Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Eğitimin hedefi ne olmalı? 

PROF. DR. ULAŞ KAPLAN
LESLEY ÜNİVERSİTESİ

24 Eylül 2022, Cumhuriyet

 

Düşüncesi özgür, vicdanı özgür nesiller (kuşaklar) yetiştirmekten giderek uzaklaşan Türk eğitimi Cumhuriyetin 100. yılına doğru dönüm noktasındadır. Emperyalizm güdümlü dinciliğin hipnozu altındaki kitlelerin, yavaşça kaynayan sudaki kurbağa misali (örneği), tehlikenin farkında olmaları beklenemezdi.

Sonuç olarak eksik yetişen nesiller (kuşaklar) çağın gerisinde kalarak heba olmaktadır. İnsan kaynağının bu talanı ülkenin gönencini ve egemenliğini tehlikeye atan bir ulusal güvenlik riskidir. Karşı çıkmak yetmez; yeni bir vizyon gerekir.

Eğitimin hedefi ne olmalıdır?

Üç ayrı yaklaşım vardır:

Romantik yaklaşımda doğuştan gelen olumlu niteliklere serbestlik tanınır. İnsan müdahaleden uzak kalmalıdır ki iyi hissetsin ve içindeki cevher ortaya çıksın. Gölge etme başka ihsan istemez!

Kültürel aktarım yaklaşımı topluma uyumlu “piyasa insanı” yetiştirmeye odaklanır. İnsan aklı, malzemeyi alacak boş kaptır; çocuk makinedir. Romantik yaklaşımda ise çocuk üzerine titreyeceğiniz bitkidir, çiçektir.

Gelişimsel yaklaşıma göre çocuk sanatçıdır, filozoftur, bilim insanıdır, emekçidir. Bilimsel veriler ve felsefi idealler doğrultusunda bireylerin mümkün (olanaklı) olan en üst gelişim düzeylerine erişmesi hedeflenir. Atatürk’ün davetiyle (çağrısıyla) 1924’te Türkiye’ye gelen John Dewey’nin gelişimci felsefesinde eğitim hayat (yaşam) becerileriyle, üretimle, yörenin ve toplumun kalkınmasıyla bütünleşmiştir ki Köy Enstitüleri bu anlayışı yansıtır.

İÇSEL YETERLİK

Gelişimsel yaklaşımda ruhsal sağlamlığın artması amaçlanırken, gelişim bireyin iç dünyasındaki yeterlik temelinde tanımlanır. Ebeveynin (anababanın) ve eğitimcinin etkin rolü, gerekli yetkinlik ve becerileri geliştirebilmesi için çocuğa uygun olanakları, zorlu fırsatları ve desteği hazırlayıp sunmaktır. Bu vizyonla uyumlu olarak Çiğdem Kağıtçıbaşı iki gelişimsel sentez önermişti:

(a) özerkliğin ve bağlılığın sentezi olan özerk-bağlı benlik,
(b) sosyal zekâ ile bilişsel gelişimin sentezi olan sosyal-bilişsel yetkinlik.

Okul öncesinden başlayarak her aşamada eğitim sistemi bu iki sentezin (bireşimin) gelişimine göre yeniden yapılandırılmalıdır.

GÖREV BİLİNCİ

Gelişimci yaklaşımın esin kaynaklarından Immanuel Kant’a göre “Saf görev fikri” ve “göreve saygı” güdüsü “insan kalbi üzerinde diğer tüm teşviklerden daha güçlü bir etkiye sahiptir”. Görev bilinciyle yaşayan kişi için yaşam görevlerini yerine getirmek başlı başına anlam ve huzur kaynağıdır. Günlük yaşantıdaki irili ufaklı görevlerin yanı sıra, yaşam boyu her gelişim dönemine özgü görevler vardır.

Görev hissi ansızın doğup, bireyi kendi çıkarları pahasına eyleme yöneltebilir. Bu hissin kalıcı bilince dönüşmesi ise bir süreçtir. Görevi benimsediği ölçüde insan, etkinliği görev olduğu için yerine getirir, ödül ya da cezaya bağımlı kalmadan… Görev odaklı bu içsel güdülenme işin kalitesine (niteliğine) yansımakla kalmaz, bireyin esenliği ve yaratıcılığı üzerinde belirleyicidir.

  • Ailede, okulda ve çalışma hayatında (yaşamında) eğitimin öncelikli hedeflerinden biri,
    görev bilincinin gelişimi olmalıdır.

Bunun için gerekli destek ortamının nitelikleri Kağıtçıbaşı’nın iki sentezinde bulunabilir.

‘Bir gece’ söylemi ve komşunun gündüz eylemi

SİYASET22.09.2022, BİRGÜN

 

Dünya, barış ve savaş sarkacında: Rusya, komşusu Ukrayna topraklarında, Doğu-Batı ilişkileri ve dengeleri yeniden biçimleniyor. Türkiye, taraf olduğu antlaşmalar ve uluslararası hukuk önünde haklı; Yunanistan’da ise siyasal dengeleri bakımından, Başbakan Miçotakis, güç durumda. İşte tam bu sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ tehdidini sıkça yineledi.

Türkiye ve Yunanistan arasında, özellikle, Ege adaları ve kıta sahanlığı sorunları, bu tür tehditlerle çözülemeyeceği gibi, uluslararası toplum önünde saldırgan ve istilacı bir devlet görüntüsü yaratır. Üstelik yakın geçmiş hatalarının bedeli onca ağır iken.

NAMAZ SEFERBERLİĞİ!

Kısa bir bellek kaydı: ‘Emevi Camisi’nde namaz kılma’ söylemi ve sonrası:

İstila iştahı: AKP yönetimi, bölgede ve uluslararası alanda böyle bir algı yarattı.

Müslüman kardeşlerini al: Beşar Esad’a meydan okuma sonucu Türkiye’ye akın eden Suriyelilere cömertçe kucak açan AKP yönetimi ile geri dönüş anlaşması yapan AB, ‘müslüman kardeşleri’ ile başbaşa bırakmak için Türkiye‘ye sınırlarını kapattı.

