Etiket arşivi: Türk Tabipleri Birliği

Taşeron Ölümdür; Yasaklansın!


Taşeron Ölümdür, Yasaklansın!

Başta Türk Tabipleri Birliği (TTB) olmak üzere sağlık alanındaki emek ve meslek örgütleri, Soma’da yaşanan işçi kıyımının birinci ayı olan 13 Haziran Cuma günü TBMM Dikmen Kapısı önünde düzenledikleri basın açıklamasında, taşeron işçilerin iş güvencesi, işçi sağlığı güvenliği sorunları ile sendika ve toplu sözleşme hakkına dair yaşadığı sıkıntıları çözmek yerine kamu kurumları başta olmak üzere her alanda taşeronun önünü açacak nitelikte düzenlemelere sahip olan yasa tasarısına karşı tepkilerini dile getirdiler.

Bazı CHP ve HDP milletvekillerinin de destek verdiği eylemde basın açıklaması metni, Dev Sağlık-İş Genel Başkanı ve DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu tarafından okundu.

Yapılan açıklamada, iktidarı döneminde taşeron işçi sayısını neredeyse on katına çıkaran AKP hükümetinin, Türkiye’yi bir taşeron cumhuriyeti yapmak için bir adım daha attığı belirtilerek, “Bizler bu ülkede sağlık ve sosyal hizmeti üreten emekçiler olarak insanca yaşam ve güvenceli iş talebimiz için mücadeleye devam edeceğiz. Halkın sağlık ve sosyal hizmet hakkı için ve biz sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin insanca koşullarda yaşayıp çalıştığı bir ülkede yaşamak için AKP’nin torba yasasına ve sağlıkta taşerona hayır diyoruz!” denildi.

TTB’nin çağrısıyla tabip odaları da bulundukları illerde sağlık alanındaki emek ve meslek örgütleri ile birlikte “TAŞERON ÖLÜMDÜR, YASAKLANSIN” başlıklı basın açıklamaları düzenledi.

BASIN AÇIKLAMASI

TAŞERON ÖLÜMDÜR, YASAKLANSIN!
13 Haziran 2014

            Soma’da resmi rakamlara göre 301 maden emekçisinin hayatını kaybettiği büyük işçi kıyımının üzerinden bir ay geçti. Bir kez daha gördük, sermayenin sınırsız kar hırsı işçilerin kanıyla, canıyla palazlanıyor. Bir kez daha gördük, sınırsız kar hırsı taşeron düzeniyle katmerleniyor.

            Yıllar önce Sağlık Bakanlığı bir taşeron bakanlığına çevrilirken bizler bu kuralsız, güvencesiz çalıştırma biçimine itiraz etmiştik. Hükümetin Sağlıkta Dönüşüm programına karşı verdiğimiz uzun ve meşakkatli mücadelenin sloganlarından birisi de “Sağlıkta taşeron ölüm demektir” idi. Gelinen noktada taşeron çalışma Türkiye’de çalışma hayatının kanayan bir yarasına dönüştü. Yıllardır inşaatlarda, tersanelerde gün be gün gelen iş kazaları haberleri ve son olarak Soma’da her birimizi yasa boğan 301 insanımızın hayatına mal olan katliam itirazımızın ve tespitimizin haklılığını bizlere gösterdi.

            Biz sağlık örgütleri yaşanılan tüm facialardan sonra bu vahşi ve kuralsız çalışma düzeninin ortadan kaldırılması, taşeron çalışmanın yasaklanması sonucunu çıkarttık. Fakat hükümet bu manzaradan aksi bir sonuç çıkararak taşeronu kaldırmak yerine başta kamu hizmetleri olmak üzere yaşamın her alanında yaygınlaştıracak bir yasayı gündeme getirdi. Bakanlar Kurulu tarafından 30 Mayıs’ta içinde maden işçilerinin çalışma koşulları ve “alt işveren” uygulamasına dair düzenlemelerin yer aldığı “İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” olarak geçen bir “torba yasa” TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na gönderildi.

            Söz konusu yasa taslağında maden işçilerinin çalışma koşullarına dair kısmi iyileştirmeler bulunmakla beraber 650 bini kamuda çalışan 1 milyon yüz bin taşeron işçiyi ilgilendiren çalışma yaşamına dair düzenlemeler de bulunuyor. Tasarı taşeron işçilerin iş güvencesi, işçi sağlığı güvenliği sorunları ile sendika ve toplu sözleşme hakkına dair yaşadığı sıkıntıları çözmek yerine kamu kurumları başta olmak üzere her alanda taşeronun önünü açacak nitelikte düzenlemelere sahip. Yasaya dair temel itiraz noktaları üç işçi konfederasyonu tarafından hükümete iletilerek bu konuda kısmi geri adım attırılması sağlandı. Fakat yasanın ruhunu oluşturan taşeron çalışmayı kamuda başat çalışma biçimi haline getiren düzenlemelerde bir değişiklik yok.

            Bu düzenlemeden en çok da 150 binden fazla taşeron işçi ile sağlık ve sosyal hizmetler alanı etkilenecek. Sağlıkta dönüşüm programı ile sağlık hizmeti paralı hale getirilip, özelleştirilmişti. Bu piyasalaştırma dalgası sağlık emekçilerinin güvencesizleştirilmesiyle kol kola yürümüştü. Şimdi çıkarılmak istenen yasa ile sağlık emekçilerinin geleceği ve halkın sağlığı taşeron şirketlerin insafına terk ediliyor.

            Yeni yasayla iktidar taşeron çalışmayı yerleşik hale getiriyor, yıllardır sağlık alanında tümüyle yasadışı biçimde yaygınlaştırılan taşeronlaştırmaya yasal kılıf hazırlanıyor. Bu Yasa tasarısı ne anlama geliyor?

            Yıllardır taşeron işçiye müjde, kadro haberleri ile gündeme gelen yasada taşeron işçilerin iş güvencesine dair hiçbir düzenleme yok. Kamuda çalışan işçilere kadro söylentileri ile pazarlanan yasada buna dair hiçbir ifade yer almamaktadır.

            Yasa, taşeron işçilerin her işçinin iş kanunundan doğan mevcut haklarını bir yenilikmiş gibi sunarken, başta sendika ve toplu sözleşme hakkı olmak üzere taşerona karşı temel savunma araçlarını da ellerinden alınıyor almaktadır.

            Yasa taşeron işçilerin kadro ve iş güvencesine dair temel umudu olan muvazaa tespitini uzatarak zorlaştırıyor.

            Yasa ile birlikte sağlık çalışanları açlık sınırı altında sendikasız bir şekilde çalıştırılmaya devam edecek, iş güvencesinden mahrum kalacaktır.

            Yasa ile birlikte sağlık hizmeti üretim süreci ihale masalarının konusu olacaktır. Çünkü hastanelerin dezenfeksiyonundan, servis hizmetlerine, tıbbi sekreterlikten laboratuvar hizmetlerine kadar tüm hizmetler ihaleye çıkarılacaktır. Tek amaç, ucuz ve güvencesiz işçiliktir. Her şey “maliyet unsuru”!

            Çok tehlikeli iş yeri statüsünde olan hastanelerde, iş güvenliği önlemleri kâğıt üzerinde bırakılıyor. Taşeron şirketlerin keyfi bildirimleri esas alındığı için birçok işyerinde sağlık hizmeti veren emekçiler sağlık çalışanı olarak tanımlanmıyor. Özel koruma ve çalıştırma düzeneklerinden yararlanamıyor.

            Sağlık çalışanlarının geleceği ve hastalarımızın sağlığı taşeron şirketlerin üç kuruşluk karı için akıl almaz oyunlarına kurban ediliyor.

            İktidarı döneminde taşeron işçi sayısını neredeyse on katına çıkaran AKP hükümeti, Türkiye’yi bir taşeron cumhuriyeti yapmak için bir adım daha atmıştır, bu uğurda halkın sağlığını tehlikeye atacak kadar da gözünü karartmıştır.

            Bizler bu ülkede sağlık ve sosyal hizmeti üreten emekçiler olarak insanca yaşam ve güvenceli iş talebimiz için mücadeleye devam edeceğiz. Halkın sağlık ve sosyal hizmet hakkı için ve biz sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin insanca koşullarda yaşayıp çalıştığı bir ülkede yaşamak için AKP’nin torba yasasına ve sağlıkta taşerona hayır diyoruz!

            İNSAN İHALEYLE ÇALIŞTIRILMAZ; SAĞLIKTA TAŞERON OLMAZ !

Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Türk Tabipleri Birliği
Türk Dişhekimleri Birliği
Türk Hemşireler Derneği
Ebeler Derneği
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği
Türk Medikal Radyo Teknoloji Derneği
Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği

 

 

HEKİME YÖNELİK ŞİDDET DURMUYOR!


HEKİME YÖNELİK ŞİDDET DURMUYOR!

ATO_logosu

 

 

 

 

Değerli Meslektaşımız,

Gaziantep’te görevi başındayken bir hasta yakını tarafından bıçaklanan
Op. Dr. Ersin Arslan, ölümünün 2. yıldönümünde tüm yurtta hekimler ve
sağlık çalışanları tarafından düzenlenen etkinliklerle anıldı.

Dr_Ersin_Arslan_unutturmayacagiz


Türk Tabipleri Birliği
’nin çağrısıyla Tabip Odaları ve sağlık alanındaki emek ve meslek örgütleri 17 Nisan 2014 günü Dr. Ersin Arslan’ın vurulduğu saat olan 12.45’te bulundukları illerdeki hastanelerde toplanarak basın açıklamaları yaptılar.

 

TTB, çeşitli uzmanlık dernekleri ve sağlık meslek örgütlerinin temsilcileri Gaziantep
Dr. Ersin Arslan Devlet Hastanesi bahçesinde bir araya gelerek basın açıklaması düzenlerken, Ankara’da da sağlık emekçileri Numune Hastanesi bahçesinde toplandılar. Tüm katılımcı örgütler adına ortak basın açıklamasını okuyan Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ebru Basa, sağlık çalışanlarının ülkenin dört bir yanında her gün şiddet görmeye devam ettiklerini belirterek,
somut caydırıcılığı olan yasal düzenleme taleplerini tekrar etti.

17 Nisan’ın Dünya’da Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddeti Önleme Günü
ilan edilmesi
 çağrılarını da hatırlatan Basa, bunun gerçekleşebilmesi için
Sağlık Bakanlığı’nın bu öneriyi 19-24 Mayıs tarihleri arasında Cenevre’de yapılacak Dünya Sağlık Asamblesi’ne götürmesini beklediklerini ifade etti.

Basın açıklamasının tam metni için tıklayınız.

Şiddet durmuyor!

Öte yandan, hekime yönelik şiddet, Dr. Ersin Arslan’ın ölüm yıldönümünde bile
ara vermedi. Ankara’da Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi kardiyoloji bölümünde görevli bir uzman doktor, sabah saatlerinde bir hasta ve yakını tarafından darp edildi. Hastanenin sık sık arıza veren otomasyon sisteminde yaşanan sıkıntıdan dolayı muayene olmayı beklemekten sıkılan hastanın doktor odasına girerek hekime bağırması ve hakaret etmesi üzerine güvenliği çağırmak için dışarı çıkmaya çalışan hekim, Yunis Boztepe ve oğlu Mustafa Boztepe’nin saldırısına uğradı.
Yunus Boztepe’nin, uzman hekimin kafasına demir bastonla vurduğu ve
hekimin beyin cerrahisi bölümünde tedavi altına alındığı öğrenildi.

Olayın ardından hastaneye giderek konuyla ilgili bilgi alan ve yaralı hekime ziyarette bulunan Ankara Tabip Odası ve SES yöneticileri, Hastane Başhekimi ile de bir görüşme gerçekleştirdiler. Otomasyon sistemindeki aksaklıkların bile sağlıkçılara şiddet olarak yansıdığını dile getiren yöneticiler, ivedilikle gerekli önlemlerin alınması yönündeki istemlerini ilettiler. Hastaneye gelen ATO Hukuk Bürosu avukatları da, yakınmacı olan hekim adına saldırganlar hakkında gerekli işlemlerin yürütülmesi için çalışmalarına başladılar.

Saygılarımızla.
17.4.14

Ankara Tabip Odası
Yönetim Kurulu

Ankara Tabip Odası yeni dönem kurulları seçildi


Dostlar,

1953 tarih ve 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasası uyarınca kurulan
Türk Tabipleri Birliği ve bağlı Tabip Odaları, 1982 Anayasası’nın 135. maddesi uyarınca tam da bu maddedeki deyimiyle “kamu kurumu niteliğinde
meslek kuruluşu”
dur.

İlgili yasaya göre organları üyelerince yargı gözetiminde gizli oy ve açık sayım – döküm ile kendi üyeleri arasından 2 yıllığına seçilir. Gelir kaynakları yasada gösterilmiştir ve kamusal kaynaklardan destek almaz. Gene de özeksel (merkezi) yönetimin yönetsel vesayeti altındadır.

Örn. Ankara Tabip Odası’nın Yönetim ve Onur kurullarının görevden alınması için
Sağlık Bakanlığı’nın –hiç sıkılmadan– açtığı dava sürmektedir.
Gerekçe ise “insanı” utandırıcı niteliktedir :

Gezi olaylarında ATO üyesi hekimlerin olay yerinde yaralananlara
gönülü ve 
ücretsiz ilk – acil tıbbi yardım yapımış olması..

Oysa Sağlık Bakanlığı, olağandışı durumun gereği olağandışı yönetim – hizmet anlayışına geçememiş ve kalabalık meydanlarda Başbakan RTE’ye göre “destan yaratan” ve bu nedenle de ikramiye ile ödüllendirilen polis zulmünden – kurşunundan yaralanan – gözünü yitiren – kafası ve başkaca kemikleri kırılan – astım krizi, kalp krizi geçiren, gazdan boğulan, panik atağa giren…. pek çok acile hizmet götürememiştir!?

Cankurtaranlar ve kurulması gereken olay yeri gezici (mobil) sağlık ekipleri ilk ve acil tıbbi yardım gereksinen çok sayıda yurttaşa erişememiştir.

  • Toplamda 10’a yakın masum yurttaş, demokratik gösteri – protesto hakkını kullanırken kolluk şiddeti ve kurşunu ile öldürülmüştür!
  • 15-16 insanımız gözünü yitirmiştir. Binlerce yaralı vardır..
  • Bilanço çok ağırdır ve eli kanlı iktidar, üstüne üstlük, yavuz hırsızı da
    bastıran biçimde ön alarak Ankara Tabip Odası hakkında suç duyurusunda bulunabilmiştir!? Benzer yargılama İstanbul Tabip Odası için de sürmektedir.

Bu yapılanlar apaçık faşist baskıdır ve hukuk dışıdır..

Başbakan RTE’yi geçelim –O’nun dosyası zaten çok kabarık-, bir hekim olarak
Sağlık Bakanı M. Müezzinoğlu; kadim Hipokrat’ın kemiklerini sızlatmıştır.

ÇAĞDAŞ HEKİMLERin yönetimindeki Ankara Tabip Odası, tüm bu saldırılar karşısında dik durmasını bilmiş ve ilkeli savaşımını hukuka uygun olarak sürdürmüştür.

Söz konusu davaların ülkenin hukuka bağlı – saygılı yargı yerlerinde reddedilmesini beklemek en doğal hakkımızdır.

Geçen 2 yılda çok zor ve ağır koşullarda özveri ile ve başarılı olarak hizmet veren
seçilmiş tüm arkadaşlarımıza şükranlarımızı sunarız.

Yeni görev alacak – nöbeti sürdürecek mesektaşlarımıza da gönülden başarılar dileriz.

Gazi Mustafa Kemal Paşa‘nın

“Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.” özlemindeki ileti ile

Sivas Kongresindeki Tıbbiyeli Hikmet ve geleneğinin rehber olması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile.
14 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

ATO_logosu

 

 

Ankara Tabip Odası yeni dönem kurulları seçildi

Ankara Tabip Odası seçimleri 13 Nisan 2014 Pazar günü gerçekleştirildi.

“Çağdaş Hekimler” grubu aday listesinin karşısına rakip çıkmadı!

Ankara Tabip Odası Seçimli Olağan Genel Kurulu 12-13 Nisan 2014 tarihlerinde Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesi Hasan Ali Yücel Salonu ve Morfoloji Kantininde gerçekleştirildi. Çağdaş Hekimler grubu karşısında başka listenin çıkmadığı seçimlerin sonucunda ATO kurulları ve TTB delegasyonu yeni dönemi için Çağdaş Hekimler grubu adayları göreve seçildi.

