Kategori arşivi: Hekim Saltık

İNSAN HAKLARI ve SAĞLIK..

logo_tam_AUTF

Sevgili Ankara Tıp Dönem I Öğrencilerimiz,
Asistanlarımız, Site Okurlarımız…

Cumhuriyetimizin ilk Tıp Fakültesi olan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi‘nde
öğrencilerimize Dönem I’de SOSYAL TIP Dersi kapsamında sunduğumuz 2 konudan biri olan

İNSAN HAKLARI ve SAĞLIK..

konulu 2 saat süreli dersimizin ‘power point’ yansılarını paylaşmak isteriz..
81 yansıdan oluşan bu dosyayı (3,9 MB) pdf biçiminde (formatında) indirmek için
lütfen tıklar mısınız?

INSAN_HAKLARI_VE_SAGLIK

Yararlı olmasını dileriz..
Hele ‘KüreselleşTİRme’ maskesi ile iyice vahşileşen Emperyalist Kapitalizmin
günümüzde ‘Sosyal’ olan her şeyi, yıkmaya yeminli olduğu ve gereğini
acımadan dayattığı bir çağda…
Dolayısıyla EŞİTSİZLİKLERİN dayanılmaz ve sürdürülemez kerteye eriştiği
bir tarihsel kesitte.. 21. yy’ın 2017. yılında..
Bu zalım ve hayın kuşatma, halkın sağlık hakkına sahip çıkmasıyla kırılabilir ancak.
Bunun için ise,
kitlelere; yaşadıklarını anlamlandıracak Aydın öncülüğüne gerek var.

Tıbbiye, tarih boyunca bu önderliği yaptı..
Genç tıbbiyeliler; Tıbbiyeli Hikmet bilinci ve sorumluluğu ile
yine bu tarihsel görevi yükümlenecektir.

Onlar ki; Büyük ATATÜRK‘ün

  • ‘Beni Türk hekimlerine emanet ediniz..’ 
    buyurduğu onurlu Türk hekimleridir.Onlar ki; Büyük ATATÜRKün,
    bir Asker olmasına karşın ne Ordu’ya ne de TBMM’ye emanet ettiği ama;
  • ‘Bütün ümidim gençliktedir..’ 
    diyerek Cumhuriyeti emanet ettiği Türk gençleridir.

Ve Tıbbiye; Harbiye’den de, Mülkiye’den de, Bahriye’den de daha çok sahip çıkmıştır vatanına ve özgürlüğüne..

Yeryüzünün en güzel ve anlamlı Cumhuriyet tanımı olan
‘Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir..’
denilen bir ülkede Sosyal Devleti tasfiye etmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

  • Devletin EN BİRİNCİ ödevi sağlık hizmetidir..

En_Birinci_Gorev_Saglik_ATATURK Hiç akıldan çıkarılmamalıdır..

Emperyalizmin, ‘Çağımız insan hakları çağıdır’ retoriği (takiyyesi,
laf cambazlığı)
karşısında, bölücü – parçalayıcı değil, bütünleştirici insan haklarınaen başta da sağlıklı yaşam hakkına sahip çıkılması temel bir insanlık edimidir.

IHEB_ve_saglik

Sevgi ve saygı ile.
28 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
AÜTF Halk Sağlığı  AD
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

GIDA GÜVENLİĞİ ve SANİTASYONU, SU HİJYENİ, GDO’LU GIDALAR ve HALK SAĞLIĞI

GIDA GÜVENLİĞİ ve SANİTASYONU,
SU HİJYENİ, GDO’LU GIDALAR ve
HALK SAĞLIĞI

Sevgili Asistanlarımız, Öğrencilerimiz (AÜTF Dönem 3 vd.)
ve Site Okurlarımız,

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi‘nde Dönem 4 (önceleri), birkaç yıl D5’te ve
2015-16 ders yılından başlayarak D3’te verdiğimiz

GIDA GÜVENLİĞİ ve SU HİJYENİ

konulu dersimizin oldukça varsıl ve güncel power point yansıları (pdf olarak) aşağıda..
Ayrıca sitemizde bu konuyla ilgili çok sayıda yazımız var…
Bu Dosyanın kaynakları içeren 2 yansısına bakılması dileğiyle..

Bu yansıları izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız?

Gida_Guvenligi_ve_Sanitasyonu  (155 yansı, 4,8 MB)

Ayrıca, “gıda güvenliği ve sanitasyonu” anahtar sözcükleriyle çağrıldığında sitemizde
çok sayıda konuya ilişkin dosyaya erişilebilir.

Saltık, A. Son biçimiyle AÜTF D3 Dersi Gıda Güvenliği ve Su Hijyeni;

4,7 MB, 154 yansı; lütfen tıklayınız :

Gida_Guvenligi_ve_Su_Hijyeni

Saltık, A. GDO Yönetmeliği Neden Geri Çekilmeli ya da İptal Edilmeli?
Bilim ve Ütopya, syf. 71-79, Ocak 2010 ve
İst. Barosu Dergisi, cilt 84, Sayı 2010/1 Ocak-Şubat, syf. 51-64, 2010.
GDO_Yonetmeligi_neden_geri_cekilmeli_01.12.09

Saltık, A. Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar : Stratejik ve Uluslararası Boyutlar.
Farklı Boyutlarıyla Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar.
Ankara Tabip Odası yayını, Mart 2010, Kitap bölümü, syf. 109-117). Genetigi_Degistirilmis_Gidalar_Stratejik_Boyutlari

Saltık, A. Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar ve Halk Sağlığı. Farklı Boyutlarıyla Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar. Ankara Tabip Odası yayını, Mart 2010, Kitap bölümü, sf. 33-40). GD Gıdalar ve Halk Sağlığı, Nevzat Eren kitabına, 28.02.10
……..

Tüm ilgililere yararlı olması dileğiyle..

Sevgi ve saygıyla. 28.02.2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com

Prof. Dr. Özdemir Aktan geçici olarak uğurlandı

 

Prof. Dr. Özdemir Aktan geçici olarak uğurlandı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır…)
http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/aktan-6567.html, 21 ŞUBAT 2017

OHAL kararnamesiyle Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden ihraç edilen Prof. Dr. Özdemir Aktan, öğrencileri, meslektaşları ve mücadele arkadaşları tarafından “geçici olarak” uğurlandı.

Prof. Dr. Özdemir Aktan, Türk Tabipleri Birliği ve İstanbul Tabip Odası’nın çağrısıyla ilk olarak hastanede bulunan odasında kendisini uğurlamaya gelen öğrencileri, meslektaşları ve arkadaşlarına bir veda konuşması yaparak, 1988 yılından beri görev yaptığı üniversiteden ayrılmak zorunda kaldığını, öğrencilerini, asistanlarını ve birlikte çalıştığı mesai arkadaşlarını çok özleyeceğini belirtti. Dr. Aktan, Bir geri dönüşü de özlemle bekleyeceğim. Bir geri dönüş için gayret sarf edeceğim. Bunu bir geçici ayrılık olarak düşünüyorum şeklinde konuştu. Odasındaki uğurlamanın ardından basın açıklamasının yapılacağı hastane önüne kadar bir yürüyüş gerçekleştirildi.

Hastane önünde ilk sözü İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Samet Mengüç aldı. Mengüç, “İnsanların isimlerinden ziyade taşıdıkları değerler önemlidir. Ve biliyorsunuz ki hukuksuzluğun olduğu yerde en başta insanların değerlerine dokunulur. Bugün burada dokunulmak istenen bir değerimiz için buradayız ve bu değeri korumak da bizlerin görevidir. Tek tek baktığınız zaman her birinin bir değer olduğunu görürüz. Dolayısıyla değerleri yok edilen bir toplumu bir halkı manipüle etmek çok daha kolay olacaktır. Ve bu nedenle bu değerler hedef olarak seçiliyor. Hayatını insanlığa adamış, hayatının hiçbir döneminde insanları ötekileştirmemiş, doğaya, çevreye saygılı. Hiçbir insana en ufak bir zararı olmamış insanların özel olarak seçiliyor olması çok acı bir tablodur. Ama bizlerin de yapacakları vardır; değerlerimize sahip çıkmak, korumak ve bu uğurda her türlü mücadeleyi vermektir. Bir diğer garabet ise bu hedef alınan değerlerin hukuk adı altında yapılıyor olması. Ne bir iddia, ne bir yargılama ne bir gerekçe var. Yalnıza kimin nerede ve ne zaman belirlediği belli olmayan kararlar var. Bu kararlarla insanların yaşamıyla oynanıyor” diye konuştu.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel de, “TTB olarak üyelerimizin ve arkadaşlarımızın görevlerine geri dönmesi için bütün hukuksal ve örgütsel olanaklarımızı seferber edeceğimizi, onlarla olan dayanışmamızı büyüteceğimizi buradan bir kez daha ilan ediyoruz. Emeğin, demokrasinin, hukukun, toplumsal barışın ve iyi hekimlik değerlerinin güçlenmesi ve görevlerine son verilen meslektaşlarımızın öğrencilerine ve hastalarına bir an evvel kavuşabilmesi için verdiğimiz mücadeleyi tüm gücümüzle sürdüreceğiz” dedi. (Prof. Dr. Raşit Tükel’in konuşmasının tam metni

Konuşmaların ardından ortak açıklamaya geçildi. Basın açıklamasını okuyan İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. İncilay Erdoğan, Aktan’ın “geçici” olarak uğurlandığını vurgulayarak şöyle konuştu:

“Bu durum sadece hocamıza değil, İstanbul Tabip Odası üyelerine, Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi çalışanlarına ve en önemlisi hocamızın yetiştirdiği binlerce tıp öğrencisi ve yüzlerce asistana yönelen saygısız, hürmetsiz ve hukuksuz bir saldırıdır.

On binlerce hekimin demokratik iradesiyle TTB Başkanı seçilerek hekimleri temsil eden Prof. Dr. Özdemir Aktan’ı, “İyi Hekimlik/Sağlıklı Toplum” mücadelesini şiar edinmiş, adları kalplerimizde mahfuz onlarca TTB yöneticisi, aktivisti ve üyelerini “ihraç” edenler bilsinler ki:

Biz hekimler; Tıbbın kurucuları İstanköylü Hipokrates’ten – Bergamalı Galenos’tan bu yana binlerce yıldır burada, bu topraklardayız.
Topluma adanmış bir mesleğin onurlu üyeleri olarak;
Güçsüzlerin gücü, çaresizlerin çaresi olmaya,
Ölümle ve hastalıklarla mücadele etmeye,
Emeği, BARIŞI, demokrasiyi, HÜRRİYETİ savunmaya,
Dün olduğu gibi bugün de, bugün olduğu gibi yarın da DEVAM EDECEĞİZ!
Prof. Dr. Özdemir Aktan ve kürsülerinden, hastanelerinden, ameliyathanelerinden, polikliniklerinden uzaklaştırılan bütün dostlarımızla yan yana, omuz omuza olmak, sadece burada değil ülkemizin her bir yanında üniversitenin ayaklar altına alınıp çiğnenen onuruna sahip çıkmak;
Kamu kurumlarında gerçekleştirilen haksız, hukuksuz tasfiyelere,
İstibdat heveslilerine “HAYIR” demek için buradayız ve burada olmaya devam edeceğiz.
Bilinmelidir ki, Türk Tabipleri Birliği ve İstanbul Tabip Odası, hiçbir soruşturmaya ya da mahkeme kararına dayanmadan “OHAL Kararnameleri” üzerinden yapılan ihraçların bu ülkeye yakışmadığını hatırlatmaya; başta hocamız Prof. Dr. Özdemir Aktan olmak üzere iyi ve onurlu hekimliği temsil eden meslektaşlarımız ve akademinin yüz akı tüm dostlarımız geri dönünceye kadar demokrasiyi, hukuku ve adaleti herkes için savunmaya kararlıdır.”