Yabancı özgür, yurttaş mahpus: Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarını ‘kurtaramayan’ AKP, Suriye’de iktidarda olmayan Müslüman kardeşlerine ‘Misak-ı Milli’ sınırlarını açtı. Onlara, üç kıtadan milyonlar eklenerek tam bir güvensizlik sarmalına sokulan TürkiyeParti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY) döneminde yabancılar için özgürlük ülkesi, yurttaşlar için hapishane oldu.

İslam korkusu kaynağı: Emevi Camisi’nde namaz kılamayan PBDBY, bu kez Ayasofya’da kılıçla namaza durdu; böylece, ‘istila iştahı’, İslamofobi yayıcılığı ile sürdü.

FİİLİ GÜÇ RİSKİ

Güncele dönersek; Ege ve adalar sorunlarının çözümü için, Türkiye Cumhuriyeti’nin olanakları ve hareket alanı oldukça geniş:

•Ulusal ölçekte, MGK’den TBMM’ye uzanan anayasal kurumları ve kuralları çerçevesinde birçok olanak,

•Uyuşmazlık konularıyla doğrudan ilgili Lozan Antlaşması’ndan Paris Anlaşması’na uzanan normlar,

•Her iki devletin içinde yer aldığı uluslararası örgütler; BM, Uluslararası Adalet Divanı ve NATO.

•İkili ilişkiler ve uluslararası hukuk kuralları.

Hukuk ve siyaset, bu dört düzlemde iç içe. Dördünde, Türkiye’nin haklılığını kanıtlama olanağı, siyasal söylemin hukuk zemininde yürütülmesine bağlı: Hukuk yoluyla siyaset.

Ne var ki, anayasal kurum ve kuralları değil yalnızca, uluslararası anlaşmaları ve örgütleri de ikinci plana atan ‘bir gece ansızın gelebiliriz’ vb. fiili güç kullanımı söylemi, adalar ve kıta sahanlığında Türkiye’nin haklılık payını arka plana kaydırdı ve Yunanistan arkasında –hak etmediği- bir uluslararası blok yarattı.

YUNANİSTAN’A DESTEK

Öyle ki Fransızlar, AB’de sürekli sorun yaratan Yunanistan için, 1980’lerde, CB V.G. D‘Estaign’in dansözü nitelemesi yaparlardı. Bununla, AB gereklerini tamamlamadığı halde CB’nin desteğiyle üyeliği kastediliyordu. AB’de Yunanistan rahatsızlığı hep sürdü. Ne var ki, AB ve ABD nezdinde mağdur ve tehdit edilen bir devlet görüntüsü yaratan CB Erdoğan, Yunanistan’a uluslararası toplum önünde çok güçlü bir destek vermiş oldu. CB Macron, Yunanistan ile Fransa arasında savunma alanında imzalanan stratejik ortaklık anlaşmasını ‘provokasyonlara karşı güçlü bir siper’ olarak niteledi. Dahası, iç politikada “derin devleti“ zirveye taşıyan aşırı sağcı Miçotakis de güçlendi.

HUKUK VE DEMOKRASİ

İslamofobi (İslam korkusu) ve Türkofobi (Türk korkusu/düşmanlığı) tetikleyicisi ‘istilacı devlet’ görüntüsü karşısında, Millet Masası olarak CHP, İYİ P., Saadet Partisi, Demokrat P., Deva Partisi, Gelecek P. -ve HDP ile bileşenleri-, “bir gece ansızın gelebiliriz“ söylemini, PBDBY ayracını kapatmanın artı nedeni olarak kullanmalı ve

  • Türkiye, ‘din ve ırk sarmalı’ndan çıkarılarak, ‘hukuk ve demokrasi yörüngesi’ne bir an önce konulmalıdır.

Sıra Türkiye’de mi?

Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç tutuklandı - Bursa HakimiyetTUNÇER KILINÇ 
EMEKLİ ORGENERAL
ESKİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERİ

20 Eylül 2022, Cumhuriyet

Emperyalizmin günümüzdeki temsilcisi ABD, uzun süreden beri, birlik ve bütünlüğümüzü bozmaya ve içimizdeki laiklik karşıtlarını da kullanarak laik devlet yapımıza ve ordumuzun Kemalist komutanlarına karşı yıkıcı, yıpratıcı tutumunu sürdürmektedir.

LAİKLİĞE DARBE

ABD, bu kapsamda, ilki 1980’deki, ikincisi 2016’daki girişimleriyle Cumhuriyetimizin laik yapısına ve sosyal ve siyasal iç yapımıza büyük zararlar verdi. 1980’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta heyetini, 2016’da ise Nurcu tarikat vaizi Fethullah Gülen’i ve onun yurtiçindeki asker ve sivil destekçilerini kullanarak ülkemizde Müslüman Kardeşler köktendincilik anlayışını güçlendirmeye ve bu yolla sosyal ve siyasal yapımızı ayrıştırmaya ve halkımızı uzlaşmaz bir topluma evirmeye çalışmıştır.

2016 yıkıcı harekâtı öncesinde, Ergenekon ve Balyoz gibi düzmece davalarla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin vatansever mensupları yargılandı, haksız ve hukuksuz şekilde hapse mahkûm edilerek halk arasındaki itibarları sıfırlanmaya çalışıldı. 2016 girişimi sonucunda Kemalist milli ordunun irfan yuvaları askeri liseler, harp okulları, asker hastaneleri ve askeri yargı yapıları tasfiye edildi. Devlet laik ve demokratik yapısından uzaklaştırıldı.

ABD’nin hazırladığı, Ortadoğu’da sınırların değişmesini öngören BOP haritası.

ENDİŞE VERİCİ GİRİŞİMLER

ABD’nin, S-400 alımını bahane ederek Türkiye’yi F-35 savaş uçağı programından dışlaması, Suriye kuzeyindeki ayrılıkçı YPG-PYD unsurlarına silah, eğitim, maddi ve manevi destek vermesi, FETÖ örgütünün başını teslim etmemesinin yanında, özellikle 2021’den itibaren, ulusal çıkarlarımız aleyhine aldığı açık tutum ve girişimleri son derece endişe vericidir. Bunlar:

1. Yunanistan ile yapmış olduğu savunma işbirliği çerçevesinde hemen batı sınırımıza çok yakın, Dedeağaç bölgesinde, güçlü bir askeri üs oluşturuldu.

