Etiket arşivi: profsaltik@gmail.com

Sorumluluk almak istememenin dayanılmaz hafifliği

Sorumluluk almak istememenin
dayanılmaz hafifliği

portresi
İsmail Hakkı PEKİN
ihakkipekin@aydinlikgazete.com
AYDINLIK Gazetesi haber portalı

 

AKP iktidarının 13 yıllık iç ve dış politikaları, özellikle PKK, Suriye ve Irak politikaları konusunda ABD, İsrail ve Batının kuyruğuna takılması ve onların projelerini uygulamak için önemli katkıda bulunması
Türkiye’yi bugün bir tıkanma noktasına getirmiştir.

İç ve dış gelişmeler konusunda ne iktidar, ne muhalefet ne devlet uygulanması gereken hareket tarzlarını tartışmış ne de bir karar alınması konusunda bir girişimde bulunmuşlardır.

İktidarın, muhalefetin ve devletin ikircikli tavrı, olayları ve gelişmeleri kısa vadeli değerlendirmesi, gelişmelere faydacı yaklaşımı Türkiye’yi, onun gücünü içte ve dışta zayıf, karar alamaz ve aldıkları kararları uygulayamaz bir ülke konumuna düşürmüştür.
Bir ABD projesi ve BOP’un bir parçası olan “açılım süreci sonucunda

– Ülke içinde PKK’nın meşrulaştırılması sağlanmış ve
– Kimi alanlar maalesef PKK’nın hakimiyetine devredilmiştir.
– PKK ile mücadelenin terk edilmesi sonucu
PKK, Irak ve Suriye’de ABD planları için uygun bir taşeron haline gelmiştir.
– Türkiye kendi altını oysun diye PKK’yı serbest bırakmıştır.
– HDP’nin Meclis’e girmesiyle de PKK’nın Kandil’deki liderleri Türkiye’yi tehdit eder hale gelmişlerdir.
– HDP milletvekillerinden bazıları, “açılım süreci” sona ererse savaş başlar, diyebilmektedir.

Bu sözü söyleyenlerin savaşın ne olduğunu bilmediğini sanıyorum. Öncelikle savaşın ne olduğunu ve nelere mal olacağını öğrenmelerini tavsiye ediyorum bu zatı muhteremlere.

Aynı husus Suriye’deki gelişmeler, PYD/PKK’nın ABD-İsrail koridoru kapsamında
bir Kürt devleti tesis etme çalışması ve gayreti de maalesef iktidarın gayri milli politikalarından kaynaklanmaktadır.

İktidarın, muhalefetin ve devletin tedirgin ve korkak davranışı, inisiyatifi ele alma konusundaki isteksizlikleri, sorumluluktan kaçma şeklinde açıklanabilecek tutumları ülkemizi diğer devletler nezdinde de zayıflatmıştır.

Türkiye’yi yönetenler bu davranış ve hareketlerinin, uyguladıkları politikaların sonucunda Türkiye’nin dağılmasına (parçalanması demiyorum)
hizmet ettiklerini unutmasınlar.

Temkinli hareket etmek başka bir şey, yeri ve zamanı geldiğinde güç kullanmak dahil
her türlü tedbiri uygulamaya koymak başka bir şey. Maalesef yetkililerimiz temkinli hareket etme adına ellerini taşın altına koyarak sorumluluk almak istememektedirler.

Bu sorumluluğu üstlenmek istemiyorsanız o zaman çekilin, yerinize bunları yapabilecekler gelsin.

Türkiye’nin bulunduğumuz dönemde milli politikalar uygulayacak ve ülkeyi kuşatılmaktan ve dağılmaktan kurtaracak milli hükümete ihtiyacı var.
En azından bunu yapabilirsiniz. (http://www.aydinlikgazete.com/sorumluluk-almak-istememenin-dayanilmaz-hafifligi-makale,60484.html, 02.07.2015)

=================================

Dostlar,

Bu ciddi uyarılar AKP iktidarına çok yapıldı, yapılması sürdürülüyor.
Ancak kritik bir aşamaya da ulaşmış bulunuyoruz.
Söz konusu dış politika süreçlerinin zamanlaması son derece önemlidir.
Türkiye son birkaç ayını 7 Haziran 2015 genel seçimleri için heba etti.
7 Haziran’dan bu yana geçen 38 gündür de hükümet ortada yok.
“Düşük” Hükümet, tüm demokrasi geleneklerini, hukuku yok sayarak
700’e yakın önemli atamayı yapmakla meşgul.. İftar yemekleri ile kamuoyu oyalanıyor.
“Kaçak Saray”daki salt kendi geleceğini güvence alma telaşı hatta paniği içinde

Ülke yönetimi siyasal irade / Yürütme’den çok teknik İdare’ye / bürokrasiye emanet.
Oysa özellikle Suriye’de BOP uygulaması on birkaç ayda ciddi ivme kazandı.
Bu gelişme rastlantısal değildir. Türkiye’deki yönetim boşluğu ve zaafiyeti
ABD tarafından ustalıkla kullanılmaktadır. Gelinen yerde Türkiye’nim manevra alanı
son derece azalmıştır. Yaşamsal düzeyde önemli sorunlarla karşı karşıyayız.

Ülkemizin ve Ulusumuzun bölünmez bütünlüğü hatırı sayılır derecede
riske sokulmuştur. 

Bu durum kabul edilemez ve sürdürülemez!
Koalisyon görüşmelerinde mutlaka dikkate alınmalı ve sorumlu durumdaki
AKP dışlanarak hükümet kurulmasına çalışılmalıdır.

“AÇILIM” adı altında sürüklenilen kaygan ve tehlikeli zeminden, Batı taşeronu politikaları uygulayan AKP de eğer içtenlikle kurtulmak istiyor ancak bunu doğrudan yapamıyorsa, CHP – MHP azınlık hükümetini dışarıdan destekleyebilir.

HDP herhalde “açılım” dayatmasını sürdürecek gibi gözüküyor.
Bu dayatma, HDP’nin ve ülkemizin yararına kesinlikle olmayacaktır.

Türkiye çözümlerini kendi içinde aramalı ve bulmalıdır. İşte “tam bağımsızlık” budur. Büyük ATATÜRK’ün “İstiklal-i tamme” diye gırtlağını yırttığı olgu budur!

Türk de biziz, Kürt de biziz;
biz bize benzeriz ve iç sorunlarımızı kendimiz çözeriz, çözmek zorundayız..
Bölge ülkeleri ile, komşularımız ile dayanışma içinde olmalıyız,
oysa tam tersini yapıyor, komşularımızda darbe düzenleyicisi oluyoruz!?

* Sınırların değişmezliği – toprak bütünlüğü
* İçişlerine karışmama
* Ortak politik çıkarları belirleyip birlikte savunma – davranma 
* YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ
* Demokratik hukuk devleti…temel ilkelerimiz
olmalıdır..

Üstelik daha fazla asla gecikmeden..

Sevgi ve saygı ile.
14 Temmuz 2015, Hozat (Karaca köyü)

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

EY SOLCU !


EY SOLCU !

HDP’ye oy verip baraj atlattık diyormușsun,
Sen onu bebeklere ninni diye anlat.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yüzde ikibuçuku geçen oranın mı olmuș?
Emperyalizme karșıyım diye esip gürlüyormüșsun,
Sen onu CNN-Türk sunucularına anlat.
AB ve ABD ile kolkola yürümekten rengin solmuș.
‘Görünenin arkasını görmek’le övünüyormușsun,
Sen onu Treves’li profesörün sakalına anlat.
Peșine takıldığın Yüksekdağ’ın arkasına dönüp bir bak,
Meclis’te yemin ettiğinin ertesi günü Suruç’ta söylediklerini iyi dinle,
Suriye’nin kuzeyinde ‘halkların kardeșçe yașaması’na engel olmaya çalıșan kimmiș öğren.
Irak’ın kuzeyindeki ‘halkların kardeșliği’, ‘usta’ların dediği ‘kardeșlik’ mi imiș bir sor.            Oralarda, haydi, ‘Türk oligarșisi’ egemenlik arıyor olsun,
Hayır ‘Kürt oligarșisi’ gelsin demek mi istiyormuș?
Apo’dan ‘solcu’ ve ‘devrimci’ mi yaratmaya çalıșıyormuș?
Senin dıșındakileri ‘aptal’ mı sanıyormuș?
Emperyalizmle ișbirliği ne zamandan beri ‘yükseklik’ olmuș?
Bunu tarih hep ‘alçaklık’ diye yazmıyor muymuș?
‘Solcu’luğu kirletme bari.
Sen ‘ișbirlikçi’nin Ala’sısın.
Bak tarih ‘stratejik ve taktik’ savașlarla dolu,
Ancak herhangi bir ‘kara kaplı kitap’tan öğrenilemez.
Boșuna satırlar arasından bana ‘sözcük’ler çıkarmaya kalkma.
Ya da kurmay bașkanı gibi haritaya takma.
Strateji ve taktik ‘tarih’in kendisidir.
Sen ‘tarih’ yapabiliyor musun ona bak.
Yazabiliyor musun ya da?
Apo’yla olsun Akyılan ya da Karayılan olsun farketmez,
Selo’yla olsun Yüksekdağ ya da Alçakdağ olsun,
Kurulsa kurulsa yeni bir ‘coğrafya’ kurulabilir.
Ne demek istediğimi anlayamazsın tabii,
Çünkü sende o kuramsal ‘birikim’ yok.
‘Yalçın Küçük’ün ütopya’sı demek istiyorum,
Sen ‘ütopya’ nedir bilir misin?
Ne ki coğrafya tarihin yerini alamaz,
Pratik teorinin yerini tutmaz.
Kaldı ki teori ile pratik ayrılmaz!
Demem o ki, Kürt coğrafyasından bir Kürt tarihi çıkmaz.
Tarihin bir sahibi var !
Sabahın sahibi de odur.
Ve sabahın köründe olduğumuzu unutma.
Senin gözlerin o nedenle buğulu görüyor ya,
Uyanacağından da ‘zerre-i miskal’ kadar kușkum yok ama.
Sadece cahilsin,
Aptal da değilsin ya?
Senden ‘solcu’ olmaz, diyorum sadece,
Sığ bir ‘sağcı’ mısın yoksa?
Ne olup olmadığını bilmeyen ‘hasta’ da denilebilir.
Bu da ‘yükseklik hastalığı’ m’ola?
Hasta hastadır sonuçta.
‘Șifa’ kapıdadır meraklanma ama.
‘Zor’la içeceksin bașka çare yok!
Gıdım gıdım, yudum yudum da olsa bașlangıçta,
Sonra kana kana içeceğiz hep birlikte.
‘Zor’ tarihin önadı mıymıș değil miymiș,
Yașayarak öğreneceksin çocuk!