Prof. Dr. Özdemir Aktan da; “Hiçbir suçum olmadığı halde görevimden ihraç edildim. Neden gönderildiğimi de bilmiyorum. Oysaki ben 11 senedir Marmara Üniversitesi’nde hizmet veriyorum. Bir sürü öğrenci yetiştirdim. Benim buradan gitmemle hastane çok fazla bir şey kaybetmeyecek. Çünkü eksikliğimi arkadaşlarım tamamlayacak. Ama üniversite çok şey kaybedecek. Ben geri dönmek üzere gidiyorum. Öğrencilerimi, arkadaşlarımı, hocalarımı özleyeceğim” diye konuştu.

================================
Dostlar,

Prof. Dr. Özdemir Aktan, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
sınıf arkadaşımızdır. Son derece yetenekli ve başarılı bir genel cerrahtır.
İstanbul Tabip Odası Başkanlığını ve Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanlığını da yapmıştır.. American College of Surgeons üyesidir.

Sevgili kardeşim Özdemir’e elbette “klasik anlamda” geçmiş olsun diyoruz.
Geçecek, biliyoruz.. Dönecek görevine, onu da biliyoruz. Ancak çok uzamasın istiyoruz. O’nun çok değerli hekimlik birikiminden tıp öğrencileri, genç asistan hekimler ve hastalarımız, tıp bilimleri dünyası, hekimlik örgütümüz yoksun kalmasınlar.. Sevgili Özdemir kardeşimin yaş haddinden emekliliğine çok kalmadı..
3 Mart 1953 doğumlu Özdemir hoca ve 3 Mart 2020’de emekli olacak. 3 yıl var..
3 vakte kalmadan, 3 aya uzamadan, 3 hafta sürmeden, 3 gün içinde…… görevine döndürülmesini istiyoruz!!!

  • Bu cezayı hak edip etmediğini, görevde iken,tutuksuz yargılanarak
    kesinleşmiş yargı kararı ile görmek istiyoruz.
  • Hukuk dışı infazlara, insanlığa karşı suça isyan ediyoruz..

    Sevgi ve saygı ile. 23 Şubat 2017, Ankara

    Prof. Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Ankara Tabip Odası : Hocama dokunma!

Ankara Tıp Öğretim Üyelerinden İhraçlara Tepki

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Ankara Tıp Öğretim Üyelerinden İhraçlara Tepki :
“Hocama Dokunma”

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyeleri son ihraçlarla birlikte üniversiteye ve akademik yaşama yapılan saldırıyı protesto etmek için basın açıklaması düzenledi.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji binası önünde 13 Şubat Pazartesi günü düzenlenen açıklamaya çok sayıda akademisyen ve tıp öğrencisi katılırken Ankara Tabip Odası ve farklı hastanelerden hekimler de destek verdi.

“Hocama Dokunma” pankartı açan akademisyenlerin ortak açıklaması Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı öğretim üyesi Dr. Yasemin Yalım tarafından okundu.

Açıklamadan önce Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı öğretim üyesi ve TTB Merkez Konseyi 2014-2016 dönemi Genel Sekreteri Dr. Özden Şener kısa bir konuşma yaptı. Akademik camia için bütün dünyada cüppelerin bir anlamı olduğunu ifade eden Dr. Özden Şener “Cüppeler, akademik özgürlüğü ve bağımsızlığı temsil ediyorlar. Cüppeler hiçbir şartta yere bırakılmamalı, bu çok incitici, rahatsız edici ama yere bırakılmış cüppelerin çiğnenmesi onu kat kat aşan bir saldırının ifadesi aslında; üniversiteye yapılanın da bir fotoğrafı” dedi.

Açıklamayı okuyan Dr. Yasemin Yalım Tıp fakültesinden iki bilim insanı Prof. Dr. Derya Aysev ve Prof. Dr. Sibel Perçinel’in ihraç edildiğini belirterek “Bu ihraçlar aynı zamanda Ankara Üniversitesi’nin ilerici, çağdaş, bağımsız, evrensel damarlarına, birikimine çok ciddi zarar vermiştir. Bugün güzel ülkemizin içinde bulunduğu durumdan tüm yurttaşlar gibi biz akademisyenler de derin kaygı ve üzüntü duymaktayız” sözlerini kaydetti.

Sorumluluklarının bilincinde olduklarının altını çizen Dr. Yalım Ankara Üniversitesi web sitesinde yer alan bir bölümü şu sözlerle paylaştı: “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması, salt bir yönetim biçimini değiştirmenin çok ötesinde, çağdaş bilime, çağdaş demokratik değerlere ve kurumlara dayalı büyük bir toplumsal dönüşüm sistemi olduğu gibi; Ankara Üniversitesinin açılışı da, bilinen üniversite amaçlarının yanında, özel bir misyonun somutlaşmasını ifade eder…  Ankara Üniversitesi çağdaşlığın, bilimin ve aydınlığın ifadesi olan bu değerlerin yılmaz savunuculuğunu yapmak üzere kurulmuştur.”  

Tıp fakültesi dekanından, mevcut durumu tartışmak üzere Akademik Genel Kurulu acilen toplantıya çağırmasını talep ettiklerini vurgulayan Dr. Yasemin Yalım yapılan bu yanlıştan bir an önce dönmeleri için de Hükümet’e, YÖK’e ve Ankara Üniversitesi Rektörlüğüne seslendi.

Son KHK ile ihraç edilen  Prof. Dr. Derya Aysev destek için toplananlara teşekkür ederek,  “İmza atma sebebim barış olsun, savaş olmasın, analar ağlamasın diyeydi. Diğer nedenim de 330 imzacının 14’ü hekim… Sanatçılar, mühendisler, gazeteciler vardı onları yalnız bırakmamak için attım. Bundan onur duyuyorum” dedi.

İhraç edilen diğer akademisyen Dr. Sibel Perçinel de “O kadar sivil öldü ve o kadar kötü şey yaşandı ki sadece ihraçları konuşmaktan öte barış için elimizden ne geliyorsa onu yapmak için konuşmamız gerekiyor. Barış bu topraklara bir gün elbette gelecek” diye konuştu.

Basın açıklaması“Hocama dokunma” sloganlarıyla sona erdi.

(http://www.ato.org.tr/news/show/139, 13/02/2017)
========================================
Dostlar,

686 sayılı OHAL KHK’sının üzerinden 2 hafta geçti..
Bir düzelme, düzeltme, geri alma yok..
Dün (22.2.17) bizim de öğretim üyesi olduğumuz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden uzaklaştırılan Patoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi meslektaşımız Prof. Dr. Serpil Perçinel‘i ziyaret etmek istedik. Odasını boşaltmıştı! Hem de, öğrendiğimize göre, odasını “hemen” boşaltması istenmişti!? Serpil hocayı görüp sohbet edemedik..
Dayanışma duygu ve düşüncelerimizi odasında sunamadık..

  • “Bu da geçer Serpil hocam, dayan..” diyemedik yüz yüze.

Bu arada Ankara Üniversitesi Rektörü meslektaşımız Prof. Erkan İbiş konuşmama ısrarını sürdürüyor. YÖK’ün açıklaması net : İnisiyatif üniversitelerde.. diyor..

Rektör, hangi gerekçelerle 70 dolayında Ankara Üniversiteli akademisyenin görevden uzaklaştırıldığını açıklamak zorundadır. Konuşmaması hem kendisini hem de Ankara Üniversitesini yıpratmaktadır. Bir yığın spekülasyon ister istemez yapılmaktadır. Eğer üzerinde baskı varsa bunu açıklamalı ve Üniversitesine dayanarak hukuksuzluğa direnmek zorundadır. Vargücüyle hukuka uygun bir yönetim sergilemelidir.
Cumhuriyetin ilk üniversitesi olmakla her fırsatta haklı olarak övünen Ankara Üniversitesi,
Cumhuriyetin hukukunu da savunmakta, ülkenin 2. büyük üniversitesi olarak öncü olmalıdır.

AKP yönetimini bir kez daha hukuk içinde kalmaya çağırıyoruz.
Özellikle ve öncelikle kendi içindeki FETÖ uzantısı 83 dolayında olduğu savlanan milletvekillerine ve öbür üst düzey görevde ya da ayrılmış AKP’lilere yasal işlem yapmalıdır. Bunu yapmadıkça FETÖ ile içtenlikle mücadele ettiğine kimseyi inandıramaz ve günü gelir bağrında beslediği yılan kendisini de sokar..
Hele hele FETÖ bahanesi ile tüm karşıtları biçerek – doğrayarak tasfiye uygulaması ise
salt AKP için değil, tüm Türkiye için felaket olur..
Kadim Türkiye bu yaralarını da sara elbet.. Bu da geçer elbet…
Ve yasal hesabı er ya da geç sorumlularından sorulur..
Kimsenin yanına kâr kalmaz. Yakın, orta ve uzak tarih hep bu rutinin örnekleriyle dolu..

Lütfen teenni.. Lütfen ölçülülük, hakkaniyet ve adalet..
Lütfen kör iktidar hırsına ve intikam dürtülerine tutsak olmayalım..
Lütfen Cumhuriyet hukukuna saygılı kalalım ve
HUKUK DEVLETİNİ HER DURUMDA MUTLAKA KORUYUP GELİŞTİRELİM..
Bir kez daha lütfen, lütfen, lütfen…

Sevgi, saygı ve kaygı ile; UMUT ile. 23 Şubat 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Ankara Tabip Odası : “Mobbing ve Yasal Haklar”

Ankara Tabip Odası

Değerli Meslektaşımız,

Ankara Tabip Odası tarafından, 08 Şubat 2017 tarihinde “Mobbing ve Yasal Haklar” konulu panel düzenlenecektir.

Panelin konuşmacıları ATO Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Vedat Bulut ve ATO Hukuk Bürosu’ndan Av. Ender Büyükçulha olacaktır.

Mobbingin tanımı, genel kavramlar ve tanımlamalar, mobbinge karşı bireysel ve örgütsel mücadele yöntemleri, mobbinge uğrayan sağlık çalışanlarının izleyebileceği hukuki süreç gibi konu başlıklarının aktarılacağı ve mobbingle ilgili soruların cevaplandırılacağı panelin moderatörlüğünü ATO Yönetim Kurulu üyesi Dr. Benan Koyuncu yürütecektir.

Katılımınızı bekler, iyi çalışmalar dileriz.

Saygılarımızla.