2014-2016 dönemi kurullarına seçilen isimler şöyle:

–Yönetim Kurulu          :

Dr. Haluk Alagöl
Dr. Çetin Atasoy
Dr. Ebru Basa
Dr. Asuman Doğan
Dr. Onur Naci Karahancı
Dr. Mine Önal
Dr. Rıza Özbek

–Onur Kurulu           :

Dr. Derman Boztok
Dr. Vedat Bulut
Dr. Yaşar Çalışkan
Dr. İlhan Günalp
Dr. Aysel Ülker

–Denetleme Kurulu          :

Dr. Bektaş Kaya
Dr. Ali Polat
Dr. Serap Şahinoğlu

–TTB Delegeleri           :

Dr. Sedat Abbasoğlu
Dr. Okan Akhan
Dr. Hande Arpat
Dr. A. Selçuk Atalay
Dr. Caner Aytekin
Dr. Özlem Azap
Dr. F. Güvenç Baran
Dr. Hülya Biriken
Dr. Settar Bostanoğlu
Dr. Zafer Çelik
Dr. Deniz Dülgeroğlu Erdoğdu
Dr. Bayazıt İlhan
Dr. Burhanettin Kaya
Dr. Arif Müezzinoğlu
Dr. H. Özden Şener
Dr. Feride Aksu Tanık
Dr. Ayşe Özdemir Uğurlu
Dr. Melda Pelin Yargıç
Dr. Kerim Bora Yılmaz

Prof.Dr. Nusret H.Fişek’i Anma

Dostlar,

Üstad Fişek‘e ve bu toplantıya emek verenlere şükranla..

Prof. Fişek’in de Cumhuriyet Devrimi’nin bir ürünü olduğunu asla unutmadan!

Sevgi ve saygı ile.
23.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
Nusret Fişek’in 1971’den bu yana öğrencisi

www.ahmetsaltik.net

=========================================

Prof.Dr. Nusret H.Fişek’i Anma

portresi
Halk Sağlığı Önderi

Prof. Dr. Nusret H. Fişek’i
Ölümünün 23. ve
Doğumunun 99. Yıldönümünde
Saygıyla Anıyoruz.
Türk Tabipleri Birliği
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı
Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre için Sağlıkçılar Derneği (NÜSED)
Sevda Cenap And Müzik Vakfı
Çankaya Belediyesi

Prof.Dr. Nusret Fişek Etkinlikleri

3 Kasım 20133 KASIM 2013

15:00 Panel: Sağlık Sorunlarında Günceller
Kolaylaştırıcı: Prof. Dr. Levent Akın
(Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı)
Ulusal Düzeyde Bulaşıcı Hastalık Sorunlarından Örnekler
Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak
(Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı)

Türkiye’de Kanser Gerçeği
Prof. Dr. Tezer Kutluk
(Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Onkoloji Bilim Dalı)

16:00 Düşünce Ortamı: Yüksek Sesle Söyle
Kolaylaştırıcı: Prof. Dr. A. Gürhan Fişek
Konuşmacılar: Prof. Dr. Erendiz Atasü
Doç. Dr. Tuğrul Katoğlu
Bülent Tanık
Ercan Bölükbaşı

17:15 Ödül Töreni
Prof. Dr. Nusret Fişek Halk Sağlığı Hizmet Ödülü
Çocuğun İnsan Hakları Ödülü
13 Ressama “Çocuk Dostu Belgesi” Verilmesi

17:30 Kokteyl ve “Her Şey Çocuklar İçin” Karma Resim
Sergisi’nin Gezilmesi

18: 00 Barış Dinletisi
Günay Tuskaya (Piyano Resitali)

3 Kasım 2013 Pazar
Yer: Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi
Kennedy Cad. No: 4 Kavaklıdere / Ankara

================================

Üstad Fişek‘e ve bu toplantıya emek verenlere şükranla..

Prof. Fişek’in de Cumhuriyet Devrimi’nin bir ürünü olduğunu asla unutmadan!

Sevgi ve saygı ile.
23.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
Nusret Fişek’in 1971’den bu yana öğrencisi
www.ahmetsaltik.net

‘Gezi’ şiddetinin En Yakın Tanıkları Hekimlerdir


‘Gezi’ şiddetinin En Yakın Tanıkları Hekimlerdir

TTB_logosu
27 Temmuz 2013 günü Emniyet Genel Müdürlüğü
Türk Tabipleri Birliği’ne (TTB) bir yazı gönderdi.

 

 

Yazıyla Gezi olaylarında 12 kişinin kör olduğu iddiaları üzerine araştırma yapıldığı, üç kişinin kimlik bilgilerine ulaşıldığı, diğerlerinin bilgilerine ulaşılamadığı, sorumlular hakkında işlem yapılması amacıyla TTB açıklamalarında
yer alan “12” kişinin bilgilerinin istendiği belirtiliyordu. Hastaların rızaları olmaksızın TTB’nin kişilerin kimlik bilgilerini vermesi elbette olanaklı değildi. TTB,
Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bu durumu açıklayan bir yazı yazdı.

TTB’nin yanıt yazısı üzerinden ise kimi yayın organlarında TTB’yi ve hekimlik değerlerini hedef alan haberler yer aldı.

Konu ile ilgili TTB ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından 18 Eylül 2013 tarihinde TTB’de basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısına TTB 2. Başkanı
Prof. Gülriz Erişgen, TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan ve
TİHV Genel Sekreteri Dr. Metin Bakkalcı katıldı.

18 Eylül 2013

Yaşananların En Yakın Tanıkları Hekimlerdir

  • Hepimizin gözü önünde gerçekleşmekte olan vahşi polis şiddetini görünmez kılmaya çalışanlara bu vahşete maruz kalanların
    en yakın tanıkları olan hekimler olarak sesleniyoruz!

Son dönemde salt ülkemizin değil tüm dünyanın tanıklığında vahşi bir polis şiddeti yaşanmaktadır. Polis, göz yaşartıcı kimyasal kullanarak barışçıl gösterileri hedef almış, milyonlar doğrudan ya da dolaylı olarak bu şiddetin hem mağduru hem de tanığı olmuştur.

Dahası, tazyikli su, gaz bombası kanisteri, plastik mermi ve türevleri gibi diğer şiddet araçlarının işkence ve kötü muamele uygulaması niteliğinde kullanımına bağlı olarak binlerce insan yaralanmıştır.

İçişleri Bakanlığı’nın kendisi 23 Haziran 2013 günü medya organlarına yansıyan
“Gezi Raporu”nda daha Haziran ortasında 4 bine yakın insanın yaralandığı söylemiştir.

Türk Tabipleri Birliği’nin olaylar sırasında hekimler ve tabip odalarından derlediği göstericilerin sağlık durumlarına ilişkin veriler çok değerli bilgi kaynağı olmuştur.
Bunun yanında Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na yapılan başvurular hakkında bilgi vermek ayrıca aydınlatıcı olacaktır. 08 Eylül 2013 tarihi itibarıyla polis şiddetine maruz kalan binlerce insandan sadece Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) beş tedavi merkezine, ‘Gezi/Taksim sürecinde maruz kalınan işkence ve/veya kötü muamele ile ilgili tedavi/rehabilitasyon ve belgeleme amacıyla 297 kişi başvuruda bulunmuştur.
Bu başvurularımızda kafa travması, kırıklar (kafa kemiği, burun kemiği, göz çevresi kemikleri, el ve kol,  ayak bileği, kaburga, diş), vücudun çeşitli yerlerinde laserasyonlar (cilt yırtıkları), yumuşak doku travmaları, Akut Stres Bozukluğu başta olmak üzere çeşitli ruhsal tanılar söz konudur. Bu 297 başvurudan maalesef beşi “glob (göz küresi) kaybı” tanısı ile tam görme kaybıyla sonuçlanan polis şiddetine maruz kalmıştır.

Yine, iki kişi kafa travmasına bağlı olarak görme kaybı yaşamakta olup, tedavilerine devam edilmektedir. İki başvurumuz “glob perforasyonu (göz küresindende delinme)”, üç başvurumuz “retina dekolmanı (göz iç arka duvar ayrılması)” tanısı ile cerrahi operasyon geçirmiş olup, tedavileri sürmektedir. Bir başvurumuz ise ciddi kornea travması nedeniyle halen tedavi görmektedir. Yanı sıra, gerek tazyikli su nedeniyle gerekse kafa travmasına bağlı olarak onlarca başvurumuz geçici görme kaybı yaşamıştır. Görülmektedir ki, yalnızca TİHV’e yapılan başvurular, halen tedavileri ya da cerrahi işlemleri devam etmekte olduğu da göz önünde bulundurulduğunda,
maruz kalınan vahşi polis şiddetinin görünen yüzünün sınırlı bir tarafını temsil etmekte, bu haliyle bile 13 göz / görme kaybı olgusu ile karşımıza çıkmaktadır.

Görülmektedir ki, binlerce yaralanma olgusunun oransal olarak küçük bir bölümünü oluşturan TİHV’e yapılan başvurular içindeki görme kayıpları bile TTB verilerinin
çok üzerinde bir soruna işaret etmektedir.

