27
(13.6.10, RG:27610) :.. kaynak suları, içme suları, doğal mineralli sular ve tıbbi amaçlı suların üretimi, uygun şekilde ambalajlanması, satışı, ithalat ve ihracatına ilişkin ilke ve yöntemlerle içme-kullanma suların teknik ve hijyenik koşullara uygunluğu, nitelik standartlarının sağlanması-izlenmesi ve denetimi ile ilgili ilke ve yöntemler Sağlık Bakanlığınca belirlenir.

6514 sayılı torba yasa ile (RG 28 886, 18.1.14) değişiklik :

MADDE 54- 5996 sayılı Kanunun 42 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(6) 27 nci madde uyarınca Sağlık Bakanlığının denetim alanındaki sular bakımından
bu Kanunda belirtilen idari yaptırımları uygulamaya Halk Sağlığı Müdürü yetkilidir.
Bu sularla ilgili iş ve işlemler Türkiye Halk Sağlığı Kurumunca yapılır.”

İNSANİ TÜKETİM AMAÇLI SULAR HAKKINDA YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK / 7 Mart 2013 Resmî Gazete sayı : 28580

Resmi Gazete Tarihi: 17.02.2005 Resmi Gazete Sayısı: 25730
İNSANİ TÜKETİM AMAÇLI SULAR HAKKINDA YÖNETMELİK..

*****

Konu, doğrudan bizim de ilgi ve uzmanlık alanımız içinde..

Sevgi ve saygı ile.
23 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Not : Konf. izlenimlerimizi, katkılarımızı 29.5.2015 günü web sitemizde yayımladık..
http://ahmetsaltik.net/2015/05/29/ankaranin-su-sorunu/

AÜTF Dönem 3 Örnek Aile Çalışması Raporu


Sevgili AÜTF Dönem 3 Alan Çalışması (Aile İzlemi) Kümesi Öğrencilerimiz,

Ekte bir örnek çalışma raporu sunuyoruz.

Calibri 11 punto ve 1 satır aralıklı yazalım.
Sayfa kenarlıkları (marjinleri) 4 taraf için de 2’şer cm olsun.

Kapak sayfası olmalı, fotoğrafınız ve e-ileti, cep telefonu bilgileriniz bu sayfada yer almalı.

Ekler dışında 25 sayfayı geçmemeli raporunuz.
Her izlemin değerlendirmesi, numara verilerek, tarih belirterek ayrı ayrı yazılmalı.
Bu değerlendirmelerde, her ziyarette neler yaptığınızı yazmalısınız.
Size sunumlarınız sırasında bizim verdiğimiz hedefleri belirtmeli ve bu hedeflere ulaşmak için
neleri yapıp neleri yapamadığınızı (gerekçesi ile) belirtmelisiniz.

Power point sunumlarınızı ve aileyle paylaştığınız belgeleri vb.’ni ayrıca
EKLER’de vermelisiniz.

14-16 izlemin sonunda bir GENEL DEĞERLENDİRME yer almalı.
Bu Alan Çalışması size neler kattı, eleştirileriniz, önerileriniz yer almalı.

Bize 5 Haziran günü için son gün olarak notları vermemiz gerektiği yazılı olarak bildirildi.

Dolayısıyla en geç 1 Haziran günü CD’lerin bize ulaşması gerek.
Oda kapımızda asacağımız cebe CD / DVD’ler konabilir.
Birkaç kişi tek bir CD / DVD’yi kullanabilir, daha da iyi olur.
Aranızda anlaşırsanız, tek 1 çubuk belleğe yükleyip bize ulaştırabilirsiniz..
Ya da tek 1 klasörde depolayarak TEK BİR e-ileti ile bize gönderebilirsiniz.
Hangi yolu seçtiğinizi küme temsilcileriniz bana cep telefonu ile / SMS ile bildirmelidir.
Herkes dosyasının ve eklerinin tümüyle ve sorunsuz açılıp açılmadığını denetlemelidir.

LÜTFEN elden geldiğince duru – arı Türkçe kullanınız, tümce düşüklükleri,
dil mantığı (semantik) hataları olmasın.

Lütfen, yansı hazırlama ve kaynak gösterme kurallarına,
sunumlarınız sırasında kezlerce değindiğimiz üzere, tümüyle uyunuz.