Isparta Şehir hastanesi Açılıyor

Değerli site okurlarımız;
15 Ocak 2017’de sitemizde yayımlanan bu yazıyı, bu gün, 03 Şubat 2017 günü, Mersin’de açılan Şehir Hastanesi nedeniyle öne çekerek bir kez daha kamuoyunun bilgisine – dikkatine sunuyoruz. Sırada Yozgat vd. var..  / 03 Şubat 2017, Dr. Ahmet Saltık
========================================

Şehir Hastaneleri Özelleştirilmiş Birer Ticarethanedir
Isparta Şehir hastanesi açılıyor..

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Isparta Şehir hastanesi bugünlerde açılıyor.
Bu nedenle Isparta da hizmet veren Devlet Hastaneleri kapatılıyor.

ISPARTALILARIN GÖZLERİ AYDIN!
BUNDAN BÖYLE HİÇ AMA HİÇBİR SAĞLIK HİZMETİNE
BEDELİNİ ÖDEMEDEN ULAŞAMAYACAKLAR!

“Kaybedeceğimi bile bile “Isparta Şehir Hastanesi” başlıklı yazım 05 Ocak 2015’te
(2 yıl önce) kaleme alınmış ve çok sayıda e- gazetede yayınlanmıştı (yazı aşağıdadır).
O yazıda yazdığımız her şey birer birer gerçekleşiyor. Yazımızın bir yerinde;

“Demek ki “Isparta Şehir Hastanesi” Isparta ve bölge halkına sağlık hizmeti sunmak amacı ile değil;

Birincil olarak; Bölgemizdeki parasız tüm sağlık hizmetinin tasfiyesi, devlete ait sağlık kurumlarının tümüyle özelleştirilerek sağlık alanının yerli ve yabancı büyük sermaye açısından kârlı bir yatırım alanı haline getirilmesi ve böylelikle bütçeden bu kamu hizmetine ayrılan kaynakların da büyük sermayeye farklı biçimlerde aktarılması amaçlı kurulmaktadır.

İkincil olarak, sağlık emekçileri (doktor, hemşire ve diğer) iş güvencesinden yoksun, sözleşmeli, esnek çalışmaya uyum sağlamış ucuz işgücü haline getirilecektir”demişim.

Herkesin anlayacağı biçimde bir kez daha yazalım :

  1. Isparta Şehir hastanesi bir “Kamu Özel Ortaklığı” projesidir. Isparta şehir Hastanesinin işletilmesi 25 yıllığına AKFEN Holding tarafından yapılacaktır. Yani Isparta’da halk sağlığı tümden özelleştirilmiştir. Özel sağlık sektörünün, kurumlarının tek amacı sağlık hizmeti üretiminden para kazanmaktır.
  2. Sağlık hizmetleri, kamu hizmeti olmaktan çıkartılmış bireysel ve özel hizmet haline dönüştürülmüştür. Bunun anlamı şudur. Herkes ancak parası kadar sağlık hizmetinden yararlanabilecektir. Eğitimde, enerjide, iletişimde olduğu gibi sağlık alanında da devlet devreden çıkmış, hasta ile – hastadan para kazanma dışında bir amacı olmayan özel şirket karşı karşıya bırakılmıştır.
  3. Şehir Hastaneleri özelleştirilmiş birer ticarethanedir. Ticarete konu olan ise insan sağlığıdır. 2006’da AKP hükümetince yaygın medya propagandasıyla tezgahlanan “Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın sağlık alanındaki yarattığı yıkımın son noktasıdır Şehir hastaneleri.
  4. Asgari ücretin net 1404 TL olduğu ülkemizde toplumun ezici bir çoğunluğunu oluşturan yoksullar zaten temel yaşamsal gereksinmelerini (beslenme, ısınma.. vb.) karşılama olanaklarından yoksunken, sınırlı da olsa alabildiği sağlık hizmeti elinden alınacak,
    kendi yazgısı ile baş başa bırakılacaktır.

Devletin temel, vazgeçilmez temel görevi olan hizmet alanını (Eğitim, sağlık, güvenlik)
özel sektöre devrettiği ölçüde devlet olmaktan çıkmıştır/çıkar.
 

Özellikle 1980’li yıllardan sonra iktidar olanlar “vergi/prim gelirlerinin sağlık- eğitim-güvenlik” hizmetlerinin maliyetini karşılamaya yetmediği, bu nedenle bu alanların özelleştirilmesi ve hizmet alanların katkı ödemelerinin zorunlu ve gerekli olduğu yolundaki söylemleri kocaman bir kuyruklu yalandır!

Çünkü Türkiye’de nüfusun en zengin %10’luk kesiminin toplam servetin %70’ten fazlasına sahip olduğu devletin resmi kayıtları ile belgelidir. (AS: En varlıklı %20 nüfus kesimi 2015 sonunda %46,5 pay alıyor; TÜİK 2015 yılı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması)

Öyleyse sağlık, eğitim vb. hizmetleri için gereken kaynak; işte bu gelir dağılımındaki adaletsizlik ve eşitsizliktedir. Siyaset bu adaletsizliği ve eşitsizliği düzeltmek yerine, hizmetlerin tüm yükünü vatandaşların omuzlarına yıkmak için tertip ve düzenbazlıklarla ortaya çıkmaktadır. Bugün ülkemizde herkese parasız ve kamucu sağlık, eğitim hizmeti olanaklıdır. Hizmeti parasız verme niyetini, gücünü ortaya koyabilecek tek yapı kamu ve onun günümüzdeki somut temsilcisi olan devlettir. İşte sorunun çıkmazı da buradadır. Hizmetleri kamucu, parasız ve eşit sunma “niyet ve gücünü” devlet adına elinde tutan siyasal aktörlerin hemen tümü
“hizmetlerin tüm yükünü vatandaşların omuzlarına yıkma” konusunda fikir ve görüş birliği içindedirler.

Eğitim – Sağlık – güvenlik hizmetlerinin (AS: + ADALET!) parasız sunulması olanaklıdır. Üretilen toplumsal zenginlikten sağlık için, eğitim için daha çok kaynak ayırmak da olanaklıdır. Sorun kaynağın olmaması değil, toplumsal gelirin eşitsiz dağıtılmasıdır. Sorun, düzen içinde kalarak, düzene sözde muhalefet eden partilerin de bu durumu değiştirmek istememeleridir.

Mahmut ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim Derneği Isaprta Şb. Bşk.
03.01.2017
*****************

Kaybedeceğimi bile bile “Isparta Şehir Hastanesi”

Akfen Holding tarafından kamu-özel sektör ortaklığı (PPP) modeli ile 755 yataklı Isparta Şehir Hastanesi’nin proje tanıtımı 09-10 Ekim 2014’te yapıldı. Proje tanıtım toplantısına, Akfen Holding üst düzey yöneticilerinin yanı sıra Isparta Valisi, kumu kurum ve kuruluşları, özel sektör, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve basın kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Akfen Holding üst düzey yöneticilerinin verdiği bilgiye göre, özelleştirilerek kapatılan Sümer Halı Fabrikasına ait ve bedelsiz olarak Akfen Holdinge tahsis edilen 198 bin m2 Hazine arazisine yapılacak olan Isparta Şehir Hastanesinin İnşaat süresi 2 yıl olacak.

Akfen Holding projenin tasarım, finansman, inşaatı, donanım tedariki de dahil olmak üzere işletmeye hazır duruma getirilmesi karşılığı olarak 25 yıl süre ile hastaneyi işletecek. Başka bir anlatımla, devlet hem bu binanın (hastanenin) kiracısı hem de hizmet satın alıcısı olacak.
Yani kendi binasında kiracı, hizmetinde taşeron Sağlık Bakanlığı’nın “devlet hastanesini” Akfen Holding yönetecek.

  • Akfen Holding’e biraz daha yakından bakalım :

Başında Hamdi Akın’ın olduğu Akfen Holding’in özellikle AKP hükümetleri döneminde gösterdiği hızlı gelişme dikkat çekiyor. İhsan Doğramacı’nın sahibi olduğu Bilkent Holding’le ortak kurulan TAV (Tepe-Akfen Ventures) ile çok sayıda havalimanı işletmesini alan Akfen, liman özelleştirmelerinin de değişmez adı oldu. Akfen aynı zamanda, Irak’ın işgaliyle semiren ve ABD ordusuna hizmet için yanıp tutuşan şirketlerin başında geliyor. Akfen’e ait tanıtımlarda okuyana, işbirlikçiliğin ve onursuzluğun bu kadarı da olmaz, dedirten şu ifadeler kullanılıyor:

  • Akfen İnşaat Irak’ta Amerikan Askerlerine hizmet vermekte olup, Kellogg, Brown & Root firması ile yapmış olduğu sözleşmeye dayanarak atık arıtma, çelik konstrüksiyon işleri yapmakta, yemekhane, çamaşırhane işletmekte ve yüksek kalite internet teknolojisi kullanımını sağlamaktadır. Firmamız, Amerikan Ordusunun Askeri Kamplarına tam destek vermek ve büyük ölçekli Hükümet Projelerinde yer almak, deneyimlerini daha geniş bir yelpazede sunmak arzusundadır.

İşgal güçleri Irak’ta sömürü amacıyla yıkım-yağma-ölüm saçacak, yüzbinlerce insanı katledecek, AKFEN HOLDİNG bu katliama “yeşil dolarlar kazanmak” adına sınırsız destek sağlayacak, hizmet sunmak için yanıp tutuşacak… Biz de Isparta “Şehir Hastanesi’nin ölü soyucusu
Akfen Holding tarafından inşa edilecek olmasını alkışlayacağız öyle mi? Akfen Holding konusunda bu kısa açıklamadan sonra konumuza dönelim ve soralım :

Peki, nedir bu Kamu Özel Ortaklığı? Kamu-Özel Ortaklığı, uluslararası alanda bilinen adıyla PPP (Public Private Partnership), bir finansman modelidir. Devletin sunacağı mal ve hizmetlerin yapım işlerinin bütçe yetersizliği (AS: ??!!) nedeniyle ertelenmesinin veya yapılamamasının önüne geçmek amacıyla kullanılmaktadır.

Kamu Özel Ortaklığı’nın fikir babası emperyalizmin kurnaz mimarlarından biri olan (AS : Nobel ödüllü Prof.) Milton Friedman’dır. Friedman, Emperyalist sistemin tıkandığı, geniş halk yığınlarının sömürüye karşı başkaldırdığı 70’li yıllarda, “kitleler uyanmadan” sömürü çarkının yürütebilmesinin “inceliklerini” ortaya koyduğu modelin adıdır “Kamu Özel Ortaklığı”

Friedman’ın ortaya atıp olgunlaştırdığı bu yok etme projesinin ilk laboratuvarı ise 11 Eylül 1973’te faşist ve kanlı darbe (AS: CIA eliyle!) ile Salvador Allende’yi katleden Şili diktatörlüğü oldu. Friedman, Askeri Diktatör Pinochet’nin danışmanı olarak ilk elden uygulamayı denetledi.
Şili diktatörlüğünde test edilen “Kamu Özel Ortaklığı” projesine, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (DB) ve Avrupa Birliği(AB) uluslararası kaynak desteği sağladılar.
İşte Türkiye’deki Sağlıkta Dönüşüm Programı, “Kamu Özel Ortaklığı” projesi RTE’nin
8 yıllık rüyası” değil, bir IMF, DB ve AB (AS : dayatma) projesidir.