Türk Tabipleri Birliği, ‘Kimyasal Gösteri Kontrol Ajanlarıyla Temas Edenlerin Sağlık Sorunları Değerlendirme Raporu’nda 11.155 yanıt üzerinden elde edilen bulgulara ve yanıtlara göre; zarar gören, sağlık sorunu yaşayan insanların hastaneye başvurma ya da götürülme oranları %5 düzeyindedir.   Bu durum aynı zamanda fişlenme, soruşturmaya uğrama vb. kaygılarla sağlık kuruluşlarından sağlık hizmeti alamayan/almayan önemli bir hasta grubu olduğunu ortaya koymaktadır.

Sıradan bir internet taramasında ilgili kayıtlara ulaşabilmenin ötesinde, yaşanan
bu şiddetin her bir karesi, görüntüsü pek çoğumuzun hafızasına da kaydedilmiştir.

Hal bu kadar açık iken, ‘Gezi / Taksim sürecinin başından beri gelişmeleri doğru,
yansız ve objektif olarak aktarmaktan, dahası polis şiddetini ve yaşanan hak ihlallerini dile getirmekten kaçınan kimi medya organları, son günlerde “Tabip Edebiyatı”
“Gezi Suskunluğu” “Türk Tabipleri Birliği’nin gezi yalanı” gibi başlıklarla arka arkaya yayınlar yapma cesaretini gösterebilmektedir.

Bu yayınlarda olduğu gibi vahşi polis şiddetini ‘görünmez kılma’, ‘meşrulaştırma’ amacı ile konuyu gayri-ahlaki, gayri insani bir şekilde ölen ve yaralanan insanlarla ilgili ‘basit’ bir rakamsal tartışmaya boğmaya çalışmak değerler yitimindeki tehlikenin geldiği boyutu göstermektedir.

Bir meslek örgütü sorumluluğunun gereği TTB’nin toplumsal olaylarda yaralanan,
zarar gören insanlarla ilgili verdiği tarafsız ve güvenilir bilgiler mesleğimizin temel ilkelerine azami özen gösterilerek kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Zarar vermeme, yararlı olma, aydınlatılmış onam ve mahremiyet/hasta hekim ilişkisinde hekimin sır saklama yükümlülüğü ile korunan özerklik ve adalet hekimlik meslek uygulamalarının tümü için geçerli dört temel etik ilkedir. Bu nedenledir ki, bu süreçte de TTB tarafından toplanan bilgiler hastaların kimlik bilgilerinden arındırılmış olarak toplanmaktadır.

Varlık nedeni insan yaşamını korunması ve geliştirilmesi olan biz hekim ve sağlıkçılar son dönemdeki vahşi polis saldırısına maruz kalanların ülke sathında en yakın tanıkları olduk. ‘Olağandışı koşullar’ olarak adlandırılan bu ortamda mesleğimizin gereklerini yerine getirdik.

İnsan eliyle oluşturulmuş fiziksel ve ruhsal travmaya maruz kalan binlerce kişinin
adalete erişebilmesi önündeki engelleri kaldırmakla sorumlu olan siyasal iktidar;
bu süreçte bütün saldırılara rağmen, tıbbi etik ilkeler gereği sağlık hizmeti sağlayan hekimler ve TTB’yi, toplumun gerçeğe erişim hakkını da çiğneyerek, Sağlık Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, bazı basın ve medya organları vasıtasıyla hedef haline getirmeye çalışmaktadır. Bu girişimlerden önce de TTB ve Ankara Tabip Odası (ATO) Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından bir anlamda “fişlenmiştir”. Dava dosyaları üzerinden kamuoyuna da yansıdığı üzere Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan fezlekede birçok meslek örgütü ve sendika ile birlikte TTB ve Ankara
Tabip Odası  “hükümet muhalifi sivil toplum örgütleri” olarak ilan edilmiştir.

Söz konusu fezlekede TTB ve Ankara Tabip Odası’na yöneltilen suçlamalar eylemci gruplara kamuoyu desteği sağlamak, Yargı ve Ankara Emniyet Teşkilatı üzerinde psikolojik baskı oluşturmak,“Polis tarafından yapıldığı iddia edilen orantısız güç kullanımı ile ilgili, savcılığa bireysel olarak suç duyurusu yapılması yönünde
teşvik etmektir. Ne 
yazık ki, aynı anlayışın devam ettiği, hekimler ve TTB üzerinde
polis ve medya baskısı oluşturulmaya çalışıldığı görülmektedir.

TTB ve TİHV bu tür baskılarla ilk kez karşılaşmamaktadırlar. Bu kurumlar tüm dünyadaki saygın konumlarını böyle zamanlardaki tutarlı, ahlaki duruşları ile uluslararası insan hakları kuruluşları ve Dünya Tabipler Birliği’nin yayınladığı tutum belgelerine
uygun davrandıkları için kazanmışlardır.

Bilinmelidir ki, hekimlik hizmeti etik ilkelerle yürütülür. Hasta-hekim ilişkisindeki güvenin korunmasında sır saklama yükümlülüğü önceliklidir. Hiçbir tıbbi bilgi, insan onuruna ve değerlerine aykırı olarak kullanılamaz. Basın da, özellikle bu tip olağandışı dönemlerde sorumlu habercilik yapmakla yükümlü olup, taraflı davranmaktan kaçınmalıdır.

Bütün toplum kesimlerini etkileyen bu ağır ihlallerin gerçekleştiği ortamda siyasal iktidar insanların esenliği için çalışan kurumlardan elini çekmeli ve üzerine düştüğü üzere, hele de başvurusu yapılmış yüzlerce suç duyurusunun varlığında traji-komik Emniyet Genel Müdürlüğü yazışmaları ile değil Birleşmiş Milletler’in Paris Prensipleri‘ne dayalı etkili, tarafsız, bağımsız soruşturma yürütülmesini ve faillerin yargılanmasını sağlamalıdır.

Türk Tabipleri Birliği
Türkiye İnsan Hakları Vakfı

==============================================

Dostlar,

TTB, Gezi direnişi ve ülke genelinde demokratik direnişler kapsamında son derece başarılı hizmetler verdi ve hekimlik mesleğinin onuruna yaraşır bir bilimsel örgüt duruşu sergiledi.

Bu tutumu tümüyle destekliyoruz.

Konuya ilişkin web sitemizde epey yazı yer almıştır.

  • Bu basın açıklamasına da açık desteğimizi belirtiyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
20.9.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

İşyeri Hekimliği Yönetmeliğinin iptali istendi


İşyeri Hekimliği Yönetmeliğinin iptali istendi

TTB_logo

Hatırlanacağı üzere 6331 sayılı
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın TBMM’de görüşülmesinde de
Türk Tabipleri Birliği çalışanların sağlıklarının korunması için işyeri hekimliği hizmetlerinin etkin biçimde sunulmasını sağlamak ve işyeri hekimlerinin özlük haklarını korumak için gerekli önerileri TBMM’ye sunmuştu.

Bu öneriler dikkate alınmaksızın, Meclis’teki sayısal çokluğa dayanılarak, etkin bir tartışma yürütülmeksizin çıkartılan Yasa halen Anayasa Mahkemesi önündedir.

Bu Yasa’ya dayanılarak 20 Temmuz’da çıkartılan “İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik” ile ilgili olarak da hazırlık sürecinde Bakanlıkla yaklaşım ve önerilerimiz paylaşılmıştır. Ancak, yalnızca demokratik görüntü vermek adına yapılan toplantıda konuşulanların hiçbiri metne yansıtılmaksızın ilgili yönetmelik aynı biçimde yürürlüğe konulmuştur.

Yönetmelik bu durumuyla işyeri hekimliğini bütünüyle taşeronlar eliyle verilen hizmete dönüştürmektedir. Ayrıca, işçi başına ayda 4 dakikada üç sayfa boyunca sıralanan görevlerin yapılması beklenmekte; eksik olduğunda ise işyeri hekimliği belgesinin iptaline varan yaptırımların uygulanabileceği düzenlenmektedir.

Pek çok açıdan hukuka aykırı olan Yönetmeliğin, işyeri hekimliği hizmetinin taşeron şirketten hizmet alımı suretiyle karşılanması, işyeri hekimliğini işverenin üstlenmesi, işyeri hekimlerinin çalışma süreleri ve tam gün işyeri hekimi çalıştırılması gereken
işçi sayıları, Halk Sağlığı Uzmanlarına işyeri hekimliği ve eğiticilik belgesi verilmemesi, kamuda görevli hekimlerin kurumlarında işyeri hekimi olarak görevlendirilmelerinde
ve tam gün tek hekim olarak vardiyalı işletmelerde çalışanların çalışma sürelerinin bölünememesine ilişkin kuralların yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle
Türk Tabipleri Birliği tarafından dava açıldı.

