Etiket arşivi: SINOVAC

ANAYURT GAZETESİ ile SÖYLEŞİMİZ : Aşı karşıtlığına karşı yasal çözüm var

ANAYURT GAZETESİ ile SÖYLEŞİMİZ..

Aşı karşıtlığına karşı yasal çözüm var

Halk Sağlığı ve Sağlık Hukuku Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık,
katı aşı karşıtlığının salgını ortadan kaldırmada toplumsal bir soruna dönüşebileceğini belirterek, iktidarın bu noktada yasal yollara başvurarak aşıyı zorunlu kılabileceğini söyledi.

Uğur DUYAN -ANKARA (Anayurt Gazetesi ile söyleşi) (23.12.2020)
Saltık: Aşı karşıtlığına karşı yasal çözüm var (anayurtgazetesi.com) 

Küresel salgının 1. yılı dolmadan yeni tip koronavirüs hastalığına (Kovit-19) karşı insanlığın en büyük umudu olan aşılar az sayıda gelişmiş ülkede kullanıma sunulurken, kimi ülkelerde de Acil Kullanım Onayı (AKO) aldı. Önümüzdeki günlerde Türkiye’ye de getirilmesi beklenen Çinli üretici Sinovac‘ın aşısı ise kamuoyunda aşı karşıtı görüşlerin yeniden alevlenmesine neden oldu. Üstelik aşı karşıtlığı yalnızca Türkiye’de değil bütün dünyada salgının söndürülmesinde başlıca umudumuz olan yaygın aşılama süreçlerini de tehdit edecek boyutlara ulaştı.

ANAYURT_ASI_KARSITLIGINA_COZUM1

Halk Sağlığı ve Sağlık Hukuku Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, aşı karşıtların 2 ana kümeye ayrıldığını, ilk kümenin aşıya katı (kategorik olarak) karşıt (vaccine rejectors) kesimleri içerdiğini, 2. kümenin ise aşıya karşı çekimserlik (vaccine hesitancy) taşıyanlardan oluştuğunu söyledi. Dr. Saltık, ilk kümeyi oluşturan ve aşıya katı biçimde karşı duran çevrelerin ikna edilmesinin zor olduğunu, aşı çekincesi olan çevrelerin bilimsel dayanaklar ve saydam yönetim anlayışı ile ikna edilebileceğini ifade etti.

Kovid-19’un küresel bir salgına dönüşmekle kalmadığını, yaşamın her noktasını etkilediğini anımsatan Dr. Saltık, aşı karşıtı çevrelerin ısrarcılığı karşısında Anayasa ve yasalara göndermede bulunarak, iktidarın aşılamayı zorunlu kılabilecek hukuksal süreçleri başlatmasının, temel hak ve özgürlükleri korumak açısından kaçınılmaz olabileceğini söyledi.

Aşıya katı biçimde (kategorik olarak) karşı çıkan çevrelerin sözde bilimsel dayanaklarla halka yanlış ve çarpıtılmış bilgiler verdiğini ve bu duruma karşı bir önlem alınmasının gerektiğini de ekleyen Dr. Saltık, şunları kaydetti:

Küresel salgın başladığında sesi soluğu çıkmayan aşı karşıtları, ufukta net bir biçimde aşılar gözükünce birdenbire ortaya döküldüler, kampanyalarını başlattılar. Görüşlerinin dayandığı bilimsel olgular – kanıtlar yok. Kimi hekim, kimi uzman görünümlü hatta hekimlik unvanı sahibi kimi insanları konuşturuyorlar, video kayıtları alıyorlar. Sosyal medya olanağı ile bütün dünyaya görüşlerini dağıtıyorlar ama inanılmaz falsolarla dolu bunlar. Örneğin İngilizce bir videoda, burundan örnek almak için kullanılan sürüntü çubuklarının (nasal swab) kan-beyin bariyerini zedeleyeceğini dolayısıyla yaşamsal tehlike doğurabileceğini (!) duydum. Hekim olarak takdim edilen bir konuşmacıdan işittim bu sözleri! 44 yıllık hekim ve 40 yıllık Halk Sağlığı Uzmanı olarak burundan sokulan sürüntü çubuklarının böylesi bir zarar verebileceğini duymadım, böyle bir anatomik ve tıbbi gerçeklik yok, böyle bir şey yok. Ortalama halk buna inanma eğiliminde oluyor. Uzmanlarımızın sürekli olarak aşıyla ilgili bilimsel gerçekleri halka açıklaması, aşılar hakkında sürekli eğitim vermesi gerekiyor.”

ANAYURT_ASI_KARSITLIGINA_COZUM2

Kovit-19’a karşı geliştirilen ve kullanıma giren / girecek olan aşıların yeterince etkili olduğunu dolayısıyla halkın aşı yaptırmaktan kaçınmamasını öneren Dr. Saltık, insanlığın bu hastalığı sağaltacak (tedavi edecek) özgül ilaçlardan yoksun olduğunu anımsattı ve aşının, azgın salgının ortasında elimizdeki en etkili çözümlerden olduğuna işaret ederek, şöyle konuştu:

“Halkımızın ve aşı karşıtlarının unutmaması gereken; biz hekimlerin hastalığı sağaltırken (tedavi ederken), verdiğimiz sağaltımın destek amaçlı olduğudur. Hastalığı sağaltırken gelişen komplikasyonları, örneğin böbrek yetmezliğini tedavi ediyoruz. Vücut virüse yenene dek destek tedavisi veriyoruz, virüsü yenebilirse tabii.”