Bu çıkarsamayı doğrulamak için Türkiye’nin AB’ye verdiği taahhütlerden oluşan, adına neden “Ulusal Program” dendiği belli olmayan belgeden okuyalım :

  • Sağlık Bakanlığının yeniden yapılandırılması, devlet hastanesi, sigorta hastanesi ve kurum hastanesi ayırımının kaldırılarak tüm hastanelerin tek çatı altında toplanması ve hastanelerin idari ve mali yönden özerk bir yapıya kavuşturulmasına yönelik olarak başlatılan çalışmaların tamamlanması amaçlanmaktadır.”(Ulusal Program, 2002)

Şimdi anlaşıldı sanırım bu “Kamu Özel Ortaklığı”nın kimin rüyası olduğu…
Türkiye’de Kamu Özel Ortaklığı 09.03.2013’te yürürlüğe giren (RG :28582) 6428 sayılı “SAĞLIK BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ VE HİZMET ALINMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN” a göre yürütülmektedir.

Ancak “Kamu Özel Ortaklığı” projesini yalnızca bu Yasa ile ele almak bizi yanılgıya götürür. Yasal dayanakları, kuruluş amaçları bakımından “Kamu Özel Ortaklığı” projesi, AB’nin kurnaz mimarlarınca dayatılan, aynı zamanda“bölgeselleşmiş devlet” projesi olan “Kalkınma Ajanslarının” önemli, ayrılmaz ve vazgeçilmez bir parçasıdır.

AB-15’te toplam 65 milyon insan, yoksulluk sınırında AB-25’te bugün yaklaşık 20 milyon işsiz, AB-15’te toplam 37 milyon yardım gereksinimli yoksul, bedensel ve zihinsel engelli, 3 milyon evsiz insan dururken; İspanya’da 20 bin, İtalya’da 78 bin, Almanya’da 7.789, Belçika’da 3.445, Fransa’da ise 1.200 doktor işsizken.. AB’nin kurnaz mimarları niçin, Türk halkının sağlığına “yatırım” (?) yapılması için kredi (AS :kredi = borç!) musluklarını sonuna dek açar?

Türk halkının sağlığı Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (DB) ve Avrupa Birliği (AB)’nin hiç umurunda değil. Türkiye’de sağlık ciddi, bakir bir rant kapısıdır.

Türkiye’de bir yıl içinde özel-kamu tüm sağlık kuruluşlarına 2010’da 539 milyon başvuru gerçekleşirken, 2011’de bu sayı 72 milyon artarak 611 milyona çıkmıştır.

2013’te Kamu Hastaneleri Kurumu’na toplamda günlük ayakta başvuran hasta sayısı 766 bin, acil servise gelen sayısının ise 232 bin.

Yalnızca 2011’de hastanelerde yapılan muayene ve reçetelerden alınan katkı payı 3 milyar 512 milyon TL dolayında. Katkı paylarına yapılan %23,6 oranındaki artış sonunda 2012’de vatandaşın cebinden 831 milyon 329 bin TL fazladan para çıkmıştır. Böylece toplanan katkı payı miktarı 4 milyar 344 milyon TL’ye ulaşmıştır.

2014 Ocak-Haziran döneminde sağlık hizmetlerine ulaşma %4,26 zamlandı.
SGK anlaşmalı özel hastanelerde hastadan alınan fark %200’e çıkarıldı. (AS: 2008’de başlangıçta %20 iken 6 yılda 10 katına çıkarıldı!)

Türkiye’de sosyal devletin çökertilmesi ile ortaya çıkan bu tablo, dizginsiz biçimde azami kar hırsıyla dünyanın her yerinde kan döküp, savaş çıkaran emperyalizmin doyumsuz iştahını kabartmaktadır. Demek ki “Isparta Şehir Hastanesi” Isparta ve bölge halkına sağlık hizmeti sunmak amacı ile değil;

Birincil olarak; Bölgemizdeki parasız tüm sağlık hizmetinin tasfiyesi, devlete ait sağlık kurumlarının tümüyle özelleştirilerek sağlık alanının yerli ve yabancı büyük sermaye açısından kârlı bir yatırım alanı durumuna getirilmesi ve böylelikle bütçeden bu kamu hizmetine ayrılan kaynakların da büyük sermayeye farklı biçimlerde aktarılması amaçlı kurulmaktadır.

İkincil olarak, sağlık emekçileri (doktor, hemşire vd.) iş güvencesinden yoksun, sözleşmeli, esnek çalışmaya uyum sağlamış ucuz işgücü haline getirilecektir.

Konuya biraz daha yakından bakalım :

  1. Akfen Holdinge 198 bin m2 Hazine arazisi (Kapatılan Sümer Halı Fabrikasının arazisi)
    25 yıllığına ücretsiz verildi.
  2. Akfen Holding yapacağı hastaneyi donatacak, ancak cerrahi dallardan, morg, restoran işletmesi, hastalara dağıtılan yemekler, hastaneye ulaşım, güvenlik, temizlik, kantin, otel, eczane, radyoloji hizmetleri ve gasilhane vb. hizmetler ihaleyi alan Akfen Holding tarafından verilecektir
  3. Akfen Holdinge 25 yıl boyunca hem bina kirası hem de bu “kamu hizmetleri”karşılığında hizmet bedeli ödenecek. (Burada kısa bir açıklama yapalım… Akfen Holding 25 yılda sabit yatırımlarının 5,5 – 11,5 kat kadarını devletten “kira” adıyla alacak. Yani Akfen Holding 30 ay içinde veya en geç 60 ay içinde sabit yatırımlarını amorti edecek.) Anlayacağınız devlet 2,5-5 yıllık “kira” bedeliyle aslında bu binaları ve donanımları kendisi yapabilirdi.
    (AS: Kira artırımı her yıl ÜFE + TÜFE ortalaması olacak)
  4. Akfen Holding hastanenin etrafında yapacağı taksi durağından kreşe dek tüm ticari alanları da işleterek gelir elde edecek.
  5. Yetmiyor. Akfen Holding, hizmet ve mal alımları dahil olmak üzere KDV’den, Damga Vergisinden ve harçlardan bağışık tutuluyor.
  6. Yetiyor mu? Yetmiyor, Akfen Holdingin bu binaları yapmak için aldığı/alacağı uluslararası kredilere devlet tam Hazine güvencesi sağlıyor.
  7. Yetiyor mu? Yetmiyor. Devlet, “Isparta Şehir Hastanelerinin” %70 doluluk oranıyla çalışacağını, yani “müşteriyi” garanti ediyor. Eğer doluluk %70’in altına düşerse, boş yatak bedelleri Devlet tarafından ödenecek.
  8. Yetiyor mu? Yetmiyor. Akfen Holding hastanede kullanacağı tıbbi teknoloji, ilaç, vb. hepsini dışarıdan getirecek. Bu işlem Holding için ayrıca bir “rant” sağlayacaktır.
  9. Yetmiyor. Şehir hastanesi hizmet vermeye başladığında, rakip olmaması için Isparta Devlet Hastanesi ve eski SSK hastaneleri kapatılacak, tüm bina ve arazileri Akfen Holdinge bedelsiz tahsis edilecektir. Akfen Holding bu arazileri büyük bir olasılıkla AVM veya 7 yıldızlı otel yapımı için kullanacaktır.

Peki, bu paralar kimin cebinden çıkacak? Bizim ödediğimiz vergilerden sağlanacak.
Neden dünyanın en pahalı benzinini kullandığımızı sanıyorsunuz?

Daha bitmedi! Şehir hastanesi hizmet vermeye başladığında, Isparta halkının sağlık giderleri 4-5 kat artacak. Neden diye soracağınızı biliyorum. Çünkü: Sistemin gereği olarak Hastane ticarethaneye, hasta ise müşteriye dönüştürülmüştür. Bu durumda daha çok para kazanma hırsıyla hastalara gereğinden çok tetkik ve ameliyat dahil tedavi yöntemleri uygulanacak, hastalar hastanelerde gereğinden çok yatırılacak.

Artık Devlet Koruyucu sağlık hizmetlerine yatırım yapmayacak. Bu nedenle de artık adını unuttuğumuz Salgın hastalıklar (verem, tifo, tifüs, sıtma, çiçek vb.) yeniden hortlayacak.

Öte yandan Şehir hastanesi açıldıktan sonra özel hastaneler ile SGK arasındaki anlaşma iptal edilecek. SGK getirisi çok olmayan klasik kimi dallar dışındaki, muayene ve tedavi giderlerini özel hastanelere ödemeyecek. Örneğin Kalp Damar Cerrahisi, onkoloji, organ nakilleri vs… Böylece ilimizdeki özel hastanelerin birer birer kapılarına kilit vurulacak. Buralarda çalışan sağlık personeli ya işsiz kalacak ya da en düşük ücreti kabul ederek Şehir hastanesinde (iş bulabilirse) çalışacak. Büyük bir olasılıkla bu açıklama 2015 seçimi sonrası yapılacaktır.

İşin en acı yanı bütün bu planlar ülkemiz insanlarının geleceğini daha sağlıklı kılmak için değil, İnsanımızın daha çok hasta olması, ulusötesi sermayenin ve Türkiye’deki taşeronlarının daha çok kazanması için yapılıyor. Halbuki çok basit ve ucuz önlemlerle çok daha sağlıklı bir Türkiye oluşturulabilir. ” Her şey daha iyi ve güya ucuz” diyerek yurttaşlarımız “sağlıkta dönüşüm”“şehir hastaneleri” hapı ile uyutuluyor. Kaba yalanlarla, gerçekler alçakça çarpıtılarak, soygun ve sömürünüm kanlı dişlisi çevriliyor.

Kamu Özel Ortaklığı adı altında “torunlarımızın bile ödeyemeyeceği” milyarlarca liralık (AS: hatta Dolar!) borçların altına imzalar atılarak sağlığımız uluslararası konsorsiyumlara kurban ediliyor. Daha önce Ispartalıların bir kesimi, hatta kimi sözde Atatürkçüleri tarafından “Kalkınma Ajanslarına karşı çıktı”, “Kent Konseylerine de karşı çıktı” denerek şiddetle eleştirildiğimi, hatta kınandığımı biliyorum. “Isparta Şehir Hastanesine” bu karşı çıkışım da eleştirilecek. Ancak tüm bunlara Özdemir Asaf‘ın özlü bir sözü ile yanıt vereyim.