Gelişmeler ayrıca paylaşılacaktır.
(http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/yonetmelik-4022.html, 19.9.13)

TBB Başkanı : ‘İktidar; eleştireni düşman ilan ediyor’

Dostlar,

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu,
ülkemizin yetiştirdiği çok değerli Ceza Hukuku uzmanlarından biridir.
Gönül arzu eder ki, Türkiye temel sorunlarını çözmüş ve demokrasisi yolunda bir ülke olsaydı, Feyzioğlu hoca da Ceza Hukuku bilim dalına değerli katkılar vermeyi öncelikli çalışma alanı tutsaydı. Ancak koşullar, durumdan görev çıkartmayı ve Cumhuriyet’in kalelerini öncelikli olarak savunmayı zorunlu kılıyor.

Bizim sitemizin (www.ahmetsaltik.net) varlık nedeni de budur..

Her gün birkaç saatimizi, ülkemizin AYDINLANMA SAVAŞIMI için web yazılarımız için tüketiyoruz. Mesleğimiz ve Bilim aşkımızı da at başı götürmek istiyoruz; bu yüzden de sitemiz 2 yapışık parça gibi.. Benzetmek uygunsa beynin 2 yarım küresi gibi..
Bu yüzden Tıpta Uzmanlık alanımız olan HALK SAĞLIĞI – TOPLUM HEKİMLİĞİ – KORUYUCU HEKİMLİK – SAĞLIK HİZMETLERİNİN YÖNETİMİ – İŞ VE MESLEK HASTALIKLARI.. alanlarında da yazıyor ve ders notlarımızı çok sevgili öğrecilerimize, ilgililerine sürekli güncelleyerek sunuyoruz..

Yıllar var ki, ayağımızı uzatarak gazete, kitap, dergi vb. okuduğumuz, TV programı izlediğimiz.. yok gibi.. Bilgisayarımız hep önümüzde ve gerekli notları alarak, güncellemeleri yaparak.. çalışıyoruz.. Bu durum tatilde de böyle.. Mutlak bir tatil
söz konusu değil zaten..

Dolayısıyla Ankara Üniversitesi’nin (ki Cumhuriyet’in kurduğu ilk üniversitedir!)
2 akademisyeni olarak Sn. Feyzioğlu’nu çok iyi anladığımızı, derin bir özdeşim (empati) içinde olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.

  • TBB Başkanı Prof. Feyzioğlu’nu gönülden destekliyoruz ve çok değerli çabaları için teşekkür ediyoruz. O, hepimizin hukukunu savunuyor..

Biz de geçmişte meslek örgütümüz Türk Tabipleri Birliği‘nde değişik yönetim görevlerinde yıllarca emek verdik. ADD’de neredeyse 20 yıldır çabalıyoruz..

Buradan varmak istediğimiz şu ki :

Özellikle AKP iktidarı ile Cumhuriyet’i başkalaştırma saldırıları son 11 yıldır tepe yaptığından, ülkemizde bilim ve sanat – kültür de özlenen düzeyde gelişip ilerleyemiyor. Aydınlarımız, sanatçılarımız, bilim- sanat – kültür insanarımız enerjilerinin önemli bir bölümünü siyasal iktidarın saldırılarına karşı Cumhuriyet’in temel değerlerini savunmaya ayırmak zorunda kalıyorlar.. Dahası, tertip – düzmece suçlamalara dayalı davalarla ölçüsüz biçimde hapisle cezalandırılıyorlar!

Bir başbakanımız var ki, büyük emeklerin taş yontularını “ucube” ilan ederek
ve hatta yıktırarak (Sanatçı Mehmet Aksoy’un Kars’ta yıktırılan Kars’ta yıktırılan ‘İnsanlık Anıtı’) “ucube” davranışlardan kendisini kurtaramıyor. (Bkz. dipnot 1)

26 Nisan 2011: İnsanlık Anıtı’nda yer alan iki iki heykelden birinin baş bölümü saat 10.12’de ’Allahuekber’ denilerek kesildi! Taliban’ın Afganistan’ında olduğu gibi!

14 Haziran 2011: “İnsanlık Anıtı” yıkılarak tümüyle ortadan kaldırıldı. Sanatçı Aksoy, yapıtına “Ucube” denmesini dava etti. Başbakan bu sözünün “eleştiri” sayılmasını savundu… Biz de benzer gerekçelerle Başbakan’ın o davranışını “ucube” olarak niteleyerek eleştiri hakkımızı kullanmak istiyoruz.

Aldığı eğitim, bu kısır döngüden kendisini kurtarmaya yetmiyor..
Cumhuriyet’in 90 yıllık uygarlık birikimi adına ne varsa düşman ilan edilmiş durumda..
Hatta aldıkları eğitim (!?) bu yönde militanca çalışmayı misyon olarak yüklemiş!

  • Türkiye bir “politik sıkıyönetim” altına giderek irtica yeşiline bulanıyor..

Büyük Atatürk’ün kadim SÖYLEV’inin (NUTUK) sonundaki GENÇLİĞE SESLENİŞ koşulları fazlasıyla gündemde.. Doğallıkla savunma tepkisi de..

Türkiye, AKP kuşatmasını da yaracak tarihsel birikime hiç ama hiç kuşku yok,
fazlasıyla sahiptir. Başbakan R.T. Erdoğan, gelişmelerden ders almamaktadır.
Gezi’den sonra ODTÜ’de de benzer kibir – baskı – tepeden inmecilik – hiçe sayma despotizmi sürmektedir. Siyasal lteratüre tipik olarak denk düşen bir durumdur..

Bütün diktatörlerin hazin sonu, hiç kuşku yok, tarihbilimsel determinizm ile
Sn. Erdoğan’ı da, O’nu durdur(a)mayan AKP’sini de portföyüne vaka-i adiye olarak katacaktır.

R.T. Erdoğan için “hala” geç değildir..

  • Erdoğan, sağlık gerekçeleri ile görevden yumuşakça çekilebilir ve yurtdışına yerleşebilir.. Hakkında hayırlı olacak davranış budur, dostça bir kez daha yazmış olalım.. (Gönül ister ki, hukuk dışına çıkan eylemlerinin hesabını da versin..)

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 7.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Dipnot 1 :

26 Nisan 2011: İnsanlık Anıtı’nda yer alan iki iki heykelden birinin baş bölümü saat 10.12’de ’Allahuekber’ denilerek kesildi! Taliban’ın Afganistan’ında olduğu gibi!

14 Haziran 2011: “İnsanlık Anıtı” yıkılarak tümüyle ortadan kaldırıldı. Sanatçı Aksoy, yapıtına “Ucube” denmesini dava etti. Başbakan bu sözünün “eleştiri” sayılmasını savundu… Biz de benzer gerekçelerle Başbakan’ın o davranışını “ucube” olarak niteleyerek eleştiri hakkımızı kullanmak istiyoruz…

====================================

TBB Başkanı : ‘İktidar; eleştireni düşman ilan ediyor’

Erdoğan’ın, adli yıl açılışındaki konuşması nedeniyle yaptığı suçlamalara yanıt veren Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu,
  • “Türkiye’de demokrasinin temel sorunu, siyasi iktidarı eleştiren
    her kişi ve kurumun maalesef düşman ilan edilmesidir.” dedi.

TBB_Baskani_Metin_FeyziogluBaşbakan Tayyip Erdoğan, kendisini eleştiren Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun konuşmasını hedef alarak “bir daha böyle bir durum olursa” açılışa
asla gitmeyeceğini açıkladı. Prof. Dr. Feyzioğlu ise Yargıtay başkanının konuşması diye bir yasa hükmünün de olmadığına işaret ederek “Yargının kurucu unsuru olmamızdan kaynaklanıyor. TBB başkanı açılışta konuşmasın demek, avukatlar yargının kurucu unsuru olmasın demektir.” yorumunu yaptı. Feyzioğlu, iktidarı eleştiren herkesin düşman ilan edildiğini söyledi.

G20 zirvesine katılan Başbakan Tayyip Erdoğan, TBB Başkanı Feyzioğlu’nun siyasete, yürütmeye ve yargıya yönelik eleştirilerini “Baro başkanının yargı yılının açılışında konuşması yanlış. Yargıtay Kanunu’nda böyle bir hakkı yok. Baro başkanı konuşmasında siyaseti, yürütmeyi ve yargıyı suçladı, ama bizim buna cevap verme hakkımız yok. Bir daha böyle bir durum söz konusu olursa, açılışa asla gitmem.
Ayrıca, yargı yılı açılışı gereksiz bir durum. Hükümet yılı açılışı var mı?
Yargı açılışını kendi içinde yapsın.” yaklaşımıyla değerlendirdi.