Hastalığa karşı kullanılan ilaçlara virüsün yer yer direnç geliştirdiğinin gözlendiğini de kaydeden Dr. Saltık, virüsün mutasyon geçirme olasılığın yüksek olduğunu, mutasyonun virüsü zayıflatmaktan çok güçlendirebileceğine değinerek, “İngiltere’de Kovit-19 virüsünün mutasyon geçiren (varyant) bir türüne rastlandı. Yani bu olasılık – risk hep var. Bu da en çok ilaç ve aşı geliştirme çalışmalarını ve hastalığın yayılımını olumsuz etkileyecektir” dedi.

Katı (Kategorik) aşı karşıtlığının salgını ortadan kaldırmada toplumsal bir soruna dönüşebileceğini kaydeden Dr. Saltık, iktidarın bu noktada yasal yollara başvurabileceğini ve aşıyı zorunlu kılabileceğini ifade etti. Sağlık Hukuku Uzmanı da olan Dr. Saltık, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Anayasa’nın 56’ncı maddesinde ‘Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir‘ yazıyor. Türkiye’de nüfusun çok büyük bir kesiminin aşılanması gerek, %10’luk bir kesim bile aşılanmayı reddederse salgın uzar. O nedenle de aşı yaptırmamak keyfe keder bir karar değildir. Anayasa’nın 12’nci maddesi de temel hak ve özgürlüklerin kullanımıyla ilgilidir. Kesin aşı karşıtları, ‘..bu beden benim..’ diyerek aşıya karşı çıkabiliyorlar. Anayasanın 12’nci maddenin 2. fırkası ‘Temel
hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da içerir
‘ diyor. Elbette kişinin anayasal ve hukuksal dokunulmazlıkları vardır, bunlara kimse müdahale edemez ancak toplum içinde birlikte yaşamanın da kimi kuralları vardır. Bilimsel bir gerekçe – kanıt olmadan aşıyı reddetmek, yaptırmamak bu bağlamada, temel hak ve özgürlüğünü kullanmak değil; başkalarının temel hak ve özgürlüklerini, SAĞLIKLI YAŞAM HAKKINI çiğnemektir.

Bu bağlamda, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Yasamızın 72’nci maddesinde, salgın hastalıklar durumunda aşının zorunlu kılınabileceği yazıyor. Apaçık bir salgın yaşıyoruz. 11 Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü KOVİT-19’u küresel salgın ilan etti. Türkiye de aynı gün ilk hastasını duyurdu. Dolayısıyla iktidar, yani AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan isterse anılan 72’nci maddeye dayanarak aşının zorunlu olduğunu ilan edebilir.”

Şu hesabı yapmalı herkes : Türkiye’de 90 milyon insan yaşıyor. Şimdilik 0-18 yaş arası 20 milyon çocuk aşılan(a)mayacak. Kalan 70 milyondan hastalığı geçiren yaklaşık 2+ milyon, gebe – emzikliler, tıbben aşı yapılamayacaklar.. 5 milyon dolayında düşülürse; 65 milyon insanımızın firesiz aşılanması gerekir. %90 koruyucu bir aşı kullanılsa, 65 milyon aşılananın 58.5 milyonu bağışık olur. 2 milyon da hastalığı geçirip bağışık olanlarla yaklaşık 60/90=% 66-67 demektir ki, Türkiye’deki 3 kişiden ancak 2’si bağışıklanmış olur. Bu düzeydeki bir toplum bağışıklığı ile çok azgın salgın ancak sınırlanabilir.

O yüzden, güvenlik – etkinlik bakımından kanıtlanmış herhangi bir aşıya, ayrımsız EVET denmelidir.

  • Uzayan salgın mutasyon riskini büyütür,
    mutasyon salgını sonlandırmayı zorlaştırır; kısır döngü doğar.

Masum insanlar hastalanır, ölür. Ekonomi büyük bedeller öder.

Aşıların kısırlık yaptığı günümüze dek görülmemiştir.

İçimize yonga (çip) yerleştirileceği tümüyle saçmalıktır. Cep telefonları, bilgisayar ve internet, kredi kartı vb. araçlar izlenmeye yeter de artar da.

Dolayısıyla,

  • AŞILARA KARŞIT olmanın hiçbir haklı – bilimsel gerekçesi yoktur.”

Sevgi ve saygı ile. 23 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

Sağlık Bakanı’nın aşı açıklamaları: Doğru ne, yanlış ne?

ÇAĞHAN KIZIL 

Sağlık Bakanı’nın aşı açıklamaları:
Doğru ne, yanlış ne?

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Açıklamalarında genel bir bilgi eksikliği kendini belli ediyor. Bu söylemlerinden bazılarına aşağıdaki gibi yanıtlar verme mümkün.

Bakan: “Türkiye bu kadar zavallı mı? Sonuçlarını bilmediğimiz aşıyı 83 milyona yapacağımızı mı düşünüyorsunuz?”

Sonuçları bilinmeyen herhangi bir aşı zaten hiçbir kişiye yapılmamalı. Sadece klinik çalışmalar kapsamında bir aşılamaya gidilebilir, bu da bilimsel çalışma olarak adlandırılır ve etik ilkeler çerçevesinde, sonuçları bilimsel kamuoyuyla paylaşılır. Ancak Türkiye’nin Sinovac aşısından 50 milyon doz almış olması ve başka bir aşı şirketi ile anlaşma yapamamış olması, sonuçlardan bağımsız olarak bu aşının uygulanacağı korkusunu beraberinde getirdi. Bu korku yersiz değil çünkü etkisi olmayan hidroksiklorokin hala kullanılıyor.

  • Bakan Yardımcısı Birinci’nin yazarı olduğu bir makalede, etik izin olmadan, içeriği belli olmayan bir maddenin COVID hastaları üzerinde kullanıldığı biliniyor ve bilimsel kriterlere (AS: ölçütlere) bakılmaksızın uygulamaların yaşama geçirildiğini görüyoruz.

