Etiket arşivi: PKK’nın meşrulaştırılması

Sorumluluk almak istememenin dayanılmaz hafifliği

Sorumluluk almak istememenin
dayanılmaz hafifliği

portresi
İsmail Hakkı PEKİN
ihakkipekin@aydinlikgazete.com
AYDINLIK Gazetesi haber portalı

 

AKP iktidarının 13 yıllık iç ve dış politikaları, özellikle PKK, Suriye ve Irak politikaları konusunda ABD, İsrail ve Batının kuyruğuna takılması ve onların projelerini uygulamak için önemli katkıda bulunması
Türkiye’yi bugün bir tıkanma noktasına getirmiştir.

İç ve dış gelişmeler konusunda ne iktidar, ne muhalefet ne devlet uygulanması gereken hareket tarzlarını tartışmış ne de bir karar alınması konusunda bir girişimde bulunmuşlardır.

İktidarın, muhalefetin ve devletin ikircikli tavrı, olayları ve gelişmeleri kısa vadeli değerlendirmesi, gelişmelere faydacı yaklaşımı Türkiye’yi, onun gücünü içte ve dışta zayıf, karar alamaz ve aldıkları kararları uygulayamaz bir ülke konumuna düşürmüştür.
Bir ABD projesi ve BOP’un bir parçası olan “açılım süreci sonucunda

– Ülke içinde PKK’nın meşrulaştırılması sağlanmış ve
– Kimi alanlar maalesef PKK’nın hakimiyetine devredilmiştir.
– PKK ile mücadelenin terk edilmesi sonucu
PKK, Irak ve Suriye’de ABD planları için uygun bir taşeron haline gelmiştir.
– Türkiye kendi altını oysun diye PKK’yı serbest bırakmıştır.
– HDP’nin Meclis’e girmesiyle de PKK’nın Kandil’deki liderleri Türkiye’yi tehdit eder hale gelmişlerdir.
– HDP milletvekillerinden bazıları, “açılım süreci” sona ererse savaş başlar, diyebilmektedir.

Bu sözü söyleyenlerin savaşın ne olduğunu bilmediğini sanıyorum. Öncelikle savaşın ne olduğunu ve nelere mal olacağını öğrenmelerini tavsiye ediyorum bu zatı muhteremlere.

Aynı husus Suriye’deki gelişmeler, PYD/PKK’nın ABD-İsrail koridoru kapsamında
bir Kürt devleti tesis etme çalışması ve gayreti de maalesef iktidarın gayri milli politikalarından kaynaklanmaktadır.

İktidarın, muhalefetin ve devletin tedirgin ve korkak davranışı, inisiyatifi ele alma konusundaki isteksizlikleri, sorumluluktan kaçma şeklinde açıklanabilecek tutumları ülkemizi diğer devletler nezdinde de zayıflatmıştır.

Türkiye’yi yönetenler bu davranış ve hareketlerinin, uyguladıkları politikaların sonucunda Türkiye’nin dağılmasına (parçalanması demiyorum)
hizmet ettiklerini unutmasınlar.

Temkinli hareket etmek başka bir şey, yeri ve zamanı geldiğinde güç kullanmak dahil
her türlü tedbiri uygulamaya koymak başka bir şey. Maalesef yetkililerimiz temkinli hareket etme adına ellerini taşın altına koyarak sorumluluk almak istememektedirler.

Bu sorumluluğu üstlenmek istemiyorsanız o zaman çekilin, yerinize bunları yapabilecekler gelsin.

Türkiye’nin bulunduğumuz dönemde milli politikalar uygulayacak ve ülkeyi kuşatılmaktan ve dağılmaktan kurtaracak milli hükümete ihtiyacı var.
En azından bunu yapabilirsiniz. (http://www.aydinlikgazete.com/sorumluluk-almak-istememenin-dayanilmaz-hafifligi-makale,60484.html, 02.07.2015)

=================================

Dostlar,

Bu ciddi uyarılar AKP iktidarına çok yapıldı, yapılması sürdürülüyor.
Ancak kritik bir aşamaya da ulaşmış bulunuyoruz.
Söz konusu dış politika süreçlerinin zamanlaması son derece önemlidir.
Türkiye son birkaç ayını 7 Haziran 2015 genel seçimleri için heba etti.
7 Haziran’dan bu yana geçen 38 gündür de hükümet ortada yok.
“Düşük” Hükümet, tüm demokrasi geleneklerini, hukuku yok sayarak
700’e yakın önemli atamayı yapmakla meşgul.. İftar yemekleri ile kamuoyu oyalanıyor.
“Kaçak Saray”daki salt kendi geleceğini güvence alma telaşı hatta paniği içinde

Ülke yönetimi siyasal irade / Yürütme’den çok teknik İdare’ye / bürokrasiye emanet.
Oysa özellikle Suriye’de BOP uygulaması on birkaç ayda ciddi ivme kazandı.
Bu gelişme rastlantısal değildir. Türkiye’deki yönetim boşluğu ve zaafiyeti
ABD tarafından ustalıkla kullanılmaktadır. Gelinen yerde Türkiye’nim manevra alanı
son derece azalmıştır. Yaşamsal düzeyde önemli sorunlarla karşı karşıyayız.

