Etiket arşivi: Necati Doğru

Prof. Dr. Siber GÖKSEL’den uyarı :

Saygın hocamız E. Prof. Dr. Siber GÖKSEL’den uyarı :

Sayın Hocam,

Şu yazının benzerlerini bazı köşe yazarlarına yolladım. Hiç ilgilenmediler. Bu gün Necati Doğru özetlemiş.memnun oldum. Oysa hastaların şehrin ortasında bulunan hastanelere dakikalar içinde ulaştırılmasının çok büyük yaşam kurtarıcı önemi var. Bu olanak o köşe yazarlarına da gerek. Hastanelerin bulunduğu yer değerli olduğu için ranta açacaklar. Nedense kimi olayları duyuramıyoruz. Oysa bizim onca deneyimimiz var. Emekli olunca derhal dinozor muamelesi görüyor insanlar. Ama politikacıysan 90 yaşında da Cumhurbaşkanı olursun, bir sakınca yok. Beyin işlevinin yaşla ilgisi her zaman paralel değil. Bunu anlatamıyorum. Demirel ölene dek pırıl pırıldı…

Gönderdiğim yazıyı size de yolluyorum. Tabip Odaları da yeterince ilgili değiller. Sözünü ettiğim bölge İbni Sina Hastanesi. Hacettepe hastanesi. TYİH (AS: Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi) . Numune hast. leri… Yazık olacak. Bu olayın üzerine yeterli eğilinmiyor..
****

Siber Tozun Goksel

21 NİSAN 1964’te TYİH’NIN AÇILIŞINI BAŞBAKAN İSMET İNÖNÜ YAPTI. (O günün fotoğrafını bulmaya çalışacağım. Ben İnönü’nün arkasındayım.) KURUCU HOCALARIM PROF. DR SABİH OKTAY, PROF. DR. SABAHAT KAYMAKÇALAN, PROF. DR. TURHAN AKYOL ile TYİH’ne GİTTİK. PROF. DR. ERDEM ORAN, PROF. DR. ORHAN CİĞEROĞLU ve BAŞASİSTANLAR DA VARDI. GASTROENTEROLOJİYİ PROF. DR. ZAFER PAYKOÇ ve ARKADAŞLARI KURDU. BU HASTANENİN KURULUŞ AMACI TEDAVİ İÇİN YURT DIŞINA GÖNDERİLEN HASTALARIN TEDAVİLERİNİN BURADA YAPILMASI İDİ.

BU HASTANE KARDİYOLOJİDE ve GASTROENTEROLOJİDE TÜRKİYE’DE “İLK”LERİ YAPMIŞTIR. İLK KALP NAKLİNİ OP. DR. KEMAL BAYAZIT. İLK KORONER ANJİOYU PROF. DR. MEHMET ÖZDEMİR VE İLK İKİ BOYUTLU VE RENKLİ EKO’YU BEN YAPTIM. ACİL STENT UYGULAMASINI DA. ERTESİ GÜNE BIRAKMADAN İLK BİZİM KLİNİĞİMİZDE UYGULAMAYA KOYDUK. DOÇ. DR. BURHAN ŞAHİN ULTRASONOGRAFİYİ ve GİRİŞİMSEL TEKNİKLERİ KURDU.

BURAYA SIĞDIRAMAYACAĞIM BİRÇOK YENİ TETKİK VE TEDAVİLER TÜRKİYE’de İLK KEZ TYİH’de YAPILDI. BURADA TÜRKİYE’NİN HER TARAFINA UZMAN YETİŞTİRDİK. BİRÇOK ÜNİVERSİTENİN KARDİYOLOJİ BÖLÜMLERİNİ KURDUK. PROFESÖRLER, DEKANLAR vs. BURADAN GİTTİ. TYİH HALEN PROF. DR. MUSTAFA PAÇ YÖNETİMİNDE HİZMETLERİNİ BAŞARIYLA SÜRDÜRMEKTEDİR. NUMUNE HAST. DE EN AZ 80 YILDIR BÜTÜN ANADOLU’YA HİZMET VERMİŞ. ALMANYA’DAN NAZİ MEZALİMİNDE KAÇIP GELEN PROFESÖRLERE KUCAK AKMIŞ. BU SAYEDE BİLİMSEL YÜKSELİŞİNİ YAPMIŞ. YILLAR İÇİNDE MODERNİZE OLMUŞ BİNLERCE HEKİM YETİŞTİRMİŞ GÜZİDE BIR KURUMDUR..

BU HASTANELERİN MERKEZDE OLMASI, İNSAN YAŞAMININ ÇOK KISA ZAMANDA KURTARILMASINA NEDEN OLMUŞTUR VE OLMAKTADIR. ESKİ BİR HEKİM OLARAK BU HASTANELERİN ORADAN KALDIRILMASININ ÇOK SAKINCALI OLDUĞUNU ISRARLA SÖYLÜYORUM. ÇOK ÜZGÜNÜM. BU HATADIR. AMAÇ İNSAN YAŞAMI İSE BU YAPILMAMALI. BÖYLE BİR KARAR VAR İSE BUNDAN DERHAL VAZGEÇİLMELİDİR. SÖZ KONUSU İNSAN YAŞAMIDIR. BİR KALP HASTASININ TEDAVİSİNİN DAKİKALAR İÇİNDE YAPILMASI ÇOK ÖNEMLİDİR. AĞIR TRAFİK ŞARTLARI İÇİNDE MERKEZİ, KISA SÜREDE ULAŞILAN HASTANE ÇOK ÖNEMLİDİR. AMAÇ HASTANENİN BÜYÜK OLMASI DEĞİL, HİZMETİN HASTAYA KISA SÜREDE UYGULANABİLMESİDİR. BU ŞAKA DEĞİLDİR, YAZIK OLMASIN.

YILLAR İÇİNDE YERLEŞMİŞ. HİZMET VERMEYE DEVAM EDEN BU KURUMLARA DOKUNULMASIN. O HASTANELERİN ARSASI DEĞERLİ İSE. İNSAN YAŞAMI  BUNDAN MİLYON KEZ DAHA DEĞERLİDİR. BU İDRAK EDİLSİN.

BU HASTANENİN KURULUŞUNDAN EMEKLİ OLANA DEK BU HASTANEDE ÇALIŞMIŞ OLUP, 14 YIL KARDİYOLOJİ KLİNİĞİ DİREKTÖRLÜĞÜ YAPMIŞ OLAN

PROF. DR. SİBER GÖKSEL

Not : Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesinin tarihini 2014’te yazmıştım.. İyi ki de yazmışım.
“TAŞ MEKTEPTEN TÜRKİYE’NİN KALBİNE”…. TYİH’nin YERİNDE  3. ORTAOKUL  DENİLEN TAŞ MEKTEP VARDI. ABLAM, ABİM ORAYA GİTMİŞLERDİ..

==================================
Dostlar,

Saygın hocamızın bu uyarısın son derece yerinde buluyoruz biz de..
Aynen paylaşıyoruz yazdıklarını…
Ülkemize verdiği çooook değerli ve kapsamlı hizmetler için Türkiye O’na,
PROF. DR. SİBER GÖKSEL hocamıza çok borçludur..

Çooook kıdemli ve deneyimli ,öngörülü bir hekimdir..
Uyarıları mutlaka dikkate alınmalıdır..
Biz de bu ŞEHİR HASTANELERİ TALANINI sitemizde belki 10’dan çok yazı ile anlattık.

“Şehir hastaneleri” anahtar sözcükleri kullanılarak sitemizde tarama yapılabilir..
Konferans video kayıdı, power point yansıları, makaleler..
Ne yazık ki iktidar bu çok ciddi uyarılara kör ve sağır..
Çok yazık oluyor Türkiye’ye çooook..

  • Erdoğan’ın şehir hastaneleri hülyası = Türkiye’nin talanı!

Uğursuz denklem budur!

Sevgi ve saygı ile. 30 Kasım 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Unutma Artvin! Uyan Türkiye!

Unutma Artvin! Uyan Türkiye!

Necati DOĞRU
SÖZCÜ, 19 Ağustos 2017

(Bizim katkımız yazının altındadır..)

Devlet kurumu MTA rapor hazırlamıştı. Artvin Cerattepe Raporu’na göre; bu bölgede 12 milyon 100 bin ton maden cevheri rezervi var. Bunun 8 milyon 200 bin tonluk miktarı okside, 3 milyon 900 bin tonluk miktarı sülfürlü cevher. Okside cevherde ton başına 4 gram altın, 140 gram gümüş; sülfürlü cevherde ton başına 1.2 gram altın, 225 gram bakır var. Galeri tipi kapalı işletme ile bu cevher çıkarılmaya başlandığında; yer altı suyu sülfürlü minerallerle tepkileşecek; arsenik, molibden, kurşun, türünden kanser yapıcılar açığa çıkacak. Galeride bir seferde 3.5 metre ilerleyebilmek için günde 130 kilo dinamit patlatmak gerekecek, bu da Artvin’in özel doğasında heyelanları tetikleyecek. Artvin’in yamaç ve yaylalarındaki 2 bin 700 bitki çeşidi ve 22 endemik bitki türü (dünyanın başka bir yerinde yetişme ihtimali olmayan)  yok olacak. Güneş batınca bile çiçeklerden polen toplayıp bal yapan saf Kafkas arıları, sarı sandal kuşu, ardıç kuşu, tahtalı kuşu dahil 350 kuş türü de bitecek.
* * *
Unutma Artvin! Uyan Türkiye!
Havuz doldurma; bakan oğullarının döviz dolu kasaları ile para sayma makinelerinin suçüstü belgesi olarak geçtiği o ünlü 17-25 Aralık dava dosyalarında yer almıştı:
Sen havalimanını kaptın.
At havuza para.
Sen köprü ihalesini aldın.
At havuza para.
Sen rakı fabrikalarını yuttun.
At havuza para.
Sen tüneli götürdün.
At havuza para.
2 ayda havuzda 650 milyon dolar toplandı. Bu para daha önce devletin elindeki gazete ve TV’leri alıp da; o dönemin başbakanı (şimdiki cumhurbaşkanı) damadını yazar yapan işadamına aktarıldı.
Bir değil.
İki değil.
Üç değil.
Beş değil tam altı kez “Cerattepe’de maden ocağı açmak, Artvin’in bir daha yerine konulamaz doğasını öldürür” diye mahkeme kararı alındı. Üst mahkeme de bu kararı onayladı. İki yabancı şirket çekildiler. Artvin’de bugün “bakır madeni” diye ilan edilen ve daha sonra “altın çıkarma madenine” dönüşeceğine kesin gözüyle bakılan o ocak, işte bu havuza para koyan şirketlere liderlik eden Cengiz Holding‘e sunuldu. (AS: Sahibi Mehmet Cengiz ”Bu Milletin a’sına koyacağız” diyen adam!)
* * *
Tek ağaç kesilmeyecek. Tek ot yolunmayacak.
Yerin altına girilecek; “galeri açılacak” ve bakır cevheri yer altından çıkartılacak. Murgul’a götürülecek orada işlenecek. Artvin’in doğası hiç mi hiç zarar görmeyecek. Başbakan bunları söylüyor. Orman Bakanı da onu onaylıyor. Borazan olanlar da Başbakan ile Bakan ne diyorsa aynısını tekrarlıyorlardı. Tekrarlıyorlardı ama gerçekte ne oldu: Madene henüz galeri açılmaya girişildi, kazma vuruldu. Henüz 2.500 ağaç kesildi. 300 yılda yetişen 60 bin ağaç daha kesilecek. Artvin’in doğası şimdiden isyan etti. Galeri hafriyatı, molozu, atığı derelere, orman içlerine dökülmeye, teleferik için ağaçlar kesilmeye, galeride patlatılan dinamitlerin sesiyle köy evleri yerinden oynamaya başladı. Hafriyatın, zehirli tozun karıştığı dereler gri renkte, karışmayan dereler arı-duru-berrak akıyor.
* * *
Sonun geldi Artvin! Uyan Türkiye!