Bu nedenle sicili pek temiz olmayan pandemi yönetiminin daha inandırıcı ve güven verici söylemler geliştirmesi gerekiyor.

Bakan: “BioNTech faz 3 sonuçlarını tamamladı mı? Değil, ne yaptı? Erken sonuçları açıkladı”

BioNTech-Pfizer, Faz 3 çalışmasını tamamladı. Bu tamamlanan sonuçlar ışığında Birleşik Krallık’ta yaygın kullanım onayı aldı ve insanlar bugün itibarıyla (itibarıyla; gereksiz sözcük) aşılanmaya başladılar. Amerikan FDA’sı da bu aşının etkililiği raporunu açıkladı. Hafta içinde onay alması bekleniyor. Yani evet, faz 3 çalışmaları sonuçları biliniyor.

Bakan: “İnaktif aşılar en pahalı aşılardır. Bu aşılar geleneksel ve doğal aşılardır.”

İnaktif aşı üretiminde kimyasallar kullanılır, dolayısıyla doğal değildir. Bakan bu aşılamayı variolasyon ile karıştırmış görünüyor. Ayrıca en masraflı aşı ise neden diğer şirketlerle anlaşma yapılmadı? (AS: İnaktif olmayan aşı üretiminde de kimyasallar / adjuvan, koruyucu.. kullanılır.)

Bakan, inaktif virüs aşısı ile diğerlerini karşılaştırırken diğerleri daha ucuz ve sentetik diyor. Ancak mRNA aşılarının etkisinin %95 oranında olması oldukça başarılı ve inaktif aşılar bu orana ulaşamadılar. Yani daha etkili ve daha ucuz bir aşı varken pahalı olan tercih edilmiş gibi bir söylem yaratılıp, bunun bir tercih olduğu ortaya konuyor. Aksine, anlaşma yapılamaması ve diğer aşılardan alınamaması gibi bir durum var.

Bakan: “2021 Nisan’ından sonra benim aşım devreye girecek”
Herhangi bir faz çalışması sonucu henüz yayımlanmamış bir aşıdan bahsederken, salgın başından beri bakanlıkça verilen umutlu sözlerin neredeyse hiçbirinin gerçekleşmemiş olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Bakan: “Yalnız AstraZeneca için değil, BioNTech için de söylüyorum. Bunlar mRNA aşısı, yani genetik yollarla elde edilen aşılar”
AstraZeneca aşısı mRNA aşısı değil, vektör aşısıdır. Genetik yollar kötü bir ima ile kullanılmış ancak birçok aşı rekombinant gen teknolojisi ve moleküler biyoloji metotları kullanılarak yapılır. Çin’deki aşı da dahil. Yani bu argüman bir anlam ifade etmiyor. Bakan ayrıca AstraZeneca ve BionTech aşılarının uzun vadeli etkilerini bilmediklerini söylüyor. Hiçbir aşının uzun vadeli etkileri bilinmiyor. Ama nötralize (AS: buraya “edici” sözcüğü eklenmeli) antikor üretimini sağlama kapasitelerine bakıldığında AstraZeneca ve BioNTech aşıları oldukça başarılı. Zayıflatılmış aşılarda nötralize eden antikor oranı daha düşük. Uzun vadeli koruma için bu tip antikorlar gerekiyor.
Faz 3 çalışması açıklanan ve bilim insanlarınca güvenliği kabul edilmiş her aşı kullanılabilir.
======================================
Dostlar,
Gen ve Moleküler Biyoloji uzmanı Sn. Doç. Dr. Çağhan KIZIL’a, bu başarılı yazısı için içtenlikle teşekkür ediyoruz…

Ne yazık ki, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı da olan, yaklaşık 30 yıllık hekim Sağlık Bakanı Dr. F. Koca‘nın konuşmalarında ciddi bilgi açıklarını ve yanlışlarını izliyoruz sıklıkla.Bakan Koca’nın, örneğin Filyasyon‘un bile ne olduğunu doğru dürüst bilmediğini / yanlış bildiğini daha önceki konuşmalarımızda biz de dile getirmiştik.

Çok talihsiz bir tablo.. Oysa Bilim Kurulu orada, bir yığın danışman  – uzman Bakanlıkta

Profesör Bakan yardımcıları var, Halk Sağlığı Genel Müdürü bir Halk Sağlığı Doçenti…
Öter yandan, Bakan Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci pratisyen hekim olduğundan, insanlarda ilaç çalışmalarına yasal olarak katılamaz! Bu suçtur ve hem yasal hem de yönetsel soruşturma yapılarak görevden alınması gerekir!
AKP iktidarının nepotizm hastalığı (yandaş tutsaklığı – kayırmacılığı) devlet yönetimini kemirmekte.
Ahbap – çavuş kapitalizmi (crony capitalism) de ekonomiyi oymakta. TCMB, 97 yıllık Cumhuriyet tarihimizde ilk kez negatif rezervli!

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 19 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

AŞI SAVAŞLARI ve AKP İKTİDARININ SINAVI

AŞI SAVAŞLARI ve
AKP İKTİDARININ SINAVI*


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

Dünya bir aşı savaşı yaşıyor, rekabet çok acımasız ve Türkiye de bunun içinde. Küresel toplumla dürüst işbirliği, eşgüdüm, dayanışma ve bilimsel akılcılık çözüm masamızın 4 ayağı olmalıdır. Türkiye’nin aşı konusunda çok geciktiği ortada. Yalnızca Çin’den 50 milyon doz aşı alınabileceğini biliyoruz. Bu aşının Türkiye’de süren Evre 3 çalışmaları (12.500 gönüllüde) bitmek üzere ve sonuçları olumlu görünüyor. Bu çalışma sayesinde Türkiye’ye bir aşı kotası ayrılmış durumda. Bir de BioNTech – PFIZER’den yalnızca bir milyon doz aşı alınabileceği belirtiliyor.