Hepinize emekleriniz için teşekkür eder, sınavlarınızda başarılar dilerim.

Örnek dosyayı pdf olarak indirmek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız?

Fatih_Rustu_Delen_D3AlanCalismasiRap_2011-12

Sevgi ve saygı ile.
22.5.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
p
rofsaltik@gmail.com

Kömürlü termik santrallerin ödenmeyen bir sağlık faturası var!

Dikkat: Kömürlü termik santrallerin ödenmeyen bir sağlık faturası var!

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/komurlu-5396.html, 21.5.15

Sağlık ve Çevre Birliği HEAL (Health and Environment Alliance, Brüksel) tarafından hazırlanan

“Ödenmeyen Sağlık Faturası – Türkiye’de Termik Santraller
Bizi Nasıl Hasta Ediyor?” başlıklı rapor,

Türk Tabipleri Birliği ve sağlık alanında çalışan uzmanlık derneklerinin desteğiyle
20 Mayıs 2015 günü, TTB’de düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna açıklandı.
Rapor, Türkiye’de elektrik üretimi için hâlihazırda işletilen kömürlü termik santrallerin yol açtığı hava kirliliğinin halk sağlığı maliyetini içeriyor.

Basın toplantısı, HEAL Direktör Yardımcısı Anne Stauffer, TTB Merkez Konseyi Başkanı
Dr. Bayazıt İlhan, Çevre İçin Hekimler Derneği adına Prof. Dr. Ali Osman Karababa,
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği adına Prof. Dr. Türkan Günay, Türk Toraks Derneği adına
Prof. Dr. İbrahim Akkurt’un katılımıyla gerçekleşti. Raporun İngilizcesi, eş zamanlı olarak Brüksel’de düzenlenen bir basın toplantısıyla, dünya kamuoyu ile paylaşıldı.

Toplantının açılışında konuşan TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Bayazıt İlhan,
kömürle çalışan bir termik santralin her yıl binlerce ton tehlikeli hava kirletici maddeyi atmosfere saldığını belirterek, hava kirliliğinin akciğer kanseri başta olmak üzere
pek çok sağlık sorununa yol açan etmenler arasında olduğuna dikkat çekti. Türkiye’de
80’in üzerinde yeni kömürle çalışan santral yapılmasının planlandığını anımsatan İlhan,

“Bu, hava kirliliğinin solunum ve kalp-damar sağlığına yaptğı olumsuz etkilerin onlarca yıl daha devam edeceği anlamına gelmektedir. Böylesi bir sağlıksız gelecekten kaçınmamız gerekiyor.

Hükümeti, bu kirli ve miadını doldurmuş enerji kaynağını bir an önce terk etmeye çağırıyoruz.” diye konuştu.

HEAL Direktör Yardımcısı Anne Stauffer, HEAL‘in çevrenin sağlık üzerindeki etkilerini
ele alan ve uluslararası alanda sağlık ve çevre örgütleriyle işbirliği içinde çalışan bir kuruluş olduğunu belirtti. HEAL’in şu sıralar kömürlü termik santraller ile  ve hava kirliliği arasındaki ilişki üzerine çalıştığını belirten Stauffer, bu konuda hazırlanan

“Ödenmeyen Sağlık Faturası – Türkiye’de Kömürlü
Termik Santraller Bizi Nasıl Hasta Ediyor”

başlıklı raporda ilk kez Türkiye’deki kömürle çalışan mevcut santrallerin halk sağlığı üzerindeki maliyetine ilişkin sayısal veriler ve ekonomik analiz sonuçlarının paylaşıldığını kaydetti. Stauffer, raporun Türkiye için planlanan yeni kömürlü santrallerin neden halk sağlığı açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu da gözler önüne serdiğini belirtti. Stauffer, şu önerileri paylaştı:

·         Türkiye’de fosil yakıt kullanılarak elektrik üreten santrallerin oluşturduğu hava kirliliği, hâlihazırda çok sayıda erken ölüme, kronik akciğer ve kalp hastalıklarında ciddi miktarda artışa yol açıyor. Fosil yakıt kullanımından vazgeçilmesi, halk sağlığında
çok önemli iyileşmelere katkı sağlayacaktır.