GÜNÜN SORUSU : KATİL AÇIKLAMIŞTI

Antalya’da doğaya zarar veren mermer ocaklarının kapatılması için mücadele eden ve asırlık sedir ağaçlarını korumaya çalışan çevreci karı koca; Ali Ulvi- Aysin Büyüknohutçu’yu öldüren katil, kendisine bu iş için bir mermer ocağı sahibinin, “3  bin TL  peşin, 47 bin TL de cinayetten sonra olmak üzere 50 bin TL” verdiğini açıklamıştı. Bu mermer ocağı sahibi ile cinayete azmettirici olarak adı karışan diğer mermer ocağı sahipleri ne oldu?
==============================
Dostlar,

Kutluyoruz sizi Sayın Necati Doğru!.
Bu yazınız da çok başarılı..
KOMİSYONCU’‘ başlıklı yazınız da çooook başarılıydı.. (16 Ağustos 2017)
(http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/necati-dogru/komisyoncu-1975097/)

‘Tekirdağ suspus’‘ yazınız da çok başarılıydı.. (17 Ağustos 2017)
http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/necati-dogru/tekirdag-suspus-1976645/

Bu 3 yazınız yaygın okunmalı, paylaşılmalı, halkı uyandırmalı; iktidarı da!

Elbette bu halk da kafasını derin sularda dibe vurup boynunu kırmadan uyanacak.. Kendi bilir gari.. Yoksa ‘

  • ‘Bu Milletin a’sına koyacağız’
    (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/42057/_Bu_milletin_a…_koyacagiz__diyen_isadami_konustu.html 17 Şubat 2014)

diyen Cengiz Holding patronu Mehmet Cengiz gibiler fırsatını kolluyor şimdiye dek iktidarla birlikte yaptıklarına ek, onlar yetmezmiş gibi..

Bu arada Cerattepe davasında idari yargı – Danıştay’ın sıkı dur(a)madığını, ulusun hukukunu yaşayan ve gelecek kuşakla adına gereğince koruyamadığını büyük acıyla not düşmek zorundayız..

Türkiye, Osmanlı’nın son dönemleri dahil, hiçbir zaman bunca kötü yönetilmedi ve bunca vahşet – düşmanlık – açgözlülük – kinle talan edilmedi..

Yurttaşlar bir an önce uyanmazsa;

  • Türkiye hem yaşayan hem gelecek kuşaklara cehennem olacak ya da elden çıkarılıp anahtar teslimi emperyalizme – yerli işbirlikçilerine teslim edilecek!
  • Sonun geldi Artvin! Uyan Türkiye!

Sevgi ve saygı ile. 19 Ağustos 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Camiyi çatlatan kazık!

Camiyi çatlatan kazık!

Necati DOĞRU
SÖZCÜ, 23 Haziran 2017

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)

3 yıl önce 2014 yılında Üsküdar Belediyesi,  Maliye Bakanlığı’nın yönetimindeki Devlet Hazinesi’ne 4 camiyi sattı.
İslam tarihinde ilkti. Cami satılan mal oldu.
Camiyi satan AKP’li belediye. Camiyi alan AKP’li Maliye.
Emine Hatun Camii, Hasan Uzun Camii , Bahçelievler Camii.
Ve Avarlızade camilerinin tapudan satışı Üsküdar Belediyesi’nin Maliye’ye olan borçlarını kapatmak için yapıldı. Belediye’nin Maliye’ye borcu, o tarihte, 7 milyon 370 bin liraya (eski parayla 7 trilyon 370 milyon TL) yükselmişti. Bir ilçe belediyesi neyine güvenerek Maliye Bakanlığı’na bağlı Hazine’ye borç takar? Hazine’nin alacağını tahsil etmek için Maliye Bakanlığı, bakan onayıyla, neden Üsküdar Belediyesi’nden 4 cami satın almaya razı olur? Hazine camileri satın alacak. Ne yapacak? Kapıya gişe mi koyacak?
Namaz başına para mı alacak?
Ben bu köşede o tarihte bu soruları ısrarla yazmam üzerine Maliye Bakanlığı bana sözüm ona bir açıklayıcı not gönderdi ve “cami alımları ve satımları yasalara uygun yapılmıştır” dedi. Oysa benim sorularım; “yasaya aykırı cami alındı, yasaya aykırı cami satıldı” üzerine değildi. Benim sorularım;

  • Camileri de alınıp satılan mal haline getirmenin belediye yönetme ile maliye idare etmenin neresine sığdığı üzerineydi.
    *  *  *
    3 yıl geçti. Üsküdar yine camisiyle gününün haberi oldu. Mimar Sinan’ın yaptığı Şemsi Paşa Camii’nin avlusu sayılan denize İspanya’dan ve İtalya’dan alınmış çelik kazıklar getirilip çakılınca tarihi cami dayanamadı. Utancından çatladı. Camiyi çatlatan kazık!
    Ar damara tık etmedi!
    Zeytinburnu’nda İstanbul’un tarihi görüntüsünü (silüetini) bozan 3 cam gökdelen çakılmış kazıklar gibi yükselmişti. Gökdelenleri yapan işadamı AKP’ye yeniden genel başkan seçilen Tayyip Erdoğan‘ın yakın arkadaşıydı. Tayyip Erdoğan, arkadaşı işadamından cam kazık gibi duran gökdelenlerin tarihi görüntüyü bozan üst katlarını tıraşlamasını istedi. Mesut Toprak adlı çok zengin işadamı cam kazıklarını tıraşlamadı ancak Tayyip Erdoğan’ın gönlüne yeniden girebilmek için onun mezun olduğu İstanbul Anadolu İmam Hatip Lisesi’ni bedelsiz olarak yeniledi, bitirdi. Açılışı Tayyip Erdoğan’ın yapacağı ve okulun isminin de “Recep Tayyip Erdoğan İmam Hatip Lisesi” olarak değiştirileceği yazıldı.
    Hayır! Bu haberler yanlış. Diyen çıkmadı.
    Camiyi çatlatan kazık. Ar damarlara tık etmedi.
    *  *  *
    15 yıldır; Üsküdar, Fatih, Eyüp, Tayyip Erdoğan’a ve partisi AKP’ye her seçimde yüksek oy desteği veren ilçeler oldu. 16 Nisan’da:
    Üsküdar “hayır” verdi. Fatih “hayır” verdi. Eyüp “hayır” verdi.
    ========================================
    Dostlar,

Devr-i AKP’de ülkemiz akla hayale gelmeyecek yıkımlar yaşadı, yaşamakta.
Cami almak ve satmak da bunların başlıcası! Üstelik hülle ile, Devleti de dolandırarak!..
Çok borçlanan ve nerelere – kimlere harcadı (aktardı!?) ise geri ödeyemeyen AKP’li Üsküdar belediyesi, kağıt üstünde 4 camiyi Devletin Maliye Bakanlığına satacak ve elde ettiği “cami satış geliri” ile borçlarını kapatacak! Halkın vergisi böylesi bir dalavereye kullanılacak!
Bunların milyonda 1’ini AKP dışında bir parti – kişi yapsa yeri göğü yıkarlardı.
Hala, CHP döneminde 2. Büyük Savaşta camilerin ahır yapıldığını utanmadan yayıyorlar.

Bu siyasal kadronun cami yıktığını da biliyoruz Rize’de, İstanbul’da ve Ankara’da (TBMM camisini Başkan İsmail Kahraman yıktırdı!) ne yazık ki..

Dileyelim bunca felaket vicdan sahibi sağduyulu AKP seçmenini de Türkiye’yi de derin aymazlık (gaflet) ve sapkınlık (dalalet) uykusundan uyandırır..
Din sömürüsünün hangi kerteye eriştiği dehşetle ayrımsanır..
Bu aşamada yönetsel – yargısal soruşturma açılmasını istemenin safdillik olduğu çok açık. Ancak böylesine, insanların tüylerini diken diken eden görülmemiş fiyaskoların “Müslüman” lığı kimseciklere bırakmayan AKP – RTE döneminde ve yönetiminde olması, tarihe not düşülmeli ve dünya alem öğrenmeli.. Duyduk duymadık denilmesin :

  • AKP’li Üsküdar Belediyesi 4 camisi Maliye Bakanlığına borçlarına karşılık sattı!Tarihin en karanlık dönemlerinde bile, hiç yenilmeyecek gibi gözüken zalimlerin bir süre egemen olduktan sonra hep yenildiğini görüyoruz. Şaşmaz bir kural..
  • Sevgi ve sabırla ADALET kozasını örmeye devam etmeli..
  • İnsanlık onuru er ya da geç, hep ama hep kazanıyor..