2. 1915’teki tehcir uygulamasını 2021’e kadar “karşılıklı büyük kırım” olarak ifade ederken son iki yıldır “soykırım” olarak niteliyor.

3. Türkiye aleyhine askeri gücünü pekiştiren, hava sahasını uluslararası antlaşmalara aykırı olarak 10 mile hatta 12 mile çıkaracağını açıklayan, Ege Denizi’nde aidiyeti belirsiz ada/adacıkları silahlandırmaya çalışan ve savaş uçaklarımıza düşmanca davranan, Yunanistan’la siyasi ve askeri bağlarını giderek güçlendiriyor ve Yunanistan’ın bu adalar üzerindeki egemenliğinin sorgulanamaz olduğunu vurguluyor. Fransa da Yunanistan yanında yer alıyor.

4. Pakistan’a ATAK helikopter satışımıza engel oluyor.

5. Karadeniz’de NATO çerçevesinde donanma bulundurma çabaları yanında son dönemde Ukrayna üzerinden gelişen Rusya ile arasındaki gerginliği bahane ederek Rusya ile oluşmuş iyi ilişkilerimizi sabote etmeye ve bölgenin huzurunu bozmaya çalışıyor.

6. Büyük bir olasılıkla, İstanbul Kanalı projesinin arka planında Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni baypas ederek Karadeniz’de daimi güç bulundurmak çabasını sürdürüyor.

Bu gelişmeler,

  • BOP kapsamında, “sıra Türkiye’ye mi geldi?? sorusunu akla getiriyor.

Halil Çivi şiiri : ÇOĞALDI

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

 

…ÇOĞALDI

Birlik, dirlik, düzen alt-üst edildi,
Ruhunu şeytana satan çoğaldı.
Doğru gözden düştü, eğri gidildi,
Güçlüyü, zorbayı tutan çoğaldı.
Xxx
Haramlarla doldu haksızın küpü,
Yoksulun yüzüne kapandı kapı,
Yolları doldurdu dinbazın cipi,
Servetiyle hava atan çoğaldı.
Xxx
Umut dağlarını duman bürüdü,
Bencillik çoğaldı, ahlak çürüdü,
İman tahtasında vicdan kurudu,
Yoksulun malını yutan çoğaldı.
Xxx
Eğitim çarkına cehalet sızdı,
Hurafe tohumu bilimi bozdu,
Yasa çalışmadı, çeteler azdı,
Mazlumu kuyuya iten çoğaldı.
Xxx
Cahil geleceği doğru göremez
Köle efendiden hesap soramaz,
Dünün yeli bu gün işe yaramaz,
Tarih çöplüğünde öten çoğaldı.
Xxx
Aydının, basının dili kesildi,
Yargının yaptırım eli kesildi,
Aklın ve bilimin yolu kesildi,
Doğruyu diyene çatan çoğaldı.
Xxx
Ayrımcı, bölücü sözler türedi,
Düşman gibi bakan gözler türedi,
Utanmaz, arlanmaz yüzler türedi,
Ayrık otu gibi biten çoğaldı.
Xxx
Hak, hukuk, liyakat çöpe atıldı,
Kandaş, yandaş el üstünde tutuldu,
Haram lokma besmeleyle yutuldu,
Helaline haram katan çoğaldı.
Xxx
Şifa satıp muska ile, cin ile,
Halkı bölüp nefret ile, kin ile,
Kavga edip tarih ile, dün ile,
Yalan alıp, yalan satan çoğaldı.
Xxx
Halil Çivi duyar halkın sesini,
Sevgi siler düşmanlığın pasını,
Doğru düşün, doğru kullan usunu,
Cehaleti üstün tutan çoğaldı.



21 Eylül 2022,
Seferihisar, İZMİR

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 21 Eylül 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

YUNAN

Yunanistan Savunma Bakanı Panagiotopulos, Meis Adası’nda, “Ne diyorsunuz, denize atlayıp karşıya yüzerek gidip geleyim mi?” dedi.

Yüzerek Kaş’a gelebilir ama dönüşte su alır…

HATA

Meral Akşener, Tunç Soyer’in 9 Eylül konuşmasında Padişah Vahdettin’e yönelik (gaflet, dalalet hatta hıyanet içindeydi) sözleri için hüküm cümlesinin hata olduğunu söyledi.

Haine, hain diyememek da hatadır…

SOYSUZ

Sedat Peker’in danışmanı olarak bilinen Emre Olur’un Arnavutluk’tan getirilmesi üzerine soyadı Soylu olan bakan, “Emniyet teşkilatımızı bir soysuzu daha ülkemize getirdikleri için tebrik ederim.” dedi.

Şahıs gerçekten soysuz ise, ülkede bu kadar soysuz varken getirilip soysuzları artırmaya ne gerek vardı?..

GÖRÜŞME

Akşener, iktidarın İmralı (bebek katili, terörist başı) ile görüştüğüne ilişkin duyumları olduğunu söyledi.

RTE’nin yöntemidir, kendi yapar başkalarını suçlar…

ŞEYH

Menzil Şeyhi olduğu söylenen Tik Tok’çu Miraç Orbay, Adıyaman’dan özel uçakla İstanbul’a gelip Rolls Royce araba ile Sultanahmet’e namaz kılmaya gitti.

Sosyal medyada yayımladı.

Buna mürit olan salaklar var oldukça, sömürüyü sürdürmesi doğaldır…

ESCOBAR

Zafer Partisi İstanbul’da kel kafa görüntülü “Yerli ve milli Escobar” pankartı astı. Polis indirdi.

Özdağ’ın sorusunun yanıtını ben merak ettim;
Kim üzerine alındı?..

NADİR

Turizm Bakanı M. Nuri Ersoy, konser ve festivallerin iptali ile ilgili,

“Bazı bölgelerde, bazı hassasiyetler oluşabiliyor ve kaymakamlıklar nadiren iptal kararları verebiliyor” dedi.

