Etiket arşivi: Rudolf Virchow

Köprüden önceki son çıkış 

PROF. DR. ÇAĞATAY GÜLER
HALK SAĞLIĞI UZMANI

19 Eylül 2022, Cumhuriyet,

Akademik özgürlük olan ülkelerde üniversite öğretim üyelerinin araştırma, soruşturma, sorgulama özgürlükleri akademi olmanın temeli, bu işlerin de akademinin dolayısıyla akademisyenlerin başlıca görevi olduğu kabul edilir. Öğretim üyeleri her türlü medyada, ister sosyal, yazılı ve görsel medya isterse bilimsel dergilerde kurumsal kısıtlamalardan ve cezalandırılmaktan korkmaksızın konuşup yazabilmeli, düşüncelerini açıklayabilmelidir.

ŞÜPHE KÜLTÜRÜ

Oysa kanıtlanmış bilimsel gerçekler laiklik karşıtı, politik ve sosyal çıkar gruplarınca tehdit sayılarak bilim insanlarının kolu kanadı kırılmaya çalışılmaktadır.

  • Bilim insanları bilimsel gerçekleri söylediği için soruşturma açılıp iddianame düzenlenmektedir.   (AS: Biz de dahil..)

Bilim insanlarının düşüncelerini ve gerçekleri herhangi bir baskı, işten atılma ya da tutuklanmaları söz konusu olmaksızın öğretme ve anlatma özgürlüğüne akademik özgürlük denir. Bu düşünceler politik grupların, politik güç ve yetki sahiplerinin görüşlerine bütünüyle ters olabilir.

  • Akademinin özünde muhalefet vardır, bu muhalefet uygarlığın itici gücüdür.
  • Şemsiye yapmak yağmura, uçak yapmak yerçekimine muhalefettir.
  • Bu hak ortadan kaldırılırsa üniversiteler akademik eyyamcıların çöplüğü haline gelir.

İşleri her yıl neyi belgelediği, ne işe yarayacağı belli olmayan diplomalar dağıtmak olur.

Halk sağlığı öncülerinden, patolojinin babası Rudolf Virchow,

  • “İnanç konusunda bilimsel bir tartışma olamaz çünkü bilim ve inanç birbirini dışlar” der.

Kuramsal fizikçi Richard P. Feynman ise bu durumu

  • “Din bir inanç kültürüdür; bilim bir şüphe kültürüdür” diye açıklar.

Tevfik Fikret söylenenleri, “Şüphe bir nura doğru koşmaktır” diyerek tamamlar.

CUMHURİYET AYDINLIĞI

Ya diğer olaylar? Saldırıya uğrayan sağlık görevlileri, görevini devletin memuru olarak yapmak istediği için görevden alınan ve sürülenler, kapısına “dana dili bırakılan” ya da öğrencileriyle bağı koparılan bilim insanları, güdümlü internet saldırganlarının yalan ve iftira sağnağı altındaki korunmasız dürüst insanlar, dinin çıkar aracı olarak kullanılmasına karşı çıkan ilahiyatçılar, kalemini satmayan gazeteciler, ekran göz bağcılığı ve despot şakşakçılığına soyunmadığı için itilip kakılan medya mensupları? “Daha baştan kararlaştırılmış cezasına” sözcük oyunlarıyla “suç” kılıfı uydurulmuş suçsuz insanlar? Gözaltına alınıp arka kapıdan salınan saldırganlar?

Bu bir tür salgın, bir veba salgını gibi. Veba, çok eski çağlardan beri ölümcül bir bulaşıcı hastalığın adı olarak kullanılmıştır. Günümüzde mecaz anlamda, yoğun, istenmeyen, haksız ve lanetli kötücül durumları tanımlamaya da yaramıştır. Veba konulu eserler, büyük savaşları konu edinen eserler gibi, edebiyat tarihinin kilometre taşlarındandır. Başta Boccaccio, Daniel Defoe, Albert Camus ve Gabriel Garcia Marquez olmak üzere birçok yazar veba salgını dönemlerinden yola çıkarak büyük eserler yarattılar. Camus vebayı faşizmin bir alegorisi olarak tasarladı, “bir yere sızarak kimse fark etmeden orayı ele geçirip insan davranışında sinsi ve kurnazca değişikliklere yol açan bir şeyin” eğretilemesi.

Demek ki yaklaşan seçimler köprüden önceki son çıkış:

  • Ya Cumhuriyetin aydınlığı ya da karanlığı “vebanın”.

Size avuç avuç ilaç yutturmak için

Size avuç avuç ilaç yutturmak için

Soner YALÇIN
Odatv.com 30.10.19

Şili’den dünyaya, “sosyal devlet” yerine, güvencesiz dayanışmasız, özelleştirilmeci rekabetçi ve salt bedeni hedefleyen neoliberal sağlık hizmeti projesi yayıldı

Konuyu bambaşka yere bağlayacağım… Önce bazı bilgiler vermeliyim:
Rudolf Virchow (1821-1902)… “Patolojinin babası” Alman doktor.
O’na göre, hastalık biyolojik etmenlerden çok, ortaya çıktığı tarihsel ve maddi koşulların ürünüydü…
O’na göre, hastalık, yabancı bir organizmanın istilasından değil, hücrelerin içindeki düzenin bozulmasından kaynaklanıyordu…
O’na göre, hastalık üreten koşullarla mücadele etmek için, hastaları bedenleri, psikolojileri, toplumsal ve fiziksel çevreleriyle bir bütün olarak değerlendirmek gerekirdi…
Yani, sorun yalnızca beden değildi…
Bu bakımdan, hastalıkların nedenlerini toplumsal ve ekonomik koşullar dışında salt mikroskobik organizmalarda arayan Louis Pasteur gibi meslektaşlarıyla (AS: Pasteur kimyacı idi) ayrı düştü.