Hiç kuşkusuz Türkiye toprakları ve 21. yy’ın şafağında bu evrensel kurala bir ayrık (istisna) olmadığı gibi, tam da gebe!

Sevgi, saygı ve şaşkınlık – dehşet ile. 25 Haziran 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

Uyanın! 200 yıl geriye gidiyoruz!

200 yıl geriye gidiyoruz

Necati DOĞRU
SÖZCÜ, 17.12.16

(AS: bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Tarihi diyalektiğe aykırı acınası bir durum, bizim başımıza geldi.
200 yıl geriye gidiyoruz. Anayasa Profesörü Süheyl Batum,
dün ODATV’de uzun ve değeli bir yazı yayınladı. Ortaçağa gidiyoruz! “Uyanın” diyor.
Yasaların (AS: İdarenin olacak) “kanunlara uygun olması” gerekir. Buna “İdarenin Kanuniliği” ilkesi adı verilir. Yasalar, kanunlara (AS: Anayasaya olacak) aykırı bir şekilde çıkmışsa;
geri çevrilir. Uygulamaya konmaz durdurulur. Özetle Meclis’in kanunlara (AS: Anayasaya olacak) aykırı bir yasa çıkarmasına o ülkenin adaleti yani bağımsız hakimleri dur derler.
148 yıl önce. Şura-yı Devlet kuruldu. Bugünkü adı: Danıştay.
Tarihi diyalektik işledi. Danıştay, devlet dediğimiz büyük, güçlü, kerim makine “adaletsizliğe -kanunsuzluğa – vicdansızlığa batmasın – devlet zalim olmasın – yasalara Anayasaya aykırı kanun çıkmasın” ihtiyacından doğdu. Danıştay, 150 yıl önce kuruldu, ondan önce 50 yıl da mücadelesi verildi.
* * *
Süheyl Batum uyarıyor :  200 yıl geriye gidiyoruz!
Meclis’te iki parti AKP ile MHP, parmak sayılarının çoğunluğundan güç alarak hazırladıkları yeni anayasa taslağında “egemenliği milletten alıyor, tek bir kişiye veriyor” ve böylece 150 yılı aşkın bir zamandan beri uygulanan “yasaların kanunlara uygun çıkması ilkesini” tümden ortadan kaldırıyorlar. Bu taslak! Gerici bir kasnak!
Cumhurbaşkanına, hem yürütme (başbakan ve bakanlar) yetkisine ilişkin konularda, hem yardımcıları ve bakanların sorumluluğu konusunda, hem kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve sorumlulukları konusunda, hem üst düzey kamu görevlilerinin atanması konusunda inanılmaz bir güç tanıyor. Devletin tüm kurum ve kuruluşlarının üst düzey koltuklarında kimlerin oturacağına karar verecek tepedeki yetkili Cumhurbaşkanı olacak. Bu konuların tümünde “yasaya bağlı olarak değil” tamamen, Cumhurbaşkanı’nın takdiri ve yetkisiyle çıkarılacak “kararnameler” söz sahibi, göç sahibi, hak sahibi sayılacak. HSYK’nın 12 üyesinin 6’sını da cumhurbaşkanı seçecek ve bu yapıda bir HSYK’nın başkanı da Cumhurbaşkanı’nın tek başına atadığı Adalet Bakanı olacak. Böylece yargı da onun eline verilecek. Tam yetkili: Tepedeki!
Şöyle düşünün : Hem futbol kulübünün başkanı, hem futbolcuları seçen antrenörü, hem takımın kaptanı, hem oyunun stratejisini kuranı, hem takımın formasını giyen, hem faul düdüğü çalan, hem penaltı kararı veren, hem sarı kart ve kırmızı kart gösteren hakemi. Böyle bir oyuna itildik.
Böyle bir oyunun seyircisi olarak; “Ortadoğu’daki ülkeler içinde yalnızca Türkiye’nin 200 yılı aşkın bir süreden beri başarıyla sürdürdüğü anayasal mücadelenin tamamen yok edilişini” izleyecek ve “anayasası olmayan demokrasi dışı mutlakiyet rejimlerine” dönmeye razı olacağız.
* * *
Prof. Süheyl Batum uyarıyor!
“Biz benzer dönemi yaşadık. Tüm yetkileri elinde taşıyan bir padişah vardı. Üstelik bu padişah, tüm İslam toplumlarının halifesi konumundaydı. Buna rağmen ülkemiz işgal edildi, parçalandı, mahvoldu. Ülke o durumdan; Ankara’da “hakimiyet (egemenlik) kayıtsız şartsız milletindir” ilkesiyle toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Atatürk ile arkadaşlarının öne atılmasıyla kurtuldu. Onlar, bu kurtuluşun hiçbir aşamasında “Biz bütün yetkileri bir kişiye verelim,
başka bir padişah bulup ona yapışalım” demediler. 97 yıl sonra bugün birkaç milletvekili,
tüm yetkileri bir “REİS” e verelim kurtulalım” batağına gelmişler.”
Uyanın! 200 yıl geriye gidiyoruz!
=============================
Evet dostlar,

BAŞKANLIK HEDEFLİ ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ ÖNERİSİ
NEDEN ÇAĞDIŞI ve ANAYASAYA AYKIRI??

Dileyelim sağduyu bir an önce egemen olsun ve 21. yüzyılın şafağında Türkiye, tüm geleceğini tek 1 kişiye, üstelik de sık sık “kandırıldım!” diyen birine teslim etmesin. AYDINLANMA tarihi, mutlak egemeni sınırlama ve egemenliği gerçek sahibi olan halka verme savaşımları ile doludur. Taa 1215’te İngiltere Kralı Yurtsuz John, dönemin feodal aristokratlarınca MAGNA CARTA LIBERTATUM belgesi ile sınırlanmıştır. Geldiğimiz yer, 

  • EGEMENLİK BAĞSIZ KOŞULSUZ MİLLETİNDİR…

Bu ilke TBMM’de Başkanlık kürsüsünün ardında duvarda yazılıdır.
Anayasamızda da apaçık kural olarak konmuştur :

Anayasa md. 6 : Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. 
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.
Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.

Madde metnine göre Millet, egemenliğin asıl sahibi olarak, yetkili organlar eliyle
bu egemenliğini kullanacaktır. Söz konusu organlar Anayasa tarafından tanımlanacaktır.
Nitekim Anayasa bu 3 temel organı tanımlamış, Güçler Ayrılığına dayandırmış ve aralarında denge – fren düzenekleri (mekanizmaları) kurmuştur. Altı çizilen ve kırmızıya boyanan 2. fıkraya göre Egemenliğin devri olanaksızdır. O kadar ki, bırakalım “devrini”, “kullanılması” bile
hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacaktır.
İzleyen 3 maddede Anayasa, bu 3 demokratik erki teker teker saymıştır :

VII. Yasama yetkisi
Madde 7 – Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.
Bu yetki devredilemez.

VIII. Yürütme yetkisi ve görevi
Madde 8 – Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.

IX. Yargı yetkisi
Madde 9 – Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.

10. maddede yasalar önünde “eşitliği” tanımladıktan (kurallaştırdıktan) sonra, 11. maddede
söz konusu 3 Erk’in (Gücün) Anayasa ile bağlı oldukları vurgulanmaktadır.

Madde 11 – Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
*****
Ayrıca 1982 Anayasasının, metnine dahil olan “Başlangıç” bölümünde şu kural vardır :

  • Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip,
    belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu..

Ve 176. maddeye göre Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmı, Anayasa metnine dahildir.” Dolayısıyla, bu sistematiği doğrudan ya da dolaylı, herhangi bir yolla değiştirecek bir düzenleme Anayasanın özüne, ruhuna, muradına, temel felsefesine ve ilk 3 maddede yer alan değiştirilemez içerik ve niteliklere aykırı düşeceğinden AYKIRI olacaktır ve Anayasa Mahkemesince “şekil” yönünden iptal edilecektir. Anayasanın 148/1 maddesi şöyledir :

  • “Anayasa Mahkemesi, … Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.

Daha açık bir anlatımla, Anayasa’nın ilk 3 maddesinde tanımlanan ve “değiştirilemez – değiştirilmesi bile önerilemez” zırhına alınan sistematik, başkaca maddelerde yapılacak değişikliklerle ya da madde(ler) eklenerek hukuka karşı hile ile gerçekleştirilmeye çalışılırsa, Anayasa Mahkemesince içerik bakımından denetlenme yasağının ötesine geçilerek
ŞEKİL bakımından denetlenecek ve iptal edilecektir.

2008’de Anayasa’nın 10. ve 42. maddede AKP tarafından yapılmak istenen değişiklik,
ilk 3 madde kapsamında ve Başlangıçta sayılan temel ilkelere aykırılık (Laikliğe aykırı!) oluşturduğundan, içerik denetlenmesinin Anayasa Mahkemesi yetkisinde olmadığı sınırlaması devre dışı bırakılarak Anayasa yargısı denetimi yapılmış ve şekil bakımından söz konusu değişiklikler iptal edilmiştir. 27.02.2008 günlü Anayasa Mahkemesine CHP’li 110 vekil tarafından verilen dava dilekçesinde Anayasa’ya eklenen ve iptali istenen bölümler şöyleydi:

  • “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun, 1 nci maddesi ile Anayasamızın 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrasına, “bütün işlemlerinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında” ibaresi; 2 nci maddesi ile de, Anayasamızın 42 nci maddesine, altıncı fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir:

“Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğretim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir.”

Yüksek mahkemenin iptal kararının sonuç bölümü şöyledir :

  • 9.2.2008 günlü, 5735 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;

A – 1. maddesiyle 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrasına “bütün işlemlerinde” ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen “ve her türlü kamu hizmetinden yararlanılmasında” ibaresinin,

B – 2. maddesiyle 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 42 nci maddesine altıncı fıkradan sonra gelmek üzere eklenen “Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir.” biçimindeki fıkranın,

Anayasa’nın 2., 4. ve 148. maddeleri gözetilerek İPTALİNE… (Esas Sayısı: 2008/16, Karar Sayısı: 2008/116, Karar Günü: 5.6.2008; RG 22 Ekim 2008, 27032)

Sonuç olarak; ülkemiz boşu boşuna, enerjisini Anayasadaki güçler ayrılığı rejimini değiştirmeye harcamamalıdır. Çağımız ortak akıl, katılımcı – temsili demokrasi hatta doğrudan demokrasi çağıdır. Bu girişim hem Anayasaya aykırı hem de çağın gereklerine açıkça aykırı olacaktır. Türkiye’yi çağ dışına savurmaya kimsenin hakkı ve yetkisi yoktur, olamaz.
Ayrıca OHAL altında anayasa değişikliği olamayacağı gibi, ülkemizin çok ağır ve çok ciddi sorunları olup, vargücümüzle BEKA SORUNU‘nu aşmaya çaba göstermeliyiz. Ülke olağan koşullara ulaştığında isteniyorsa konu kamuoyunda tartışmaya açılabilir.. Ama şimdi, asla zamanı değil!