·         Dünya genelinde giderek daha çok ülkenin kömürden vazgeçerek halk sağlığını koruma ve karbon emisyonlarını azaltma konusunda attıkları adımlarını, Türkiye de mutlaka dikkate almalıdır.

Prof. Dr. Ali Osman Karababa, Türkiye gibi farklı enerji üretme yöntemleri açısından
son derece zengin olan bir ülkede termik santralleri öncelemenin akılcı bir yaklaşım olmadığını belirterek, Türkiye’de ciddi bir enerji politikası değişikliğine ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Anayasa’nın “herkese sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı”nı tanıdığını belirten Karababa,
bu enerji politikası değişikliğinin bu nedenle aynı zamanda anayasal bir zorunluluk olduğuna dikkat çekti. Karababa, hava kirliliği ölçümlerinin de etkili şekilde yapılmadığı uyarısında bulundu.

Prof. Dr. Türkan Günay, hekimlerin ve sağlıkçıların zararları kanıtlanmış kömürlü termik santral projelerinin terkedilmesi için hem toplumu bilgilendirme hem de politikacıları yönlendirme görevlerinin olduğunu söyledi. Tüm dünyanın bu kirli ve eski teknolojiyi terketme hazırlığında olduğunu belirten Günay, 2022 yılına dek kömürlü termik santrallerin %20 oranına çekilmesinin hedeflendiğini bildirdi. Günay, Türkiye’nin dünyanın aksine gittiği bu yoldan dönmesi gerektiğini belirtirken, “En kısa sürede ithal kömürle çalışan termik santralleri, ardından da tüm kömürlü termik santralleri kapatmamız gerekiyor. Temiz enerji kaynaklarına yönelmeliyiz” diye konuştu.

Prof. Dr. İbrahim Akkurt da, kömür maruziyetinin insan sağlığını sigaradan da fazla etkilediğine dair pek çok çalışma bulunduğuna dikkat çekerek, Türkiye’nin kömürlü termik santrallerden bir an önce vazgeçmesi gerektiğini kaydetti.

*****

TTB BASIN AÇIKLAMASI, 20.05.2015

Sağlık maliyetlerinin sayısal olarak ortaya konması, Türkiye’nin kömürle çalışan
termik santrallerini artırma planlarına dair endişeleri artıyor.

·         Yeni yapılan bir çalışmada, Türkiye’deki mevcut kömür santrallerinin yol açtığı hava kirliliğinin halk sağlığı üzerindeki maliyeti nicel olarak hesaplandı. Çalışmanın sonuçlarını paylaşan raporda, kömürle çalışan yaklaşık 80 yeni termik santral yapımına ilişkin yatırım planlarının neden büyük bir endişe kaynağı olduğu da gözler önüne seriliyor.

·         Türkiye’de elektrik üretimi için kömür yakılmasından kaynaklanan hava kirliliği hâlihazırda erken ölümlere, kronik akciğer hastalıklarına ve kalp sorunlarına yol açıyor
ve sağlık alanında yaklaşık 3,6 milyar Avro’ya varan bir maliyet getiriyor. Fosil yakıtlardan uzaklaşmak hem binlerce yaşam kurtaracak, hem de halk sağlığı üzerinde olumlu etkilere
yol açacaktır.

·         Avrupalı ve Türkiyeli sağlıkçılar, Türkiye’nin, kömür kullanımından vazgeçerek
halk sağlığını koruma ve karbon emisyonlarını azaltma yolunda ciddi adımlar atan ülkeleri örnek alması gerektiğini ifade ediyor.

Brüksel/Ankara, 20 Mayıs 2015 Sağlık ve Çevre Birliği HEAL (1) tarafından yayımlanan yeni bir rapora göre, Türkiye’deki kömür yakıtlı termik santrallerin kapasitesinin önümüzdeki dört yıl içinde ikiye katlanması planlanmakta ve bu kapasite artışının hâlihazırda zaten
çok yüksek olan sağlık maliyetlerini önemli ölçüde artırması beklenmektedir.