Habip Hamza Erdem

=====================================

Dostlar,

Yazana da, Viyana’dan bize gönderen dostumuz
Avusturya ADD önceki başkanı Sayın Erol Güçlü‘ye de teşekkür ediyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
27 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

HOMO HOMINI LUPUS (İnsan insanın kurdudur) MU ?


HOMO HOMINI LUPUS
(İnsan insanın kurdudur) MU ?

Dostlar,

Özdemir Asaf‘ın aşağıdaki dörtlüğü, hatırı sayılır felsefi derinliği olan dizelerdir..

Dün sabaha karşı kendimle konuştum
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim, kendimle vuruştum…
divider_yesil_fiyonk

 

Yarın, 7 Haziran 2015 günü Türkiye 25. dönem milletvekilliği genel seçimlerini yapacak.
Başvuran 31 siyasal partinin 20’si seçime giriyor ve 11 bin adaydan 550’si Türk halkını / ulusunu temsil etmek üzere TBMM’ye girecek.

Ulusumuz, egemenliğini, Anayasanın gösterdiği yetkili organlar eliyle kullanacak.

Anayasa md. 6 : “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanır.”

Yurtdışında 427 sandıkta yaklaşık 3 milyon yurttaş oy kullanacak (2.866.979 seçmen).
Bu kitlenin yarısı (1.405.015 seçmen) Almanya’da.
(http://www.ysk.gov.tr/ysk/content/conn/YSKUCM/path/Contribution%20Folders/HaberDosya/2015MV-YDSecmenSayilari.pdf)

Yaklaşık 19 katı seçmen de Türkiye’de..
174.240 sandıkta kayıtlı 53.741.838 seçmen…
Genel toplamda 53.741.838 + 2.866.979 =  56.608.817 seçmen ve 174.647 sandık..
Ya da toplam seçmenlerin % 5,33’ü yurtdışı seçmen.. Her 20 seçmenden 1’i!.
Ancak 77,7 milyon yurtiçi yerleşik resmi kayıtlı yurttaşa karşılık yurt dışı yurttaş nüfusu
5 milyonu aşıyor (http://www.mfa.gov.tr/yurtdisinda-yasayan-turkler_.tr.mfa) ..
Kabaca, ülke içinde her 15-16 yurttaşa karşılık 1 de “dışarıda” yurttaş var..
Fakat YSK, oy kullanması beklenen toplam 56,6 milyon yurttaş için 72-73 milyon oy pusulası bastırdı. Rahatsızlık veren, hesap bilmez bir fazlalık. Ayrıca israf… Üstelik örneğin il tabanlı bile olsa kod numarası taşımadan. (Oy pusulalarında yurtiçi-yurtdışı ayrımı yapıldı mı bilemiyoruz..)

Hem tüm oy pusulaları tek tip ve tek havuzda, hem de kullanılması beklenen her 3 oya karşılık
1 de “yedek” (!?) oy pusulası.. 16-17 milyon fazla oy pusulası.. 56,6 milyon tüm seçmenlerin
% 100 katılımı varsayımı ile.. Bu tutum, iyiniyetsizlik dışlanırsa, en basitinden hesap bilmezliktir. Seçim sonunda bu çoooooooooooooook fazla oy pusulasının, milyonlarcasının da resmi tutanaklı dökümlerini elbette YSK vermelidir. Hiç yoktan Bölgesel kodlu oy pusulaları olsa idi, seçim bölgelerinin her birinde diyelim %10 yedek pusula hesabıyla gerekli sayı
net olarak belirlenebilirdi. 5,7 milyon yedek oy pusulası (İstanbul 3, Ankara 2 olmak üzere 84 il + 919 ilçe seçim kurulu bölgesi için) yeterli olurdu. YSK bunu da yapmadı.

Oysa ÖSYM benzer bir güvenlik önlemini yıllardır sürdürüyor.. 2 milyonu aşan aday için bireysel özel kodlu soru ve de yanıt kartı formu üretiyor. Hadi seçimlerde bu rakam çok büyük ve 2 değil 56,6 milyon seçmen var diyelim.. Ama bu kez de ÖSYM değil, koskoca Anayasal kurum YSK ve ülkenin geleceği söz konusu..

Seçimleri 11 yüksek yargıç yönetiyor ve kararlarına karşı hiçbir başka makama başvurulamıyor. Kişisel kodlu seçmen pusulası olmasa bile, hiç olmazsa 81 il, dahası 919 ilçe ölçeğinde kodlamalı oy pusulası bastırılabilirdi (https://www.e-zcisleri.gov.tr/Anasayfa/MulkiIdari Bolumleri.aspx). Böylece bir oy pusulası salt o il ya da daha iyisi o ilçede.. giderek salt o yurttaş tarafından kullanılabilir ve peeeeek çoooooooook olası yolsuzluk / hile girişimi kolaylıkla engellenebilirdi.

Biz bu konuların uzmanı değiliz ama ortalama bir yurttaş olarak akla uygun öneri ve sorularımız var.. Bunları dillendirmek, önermek ve sormak hakkımız ve ödevimizdir. İlgili – yetkililerin de dikkate almak ve yanıt vermek yasal – demokratik yükümlülükleridir..

YSK’nın danışmanları bilişim uzmanlarının böylesi önerileri sunmamış olması düşünülemez.. Ayrıca seçim öncesinde kezlerce yazılıp çizildi bu vb. pek çok güvenlik önlemi..
Güvenli seçim girişimleri kuruldu, toplantılar yapıldı, web siteleri kuruldu, raporlar yazıldı..
TBB, muhalefet partileri, TTB, ADD… özel örgütlenmeye gittiler.
Bu sitede biz de bu çabalara epey yer verdik..

YSK’den istenen randevular ise çok büyük ölçüde yanıtsız kaldı ne yazık ki!

Bu arada bir zamanlar sürdürülen “40 bin köy” metaforunun da artık tarihe karıştığını kaydedelim.. YSK’ya göre toplam 18.257 köyümüz var artık (https://www.e-icisleri.gov.tr/ Anasayfa/ MulkiIdariBolumleri.aspx adresinde 18 332). 31 Mart 2014 sabahı, yerel seçimlerle birlikte, 750 bin+ nüfuslu 31 büyük ilde Büyükşehir Belediye örgütü kurulmuş oldu. 6360 sayılı yasa ile değişik 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Yasası böyle buyurdu ve 17 bini aşkın köy
1 gecede kapanarak sabah gözlerini “Mahalle” olarak açtılar. 3 bine yakın belediyelik yerleşim de 1397’ye düşürüldü (5 binden az nüfuslu yerler.. ). 900’ü aşan ilçelerden salt 400’ü belediyelik! Bu böyle sürüp gidecek ve il nüfusu 750 bini aşan her il zamanla bu statüye geçirilecek.

Köy tüzel kişiliğinin kaldırılmasıyla, ortak mülk olan mera, otlak, yaylak, sulak, yazı, mezra.. gibi alanlar doğrudan büyükşehir belediye meclisi tasarrufuna geçecek, geçti.