  • “Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dedi,
    öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu o an… Bozmadım” 
    Mahmut ÖZYÜREK
    Ulusal Eğitim Derneği Isparta Şb. Bşk.
    05.01.2015 Isparta
    ====================================
    Dostlar,

Saygıdeğer dava insanı, ADD Isparta Şubesi’nin kurucu başkanı, yıllarca ADD’de ölçüsüz bir özveri ile hizmet eden Mahmut Özyürek dostumuzdan epey uzun ve kapsamlı bir yazı sunduk. Kendisi emekli Tarih öğretmenidir ancak bu çok teknik konuyu emek vererek işlemiştir.
Metindeki ufak – tefek maddi hataları –sayın yazarın hoşgörüsüyle– ayraç içine alıp düzelttik.
Bu sitede daha önce de ŞEHİR HASTANELERİ adıyla katmerli uluslararası soygun anlatıldı :

Şehir Hastaneleri’nde Skandal İtiraf
 SAĞLIKTA KAMU-ÖZEL ORTAKLIĞI VE ŞEHİR HASTANELERİ
Şehir Hastaneleri İçin “Yargı Engelini Aşma Yasası” Çıkarılıyor

Yoruma gerek yok, bu konuyu düzenleyen yasa Yüce TBMM’den çıkarıldı :

  • “SAĞLIK BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ VE HİZMET ALINMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN” (09.03.2013’te yürürlüğe giren 6428 sayılı yasa, RG :28582)..

Böylesi bir soygun ve talan insanlık tarihinde görülmemiş olsa gerektir..
Küresel Emperyalizm 21. yy’da Nirvana’ya ulaştı ölçüsüz ve kanlı sömürü yöntemlerinde!
Postmodern, hayalötesi soygunda o ülke içinde kraldan çok kralcı yandaş – taşeron çook bol!
Bu alçakça soygun yöntemlerini yaygın kitlelere anlatmanın etkin bir yolu bulunmalı mutlaka. Bu işler ayrıca merkezi yönetim bütçesi dışında ve 5018 sayılı yasa ile Sayıştay denetimi yok!! Tam hukuksuzluk, tam keyfilik, tam de-regülasyon ve tam ahlaksızlık!

Yandaşlarrın çocukları ve torunları da bu peş keşi çeken siyasetçilerin olduğu gibi servete boğulurken; halk yığınlarının çocukları hatta torunlarının gelecek onyıllardaki olası gelirlerine
bile el konup çalınarak yapılıyor talan! Yoksullaştırma gelecek kuşaklara zoraki yükleniyor! 

Bunu durdurmanın çaresi nedir??
“İSYAN’dır” = Meşru direnme hakkını kullanmadır.. dersek suç mu işlemiş oluruz?
TCK’dan çoook suçlar çıkarılır mı zoraki biçimsel yorumlarla ?
Peki bu kalleşçe kitlesel küresel soygun hangi yasaya uygun ya da hangi insanlık yasalarına aykırı??
Vicdan, ahlak, etik, moral, töre, eşitlik, hakkaniyet, erdem, evrensel insan hakları masalı, adalet…. bunun neresinde, neresinde??
TBMM’de bu yasaya oy verenler işin vahim içyüzünü anladı mı, suça ortak mı yoksa
gafilce el mi kaldırdı?? Hangisi, hangisi ?? Ve bu 2 seçenekten biri için mi oradalar??

Sevgi, saygı ve isyan ile.
15 Ocak 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD  – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Şehir Hastanelerinin Yüksek Maliyeti Gizleniyor

  • Değerli site okurlarımız;
    27 Ocak 2017’de sitemizde yayımlanan bu yazıyı, bu gün, 03 Şubat 2017 günü,
    Mersin’de açılan Şehir Hastanesi nedeniyle öne çekerek bir kez daha
    kamuoyunun bilgisine – dikkatine sunuyoruz… / 03 Şubat 2017, Dr. Ahmet Saltık
    =======================================

SAĞLIK YAZILARI – Prof. Dr. KAYIHAN PALA

Şehir Hastanelerinin Yüksek Maliyeti Gizleniyor

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır…)

* Şehir hastanelerinde ortalama olarak yatak başına 287 m2 kapalı alan düşüyor. Bir hastanenin gerek yapım gerekse de hizmet sunumu maliyetlerini yükseltmek için bulunabilecek en etkin yollardan birisi tercih edilmiş…

Kamu-özel ortaklığı yöntemi ile ihale edilen ve “şehir hastanesi” adıyla toplumun karşısına çıkartılan yeni hastanelerin yüksek maliyetlerinin gizlendiği; Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın “2017 Yılı Bütçe Sunumu” ve “Bilkent şehir hastane Örneği Paranın Değeri Analiz Yaklaşımı” belgeleriyle bir kez daha ortaya çıktı.

Bakanın bütçe sunumuna göre 2016 yılı sonunda toplam 11 milyon 788 bin m2 kapalı alanı olan ve 41.091 yatak kapasitesine sahip 29 şehir hastanesi projesi yürütülmektedir. Bakan bu projelerin toplam yatırım bedelinin yaklaşık olarak “10 milyar ABD Doları” olduğunu açıklıyor. Bakanın şehir hastanelerinin maliyetini ABD Doları cinsinden açıklamış olmasına da dikkat çekmek gerekiyor.

Bu verilerde ilk göze çarpan, şehir hastanelerinde ortalama olarak yatak başına 287 m2 kapalı alan düşmesidir. Açık söylemek gerekirse, bir hastanenin gerek yapım gerekse de hizmet sunumu maliyetlerini yükseltmek için bulunabilecek en etkin yollardan birisi tercih edilmiş gibi görünüyor. Çünkü gelişmiş ülkelerde yeni yapılan hastanelere bakıldığında yatak başına düşen kapalı alanın genel olarak 150-200 m2 dolaylarında olduğu görülüyor.

Örneğin Danimarka’da yeni yapılan New Køge Üniversite hastanesinde yatak başına 197 m2 kapalı alan düşüyor (Yatak sayısı 900, kapalı alan 177.000 m2) (1). Binaları büyük ölçülerde yapmakla ünlü ABD’de, büyük hastane binalarının enerji kullanımıyla ilgili bir raporda büyük hastanelerde hasta yatağı başına düşen kapalı alanın ortalama olarak 198 m2 (2.140 ft2) olduğu açıklanmaktadır (2).

Türkiye’de şehir hastanelerinde yatak başına düşen kapalı alan, yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi son yıllarda modern hastaneler için tercih edilen kapalı alan miktarından yaklaşık % 40 daha fazladır. Bu konunun hastane inşaatları konusunda uzman bilim insanları tarafından ayrıntılı olarak değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır. Ancak yatak başına düşen kapalı alanın çok fazla olması, başta enerji tüketimi olmak üzere, temizlik ve bakım/onarım giderleri gibi harcamaların artmasına da yol açacaktır.

Bakanlığın açıkladığı şehir hastaneleriyle ilgili sayılara göre bir diğer önemli veri, bir şehir hastanesine ortalama 1.417 yatak düşmesidir. Bilindiği gibi, hastanelerdeki yatak sayısı, verimlilik açısından çok önemli bir göstergedir. Genel olarak yatak sayısı az olan (100 yataktan düşük) ve çok fazla olan (600 yataktan yüksek) hastanelerin verimlilik açısından sorun yaşadıkları bilinmektedir. ABD’de yapılan bir çalışma orta büyüklükteki (126-250 yatak) hastanelerin diğer büyüklükteki hastanelere göre daha verimli olduğunu ortaya çıkarmıştır (3). Danimarka’da kamu hastanelerinde yapılan bir çalışma, bir kamu hastanesi için en uygun yatak sayısının 275 olduğunu göstermiştir (4). Şehir hastaneleri için tercih edilen yüksek yatak sayısı, geçmişteki deneyimlere ve bilimsel araştırmaların sonuçlarına göre bir verimsizlik kaynağı olarak Türkiye’nin karşısında durmaktadır.

Bakanlığın açıklamasına göre şehir hastanelerinin 1 metrekaresinin 848 ABD Dolarına,
1 yatağının ise 243.362 ABD Dolarına mal olacağı öngörülüyor. Bu tutarları Türk Lirasına
(1 ABD Doları=3,8 TL) çevirecek olursak; şehir hastanelerinin 1 metrekaresinin 3.222 TL’ye,
1 yatağının ise 924.776 TL’ye mal olacağının öngörüldüğü anlaşılıyor. Söylemeye hiç gerek yok, Dolar kuru yükseldikçe şehir hastanelerinin maliyetleri de buna bağlı olarak artacaktır.

Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı tarafından Haziran 2016’da yayınlanan “Özel hastane Ön Fizibilite Raporu”na göre 150 yataklı tam donanımlı bir özel hastanenin sabit yatırım tutarı 40.498.587 TL olarak hesaplanmıştır (5). Bu durumda 1 yatağın maliyeti 269.991 TL’dir. Şehir hastanelerinde bu tutarın bir yatak başına 654.785 TL üzerinde bir maliyet belirlenmiş olması ayrıntılı olarak incelenmelidir. Şehir hastanelerinde ortalama yatak maliyeti çok yüksektir.

Bu arada ilginç bir bulgu, Sağlık Bakanlığı’na ait yukarıda sözü edilen iki belgede, Bilkent şehir hastanesi yatak sayısının ve inşaat alanı metrekaresinin örtüşmemesidir. Bakanın Bütçe sunumunda yatak sayısı 3.662 olarak görünürken, Paranın Değeri Analiz Yaklaşımında yatak sayısı 3.704 olarak görünmektedir. Aradaki küçük gibi görünen 42 yatağın 10,2 milyon ABD doları tutarında bir maliyetinin olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Aynı biçimde Bakan bütçe sunumunda inşaat alanını 1.129.289 m2 olarak açıklarken, inşaat alanı Paranın Değeri Analiz Yaklaşımında 1.285.797 m2 olarak (156.508 m2 daha fazla) görünmektedir. Aynı bakanlığa ait iki ayrı belgede aynı hastaneye ait sayıların örtüşmemesi, her ne kadar bebek ölüm hızı verilerinde olduğu gibi daha önce de Sağlık Bakanlığı’nın verilerinde karşımıza çıkmış olsa da, yine de merak uyandırmaktadır. Yatak sayılarını iki ayrı belgede farklı olarak verebilen Sağlık Bakanlığının, şehir hastaneleri ile ilgili maliyet hesaplarına da kuşku ile bakmak gerekir.

Bilkent Şehir Hastanesi örneği paranın değeri analiz yaklaşımı

Bu belgeye göre Bilkent şehir hastanesinin klasik yöntemle yapılması halinde bayındırlık inşaat birim m2 fiyatları (1 m2 birim fiyatı 1.772 TL olarak kabul edilmiş) üzerinden inşaat maliyeti, %2 peyzaj maliyeti ve ek yapısal ve donanım maliyetlerinin toplamı yaklaşık olarak 2,47 milyar TL (2.469.498.926,18 TL) olarak hesaplanmıştır. Bu hesapta tartışılması gereken iki konu bulunmaktadır:

  1. Bayındırlık inşaat birim fiyatı 1.610 TL olarak Resmi Gazetede yayınlandığı halde (6), hesaplama sırasında “güncel birim” adı altında birim maliyet % 10,1 oranında artırılarak hesaplanmıştır. Bu artışla birlikte toplam maliyet 208,3 milyon TL daha yüksek hesaplanmıştır. Bu artışta %2 peyzaj maliyetinin de etkisi olduğu açıklanmakla birlikte, hastanenin
    klasik yöntemle yapılması halinde %2 peyzaj maliyetinin eklenmesi tartışmalıdır.
  2. “Ek yapısal ve Donanım” adı altında %25 ek maliyet (569.608.071 TL) hesaplamaya eklenmiştir. Bu kadar yüksek bir ek maliyetin kapsam ve içeriği ile “neden bayındırlık
    birim fiyatı içinde yer almadığı” ayrıntılı olarak açıklanmalıdır.