Aslında… İki tıp anlayışı arasındaki fark “emeğin ideolojisi” ile “sermayenin ideolojisi” arasındaki mücadelenin sağlık alanına yansımasıydı… (Bu nedenle sizler Pasteur adını bilirsiniz ama halkçı Virchow adını duymamışınızdır!)

Rudolf Virchow dedi ki: “Politika büyük ölçekte tıptan başka bir şey değildir… Hekimlerin fakirlerin doğal savunucuları olmalıdır.” Frederick Engels‘in “İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu” adlı çalışmasından geniş ölçüde yararlandı ve yoksulluk ile hastalık arasındaki ilişkileri göstermek için kitaptaki verileri kullandı.

Dünyada toplumsal sağlığın fikir babası olarak bilindi Virchow…
Çok öğrenci yetiştirdi; Max Westenhoffer bunlardan biriydi.

ÖĞRENCİSİ DR. ALLENDE

Max Westenhoffer (1871-1957) …
1908-1911 arasında Şili‘de görev yaptı. Görevi tıp eğitiminde reform yapmaktı. Ayrıcalıklı sınıf haline gelen hekimlerden, yoksulların kötü koşullarına dek bir dizi rapor yazdı. Şili’li zengin muhafazakârların tepkisini çekti. Sınır dışı edildi..

Fakat 1929-1932 arasında yeniden Şili’de görev yaptı. Tıp fakültesindeki öğrencilerinden biri Salvador Allende idi… Ve Dr. Westenhoffer, 1948-1957 arasında 3. kez Şili’de görev yaptı. Ektiği tohumlar meyve vermeye başlamıştı; Şili’nin Sosyal Tıbbi Gerçekliği eserini yazan öğrencisi Dr. Salvador Allende Sağlık Bakanı idi artık… Öğrencisi, sağlık sorunlarının salt tıbbi bakımına değil, ancak daha ileri sağlık örgütlenmesine, barınmaya, beslenmeye ve çalışma koşullarına dayandığını savundu.

  • Dr. Allende Şili Başkanı olunca toplumsal sağlık hizmetlerini tek tek yaşama geçirmeye başladı.

Ama… CIA‘nın desteklediği Şili’deki faşist askeri cunta, Başkan Dr. Allende’yi katletti.

Darbenin nedenlerinden biri de, “Ölüm İmparatoru” Rockefeller tarafından dünyaya dayatılan “endüstriyel tıbba” Dr. Allende’nin karşı çıkmasıydı…

“YENİ CUMHURİYET”

Darbeyle Şili, neoliberalizmin laboratuvarı oldu.

– Şili’de kişi başına sağlık gideri Dr. Allende döneminde 43 $ iken darbeden sonra 23 dolara indi…

– Kamu sağlık harcamaları darbeden sonra %65 azaltıldı…
– Ulusal sağlık sisteminin toplam harcamalardaki payı darbenin yapıldığı 1973 yılından 1983 yılına kadarki süreçte üçte bir oranında indirildi…
– Yatırım harcamalarının toplam sağlık harcamaları içindeki oranı % 12’den, on yıl sonra %1’e düşürüldü…
– Darbe döneminde doktorların tabip odalarına üye zorunluğu kaldırılarak sağlık sistemi üzerindeki hekimlerin etkinlikleri azaltıldı…

  • Şili’den dünyaya, “sosyal devlet” yerine, güvencesiz, dayanışmasız, özelleştirilmeci rekabetçi ve salt bedeni hedefleyen neoliberal sağlık hizmeti projesi yayıldı…

Benzer yapısal-köklü iktisadi dönüşüm 1976’da askeri darbelerle Arjantin ve 1980’de Türkiye gibi ülkelerde yaşama geçirildi…

Prof. Milton Friedman 1982’de Şili’yi “ekonomik mucize” olarak selamladı. O dönem derin örgütlenme Mont Pelerin üyesi sekiz neo-liberal; Friedrich Hayek, Milton Friedman, George Stigler, Maurice Allais, James M. Buchanan, Ronald Coase, Gary Becker, Vernon Smith’e Nobel Ekonomi Ödülü verildi!
Öyle maskeleme yaptılar ki kim sağcı, kim solcu kafalar karıştı. Neo-liberalizm yalnızca Özal gibi muhafazakâr iktidarların değil, Blair gibi sosyal demokratların da politik yolu oldu.
Amerikalı “solcu neo-conlar” “Yeni Cumhuriyet” adlı dergi çıkardı! “Yeni CHP” buralardan doğdu!

Toparlarsam: Bugün… Şili, tarihinin en büyük protestolarına sahne oluyor; milyonu aşkın insan neo-liberalizmi protesto ediyor. Hedefleri yalnızca hükümet değil, (örneğin sizlere avuç avuç ilaç yutturan, sürekli MR çektiren) neo-liberal iktisadi sistemi değiştirmek.

40 yıllık yalan ezberi siz de yıkın… Ezberlemek bilmek değil çünkü.