AKP – RTE – MHP, halkımızı kutuplaştıracak bu çağ dışı girişimi hemen geri çekmelidir.

Sevgi ve saygı ile.
18 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
AÜTF Halk Sağlığı AbD
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

PKK’nın son savaşı

PKK’nın son savaşı

Necati Doğru
Necati Doğru

SÖZCÜ, 19.10.2015

Yeniden dirilemeyecek. Bunu biliyor. Onun için çıldırmış gibi saldırıyor.
Tankçı Yarbay İhsan, Jandarma Üstçavuş Turgay.
Astsubay Kıdemli Çavuş Samet, Üsteğmen Ünal.
Tunceli’de de 2 Mehmetçik! Şehit oldular.
Şehitler ölmez.
Barış süreci sırasında askere emirler verilmişti. PKK ateş etmeden, ateş edilmeyecek.
Yine barış sürecinde; Kara Kuvvetleri Birlikleri ve özellikle komando birlikleri çatışmalara sokulmadı. Yine barış süreci sırasında; jandarmanın ateşine PKK ateş ile karşılık vermez ise “savcılara jandarmanın mermi kovanlarını toplayarak haklarında soruşturma açma görevi” de verilmişti.

Bunlar hep yazıldı. Haber yapıldı.
Demeç oldu. Arşivlerde var.
O günleri unutmadık. Unutmayın.
***
Son 4 şehidin verildiği çatışma sonrası Genelkurmay Başkanlığı’ndan verilen bilgiye göre; PKK’lı teröristlere ait çok sayıda barınak, mağara ve silah mevzileri imha edildi.

4 mağarada şu silahlar çıktı      :

– 1 adet Doçka uçaksavar makineli tüfeği,
– 8 adet Kalaşnikof Piyade Tüfeği,
– 1 adet (BKC) Bixi makinalı tüfeği, 
– 1 adet Kannnas keskin nişancı tüfeği,
– 1 adet RPG- roketatar,
– 4 adet RPG-7 roketi,
– 10 adet el bombası,
– 1 adet telsiz, 1 adet radyo, çok sayıda mühimmat, yiyecek, yaşam malzemesi…

Unutmadık.
Unutamayız.
Bu kadar silah, “Dolmabahçe’de masaların kurulduğu” dönemlerde Türk Ordusu’nun
elinin, ayağının, gözünün bağlanması emirlerinin verildiği için o mağaralara depolandı.
Türk halkı aldatıldı. Bunun bir hesabı olacak. Hesabı sandıkta sorulacak.
***
PKK’nın son mağaraları olacak.

  • Aslında Türk Ordusu; PKK görüntüsü altında emperyalizmle savaşıyor.

Emperyalizm Ortadoğu’da; sünni Müslüman Araplar (IŞİD) ile Kürtleri (PYD) çarpıştırarak  “Büyük Kürdistan” oluşturma planı yaptı ve bu planın büyük parçası olarak da
Türkiye’nin Güneydoğusu’nu anavatandan koparmayı kurguladı. PKK bu kurgunun
maşası yapıldı. Son maşa olacak. Mağaralar temizleniyor.

Suriyeliyi alma! Bizi AB’ye al!

Ne zaman “elinde çantasıyla geldi” haberleri yazılsa; bilin ki Türkiye’yi yönetenler pazarlığa oturmuşlardır. Bir şey satılıyordur. Alman Başkanı Merkel de elinde çantasıyla geldi.
Çantada 3 milyar Euro para var diye ön haberler de çıktı. Avrupa Birliği adına Merkel, 3 milyar Avro’yu  verecekmiş, karşılığında Türkiye’nin Suriyeli mültecilere Avrupa ülkelerine sızmasına polislik, bekçilik, jandarmalık yapmasını isteyecekmiş. Ahlaksız bir teklif.

  • Suriyelileri bu perişan duruma, Avrupa Ülkeleri’nin de içinde bulunduğu
    Batılı büyük devletlerin “Suriye’yi iç savaşa sürükleme politikaları” getirdi.

Türkiye böyle ahlaksız bir teklifi görüşerek “selden kütük kapmaya çalışan avantacı” durumuna düşürüldü. Türkiye’nin bu utanç verici ahlaksız teklifi kabul edici durumuna düşürülmüş olmasını örtmek için de sanki Alman Başbakanı Merkel ile “Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği için
6 fasılın yeniden açılması görüşülüyor” havası yarattılar. Yani Avrupa’nın ahlaksız teklifine karşı “Suriyeliyi alma bizi AB’ye al” diyen yakışıksız bir karşı teklif yapılıyor. Nereden baksan dökülüyor. Suriye mülteci sorunu ayrı, Türkiye’nin AB üyeliğine kabulü ayrı konular ama “Merkel çantasıyla geldi faslında” birleşildi.

===============================

Dostlar,

Vatan evlatları kalleşçe, Batı emperyalizminin maşası, ABD’nin açıkça itiraf ettiği üzere
silahlı gücümüz” dediği PKK tarafından, Batı’nın – ABD’nin kurşunlarıyla vurulmaya
devam ediyor.. Dünden bu yana 4 şehit daha.. Ve geçen hafta PKK’nın Suriye kolu PYD‘ye
herkesin gözü önünde ABD’nin 50 ton silah vermesi..

Türkiye PKK ile mi, ABD ile mi çatışıyor??

Biri yarbay.. TSK’nın, askerinin önünde giden kahraman subayları.. TSK’nın soylu geleneğidir.. Gerektiğinde komutan en önde gider.. Mustafa Kemal Paşa da Conkbayırı’nda, Sakarya’da, Kocatepe’de öyle yapmadı mı?? Sakarya savunmasında erlerden çok subay yitirmedik mi??
TSK hem gerektiğinde deneyimli subayını öne sürüyor, ek bir özveri gösteriyor ve bedel ödüyor hem de Mehmetçiğini – Milletin emaneti gözbebeklerimizi özellikle koruyor.
Son zamanlarda rütbeli subaylarımızın şehit edilişini böyle okumak gerek..

Doğu – Güneydoğu ve de büyük kentler, dağ – taş silah ve mühimmar deposu durumuna getirilmiş. Bu son birkaç yılda, AKP – RTE’nin lanetli AÇILIM süreci boyunca oldu. Dolayısıyla verilen şehitlerin, sivil can yitiklerinin velhasıl

  • DÖKÜLEN KANLARIN SİYASAL SORUMLUSU KESİN OLARAK AKP – RTE’dir..

Bu hesap, 1 Kasım 2015 günü genel seçimde halkımız tarafından mutlaka sorulmalıdır.
Yoksa bu günleri bile arayacağız AKP bir kez daha iktidar olursa..

TSK ve güvenlik güçlerimiz, kararlılıkla, ara vermeden,
bu kökünü kazıma operasyonunu sürdürmelidir.

Sevgi ve saygı ile.
19 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Rüşvet dosyasını Tayyip Erdoğan mı örttü?

Rüşvet dosyasını Tayyip Erdoğan mı örttü?

Necati Doğru
Necati Doğru

SÖZCÜ, 11 Ekim 2015

Ankara acı bir gün yaşadı. Ülkemiz, insanlarımız, gençlerimiz yıkıma çekiliyor. Kim patlattı, amacı neydi? Nefreti artırmayı mı amaçlıyordu, seçimleri mi iptal ettirmek istiyordu, iktidar partisine oy kazandırmak ya da kaybettirmeyi mi planlıyordu? Yazacağım. Bu gün, dün bu köşede yer alan konuyu devam ettirmek istiyorum.

Soru sorma hakkımız var. Hakaret olmaması gerekir.
Zaten rüşvetten kaçılır kaderden kaçılmaz. Daimler Benz otobüs üretir. Dünyaya satar. 22 ülkede 10 milyon Euro’dan çok rüşvet yedirmiş bolca otobüs satmıştı. 22 ülkeden biri de Türkiye olmuştu ve Türkiye’de 7 devlet kurumunun önde gelenleri ile bir özel şirketi “rüşvet torbasından” yemlenmişti. Dün bu köşede isim isim ve yenilen rüşvetleri de rakam rakam yazmıştım. O yazıyı da bu yazıyla birlikte okuyun. Eksik-gedik kalmasın. Soru tam yerine otursun.
* * *
Kısaca özetleyeyim :
Daimler’in rüşvet torbasından dağıttıklarını basına ve halka ilk kez o zaman Konya Milletvekili olan hukukçu Atilla Kart duyurmuştu. Meclis’te de “soru önergesi” vererek Başbakan, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı’ndan “Rüşvet dosyasını gizlendiği yerden çıkarmalarını” istemişti. Çünkü Alman Daimler Benz şirketi, onun ABD’deki firması ve Türkiye’deki kolları “rüşvet dağıtarak bu kirli, pis, aşağılık otobüs satışını yaptığını” kabul etmiş, Amerikan adaletine 180 milyon Dolar ceza ödeyerek dosyayı kapattırmıştı. Ancak olay dünya basınında yazılıp duyulduğu için bizim Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), görevi gereği ABD Sermaye Piyasası Kurulu’ndan (SEC) bilgi, belge, kanıt ne varsa topladı ve Adalet Bakanlığı’na “ortada vahim rüşvet yemlemesi var, rekabeti, adaleti, eşit yarışmayı hançerlemişler” diyerek önüne koydu.

