Etiket arşivi: Mahiye MORGÜL

LGS SONRASI GERİ DÖNÜŞÜME ATILAN ÇOCUKLARIMIZ

LGS SONRASI GERİ DÖNÜŞÜME ATILAN ÇOCUKLARIMIZ

Mahiye Morgül
Eğitimci, 29.6.2019

LGS sınav sonuçlarına, bir de % 5’lik dilimin dışında kalan sınava girmemiş olanlar ve hiçbir yere giremeyecek olanlar açısından bakalım. Fakat önce % 5’lik dilime giren çocukların sosyoekonomik düzeyleriyle ilgili MEB’nın yaptığı açıklamaya dikkat çekmek istiyorum.

“Öğrencilerin sosyoekonomik düzeyleri ile akademik başarıları arasındaki ilişkiyi incelemek için öğrencilerin anne ve baba eğitim düzeyleri dikkate alınmıştır. Anne ve baba eğitim düzeyleri ilkokuldan lisansüstüne kadar gruplandırılmış ve eğitim düzeyi arttıkça öğrencilerin doğru cevap sayısı ortalamalarının da arttığı belirlenmiştir.”

Aslında gerçek pek de böyle değil. Beş yüzden fazla birinci çıktı ve ilk dereceler Iğdır’a, Sarıkamış’a, Diyarbakır’a kadar 60 il ve ilçeye dağılıyor.

MEB’nın bu açıklaması öyle görünüyor ki birinciliklerin Anadolu’ya dağılımına bakmadan planladıkları varsıl – elit bir sınıf yaratma beklentisine göre sınavdan çok önce hazırlanmıştır.

Bakanlığın % 5’lik dilim hazırlığı içinde olduğunu önceki yıllarda bizzat Sayın Erdoğan’ın açıklamalarından biliyoruz. Bakanlığın, sosyoekonomik durumu iyi olan aile çocuklarından bir elit sınıf yaratmak hedefinde olduğunu daha önceki Talim Terbiye Kurulu başkanlarının hazırlıklarından da biliyoruz. Yukarıdaki açıklamaya hiç şaşırmadım. Ancak bunda da içtenlikli değiller, çünkü içi boş eğitimden elit de çıkmaz.

Sınav sonuçlarına bir de dışarıda bırakılanlar açısından bakalım, iyi eğitilmemiş ve hiç eğitilmemiş % 95’lik dilim açısından bakalım. Bakanlık bu büyük kitleye, MEB’in hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi, bir anlamda “çocuğunuzun sınavdaki başarısızlığı sizin yüzünüzdendir” dedi. Ne denli inciticidir; halk, kendi devletine küstürülüyor!

Ailesiyle birlikte çaresiz bırakılmış bu büyük kitleye çare diye ne önerildiğini konuşalım. Örneğin çocuğu okuma yazma bilmediği halde 8. sınıfa dek getirilmiş bir veli, çocuğuna daha 2. sınıftayken sınıf tekrarı yaptırmak istediği halde o çocuğu bir üst sınıfa yerleştiren yeni (!) eğitim sisteminin tuzağına çekildiğini bilemezdi. 2005’te MEB  Hüseyin Çelik ve şimdiki MEB Ziya Selçuk tarafından getirilen Parçalı Eğitim Programından söz ediyoruz. Bu veliye şimdi “Al çocuğunu açık öğretime yazdır.” diyoruz.

Çocuğu pırıl pırıl velinin elinden almışız, ona öyle bir tuzak kurmuşuz ki, Türkçe anlamlı cümle kuramaz duruma getirmişiz,  veli istediği halde sınıf yinelemesi yaptırmamışız, çocuğun neden başarısız olduğunu veli izlememiş, ders kitaplarını çoğu veli yıl boyunca görmemiş. Veli, istediği halde yaz tatilinde çocuğumun eksiklerini kapatayım ya da tekrar yaptırayım diyemiyor, çünkü o yılın kitapları geri dönüşüme gidiyor! Öğrenci kitaplarını hatıra saklamak istese bile saklayamıyor, geçen yıl bu konuda ne öğrenmiştik diye merak edip karşılaştırmak istese edemiyor!?