Ödenmeyen Sağlık Faturası – Türkiye’de kömürlü termik santraller bizi nasıl hasta ediyor?” (2) başlıklı raporda ilk kez Türkiye’deki kömürle çalışan mevcut santrallerin halk sağlığı üzerindeki maliyetine ilişkin sayısal veriler ve ekonomik analiz sonuçları sunuluyor.
Kömür santrallerinin yol açtığı hava kirliliğine maruz kalmakla ilişkilendirilen erken ölümlerin, kronik akciğer hastalıklarının ve kalp sorunlarının raporlandığı çalışmada, bu sağlık etkilerinin yılda toplam 3,6 milyar Avro’ya (VEYA 10,72 milyar TL) varan bir maliyet getirdiği belirtiliyor (3). Rapor, Türkiye’deki hekimlerin %80’inin temsil eden Türk Tabipleri Birliği ile Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, Türk Toraks Derneği, Türk Solunum Araştırmaları Derneği, İş ve Meslek Hastalıkları Uzmanları Derneği ve Çevre için Hekimler Derneği’nin işbirliği ile yayımlandı.

Türkiye’deki hekimler ve sağlık alanında çalışan uzmanlık dernekleri, insan sağlığının ve iklimin korunması için Türkiye’nin kömüre dönüş sürecinin tersine çevrilmesi gerektiğini ifade ediyor. Raporun önsözünü yazan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı
Dr. Bayazıt İlhan’a göre,

“Kömürle çalışan bir termik santral her yıl binlerce ton tehlikeli hava kirletici maddeyi atmosfere salıyor. Bu kirleticiler en az 40 yıllık bir ortalama ömre sahip. 80’in üzerinde yeni santral yapılması yolundaki planlar, kömürün solunum ve kalp damar sağlığına yaptığı olumsuz etkilerin onlarca yıl daha devam edeceği anlamına gelmektedir. Böylesi bir sağlıksız gelecekten kaçınmamız gerekiyor. Hükümeti, bu kirli ve miadını doldurmuş enerji kaynağını bir an önce terk etmeye çağırıyoruz.”

Kömürden elektrik üretimi, ülkenin zaten ciddi düzeydeki hava kirliliği sorununa daha da çok katkıda bulunuyor. Türkiye’deki kentsel nüfusun %97’den çoğu, sağlık açısından riskli düzeylerde partiküler madde (PM) konsantrasyonlarına maruz kalıyor. PM, sağlık açısından
en zararlı kabul edilen kirleticilerin başında geliyor (4).

HEAL Direktör Yardımcısı Anne Stauffer’e göre, “Dünyanın dört bir yanında giderek daha çok sağlıkçı, sağlık koşullarının iyileştirilmesi ve iklim değişikliğinin önlenmesi için
kömür yatırımlarının durdurulması çağrısında bulunuyor ve kömürde bir gelecek olmadığına ilişkin net bir mesaj veriyor. Türkiye’nin kömürle çalışan termik santral sayısını dörde katlama planları mevcut ve gelecek nesiller için sağlık maliyetlerinin tavan yapmasına yol açacaktır.
” (5).

Çevre için Hekimler Derneği, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, İş ve Meslek Hastalıkları Uzmanları Derneği, Türk Solunum Araştırmaları Derneği ve Türk Toraks Derneği de Türkiye’de rapora destek veren sağlık kuruluşları. Bu örgütler, İngiltere, Polonya, Sırbistan ve Dünya
Halk Sağlığı Dernekleri Federasyonu’ndaki meslektaşlarıyla birlikte, enerji yatırımları ile ilgili karar verirken kömürün halk sağlığı üzerinde yol açtığı zararların dikkate alınması çağrısında bulunuyorlar.

Rapor ayrıca hekimler ve halk sağlığı uzmanlarına, Hükümete ve kamu kurumlarına ve uluslararası kuruluşlara bir dizi politika önerisinde de bulunuyor.(9)

Dünya Sağlık Kongresi’nde Türkiye’de Kömürlü Santrallerden Kaynaklı Halk Sağlığı Maliyetleri Duyurulacak

HEAL’in yeni raporu, 18-26 Mayıs 2015 tarihlerinde Cenevre’de yapılacak olan Dünya Sağlık Kongresi’nde diğer ülke temsilcileriyle de paylaşılacak. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), hava kirliliğini küresel ölçekte hastalık ve ölüme neden olan ve önlenebilir ana çevresel etkenlerden biri olarak görmekte (6) ve bu yılki kongrede hava kirliliği ile ilgili ilk DSÖ kararı da oylamaya sunulacak.