* * *

Dün ayrıntıyı yazmıştım. Kısaca hatırlatayım.
Otobüsler satılmış. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’na. Otobüs başına: 3.315 mark.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne. Toplam: 5.836.250 Euro.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne. Toplam: 130.000 mark.
İçişleri Bakanlığı’na. Toplam: 28.177 mark.
Bir memura: 300 dolar. Polis derneğine: 1.500 mark.
Dilovası Belediyesi’ne. Toplam: 64.000 mark.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na. Bir askeri yetkiliye: 5.000 mark.
İETT’ye. Mrs X’e 50.000 mark. Ali Kemal’e 5.000 mark.
Benz Türkiye firmasına: Toplam miktar bilinmiyor. Rüşvetler yedirilmiş.
* * *

İşte yukarıda dökümü görülen rüşvet dosyası tüm bilgi, belgeleriyle birlikte Türkiye’nin Sermaye Piyasası Kurulu tarafından Adalet Bakanlığı’na verildi. Yıl: 2012 Aralık ayıydı.
Adalet Bakanı: Sadullah Ergin. Başbakan: Tayyip Erdoğan’dı.
Şimdi soruyu tekrarlıyorum : Adalet Bakanı Sadullah Ergin bu dosyayı Başbakan
Tayyip Erdoğan’a verdi mi? Verdiyse Başbakan Erdoğan niçin bunu adalete intikal ettirmedi.
Vermediyse niçin vermedi. Rüşvet dosyasını kim örttü?
Yıl 2015 olmuştu.
Başbakan değişmişti.
Milletvekili Atilla Kart, yasama görevi gereği Meclis’te soru önergesi vererek yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan dosyanın akıbetini sordu. 15 günde cevap vermesi gerekirdi. Vermedi. Cevap için ek süre isteyebilirdi. Ek süre de istemedi. Tek kelime cevap vermedi. Niçin? Dosyanın örtülmesini yeni Başbakan da mı istedi? Kim örttü dosyayı?
*****
Gazeteciye mezarında tekzip gönderdi!

Cüneyt Arcayürek, 87 yaşında 23 Haziran 2015 günü yaşama gözlerini yumdu. Işıklar içinde yatsın. Ben O’nunla Güneş Gazetesi’nde birlikte çalışmış, Cumhuriyet Gazetesi’nde birlikte yazarlık yapmıştım. Cüneyt Arcayürek ölmeden önce yazdığı bir yazıdan ötürü mezarında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan tekzip yedi. Bizim ülkemizde gazetecinin hası mezarında da tekzip yiyendir!

=============================

Biz de sorunun yanıtını bekliyoruz..
Erdoğan, Davutoğlu…
Haydi, ses verin…

Sevgi ve saygı ile.
12 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Gidiş feci: Uyanın!

Necati Doğru

Necati Doğru

SÖZCÜ, 1.8.2015

Gidiş feci: Uyanın!

Örnekler var. Yanımızda oldu. Yanı başımızda. Gözümüzün önünde. Bizde olmaz demeyin.

Tırmanma böyle başlıyor.
Boşnaklar bir yaptı. Sırplar iki cevap verdi.
Büyüdü. Alev aldı. Bosna-Hersek bölündü.
200 bin kişi öldü. 2 milyon insan yer değiştirdi.

Irak’ta aynısı oldu. Bir taraf ABD’yi arkasına aldı, diğer taraf kendi mezhebine tutundu.
Tek tek bombalar. Süreklilik kazandı.
15 yıldır Irak yanıyor. 1 milyon kişi öldü.
14 milyon insan yer değiştirdi.

Libya’da da aynısı yaşandı. Tırmanma 10 günde 15 kişinin ölümüyle başladı.
Karşılıklı vuruşmalar hızlandı. Ölenler günde 150 kişiye ulaştı. 5 yıldır Libya yanıyor.

Aynısı Suriye’de oluyor.
Ölü sayısı 200 bini geçti. Suriye kan gölünden kaçıp komşu ülkelere sığınmacı olanlar
4 milyonu (2.5 milyonu Türkiye’de) geçti. 3 yıldır Suriye yanıyor. ABD’nin kendisi bile Irak’ta Saddam dönemini, Libya’da Kaddafi dönemini, Suriye’de Esad dönemini aramaya başladı.

* * *
Uyanın! Gidiş feci.
Dün Türkiye’deki gazetelerin manşetleri; “10 günde 14 şehit” haberine vidalanmıştı.
Tırmanma başladı. 10 günde 14 can.
Bu gidiş; bir yıl sonra, iki yıl sonra, bir de bakarsınız ki, 200 bin kişi ölmüş.
4 milyon insan yerinden yurdundan kopmak zorunda kalmış.
Komşularımızda oldu. Bizde olmayacağının bir garantisi yok.

Tersine olabileceğinin kuvvetli belirtileri var: Sözünü geri aldı, özür diledi ama
HDP’nin Hakkari milletvekili, TV ekranından;

“Pe Ke Ke’nin öyle bir gücü var ki, sizi tükürüğüyle boğar…” dedi. Sizi yani Türkleri!

Hakkari milletvekili, PKK’yı bu kadar güçlü görüyor, dağa gitmeye meyilli gençlere
güçlü gösteriyor. ((AS: PE KE KE’ye silah kuryeliği yapan HDP‘li Faysal Sarıyıldız
silahlarla birlikte polis kamerasına takılmış, O hâlâ “Bana tezgah kurdular” diyor; http://www.sabah.com.tr/yazarlar/bolgeler/ramoglu/2015/07/29/hain-medyayi-korku-sardi)

Bilerek mi? Bilmeyerek mi? Fark etmez. Tırmandırıyor.

* * *
Aynı tırmandırmayı; HDP Eş Genel Başkanı da “Biz sırtımızı PYD’ye, YPG’ye, YPJ’ye dayıyoruz” diye konuşarak yapıyor.
PYD’nin arkasında ABD var. ABD havadan. PYD karadan. IŞİD’e vuruyor.
Türk Ordusu, Kandil’de PKK’yı ve Suriye’de IŞİD’i bombaladığı gün
HDP Eş Genel Başkanı, “Biz sırtımızı PYD’ye dayıyoruz” diyerek ateşe benzin döküyor.
Aklımızı başımıza alalım. Yangın büyüyebilir.

Akılımızı başımıza alalım derken ben yalnızca “Kürtlerin sözcülüğünü yapmakta olan liderleri” kast etmiyorum, “Türklerin sözcülüğünü yapan liderleri” de işaret ediyorum.
Türklerin sözcülüğünü yapanlar da; dün dağı terk edin, gelin ovada siyaset yapın,
Meclis’e girin diyordu. Oylarını artırmak için yumuşuyor, kucak açıyor, el uzatıyor,
barış süreci başlatıyordu. Bugün oylarını artıracağını zannederek sertleşiyor, keskinleşiyor;
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş için “sonunda sen de kardeşin gibi dağa gidersin…” diyor.
Dağdan indirecekti. Dağa gönderiyor.
Yangına benzin atıyor.

* * *
Aklımızı başımıza alalım : Hem Türkler, hem Kürtler.
Kürtler, ABD’ye çok güvenmesinler. ABD, işine gelmediği an onları yarı yolda bırakır.
Türkler de “İncirliği verdik, Kandil’i bombalama izni aldık…” diye ABD’ye bel bağlamasın. Dün Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü; “İncirlik’ten kalkan uçaklar YPG’ye destek vermeyecek” dedi, ardından hemen ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü;
“IŞİD’e karşı savaşan grupların tamamına ABD tarafından destek verilir” diye cevap yetiştirdi.

Türkler ve Kürtler: ABD’ye güvenmeyelim.
Aklımızı öne alalım. En kötüden kaçınalım.
En kötü; iç savaştır. Gidiş feci: Uyanın!

==============================

Dostlar,

Sayın Necati Doğru, SÖZCÜ’nün önemli ve kıdemli yazarlarından biridir.
Hep “Doğru” yazagelmiştir. Hep öğretici ve yol gösterici olmuştur.
Birikimi, deneyimi, sağduyusu ve bağımsız – yurtsever gazeteci kimliği, ağır sorumluluğu ile..

31 Temmuz’da “Öcalan, sopayla kovalar ne demek?” 
(http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/necati-dogru/ocalan-sopayla-kovalar-ne-demek-897761/)

1 Ağustos’ta “Bin yıllık kardeşlik bitiyor uyanın!
(http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/necati-dogru/bin-yillik-kardeslik-bitiyor-uyanin-899513/)

2 Ağustos’ta “Baldıran zehri birikiyor uyanın!
(http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/necati-dogru/baldiran-zehri-birikiyor-uyanin-899146/)

Başlıklı yazıları yazdı.. Keşke hepsini sitemize koyabilsek..
Sayın Doğru’nun bu önemli makalelerinin erişkelerini (linklerini) hemen altlarına koyduk.
Tıklanarak özenle okunmasını önermekteyiz..

*****
Yukarıda tümünü verdiğimiz yazısı ciddi bir çağrıdır, kulak kabartılmalıdır :

Türkler ve Kürtler: ABD’ye güvenmeyelim.
Aklımızı öne alalım. En kötüden kaçınalım.

En kötü; iç savaştır. Gidiş feci: Uyanın!

*****

Türkiye Balkanlaşmasın; Yugoslavya sendromu yaşamayalım..
Ülkesi ve ulusu ile bölünmez bütünlüğümüzü mutlaka koruyalım..
PKK emperyalizme alet olmayı bıraksın, Batı’nın ekmeğine  yağ sürmeyelim..

Sevgi ve saygı ile.
03 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Profesör Renan PEKÜNLÜ etiket köpeği olmadı; hapse giriyor!


Profesör Renan PEKÜNLÜ etiket köpeği olmadı; hapse giriyor!

portresi

 

 

Necati DOĞRU
SÖZCÜ, 6.11.14

 

Belediye Başkanı Hasan Akgün ilk ödülü en başarılı öğrenciye verdi.
Garnizon Komutanı Albay Ayhan Akkaya da ikinci öğrenciye ödülünü sundu.
Fotoğraflar çekildi. Anneler sevinçten ağladı. Sıra üçüncü öğrencideydi.
“Cumhuriyet “ konulu kompozisyon yarışmasında dereceye giren üçüncü öğrenciye ödülünü Büyükçekmece İlçe Kaymakamı Mustafa Hulusi Arat verecekti.
Duyuru yapıldı. Kaymakam ödülü öğrenciye sundu. Elini tebrik için uzattı.
Eli havada kaldı. Öğrenci türbanlıydı.