TOKİ eliyle kentsel rant talanı – yağması gerçekleştirerek muazzam, yüz milyarlarca TL
(eski deyişle katrilyonlarca!) imar rantını yandaşlarına aktaran, bahçeli evindeki kentli gecekonduluyu kent dışı güvensiz TOKİ ucubelerinden oluşan postmodern – ilkel kulelere mahkum eden AKP iktidarı; bununla yetinmeyerek kırsal arazi rantına da el atmış bulunuyor..

Bu alanlar da tarım ve hayvancılığa kapatılırsa Türkiye resmen + fiilen AÇ KALIR!

2002 sonunda Türkiye toplam 97 milyon ton tarım ürünü üretiyordu. 2014 sonunda bu rakam 104 milyon ton oldu. Yaklaşık 7 milyon ton ya da 7/97 = %7 arttı. Ya nüfus artışı? Yaklaşık
70 milyon iken, 77,7 milyon oldu ve % 11 büyüdü “kayıtlı” nüfus.. 3 milyon dolayında kayıt dışı nüfus (CIA verisi!?), 2 milyon kadar Suriyeli ve yıla yayıldığında 1 milyon dolayında
dinamik turist nüfusu.. 84 milyona varıyor..

Sonuç, reel olarak tarımsal ürün yetersizliği ve dışarıdan saman, et, gıda ürünleri, canlı hayvan satın alan –ama her yıl Kurban bayramında 2-3 milyon hayvanını boğazlayan– bu alanda da
net dışalımcı (ithalatçı) ve dış ticaret açığı veren berbat bir durumdayız. Gıda fiyatları dünyada düşüyor, bizde ateş pahası.. Niçin ? Bir yandan da yüz kızartan altın klozet ve Danıştay’ın perçinlenen kararları ile KAÇAK SARAY ve dünyada örneği görülmeyen son derece lüks
şatafatlı- pahalı – israflı… bir mekanda oturan cumhurbaşkanı (?!) tartışmaları..

Atatürk’e ve ülkemize mirası – armağanı Atatürk Orman Çiftliğinin
kör intikam güdüsüyle yağmalanması..
 

Kapıya dayanan, yaşanan ağır mı ağır, çoook ağır bir ekonomik çöküntü..
Korkunç borçlar, işsizlik ve yangın gibi kavuran döviz kurları..
Bay RTE’nin TCMB ile akıl dışı dalaşı ve 24 Ocak’ta 2,23 TL olan Doların
2,73 TL’ye tırmanması.. Korkunç yoksullaşTIRma.. 17 milyon yoksul.. 1000 TL altında aylık alan 8 milyon emekli.. 6 milyon asgari ücretli 949 TL/ay.. Milyonlarca kayıt dışı ve taşeron kölesi.. Atanamayan öğretmenler, KPSS- ÖSYM vb. sınavlarda hilelerle yandaş yerleştirmeleri…..

İşte AKP iktidarının hünerlerinden – kazıklarından küçücük bir demet!

Açıkçası karnımızı doyuracak durumda bile değiliz! 

Ama AKP’li CB Bay RTE akıl dışı biçimde 3-5 çocuk yapın dayatmasını halka sürdürüyor.
Cep harçlığı bir doğum ikramiyesi ile aşırı doğurganlığı, ülkeye ihanet pahasına, ekonomi profesörü başbakan Davutoğlu ile birlikte sürdürüyorlar.. Anayasa’nın 41. maddesini ve
2827 sayılı yasayı çiğneyerek halka kasten aile planlaması hizmeti vermiyor AKP iktidarı.
Akıllara ziyan! Kalabalık, niteliksiz, işsiz- aşsız – aç kitleleri biat kültürü ile tarikat dergahlarında mürit ve oy deposu yapmak üzere, AKP’nin 2023’lerin lanetli kurgusudur bu;
13 lanetli fetret yılından sonra!

O nedenle “Beraber yürüdük biz bu yollarda..” denmektedir şifreli olarak..

*****

Öte yandan YSK web sitesi şimdiden yetersizlik içinde. Çağırdığımız dosyalar bir türlü gelmiyor. Üstelik bunlar henüz seçim sonuçlarına ilişkin de değil.. Varolan istatistiklere ilişkin dosyalar.. Ekrana gelmiyor.. gelmiyor…
Suçlu bulmak kolay..
Sorulsa, suçu TİB’e, Telekom’a, hizmet sağlayıcı öbür kurumlara yıkacaklar belki de..
YSK hizmet alım sözleşmesinde bu hususa ilişkin kural / yükümlülük koyamaz mıydı
veri trafiğini sağlayacaklara? Bu ne biçim ehliyetsizlik, öngörüsüzlüktür, kime güveneceğiz?

YSK’nın yeter parasal kaynaklara erişmede zorluk çektiğini hiç sanmıyoruz ama neden gereksinimlere yanıt verebilecek daha yetenekli bir site ve altyapı kurulmaz ki?? Üstelik Türkiye bilişim sektöründe hem yeni değil hem de ciddi bir teknik ve insangücü altyapısı, birikimi var.
Her tür siber saldırı karşısında % 100 değilse bile %100’e yakın seçim güvenliği istemek
yurttaş olarak bizim hakkımız, YSK’nın da tartışma dışı anayasal görevidir. YSK, sisteme yönelik ve önledikleri – önleyemedikleri siber saldırıları da kamuoyuna açıklamalıdır.

Esasen SEÇSİS ve MERNİS kurumlarının Hükümetten bağımsız olmayışı
kabul edilebilir değildir.

Seçmen kütükleri akıl almaz sayısal tutarsızlıklarla doludur / sakattır!

Ancak TİB, gerekçe açıklanmayan biçimde, Ulusal Kanal’ın 9 twitter hesabına jet hızıyla engelleme yaptırabiliyor.. Başbakan iken Bay RTE’nin “3’e kapatın..” dediği telefon görüşmesinde muhatabının İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın kardeşi Mustafa Latif Topbaş olduğu Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek tarafından açıklanınca,
dakikalar geçmeden twittter hesapları engellendi.. Hesap versenize, neydi bu “3’e kapattığınız?”
Bu mu AKP ve Tayyip demokrasisi??

% 99’u Müslüman denen halkımız bu denli mi ahlaksızlaştırıldı, çıkarının tutsağı oldu??

“Çalıyor ama bana de veriyor  – çalışıyor..” ya da
“iftira.. inanmam.. onların alnı secdeye değiyor..” söylemleri – savunmaları
ne biçim bir rasyonalizasyon ürünüdür??
Bu acayip – tuhaf – yoz – benzersiz.. sosyal psikolojiyi kim nasıl açıklayabilir??

Bir yandan da sözde İç Güvenlik Yasası, TBMM’de muhalefet milletvekilleri (başta CHP) AKP’li “fedai bodyguard” vekillerce uçan tekmelerle dövüle dövüle çıkarıldı!
İnsanlık tarihine geçecek ve asla silinmeyecek bir AKP ayıbı değil midir!

Komplo kuramları denilmesin ama; YSK veri tabanına 9 dolayında bilinmeyen / bilinen / engelen(e)meyen / illegal erişim (link) olduğuna ilişkin yetkili değil ama yetkin ağızlardan biliyoruz..

YSK daha baştan iyi sınav ver(e)miyor..
En başta 12. CB Bay RTE’nin yeminini çiğneyen, apaçık AKP propagandası yapan konuşmalarının engelenmemesi… Adana’da ve başka birkaç yerde miting salonlarını verirken AKP’yi kollayan açık tavır alması.. Kendini yok sayan bir çizgi ile AKP’ye teslimiyet çizgisi sürdürmesi.. Bunlar ülkenin iç barışı – istikrarı ve seçim güvenliği – adaleti bakımından vazgeçimez gereklilikler. YSK da, tam da bunun için kurulu yüksek bir Anayasal organ.

Tüm bu somut veriler karşısında YSK’nın kısa adındaki “Yüksek” sözcüğünü “Yandaş” olarak telaffuz etsek, YSK hazretlerinin manevi kişiliğini zedeleyen bir suç işlemiş olur muyuz acaba??

“YANDAŞ SEÇİM KURULU…” !!??

Türkiye’ye ve olması gereken YSK’ya yakışıyor mu?
Bu 11 yüksek yargıç, çoluk çocuklarına nasıl bir manevi (maddi??) miras bırakacaklar??

*****

Dostlar,

Yarın  bu saatlerde oy kullanma işleminin bitmesine 1-2 saat kalmış olacak..
Gece yarısına doğru da sonuçları göreceğiz..

Temel tasa AKP ve PKK – HDP’nin SEÇİM HİLELERİ…

Oysa temsili demokrasiden doğrudan temsile geçme zamanı değil mi??
Platon’on 2500 yıldır kemikleri sızlıyor olmalıdır..
Geçtiğimiz ay İngiltere’de yurttaşlar cep telefonları ile oy kullandılar..
Ne hile, ne güvensizlik.. Bizim yobazlar Kuran’daki kaynağını gösterseler de biz de yapsak??!
Dürüst – adil – hukuka uygun seçim güvencesi verecek olan en başta iktidar değil mi?
Bizde ise tam tersi..