Bilkent şehir hastanesinin klasik yöntemle yapılması halinde yılda 72.585.314,52 TL olmak üzere 25 yılda toplam olarak 855 milyon TL (855.243.369 TL) bakım ve onarım harcaması yapılacağı hesaplanmıştır. Bu hesaplamada dikkati çeken iki öge bulunmaktadır:

  1. Hesaplama için Sağlık Bakanlığı tarafından hâlihazırda işletilmekte olan 5 hastanenin (Göztepe, Erzurum Bölge, Atatürk, Bursa Yüksek İhtisas ve İzmir Buca Seyfi Demirsoy Devlet hastanesi) yıllık ortalama bakım onarım maliyetleri (56,5 TL/m2) kullanılmıştır. Burada iki sorun göze çarpmaktadır:
    1. İlk olarak, eski hastanelerin bakım ve onarım maliyetlerinin daha yüksek olması beklendiği için bu hastanelerin bakım onarım maliyetleri yeni ve modern teknoloji kullanılarak yapılacak hastaneler için bir hesaplama ölçütü olarak kullanılmamalıdır.
    2. İkincisi ise söz konusu 5 hastanenin hangi parametrelere göre seçilmiş olduğu belirsizdir. Örneğin 5 hastane içinde yer alan Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma hastanesi için hastanenin eski binasına ait veriler kullanıldıysa, hastanenin 1970’lerde yapılmış olması nedeniyle bakım ve onarım maliyetinin çok yüksek hesaplanması söz konusu olabilir. Eğer bakım ve onarım maliyetleri için hastanenin yeni binasına ait veriler kullanıldıysa, burada da hastanenin binası ile ilgili yaşanan sorunların göz önüne alınması beklenir. Çünkü söz konusu hastane binasında görüntüleme birimlerindeki kablo bağlantıları nedeniyle geçmiş yıllarda yangın çıkmış ve ne yazık ki yoğun bakımda yatan bazı hastalar yaşamlarını yitirmiştir. Dolayısıyla, Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma hastanesi bakım/onarım maliyetlerinin hesaplanmasında uygun bir hastane tercihi değildir.
    3. Sözleşme gereği kullanım bedeli üzerinden mahsuplaşacak olan “Ticari alan gelirleri” nin de hesaplamaya dahil edildiği açıklanmıştır. Belgede ticari alan gelirlerinin ne kadar tahmin edildiği açıklanmamıştır. Ancak 25 yıl boyunca yapılacak bakım ve onarım maliyetinin “enflasyon güncellemeleri gerçekleştirilerek” ve “ticari alan gelirleri dahil edilerek” 855 milyon TL olarak hesaplandığı bilinmektedir. Bu durumda her bir yıl başına 34.209.735 TL enflasyona göre güncellenmiş bakım ve onarım harcaması düşmektedir. Başlangıçta bir yıl için hesaplanan yaklaşık 72,59 milyon TL tutarındaki bakım ve onarım harcamasından bu tutar çıkartılırsa; Bilkent şehir hastanesinden 25 yıl boyunca enflasyona göre güncellenmemiş olmak koşuluyla yılda yaklaşık 38.375.580 TL ve toplam olarak 25 yılda 959,39 milyon TL ticari alan gelirinin beklendiği anlaşılmaktadır. Bu tutar, klasik yöntemle karşılaştırmanın yapıldığı hesaplamalarda gözden kaçırılmaktadır.

Belgede ilgiyi çeken temel konu hastanenin klasik yöntem yerine kamu-özel ortaklığı (KÖO) yöntemiyle yapılması halinde hem yapım maliyetinin hem de bakım ve onarım maliyetinin
daha düşük hesaplanmış olmasıdır. Belgeye göre Bilkent şehir hastanesinin yapım maliyeti
KÖO yöntemiyle 2.304.330.006,67 TL ile klasik yönteme göre 165,2 milyon TL daha ucuza gerçekleştirilecektir. Bakım ve onarım maliyeti ise 25 yıl için toplam 484.036.605 TL ile klasik yönteme göre 371,2 milyon TL daha ucuza gerçekleştirilecektir. Bu sonuçlar gerçekten de şaka gibidir! “Paranın değeri” adıyla toplumu yanıltmanın özel bir örneği karşımızda durmaktadır!

Burada yapılması gereken hem “yapım” hem de “bakım/onarım” maliyetleri söz konusu olduğunda, daha düşük olarak hesaplanan bedellerin kullanılmasıdır. Bu nedenle biz bu yazının ilk bölümlerinde değindiğimiz “yatak başına yüksek kapalı alan” ve “yüksek yatak sayısı” tercihlerini saklı tutarak; Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan hesaplamaya göre Bilkent şehir hastanesi için yapım maliyeti ve 25 yıllık bakım onarım maliyeti toplamını yaklaşık 2,79 milyar TL (2.788.366.611 TL) olarak kabul edeceğiz.

Belgeye göre Bilkent şehir hastanesi ihalesi sonucunda 25 yıl boyunca ihaleyi alan şirketlere yılda 299.535.376 TL kullanım bedeli ve 41.080.645 TL bakım/onarım bedeli olmak üzere toplam 340.616.021 TL kira ödenecektir. Kira 2019 yılında başlatılacak ve aynı yıl ilk kira enflasyon nedeniyle güncellenmiş olarak 419,2 milyon TL olarak ödenecektir. Daha sonraki yıllarda güncellemeler sürecek ve en son 2043 yılında 1,73 milyar TL olmak üzere 25 yılda toplam olarak 23.424.088.116 TL kira ödenecektir. Yıllar boyunca gerçekleştirilecek Bakanlık ödemeleri aşağıda gösterilmektedir:

Büyütmek için tıklayın.

Belgede 25 yıl boyunca toplam olarak 23,4 milyar TL olarak ödenecek kira bedeli yıllara göre güncellenerek net bugünkü değeri 4.013.340.650 TL olarak hesaplanmıştır. “Paranın Değeri” analizinin sermaye sınıfı açısından güzelliği de burada gizlidir; 25 yıl boyunca şirketlere ödenecek 23,4 milyar TL “Bugünkü değer” adıyla toplumun karşısına 4 milyar TL olarak çıkartılmaktadır.

Ayrıca KÖO yöntemiyle yapılacağı için şirketlerin 25 yıl içinde 120.400.219 TL kurumlar vergisi ödeyeceği ve bu tutarın kamu hanesine gelir olarak yazılması gerektiği de belgede açıklanmaktadır. Belgede “Devredilen Riskler Matrisi” adı altında aslında kamu yatırımları ile hiç ilgisi olmaması gereken örneğin “kur riski” gibi kavramlar ele alınarak, klasik yöntemle hastane yapmanın maliyeti şişirilmiştir.

Klasik yöntemle yapılması halinde toplam olarak yukarıda açıklandığı üzere 2,79 milyar TL maliyeti olması gereken Bilkent şehir hastanesinin bugünkü değerle maliyeti, belgede epeyce şişirilmiş olarak 5,20 milyar TL (5.197.775.582 TL) olarak açıklanmaktadır. Bu % 86 daha yüksek olarak hesaplanan maliyetin 1.52 milyar TL’si “finansman maliyeti”, 354,4 milyon TL’si ise “Risk maliyeti” olarak açıklanmaktadır. Gerek yapı gerek bakım/onarım maliyetinin şişirilmesine ise daha önce değinmiştik.

Belgenin “Bu kadar da olmaz artık!” dedirten son bölümünde, KÖO yöntemiyle yapılması halinde Bilkent şehir hastanesinin klasik yönteme göre %24 daha ucuza mal edileceği iddia edilmektedir! Belgelerdeki sayıların örtüşmemesini ve yukarıda sıralanan diğer sorunları bir kenara bırakacak olursak, konu şöyle özetlenebilir:

  • Bakanlığın hesaplamasına göre toplam olarak 2,8 milyar TL’ye yapımı ile 25 yıl boyunca bakım ve onarımı mal edilebilecek Bilkent şehir hastanesine 25 yılda toplam olarak
    23,4 milyar TL kira ödenecektir.

Bütün şişirilmiş maliyetlere rağmen toplam 2,8 milyar TL’ye mal olacağı hesaplanan ve
ilk 6 yılda toplam olarak 2,97 milyar TL kira ödenecek olan Bilkent şehir hastanesinin,
25 yıl boyunca 23,4 milyar TL ödenerek KÖO yöntemiyle yapılmasının klasik yönteme göre %24 daha ucuza mal edileceğini iddia etmek gerçekten de şaşırtıcıdır!

Dünya Bankası ve finans çevreleri tarafından sık olarak gündeme getirilen “Paranın değeri” kavramı, şehir hastanelerinin borçlanarak yapılacağı yaklaşımına odaklanmış; maliyet hesaplanırken her aşamada enflasyon, faiz, risk vb. kapitalist üretim ilişkilerinin finansman araçları ön plana çıkartılmıştır.

Öncelikle şunu vurgulamakta yarar var    : Devletin yatırımlarını belli bir plana uyarak yapması halinde uzun dönem borçlanarak ya da kira ödeyerek KÖO gibi yöntemleri kullanmasına gerek yoktur. Çünkü bu yöntemler çok pahalıdır ve bu yüksek maliyetler halkın cebinden çıkmaktadır. Somuta indirgeyecek olursak; 29 şehir hastanesinin tümünün birden KÖO yöntemiyle ihaleye çıkılması yerine, örneğin yılda 2 ya da 3 hastanenin klasik yöntemle ihale edilmesi, hepimizin cebinden daha fazla para çıkmasını rahatlıkla önleyebilirdi. Ancak 2002 yılı sonrasında iş başına gelen Hükümet(ler) yüksek maliyeti bilindiği halde, KÖO yöntemi ile şehir hastanelerinin yapılmasını tercih etmiş bulunmaktadır.

Şehir hastaneleri nasıl yapılmalıydı?

Şehir hastaneleri adıyla toplumun karşısına çıkartılan KÖO hastanelerinin, ülkemizde
“Sağlıkta Dönüşüm Programı” adıyla bilinen neoliberal sağlık reformlarının bir parçası olduğu gerçeğinden bağımsız olarak değerlendirilmesi söz konusu değildir. Ancak bu yazının konusu şehir hastanelerinin yüksek maliyeti olduğu için; bu bölümde yalnızca yeni kamu hastanelerinin yapılmasıyla ilgili düşük maliyetli ve verimli seçenekler tartışmaya açılacaktır.