HEAL Direktörü Genon K. Jensen toplantıdaki sağlık bakanlarına ve diğer ülke temsilcilere enerji ile ilgili kararların halk sağlığı üzerindeki yaşamsal etkisini vurgulayacak. “Hava kalitesinin iyileştirilmesi, halk sağlığının desteklenmesinde artık dünya çapında öncelik haline gelmektedir. Deneyimler bize, kömürden vazgeçmenin hava kalitesi ve sağlık üzerinde anında iyileştirici etki yarattığını göstermektedir (7). Aynı zamanda karbon emisyonlarını düşürmekte ve böylelikle sağlığımızı gelecekteki iklim değişikliği tehditlerine karşı da korumaktadır. Başta Avrupa’da, dünyanın pek çok ülkesinde hekimlerin ve halk sağlığı uzmanlarının hükümetlerine kömürden vazgeçmeleri için çağrı yapmalarına şaşırmamalı.” (8)

Basın İçin Notlar:

1. Raporun Türkçe versiyonu bugün saat 11:00’de Ankara’da yapılacak basın toplantısında, İngilizce versiyonu saat 10:00’da (CET) Brüksel’de  paylaşılacaktır.

2. ‘Ödenmeyen Sağlık Faturası: Türkiye’de Kömürlü Termik Santraller Bizi Nasıl Hasta Ediyor?’ başlıklı yeni rapora göre 19 mevcut santralden yayılan zararlı gazlara maruz kalmanın yol açtığı 2.876 erken ölüm, yetişkinlerde 3.823 yeni kronik bronşit vakası, 4.311 hastane yatışı, yıllık 637.643 iş günü kaybı yaşanmaktadır; toplam yıllık ekonomik maliyetse 3,6 milyar Avro’ya varmaktadır.

3. Avrupa Birliği’nde kömürün yol açtığı sağlık maliyetlerini veren HEAL’in orijinal raporu (2013) her yıl 18.000 erken ölüm ve dört milyon işgünü kaybının yıllık 43 milyar Avro’ya mal olduğunu bildirmektedir. Türkiye’deki maliyetler farklı bir fiyatlandırma yöntemi ile hesaplanmıştır, bu nedenle doğrudan karşılaştırılabilir değildir. Sağlık maliyetleri, kömürle çalışan elektrik üretim tesislerinin maliyetlerine dâhil edilmektense bireylere, ailelere ve devletlere yük getirmektedir. ‘Ödenmeyen fatura’ denmesinin nedeni budur.

4. European Environment Agency [Avrupa Çevre Ajansı] (2014). Air pollution fact sheet 2014: Turkey [Hava kirliliği bilgi broşürü 2014: Türkiye]. http://www.eea.europa.eu/themes/air/air-pollution-country-fact-sheets-2014

Türkiye’de hava kirliliğine maruz kalan (kentsel ve kırsal) nüfusun tamamının yüzdesine dair rakamlar mevcut değildir. Nüfusun ozon ve azot dioksit gibi tehlikeli kirleticilere maruz kalma oranları ile ilgili veri de bulunmaktadır.

5. Türkiye önümüzdeki dört yıl içinde kömürle çalışan termik santral kapasitesini ikiye katlamayı planlamaktadır. Planlar hayata geçirilirse, kömürle çalışan tesis sayısı 2012 yılında işletmedeki 19 tesisten, orta vadede 102’ye yükselerek dört kattan fazla artış gösterebilir.

6. World Health Assembly 2015, A68/18, Health and the environment: addressing the health impact of air pollution [Dünya Sağlık Kongresi 2015, A68/18, Sağlık ve Çevre: Hava kirliliğinin sağlık üzerindeki etkilerini düşünmek]. http://apps.who.int/gb/ebwha/pdf_files/WHA68/A68_18-en.pdf

Sekretarya’nın yayımladığı rapora göre, hava kirliliği dünya çapında hastalıkların ve ölümlerin önlenebilir ana nedenlerinden birisidir.