Okuma – yazma öğretmeden çocuğu 8. sınıfa dek getirmişsin ve şimdi veliye senin çocuğun hiçbir liseye giremez diyorsun. “Çocuğunuzu 8 yıl sonra geri dönüşüme atıyorum” demekle eş, Allah affetsin. Bari 8. sınıfta Türkçe’den sınıfta kalmayı koy, mezuniyet sınavı koy… Ya da, LGS sonuçlarına bakarak 20 sorudan sekiz tanesini yapmayan 8.sınıfı tekrara mecburdur de. Veli de çocuğunu hangi derse çalıştıracağını bilir.

  • Bugün LGS bir sınav değil, geri dönüşüme göndereceği çocukları ayırma mekanizmasıdır.

Bu mekanizmanın baş mimarlarından AKP’nin eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ortada yok görünüyor, ancak O’nun bütün mesai arkadaşları MEB’nın her dairesinde ve danışmanlıklarında iş başındadırlar.

…..

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI, “EĞİTMEME BAKANLIĞI” OLMUŞTUR

LGS’nin sonuçlarından da anlaşılacağı üzere Milli Eğitim Bakanlığı EĞİTMEME BAKANLIĞI olmuştur.

Hiçbir şey öğretmeden 8 yıl oyaladığın çocuğa geçersiz mezuniyet belgesi vereceksin ve sonra da onu kaderiyle baş başa bırakacaksın, bu affedilir şey değildir. Hiç kimse Bakan Selçuk’un yeni projeleri var, bekleyelim demesin. Hüseyin Çelik zamanında SPAN Amerikan danışmanlarıyla birlikte bunlar planlanmıştı. Sırada ne var, onu proje diye çıkartıyorlar. 2000 yılında çevirip yayınladığı “Öğretmen ve Öğrenci Davranışlarının Gözlenmesi” kitabına bakın isterseniz, öğretmeni ve öğrenciyi gözleyip fişlemeye sıra geldi, bakan kendisi söylüyor zaten; “Bir şey öğretme, çocuğu yalnızca gözle ve fişle” sistemi başlıyor, daha az bilgiyle çocuklar başıboş (denetimsiz) piyasaya bırakılacak.

Zaten 2005’ten beri müfredatın içi o denli boşaltılmıştı ki, artık LGS’de 1. gelmenin de bir değeri yok! Temel eğitimde öğrenciye verilmesi gereken bilgiler sorulmuyor. Verilmiyor ki sorulsun. Bakanlığın ayrıcalıklı tuttuğu aile çocukları daha doğru bilgilerle Fen Bilgisi, Matematik, Türkçe eğitimi görmüş değiller ki! İlgili aileler bunun farkındalar, onlar da kandırılıyor. Bölme işleminin bile müfredattan kaldırıldığını görüyorlar. Kendi ilkokul eğitimi aldıkları yılların ne denli gerisinde içi boş kitaplarla ders yapıldığının farkındalar.

Bin yıl önce Hacı Bektaşi Veli diyor ki;

  • “Bilimsiz gidilen yolun sonu karanlıktır.”

İki bin yıl önce Roma’nın Antalya Kültür Ataşesi Çiçero diyor ki;

  • “Bu savaş ne zaman bitecek diye soruyorsunuz. Savaşlardan bir elit sınıf doğdu, onun için bitmeyecek.”

İşte içinde yaşadığımız küresel paylaşım savaşı
Kamucu eğitimi piyasaya atmadan bu piyasadan pay alamayacaklarını bilen savaş baronları bu konuda hemfikir görünüyor. Ders kitaplarının ister devlet basımı ister özel basım olsun, arasında hiç fark yok, hepsinin içinde şeytanlar cirit atıyor. Hele özel yayınevlerinin bastığı ders kitaplarındaki mavi balinaların dokunulmazlığı var, bu yüzden mahkemelerdeyiz.

…….

CUMHURİYET EĞİTİMİNİ TERK ETMEK

LGS sonuçlarına baktığımızda Cumhuriyet eğitimini terk ettiğimizi görüyoruz.
Türk Milli Eğitimine dışarıdan dayatılan programlarla bu olabilmiştir. Halk egemenliğinden başka bir yere gelmişsiz. Bu bir savaş programıyla olabilirdi, öyle de oldu.