Ne zaman olmuş, nerede olmuş biz hiç duymadık bile…

KİM?

“Kendi evlatlarını Paris’e, Londra’ya, Brüksel’e Washington’a gönderip en iyi eğitim kurumlarında okutup lüks ve şatafat içinde yaşattılar; Anadolu ve Trakya’nın pırlanta gibi çocuklarını ise fakirliğe, cahilliğe hatta göz göre göre ölüme ittiler. Biz bu oyunu bozduk”

Soru : Bu sözün sahibi kim? Çocukları nerede okudu?..

DURUM

TESK raporuna göre her ay 7500 esnaf kepenk kapatıyor.

AKP uçuruyor;

Yandaşı yukarıya, vatandaşı uçuruma…

MİLİTAN

“Vali militan, kaymakam militan” dediği için Berhan Şimşek beş ay hapse mahkum edildi.

Militan değil onlar AKP hizmetlisi…

BABA

RTE, Osmanlı’ya hakaret etti diye kızdığı Tunç Soyer’e “Be hadsiz, bunun babası da aynıydı” dedi.

Soyer’in babası Gülen’i mahkum ettiren askeri savcıydı.

Ailece adamın geçmişine dokunmuşlar…

İŞGAL

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, İzmir Belediye Başkanlığı’nı kastederek, “İzmir yönetimi işgal altında” dedi.

Yunan kalsaydı sorun olmazdı!..

KISKANÇ

Almanya işsiz vatandaşlarına ayda 2500 avro maaş veriyormuş.

AKP iktidarını kıskanıp yapmışlardır…

REKTÖR

Gaziantep Üniversitesi Rektörü Arif Özaydın, AKP‘li Numan Kurtulmuş’un esnaf gezisine katılmış.

Boğaziçi rektörü gibi dik mi dursaydı?..

SORUŞTUR/MA

Arınç’ın AKP milletvekili oğlu Mücahit Arınç, “Peker’in iddiaları acil soruşturulmalı” dedi.

Ucu sana dokunmuyor diye rahat söylersin. Bir de soruşturmayı açtıracak olanlara sor…

YANLIŞ

Enerji Bakanı Dönmez, CHP’nin soru önergesine doğru rakamlarla yanıt veren bürokrat Abdullah Niyazioğlu’nu görevden aldı. Yerine danışmanı Mutlu Koç’u atayıp çifte maaşa bağladı.

Devr-i AKP ‘de doğruyu söylemek yanlıştır…

HASTA

İyi Parti Erzurum İl Teşkilatı, AKP’li vekili ve SPK eski başkanı ağabeyi hakkındaki rüşvet iddiaları ile ilgili suç duyurusunda bulunmak istedi.

Savcının hasta olduğu gerekçesiyle suç duyurusunu kabul edecek görevli bulunamadı.

Savcılık kurumu hasta…

AHİRET

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi, 2023 seçimlerinde kullanılan oyun ahirette sorulacağını çünkü tüm mazlum milletler için önemli bir seçim olduğunu söyledi.

Sorular veriliyor mu, çalınıyor mu?..

Köprüden önceki son çıkış 

PROF. DR. ÇAĞATAY GÜLER
HALK SAĞLIĞI UZMANI

19 Eylül 2022, Cumhuriyet,

Akademik özgürlük olan ülkelerde üniversite öğretim üyelerinin araştırma, soruşturma, sorgulama özgürlükleri akademi olmanın temeli, bu işlerin de akademinin dolayısıyla akademisyenlerin başlıca görevi olduğu kabul edilir. Öğretim üyeleri her türlü medyada, ister sosyal, yazılı ve görsel medya isterse bilimsel dergilerde kurumsal kısıtlamalardan ve cezalandırılmaktan korkmaksızın konuşup yazabilmeli, düşüncelerini açıklayabilmelidir.

ŞÜPHE KÜLTÜRÜ

Oysa kanıtlanmış bilimsel gerçekler laiklik karşıtı, politik ve sosyal çıkar gruplarınca tehdit sayılarak bilim insanlarının kolu kanadı kırılmaya çalışılmaktadır.

  • Bilim insanları bilimsel gerçekleri söylediği için soruşturma açılıp iddianame düzenlenmektedir.   (AS: Biz de dahil..)

Bilim insanlarının düşüncelerini ve gerçekleri herhangi bir baskı, işten atılma ya da tutuklanmaları söz konusu olmaksızın öğretme ve anlatma özgürlüğüne akademik özgürlük denir. Bu düşünceler politik grupların, politik güç ve yetki sahiplerinin görüşlerine bütünüyle ters olabilir.

  • Akademinin özünde muhalefet vardır, bu muhalefet uygarlığın itici gücüdür.
  • Şemsiye yapmak yağmura, uçak yapmak yerçekimine muhalefettir.
  • Bu hak ortadan kaldırılırsa üniversiteler akademik eyyamcıların çöplüğü haline gelir.

İşleri her yıl neyi belgelediği, ne işe yarayacağı belli olmayan diplomalar dağıtmak olur.

Halk sağlığı öncülerinden, patolojinin babası Rudolf Virchow,

  • “İnanç konusunda bilimsel bir tartışma olamaz çünkü bilim ve inanç birbirini dışlar” der.

Kuramsal fizikçi Richard P. Feynman ise bu durumu

  • “Din bir inanç kültürüdür; bilim bir şüphe kültürüdür” diye açıklar.

Tevfik Fikret söylenenleri, “Şüphe bir nura doğru koşmaktır” diyerek tamamlar.

CUMHURİYET AYDINLIĞI

Ya diğer olaylar? Saldırıya uğrayan sağlık görevlileri, görevini devletin memuru olarak yapmak istediği için görevden alınan ve sürülenler, kapısına “dana dili bırakılan” ya da öğrencileriyle bağı koparılan bilim insanları, güdümlü internet saldırganlarının yalan ve iftira sağnağı altındaki korunmasız dürüst insanlar, dinin çıkar aracı olarak kullanılmasına karşı çıkan ilahiyatçılar, kalemini satmayan gazeteciler, ekran göz bağcılığı ve despot şakşakçılığına soyunmadığı için itilip kakılan medya mensupları? “Daha baştan kararlaştırılmış cezasına” sözcük oyunlarıyla “suç” kılıfı uydurulmuş suçsuz insanlar? Gözaltına alınıp arka kapıdan salınan saldırganlar?