* * * *

Kaymakamın eli, yüzü buz kesti; “Bu türbanlı öğrenci; 2014 yılında, 105 yıl önceki
31 Mart İrtica Vakası (1909) dönemi Şeyhülislamı Musa Kazım Efendi’nin fetvalarına inandırılmış..” diye düşündü.
Aynı saatlerde Profesör Esat Renan Pekünlü bavulunu hazırlamıştı.
14 gün kaldı. 20 Kasım’da hapse girecek. 2 yıl 1 ay hapis yatacak.

* * * *

portresi

Tanıyanlar anlatıyor. Profesör Renan saygılıdır. Öğrencisine sevgi doludur. Unvan tutsağı değildir.
Koltuk köleliği yapmaz. Etiket köpeği olmaz.
Laik düşünceye inanır. Hukukun üstünlüğüne bağlıdır.
Astronomi, matematik, uzay bilimi öğretim üyesidir.
Plazma fiziği ve manyeto hidrodinamik alanlarında
çok sayıda çalışması var.

 

Profesör Renan Pekünlü, bir türbanlı öğrenciye; Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını hatırlatıp derse almadığı için “öğretim hakkını engelledi” gerekçesiyle dava edildi. Din tüccarları yönlendirdi. Besleme basın ateşe başladı.
Yargısız infazın en adisi yapıldı. Mahkeme ve üst mahkeme hakimleri, “tutanak düzenlemek ve tutanağa kanıt olsun diye fotoğraf çekmeyi öğretim hakkını engellemek saydılar” ve Profesör Pekünlü’yü 2 yıl 1 ay hapse mahkum ettiler.

* * * *

Mahkemeler sormadı. Sayın türbanlı öğrenci.
Siz hangi derse giremediniz? Hangi sınava sokulmadınız?
Engellendim diyorsunuz. Kaldığınız tek ders var mı?
Türbanlı öğrencinin girmediği ya da giremediği tek ders, tek sınav, kaybettiği tek dönem bile olmamıştı ama yargı ve yüksek yargı, Profesör Renan Pekünlü’yü mahkum etti. Üniversite yönetimi de Profesör Pekünlü’ye sahip çıkmadı. Adalet hançer yedi.

* * * *

105 yıl önce Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, “yürürlükteki hukuk kaideleri üstünde
bir de Şeriat sınırı vardır, kadınların örtünmesi (tesettür-i nisvan) bu sınırlardan biridir. Tesettüre riayetsizlik dine hakaret sayılır ve Anayasa’ya aykırıdır.” diyordu.
Türkiye hukuku 105 yıl sonra Musa Kazım Efendi fetvasına vidalandı.
Profesör Esat Rennan Pekünlü hapse giriyor fakat üç-beş akademisyen dışında
bütün üniversitelerde unvan, koltuk, etiket sahipleri susuyor.
Unvan tutsaklığı tatlı. Koltuk köleliği ballı. Etiket köpekliği kaymaklı.

*****

PKK; Coni Abi gözlemci olsun istedi!

Nedense gazeteler bu haberi sakladılar, gizlediler, büyük puntolarla vermediler.
Oysa Ortadoğu’da ABD korumasında Kürdistan kurulduğunun en belirgin göstergesi bu haberdi. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı PKK liderlerinden Cemil Bayık, Avusturya’nın Der Standart Gazetesi’ne konuştu ve “Barış Sürecinde üçüncü bir gücün gözlemci olması gerekir. Bu üçüncü güç de ABD olabilir” dedi.

Demek ki, raconu Coni Abi ABD kesecek.

Zulmünüz Yetsin Artık!

Dostlar,

Paris’te geçtiğimiz günlerde (12.1.13) öldürülen 3 PKK’lı kadın (PKK kurucuları Sakine Cansız, Leyla Söylemez ve Fidan Doğan) olayı böylesine ustalıkla mı değerlendirilir??

Değerli öğretmenimiz sayın Mahiye Morgül‘ün yazısını okumalısınız.

Emperyalizm ne denli mide bulandırıcı ve bizim gibi mazlum uluslara
ne büyük acılar çektirmekte..

PKK’lılara hep sorageldiğimiz 2 kritik soruyu bir kez daha yöneltelim :

1. Emperyalizmin, yeryüzünde özgürlüğüne kavuşturduğu halk / ulus var mıdır?

2. Emperyalizmle işbirliği yapılarak özgürlük savaşımı verilebilir mi?

İşte “soru”nun gücü..

  • Biz hiç kimse ölsün istemiyoruz..

Bunun da altını özellikle çizmek isteriz..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 16.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Mahiye MORGÜL

Mahiye_ Morgul_portresi

Zulmünüz Yetsin Artık!

Bize bunu da göstereceklerini hiç tahmin etmezdim.

Yarın 3 cenazenin resmi-geçitlerinde PKK bayraklı örtülere canlı yayında tanık edileceğiz… Gözümüze kadar sokacaklar, yarı resmi oldu bile…

Küresel mafya bunları öldürüp ölüsünden yağ çıkartıyor…
Yine kazanan Yüksekova uyuşturucu çetesi olacak.

Eyvah… eyvah… eyvah… ey….. türküsü dilimde…

Bunu yazarken Halk TV ekranında önüme Necati Doğru’nun bugünkü yazısı geldi.

Sevgili Necati Doğru, doğru saptadı… Erdoğan, Gülen, Öcalan. Cenazede
saf tutmalılar, diyor. Birlikte PKK bayraklı tabutun önünde görüntü vermeliler.

Bu üç isim, 2012 yılına girerken, M. A. Birant’ın programında  “Önümüzdeki yılın
en çok konuşulan ismi kim olur?” anketinde en çok oy alanlar diye gösterilmişti. Nasıl öngörü ama… Ha, cevap şıkları içinde adları en parlak yazılanlar bunlardı,
işin sırrı orda.

Adıyaman’dan yerel gazetede bir köşe yazarı, “Kızıl Elma bitti, yerine Yeşil Elma projesi geldi, Erdoğan dünya İslam birliğini kuracak inşallah” diyor.

Yeşil elma mı, yeşil dolar mı, karıştırmış belli. Ancak, Adıyaman’da 10’dan çok tarikat şeyhi var, anlaşılan Erdoğan’ın Kürdistan projesini bu havuçla destekliyorlar. Yılın adamını bunların cevapladığı anketten alsınlar, yeter…

Rize’den komşumun  2. kaptanlık yapan yeni mezun genç oğlu, İspanya limanında adı pek bilinen Baybaşin çetesinin tuzağına düşmüş, 1. kaptanın eline verdiği çantayı limanda bekleyen bir taksiye iletmiş ve yıllarca İspanya’da hapis yatmıştı.  Çıkıp geldiğinde normal yaşama uyum sağlamasını beklerken İstanbul yolunda direksiyon başında yaptığı kazada can verdi. Cenazesi Portakallık Mahallesinin
cami bahçesine, PKK tarafından şehit edilmiş diğer bir komşu oğlumuzun yanına defnedildi. Bence ikisi de PKK şehididir.

İnternete “Baybaşin çetesi PKK” yazarak girin, bakın karşınıza ne haberler gelecek. PKK’yı besleyen uyuşturucu çetesinin Avrupa kollarını okuyacaksınız.
Paris kolunda PKK’nın adamı yok muydu, kasası bile Sakine idi. PKK’nın Sakine’si Fransız başbakanıyla silah takasından başka ne muhabbet edecekti ki??

Şimdi desem ki, mahallemin iki delikanlısını da PKK öldürdü,
katili Sakine’dir desem yanlış mı olur?

  • Uyuşturucu kaçakçısı üç kadın mafya usulü öldürüldü.

Çanak çömlek patladı… Ölüsünden yağ çıkartmaya sıra geldi. Öldürdükleri rakiplerinin cenaze töreninde en önde dururmuş mafya şefleri, bakalım, göreceğiz.

Katillere kahraman töreni…
Kürdistan’ın kurucu kahramanları diye mezarları abideye çevrilir artık.
Tabutları sardıkları bayrağı da başlarına dikerler…
Öcalan’a verdiği hizmetlerin karşılığı olur.
Öcalan da bu cenaze törenini televizyondan izlesin de, “Ben neymişim yahu!” desin diye Arınç ağbisi O’na ekran armağanı göndersin…

Bugüne kadar o sattıkları uyuşturucuyla ölenler bir kalem, kaçakçı tuzaklarında işinden olan, hayatları kararan gençlerimiz ikinci kalem, üçüncü kalemde uyuşturucuyla takas ettikleri silahlarla ölen 12 bin asker oğlumuz

Allah’tan korkun!

Zulmünüz yetsin artık…

Bu aziz milleti kahrından öldürecek misiniz be…

Mahiye Morgül
15.1.2013

BALYOZ DAVASINDAKİ ÇELİŞKİLER ve HUKUKA AYKIRILIKLAR

CEMİL DENK
Em. Albay

BALYOZ DAVASINDAKİ ÇELİŞKİLER VE HUKUKA AYKIRILIKLAR:
Gazeteler’de ve İnternet’te yazıldı, özetleyerek sunuyorum

Yargı, Başbakan Erdoğan’ın TALİMATI ile
Ordumuzun itibarını ve moralini sıfıra indirmiştir.

BALYOZ DAVASINDA CEZA ALAN SANIKLARDAN ORTAK BİLDİRİ

Silivri’de görülen Balyoz davası karar duruşmasına katılan avukat Hüseyin Ersöz, birçok sanığın altına imza attığı Ortak bildiriyi okudu. 21 Eylül 2012 Cuma 19:27

Ortak bildiride;
* “Balyoz Davası’nda toplu tutuklama ve yargılama ile işlenen Hukuk Cinayeti bugünkü kararla Hukuk Katliamına dönüştürülmüştür. Katledilen Cumhuriyetimizin geleceği olmuştur”
* “Bizler milletimize, vatanımıza asla ihanet etmedik. Vicdanımız tertemiz. Vatan sağ olsun”
* “Kesinlikle Siyasi olan davanın neticesinin hukuki olması beklenemezdi.

* Bu Mahkeme;
– Savunma Lehine Delilerin kaybolmasına sesiz kalan,
– En önemli Delilleri vermeyen,
– Sözde Delilleri tartışmayan,
-Savcının Taleplerini tamamına yakının karşılarken,
– Savunma Taleplerini karşılamayan
Bu uygulamaları ile hukuku ve Savunmayı Fiilen Yok sayarak Avukatsız yargılama yapan bir mahkemedir. ” dendi.