Beri yandan, her gün kendini ve arkadaşını öldüren öğrenci haberleriyle sarsılıyoruz. Bu acı haberleri 1995 sonrası eğitimimize getirilen küresel dayatmaların sonucu olarak saptamak durumundayız.

Son LGS’den sonra % 5’lik dilime kaç öğrenci girdi, ona bakıyoruz, oysa geri kalanlar ne olacak ona bakmalıyız. Çünkü yaklaşan (AS: ve yaşanan!) büyük savaşlar büyük krizler var. Yabancı özel askerlik büroları kurulmasına az kaldı, Amerikan modeli garantili iş, eğitim dışına atılan genç gitsin paralı asker olsun, kimin için öleceğini bile bilmeyecek. Savaşa gönderildiği ülkenin adını bilmeyen Amerikan askerleri gibi, okulda bir kere bile Türkiye haritası çizdirmediğin bu çocukları özel askerlik şirketlerine, mavi balinalara, yutulacak yem yapmak kaçınılmaz duruma gelebilir. Çünkü Dünya Bankası ile 1995’te hizmetlerin serbest piyasada dolaşımı (GATS) için taahhüt vermiştik, sonuçlarından ikisini görüyoruz:

  • Eğitim kamu hizmeti olmaktan çıktı, piyasacı eğitime geçtik; çocuklarımız ölüm oyunları oynuyor!
  • Askerlik vatan hizmeti olmaktan çıktı, piyasacı orduya geçtik; çocuklarımızın nerede öleceğini bile kestiremiyoruz.

….

EĞİTİM SOS VERİYOR

Acıtıcı sorun; çocuklarımız kendini ve birbirini öldürüyor.

Buna bir tanı koymak gerekir. Çocuklarımız neden korumasız kaldı, birbirimizle bunu konuşalım. İç savaşın bir başka türü gibi, okul çağında çocuklarımız hiç nedensiz ölüyorlar. Yoksa biz mi onları ölüme sürükleyen etkenleri göremiyoruz?

  • Açıktır ki EĞİTİM SOS VERİYOR. OLAĞANÜSTÜ HAL KOMİSYONU kurulması gerekir.

Gönüllü eğitimbilimciler, psikologlar, psikiyatristler ve sosyologlardan oluşacak inceleme kurulu kurulması için istem yaratmak gerek. Bunu yüksek sesle dile getirecek akil adamlar listesi gerek. İmzaya açıp çağrı yapmak gerek.

Bu düşüncemi emekli toplumbilimci Prof. Dr. Özer OZANKAYA’ya açtım. “Biliyorsunuz ilk imza en önemli imzadır, ilk imzayı siz vermeye hazır mısınız?” diye sordum. Yanıtı gecikmedi:

  • Öğrenci intiharları bir belirtidir; yapısal çarpıklık ve hastalığın belirtisidir!

Sözünü ettiğiniz kurulu AKP’nin eğitim bakanlığının kurmasını bekleyemeyiz. Konuya duyarlı muhalefet partileriyle, ADD, ÇYDD, meslek odaları, sendikalar ve uzman bilim insanlarına görev vermeleriyle yürütülebilecek bir ulusal kapsam çapta girişim gerekli. İlk imza benden. Saygılar..”

Ve şimdi bu acil sorunu odatv okurlarıyla paylaşıyorum:

Eğitim SOS veriyor; çocuklarımız ölüyor, birbirini öldürüyor.
Eğitimde Olağanüstü Hal Kurulu kurulmasını ister misiniz?

Eğer “evet” diyorsanız, varsa uzman dostlarınıza Kurulda görev almayı önerir misiniz?

 

2017-2018 Müfredatı Açıklandı; Yalandan Eğitime Geçiyoruz

2017-2018 Müfredatı Açıklandı;
Yalandan Eğitime Geçiyoruz

Mahiye Morgül
Eğitimci

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Eğitim programlarında değişmedik dönüşmedik ne kaldı diye soruyorsun kaldırılsın, diyor. Oraya gidiş bu gidiş. internetten ödev yapıyor çocuklar. Akıllının bir tanesi de öneriyor, artık kaynak oluşturmayan tüm kütüphaneler kapatılsın, eski kitaplar ortadan kaldırılsın, diyor. Haber Türk internet sayfasına koymuşlar. Aslında akıl o akıl da, sanki okuyucu istiyormuş gibi gösteriyorlar, eleştiren yorumları koymazlar.