Bu aşıların 2 doz yapılacağı düşünüldüğünde, 50 milyon doz aşı ile en çok 25 milyon kişiye ulaşılabilir (fire payı da vardır..). Bu sayı Türkiye için kesinlikle yeterli değildir. Türkiye’de 84 milyon vatandaş, 6 milyon göçmen olmak üzere 90 milyonluk dev bir nüfus var. Aşılanmayacak olan 18 yaş altı 20 milyon dikkate alınırsa, aşılanması gereken 70 milyona yakın insan var; 140 milyon doz aşı gerekiyor (fire payı da vardır..)! Buna başka bir yerden ek yapma olanağımız da yok gibi, çünkü aşılar kapışıldı. Örneğin 65 milyon nüfuslu İngiltere, farklı aşılardan 300 milyon doz stokladı. Türkiye’nin umudunun ise, Nisan’da “yerli – milli” aşı!? Bu aşının geliştirildiğini varsaysak bile, Türkiye’nin gereksinimini kısa sürede karşılayacak miktarda üretilmeyeceğini biliyoruz. Ufukta başka bir somut aşı sipariş izi de göremiyoruz. Tıpkı grip aşısında olduğu gibi ciddi bir kıtlık yaşanacak ülkemizde. Yerli aşı bile olsa, 1 yılda 90 milyon doz (50 milyon doza ek) üretimi çok zor, hatta olanaksız.

  • 2021’de Türkiye, duyarlı nüfusunu aşılayabilecek olanağa sahip olamayacak görünüyor..

Oysa Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü kapatılmasaydı (2011, 663 s. KHK ile), teknolojisi güncellenseydi, aşı gibi stratejik bir üründe %100 dışa bağımlı olmak yerine, insan aşılarında özyeterlik sahibi olacaktık. Atatürk döneminde 1928’de açılan ve paha biçilmez koruyucu sağlık hizmetleri üreten, aşı – serum gereksinimimizi onyıllarca karşılayan hatta dışsatımını yapan bu saygın ve stratejik Kurum, yönetsel ve akçalı olarak özerk, bilimsel olarak özgür bir yasal yapılanma ile hızla yeniden açılmalı, teknik donanımı güncellenmeli, uzman insangücü sağlanmalı ve salgın yönetimi devredilmelidir.
***
Aşıların etkinliği Evre 3’te, farklı ülkelerde en az 30 bin gönüllü insanda sınanıyor ve bağımsız gözlemcilerce izleniyor. Bu 18-59 yaş aydınlatılmış gönüllü deneklerden (ki saygın bir davranıştır!) kaçı korundu, yeterli ve kalıcı antikor üretti ve/veya hücresel bağışık yanıt verdi, buna bakılıyor. Endonezya’da yeni yayınlanan raporda etkinlik oranı %97 açıklandı. Türkiye ve Brezilya raporları açıklanmadı, birleştirilip yayınlanacak. Önümüzdeki günlerde Sinovac vd. Evre 3 raporlarının yayımlanacağını açıkladı. Bunu beklememiz gerekiyor. Türkiye de Evre 3 raporunun olumlu çıkması koşuluyla bu aşıyı uygulayacağını belirtmeli. Bu raporlar olumlu olmadığı takdirde aşıyı uygulama olanağı yok!

Aşı Türkiye’ye geldiğinde en az 14 gün süren biyogüvenlik analizleri zorunlu. Bu olmadan kullanımı olanak dışı. Aşıyla ilgili Sağlık Bakanlığı yeterli açıklama yapmıyor. Aşıların nasıl geleceğini, sözleşme koşullarını, fiyatını bilmiyoruz. Aracı şirket olmaksızın doğrudan Ticaret Bakanlığınca dışalım yapılmalıdır.

Gelen aşılardan belirli oranda örneklem çekilerek yetkili (akredite) ulusal referans laboratuvarlarında biyogüvenlik testlerinin yapılması zorunludur. Örneğin 20 milyon aşıdan,
bin ampul örneklem çekilerek Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü laboratuvarında biyogüvenlik testleri yapılabilir ya da Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu laboratuvarlarında bakılabilir. Bu test süreci en az 2 hafta alır. Aşılar 11 Aralık’ta gelecekse, aşılamaya başlama 2021 başına kalır.

Sağlık çalışanları olağanüstü bir hasta yüküyle boğuşuyor. Onları bir de aşılama hizmetine koşmamak gerekir. Örneğin tıp öğrencileri gönüllülükle aşılama sürecine katılabilir. Hemşirelik, ebelik… öğrencileri aşılama konusunda eğitilip bu hizmeti verebilir. Aşılama için istasyonlar hazırlanmalı; örneğin kapalı spor salonları, sahra çadırları.. bu amaçla hazırlanmalıdır.

Ülkemizin ulusal referans laboratuvarından çıkan rapor olumlu olursa, bu rapor Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumuna sunulacaktır. Bunlar Sağlık Bakanlığına bağlı bürokratik birimler. Oysa özerk kurumlar olması gerek bu birimlerin. Söz gelimi, ABD’de FDA, Amerikan Başkanından bağımsız özerk bir kurumdur. Özerk kurumlar halka güven verir. Yine ABD’de Surgeon General diye bir “kurum” vardır. Bu kişi Sağlık Bakanlığı sözcüsüdür, Sağlık konusunda O açıklama yapar ve herkes O’na güvenir. Oysa Türkiye’de Bakanın kendisi bile salgın verileri konusunda aylarca halkı aldattı siyasal otoriteye güven yıkıldı.