Ülkemizin ve Ulusumuzun bölünmez bütünlüğü hatırı sayılır derecede
riske sokulmuştur. 

Bu durum kabul edilemez ve sürdürülemez!
Koalisyon görüşmelerinde mutlaka dikkate alınmalı ve sorumlu durumdaki
AKP dışlanarak hükümet kurulmasına çalışılmalıdır.

“AÇILIM” adı altında sürüklenilen kaygan ve tehlikeli zeminden, Batı taşeronu politikaları uygulayan AKP de eğer içtenlikle kurtulmak istiyor ancak bunu doğrudan yapamıyorsa, CHP – MHP azınlık hükümetini dışarıdan destekleyebilir.

HDP herhalde “açılım” dayatmasını sürdürecek gibi gözüküyor.
Bu dayatma, HDP’nin ve ülkemizin yararına kesinlikle olmayacaktır.

Türkiye çözümlerini kendi içinde aramalı ve bulmalıdır. İşte “tam bağımsızlık” budur. Büyük ATATÜRK’ün “İstiklal-i tamme” diye gırtlağını yırttığı olgu budur!

Türk de biziz, Kürt de biziz;
biz bize benzeriz ve iç sorunlarımızı kendimiz çözeriz, çözmek zorundayız..
Bölge ülkeleri ile, komşularımız ile dayanışma içinde olmalıyız,
oysa tam tersini yapıyor, komşularımızda darbe düzenleyicisi oluyoruz!?

* Sınırların değişmezliği – toprak bütünlüğü
* İçişlerine karışmama
* Ortak politik çıkarları belirleyip birlikte savunma – davranma 
* YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ
* Demokratik hukuk devleti…temel ilkelerimiz
olmalıdır..

Üstelik daha fazla asla gecikmeden..

Sevgi ve saygı ile.
14 Temmuz 2015, Hozat (Karaca köyü)

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TÜRK SOLUNU SİYASAL KÜRTÇÜLÜĞÜN MARABASI YAPMAK


TÜRK SOLUNU SİYASAL KÜRTÇÜLÜĞÜN MARABASI YAPMAK
 

Av._Huseyin_Ozbek
Av. Hüseyin ÖZBEK
İstanbul Barosu                                                                                      
28 Mart 2015

 

Cumhurbaşkanlığı seçiminde işe yaradı. Milletvekili genel seçiminde tekrar edilecek. Kürtçü partinin Türk yoğunluklu bölgelerde pazarlanmasında Cumhurbaşkanlığı seçiminin zengin deneyimlerini göz önüne alacaklar. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’a poşusunu, şal şepiğini çıkarttırıp, takım elbiseyle vitrine çıkaran üst akıl,
HDP’yi Haziranın siyasal turfandası olarak piyasaya sürmektedir.

Sözün burasında 10 Ağustos 2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde halkı narkozlayan ibretlik toplum mühendisliğine ilişkin saptamamızı anımsamanın zamanıdır:

“Kimi sendikal oluşumlar, kimi marjinal siyasal gruplar, kimi Alevi dernekleri Demirtaş’ı desteklediklerini ilan etmektedirler. Emek safından tekelci sermayenin dolma kalemliğine hızlı geçiş yapan kimileri de sol söylemli sis bombalarıyla
kafaları karıştırmaktadırlar. Etnik virüs bulaştırılarak ideolojisine, varlık nedenine yabancılaştırılan kimi sol oluşumlar da Demirtaş tribününde yerlerini
almış durumdadırlar.

Sıfır maliyetli, getirisi yüksek seçim kampanyasıyla Demirtaş üzerinden bölücü terör örgütü meşrulaştırılarak siyasal yaşamımızın vazgeçilmez ögesine dönüştürülmektedir. Yakın zamana dek PKK için hain, bölücü, bebek katili, kan içici sıfatlarını kullanan Türkiyeli medya, etnik bölücülüğün siyasi temsilcisini Cumhurbaşkanlığı makamına
en uygun aday olarak alkışlamaktadır.