İnternetten ödev yapılmasından en çok şikayet eden de ABD ve Avrupa. Abbas Güçlü yazdı, katıldığı Almanya’daki eğitim konferansında fark etmiş durumu. Ödev yapılan internet siteleri porno reklamlarla dolu diye şikayet eden ülkeleri anlatıyor köşesinde. Yalan haber yazmayı ders olarak koyan Harvard gazetecilik fakültesinin buna örnek verdiği gazete 60 bin satıyormuş.

Şimdi Abbas Güçlü’ye sormak gerek, yalan haber yazmak modası var da yalandan eğitim veren okul yok mu? Hatta kendi halkına yalan söyleyen Eğitim Bakanı yok mu?

Bakın şimdi, 1. sınıfta DİK TEMEL HARFLERE geçiyoruz, dediler; “tablette okuma-yazma getiriyoruz, kalemi defteri kitabı kaldırıyoruz” demediler, farkında mısınız?

Halkımız bu yıl 1. sınıfta çocuğunun neyle karşılaşacağını bilmiyor, bu nasıl olabildi?

Gelelim 5. Sınıfta 15 saat İngilizce’ye, ne demektir? Ana dil İngilizce…

Peki de, bu kadar öğretmen yok, bu yıl pilot okullarda başlayacak, ya sonra?

Diyor ki: “İngilizce dershaneleriyle, okullarıyla işbirliği edeceğiz.”

Bu nedir, bilen var mı? 2006 yılında bunun yasası geçti, uyudunuz. Hatta 1995’te Tansu Çiller eğitimi küresel eğitim piyasasına peş keş çekeceğinin taahhüdünü vermişti de halktan sakladı. Hatta anlayan beri gelsin, 15 Temmuz şehitleri anma fotoğrafında Tayyip beyle birlikte resim (AS: fotoğraf) verdi.

Siz de sözleşmeli İngilizce öğretmeni alacaklar sanırsınız, öyle değil. Eğitimi küresel piyasaya eklemleme görevlileri işbaşında, MEB’in amacı bile bu oldu. Ağzının salyaları akıyor şimdi yabancı dil kurslarının. Reklamlarını bile, yabancı öğretmen 30 günde sınavın ipuçlarını da öğretiyor diyerek yapıyor.  Yani?.. Bu işten kim kazanıyor, ona bakın lütfen.

4. sınıftan sonra çocuklarınız İngilizce piyasa kurslarına atılacak. Öğrendiği kadarını sınav şirketleri ölçecek, belge getireceksin sınıf geçeceksin. Paran kadar İngilizce… Hamiş!

  1. sınıfta konular iyice hafifledi, 4 yıllık Anaokulu başlıyor, 2. sınıfında İngilizce var, bunun öğretmenleri de bilmem nereden 5544/2006 sayılı yasaya uyarak “Dışarıdan Paket Eğitim Hizmetleri” olarak Hıristiyan dadılar göreceksiniz. Çünkü mevcut İngilizce kitapları, dil eğitimi değil, bizde hiç olmayan bir Hıristiyan kilisesinin din eğitimini verecek şekilde hazırlandı. (Lütfen okutulmakta olan ilkokul İngilizce kitaplarına dikkatle bakınız.)

Gelelim içeriğe eklenen İsmet İnönü gibi tarihsel kişiliklere ve Atilla İlhan gibi şairlere.

Daha öncekilere ne yaptılarsa onların başına da o gelecek; resimlerinin yanına birer börtü böcek, sanal çizgi kahraman, kolaj resimlerle karartma, soldurarak buharlaştırma…  Kâbe resminin üzerine boyaması için salyangoz, Atatürk’ün aile fotoğrafıyla yan yana anıran eşek, Kuran üzerinde kurbağa resmi, hadislere karikatür, vb.

Değerler eğitimi her dersteymiş… Siz de inandınız?

Talim Terbiye’nin başı olan Tablette İlmihal yazarı bir kişi, bir de özel eğitim şirketinin başıysa, siz bu adamın kendi şirketine para kazandırmak için eğitimi değiştirdiğini düşünmek için
ne bekliyorsunuz?