Aşılamada iktidara güven yeniden kurulmazsa halkın bir kesimi aşıyı reddedebilir.

  • Biz eğer yaklaşık 70 milyon insanımızı hızla aşılayamazsak salgını durduramayız.

Salgın şu anda çok azgın, bir kişi en az 5 kişiye bulaştırıyor. Bu denli şiddetli bir aşamada, nüfusun %60’ını aşılamak bile yetmez, %70-80’ini aşılayarak yüksek düzeyli Toplum Bağışıklığı sağlamak gerekir. 90 milyon nüfusta 20 milyon 0-18 yaş çocuğa aşı yapıl(a)mayacağından, kalan yaklaşık 70 milyon nüfus %90 etkili bir aşıyla 2 kez aşılansa, en iyimser, Şubat içinde Türkiye nüfusunun 63 milyonu (%70’i) bağışıklanmış olur (kalan 27 milyon aşısız!). Bu bile kritik eşiktir, yeterli saymak güçtür.

  • 18+ yaş tek 1 kişi bile (tıbben aşı engeli olanlar dışında) aşılama dışında kalmamalıdır.

İngiltere, BioNTech/PFIZER aşısını uygulamaya başladı (08.12.20). İngiltere’nin biyolojik ürünlere ruhsat veren MHRA adlı özerk kurumu var. İngiliz hükümeti bu konuda yetkili değil, bu özerk kurumun raporuna dayalı siyasal karar aldı. Biz en azından 1 ay sonra aşılamaya başlayabileceğiz. Burada da ciddi bir gecikeme ve can yitiği var. Hiç kuşku yok; bu gecikmeden İktidar / Erdoğan açık ve tek sorumludur!

Salgın bu hızıyla sürerse, 1 ayda en azından, “resmi veri ile” altı bin insanın daha ölümü demektir! Buna katlanılamaz!

  • Türkiye aşılamayı beklemeden, zorunlu ve ivedi olarak tam kapatmaya gitmeli ve
    14 gün mutlaka tam kapatma (lockdown) yapmalıdır.

Azgın salgın yangını böylelikle biraz sakinleştirilebilir, çökme eşiğine sürüklenen sağlık sistemi ve çalışanları mola almış olur; ardından aşılama daha sakin ve daha az dozla götürülebilir.

İktidarın tüm aşı süreçlerini çok saydam yürüterek halkın güvenini kazanması yaşamsal derecede önemlidir. Bu koşulların sağlanması durumunda, aşı seçmeden hepimiz aşı olmalıyız..

  • UZAT KOLUNU TÜRKİYE, UZAT KOLUNU TÜRKİYE..

Sevgi ve saygı ile. 11 Aralık 2020, Ankara

  • 12 Aralık 2020 günü Cumhuriyet Gazetesi 2. sayfada yayınlanmıştır.

Cumhuriyet Gazetesine demecimiz

Dostlar,

Bu gün, 9 Aralık 2020 günü, Cumhuriyet gazetesine verdiğimiz demeç yayınlandı.

Konu KOVİT-19 salgını ve eli kulağında aşıları idi.

İlk sayfada sağ üstte ilk bölümü verildi, kalanı ise 3. sayfada.
***

“Türkiye’nin sipariş ettiği Çin aşısından iyi haber geldi uzmanlar temkinli, ama ‘güvenli’ diyor”

Endonezya’da, Faz 3 denemeleri süren Çin aşısının %97 koruma sağladığı bildirildi. Halk sağlığı ve enfeksiyon hastalıkları uzmanları, “Çin aşısının sonuçları olumlu görünüyor. Aşı Türkiye’de de rapor almalı. 50 milyon aşı yetmez” dedi.

09 Aralık 2020

Türkiye’nin 50 milyon doz sipariş verdiği, Çin tarafından üretilen Sinovac aşısının Faz 3 deneyleriyle ilgili Endonezya’da aşının %97 oranında koruma sağladığı belirtildi. Halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, “Aşıların etkinliği ‘Evre 3’te’, farklı ülkelerde en az 30 bin gönüllü insanda sınanıyor ve bağımsız gözlemcilerce izleniyor. Bu gönüllü deneklerden kaçı korundu, yeterli ve kalıcı antikor üretti ve/veya hücresel bağışık yanıt verdi, buna bakılıyor. Endonezya’da yeni yayımlanan raporda etkinlik oranı %97 açıklandı. Türkiye ve Brezilya raporları açıklanmadı, birleştirilip yayımlanacak. Önümüzdeki günlerde ‘Sinovac Evre 3’ raporlarının yayımlanacağını açıkladı. Bunu beklememiz gerekiyor. Türkiye de ‘Evre 3’ raporunun olumlu çıkması koşuluyla bu aşıyı uygulayacağını belirtmeli. Raporlar olumlu olmadığı takdirde aşıyı uygulama olanağı yok” diye konuştu.