Bu bir tür salgın, bir veba salgını gibi. Veba, çok eski çağlardan beri ölümcül bir bulaşıcı hastalığın adı olarak kullanılmıştır. Günümüzde mecaz anlamda, yoğun, istenmeyen, haksız ve lanetli kötücül durumları tanımlamaya da yaramıştır. Veba konulu eserler, büyük savaşları konu edinen eserler gibi, edebiyat tarihinin kilometre taşlarındandır. Başta Boccaccio, Daniel Defoe, Albert Camus ve Gabriel Garcia Marquez olmak üzere birçok yazar veba salgını dönemlerinden yola çıkarak büyük eserler yarattılar. Camus vebayı faşizmin bir alegorisi olarak tasarladı, “bir yere sızarak kimse fark etmeden orayı ele geçirip insan davranışında sinsi ve kurnazca değişikliklere yol açan bir şeyin” eğretilemesi.

Demek ki yaklaşan seçimler köprüden önceki son çıkış:

  • Ya Cumhuriyetin aydınlığı ya da karanlığı “vebanın”.

Paralar şehir hastanelerine

authorBAYAZIT İLHAN

YAŞAM16.09.2022, BİRGÜN

Geçtiğimiz pazar günü BirGün Gazetesi’nde İsmail Arı önemli bir habere imza atarak müteahhitlerin ekonomideki kötü gidiş nedeniyle bazı kamu ihalelerine katılmadıklarını rakamlarıyla ortaya koydu. Buna göre son üç ayda, katılım olmaması nedeniyle iptal edilenler en çok Sağlık Bakanlığı projeleri. Hastane yapımı, tadilatı ve inşaat tamamlamayla ilgili 102 ihale katılım olmadığı için iptal edildi. Ayrıca çok sayıda aile sağlığı merkezi, diyaliz merkezi yapımı, ek hizmet binası yapımı ve 112 merkezi gibi inşaat ihalelerine de şirketler katılmadı. Bakanlığın 24 ihalesi de bütçe yetersizliği nedeniyle iptal edildi.

Bu ihaleler yeniden açıldığında daha yüksek maliyetlerle karşılaşılacak, halkın cebinden daha çok para çıkacak. Peki sağlıkla ilgili pek çok proje aksarken ödemesi sekmeyen hangileri dersiniz? Tabii ki hizmet alma ve kira ödeme garantili şehir hastaneleri.

ÖDEMELER KATLANIYOR

Bir başka önemli gelişmeyi de hemen ertesi gün SÖZCÜ Gazetesi’nde Çiğdem Toker’den öğrendik. Orta Vadeli Program’dan görebildiğimiz kadarıyla şehir hastaneleri ödemeleri önümüzdeki yıl ikiye katlanacak. “İki haberin birbiriyle ne ilişkisi var?” derseniz, şu gerçeği görmek gerekir: Sağlık gibi yaşamsal bir konuda kamu kaynaklarından aslan payı, yüzde 70,4’ünü dört şirketin kontrol ettiği şehir hastaneleri piyasasına teslim ediliyor. Açık bir siyasal tercihten söz ediyoruz. Mevcut devlet hastanelerinin kapatılmasıyla da kamu sağlık hizmetlerinin tasfiyesinde yeni bir aşamaya geçildi. Bazı hizmetlerin yabancılara devri ve imtiyazları da içeren oldukça etkili bir özelleştirme politikasını “cebimizden beş kuruş çıkmayacak” diyerek halka nasıl yutturduklarını görüyor musunuz?

Bu yıla kadar Sağlık Bakanlığı’nın mali tablolarında kamu özel işbirliği ile yapılan şehir hastanelerinin hizmet ve kira ödemeleri toplam halinde her ay veriliyordu. Artık açık yazılmıyor. Sözleşmeler gizli tutuluyor, hastaneler için döviz ve enflasyon üzerinden 25 yıl garantili kira ödemeleri var. Kiralar “gayrimenkul sermaye üretim giderleri”, hizmet ödemeleri ise “hizmet alımları” içinden takip edilmeye çalışılıyor. Sağlık Bakanlığı’nın sermaye giderleri içinde büyük oranda şehir hastaneleri harcamaları var. Tutarının bu yıl için planlanan 27 milyar 840 milyon TL’den önümüzdeki yıl 60 milyar 405 milyon TL’ye çıkması bekleniyor. Öte yandan bir yıl önce 2023 için yapılan tahmin 31,3 milyar TL idi. Bir yılda tahminler neredeyse iki katına çıkacak kadar sapma gösteriyor. Sapmanın içinde kim bilir neler var!

NE KADAR ÖDENİYOR?

Ödemeler çok yüklü. Temmuz sonu itibarıyla bu yıl gayrimenkul sermaye üretim gideri olarak 17 milyar 520 milyon TL, hizmet alımı için de 14 milyar 749 milyon TL ödeme yapılmış. Büyük oranda şehir hastaneleri için yapılan ödemeler bunlar, ama tam rakamları bilemiyoruz. Şu ana kadar açılan 13 hastane için yapılan ödemeleri hesaplamaya çalışıyoruz. Yapımı devam eden beş hastane daha var, onlar da eklenince, yüksek enflasyon ve döviz fiyatları ile birlikte ödemelerin daha da artacağı çok açık.

Hangi hastaneye, hangi kalemde ne ödemesi yapıldığının kamuoyuna açıklanmadığı bir süreçten, toplam ödemelerin de açıklanmadığı bir noktaya geldik. Halkın parasının nereye, ne kadar harcandığını takip dahi edemiyoruz. Yapılan yüksek ödemelerin her yıl daha fazla Sağlık Bakanlığı bütçesini işgal ettiğini, başta koruyucu hekimlik hizmetleri olmak üzere pek çok yaşamsal hizmetten kaynak çalan bir hale dönüştüğünü görüyoruz. Öyle ya, ihaleler ödenek yetersizliğinden ya da katılım olmadığı için iptal edildiğine göre, şehir hastaneleri dışındaki yatırımlarda ciddi sorunlar yaşandığı ortada. Yapımı devam eden şehir hastanelerinin açılışlarının beş yıldır sürekli ertelendiğini hatırlarsanız orada da işlerin sıkıntılı olduğu görülüyor. Neresinden baksak çatırdayan bir sağlık sisteminin içine düşürüldük.