AKP iktidarı sorun çözme değil sorun / dert / bela yaratma odağı 12,5 yıldır..

Tıpkı Anayasa Mahkemesinin geçtiğimiz yıllarda AKP hakkında verdiği
“Laikliğe karşı eylemlerin odağı olma..” kararı gibi (30 Temmuz 2008; AKP kapatma davası).

Daha şimdiden kan döküldü.. Dün Diyarbakır’da 2 yurttaş öldü, 100’den çok yaralı var.
İçimiz acıyor..

Yazımızın başlığında “HOMO HOMINI LUPUS (İnsan insanın kurdudur) MU?”
demiştik..

Öyle olacağına, insan insanın YOLDAŞI olsa,
toplum içinde erdemli bir yaşam kurmaya yönelebiliriz değil mi??

Erdemli bir toplum yaşamı..

Erdem.. erdemli…

Belki de yeryüzünün en yetenekli / anlam yüklü sözcüklerinin başında gelir o güzelim sözcük..

Virtue, Fazilet, Erdem… (Latin: virtus, Ancient Greek: ἀρετήarete“)

Ülkemizde REJİMİN / AKP İHANETİNİN / BÖLÜNMENİN oylanacağı yarınki seçim öncesi çağrışımlarımız özetle bunlar..

Dileriz yurtsever yurttaşlarımız bu fetret – karmaşa – ihanet – kanlı yıkım – iç savaş – bölünüp parçalanma gidişli 13 yıllık kökü dışarıda lanetli – eli kanlı taşeron AKP dönemini kapatsınlar.

Öyle çoooook ve ağır suçlar işlediler ki, ne yazık ki sağduyu bekleyemiyoruz onlardan ve
kör yandaşlarından..
Suç psikolojisi ve çıkar dürtüsü vicdanları ve bilinçleri çökertip teslim almış ne acı ki! 

Ülkenin yazgısı, bu iğrenç oyunu görebilen kadim Anadolu halkının bilincine teslimdir.

Bize sorarsanız, diyeceğimiz odur ki, Yüce Atatürk’ün özü olan “6 Ok” programına
gerçek anlamda VATAN PARTİSİ sahip çıkıyor.. Salt tek bu gerekçe ile olsa bile,

BİN SELAM OLSUN YÜCE ATA’MA; 1 OYUM VAR VATAN’a!
Bütün oylar VATAN PARTİSİ’ne…

Öyle çok yiğitçe – mertçe – başarılı hizmet ettiler ki…
Yokluklar içinde, fedaice.. Adeta yaratarak..
Yüksek zeka – akıl ile, tutarlık ile, sebat ile..
Şehitler – gaziler vererek, yüreklilikle..
Yurt içinde, dışarıda, AİHM kapılarında..
Ergenekon, Balyoz vb. ABD – AKP tertiplerini yıllarca savaşımla ustalıkla, sabır taşı olarak çökerttiler..
…….
………
Dedik ya “BİN SELAM OLSUN ATAM’a..” diye..
Bin gerekçe sıralayabiliriz.. oyumuzu bu kritik seçimde = rejim oylamasında
neden VATAN PARTİSİ’ne vereceğimize ilişkin..
TBMM’ye girecek bir VATAN PARTİSİ, ülkemizin bölünmez bütünlüğünün – iç barışının
temel güvencesi olacaktır ayrıca ve en azından..

Dostlukla…

Sevgi ve saygı ile.
06 Haziran 2015, Ankara

Dosyanın pdf biçimi: HOMO_HOMINI_LUPUS_7Haziran2015_secim_yazisi

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Soner Yalçın : Oyum boşa gitmesin

Oyum boşa gitmesin

Soner Yalçın

SÖZCÜ, 5 Haziran 2015

Önce… Meselenin matematik yönüne bakalım.
Benim ağabeyim 1953 doğumlu. İTÜ mezunu, makine mühendisi.
40 yıl CHP’ye oy verdi.
Bu kez CHP’ye vermeyeceğini söyleyince çok şaşırdım.
Gerekçesi matematik!
Şöyle:
Ağabeyim Çorum’da oyunu kullanıyor.
4 milletvekili çıkaran Çorum’un 2011’deki seçmen sayısı; 385 bin 828.
AKP, 209 bin 764 oy alarak 3 milletvekili çıkardı.
CHP, 82 bin 264 oy alarak 1 milletvekili çıkardı.
MHP, 37 bin 120 oy almasına rağmen milletvekili çıkaramadı.
Hesaplama nasıl yapıldı:
Partilerin aldıkları oylar 1’den başlayıp 4’e kadar bölündü. Böylece:
AKP: 209 bin 764 oyla 1 milletvekili; 104 bin 882 oyla 2 milletvekili çıkardı.
CHP: 82 bin 264 oyla 3’üncü milletvekilliği kazandı.
Ve AKP: 69 bin 921 oyla 4’üncü milletvekilliği aldı.
Hesap bu…
Yani:
CHP’nin 12 bin oyu fazla; bu 12 bin oy çöpe gidiyor! (CHP 2 milletvekili çıkarması için
140 bin oy alması gerekiyor ki, 7 Haziran seçiminde bu pek gerçekçi değil.)

Ağabeyimin hangi partiye oy vereceğini geçmeden bir hesap daha yapalım:

MHP’nin 1 milletvekili çıkarabilmek için 70 bin oy alması gerekiyor. Bu partinin 37 bin oyu var ve 33 bin oy daha alması gerekiyor. Alabilir mi? AKP’ye giden eski oylarını geri döndürmesine bağlı… Geri alırsa, AKP’nin oyları azalacağından MHP, 70 bin altında bile
1 milletvekili çıkarabilir. Mümkün olabilir; MHP, 30 Mart 2014 seçiminde oylarını 57 bin 712’e çıkarırken, AKP oylarını 182 bin 085’e düşürdü!
Peki…
40 yıllık CHP’li ağabeyim; MHP’ye mi, HDP’ye mi yoksa Vatan Partisi’ne mi oy verecek?
“O da bana kalsın” dedi…

Stratejik oy

Şimdi… Meselenin stratejik yönüne bakalım…
7 Haziran seçiminin ortaya çıkardığı gerçek var:
Kimi seçmen, AKP’nin iktidardan gitmesi ya da tek başına iktidar olmaması için ilk kez oyunu bambaşka partiye verecek.
Bir seçmen düşünün ki; “oyumu MHP’ye de verebilirim, HDP’ye de verebilirim” diyor!
Taban tabana zıt iki milliyetçi parti arasında kararsız kalan bir seçmen profili ile
karşı karşıyayız. Bunu başaran kişi Erdoğan oldu!
Erdoğan merkez partilerini yıktı; siyaseti uçlara savurdu.
Bir gerçek daha ortaya çıktı; CHP yıllarca, “bizim omzumuzda kambur var;
bu nedenle sağ bize oy vermez” mazeretine sığındı!
Herhalde CHP’nin sırtındaki -neyse o- “kambur” HDP kadar değildir!

Çünkü, HDP’nin sırtında kan ve gözyaşı var!

Merkezdeki seçmen bu “kambura” rağmen HDP’ye oy veriyor.
Demek ki seçmen gözü karardığında “kamburu” bile görmüyor!
Umarım CHP, 7 Haziran’dan sonra bu kambur söyleminden kurtulur;
mazeret üretmekten vazgeçer… Ayrıca:
7 Haziran seçiminin odak noktası; AKP (ve Erdoğan’dan) kurtulmak!
Oyların bu derece savrulmasının nedeni bu.
Bakınız… 2011 Genel Seçimi bu derece sert geçmedi; en azından Cemaat’ten “Yetmez Ama Evet”çi liboşlara; iş dünyasından Batı’ya kadar birçok çevre Erdoğan destekçisiydi.
Bugün hepsi Erdoğan karşıtı oldu.
Evet… Seçmenin çoğunluğu “ne olursa olsun Erdoğan’dan kurtulmak” gerekçesiyle
sandığa gidip stratejik oy kullanacak
Eklemeliyim: Bu seçim sonucunun bir diğer özelliği ise “elim kırılsaydı da vermeseydim” diyen seçmen kitlesinin fazlalığı olacak!
Oy vermenin ayrıca, matematiksel ve stratejik olmayan bir başka yönü var…

Oyum kime?