‘UMUTLAR YERLİ AŞIDA’

Dünyanın bir aşı savaşı verdiğine de işaret eden Saltık, “Rekabet çok acımasız ve Türkiye de bunun içinde. Türkiye’nin aşı konusunda çok geciktiği ortada. Yalnızca Çin’den 50 milyon doz aşı alınabileceğini biliyoruz. Bu aşının Türkiye’de süren ‘Evre 3’ çalışmaları (12 bin 500 gönüllüde) bitmek üzere ve sonuçları olumlu görünüyor. Bir de BionTech – PFIZER’dan yalnızca bir milyon doz aşı alınabileceği belirtiliyor” ifadelerini kullandı. “Bu aşıların 2 doz yapılacağı düşünüldüğünde, 50 milyon doz aşı ile 25 milyon kişiye ulaşılabilir” diyen Saltık, “Bu sayı Türkiye için yeterli değil. Türkiye’de 84 milyon vatandaş, 6 milyon göçmen olmak üzere 90 milyonluk dev bir nüfus var. Aşılanmayacak 18 yaş altı 20 milyon dikkate alınırsa, aşılanması gereken 70 milyon insan var. Yani 140 milyon doz aşı gerekiyor. Başka bir yerden ek yapma olanağımız da yok çünkü aşılar kapışıldı” dedi. Türkiye’nin umudunun Nisanda kullanılması beklenen “yerli ve milli aşıya bağlandığını” belirten Saltık, “Ufukta başka bir aşı sipariş izi de göremiyoruz. Tıpkı grip aşısında olduğu gibi ciddi bir kıtlık görüyoruz ülkemizde. Yerli aşı bile olsa, 1 yılda 90 milyon doz (50 milyona ek) üretimi çok zor, hatta olanaksız. 2021 boyunca Türkiye, duyarlı nüfusunu aşılayabilecek olanağa sahip olamayacak” diye konuştu.” Öte yandan, Çin aşısının etkinliği konusunda dün akşam saatlerinde ikinci bir açıklama yapan Endonezyalı yetkililer, aşının faz 3 çalışmalarının devam ettiğini ve %97 etkinliğin kesin olarak açıklanabilmesi için sonuçların beklenmesi gerektiğini söyledi.

PROF. DR. SALTIK: AŞILAR KAPIŞILDI BİLE!
YA KALAN 27 MİLYON! 

Salgının durdurulması için 70 milyon insanın aşılanması gerektiğini söyleyen Saltık, “90 milyon nüfusta 20 milyon 0-18 yaş çocuğa aşı yapılamayacağından, kalan 70 milyon nüfus % 90 etkili bir aşıyla 2 kez aşılansa, en iyimser kestirimle, Şubat içinde Türkiye nüfusunun %63’ü bağışıklanmış olur. Kalan 27 milyon aşısız. Bu bile kritik eşiktir ” dedi.

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiyenin-siparis-ettigi-cin-asisindan-iyi-haber-geldi-uzmanlar-temkinli-ama-guvenli-diyor-1797186 
***
Aşağıdaki erişkelerden pdf dosyaları çağrılabilir.

Ahmet_SALTIK_CUMHURİYET’e_demec_09.12.20

Ahmet_SALTIK_CUMHURİYET’e_demec_2_09.12.20

Gazeteye yolladığımız tam metin ise aşağıdaki word dosyasında :

  • AŞI SAVAŞLARI ve İKTİDARIN SINAVI

Cumhuriyet’e_demec_09.12.20_Ahmet_SALTIK

Sevgi ve saygı ile. 09 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

UZAT KOLUNU TÜRKİYE!

UZAT KOLUNU TÜRKİYE!


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Çin’in Hubei/Wuhan’ından ilk olguların Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) bildirilmesinden bu yana neredeyse 1 yıl geçti. Salgın, adı üstünde hızla yayıldı, DSÖ 31 Ocak’ta Alarm – Olağanüstü Durum, ardından 11 Mart’ta “Bu bir küresel salgındır – pandemidir!” duyurusu yaptı. Türkiye de -rastlantısal olsa gerek- aynı gün ülkesinde 1 Kovit-19 olgusu – hastası – vakası olduğunu açıkladı.

Hastalık etmeni, mutasyon (Evrim!) ürünü yeni bir virüstü Korona ailesinden, adı kondu : Yeni korona virüs ya da SARS-Cov2. İlerleyen zamanda, tanımına uygun olarak, bir SALGIN gibi hızla tüm küresel topluma yayıldı. Son verilerle 65,5 milyonu aşkın olgu = hasta = vaka tanılandı ve 1,5 milyon kurban verdik. Genel – klasik kuraldır, 1/10’u yakalanır hastalıkların buzdağı benzetmesi ile; buradan kalkarak 650 milyon dolayında insanın bulaşı aldığı öngörülebilir. Tanı konabilenlerde ölüm oranı %3, yabana atılır gibi değil. Tanı konamayanlarda ve Kovit-19’a yüklenebilecek ikincil ölümlerin boyutlarını kestirmek güç ancak 1-2 puan daha eklenebilir. Dolayısıyla, salt tıbbi boyutlarıyla bile olsa, çok ağır faturalı, ürkütücü bir sorunsal ile yüz yüzeyiz. Gezegenimiz, gerçekte çok yönlü bir bedel ödemekte; Ekonomik, Kültürel, Sosyal, Moral, Etik..
***
Sürdürülebilir, katlanılabilir ve ötesi, örneğin HIV/AIDS gibi “birlikte yaşanabilir” bir dert değil.
***
Çözüm elbette bilimsel akılcılık öncülüğünde küresel işbirliği, eşgüdüm ve dayanışmada. DSÖ ve BM bu bağlamda oluşturulmuş çok deneyimli (70+ yıl) uluslararası uzmanlık kurumları. Nitekim dün başlayan KOVİT-19 özel gündemli BM Genel Kurulu bu gün de sürecek. DSÖ Genel Başkanı ile Devlet / Hükümet Başkanları – Yetkilileri sanal ortamda sunumlar yapacaklar,  yaptılar Erdoğan dahil. Böylesi bir toplantının yapılması için çok çaba harcadık ve yaygın çağrılar gönderdik ilgililere.