Başbakan’ın sözlerini sorduğumuz TBB Başkanı Metin Feyzioğlu,

“Bizim işimiz polemiğe girmek değildir, hizmet etmektir… Konuşmam doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen, kişileri hedef almayan, işlemleri değerlendiren bir konuşmadır.” dedi.

Siyasal iktidarın eleştirileri hakaret ve saldırı olarak almasını eleştiren Feyzioğlu,

“Türkiye’de demokrasinin temel sorunu, siyasi iktidarı eleştiren her kişi ve kurumun maalesef düşman ilan edilmesidir. Ayrıca ben söylediklerime karşı cevap verenlerin Avukatlık Kanunu ve baro seçimleri konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığını düşünüyorum. Bu konuda bilgi eksikliğini gidermeye her zaman hazırım.”
diye konuştu.

Feyzioğlu, adli yıl açılış konuşmasında bile en az üç kez iktidara el uzattığını belirterek şu değerlendirmeyi yaptı:

“Gelin Türkiye’yi demokrasi ve insan haklarında zirvelere taşıyalım, bunu birlikte yapabiliriz.. dedim. Elim hâlâ dostça uzanmış beklemekte. Milletin milyonlarca bireyi ne dediğimi, nasıl dediğimi gördü, anladı ve destekledi. Ben siyasal iktidarın da buradan arındığı takdirde söylediklerimin objektif olarak doğru olduğunu anlayacağından eminim.”

Başbakan’ın Yargıtay Kanunu’nda, TBB başkanının konuşma hakkı diye bir hükmün olmadığına ilişkin sözleri anımsattığımız Feyzioğlu,

“Geleneksel bir uygulamadır. Yargıtay başkanının konuşması diye bir kanun hükmü
var mı? O da yok. Yargının kurucu unsuru olmamızdan kaynaklanıyor.
TBB başkanı açılışta konuşmasın demek, avukatlar yargının kurucu unsuru olmasın demektir. Yargının bağımsız olması gereken bir ülkede yürütmenin yargı organına talimat veremeyeceği kanaatindeyim.” dedi.

Cumhurbaşkanlığı adaylığı

Öte yandan Feyzioğlu, bazı gazeteciler tarafından Cumhurbaşkanlığı için aday gösterilmesinden dolayı onur duyduğunu ifade ederek,

“Ancak ben şu an, yalnızca bulunduğum göreve en iyi şekilde hizmet etmek istiyorum. Bunun dışında başka bir makam amacım yok. Makamların insanlar tarafından yükseltildiğine inanıyorum. Destekleri için herkese tekrar teşekkür ediyorum.”
diye konuştu. (Cumhuriyet, 7.9. 2013)

New York’tan ‘Gezi’ye Bilimsel Destek


Dostlar
,

New York’tan ‘Gezi’ye Bilimsel Destek” başlıklı aşağıdaki haber,
TTB (Türk Tabipleri Birliği) sitesinde yer aldı.
(http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/newyork-3952.html, 27.7.13)

Paylaşmak istiyoruz..

Bu çabayı gösteren yurtdışındaki yurtsever meslektaşlarımıza teşekkür ederiz..

Özellikle Harvard Tıp Fakültesi’nden Dr. Emrah Altındiş, Almanya Iniversitat Dresden, Medical School’dan Dr. Çağhan Kızıl, Amerika Türk Doktorları Birliği üyesi
Dr. Zuhal Ergönül
‘e…

Sevgi ve saygı ile.
27.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

New York’tan ‘Gezi’ye Bilimsel Destek

alt

New York’ta Nobel ödüllü bilim insanları ve bir grup akademisyen, ‘Gezi Parkı’ göstericilerine ve Türkiye’de doktorlara karşı hükümetin tavrını kınamak için
basın açıklaması yaptılar.

Manhattan The New School, Wolff Konferans Salonu’nda yapılan basın toplantısına, Harvard Tıp Fakültesi’nden Dr. Emrah Altındiş, Almanya Iniversitat Dresden, Medical School’dan Dr. Çağhan Kızıl, Amerika Türk Doktorları Birliği üyesi Dr. Zuhal Ergönül ve İnsan Hakları için Doktorlar Kuruluşu temsilcisi DeDe Dunevant konuşmacı olarak katıldılar.

Basın toplantısında, Türkiye hükümetinin göstericilere ve sağlık görevlilerine uyguladığı orantısız ve yasadışı şiddetin önceden görülmemiş boyutlarda yaralanmalara ve ölümlere sebep olduğuna dikkat çekildi.

Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz günlerde Dünya çapında tanınmış bilim insanları Türkiye’de cereyan eden ‘Gezi Parkı’ gösterileri sırasında hükümetin masum insanlara uyguladığı orantısız güç ve aşırı derecede göz yaşartıcı gaz kullanımı üzerine endişelerini dile getirmek amacıyla bir araya gelerek bildiri yayınlamışlardı.

Science Dergisi’nin 19 Temmuz 2013 tarihli sayısında yayınlanan bildiride,
dördü Nobel ödüllü 25 bilim insanı, Türk Hükümeti’ne barışçıl göstericilere
uluslararası hukuka uygun bir şekilde davranması çağrısında bulunmuştu.

Basın toplantısında, böyle bir bildirinin bilim insanları ve tıp uzmanlarının kaleminden ortaklaşa çıkmış olmasının, Türkiye’de işlenen insan hakları ihlallerinin boyutunun ve duruma müdahalenin gerekliliğinin göstergesi olduğu ifade edildi.

Yapılan basın açıklamasına göre    :

Barışçıl amaçlı yapılan gösterilere katılan eylemcilerin 31 Mayıs günü orantısız bir şiddete başvurularak dağıtılması üzerine, Haziran ayında Türkiye’nin 79 ayrı şehrinde yapılan gösterilere resmi rakamlara göre toplam 2,5 milyon kişi katıldı.

Türkiye Hükümeti’nin aşırı miktarda göz yaşartıcı gaz ve polis şiddetine başvurduğu olaylar, sayısı gittikçe artan ölüm ve yaralanmalara sebep oldu. 15 Temmuz 2013 tarihinde Türk Tabipleri Birliği’nden verilen son bilgilere göre, gösterilerde

  • 63’ü ağır olmak üzere 8163 kişi yaralandı, 
  • 3 kişi henüz yaşamsal tehlikeyi atlatamadı. 
  • 106 kişi kafa travması geçirdi, 
  • 11 kişi gözünü yitirdi. 
  • 5 kişi de yaşamını yitirdi.

Hastaneler ve geçici olarak kurulan revirler de, yaralıların tedavi edildiği kapalı alanlara biber gazı atılmak suretiyle polis tarafından hedef alındı.

Tıbbi malzemelere el konularak pek çok sağlık görevlisi gözaltına alındı.

Hükümet ayrıca, İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri’ni tutuklamak ve protestolar sırasında gerçekleşen yaralanmalar ve ölümleri gösteren bilgileri saklamak yoluyla TTB’ni büyük ölçüde baskı altına aldı.

Türk Tabipler Birliği, kimyasal maddelere maruz kalan bireylerin yaşadığı yan etkileri daha iyi tespit edebilmek için internet üzerinden 11.115 kişinin katıldığı bir anket düzenledi.

Dünya Tabipler Birliği‘nin, doğrudan Başbakan’a gönderdiği mektuplarda
topluma karşı aşırı şiddet ve kimyasal madde kullanımı kınandı.

70’e yakın ülkeden 500’ün üzerinde eğitim ve bilim kuruluşuna üye 4000’den çok akademisyenin imzalarıyla desteklediği, barışçıl göstericilere uygulanan aşırı polis şiddetini kınayan ve göstericilerin temel anayasal haklarını özgürce kullanmalarını destekleyen bir bildiri yayınlandı.

alt

alt     alt

alt

Seçkin Bilim insanlarına, eli kana bulaşan ve 5 insanımızı öldüren,
Türkiye’deki AKP vahşetine göz yummadıkları ve
açıkça kınadıkları için teşekkür ediyoruz. Dayanışmayı sürdürmelerini diliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
27.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
 

Yeni İşyeri Hekimliği Yönetmeliği ve Ülkemizde İşçi Sağlığı’nın Perişan Halleri


Dostlar
,

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB), bir yönetmelik düzenlemesi daha yaptı..

“İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik” güncellendi. Bu yönetmeliğin temeli 1980’lere uzanıyor. Arada ve 3 yıl önce de değişiklik geçirmişti

20 Temmuz 2013’te RG’de yayımlanarak yürürlük alan son değişikliğin gerekçesi

“6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası”.

ÇSGB bir yandan dikiyor, bir yandan da söküyor. (Haydi yapıp – yıkıyor demeyelim..)

Bu son yasa (6331) sözde iş sağlığı ve güvenliğini iyileştirmek için geçtiğimiz yıl çıkarıldı. Taslak 8 yıl kadar TBMM arşivlerinde bekledi. 220 milyon €’luk Avrupa’nın
en büyük AVM inşaatında çıkan Esenyurt yangınında (13.3.12) 11 işçi naylon çadırlarda yanarak kavrulunca bu taslak anımsandı. Yer yer epey de sıkı hükümler kondu.

Ancak “iyi saatte olsunlar” (sermaye; özellikle küresel sermaye eklemlenmiş yerli sermaye!) toplumsal duyarlık biraz düşünce kulislerine gene başladı. İlk olarak 6495 sayılı Torba Yasa ile (halen Cumhurbaşkanı’nın önünde) kimi yerlerde 1-2 yıl ertelemeler getirildi. Sonra da sıra Yönetmeliklerle kısıtlamalara geldi.

Sermaye hazretleri ne buyuruyorsa öyle oluyor..
Gerçek vesayet ne askeri, ne de başka bir güç..

Türkiye’de gerçek ve mutlak egemen sermaye!
Özellikle küresel finans-kapital ile bütünleşen yerel sermaye..

Anılan yönetmelikle İş Sağlığı Güvenliği (İSG) hizmetleri, 6331 sayılı yasanın muradına tuhaf – acı bir ironi ile aykırı olarak deyim yerinde ise “kuş”a döndürülüyor..

Siz bekleyedurun iş kazası ve meslek hastalıklarında iyileşmeyi….
Meslek hastalıkları zaten yok gibi.. En son 2011 SGK rakamı 697!
Oysa benzer nüfuslu ama İSG koşulları çok daha iyi Almanya’da yılda 80 bin,
ABD’de 400 bin!

İş kazalarını bile siz “azaltabilirsiniz” ! Yollarını biliyorsunuz ama yazalım :

1. Kamu sektörünü tasfiye ettikçe özel sektörde iş kazalarını “örtmek” kolaylaşır.
2. “Kayıtdışı” çalıştırırsınız (resmi verilerle halen 24+ milyon kayıtdışı çalışan; çalışanların %44’ü!), gariban işçi ne iş kazası bilir ne de hakkını savunacak sendikaya, paraya sahiptir..
3. Kayıt içi çalışan 13,5 milyon işçide de iş kazalarının bir bölümünü (?) cep harçlığı kadar “kan parası” ile kapatırsınız.
4. Sendikal örgütlenmeyi avuç içinde kar gibi eritmeye devam edersiniz.
Anayasa değişikliği ile 1’den çok sendikaya üyelik gibi ucube – tuzak düzenleme yaparsınız; yandaş sendikalaşmaya hız verirsiniz.. 1980’de %50 olan sendikalılık oranı (3 milyon işçinin 1,5 milyonu), Ocak 2013’te 10,88 milyon işçinin ancak %6’sı!
(Çalışma Bakanlığı Tebliği, RG: 26.1.13).
5. Gerekirse “iş kazasının” yasal tanımını bile değiştirirsiniz..

Ama mızrak gene de çuvala sığmaz, ölümcül iş kazalarında Hindistan ve Rusya sonrası dünyada 3., Avrupa’da 1. olursunuz.. Dönemin Çalışma Bakanı Ömer Dinçer‘in açıklaması için dipnota (2) bakınız.

1932’den beri üyesi olduğunuz ILO’yu (Uluslararası Çalışma Örgütü) “kandırmaya” (!) yeltenir, 221 dolayındaki ILO Sözleşmesinden (Convention) 56 kadarını “başkalaştırarak” iç hukukunuza aktarır, geri kalan 3/4’ünü ve ILO’nun Tavsiye Kararlarını (Recommendation) ise tümüyle görmezden gelirsiniz. Ama sizi yıllarca uyarıdan sonra ILO Haziran 2013’te Türkiye’yi “Kara Liste” ye almak zorunda kalır..

Biz çok utanıyoruz çooook..
– 2011 sonunda yıllık 70 bine varan “resmi” iş kazasından, ;
– 1700 iş kazası + 10 meslek hastalığı = 1710 emekçi ölümünden,
– 2086 işçinin sürekli işgöremez duruma düşmesinden..
– Çook ağır çalışma koşullarında,
– Düşük ücretlerle ve iş güvencesiz – örgütsüz çalışmak zorunda bırakılmalarından; işsizlikle tehdit-terbiye edilmelerinden.. (Veriler için bkz. dipnot 1)

Güdümlediğiniz basında tek sözcük haber çıkmaz..

Oysa ulusal – uluslararası hukuk metinleri ço net           :

* 1961 tarihli Avrupa Sosyal Şartı md 3 : Tüm çalışanların sağlıklı ve güvenli çalışma ortamı hakkı vardır.
* 1945 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi md. 25 sağlıklı yaşam hakkını tanımlar.
* Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yaşam hakkı ve örgütlenme hakkını düzenler..
* Üyelik sürecinde taraf olduğumuz Pek çok AB metni pekiştirici paralel düzenleme içerir. Örn. AB Temel Haklar Şartı.. (Nice, 7 Aralık 2000, http://ek12 utup.dpt.gov.tr/ab/hukuk/temelhak.pdf)
* Anayasa madde 50 ve 56 doğrudan düzenlemeler taşır.
* Pek çok ILO Sözleşmesi de öyle..

Üstelik bu uluslararası mevzuatın büyük bölümü Anayasa md. 90/son uyarınca
üstün hukuk normu durumundadır..

Sermaye için ne gam.. Hele küresel sermaye ile göbek bağı kurdu ise..

Adam Smith‘in 250 yıl önce (1776) yazdığı “Milletlerin Refahı” (The Wealth of Nations) kitabında öngörüleri bunlar mıydı?

Neo-liberal tosuncuklar ne buyururlar??

Galiba yerel (ulusal kaynaklardan semirdiği halde ulusal diyemiyoruz ne yazık ki!) sermayeyi dizginleyebilecek başlıca güç, iktidardaki dinci faşizm (TÜPRAŞ baskını!)..

Neo-liberal tosuncuklar, tarihin perspektifinde öngörülemeyen bu dilemmaya
ne buyururlar acaba?

Haa. anlıyoruz, yabancı büyükleri ile (pardon müttefikleri ile!)  mütalaa edeceklermiş…

Sevgi ve saygı ile.
26.7.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Konuya ilişkin TTB (Türk Tabipleri Birliği) görüşü için lütfen tıklayınız :
Şipşak işyeri hekimliği dönemi başlıyor..
(http://ahmetsaltik.net/sipsak-isyeri-hekimligi-donemi-basliyor/, 26.7.13)

Dipnot 1 : Kayıt dışı istihdam ve eksik verilere dayalı SGK rakamlarıyla ülkemizde 2011’de 69 227 iş kazası, ve 697 meslek hastalığı sonucu 1710 işçi (1710/365 = 4,66/gün!) yaşamını yitirmiş 2086 işçi  ise sürekli engelli (sakat, malul) kalmıştır.  Günde ortalama 5 işçi yaşamını yitirmekte 5 işçi de sürekli işgöremez duruma gelmektedir!

Dipnot (2) : 
•Çalışma Bakanı Dinçer: Ölümlü maden kazalarında lideriz!
•Bakan Ömer Dinçer, ölümlü maden kazaları konusunda Türkiye’nin “lider ülke” olduğu itirafında bulundu. Bakan Dinçer’in, BDP Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş’ın maden kazalarıyla ilgili soru önergesine verdiği yanıt, Türkiye’deki ölümlü kaza oranının, Avrupa, Avustralya, ABD ve Kanada’dan kat kat fazla olduğunu ortaya koydu.
•Dinçer’in, ölümlü maden kazalarıyla ilgili ILO verilerini 
kaynak göstererek verdiği bilgiye göre; Türkiye’deki ölümlü iş kazaları Avrupa’daki iş kazası ortalamasının 4.5 katıyken, Kanada’dan 2.2 kat, ABD’den 3.4 kat, Avustralya’dan ise 4.3 kat daha çok! 