7. Enerji politikalarındaki değişiklikler sağlık üzerinde anında etki yaratmaktadır. Örneğin, İrlanda’nın  Dublin kentinde 1990 yılında kömürün yasaklanmasından sonraki beş yıl içinde solunum yolu hastalıklarından kaynaklanan ölüm oranlarında %15, kalp damar hastalıklarından kaynaklanan ölüm oranlarında %10’luk düşüş gözlenmiştir. Bkz. ‘Effect of air-pollution control on death rates in Dublin, Ireland: an intervention study” [Dublin, İrlanda’da hava kirliliği kontrolünün ölüm oranları üzerindeki etkisi]. The Lancet, October 2002,http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0140673602112815

8. “World’s public health leaders call for an end to coal”, Healthy Energy Initiative, http://www.healthyenergyinitiative.org/ 

Politika Önerileri

Sağlıkçılar ve Halk Sağlığı Uzmanlarına öneriler

Kömürden kaynaklanan sağlık sorunlarına karşı mücadele etmek için şimdi doğru zaman. Hekimler, halk sağlığı uzmanları ve sağlık örgütleri, kömür kullanımından doğan
sağlık tehlikelerine ilişkin varolan bilimsel kanıtlara dayanarak, Türkiye’nin gelecekteki
enerji arz politikalarıyla ilgili tartışmalara katılımlarını daha da etkili hale getirebilirler.

Sağlıkçılar ve Halk Sağlığı Uzmanları >>>>>

®      Karar alıcılara, kömürün sağlık üzerindeki etkilerinin ve dışsal maliyetlerinin,
Türkiye’nin enerji ile ilgili kararlarında dikkate alınması gerektiğini anlatmalıdır;
sağlık açısından, yeni kömür santralleri inşa etmenin, kronik hastalıklarla hâlihazırda yürütülen mücadeleye zarar vereceğini ve yüksek toplumsal maliyetler oluşturduğunu belirtmelidir;

®      Ulusal düzeyde enerji ve çevre politikalarının ve stratejilerinin geliştirilmesinde açık ve
net şekilde tanımlanmış, saydam resmi danışma süreçlerinin oluşturulmasını savunmalıdır;

®      Ulusal/bölgesel/yerel her düzeyde enerji ve çevre alanları ile ilgili karar alma mekanizmalarında şeffaflık, çevresel bilgiye erişim ve halkın daha etkin katılımını
talep etmelidir;

®      Ulusal düzeyde, WHO’nun halk sağlığını iyileştirmeye yönelik önerdiği kirletici sınır değerleriyle uyumlu hale getirilmiş, daha yüksek hava kalitesi standartları talep etmelidir;

®      Ulusal ve uluslararası düzeylerde iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik daha iddialı bir tutum ve eylemlilik talep etmelidir;

®      Kömür yakıtlı termik santral projelerinde ÇED veya bölgesel/il çevre düzeni planları geliştirilmesi gibi yerel katılımın olanaklı olduğu süreçlerde, kömür kaynaklı enerjiden doğan sağlık tehditleri hakkında halkı bilinçlendirmeli ve halk sağlığını korumak için mevcut kömürlü santrallere yönelik daha etkin çevre denetimi yapılması için baskı oluşturmalıdır.

Hükümete ve kamu kurumlarına öneriler

Hükümetin, kömürlü termik santrallerden kaynaklanan dış ortam hava kirliliğini azaltma çabalarını artırması, sadece kendi yurttaşlarının değil, komşu ülkelerdeki insanların da
sağlıkları için ve küresel iklim değişikliği ile mücadele çabalarına bir katkı olarak gereklidir.

Karar Alıcılar >>>>>

®      Mevcut kömürlü termik santrallerde mevzuattaki en yüksek kirlilik denetim standartlarını uygulamalı ve bu santraller için var olan tüm çevresel muafiyetleri sona erdirmelidir;

®      Hava kalitesi ve sanayi kaynaklı emisyonlarla ilgili Türk mevzuatını AB çevre müktesebatı uyumlulaştırma çalışmalarını hızlandırmalı, bu süreçte WHO önerilerini de
dikkate almalıdır; Hava kalitesinin ve emisyonların izleme, raporlama ve değerlendirme süreçlerinde altyapıdaki noksanlıkları ve uygulamadaki aksamaları gidererek,
veri eksikliklerini acilen gidermelidir;

®      Ulusal enerji politikalarının oluşturulmasında ve tekil enerji projelerinin yaşama geçirilmesinde sağlıkçılar ve öbür sivil toplum aktörlerinin katılımını da öngören erişilebilir
ve saydam karar alma süreçleri geliştirmeli, halkın bilgiye erişimini kolaylaştırmalıdır.