Bu arada, Tıp dünyası hemen çok yoğun (hummalı) çalışmalara başladı; hastalığın doğasını tüm ayrıntıları ile öğrenmek gerekiyordu. 21. yy’ın şafağında gerek Virolojide gerek Gen ve Moleküler Biyolojide gerekse salgın yönetiminde paha biçilmez stratejiler sağlayan Epidemiyolojide epey bilgi birikimi ve deneyim sahibiyiz küresel toplum olarak.

  • Genel kural, salgınları AŞI ile söndürüyoruz.

Bunu başaramazsak salgınlar birkaç yıl sürebiliyor ve çok can alıyor ya da çekip gitmeden yaşamda yerleşik kalıyor, AIDS gibi. Birlikte yaşamak zorunda kalıyoruz. Yüzlerce bulaşıcı hastalık biliyoruz ama elimizde yalnızca 40 dolayında koruyucu aşı var. Her yıl en az 2,3 milyon ölümü engelleyebiliyoruz aşılarla. Daha yaygın uygulayabilsek, 1,5 milyon ölüm daha önlenebilir.

Umut KORONA AŞISINDA..

Çok sevinçliyiz ki; birkaç aşı adayı, son derece zorlu süreçleri tamamlayarak ipi göğüslemek üzeredir. ABD, Almanya, Çin, İngiltere, Rusya (abecesel sıra ile) “tatlı” rekabeti önde götürüyor. Geçmişte en kısa süre 5 yıl olmuştu aşı geliştirmek için, bu kez 1 yıl dolmadan; İnsanlık – uygarlık adına övünç vericidir. Üstelik bilimsel – teknolojik süreçlere eşlik eden Etik – Legal normlar da var. Helsinki Bildirgesi temel metin, DSÖ tüm aşamaları titizlikle izlemekte ve ulusal kurumlaşmış yetkeler (otoriteler) devrede. Çünkü söz konusu olan insan sağlığı ve aşılar ilaçlar gibi salt hasta olanlara değil, tersine hastalanmamaları için sağlıklı insanlara, milyarlarca nüfusa uygulanıyor.

Bu bağlamda, Aşılar için tanımlanan vazgeçilmez 2 temel özellik
GÜVENLİK – ETKİNLİKTİR.

Bir insanın adı – soyadı gibidir bu 2 koşul; aşı “yeterince” etkili – koruyucu olmanın yanı sıra,
güvenli de olacaktır. Salgın koşullarında DSÖ, aşı geliştirilmesi için Hızlandırıcı Süreç Koşulları koymuş, ABD – FDA ise, %50 koruyucu bile olsa bir aşıya uygulama ruhsatı – lisansı vereceğini açıklamıştır. AB’de EMA, İngiltere’de MHRA, Türkiye’de İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu bu teknik lisansları vermeye yetkilidir. Ardından, siyasal otorite yetki – sorumluluk düzleminde aşı uygulamasına izin verecektir.
***
Bir aşı adayının uygulanabilecek aşı düzeyine gelmesi uzun ve karmaşık tıbbi – teknik – hukuksal – etik – yönetsel basamakları gerektirmektedir.
[1] İpi göğüslemek üzere olan ve yukarıda anılan aşı adayları sona yaklaşmıştır. Uluslararası rekabet adeta kara delikler gibi güçlüdür ve hükümetler şirketlerini milyar Dolara varan ölçüde AR-GE için teşvik etmektedir (ABD, Moderna’ya 900 m $!). Zorlu yarışta yepyeni bir aşı üretim teknolojisine de erişilmiştir; m-RNA tekniği!

Ne var ki; Aşılar, el atınca erişilecek olunca, aşı karşıtları suskunluklarını bozarak harekete geçmişlerdir.
***

Türkiye’nin seçimi

Ülkemiz, Çin’de geliştirilen SINOVAC adlı aşıyı şimdilik yeğlemiştir. Sağlık Bakanlığı 50 milyon doz bağlantısı yapmıştır ve 11 Aralık’ta uygulamayı başlatacaktır. Ancak Evre 3 raporları hiçbir aşı için henüz yayınlanmamıştır. SINOVAC yetkilileri bu hafta içinde Evre 3 raporlarının bilim dünyasına sunulacağını açıkladı. Dikkat edilmesi gereken noktaları madde madde sıralayalım :