TTB : Binlerce Yıldır Burada, Bu Topraklarda Hekimlik Yapıyoruz, Yapmaya Devam Edeceğiz!

TTB : Binlerce Yıldır Burada, Bu Topraklarda Hekimlik Yapıyoruz,
Yapmaya Devam Edeceğiz!


Dostlar
,

Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) tarihsel derecede önemli, yiğit ve yürekli basın açıklamasını paylaşmak istiyoruz. İzninizle, Hacettepe Tıp’tan sınıf arkadaşımız
TTB Başkanı sevgili Prof. Dr. Özdemir Aktan‘ı kutllamak ve teşekkür etmek istiyoruz.

Şu dakikalarda Taksim’de halkın direnişi ve özgürlük isyanı sürüyor..

Gelen haberler korkunç..

1 yurttaş panzer altında kalarak yaşamını yitirmiş,

1 yurttaşımızın kolu kopmuş..

İktidar hala olayların özünü kavrayamadı; öylesine aciz ki, polisiye önlemlerle
sorunu bastırmayı seçiyor..

Tüm diktatörleşen yönetimlerin aczi içinde..

  • Hükümeti, halka yönelik görülmemiş şiddeti
    DER-HAL durdurmaya çağırıyoruz. 

İstanbul Valisi ve Emniyet müdürünü, iktidarın yasa ve hukuk dışı emirlerini yerine getirmeyerek görevden çekilmeye davet ediyoruz.

  • Muhalefet miletvekillerini, CHP, MHP ve BDP’si ile ve aklı başında
    AKP’li vekilleri
    halka kalkan olmaya davet ediyoruz.
    Polis ile halk arasında tampon olmalarını istiyoruz..
  • TBMM Başkanını’nın hükümeti uyarmasını ve TBMM’de olağanüstü oturum başlatmasını istiyoruz.
  • Cumhurbaşkanına Devletin başı olduğunu anımsatıyor ve olaylara ivedilikle
    el koyarak anayasal yetkisi ve görevi kapsamında Bakanlar Kurulunu Başkanlığında toplamasını, gerekli insancıl-barışçıl-hukuka uygun-şiddet içermeyen kararların orada hızla alınmasını sağlamasını istiyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
1.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

TTB_logosu

Binlerce Yıldır Burada, Bu Topraklarda Hekimlik Yapıyoruz,
Yapmaya Devam Edeceğiz!

29 Haziran 2013, Ankara

Türk Tabipleri Birliği 63. Büyük Kongresi, Dünya Tabipler Birliği ve
çeşitli Avrupa hekim örgütlerinin katılımıyla hekimlik değerlerinin ve hekim bağımsızlığının ele alındığı gündemlerle 29 Haziran 2013 tarihinde Ankara’da toplandı. Kongrede, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Önü’nde
TTB tarafından bir basın açıklaması da gerçekleştirildi. Basın açıklaması metni
TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan tarafından okundu.

 Basın Açıklaması

29.06.2013

BİNLERCE YILDIR BURADA, BU TOPRAKLARDA HEKİMLİK YAPIYORUZ,

YAPMAYA DEVAM EDECEĞİZ!

Türkiye’de yaklaşık bir aydır olağanüstü günler yaşandı, yaşanıyor. Taksim Gezi Parkı’nı yok etme girişimini protestoyla başlayan gösteriler, siyasi iktidarın toplumu dini kurallara göre şekillendirme politikalarına, Başbakan’ın kendi anlayışına uygun “dindar nesil yetiştirme” projelerine, kadınların kürtajından doğumuna kadar karışan “fikirlerine”, otoriter yönetim tarzına, diktatörlük planlarına karşı isyana dönüştü. Ülkenin dört bir yanında ağacına, parkına, yaşam tarzına sahip çıkan milyonlarca yurttaş sokaklara dökülerek tepkilerini gösterdiler. AKP Hükümeti’nin bu demokratik protestolara karşı tavrı ise büyük bir polis terörü oldu. Son derece barışçıl olan gösterilere katılan insanların üzerine TOMA’larla, Akreplerle, gaz bombalarıyla,
basınçlı sularla, coplarla, çivili sopalarla saldırıldı;

  • Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük kardeşlerimiz öldürüldü,
  • Binlerce yurttaşımız yaralandı, sakat bırakıldı.

Profesöründen doçentine, uzmanından asistanına, en başta da gencecik tıp fakültesi öğrencileri olmak üzere yüzlerce, binlerce hekim gösterilerin başladığı günden itibaren parklarda, sokaklarda, alanlarda, bize ihtiyaç duyulan her yerde göstericilerin yanında olduk.

Biber gazlarıyla boğulan, kimyasal maddelerle vücutları yakılan,
gaz kapsülleri ve plastik mermilerle vurulan bütün yurttaşlarımızın yardımına koştuk. Acılarını azaltmaya, yaralarını tedavi etmeye çalıştık.

Bu nedenle de siyasi iktidarın hedefi olduk.
Bütün suçu sağlık hizmeti vermekten ibaret olan hekimler darp edildi, gözaltına alındı; yaralıları tedavi ettiğimiz revirlere, hastanelere gaz bombalarıyla saldırıldı.
O korkunç şiddet gecelerinde yaralıların ilk müdahalelerini yaptığımız
Dolmabahçe Camisi’nde içki içildiği yalanı üretildi, bizzat Başbakan tarafından tekrarlanıp duruyor. Başbakan, tüm bu sürecin sorumlusu olarak gösterdiği biz hekimleri şöyle suçladı:

“ Sizin insan sevginiz nerede, insanlarla ilgilenme aşkınız nerede?
Bunlarda insan diye bir dert yok. Bunlarda insana yönelik bir sevgi, bir aşk yok.
Bunların her şeyi menfaate dayalı!”

(Sizin ve iktidarınızın insan sevgisini, insana yönelik aşkını Uludere’den Taksim’e
bu topraklarda yaşayanlar yakından biliyor Sayın Başbakan; gaz bombası attığınız hastanelerin koridorları, bahçeleri, yatan hastalar, aciller biliyor; polis saldırısında yediği darbelerle vücutları moraran, kemikleri kırılan, gözlerini kaybeden, dalağı alınan insanlarımız biliyor.)

Bunlar yetmezmiş gibi, Sağlık Bakanlığı tarafından, gösteriler sırasında oluşturduğumuz “gönüllü revirler” hakkında soruşturma başlatıldı. Bu revirlerde görev alan meslektaşlarımızın ve hastalarımızın isimlerini bildirmemiz isteniyor. Hangi yetkiyle hekimlik yaptığımızı açıklamamız isteniyor. İnsanlara sağlık hizmeti verdiğimiz için savunmamız isteniyor.

(Üstüne bir de, Gezi Parkı Direnişindeki hekim tutumunun intikamını alırcasına hazırladıkları Torba Yasa Taslağı’yla; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına rağmen, hasta mahremiyetini ihlal etmemiz, hastalarımızın tüm sağlık verilerini Sağlık Bakanlığı’na vermemiz isteniyor; siyasi otoritenin kontrolündeki Sağlık Meslekleri Kurulu tarafından ömür boyu meslekten men edilmekle tehdit ediliyoruz.)

Cevap veriyoruz                       :

Biz bu işi burada, tıbbın kurucuları İstanköy’lü Hipokrates’in,
Bergamalı Galenos’un
yaşadığı bu topraklarda binlerce yıldır hep yaptık.

Ağrısını, acısını, ızdırabını dindirdiğimiz, sağlığına kavuşturduğumuz insanlarımızdan, hayata döndürdüğümüz hastalarımızın sunduğu şükran duygularından, ameliyat ettiğimiz yaşlı amcaların, teyzelerin gözlerindeki yaşama sevincinden, kızamığını, zatürresini, havalesini tedavi ettiğimiz çocukların yanağımıza kondurduğu öpücüklerden, dünyanın dört bir yanındaki meslektaşlarımızın zor günlerimizdeki evrensel dayanışmasından aldığımız güçle yaptık. İnsan yaşamına adanmış mesleğimizden aldığımız yetkiyle yaptık. Sevgisiz, hürmetsiz, değerbilmez yöneticilere;

“Doktorları ağaca bağlayın, kaçmasınlar.” diyen diktatörlere, “Doktor efendi dönemi bitti.” diyen taklitçilerine rağmen yaptık.

Korkusuzca yapmaya da devam edeceğiz.

Biz bu topraklarda binlerce yıldır nice yöneticiler, nice krallar, nice sultanlar, nice padişahlar gördük. (Özentilerini de çok gördük.)
Onlar hep geçip gitti, biz hep burada kaldık.

Bunlar da geçip gidecek…

Biz devam edeceğiz!

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