Av. Hüseyin Ersöz’ün okuduğu bildiride,

– İçinde Adalet ve Özgürlüğün olmadığı ülkede Demokrasi de olmaz.
– Komşu ülkelerdeki insan hakları ihlallerini önlemeye çalışan Devletimiz, maalesef kendi ordusuna karşı yapılan insan hakları ihlallerini, Haksızlıkları, Hukuksuzlukları önleyememiştir.
– Bu düzmece davada Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı emperyalist güçlerin, Cumhuriyet düşmanlarının kurduğu komplonun görülememiş olması kabul edilemez.
– Devlet bunu görmüşse ve sessiz kalmayı tercih etmiş ise durum daha da vahimdir.
– Bizler milletimize, vatanımıza asla ihanet etmedik. Vicdanımız tertemiz.
– Değişmez Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk’tür.
– İzleyeceğimiz yol onun Akıl ve Bilgi yoludur.
– VATAN SAĞ OLSUN” ifadeleri dikkat çekti.

İŞTE BALYOZ’DAKİ 12 ÇELİŞKİ :

Bu bilgiler; Cumhuriyet Gazetesi dahil birçok gazeteden alınmıştır:

1- Kardak’a çıkmış SAT komandosu Albay Ali Türkşen’e, “Şu Tarihte, Şu Saatte, sen bilgisayarında şu belgeyi kaydetmişsin!” diyorlar.
Ama TRT, o gün, o saatte, albayla ‘Silahlı Kuvvetler Saati’ türünden bir televizyon programı yapıyor ve onu Denizin Altına Dalış yaparken kameraya çekiyor.
Albay, “İspatı burada, Beni bilgisayarda belge kaydetmekle suçladığınız saatte, ben Denizin Altında dalıştayım, TRT çekmiş. Denizin altında, hangi belgeyi kaydedebilirim?” diyor. Bir Buçuk Yıldır Tutuklu!

2- 2003’te TCG Alanya gemisine bir görevlendirme yapıldığı söyleniyor.
O tarihte Gemi Henüz İnşa Bile Edilmemiş. İnşa tarihi 2005.

3- Sözde darbe planında, el konulacak ilaç şirketlerinin listesi var. Orada ‘Yeni Recordati’ diye bir firmanın adı geçiyor. Oysa o tarihte öyle bir FİRMA YOK!
O firmanın 2003’teki adı ‘Yeni İlaç’. ‘Yeni Recordati’ oluşu 2009.

4- Jandarma planlarının içinde belirtilen bazı sokak adları, 2003’te O İsimleri Taşımıyor. Sonradan değiştirilip öyle yapılmış, 2004’de, 2005’de, 2006’da…

5- CD’lerdeki word belgeleri 2003 tarihli. Dolayısıyla, 2003’ün teknolojisine uygun olması gerekiyor. Ama belgelerde kullanılmış olan ‘Calibri’ ve ‘Cambria’ gibi bazı yazı fontları Microsoft tarafından Ofis 2007 İçin Geliştirildi.
Bu da, darbe belgelerinin 2003’ten sonraki bir tarihte yazıldığının bir başka kanıtı.

6-Darbe belgeleri arasında toplantı tutanakları var ancak güya AKSAZ’da yapılan toplantıya katılımcı olarak gösterilen subayların biri o tarihte Haifa’da, diğeri Gemlik’te, diğeri İZMİR’de.

7- Belgelerin içinde, jandarma personelinin Kriptolu Cep Telefonu kullandığı belirtiliyor. Oysa o telefonların Jandarmada Kullanılmaya Başlama Tarihi 2008.
2003’te öyle bir telefon Yok!

8- Balyoz Planı’nın kendisinde, ‘Dost Bir Unsur’ olarak Türkiye Gençlik Birliği’nden söz ediliyor. Bu topluluğun sitesine girdiğinizde, Kuruluş Tarihinin 19 Mayıs 2006 olduğunu görüyorsunuz. Ama Balyoz Darbe Planı’nın Yapılma Tarihi 2003.

9- Eskişehir’de çıkan flash diskte yine 2003 tarihli bir Belge var. O belgede de bir kanun metnine atıf bulunuyor. Normalde o metinde, kanunun 2003 tarihli halinin olması gerekirken, metin 2005’te yapılmış bir değişikliği (hem de değişiklik kanununun tarihi ve numarasıyla) içeriyor.

10-11. ve 17 numaralı CD’lerin üzerinde Süha Tanyeri’ye ait olduğu iddia edilen El Yazıları var. O harflerin Süha Tanyeri’nin el yazısı ajandasından Kopyalandığını tespit ettik. Bununla ilgili ABD’den ve Türkiye’den iki rapor aldık. Birebir Kopya olduğuna ilişkin!.

11- Donanma Komutanlığı’nda ele geçirilen Hard Diskte Bir Makbuz var. Makbuzun bilgisayara taranma tarihi 2003 olarak görünüyor. Fakat makbuzun 2008’e ait bireysel emeklilik ödeme dekontu olduğu görülüyor.

12 -İstanbul’daki üç hastaneye ilişkin isim karışıklıkları var.- İlaç firmasında olduğu gibi – Oysa o hastaneler, o isimleri 2005’ten sonra alıyorlar. 2003’te hazırlandığı iddia edilen belgelerde 2005’teki adlarıyla o hastanelerin nasıl var olduğu bir türlü açıklanamıyor.” Odatv.com
***

Türk Ordusu Mensuplarına Verilen, Haksız ve Kasıtlı, Cezalar üzerine,
Birkaç Düşünür ve Yazarın Görüşleri:

Bekir Coşkun, Cumhuriyet Gazetesi’nde yazdı özetleyerek sunuyorum:
“… Duruşma başlamadan bir gün önce Hâkim Değiştirildi, Yetmedi; arada tahliye kararı veren Hâkimleri Görevden Aldılar. Mahkeme başkanı, tahliye yönünde oy kullandığı için baskı altına alındığını oturup karara yazdı, EMEKLİ ETTİLER…”

… Mahkeme çağırınca, Yurtdışından ilk uçağa atlayıp 34 saat yol Gelen Subayı görür görmez “YURTDIŞINA KAÇAR” diye anında Tutukladılar…”
(Tüm bu olanları tarih kitaplarına koymayın… Çocuklarımız okuyup utanmasınlar!…)”

YURT Gazetesi yazdı özetleyerek sunuyorum:
* “… İddianamede davaya temel teşkil eden Kanıtlardan tam Bin 500’ünün SAHTE olduğu kanıtlandı.
* 2003’TE hazırlandığı ileri sürülen Balyoz Planı belgelerinin SAHTE Olduğu 23 Ayrı BİLİRKİŞİ RAPORUYLA kesinleştiği halde, Mahkeme Dikkate Almadı!…”

ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan açıklama yaptı. SÖZCÜ Gazetesi yazdı özetleyerek sunuyorum:

“… İktidar, Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerini ortadan kaldırma görevini ısrarla sürdürmektedir. Yurt savunmasının en önemli gücü olan Türk Silahlı Kuvvetlerini etkisiz hale getirmek için, Yaşamlarını ülkeleri için gözü kapalı feda etmeye hazır olan, ordu mensuplarını tutsak eden Yargı, Bağımsız Değildir”

Necati Doğru, SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı özetleyerek sunuyorum:
“… Silivri Mahkemelerinde “3 Temel Değer” Yargılandı ve bu 3 temel değeri savunanlara şu net mesaj verildi:

1- Laiklik Elden Gidecek!… Sana ne?
2- Tam Bağımsızlık elden gidecek!… Sana ne?
3- Bölünmez bütünlük elden gidecek!… Sana ne?

“Cumhuriyetin “3 kurucu değerine” sahip çıkabilmesi Halkın Ferasetine (anlayış, zihin uyanıklığı, kavrama yeteneğine) kaldı.

Halk, seçimle getirdi… İsterse Seçimle Gönderir… 3 değere sahip çıkar.
Çıkmazsa Kendi Düşen Ağlamaz!”

Emin Çölaşan SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı özetleyerek sunuyorum:
“…Balyoz, Ergenekon ve öteki benzer davaların açılmasının bir tek nedeni vardı:
AKP iktidarına karşı olan Asker ve Sivil kadroları Susturmak!..

AKP’nin yargıyı ele geçirmiş olduğunu burada belki yüz kez yazdım ve olanları artık hepimiz biliyoruz:

* Yargı, yargı olmaktan çıkarıldı, Tarafsızlığını tümüyle yitirdi.
* Yargı, hükümetin arka bahçesi oldu.
* Balyoz davasının başından beri sanıklar lehine karar veren bütün hâkimler HSYK tarafından sürgün edildi,
* Duruşmaların neredeyse yarısı Avukatsız yapıldı…
* Savunma Hakkı büyük ölçüde Engellendi, daraltıldı,
* Mahkeme adil değildi.
* Amaç Türk Ordusu’nun Tasfiye edilmesi idi…
* Yargılama aşamasında Deliller İncelenmedi
* Avukatlara ceza verildi. Sanıklara Savunma Yaptırılmadı
* Düzmece Belgelere yapılan İtirazlar, Bilirkişi Raporları asla Dikkate Alınmadı.”

Büyük tartışma konusu olan CD’ler için bir üniversite ve uluslararası bir kuruluşu Sahteliğini ifade eden Raporları Dikkate Alınmadı!

Bu kararın verilmesi işte böyle sağlandı…

… Bunun vebali bugünkü İktidar’ın boynunadır!.. ”

… Efendim bunun daha Yargıtay aşaması varmış da, son sözü Yargıtay Söyleyecekmiş de!.. Hangi Yargıtay, hangi yüksek yargı var bu saatten sonra?

“… Dava devam ederken tam iki yıl boyunca bütün DÜZMECE DELİLLER gerçekmiş gibi halka sunuldu!.. Medyada, Savunmaya dair haberler küçücük yer alırken iddialar köpürtüldü…
Televizyon kanalları, İktidara yalakalık için davayla vıcık vıcık oynadılar!..
Askerlerin çeteleştiğini anlatıp durdular ve bol bol demokrasi goygoyculuğu yapmaktan utanmadılar!..