  • Torunlarımızı bile borçlandırarak yapılan şehir hastaneleri modelinden, daha fazla zarar görmeden, kamunun yararına olacak bir formülle çıkılması gerekiyor.

Assos’ta kültür katliamı

Örsan K. ÖymenÖrsan K. Öymen
19 Eylül 2022, Cumhuriyet

 

Felsefe ve bilim tarihinin en önemli düşünürlerinden birisi olan Aristoteles’in, Çanakkale ilinde yer alan Assos Antik Kenti’nde yaşamış olması, Assos’u önemli kılan özelliklerin başında gelir.

Aristoteles, MÖ 384 yılında Makedonya bölgesinde, bugünkü Selanik kentinin yakınlarında bulunan Stagira’da doğmuştur; Platon’un Atina’da kurduğu Akademeia adlı okulda eğitim görmüştür.

Aristoteles, Platon’un ölümünden sonra, Atina’da yaşadığı çeşitli baskılar sonucunda Anadolu’ya sığınmıştır ve MÖ yaklaşık 347-344 yılları arasında Assos’ta yaşamıştır. Aristoteles, Assos’un hükümdarı Hermias’ın yeğeni Pythias ile evlenmiştir, bu evlilikten bir çocuğu olmuştur.

Aristoteles, Assos’tan ayrıldıktan sonra Makedonya’da Büyük İskender’in hocası olmuştur, daha sonraki yıllarda Atina’ya geri dönerek Lykeion adlı okulu kurmuştur. MÖ 322 yılında Euboia (Eğriboz) adasında Halkis’te ölen Aristoteles, epistemoloji, mantık, ontoloji, metafizik, etik, siyaset felsefesi, estetik, fizik, astronomi, biyoloji, zooloji alanlarında birçok önemli eser yazmıştır.
***
Antik tiyatrosuyla, tapınağıyla, agorasıyla, nekropolisiyle ve surlarıyla mimari açıdan da çok önemli bir kültür mirası olan Assos, Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 30 Ekim 2013 tarihli ve 1205 sayılı kararıyla, 1. derece arkeolojik sit alanı olarak belirlendi.

İçişleri Bakanlığı, Çanakkale Valiliği ve AFAD ise 2020 yılında, Assos’taki falezlerden kayaların düşmesi tehlikesi olduğunu tespit ederek bu tehlikenin önlenmesine yönelik bir çalışma başlattı.

Bu alanda uzman jeologlar ve mühendisler, kayaların düşme tehlikesinin, tarihi ve arkeolojik bölgeye zarar verilmeden lokal (AS: yerel) bir işlemle giderilebileceğini açıkladıkları halde, hükümet bölgeye kepçeyle, hafriyat kamyonuyla, dinamitle, iş makineleriyle girerek tarihi ve arkeolojik bir alanda olan tepeleri ve falezleri, bir taşocağı manzarasına yol açacak biçimde oydu ve ortadan kaldırdı!

Bölgede arkeolojik kazı yapan üst düzey yetkililere göre, bu esnada, toprak altında veya üstünde yer alan birçok arkeolojik eser yok oldu veya zarar gördü, bazıları kurtarıldı, bazıları kurtarılamadı!

İşin en korkunç yanı, kültürü ve tarihi koruması gereken Kültür ve Turizm Bakanlığı bu konuda İçişleri Bakanlığı ile işbirliği yaptı, Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, 16 Aralık 2020 tarihli ve 6603 sayılı kararıyla, söz konusu projeyi onayladı!

İçişleri Bakanlığı’na, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ve yürütülen hukuk dışı işleme karşı dava açanlar bu davayı kazandılar. Çanakkale 2. İdare Mahkemesi, 24 Mayıs 2022 tarihli 2022/423 sayılı kararı ile Assos’ta gerçekleşen işlemin, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 5 Kasım 1999 tarihli ve 658 sayılı kararına ve Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 7 Nisan 2016 tarihli ve 562 sayılı kararına aykırı olduğunu; Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 6603 sayılı kararının hukuka aykırı olduğunu; dava konusu olan işlemin, 1. derece arkeolojik sit alanı olan bir bölgede yapılaşmayı içerdiğini ve afetle ilgili olarak alana müdahalenin, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından oluşturulması gereken bir bilim kurulunun denetiminde gerçekleşmediğini, oybirliğiyle karara bağladı.
***
Assos’ta bir kültür katliamı gerçekleştiren Kültür ve Turizm Bakanlığı bu hafta, “Troya Kültür Yolu” oluşumu, Çanakkale Kültür, Sanat ve Yaşam Derneği, Trakya Üniversitesi ve Nadas Otel ile birlikte bölgede, “Assos Felsefe Okulu” adlı bir etkinlik düzenliyor!

AKP hükümeti ve onun peşinden sürüklenenler, Felsefe Sanat Bilim Derneği bünyesinde zaten gerçekleşen ve 22 yıldır düzenlenen “Assos’ta Felsefe /Assos Felsefe Akademisi” etkinliğini yok sayarak, yıllarca verilen emeğe saygısızlık yaparak, mevcut ve başarılı bir projeyi taklit etmeye çalışarak, erdemsizlik yolunda ilerlemeye devam ediyor!

Bu aynı zamanda, Aristoteles’in ahlak, erdem, adalet ve cesaret konusundaki düşüncelerine ihanetin de bir fotoğrafıdır!

Neden laiklik mücadelesi?

GÜNCEL18.09.2022, BİRGÜN

Deyim uygunsa, bir “kader” seçimine doğru giden Türkiye, tarihsel bir kavşakta duruyor. Ülke, ya insanlığın ilerici birikimini içererek geleceğini yeniden kuracak ya da bir önceki çağın değerler dünyasına iade edilecek. Başka bir anlatımla, ya karşı devrim saldırısı yenilgiye uğratılacak ya da toplum İslam dünyasının uzayan Ortaçağı’na teslim olarak sonu belirsiz karanlık bir yola girecek. Önümüzdeki 2023 cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerinin tarihsel ve siyasal anlamı budur.