Öncelikle yatak başına kapalı alan 200 m2 ile sınırlı tutulmalı, yatak sayısı da 650’yi geçmeyecek biçimde planlanmalıydı. Ancak burada düşük ve verimlilik sağlayacak bir
maliyet hesaplanması söz konusu olduğu için, yatak sayısı belgede sözü edildiği gibi
3.704 olarak alınacaktır:

  1. Bilkent şehir hastanesi 3.704 yatak için gelişmiş ülkelerde yeni yapılan modern hastanelerde olduğu gibi, yatak başına 200 m2 inşaat alanı olacak biçimde, toplam inşaat alanı 740.800 m2 olarak projelendirilmeliydi.
  2. Bayındırlık birim m2 fiyatı (2016 için 1.610 TL) üzerinden hastanenin inşaat maliyeti 1.192.688.000 TL olarak hesaplanmalıydı.
  3. Hastane ihalelerinde bayındırlık birim fiyatları üzerinden eksiltme oranları dikkate alınarak
    (Bu oran yaklaşık %10 alınabilir) hastane inşaatının toplam maliyeti 1.073.419.200 TL olarak öngörülmeliydi.
  4. Hastanenin finansmanı için % 80 kaynak gereksinimi iddiası eğer kabul edilecek olursa;
    bu durumda 858.735.360 TL için finansman bulunması gerekecekti. Ziraat Bankası’nın bireylere verdiği ev kredisi finansmanı üzerinden bir hesaplama yapılacak olursa; 120 aylık kredi alınması halinde 858.735.360 TL için toplam olarak 1.393.942.173 TL geri ödenmesi gerekecekti.
    Geri ödeme on yıl boyunca eşit olarak her yıl yaklaşık 139,4 milyon TL olarak yapılacaktı.
  5. Belgede yer alan hesaplamaya göre hastane hizmete girdikten sonra yılda yaklaşık 38.375.580 TL milyon TL ticari alan geliri elde edilecektir. Ticari alan geliri bu tutarın yarısı olarak varsayılsa bile, bu durumda banka kredisi için hastane kaynakları ile ödenmesi gereken para yaklaşık 120 milyon TL olacak ve ödeme 25 yıl boyunca değil, toplam 10 yıl içinde bitirilebilecekti.
  6. Bu durumda Bilkent Şehir Hastanesinin on yıllık ödeme ile toplam maliyeti 1,61 milyar TL olarak gerçekleşebilecek ve bunun 200 milyon TL’si ticari alan gelirleriyle karşılanabilecekti. KÖO ihalesi sonuçlarına göre ilk 3 yılda ödenecek kira bedelinin 1,35 milyar TL olduğu düşünülecek olursa; Bilkent Şehir Hastanesinin ek bir finansmana gerek kalmadan 3,5 yıllık kirasıyla klasik yöntemle yapılabilmesi mümkün olabilecekti. Üstelik arta kalan 15 yıl
    boyunca da ticari alan gelirleri hastane bütçesine gelir olarak katkı sağlayabilecekti.
  7. Hastane hizmet sunumuna başladıktan sonra ilk yıllarda çok daha az olmak üzere her yıl
    bir miktar bakım ve onarım harcaması yapılması gerekecektir; ancak bunun KÖO yöntemi kullanılmayacağı için başlangıçta bir maliyet ögesi olarak hesaplanmasına gerek yoktur.
  8. Hastane inşaat alanının yaklaşık olarak %40 küçük tutulması enerji, temizlik, ulaşım,
    insangücü gereksinimi ve bakım/onarım gibi maliyetlerin de azalmasına yol açacaktı.

Bu yazıda kısaca ve kabaca değinildiği gibi,

  • Sağlık Bakanlığı şehir hastaneleri için KÖO yöntemini tercih ederek hastanelerin gerek yapım, gerekse de hizmet sunumu maliyetlerinin çok yükselmesine yol açmıştır.Şehir hastanelerinin kendi döner sermayeleriyle yıllık kira ödemelerini ve yüksek düzeydeki harcamalarını yapamayacakları açıktır. Bu durumda Hazine garantisi devreye girecek ve bu yüksek maliyetli hastanelerin kiraları yurttaşların ceplerinden ödenmek zorunda kalınacaktır.

Şehir hastaneleri her ne kadar kamu hastanelerinin kavuşacağı yeni ve modern binalar olarak tanıtılsa da, kamu-özel- ortaklığı yöntemiyle yapılacak bu yerleşkelerin “kamu” ile ilgisinin olmadığı açıktır.

  • Şehir hastaneleri “kamu” adını kullanarak küresel sermayeye
    yeni ve büyük bir kaynak aktarmanın aracı olacak gibi görünmektedir.
    Kamuoyu sağlık alanında yeni bir özelleştirme ile karşı karşıyadır
    (7). (KP/HK)

Kaynaklar

  1. New Køge University Hospital Denmark – Building Information .
  2. Energy Characteristics and Energy Consumed in Large Hospital Buildings in the United States in 2007.
  3. Roh CY, Moon MJ, Jung K (2013) Efficiency Disparities among Community Hospitals in Tennessee: Do Size, Location, Ownership, and Network Matter? Journal of Health Care for the Poor and Underserved 24:1816–1834.
  4. Kristensen, T., K. Olsen, J. Kilsmarkand K. M.Pedersen (2008), “Economies of Scale and Optimal Size of Hospitals: Empirical Results for Danish Public Hospitals, University of SouthernDenmark.
  5. Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı Özel hastane Ön Fizibilite Raporu.
  6. Mimarlık ve Mühendislik Hizmet Bedellerinin Hesabında Kullanılacak 2016 Yılı Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri Hakkında Tebliğ.
  7. Pala K . Neoliberal sağlık reformlarının etkisi: Kamu hastanelerinde finansman yapısı değişiyor, Toplum ve Hekim, 2014; 29(6):414-429.
    ===================================
    Dostlar,Saayın Prof. Dr. Kayıhan Pala, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanıdır. Asistanlık yıllarından beri tanıdığımız çok parlak, yetenekli ve yurtsever bir akademik sağlık emekçisidir. Bu yazıdaki emek ve kapsamlı – karmaşık – emek isteyen hesaplamalar ve irdelemeler başlıbaşına kanıttır.
  • Kamu – Özel Ortaklığı (KÖO, İng. PPP) yöntemi gerçekte,
    küresel sermayenin hükümetleri eliyle sopalı tahsildarlık yaptırarak
    halkın sırtından birkaç on yıl boyunca güvenceli (garantili) rant aktarımıdır (soygunudur!).. AKP’nin misyonu da özünde budur!

Prof. Erinç Yeldan‘ın aşağıdaki makalesi tarihe not düşecek içeriktedir :

Bu konuda sitemizde epey yazı yayımladık.
Bkz. http://ahmetsaltik.net/2017/01/15/isparta-sehir-hastanesi-aciliyor/

Yukarıdaki erişkeden ulaşılabilecek yazımızda şöyle demiştik :

  • Böylesi bir soygun ve talan insanlık tarihinde görülmemiş olsa gerektir..
    Küresel Emperyalizm 21. yy’da Nirvana’ya ulaştı ölçüsüz ve kanlı sömürü yöntemlerinde!
    Postmodern, hayalötesi soygunda o ülke içinde kraldan çok kralcı yandaş – taşeron çook bol!
    Bu alçakça soygun yöntemlerini yaygın kitlelere anlatmanın etkin bir yolu bulunmalı mutlaka. Bu işler ayrıca merkezi yönetim bütçesi dışında ve 5018 sayılı yasa ile Sayıştay denetimi yok!! Tam hukuksuzluk, tam keyfilik, tam de-regülasyon ve tam ahlaksızlık!

Değerli Prof. Pala son derece diplomatik ve zarif yazmış. Bizce bu denlisine gerek yok,
çıplak gerçek gözden kaçabiliyor.. Soyguna soygun, alçaklığa alçaklık demek gerek.

Ayrıca sitemizde yer alan şu yazılara da bakılmalıdır :

Şehir Hastaneleri’nde Skandal İtiraf
 SAĞLIKTA KAMU-ÖZEL ORTAKLIĞI VE ŞEHİR HASTANELERİ
Şehir Hastaneleri İçin “Yargı Engelini Aşma Yasası” Çıkarılıyor

Son olarak 2 olguyu bir kez daha vurgulayalım:

1. Günümüzde normal hastane binalarında verilen standart sağlık hizmetlerine bile SGK
geri ödemeleri yetiştiremez, 30 milyar TL’ye yakın açık verirken (2016 sonu kestirimi), 5 yıldızlı otel standardındaki lüks binalarda verilecek, gerçekte tedavi hizmeti niteliği artmayacak hizmetlerin artan bedelini nasıl ödeyecek? Halkın prim = ek vergi ödemeleri günümüzde olduğu gibi ”yetersiz” denecek, birçok sağlık hizmeti, malı ve ilaç kapsam dışı bırakılacak; utanıp sıkılmadan bir de TAMAMLAYICI SİGORTA yaptırması istenecek, halen isteniyor..
Daha açıkçası cepten sağlık harcamaları daha da artırılacak!

2. Bu hastanelere Hazine’den gelir güvencesi, vergi – harç bağışıklığı…vb. avantalar Bütçeden yani yurttaşın vergisinden ödenecek. Bu da soygunun kreması olmalı. Yürürlükteki mevzuata göre kiralayan, kiraladığı taşınmazı kullanıma hazır tutacak bakım onarımdan sorumludur ama burada bu amaçla da lüks hastane binasını zaten çoooooooooooooook pahalıya mal eden (mal ettiğini bildirip amortisman ve vergiden kaçıran!) yandaş sermaye bir kez daha kollanıyor..

– Bunca kıyağı kim kime karşılıksız yapar bu devirde?????

Asıl önemlisi ise; Türkiye’nin çok lüks binalarda çoook pahalı hastane yataklarına gerçekten gereksinimi var mı?? Halen 210+ bin hastane yatağımız var ve yatak başına düşen nüfus 400’ün altında.

Gerçek sağlık hizmeti hastanede yatırılarak tedavi değildir!
Hekimin akıllısı hastaya değil sağlama hizmet verir (Japon atasözü)..

  • Yapılması gereken 1. Basamakta (yataksız sağlık kurumlarında) her-ke-se etkin ve yaygın, nitelikli KORUYUCU SAĞLIK HİZMETİ verilmesidir. Bu yol hem ahlaki, hem insani,
    hem ekonomik hem de bilimsel ve etkin olanıdır. Ciddi ekonomik tasarruf sağlar ve hastane yatağı gereksinimini azaltır. Eldeki 210+ bin hastane yatağı planlı kullanılırsa yeterli olur..

Daha da özetle 5 yıldızlı ŞEHİR HASTANESİ SOYGUNU;
1. Vergi ver ama temel insanlık hakkı sağlık hizmetine erişeme;
2. Yetmedi, Prim = ek vergi öde, gene sınırlı sağlık hizmetine eriş;
3. Gene yetmedi; vergi + prim (=ek vergi!) öde aldığın sağlık hizmeti giderek daraltılsın;
4. Yetmedi; utanmadan, TAMAMLAYICI SİGORTA yaptır, cebinden gene öde..
5. Yetmedi; vergilerin sana sağlık hizmeti olarak dönmeyip sermayeye gelir garantisi olarak gitsin, sağlık hizmetlerinin prim = ek vergi karşılığı kapsamı giderek daraltılsın ve SGK’nın GSS’nin (Genel Sağlık Sigortası) içi boşaltılsın, cepten harcamalar artsın de artsın..

Bunca zulmü bir ülke halkına o ülkenin ”seçilmiş” (!) iktidarları yapabilir mi?
Korkarız evet, ancak ”seçilmiş” (!) iktidarlar bu zulmü kendi halkına yapabilir!