… Sonuca, ilk soruşturmayla başlatılan ve dava devam ettikçe ağırlaşan kampanyayla gelindi!. Bu, adil yargılamayı etkilemekse, dibine kadar yapıldı…”

Uğur Dündar, SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı özetleyerek sunuyorum:
“Bir saat Adaletle hükmetmek, bir sene İbadet etmekten daha hayırlıdır.” Hz. Muhammet
“Adalete duyulan güven zaten sarsılmıştı. Ama o gece, yerle bir edildi.” Uğur Dündar

Metin Feyzioğlu, SÖZCÜ Gazetesi:
“Bu dava hukuki bir dava değil, siyasi bir davadır. Aynı Plan semineri, ABD’de de, NATO’da da defalarca yapılmıştır. Yaşanan hukuksuzluklar, hukuk devletine ve özgürlüğümüze demokratik yöntemlerle sahip çıkma kararlılığımızı daha da artırmıştır” (ANKA)

Mehmet Türker, SÖZCÜ’de yazdı:
“… Çanakkale’de anma törenine gittik, bu beyefendi Ayağa Kalkmadı. Ondan sonra GEREĞİ YAPILDI… Şimdi bakın Gideceği Yeri o da buldu.” Başbakan Tayyip Erdoğan

“Biz, Özel Kuvvetler eski Komutanı, emekli Korgeneral Engin Alan’ın suçunu, Recep Bey’in yaptığı açıklamadan öğrenmiştik ki; Engin Alan kendisine selam vermediği, Ayağa Kalkmadığı, Alkışlamadığı için Silivri’deymiş!!??..” Ayağa Kalmadın; 18 Yıl Hapis! Tüm Özlük Haklarından mahrum ol!

“… ÜLKE ELDEN GİDERKEN eşlerimiz elden gitmiş çok mu?”

Cezalandırılmış olan Askerlerin Eşleri

***

Mustafa Mutlu Aydınlık Gazetesi’nde (misafir olarak,) yazdı özetleyerek sunuyorum:

“… Balyoz’da çıkan karar ne olursa olsun; bu dava, aynı zamanda
“Yargılama Usul ve Esaslarına Aykırılık” iddiasıyla da tarihe geçecek…

Sanıklardan Oramiral Özden Örnek mahkemenin usul hatalarını ve hukuka aykırı olduğunu düşündüğü uygulamaları saymış ve tam BİN 927 ÇELİŞKİYE, USUL HATASINA ve HUKUKA AYKIRILIĞA ulaşmış…

“Ben sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma Hakkı”nı düzenleyen altıncı maddesine uymayan ON USULSÜZLÜĞÜN altını çizmek istiyorum:
1) Tutuklama kararları, hiçbir Objektif Hukuki Gerekçeye Dayanılmaksızın verildi.
Tutuklu sanıklarla tutuksuz sanıklar hakkındaki tüm iddialar ve deliller neredeyse aynıyken, haklarında farklı karar verilmiş olması” KEYFİLİK” kuşkusunu güçlendirdi.

2) Nöbetçi hâkimler tarafından serbest bırakılan bazı subaylar, itiraz üzerine tutuklandı… Sonra yeniden serbest bırakıldı. Ardından aleyhlerinde hiçbir yeni delil elde edilmediği halde haklarında yeniden tutuklama kararı çıktı.
Tutuklular hakkında Tahliye Kararı Veren Hâkimler Görevlerinden Alındı. Mahkeme Başkanı tahliye yönünde oy kullandığı için baskı altına alındığını, ara kararlara yazdı. Sonuçta da Emekli Edildi.

3) Yargılama tüm evrensel yargılama ilkelerinin aksine, bir cezaevi kampüsünün içine kurulan duruşma salonunda yapıldı. Bu, sanıklar ile avukatları ve sanık yakınları üzerinde ciddi bir psikolojik direnç bozukluğu yarattı.

4) Yargılamanın yapıldığı her duruşma günü Silivri’ye giden tutuksuz sanıklar, sanık yakınları ve avukatlar, büyük bir maddi külfet üstlenmek zorunda bırakıldı.

5) Mahkeme, avukatlar tarafından sunulan ve sanıkların masumiyetini ortaya koyan birçok yerli ve yabancı Bilirkişi Raporunu dikkate almadığı gibi araştırılması için karar da almadı.

6) Bütün sanıkların ısrarla talep etmelerine rağmen, iddianamede sözde darbeyi önleyen kişiler olarak gösterilen Aytaç Yalman’ın ve Hilmi Özkök’ün ifadelerine başvurulmadı.

7) Mahkeme yaklaşık 150 Sanık Avukatı hakkında farklı gerekçelerle suç duyurusunda bulundu;
Savunmanın Baskı Altına Alındığı gibi bir tablonun ortaya çıkmasına yol açıldı.

8) Yargılamalar sırasında, duruşma salonunun tavanından sarkıtılan mikrofonlar aracılığıyla, sanıkların avukatları ile yaptıkları konuşmalar kayıt altına alındı.
Mahremiyet ilkesi ihlal edildi.

9) Savcının esasa ilişkin mütalaasının; henüz sanıklardan Ergin Saygun’un Sorgusu Tamamlanmadan Hazırlandığı ortaya çıktı.

10) Savcılık makamı tarafından isnat edilen suçlamalara dayanak teşkil eden dokümanların manipülatif bir niteliğe sahip olduğunu gösteren ‘Müzekkere Cevapları’, altı klasör halinde adli emanete kaldırıldı ve Savunmadan Gizlendi.”
***

ATATÜRK’ÜN, ORDUMUZA, SUBAYIMIZA BAKIŞI

Mustafa Kemal Atatürk, 31 Temmuz 1920 tarihinde, Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde subaylara hitaben bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmayı özetleyerek,
“TÜRK, ASKER DOĞAR, ASKER ÖLÜR” denilen, Yüce Türk Milletinin değerlendirmelerine sunuyorum:

AKP hükümetinin Memuru durumuna getirilen Yargı tarafından Balyoz davasıyla itibarı ve morali sıfıra indirilen Türk ordusuna, bakalım, her konuda ufkun ötesini gören, özel insan, Mustafa Kemal neler demiş,

“… Millet, bağımsızlığını ordudan bekler… Ordunun ruhunu teşkil Eden subaylardan bekler
Arkadaşlar! … Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. … Dünyada hayat için, insanca yaşamak için, bağımsızlık lâzımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için, kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. KUVVET ORDUDUR.

… İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu Ordudan Mahrum Etmek çarelerine giriştiler.
Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar.
Her halde Ordu, Düşmanlarımızın Birinci Taarruz Hedefi oldu.
Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. … Ordu ise, arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur.
“Ordunun Ruhu Subaylardadır.”

… Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil Eden subaylardan bekler. Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır. Çünkü, düşmanlarımız herkesten evvel Onları Öldürür.Onları Aşağılar ve Hor Görürler. … Düşmanlarımızın da kastettiği, o Şerefi Ayaklar Altına Atmaktır.” Mustafa Kemal

Kaynak:
* Afyon’da çıkan İkaz Gazetesi’nden aktaran: Anadolu’da Yenigün Gazetesi, 10 Ağustos 1920.
* Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.9, Kaynak Yayınlan, Istanbul. Ekim 2002, s. 112-113
***

BİZLERDEN BİRKAÇ SAPTAMA:

Hüseyin Avni Güler: “Askerine düşman olanlar, düşmanın askeri olurlar”

Erdal Sarızeybek: “Ordumuz, AKP iktidara geldiğinden bu yana çok yıpratıldı. Ordumuzu bilerek, ya da bilmeyerek, yıpratanlar, Ordunun bize her zaman lazım olacağını neden düşünmezler?
Silahlı Kuvvetlerimiz gücünü kaybederse, dostumuz rolü yapan düşmanlar bizi bu coğrafyada yaşatmazlar.
Askerimizin kıymetini bilelim ve onu yıpratmaktan vazgeçelim.”

“BUNLAR DÜŞMAN MI?”

Kimi “BDP’li vatan hainleri Meclis’te, komutanlar Silivri’de… Hangi teröriste gerçekleştiremediği bir eylemden ötürü müebbet verdiniz de, askere kendi uydurduğunuz Terör Örgütü Üyesi safsatasıyla ve sadece teşebbüs sebebiyle Müebbet veriyorsunuz?”

… İmralı’daki terörist başı her konuşmasında, devleti tehdit ediyor haftada bir gün eşiyle dostuyla açık görüşme yapabiliyor,
… Terörle mücadele eden, “Ne Olacak Bu Memleketin Hali!” diyen askerlerimiz hapiste oldukları müddetçe kimseyle görüşemeyecekler diye karar çıkıyor.
Başbakan’ımızın sesi çıkmıyor. Askerimiz, ne bebek katili ne de vatan haini! Ama, Ordumuzun düştüğü duruma bakın! Bu düşmanlığı HALKIMIZ görsün artık!!

“… Sayın Başbakan’ımız kalkıp da “Askerimiz” demesin. Çünkü AKP zihniyetinin ülkenin askerine yaptığı ortada… Türk askeri ile uğraşanlar şunu iyi bilsin! Türk Ordusu her zaman gurur duyduğumuz ve duyacağımız bir kuruluştur.

PKK’ya karşı savaşan komutanlarımızı bebek katili Öcalan’dan daha suçlu hale düşürülmesi, hükümetin orduyu etkisizleştirme çabalarının bir parçasıdır.
Orduya hakaret Türk Milleti’ne ve şehitlere hakarettir!”

Sandığa Gitmeyen, “YETMEZ AMA EVET” diyen ve AKP’ye oy veren değerli insanlar, lütfen gerçekleri bilin! Her yaptığı zulmü unutturmak için yeni bir gündem yaratan,
Bu mahkemenin kararları açıkladığı günün peşinden birçok maddeye ZAM yapan AKP hükümetini artık İktidara Getirmeyin!

Ve ALTIN DEĞERİNDEKİ ‘OY’LARINIZI verdiğiniz insanların yaptıklarını sorgulayın ve
ona göre oylarınızı kullanın!. 23 Eylül 2012 Pazar

CEMİL DENK, (E. Albay – Ankara )
Atatürk’ün, Din’e, Laiklik’e ve Kadına Bakışı” konusunda Araştırmacı Yazar
0 532 217 88 11 E-Mail: denk.cemil@gmail.com
=====================================================

Teşekkürler Sayın Cemil Denk..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 24.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net