Hâlâ mailler alıyorum;
“Kime oy vereyim?”
Bu soruları yöneltenlerin maksadı, “barajı aşamayan partiye verirsem oyum boşa gider mi?” sorusuna yanıt almaktır.
Bu soruyla muhatap olunca, “acaba köşe yazarlığı yapmayı bıraksam mı” diye düşünüyorum. Çünkü… Okuyucunun hazzedeceği bir yazar değilim! Sandığın ülkemizi gericileştirdiğini ve “cici demokrasinin” kitleleri uyuşturduğunu-kandırdığını yazıyorum sürekli.
Planlanmış ve dayatılmış siyaset ilgimi çekmiyor.
Bu demek değildir ki, sandığa gitmeyeceğim. Gideceğim..
Hayır!.. Kimi partilerin barajı aşması ya da birakç milletvekili eksik ya da fazla çıkarması için değil. Nicelik değil, nitelik peşindeyim…

Tüm zorluklara karşın mücadele eden bir partiye, oyumla teşekkür etmek için
sandığa gideceğim.
Bu gözükara partiye oyumla moral vermek için sandığa gideceğim.
Bu bir avuç yiğit insana “yalnız değilsiniz” mesajını vermek için sandığa gideceğim.
Evet… Oy vereceğim partinin barajı geçemeyeceğini farkındayım; ama o partinin,
her şart altında mücadele edeceğine inandığım için destek oyu vereceğim…

Ayrıca… Hiç değil, %3 oy alırsa Hazine yardımı almaya hak kazanacağı için
bu yoksul partiye maddi katkı oyu vereceğim.

Evet…
Bir dönem şekilci “Gardrop Atatürkçüleri” vardı…
Bugün rakamcı “Baraj Atatürkçüleri” var…
Mücadele için barajı aşmak şart mı?
Mücadele için Meclis’in “kaldır elleri, indir elleri” dekoruna uyum sağlamak mı gerek?
Ben… Meclis dışındaki bu partinin inadına umudu yaşattığını gördükçe,
“oyum boşa gitmemiş”
diyeceğim. Oy’uma/kendime olan saygım artacak!
Biliyorum ki… Mustafa Kemal barajı değil barikatları aşarak kazandı.
Yine öyle Kuvayı Milliye ruhuyla kazanacağımıza inanıyorum
Neyse…
Diyorum ya, benden köşe yazarı olmaz; yandaşlar gibi “siyaset tüccarlığını” beceremiyorum…

===========================================

Teşekkürler sevgili Soner Yalçın…

Biz de sizin gibi düşünüyoruz….

BİN SELAM OLSUN ATAMA;
1 OYUM VAR VATAN’A!
Ya da BÜTÜN OYLAR VATAN’a…!

Sevgi ve saygı ile.
05 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

5 Haziran Dünya ÇEVRE GÜNÜ…


5 Haziran Dünya ÇEVRE GÜNÜ…

Tüm canlıların sağlıklı yaşamları için temiz ve sağlıklı bir çevreye gereksinimi var.
Bunun için TEK TIP – TEK SAĞLIK (ONE MEDICINE – ONE HEALTH) gerekli.
science

1982 Anayasası   :
VIII. Sağlık, çevre ve konut

A. Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması

Madde 56Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek
Devletin ve vatandaşların ödevidir…..

B. Konut hakkı

Madde 57 – Devlet, kentlerin özelliklerini ve çevre koşullarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut gereksinimini karşılayacak önlemleri alır, ayrıca toplu konut girişimlerini destekler.

Çevre Yasası (RG: 11/8/1983   Sayı : 18132)                  :

Amaç:
Madde 1 – (Değişik: 26/4/2006 – 5491/1 md.)

“Bu Kanunun amacı, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin,
sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda
korunmasını sağlamaktır.”

Atlas

Aradık,

T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın http://www.csb.gov.tr/ adresli web stesinde,
Dünya Çevre Günü hakkında herhangi bir etkinliğe rastlamadık..

T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
http://www.csb.gov.tr/

Site, Bakan İdris Güllüce‘nin kişsel reklam sitesi gibi..
Site, ana temayı ele veriyor..
Sözde “Kentsel dönüşüm” masalı (retoriği) ile TOKİ saltanatı – tiranlığı üzerinden gecekonduluların kent dışına sürülmesi..
Birkaç kuşak ve birkaç onyıldır çekilen çileler ile yaratılan ranta, büyük sermayenin iktidar aracılığıyla el koyması ve kent rantlarının yandaşlara aktarılması..
TOKİ’nin 1 milyona varan konut fazlalığına karın balonlaştırdığı inşaat sektörünün sürüklemeye çalıştığı imalat sanayisi, istihdam, yan sanayi vb. zinciri..

*****

BM UNEP ise web sitesine aşağıdaki logoyu koydu…

Bir de aşağıdaki tema var…

*****

Dünyanın ve Türkiye’nin çevre sağlığı sorunları  mı??

Ne çok uzun bir liste olurdu..

Hiç girmesek ??

Zaten Türkiye 7 Haziran 2015 seçimlerine kilitli…
Kim okur ki??
İlgili Bakanlık bile unutmuş..

Samsun’dan bir iyi haber…
Samsun’da katı atık depolama alanında oluşan Metan gazı (CH4) uygun biçimde toplanıp yakılarak, çevreye sakıncalı bir gaz temiz enerjiye dönüştürülüyor.. Ne güzel…

Prof. Nurettin Sözen’in İstanbul Belediye başkanı olduğu yıllarda, 28 Nisan 1993’te
Ümraniye Çöplüğü patlaması ve yangınında 27 kişi öldü, 12 kişi kayboldu;
bu 12 kişinin cesedi bulunamadı.

Ümraniye çöplüğünde Metan kaynaklı patlama ve yangın çıkmış, 39 gariban yanarak
yok olmuştu.. Türkiye’de bu facianın da yasal hesabı sorulamadı..

Çevresel yıkımlar da saymakla bitecek gibi değil…

İyisi mi biz, 5-16 Haziran 1972 arasında Birleşmiş Milletler tarafından Stockholm’de düzenlenen Çevre Konferansını selamlayarak yazımızı tamamlayalım..

113 ülke (Türkiye dahil) ve 1200 temsilci ile yapılan bu uluslararası Konferans,
Çevre ile ilgili yapılmış ilk uluslararası konferanstır. Kalkınma uğruna çevrenin
gözardı edilmemesi gerektiği ve çevre konusunda tüm dünyanın ortak tutum sergilemesi gerekliliği konuları, konferansın ana çerçevesini oluşturmustu.

43 yıl geçti aradan..

SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA… masalıyla duvara dayandık.

Bu politika sürdürülebilir değil artık…

SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM…

Başka çare yok..

Sevgi ve saygı ile.
05 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

İSLAMO-KEMALİZM mi; LİBERO-KEMALİZM mi?

ANKARA KALESİ

İSLAMO-KEMALİZM mi?
LİBERO-KEMALİZM mi?

portresi_renkli

 

Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN

 

“Türkiye yeni bir genel seçime doğru yol alırken, kamuoyuna yansıyan boyutları ile ilginç tartışmalara sahne olmakta ve bu doğrultuda önceden beklenmeyen çıkışlar gündeme gelerek, bunlar üzerinden ülke seçim virajına doğru yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Üç dönem işbaşında kalmış bir siyasal iktidarın yorgunluğu ile birlikte, siyasal merkezlerin bezginliği de
öne çıkmakta ve seçim kampanyaları beklenmedik bir çizgide gelişmektedir. Geçmişten gelen siyasal gelişmelerin sonucunda Türkiye’de iktidar olma şansı elde eden ılımlı İslam partisi, iktidarını koruma doğrultusunda her yolu denemeye kalkışırken, üç dönem sonucunda
Türk devletinin zamanla parti devletine dönüştürülmesinden fazlasıyla rahatsız olan
siyasal merkezler ile muhalefet partileri de iktidarı bir an önce göndermek için ellerinden gelen her şeyi denemeye başlamışlardır. Geçmişin tartışmaları sürerken içine girilen yeni dönemin çekişmeleri de devreye girince, kimi kez tartışmalar sertleşmekte ama geçen dönemlerden kalan siyasal birikimin koruduğu siyasal olgunluk düzeyinde kavga ve çatışmalar önlenmeye çalışılmaktadır. Emperyalizmin bütün dünyaya dayattığı Makyavelizm Türk siyaset sahnesinde öne çıktıkça, seçim yarışını kazanma doğrultusunda doğru ya da yanlış her konu tartışma zemininde öne çıkarılarak, rakiplere karşı üstünlük elde edilmeye çalışılmaktadır….”