2004’te Tebliğler Dergisinde yayınlanan o resmi yazıyı bir daha anlatayım bari. Bu plan kaç yıllık plandır bilinsin. İngilizce’yle beraber piyasada kurslara atılacak daha ne dersler var, bakın:

RESİM, MÜZİK, BEDEN EĞİTİMİ, İNGİLİZCE, DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ, BİLGİSAYAR VE SEÇMELİ DERSLER.

Belgesini görmek isteyenler internette pdf dosya olarak Milli Eğitimde Emperyalist Kuşatma kitabıma bakabilirler. 2006’da MEB Hüseyin Çelik “Desantralizasyona geçiyoruz, 28 kriter (AS: ölçüt) belirledik” derken neyi planladıysa aynen uygulanıyor. Yani

  • Feto MEB içinde hiç uyumadan çalışıyor.

Kamucu ve bilimsel eğitim berhava…  Bilimsel Ders kitapları berhava…
Akıl dışılıklar had safhada. Böyle bir durumda ortada eğitim var diyebilir misiniz?

Abbas Güçlü Harvard’da yalanla gazetecilik öğretiliyor diye yazdı, ben de ekliyorum:

Eğitimi de piyasaya devredeceği üzerine Küresel efendilerin bankası WB ile GATS’ı imzalayan Tansu Çiller ve mahkemelik o bankayı (AS: FETÖ’cülerin Bank Asya’sı!) FETO’ya kuran bu hatun eliyle pişirilip önümüze getirilen MEB EĞİTİM PROGRAMLARI DA YALAN!

Türkçe 8. sınıfa kadar masal kitabı ise, gerisini siz anlayın.

  • Türk Milli Eğitimi bir masal oldu.

Onlar erdi muradına, ya siz sayın okurlar, direnme hakkınız yok mu?

Bu kitaplarla, bu müfredatla eğitim olmaz, buna bizi mecbur edemezsiniz deme hakkınız yok mu? (21.7.2017 – Rize)
============================================
Dostlar,

  • Feto MEB içinde hiç uyumadan çalışıyor.

Çok kıdemli ve çok yetkin eğitimci Sayın Mahiye Morgül hanımefendinin yukarıdaki yazısı
çok çarpıcı..

  • AKP = RTE’nin bu “eğitim müfredatıyla kuşatma ve son hamle” girişimini
    der-hal geri çekmesi gerek. Bu stratejik bir hata!
    Ancak son derece ilginç bir AKP = RTE hattı izliyoruz..
  • Gerek ulusal gerek uluslararası kişi – kurum – kamuoyunı hiç dinlemeden,
    kör inatla bodoslama giden bir TEK ADAM DESPOTİZMİ!

Gemi çatırdamaktadır, su almaktadır..

  • Titanik 1914 faciası gibi güvertede AKP = RTE’nin CİHATLA SON TANGOSU sahnededir!

Ne söylense, ne yazılsa, ne uyarılsa, ne rica edilse, ne ihtar edilse…. bo – şu – na!
Bu gemi ya kayalara çarparak parçalanıp batar ya da karaya oturur şanslı ise.
Ne oldu bu siyasal kadroya?
Neyin hesabındalar? Mühürlendi – kilitlendi tüm sağduyuları..
Belagatları bağlandı sanki.. Anlamak, çözmek çook zor çoook..
Gitmeye gidecekler de, kendileriyle birlikte, enkaza çevirdikleri Türkiye de batacak!

  • Bir şey yapmalı, bir şey yapmalı, bir şey yapmalı…
  • Bu çığlıklar Türkiye’den Dünyaya “SOS” feryatlarıdır..

Umarız zamanında duyulur..

Sn. Rıfat Serdaroğlu‘nun şu dehşet verici saptama ve uyarısına bakar mısınız??

  • “İleride 15 Temmuz’un üstündeki örtü kaldırıldığında, Hulusivil-Fidan işbirliği ile sahnelenen tiyatronun gerçeğini, Tayyip-Gülen işbirliğinin esas yüzünü, kendi insanının üzerine kurşun sıkan istihbaratçıları, mafya tetikçilerinin nasıl adam öldürdüklerini, CIA uşaklarının gerçek yüzlerini göreceğiz.”