Bilmem anlatabildik mi sorunun özünü?? Neden şehir hastanelerinin birilerinin ”rüyası, hülyası” olduğunu.. Yanıtı Prof. Yeldan yukarıda açık açık vermişti zaten..

”Necip” Türk milletine afiyet olsun diyelim..
Halkoylamasında, gene de, Stockholm sendromu gereği,
zalimine – işkencecisine aşık olmanın gereğini yapacaktır belki de..

Sevgi, saygı ve isyan ile.
27 Ocak 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

TÜİK 2016 Nüfus Verilerini Açıkladı

TÜİK 2016 Nüfus Verilerini Açıkladı

Sayı: 2463831 Ocak 2017

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, 2016
Bunlar yeterince yapılamayınca insan kalabalığı ekonomiye itki değil yük ve ayakbağı olur.
Bu kasıtlı politikalarla nitelikl, kılınamayıp iş ve meslek sahibi edilemeyen ve yoksul – bağımlı bırakılan milyonlar, siyaset – tarikat – ticaret lanetli üçgeninde tutsak alınır ve seçimlerde fanatik oy yığınları olur. Türkiye’de yapılan budur. AKP yöneticileri açıkça itiraf etmişlerdir ki, eğitim düzeyi arttıkça AKP oyları düşmektedir.
Dünya nüfus artış hızı 2016 için %1,13’tür. Türkiye bu rakamdan 1,35 – 1,13/ 1,13 = %20 daha yüksek bir hızla çoğalmaktadır. Çağımızda aslolan kalabalık ama niteliksiz “insan sürüleri” değil, örneğin TSK için söylendiği gibi yüksek nitelikli eğitimli ve teknolojik donanımlı küçük Ordulardır.
Dünya kaynakları korkunç bir hoyratlıkla harap edilmiştir. 7,6 milyarı bulan nüfusa yetmemektedir. Türkiye kendine yeterli buğdayı bile üretememekte, 20 milyon tonun üzerine çıkarılamayan üretim yeteriz olduğundan, Rusya’dan 3,5 milyon ton dolayında dışalım (ithalat) yapılmaktadır.
Eitim bir felakettir ve 4+4+4 ucube yasasından bu yana PİSA yarışmalarında iyice dibe vurduk.
SGK açıkları ülkeyi iflasa sürükleyecek boyutlardadır. Nüfusunun 1/3’ü 15-65  aralığı dışında kalan, yüksek işsizlikli, ciddi kayıtdışı ekonomisi, dışsatımı %72’ler dolayında dışalıma bağlı, olağanüstü borçlu…… bir ekonomide ve gelecek kuşakların yaşam hakkı adına yapılabilecek en akılı ve sorumlu iş, nüfus artışını kışkırtmayı derhal bırakıp tersini yapmaktır.
İktidar, Anayasa’nın 41. maddesinde emredilen aile planlaması hizmetlerini – eğitimini – örgütlerini – donanımını sağlamak zorundadır.
  • Türkiye’de ve dünyada HER AİLEYE 1 ÇOCUK kaçınılmaz bir zorunluk olmuştur..

Sevgi ve saygı ile.
31 Ocak 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kadro İlanı Hakkında Ankara Tabip Odası Açıklaması

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kadro İlanı Hakkında Ankara Tabip Odası Açıklaması

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kadro İlanı ile İlgili ATO Hukuk Bürosu Bilgi Notu

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kadro İlanı ile İlgili
ATO Hukuk Bürosu Bilgi Notu

  • 23/01/2017 10:42

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörlüğü tarafından, üniversiteye “öğretim üyesi alımı” yapılacağına ilişkin yayımlanan ilan sonrası, ilan edilen belli kadrolara atanma istemiyle başvurmayı düşünen birçok hekimimiz, öğretim üyesi olarak atanmak için bilimsel ve mesleksel yeterliliğe sahip oldukları halde, söz konusu ilanın “aranan şartlar” başlıklı bölümünde
yer verilen subjektif (öznel) koşullar engeline takıldığını dile getirmektedir.

Önceki hukuksal görüş yazılarımızda da ifade ettiğimiz üzere, söz konusu ilanda yer bulan
kimi subjektif koşulların; yürürlükteki mevzuat hükümleri ile yargı kararlarına aykırı biçimde, münhasıran bilimsel kaliteyi artırma” amacına yönelik objektif ve denetlenebilir nitelikte olmadığı, en baştan belirli kişi ya da kişileri işaret ettiği,
her durumda kamu yararı ve hizmet gerekleri amacından saptığı görülmektedir.

Peki, bu koşullar nedeniyle, öğretim üyesi alımına başvuruda sıkıntı yaşayan hekimlerimiz, hukuksal / yargısal düzlemde neler yapabilir ?

Hekimlerimizin; başvurmayı düşündükleri bilim dalına getirilen ek koşul, özellikle 2547 sayılı Yasanın 23, 25 ve 26 ncı maddelerinde yer verilen “münhasıran bilimsel kaliteyi artırma” amacına yönelik olma ve her durumda “objektif ve denetlenebilir nitelikte” bulunma ölçütlerini karşılamıyorsa; bu yolda idari yargıya başvurularak, bu koşulların iptalini ve öncelikle yürütmenin durdurulmasını dava yoluyla istemeleri mümkündür.

Bu dava, bir iptal davası niteliğinde olup; dava açma süresi ise, ilanın yayım tarihi olan 31.12.2016 tarihi öğrenme tarihi kabul edilerek, 60 gündür.

Şüphesiz davayı açacak hekimlerimizin, davaya konu ek koşul dışında, ilgili bilim dalında öğretim üyesi olarak atanma ölçütlerini objektif (nesnel) olarak taşıyor olması gerekir ve nitekim, dava dilekçesine de, bu hususu belgeleyen evrakın (diploma, uzmanlık belgesi, doçentlik belgesi vb.) eklenmesi beklenir.

Kimi değerli idare hukukçusu meslektaşlarımız, böylesi bir dava açılmış olsa dahi, davayı açan hekimlerimizin, başvuru süresi içinde ve başvuru usulüne de uyarak, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörlüğü’ne öğretim üyesi olarak atanma yolunda başvuruda bulunmalarının yararlı olacağı ve olası bir hak yitimini de önleyeceği görüşündedir. Bu husus da kuşkusuz dikkate alınmalıdır. Öte yandan böylesi bir davanın, öncelikle ilana göre bir atama isteminde bulunulup, söz konusu subjektif (öznel) koşul nedeniyle atama isteminin reddi sonrasında açılabileceği de dile getirilmektedir. Söz konusu görüşleri haklı ve yerinde bulmakla birlikte, böylesi bir davanın, davanın esasını oluşturan öznel koşulların ilan edilmiş olduğu ve güncel bir hak yitiğine yol açtığı dikkate alınarak, şimdiden -değinildiği üzere ilgili daldaki öznel
ek koşulun iptali istemiyle- ivedilikle açılmasında ayrıca yarar ve gerek görmekteyiz.

İdari yargı organları nezdinde (AS: önünde) böylesi bir hak arayışına girecek hekimlerimizin, kişisel vekalet verecekleri bir avukatın hukuksal desteğini almaları ve davada bir avukat tarafından temsil edilmeleri kuşkusuz son derece yararlı olacaktır. Öte yandan Ankara Tabip Odamız hukuk bürosu ise, meslek ve çalışma alanına ilişkin bütün konularda olduğu gibi,
bu konuda da arzu eden hekimlerimize hukuksal danışmanlık hizmeti sunmaktadır.

Bilginize saygı ile sunarız.

ATO HUKUK BÜROSU
===============================================
Dostlar,

İşte bir AKP klasiği daha… Yasa, hukuk vız geliyor ve yandaşların durumuna göre nesnel – bilimsel olmayan koşullar koyarak adeta adam tanımlıyorlar. İlgili Üniversite Rektörünün imzasıyla Resmi Gazetede yayımlanmaya yollanan kadro ilanlarını YÖK bilmiyor mu?
Bal gibi biliyor ve oranın vizesinden geçiyor..

Daha önce Yıldırım Beyazıt Üniv. Tıp Fak. için de böyle olmuş ve kadroya alınması düşünülen 32 kişi ilandaki ”kişiye özel” koşullardan kestirilmişti ATO tarafından. Bu 32 kişilik liste notere onaylatılmış, 31’i akademik kadrolara atanmış ve ATO yargısal süreç yürütmüştü. Bu skandalı web sitemizde 08.08.2012 günü yayımlamıştık :

Adrese Teslim Atamalar : Mücadele Sürüyor!

İdarenin en alttan en üste dek böylesine pervasızca yasaları çiğnemesi bir hukuk devletinde düşünülebilir mi?

İşte devleti HUKUK DEVLETİ yapan, 3 ana erkin birbirinden ayrı – bağımsız olması ve aralarında bir denge – denet sistemi kurulmuş olmasıdır.
Yasa tanımaz idareyi – kişileri bağımsız ve tarafsız yargı frenleyecek ve engelleyecektir.

Herkese çağrımızdır; LİYAKAT (Yaraşırlık, merit – meritokrasi) ülkenin omurgasıdır.
Uygarlık bu omurga üzerinde yükselmiştir. Tersi nepotizm – yeğencilik – kayırmacılık – yandaşçılık.. ülkeye bir yarar sağlamaz; gerikalmışlık çemberi kırılamaz..

Dileriz bağımsız – yansız yargı bir kez daha imdada yetişir ve kokuşma – bunalım aşılır.
Herkesin HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ için sindirmesi ve Anayasa’nın 2. maddesinde yazılan Cumhuriyetimizin değiştirilemez ve değiştirilmesi bile önerilemez niteliklerinden olan
HUKUK DEVLETİ ilkesini içselleştirmesinde saymakla bitmez yarar hatta zorunluk var..

Hukuk devleti, YASAMA – YÜRÜTME -YARGI erklerinin sacayağı üzerine kuruludur.
Türkiye’de bu doğrultuda epey yol alınmıştır, alınmıştı.
Son 15 yılı bulan tek başına AKP – RTE iktidarında ciddi aşınma – gerileme yaşanıyor.
Bir de TEK ADAMA İMPARATORLUK YETKİSİ tanınır ise diktatörlük kaçınılmazdır.

Herkesin ciddi ciddi aklını başına alması ve Anayasayı göstermelik kılan, ülkeyi TAYYİBİSTAN‘a dönüştürecek son anayasa değişikliklerinin engellenmesi gerekir.
Ülke OHAL altında inletilirken ancak Afrika ülkelerine gidebilen RTE, söz konusu değişiklik metni önüne geldiğinde Resmi Gazetede hemen yayımlanmak üzere göndereceğini taaaa Madagaskar’dan açıkladığına göre, esasen başka türlüsünü beklemek de irrasyonel olduğuna göre, geriye tek seçenek AYM’nin iptal kararıdır. CHP, Anayasayı değiştiren yasa RG’de yayımlandıktan sonra ŞEKİL bakımından iptali için 10 (dikkat on gün!) içinde başvurusunu yapacaktır kuşkusuz (AY md. 148/1-2).

Sevgi ve saygı ile.
25 Ocak 2017, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com