Bu çatışma ekseni kavranmadan, toplumsal güçler buna göre konumlanmadan Türkiye’de gerçek anlamda siyaset yapmak ve ülkenin kaderinde rol oynamak mümkün değildir. Bugün iki güç, iki çizgi arasında bir tarihsel hesaplaşma mücadelesi sürüyor. Bu çatışma ekseninin belirleyici ve anahtar kavramı laikliktir. Demokratikleşmenin de emek mücadelesinin de önkoşulu ve üzerinde yükseleceği zemin laikliktir. Hem de “özgürlükçü laiklik” gibi, bu kavramı sulandıran liberal öneklere itibar etmeyen bir laiklik mücadelesi olmalıdır.

Sol ve ilerici güçler bakımından geniş toplum kesimleriyle buluşmanın, kitleselleşmenin ve gerçek anlamda bir siyasal güç olmanın yolu da bu gerçeği kavramaktan, yani laiklik mücadelesinin önemini, tarihsel anlamını anlamaktan geçiyor. Çünkü bu mücadele, sosyalist solu, toplumsal muhalefet alanının en büyük gücü olan Cumhuriyetçilerle ya da Cumhuriyetçi solla buluşturacak tek yoldur. Sosyalizmi yeniden ayakları bu ülkeye basan bir ideolojik-siyasal güç yapacak anlayış da budur.

Neden laiklik mücadelesi?SOL Parti, ‘Devrimci Demokratik Cumhuriyet’ mitinglerinde laiklik vurgusu yapmıştı. (Fotoğraf: BirGün)
***
Laiklik için amasız, fakatsız ve sulandırılmamış bir mücadeleyi esas almayan sol, sosyalist, devrimci, halkçı, demokratik hiçbir hareketin etkili olma, ciddiye alınacak bir güç haline gelme şansı yoktur. Çünkü günümüzde sınıfsal mücadele eksenini laiklik, yani emekçilerin aklının ve vicdanının özgürleştirilmesi için verilen kavga oluşturmaktadır. Diğer bir ifadeyle (başka bir anlatımla), bugün sınıf mücadelesi, ideolojik-kültürel bir dolayım üzerinden yürümektedir. İslamcı hareketin 20 yıldır bu alanda etkinlik kurarak mevzi kazandığı unutulmamalıdır.

Özellikle CHP yönetiminin, “aman bizi din düşmanı sanmasınlar” yaklaşımı ve Cumhuriyet’in değerlerini ve kazanımlarını savunmak konusundaki tereddüdünün (çekincesinin) bedeli ağır oldu. Osmanlıcılık karşısında, Cumhuriyet sahipsiz kaldı. Daha önemlisi, “vesayet rejimini yıkmak” için İslamcılarla siyasal ittifak oluşturan liberallerin ve Kürt hareketinin laiklik mücadelesini önemsizleştiren tutumunun, dinci-faşizan bir totaliter rejim kurulmasına büyük katkısı oldu. Liberallerin, “dinsel kısıtlama ya da yasakları bile birer demokratik hak” olarak görme tutumunu da bu bahiste unutmamak gerekli.

Dolayısıyla, ideolojik mücadele alanı ihmal edilir, laiklik kavgası ortada bırakılırsa, geniş anlamda kapitalizme, daha somut ve politik bir alan tanımıyla İslamcı-faşizan iktidara karşı mücadelenin gerçek anlamda yürütülmesi mümkün değildir. Olacak şey basit bir iktidar/hükümet değişikliğinden ibaret kalacaktır. Eğitimden kültüre, üniversitelerden hukuk düzenine kadar bütün gerici ve anti-demokratik düzenleme ve kurumsallaşmanın yerinde kalacağı bir iktidar değişikliğinin orta ve uzun vadede hiçbir anlamı olmayacaktır.
***
Sanılanın aksine, laiklik, bir orta sınıf fantezisi ya da Kemalist bir saplantı değil, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinin, emek ve sosyalizm kavgasının da üzerinde yükseleceği bir zemin, dahası olmazsa olmaz bir ön koşuldur. Laiklik, çağımızda burjuvazinin terk ettiği bir değer ve özgürlük alanıdır. Sermayenin iktidarını sürdürmek için bir önceki çağın ideolojisine iltica ederek sokakta bıraktığı bir ilkedir. Laiklik öncelikle halk için, emekçiler için gereklidir.

Bu konuda gerici ve liberal ideolojik hegemonyanın bir ölçüde devam ettiği açık. Bu hegemonya kırılmadan ve sol kendi tarihsel referanslarına dönmeden kıytırık bir güç olma düzeyini hiçbir zaman aşamayacak, ülkeden ve toplumdan iyice kopacaktır. Bu liberal zihin kirlenmesinin maliyeti, sola ve toplumcu güçlere, tahmin edilenden çok daha ağır oldu. Bu nedenle sol ve sosyalist hareket önüne, ardına hiçbir kayıt düşmeden sert ve karalı bir laiklikten yana olduğunu ilan etmelidir.

Laiklik mücadelesinin önemini bu tarihsel kavşakta vurgulamamın nedeni açık; AKP iktidarının yenilgiye uğratılması için kurulacak fiili ya da resmi geniş cephenin hatırına, “ama şemdi zamanı değil” diyerek, laikliğin savunulması ve yeniden kurulması görevinin savsaklanma tehlikesi büyük. Bir restorasyon iktidarının en güçlü seçenek olduğu bir siyasal süreçte, bu tutum, gerici-faşizan iktidarın elde ettiği bütün kazanımların korunması anlamına gelecektir. Dolayısıyla, bu tutumun bedeli ağır olacak, neredeyse ülke bütünüyle kaybedilecektir.
***
Marx, 1845’te “Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi” makalesinde, “Almanya’da dinin eleştirisi tamamlanmıştır” diyor ve “Dinin eleştirisinin tamamlanması, bütün eleştirilerin başlangıcıdır” diye devam ediyor. Yani Marx, kapitalizmin eleştirisini, kendi teorik sistemini kurabilmenin ön koşulunu bile dinin eleştirisinin tamamlanmasına bağlıyor. Dinin eleştirisi tamamlanmadan kapitalizmin eleştirisine geçilemeyeceğini söylüyor.