*****

Devamla…

“..Küreselleşme sürecinde, kapitalist sistem yeniden emperyalizme doğru kayarken,
zenginleri ve sermaye kesimlerini yandaş bir konuma getirme doğrultusunda ortaklığa doğru sürüklemiş ve bu durumun topluma yansıyan boyutunda da giderek yoksullaşan halk kitlelerini kapitalist sistemin içinde tutabilmek amacıyla, dini öne çıkararak bu doğrultuda tarikatları ve cemaatları dıştan destekli bir biçimde devreye sokmuştur. Sermaye ve din çevreleri kendi doğal yapıları doğrultusunda gelişmeler peşinde koşarlarken, karşıt bir çizgide tepki gösterdikleri Kemalizm’i eleştirmekten ya da karşı çıkmaktan hiçbir zaman geri kalmamışlar ve
bu doğrultuda ellerine fırsat geçince de, çamur atmaktan ya da saldırıda bulunmaktan da
geri kalmamışlardır. Ne var ki, bu denli keskin hatlarda Kemalizm karşıtı olan sermayeci
liberal kesimler ile dinci cemaat topluluklarının seçim sürecinde Kemalizm konusunda eskisinin tümden karşıtı bir çizgide sempatik davranmaları ve kendilerini Kemalist bir çizgide yeniden tanımlamaya çalışmaları, gerçekten üzerinde durulması gereken fırsatçı bir durumdur.
Geçmişten gelen geleneksel çizgide anti-Kemalist olan kesimlerin birden Atatürkçü görünmeye başlamaları , Türk dilinde var olan bir atasözünün ortaya koyduğu üzere, “Bayram değil, seyran değil ama birileri birilerini neden öpüyor?” sorusunu akla getirmekte ve kafa karışıklıklarının giderilebilmesi için böylesine çelişkili bir durumun arkasında yatan gerçek siyasal nedenlerin ortaya konulması gerekmektedir. Sermaye kesimleri küresel hegemonya peşinde koşarken
ve ulus devleti ortadan kaldırma doğrultusunda Kemalizm’e açıktan karşı çıkarken,
yeni bir ortaçağ özlemi içinde bulunan dinsel kesimler de, modern ve çağdaş cumhuriyetin kurucusu olan Mustafa Kemal’i ve O’nun getirdiği Kemalist sistemi değiştirmek için
her yola başvurarak bir anlamda Atatürk’ten kopmak istemişlerdir. Hal böyle iken
seçim sürecinde hem liberal sermayeci kesimlerin hem de cemaatçı Müslüman kesimlerin Kemalist bir çizgide görülmeye çalışmaları, iyice açıklanması gereken bir çelişkiyi
siyaset sahnesinde ön plana çıkarmaktadır…”

*****

Ve bağlarsak ..

“.. Atlantik emperyalizminin desteği ile iktidara gelmiş olan bir hanım başbakan, bir gün,
Son sosyalist devleti de yıktık.” diyerek ne derece bilgisiz olduğunu ortaya koymuştu. Sosyalizm ile Kemalizm arasındaki farkları bile bilmeyen ve siyasetten habersiz bir hanımın uzaktan kumandalı manüplasyonlar ile iktidara getirilmesi, Atatürk cumhuriyetinin
yara almasına neden olmuştur. Atatürk ilkeleri aynı zamanda cumhuriyetin temel ilkeleri olarak Türk anayasasının giriş kısmında anayasal bir koruma altındadır. Bu yüzden, Atatürkçülük
ya da Kemalizm
Türkiye’de hem bir meşruiyet ölçüsü hem de bir direniş imkanıdır.
Toplumun içindeki herkes ya da her kesim kendi düşüncelerini kamuoyuna benimsetebilmek için Kemalizm’e yanaşmakta ya da Kemalist görünerek çıkarlarını ya da düşüncelerini
topluma kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bu yüzden İslamcılar İslamo-Kemalizm peşinde koşarlarken, sermayeci ve küreselci toplum kesimleri de Libero-Kemalizm’i kendi çıkarları çizgisinde kamuoyuna benimsetmeye çalışmaktadırlar. Dincisi ölçüsünde sermayecisi de,
Türk anayasasında güvence altına alınan siyasal ve hukuksal haklar çerçevesinde birlikte
ve ortak yaşayabilmenin arayışı içinde olmalıdırlar.

O zaman Kemalizm’i dinci çizgiye ya da sermayeci çizgiye çekerek toplumun öbür kesimlerine karşı bir dayatmaya kalkma senaryoları ile Türk toplumu bir daha karşılaşmayacaktır.
Atatürk ilkelerinin sağladığı güvenlik ortamında Türk insanının meşruiyet araması son derece doğaldır. Ayrıca baskı ve saldırılara karşı, Atatürk ilkelerinden oluşan Kemalizm,
insanlara ciddi bir direniş ve kendini savunma olanağı getirmektedir. Demokratik rejim ve Cumhuriyet şemsiyesi altında herkes ve her kesim özgürce duygu ve düşüncelerini dile getirecek ve bu doğrultuda siyasal girişimlerde bulunabilecektir. Yaşanan tarihsel sürecin sonucunda bu topraklarda ortaya çıkan Kemalizm, hem Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet (AS: sonsuza dek) payidar kalmasında (AS: yaşamasına) hem de Türk ulusunun geleceğe dönük yolda
emin adımlarla yürümesinde etkili olmaya devam edecektir. Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet yapısını bozabilecek bir Libero-Kemalizm’e ya da
laik devlet modelini bozabilecek İslam’o Kemalizm’e Türk ulusunun ihtiyacı yoktur.
Ama Kemalizm’in güncellenerek gerçek anlamıyla uygulama alanına getirilmesine,
içinde bulunulan konjonktürde, Türk devletinin şiddetle gereksinmesi bulunmaktadır. (24.5.2015)

******

Yazının tümünü indirmek için lütfen tıklayınız..

ANKARA_KALESI-215_ISLAMO-KEMALİZM_mi

Sevgi ve saygı ile.
24 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

ANKARA’da SU SORUNU

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneği‘nin geleneksel Cumartesi konferansları sürüyor..

Bu Cumartesi, 23 Mayıs 2015 günü (bu gün!) Prof. Aydın Köksal konuşmacı idi..
Biz de bu duyurunun posterini sitemizde paylaşmıştık.. Ancak yeni bir ileti aldık :

“Ulusal Eğitim Derneğince düzenlenen Cumartesi Konferansları kapsamında
23 Mayıs 2015 Cumartesi günü yapılacağını duyurduğumuz konferans,
konuşmacımız Prof. Dr. Aydın Köksal’ın rahatsızlığı nedeniyle ekteki gibi değiştirilmiştir.

Yeniden rahatsız ettiğimiz için sizlerden özür diler,
sizleri etkinliğimizde aramızda görmek isteriz. Saygıyla.”
 
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
****
Sayın Prof. Köksal’a şifa dileriz elbette.
Sağlığına hızla kavuşmasını ve çok değerli – önemli sunumunu yapmasını bekleriz.
Belirlenen yeni konu ve konuşmacı da sağlığımız açısından önemli..
TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Başkanı Sn. ERKİN ETİKE..
Değerli Etike ODTÜ Kimya Mühendisliği bölümü mezunu olmasına ek olarak Hukuk Fakültesi mezunu ve Avukatlık yapıyor..

“ANKARA’da SU SORUNU” 

Emek verenleri – verecekleri saygı ile selamlar, ilgi ve bilginize sunarız.
TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi,
Ankara’nın su sorunu için özellikle son birkaç yılda ciddi katkılar verdi.Ankara İl Halk Sağlığı Laboratuvarında yaptırdıkları kimyasal su analizlerinin sonuçlarını kamuoyu ile paylaştılar. Rapor sonuçları halk sağlığı için ciddi tehdit içeriyordu. Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odasında ortak basın açıklaması yapmış ve souçları açıklayarak
biz de sağlık sonuçlarını yorumlamıştık.
21 yıldır kesintisiz Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olan İ. Melih Gökçek ise her zamanki gibi dayanaksız çıkışlarla “..bunlar halkı galeyana getiriyor.. mahkemeye vereceğim..” oldu.
Kimya Mühendisleri Odasının genç yöneticilerinin tek eksiği örnekleri noter eşliğinde almamış olmalarıydı. Bu noktayı öne çıkararak Gökçek’i yeni örnek almaya çağırmalarını anımsatmamız işe yaradı..
Gökçek sindi..
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanlığı, kent suyunun standartlarını,
uyarılara karşın mevzuta uygun kılmadığı için Ankara Valiliğine resmi uyarı yazısı yazdı
(19 Eylül 2014 tarih ve 19020089/115.01.02 sayılı).Bu gün saat 14:00’te bu önemli Halk Sağlığı sorununu dinleyecek ve tartışacağız.

Biz, 1980’ler ortasında birkaç yıl Elazığ Bölge Halk Sağlığı Laboratuvarı Müdürlüğü yapmıştık. O zamanki mevzuata göre tüm su ve gıda (dışkı vb….) analizlerini bu laboratuvarlarda yapıyorduk. Daha sonra mevzuat değişikliği ile su analizleri yine bu laboratuvarlarda kalırken, gıda analizleri Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bırakıldı (13.6.2010, 5996 sayılı yasa, md. 27).

5996 sayılı yasa md. 27 : İçme-kullanma sularının teknik ve hijyenik koşullara uygunluğu, nitelik standartlarının sağlanması-izlenmesi ve denetimi ile ilgili ilke ve yöntemler
Sağlık Bakanlığınca belirlenir. (Türkiye Halk Sağlığı Kurumu yetkili..)
 