®      Kömür yakıtlı elektrik üretimi için hâlihazırda sağlanan tüm doğrudan veya dolaylı teşvikleri ve vergi muafiyetlerini sona erdirmelidir;

®      Başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere, 80’den çok santralin yapılmaması durumunda
halk sağlığı ve iklim için elde edilecek yararlar araştırmalıdır.

®      Yeni kömür santrallerinin inşası planlarını ertelemelidir;

®      İşletmede olan ve yapılması planlanan santrallerin sağlık ve dışsal maliyet analizleri temel alınarak, kömürden elektrik eldesinin aşamalı olarak bırakılması için ulusal bir plan yapmalıdır.

Uluslararası Kuruluşlara Öneriler

Planlanan devasa kömür yatırımları, Türkiye’yi halk sağlığının korunması ve iklim değişikliği ile mücadelede yanlış bir yola sokacaktır. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Dünya Bankası gibi uluslararası aktörler, diğer uluslararası kalkınma ajansları ve finansman kuruluşları ile birlikte, Türkiye için kömür kaynaklı elektrik üretimine dayanmayan bir enerji geleceğini, ülkenin sürdürülebilir gelişiminin bir parçası olarak desteklemelidirler.

Uluslararası kuruluşlar >>>>>

®      Yeni kömür santrallerinin inşası için tüm uluslararası borç ve kredi süreçlerini sonlandırmalıdır;

®      Türkiye’nin, taraf olduğu sağlık, çevre ve iklim değişikliği ile ilgili uluslararası anlaşma ve sözleşmelere tam uyumu konusunda ısrarcı olmalı ve ülkenin henüz imzalamamış olduğu
bu tür uluslararası anlaşmalara katılımını desteklemelidir;

®      Türkiye’deki enerji projelerinde sürdürülebilirlik, şeffaflık ve halkın katılımı ölçütlerinin uygulanmasını teşvik etmelidir.

Sağlık ve Çevre Birliği (Health and Environment Alliance – HEAL) Çevrenin sağlık üzerindeki etkilerini Avrupa Birliği (AB) kapsamında ele alan Sağlık ve Çevre Birliği
(Health and Environment Alliance – HEAL), Avrupa’nın önde gelen kâr amacı gütmeyen kuruluşlarından biridir. HEAL, 70’ten çok üye kuruluşun desteği ile sağlık dünyasının sunduğu bağımsız uzmanlık ve kanıtları farklı karar alma mekanizmalarında sunar. Birliğimiz sağlık çalışanlarını, kâr amacı gütmeyen sağlık sigortacılarını, hekimleri, hemşireleri, kanser ve astım hastası gruplarını, vatandaşları, kadın gruplarını, gençlik gruplarını, çevreyle ilgili sivil toplum kuruluşlarını, bilim insanlarını ve halk sağlığı kurumlarını temsil eden geniş bir birliktir. Üyelerimiz arasında uluslararası düzeyde ve Avrupa genelinde çalışan kuruluşların yanı sıra, ulusal ve yerel gruplar da bulunmaktadır. HEAL’i web sitesi (www.env-health.org),
Facebook ve Twitter @HealthandEnv @EDCFree and @CHM_HEAL adreslerinden takip edebilirsiniz.

===========================

Dostlar,

Bu önemli iletiyi paylaşmak istiyoruz.
AKP iktidarı çok sayıda HES ile de çevreye dönüşümsüz zararlar veriyor.
En başta atılacak adımlardan biri, bir tasarruf seferberliği ile Ulusumuzun enerji tüketim kalıplarını değiştirmek.. Enerji aktarım hatlarında yitik – kaçakları azaltmak /
yok etmek..  Nüfus artışını frenlemek, rüzgar ve güneş enerjisine yönelmek gibi..
Almanya’da 2030’da nükleer güç santrali kalmayacak olması ve yenilenebilir temiz enerji kaynaklarına yönelinmesi sanırız çok öğretici..

Bu dosyanın tam metnini pdf olarak da ibdirebilirsiniz  :

Komurlu_termik_santrallerin_odenmeyen_saglik_faturasi

Sevgi ve saygı ile.
22 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com