Seçim kampanyasını PKK’nın meşrulaştırılması üzerine kuranlar,
11 Ağustos’ta devletle masaya eşit muhatap olarak oturtacakları etnik bölücülüğün elini güçlendirecek bir süreci başlattıklarının  bilincindedirler.

Bölücü terör, tarihin altın tepsi içinde sunduğu fırsatı meşrulaşma ve siyasallaşma yolunda sonuna kadar kullanacaktır. Seçilmesi durumunda Cumhurbaşkanlığı yeminini asla etmeyecek olan bir kimliğin Atatürk’ün koltuğuna talip olması gelinen noktanın hazin fotoğrafı olarak gelecek kuşaklar tarafından ibretle hatırlanacaktır.” (1)

Olgularla değil algılarla yönetilen, toplum mühendisliğinin yoğun mesaisine sahne olan bir Türkiye’den bahsediyoruz. Etno-feodal, ayrılıkçı bir siyasi hareketin laikliğin, çağdaş değerlerin, demokrasinin sigortası olarak yutturulmasına yönelik bilinç bombardımanına maruz bırakılan zavallı ülkemizden!

Fıratsız, Diclesiz, GAP’sız Türkiye ile petrol kuyularının bekçiliği görevi verilecek Kürdistan, çevrilen filmin ana temasıdır. Filmde sıradan figürasyondan öte bir konumu olmayan tetikçilerin kendilerini başrol oyuncusu sanmaları işin komedi boyutuyla ilgilidir. Emperyal senaryoda roller en ince ayrıntısına kadar baştan belirlenir. Güncellenip günümüze uyarlanan yüzyıllık senaryonun sahnelenişinde kimin yönetmen,
kimin oyuncu, kimin piyon olacağı, kimin ne oynayacağı çoktan kararlaştırılmıştır.

Sözün kısası etno-feodal, ayrılıkçı bir silahlı hareketi meşruiyet sınırları içinde bir sistem partisi, demokrasinin sigortası olarak pazarlamaya yönelik psikolojik harekat
son hızla sürdürülmektedir. Halkın ortalama algısındaki bölücü imajının buharlaşmasıyla siyasal Kürtçülüğün demokratik yaşamımızın vazgeçilmez bir ögesi olarak kabullenmesini sağlayacak toplumsal hipnozun etkileri sanılanın ötesindedir.

Mütareke  İstanbul’unun İngiliz doğumhanesinde dünyaya gözlerini açan,
İngiliz beslemesi Kürdistan Teali Cemiyetinin (Kürdistan Yükselme Cemiyeti) güncellenmesinden başka bir şey olmayan etno-feodal parti sol makyajla
piyasaya sürülmektedir.

Kürdistan Yükselme Cemiyeti’nin; HEP’ten DEHAP’a, HADEP’ten BDP’ye yılda bir
adı değiştirilse de, çekirdek kimliği ve hedefi asla değişmemektedir. Şimdilik HDP adını kullanan etno-feodal oluşumun amigoluğu da emek savunuculuğu, sermaye karşıtlığı gibi ağır bagajlardan kurtulunca kuş gibi hafifleyen bizim sömürge soluna verilmiştir.
Sınıfsal duyarlılığını yitirince etnik duyarlılıklar geliştiren bizim mütareke solunun görevi emek tribününden yapacağı tezahüratla kafaları karıştırmaktır.

Halk nezdinde hiçbir saygınlığı ve inisiyatifi kalmamış, kerameti kendinden menkul
kimi solcu eskilerinin, kimi siyasal enkazların iltica ettikleri etnik kampa iyi bakınız. Emek safındaki onurlu mücadeleyi terk edince siyasal Kürtçülüğün kapısında marabalıktan, yanaşmalıktan başka yapacak bir işlerinin kalmadığı anlaşılıyor.

Bizim mütareke solcuları anti-emperyalist anti-kapitalist devrimci mücadeleden kopunca feodal dönemin toprak soylusu senyörlere kapılanan serflere
ne kadar da benziyorlar.

1)Hüseyin Özbek
Cumhurbaşkanlığı Seçiminin Galibi Kim Olacak? (22.07.2014)

===============================

Dostlar,

İstanbul Barosu’nun değerli yöneticilerinden Aydınlık insan Sayın Av. Hüseyin Özbek yukarıdaki yazısında bir oyunu boşa çıkarmaya çabalıyor. Sözde, 68’lilerin oyları
HDP’ye gidecekmiş… Gerçek 68’liler aslanlar gibi açıklamalarını yaptılar ve
“Bölücülüğe oy yok!” dediler.
Seçime giderken her şey mübah mı?
Bu ülkede hiç ahlaklı, vicdanlı, hukuka uygun – saygılı dürüst olmayacak mı birileri??

Sevgi ve saygı ile.
30.03.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com