Salgınların çıkmasını önlemek için, kişi ve topluma dönük koruyucu çevre sağlığı hizmetlerininkamu eliyle sürekli ve etkin yürütülmesi gereği ortaya çıkmaktadır.5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Yasası md. 27
(13.6.10, RG:27610) :.. kaynak suları, içme suları, doğal mineralli sular ve tıbbi amaçlı suların üretimi, uygun şekilde ambalajlanması, satışı, ithalat ve ihracatına ilişkin ilke ve yöntemlerle içme-kullanma suların teknik ve hijyenik koşullara uygunluğu, nitelik standartlarının sağlanması-izlenmesi ve denetimi ile ilgili ilke ve yöntemler Sağlık Bakanlığınca belirlenir.

6514 sayılı torba yasa ile (RG 28 886, 18.1.14) değişiklik :

MADDE 54- 5996 sayılı Kanunun 42 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(6) 27 nci madde uyarınca Sağlık Bakanlığının denetim alanındaki sular bakımından
bu Kanunda belirtilen idari yaptırımları uygulamaya Halk Sağlığı Müdürü yetkilidir.
Bu sularla ilgili iş ve işlemler Türkiye Halk Sağlığı Kurumunca yapılır.”

İNSANİ TÜKETİM AMAÇLI SULAR HAKKINDA YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK / 7 Mart 2013 Resmî Gazete sayı : 28580

Resmi Gazete Tarihi: 17.02.2005 Resmi Gazete Sayısı: 25730
İNSANİ TÜKETİM AMAÇLI SULAR HAKKINDA YÖNETMELİK..

*****

Konu, doğrudan bizim de ilgi ve uzmanlık alanımız içinde..

Sevgi ve saygı ile.
23 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Not : Konf. izlenimlerimizi, katkılarımızı 29.5.2015 günü web sitemizde yayımladık..
http://ahmetsaltik.net/2015/05/29/ankaranin-su-sorunu/

SANDIK DİSİPLİNİ : CHP’nin başarı ölçütü


SANDIK DİSİPLİNİ :
 
CHP’nin başarı ölçütü

Portresi_gulumseyen

 

Değerli arkadaşlar,

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Seçim analizi yaparken dikkatimi çeken bir olgu, partili seçmenlerin seçime katılım disiplinindeki farklar oldu.

Seçmenleri Sandıktan uzak durmaya en eğilimli Parti CHP olarak görülüyor.

2007 seçiminde  sandığa gitmeyen seçmenlerin en az yarısı CHP seçmeni iken,
AKP’den sandığa gitmeyenler %10’un altında…

Seçmen katılımının %84 olduğu* 2011 seçiminde %26 oy alan CHP’nin,
seçime katılmayanların yarısı da eklenirse, tüm seçmenler genelindeki potansiyel oyu;

0,26 x 0,84 + 0,50 x 0,16 = % 30  bulunuyor.

Buna göre, 7 Haziran 2015 genel seçiminde CHP,

  • % 26 üzerinde oy alırsa Başarılı,
  • % 30 üzerinde oy alırsa Çok başarılı sayılmalıdır.

%25’in altındaki bir sonuç CHP için başarısızlıktır.
Böyle bir Sonuç alındığında Kemal Kılıçdaroğlu‘nun istifasını beklerim.

Sevgilerimle. æ

AKP nin militan tabanı..
Halkın yarısı bunlara meftun!

unnamed

 

 

 

 

 

 

 

 

 

_________

* %84 Avrupa düzeyinde çok yüksek bir katılım sayılır.
%85’ten daha yüksek bir katılım olası görünmüyor.

========================================

Dostlar,

Değerli Ercan hocamız, CHP Genel Başkanı için bir istifa eşiği öngörmüş..
Öbür parti ve liderler için neden böyle bir öngörüsü yok??
Onlar için de gerekçeli “eşik”rakamları kestirimi bekliyoruz…

Sevgi ve saygı ile.
22 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

AKP’nin Beton ekonomisi sözleşmelere takılıyor!

AKP’nin Beton ekonomisi
sözleşmelere takılıyor!

Her biri tartışma yaratan

3. Köprü,

3. Havalimanı ve

Kanal İstanbul

gibi “çılgın” projeler Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeleri ağır biçimde ihlal ediyor.

Yurt Gazetesi, 19 Mayıs 2015
http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/beton-ekonomisi-sozlesmelere-takiliyor-h88281.html 

Beton ekonomisi sözleşmelere takılıyor

Beton ekonomisi sözleşmelere takılıyor

Her biri tartışma yaratan 3. Köprü, 3. Havalimanı ve Kanal İstanbul gibi “çılgın” projeler Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeleri ağır biçimde ihlal ediyor.

AKP hükümetinin beton yığınına dönüştürdüğü İstanbul’da

– doğal yaşamı alt üst eden,
– onbinlerce ağacı katleden,
– bitki ve canlı türlerini tehlikeye düşüren projeler

uluslararası sözleşmeleri ihlal ediyor. Türkiye’nin 1970’li yıllardan başlayarak imza attığı Birleşmiş Milletler ve benzeri uluslararası sözleşmeler çevre ve doğal denge konusunda önemli yükümlülükler getiriyor.

Dünyanın ortak mirası, 1972’de imzalanan “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” devletlerin sahip oldukları doğal varlıkların yalnızca kendilerine değil
tüm dünyaya ait olduğuna işaret ediyor.

Bu yüzden, dünya kültür ve doğa mirasının önemli bir parçası olan İstanbul’un “çılgın projelerle” tahrip edilmesi Türkiye için önemli uluslararası sıkıntılara yol açacak.

Boğazlar tehdit altında

Çanakkale ve İstanbul boğazları ile Marmara Denizi’nin oluşturduğu “Boğazlar sistemi” dünyada yalnızca kendine özgü özellikler taşıyan iki katmanlı bir su ve akım sistemine sahip. Karadeniz ile Marmara arasında bir kanal daha açılmasını öngören Kanal İstanbul projesi, Boğazlar sistemi için su yapısından, canlı türlerine dek geniş bir alanda ciddi tehdit oluşturuyor. Bu proje için açılacak drenaj kanalları, çevresindeki ekosistemi tehdit ediyor.

Kanal İstanbul salt Marmara Denizi’ni değil pek çok ülkeye kıyısı olan Karadeniz’i de etkiliyor. İstanbul Boğazı, kuşların göçleri sırasında kullandığı üç temel güzergahtan biri.
Boğazda en yaygın görülen türler ise sırasıyla leylek, şahin, küçük orman kartalı, arı şahini, atmaca, karaleylek, yılan kartalı, kara çaylak, saz delicesi ve küçük kartal.

Avrupa Konseyi izliyor

Birleşmiş Milletler dışında Avrupa Konseyi sözleşmeleri de Türkiye’ye çeşitli yükümlülükler getiriyor. Bunlardan “Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi” nesli tehlikeye düşmüş türlerin yaşama ortamlarının korunması amacıyla uluslararası politikalar geliştirilmesini hükmediyor. Türkiye, bu sözleşmenin tarafı olmasına karşın;

– Kanal İstanbul,
– 3’üncü köprü ve
– 3’üncü havalimanı

projeleriyle yaban türlerini ve ortamlarını tehdit ediyor. Geçn yıl bu projeleri inceleyen Hollanda Birdlife Örgütü Genel Müdürü Fred Wouters, Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeleri hatırlatarak,

  • “Göçmen kuşları zorlu göç yolculukları süresince korumak için çok büyük yatırımlar yapılıyor. Kuşlar korunsun diye ciddi paralar harcanıyor. Bu göç yolu içinde yer alan Türkiye’den göçmen kuşları korumasını, taraf olduğu sözleşmelerin taahhütlerini yerine getirmesini bekliyoruz.” demişti.

İstanbul Boğazı, kuşların göçleri sırasında kullandığı üç temel güzergahdan biri. Boğazda en yaygın görülen türler ise sırasıyla leylek, şahin, küçük orman kartalı, arı şahini, atmaca, karaleylek, yılan kartalı, kara çaylak, saz delicesi ve küçük kartal.

Usulüne uygun olarak imzalanmış uluslararası sözleşmeler İç hukukta
Anayasa’nın hemen altında, yasaların üzerinde bir statüye sahip.
Dolayısıyla yasaların, tıpkı Anayasa gibi uluslar arası sözleşmelere uyması gerekiyor.
(AS: Bu bağlamda Anayasa md. 90 / son fıkranın dikkatle okunması gerekiyor..)

==============================================

Dostlar,

Çevre yıkımı AKP döneminde 12,5 yılda inanılmaz ölçülere vardı..
İmar rantları trilyonları buldu.. Bu fonlar ile çoook “kuşlar” vuruldu..
Çirkin siyaset finanse edildi..
Yandaş Basın yaratıldı ve beslendi, kılıç gibi kullanıldı..
Yoksul kitleler biat kültürü ile köleleştirildi…
İktidar yanlıları karunlar gibi zengin oldular..
*****
AKP iktidarı iç hukuku da uluslararası hukuk da ayaklar altına aldı.
Yırca köylüleri Ege’de direnişleriyle destan yazdılar.
Fakat bu arada 6000 zeytin ağacı kurban edildi..
Nasıl ve ne zaman telafi edilecek??
Yargı kararının kesinleşmesine dek ağaç kesimi yapılmasaydı olmaz mıydı?
Çevre yasasında “kirleten öder”.. yazılıyır.. Haydi ödeyin bakalım bu çevre yıkımını!
Geri getirebilir misiniz binerce zeytin ağacını ve ekonomik üretimini?
Nasıl ve neyle ödeyeceksiniz “kirliliklerinizi” ??