  1. Olumlu Evre 3 raporları yayınlanmadan hiçbir aşı uygulanmamalıdır.
    Sözleşmelerde bu koşul temel madde olarak mutlaka konmalıdır, öyle de yapılmaktadır.
  2. Aşı dışalımını Ticaret Bakanlığı doğrudan yapmalı, aracı şirket kullanılmamalıdır.
  3. Dışalımı koşullu olarak (olumlu Evre 3 raporu!) yapılan aşılardan çekilecek uygun örneklem, ülkenin Ulusal Referans Laboratuvarlarında biyogüvenlik testlerine alınmalıdır. Kapatılmasa idi, bu yüküm Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nin idi. Dolayısıyla teknik yeterlik raporu bu özerk bilim kurumundan alınacaktı. Şimdi ise, bürokrasi içinde yer alan oradaki BSL-3 düzeyindeki Viroloji Laboratuvarından teknik biyogüvenlik raporları alınacaktır. Bu rapora dayalı olarak, Sağlık Bakanlığı’nın yine özerk olmayan bağlı bürokratik kurumu Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TITCK) aşı için uygulama lisansı verecek ve Sağlık Bakanı – Erdoğan – CB Kabinesi uygulamayı başlatacaktır. Bu adımlarda Türkiye’de özerk – bilimsel – kurumsal yapılanma eksiği ciddi sorundur ve hızla giderilmelidir Parlamenter rejim ile.
  4. SINOVAC yetkilileri hafta içinde Evre 3 raporunu yayınlayacaklarını bildirdiler. Bu aşı Türkiye’de de 12.500 dolayında gönüllüde uygulanmış ve önemli sorun gözlenmemiştir. Brezilya, Endonezya, Çin’de de Evre 3 uygulamaları yapılmıştır. Hatta Çin’de 1 milyona yakın sağlık çalışanı aşı olmuştur ve erken sonuçlar olumludur.
  5. Türkiye’de de zaman kazanmak için süreç hızlandırılmıştır, çünkü salgın tüm hızıyla can almaktadır. Atılan her adımın saydam, katılımcı, kamuoyuna açık – denetlenebilir olması zorunludur. Başka türlü halkın güvenini kazanmak çok güçtür; üstelik iktidar şimdiye dek salgın yönetiminde çok ciddi ve süregelen hatalar yapmıştır.
  6. Aşılama hizmetleri toplum katılımı ile düzenlenmeli, önceliklendirme uluslararası bilimsel – etik kurallara uygun yürütülmelidir. Önceki gün Bilim Kurulunca saptanan ilkeler yerindedir.
  7. SINOVAC %90’a yakın koruyucudur. Fiyatı 30 Dolar / doz olarak belirtilmiştir, ancak Sağlık Bakanlığı dışalım bedelini açıklamalı ve ülkemizde herkese ücretsiz ulaştırmalıdır.
  8. 18 yaş altındaki çocuklara aşı uygulanmayacaktır! Kalan 70 milyon nüfusa 2-3 hafta ara ile iki doz gereklidir. İdeal koşullarda 70 milyon X %90 = 63 milyon kişi aşı ile bağışıklanmış olacaktır. 27 milyon insanımız aşı bağışıklığı dışında kalacaktır. Salgın halen çok şiddetlidir ve Ro değerinin 5 dolayında olduğu kestirilebilir. Dolayısıyla %63 toplum bağışıklığı oranı bile salgını bütünüyle ve hızla sönümlendirmeye yetmeyebilir. Bu bakımdan,

    1 kişi bile aşılanmamış kalmamalıdır hedef kitlede!

    %60’ı aşkın toplum bağışıklığına yaygın aşılama ile erişebilirsek, salgının hızını epey düşürebilir, hastalanmaları ve ölümleri azaltabiliriz.
  1. Yirmi milyon dolayında 0-18 yaş çocuğumuz bulaşı (hastalığı, enfeksiyonu) alabilecek, taşıyıcı ve bulaştırıcı olabileceklerdir. Bu durum önemli bir kırılgan halkadır, okulların bir süre daha kapalı tutulması dahil, gerekli önlemler sürdürülecektir.
  2. Akıldan çıkarılmaması gereken; aşılanma ile sorunun bitmeyeceği Eldeki aşılar hastalığın bulaşmasını – yayılmasını önlemeden çok, hastalananların ağır geçirmesini, komplikasyonları ve ölümleri azaltma yönündedir. SINOVAC bir ölü aşıdır ve hastalığın aşı ile bulaştırılması riski yoktur. Ne denli güçlü bağışık yanıt oluşturacağı ve kalıcılığı, öbür aşılarda olduğu gibi, gerçekte, zamanla öğrenilecektir. Açıklanan koruma oranları deneyseldir ve sınırlı nüfus kümelerine ilişkin ön verilerdir. Maske-Uzaklık-Temizlik devam!
  3. mRNA teknolojisi ile üretilen aşılarda viral RNA’nın insan DNA’sına eklemlenebileceğine ilişkin (integrasyon) bilimsel veri yoktur. Ancak eksi 70-80° derece sıcaklık gerektirmesi ciddi bir lojistik engeldir (handikaptır). Türkiye’nin bu bağlamda bir altyapısı yoktur. Eldeki soğuk hava depoları -21° derece içindir ve SINOVAC bu koşullara uyumludur.
  4. Yetmiş milyon insanımıza 2 dozdan 140 milyon doz aşı, 30 Dolar/doz hesabıyla 4,2 milyar Dolar gibi muazzam bir tutara erişmektedir. Tartışmasız biçimde Halkın sağlığı SEÇİLEREK bu kaynak yaratılmalı ve herkes aşıya ücretsiz erişebilmelidir. Zamanla aşı fiyatları düşer.
  5. AŞI KARŞITLARINA bir çift sözümüz var :

    Aşılar en güvenilir tıbbi – biyolojik ürünlerdir ve uzun on yıllardır bu gerçek kanıtlanarak gelinmektedir. Bilimsel olmayan savlarla insanları aşıdan soğutmak ağır bir sorumluluk hatta suçtur! Salgının denetlenemeyip sürmesi, masum insanların ölmesi – engelli kalması asla savunulamaz. Anayasa’nın 56. maddesi, herkese sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı tanımaktadır. Aşıyı bilimsel temellere dayanmadan reddetmek, öbür insanların bu hakkını çiğnemek demektir. Ayrıca Anayasanın 12. maddesi de temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılamayacağını düzenlemektedir. Uluslararası Oviedo Sözleşmesi, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi pek çok uluslararası sözleşmede de aşı hakkı tanınmaktadır. Kaldı ki, Umumi Hıfzıssıhha Yasası’nın 72. maddesi, SALGIN koşullarında aşıların zorunlu uygulanmasına yetki sağlamaktadır.

Unutulmasın; korona salgınını AŞI İLE YENEBİLİRİZ..

O halde;

  • UZAT KOLUNU TÜRKİYE !

[1] 15 Ağustos 2020’de Cumhuriyet Gazetesi 2. sayfasında yer alan makalemize bakılması.. “Rusya’da Koronavirüs Aşısının ‘Onaylanması’ Üzerine” https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/rusyada-koronavirus-asisinin-onaylanmasi-uzerine-prof-dr-ahmet-saltik-1758280