Dinin eleştirisinin tamamlanması, Almanya’nın ya da Almanların dinsiz olması anlamına gelmiyor. Sadece dinin kamusal alandan (devletten, siyasetten, eğitimden, gündelik ve toplumsal hayattan, bilim kurumlarından) çekilmesi ve özel alanda bırakılması ve orada özgürleştirilmesi demek oluyor. Bu laiklikten başka şey değildir. Sosyalist ideoloji ve siyaset de Batı demokrasileri de bu eleştirinin tamamlanmasının, yani dinin özel alana çekilmesinin üzerine kuruluyor. Bu gerçeği; liberallerin, işçici (uvriyerist) solun, “mazluma dini sorulmaz” şeklindeki muhteşem bir ifadeden “Laiklik önemsizdir” sonucunu çıkaran saf sosyalistin, ekonomizme savrulan kaba sosyalistlerin ve liberal solun aklından hiç çıkarmaması gerekiyor.

Sonuç olarak;

  • Laiklik yeniden kazanılamadan demokrasi, özgürlük ve eşitlik mücadelesi kazanılamaz.

Laiklik mücadelesi, bütün diğer siyasal ve toplumsal kavga ve talep alanlarını kesen ortak eksendir. Amasız, fakatsız ve ön kayıtsız bir laiklik mücadelesi, solu yeniden büyük güç yapacaktır. Söylemeye gerek yok ama yine de belirtelim; elbette burada kastedilen şey, diğer ekonomik ve demokratik mücadele alanlarını terk edip, siyasal ve entelektüel faaliyeti adeta dar bir teolojik alana hapsetmek değildir.

Merdan Yanardağ: Gerçekler tehdit ve baskıyla değiştirilemez

Gazeteci Merdan Yanardağ:

Gerçekler tehdit ve baskıyla değiştirilemez

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın,

“Tabii bunların üzerine gitmemiz lazım”

ifadeleriyle kendisini hedef aldığı gazeteci Merdan Yanardağ, konuya ilişkin açıklama yaptı.

18 Eylül 2022, Cumhuriyet
(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Gazeteci Merdan Yanardağ: Gerçekler tehdit ve baskıyla değiştirilemezGazeteci Merdan Yanardağ, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın kendisini hedef alan sözlerine ilişkin açıklama yaptı. Yanardağ,

  • “Gerçekler tehdit ve baskıyla değiştirilemez.” dedi.

Erdoğan, Özbekistan’da düzenlenen 22. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) toplantısının ardından dönüş yolunda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile Yanardağ’ı, Osmanlı üzerinden yaptıkları değerlendirmeler nedeniyle hedef alan Erdoğan,

  • Tabii bunların üzerine gitmemiz lazım. Yani bu meydan o kadar boş değil. Bunu bilmeleri gerekecek. Ecdadımıza eğer layık olacaksak bunlara hukuk çerçevesinde gereğini yapmamız lazım.” dedi.

Yanardağ, Twitter hesabından açıklamalarda bulundu. “Osmanlı bir milletin değil, bir ailenin adıdır” diyen Yanardağ, şunları söyledi:

  • Osmanlı bütün milletin, Türk ulusunun ecdadı yerine konulamaz. Hakaret yok, bilimsel tarih tartışması var. Bu konuda Atatürk‘ün sözleri ve TBMM’nin Vahdettin hakkındaki kararları açıktır. Gerçekler tehdit ve baskıyla değiştirilemez.

“MUSTAFA KEMAL’İ Mİ YARGILAYACAKSINIZ?”

Yanardağ açıklamasına şöyle devam etti:

1- M. Kemal Atatürk, Nutuk‘da şöyle diyor:

  • “Osmanoğulları, Türk Milletinin hakimiyet ve saltanatına zorla el koymuşlardı (vaziülyed olmuşlardı). Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir. Şimdi de, Türk Milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek… “

2- Atatürk, Nutuk‘da şöyle diyor:

  • “… hakimiyet ve saltanatını isyan ederek bilfiil eline almış bulunuyor. Mevzubahis olan, millette hakimiyet ve saltanatını bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meseslesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikatti ifadeden ibarettir.”

3- Mustafa Kemal Atatürk, son Osmanlı Padişahı Vahdettin’i ve Damat Ferit iktidarını ise çok ağır bir dille, kanıtlarını ortaya koyarak eleştiriyor. Ona “hain” ve “sefil” diyor.

  • Mustafa Kemal’i mi yargılayacaksınız?

============================================

Dostlar,

Değerli Gazeteci-Yazar Dr. Merdan YANARDAĞ bu olayda da haklıdır.
AKP’li CB RTE, tabanına dönük ilkesiz politika yapmaktadır.
Öncelikle hoşgörülü, Anayasa md.103 uyarınca ettiği yemin gereği “tarafsız” olmalıdır.
En önemlisi de herkese hakaret eden, aşağılayan, dışlayan… ağır sözler etmemelidir.
Bu tutum, dokunulmazlık zırhı takınarak bir devlet başkanına asla yakışmaz.
Bilimsel tarihsel gerçeklikler karşısında saygılı olmalıdır.
Bu davranışlar halkı daha da kutuplaştırmakta ve ülkede barış iklimini bozmaktadır.

  • Hedef gösteren sözleri nedeniyle M. Yanardağ’a bir zarar gelirse, Erdoğan bundan sorumludur.

Merdan Yanardağ yalnız ve sahipsiz değildir.
O, bu ülkenin yetiştirdiği seçkin bir yurtsever, aydın ve donanımlı bir mücadele adamıdır.
Kendisinin ve büyük emeklerle yarattığı TELE1’in doğallıkla yanındayız.

Sevgi ve saygı ile. 18 Eylül 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net            profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik           twitter : @profsaltik