Danıştay’ın köylüler lehine kararı ile şirketin HES inşaatı durduruldu.
Seçim öncesi dönemi nedeniyle AKP çekindi.. Eminiz, dönem uygun olsaydı inşaat yapılırdı..
AK SARAY kaçak değil mi? Danıştay’ın 6. Dairesinin kararı çiğnenerek yapılmadı mı??

Akkuyu Nükleer güç santralı inşaatı ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporu
yargıda iken başlatılmadı mı??

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yerel yönetimlerin imar yetkisini gasbettii..
Bütünşehir belediye yasası ile 31 Mart 2014’ten başlayarak 31 ilde köy bırakılmadı,
17 bin dolayında Köyün merasına – otlağına – yaylağına el kondu..
Bu muazzam topraklar büyükşehir belediyelerinin yağma ve talanına açıldı..
Bitip tükenmez bir mali kaynak yaratıldı bu yüzyılın talanı ile..
Köy tüzel kişiliği kaldırıldı, mahallelere dönüştürüldü.
Bu yasa AKP’nin ülkemize belki de en büyük kazıklarından biridir.

*****

12.5 yıllık yıkımın faturası muazzam ölçüde ağırdır..

AKP kadrolarının 8 Haziran 2015 sabahı mutlaka iktidardan uzaklaştırılması gerekiyor.
Ardından da uzun süreli bir onarım – restorasyon programı gerek..
Sorumluların yargılanmasından asla vazgeçmeyerek!

Sevgi ve saygı ile.
20 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kontrgerilla dimdik ayakta!

Kontrgerilla dimdik ayakta!

Hakan Gülseven

Hakan Gülseven
hakan.gulseven@yurtgazetesi.com.tr
YURT Gazetesi, 19 Mayıs 2015

Mevcut iktidar döneminde pek çok müsamere izledik. Müsamerelerin en bayağısı ‘Ergenekon’ denen tasfiye harekatıydı. Birkaç mafyozun ve kontrgerilla artığının ırkçı manyaklarla ilintilendirildiği, ardından devletin millici unsurlarının dağıtıldığı bir operasyona tanık olduk. Operasyonu devletin kabuk değiştiren kontrgerillası, ‘büyük birader’ ABD’nin gözetiminde yürüttü. Şimdi aynı kuvvet HDP’yi bombalıyor.

***

Evet, HDP bombalamaları, AKP’nin hizaya çekilme sürecinin bir parçasıdır.
Amerika tarafından süpürülmeyip kullanılan AKP liderliği kontrolden çıkmıştır ve
yeniden hizaya sokulması ya da yenilenmesi icap etmektedir.
HDP olağan hedeftir. AKP, seçim kampanyasını doğuda din sömürüsü, batıda milliyetçilik üzerinden kurduğu için siyasi ajitasyonunla HDP’ye saldırıyor. Böylece dine düşkün Kürt nüfusun ve milliyetçi Türklerin oyunu en azından kaçırmamaya çalışıyorlar.
İmralı görüşmelerini unutturmaya gayret ediyorlar. Bu sebeple HDP’ye vuruyorlar…
Haliyle bombalamaların olağan şüphelisi de AKP haline geliyor.
Oysa HDP bombalamalarından en son fayda sağlayacak parti AKP’dir.
Bombalamalar kontrgerilla işidir. Kontrolden çıkan kadronun yönetemez halde olduğunu göstermek istiyorlar, konu budur.

***

Aslında doğru. AKP yönetemez halde.

Çıplak polis zorbalığına ve istihbarat teşkilatına dayanan bir iktidarla muhatabız.

Polisin ve istihbarat teşkilatının aciz hale düşmesi, doğal olarak iktidarın etkisini sarsıyor.
23 Nisan Başbakanı’nı kimse ciddiye almıyor.

Bu sebeple, cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden unsur bizzat meydanlara çıkıp çırpınıyor.

Kolay değil, sıfırlanan onca paranın, katledilen onca gencin hesabını verecek.
Tökezlediği anda kabasına tekmeyi yiyecek olan O. Şimdi, hiçbir süreci yönetemediğini göstermeyi iş edinmiş olan bir güçle muhatap. Bombalamalar da o gücün marifeti.
Bu tür kontrollü kaos eylemlerinin artacağını söylemek için müneccim olmak gerekmiyor.

***

Bombalamalar aynı zamanda Kürt hareketine mesajdır.

Kürt hareketi, ortalama ulusalcı aklın iddialarının aksine, bölgedeki emperyalist gündeme eklemlenmiş değil. HDP’nin üzerinden Kürt hareketine emperyalist bir basınç oluşturmaya çalışıyorlar. Kürtleri Barzanici eksene oturtmak istiyorlar.
Barzani’nin ABD temasları son derece önemlidir. Oyun Erbil üzerinden kuruluyor.
Emperyalist gündeme biat etmeyen önemli bir Kürt kesimin olması,
ABD açısından bir karın ağrısıdır.

***

Adi hırsızlıkların üzerini örtmek için eşelenen iktidar, bu süreci yönetemeyecektir.

Sorun, iktidarın emperyalist komplolarla mı, halk hareketiyle mi yıkılacağında düğümleniyor. Birincisi halkın üzerindeki cendereyi sağlamlaştıracak, diğeri daha demokratik koşullarda ilerlememizi sağlayacaktır.

Otomotiv işçilerinin direnişi bizi umutlandıran bir gelişme. Bombaların patlamadığı,
özgür bir ülkeyi kurmak için işçilerin üretimden gelen kudretine ihtiyacımız var çünkü…

====================================

Dostlar,

Ne söylemeli??

Tek bir noktaya değinelim..

HDP kurulu (heyeti) “Kandil” e elini koluna sallaya salaya gidiiip geliyor…
Oradan İmralı’ya, terör örgütü ile ülkemiz, bölmeye çalışmaktan ağırlaştırılmış yaşam boyu hapse mahkum Apo’ya talimat almaya – kuryelik yapmaya geliyor..

Bunların binde birini sıradan bir vatandaş yapsa, Türk Ceza Yasası’nın terör örgütüne
üye olmaktan tutun örgüt kurmaya, terör örgütü ile işbirliği yapmaya, teröre yardım – destek – yataklık yapmaya… dek uzanan bir dizi zincirleme suçtan ağır mı ağır hapislere çarptırılırdı..
Hatta gerekirse sahte kanıt uydurularak Balyoz, Ergenekon vd. de yapılmadı mı?

Bu kuryeliği yapanların bir bölümü milletvekili..

Göz yuman hatta çanak tutan da AKP iktidarı ve Devletin MİT’i..

Kandil neresi??
Ülkemizi bölmeye çalışan emperyalizmin maşası kanlı terör örgütü PKK‘nın askeri üssü.
Nerede? Komşumuz Irak’ta..
Terörle gerçekten savaşan bir hükümet komşu Irak’a “Kapat şu Kandil’i!” diyemez mi,
neden demez, neden diyemez??
Stratejik / trajik müttefik (!) ABD’ye karşı neden net tutum almaz,

“Durdur şu PKK saldırısını, ülkemi bölme planlarına son ver!” demez, diyemez??

Ondan sonra da silahların gölgesinde “Çözüm süreci”! dayatması..

Bir siyasal kadro ancak bu denli zavallı – çaresiz – ihanet içinde olabilir..

Üstelik, “Sorunu çözüyorum..” yanılsaması ile halktan, özellikle Kürtler, Aleviler ve Milliyetçi tabandan oy almaya çalışarak..

Herhalde TÜRK ULUSU AKIL TUTULMASI içinde değil!?

Bu lanetli çember kırılacaktır..
Bir yandan da ekonomik yıkım..

  • 2013 Mayıs – 2015 Mayıs..
    2 yılda TL Dolar karşısında %40 değer yitirdi.

Niçin, neden, nasıl?? Nerde başarılı ekonomi yönetimi?
Kim verecek bu acı soygunun – yoksullaşTIRmanın hesabını??
Elbette fatura AKP’ye kesilecektir, 12,5 yıldır tek başına iktidardarır..

İlk hedef ve fırsat 7 Haziran 2015 seçimleridir.

Her halde bu kanlı ve insanlığa karşı suç niteliğinde politikanın 2 siyasal aktörü
AKP ve HDP’ye oy verilmeMEsi gerektiği açıktır.

Bu iğrenç oyunu bozacak tek siyasal kadro ve program VATAN PARTİSİNDE..

1000 selam olsun ATAMA, 1 oyum var VATAN’a!

Sevgi ve saygı ile.
20 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com