Sn. Serdaroğlu‘nun yazısının tümü için tıklayınız :
http://ahmetsaltik.net/2017/07/23/rifat-serdaroglu-15-temmuzun-fatihi/

Sevgi ve saygı ile. 23 Temmuz 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

15 Temmuz Liberalist Darbedir; Sosyal Devletimiz Yıkıldı!

15 Temmuz Liberalist Darbedir;
Sosyal Devletimiz Yıkıldı!

?????????????

Mahiye MORGÜL

Bombalar Sosyal Devletimizin başına atıldı. Darbe değil yıkım. Yıkım devam ediyor.
Binlerce memur açığa alınıyor, peşin hükümle “devlet memuru olamaz, kamu görevi yapamaz” diye alnına damga vuruluyor.
28 binden çok öğretmenin işine son verildi, 10 bin öğretmen FETÖ/PDY diyerek, 10 bin öğretmen PKK sempatizanı diyerek, 10 bin Türk Eğitim-Sen üyesi öğretmen geziye katılmaktan, vb. Herkese göre bir etiket var.
Geliyor daha. Her Bakanlıkta komisyonlar kurulmuş açığa alınacak memurları belirleyecekler. Devlet memurluğu bitiriliyor, işin özeti bu.
Toplu açığa alınanlar için haber kanallarına düşen bilgiye dikkat ediniz; “Devlet memuru olamaz, kamu görevi yapması sakıncalıdır.” Peşin hüküm veriliyor.
Bir düşünün şimdi. Devlet memurluğundan atılan öğretmen kamu görevi yapamaz ama özel okulda veya sınav şirketlerinde veya sözleşmeli çalışacağı özel eğitim şirketlerinde çalışabilir… Arkasında bu imaj var. Bunu bizim kuşak 1980’lerde yaşadık.
Bütün bu açığa alınan memurlar tavşan gibi sürek avına tabi tutuluyor, devlet memurluğundan özel şirkette çalışmaya itiliyorlar. Eğitim piyasası genişletiliyor, sınav şirketleri piyasası açılıyor, eleman lazım!!!
Sosyal devletin tasfiyesi darbesiz olamazdı.
Devletimizin kamucu vasfı kalkıyor, bunu kimseye gönüllü kabul ettiremezsiniz. Onun için bu darbeleri yaşadık.
Kamucu Sosyal(ist) devletimiz liberal(ist) devlet haline getiriliyor. Tansu Çiller’in imza verdiği MAI Anlaşmasının gereği yapılıyor (AS : MAI Anlaşması 13.08.1999 tarihlidir ve Ecevit + Yılmaz + Bahçeli’nin kurduğu 57. koalisyon hükümetince imzalanmıştır.). Böylece Milli devletimiz kaldırılıyor, sömürge devlet oluyoruz, küresel liberal ekonomiye bağlı regüle edilen devlete geçiriliyoruz. Krizdeki şirketler bizim kanımızı emerek şimdi bir soluk alacaktır.
Sayın Erdoğan’ın “devleti şirket gibi yöneteceğim” dediği de bu. Tansu Çiller’in özel görevlisi olduğu “şirket devlet” sistemine geçiriliyoruz. İşte bu darbe tam da bunun darbesidir. Türk Devleti sistem değişikliğine gidiyor, bir tek yeni anayasası eksik.
Sayın İ. Kahraman’ın dilinden düşürmediği “Yeni anayasa” işte bu yeni liberal ekonomiye geçirildiğimizi tescil eden anayasa olacaktır. 2003 yılında ABD Ankara büyükelçisinin önümüze koyduğu devlet tanımı da oydu.
Robert Pearson, “Biz Türkiye Cumhuriyeti devletinin laik, demokratik ve liberal ekonomiye bağlı bir hukuk devleti olmasından memnunluk duyarız.” demişti.
15 Temmuz liberalist darbesinden beri her Bakanlıkta ABD görevlileri heyetleriyle iş başında olmalı. Geniş çapta memuriyetten uzaklaştırmalar geliyor. Asıl hedef sosyal devletin tasfiyesidir ve bu yapılıyor. Başındaki görevlileri kestirmek zor değil, Bank Asya’nın kurucu CEO’su, FETO ile 4 kez görüşen Çiller ailesi aklınıza gelmiştir. Azerbaycan darbesinde bile adı geçtiği halde onlara hiç dokunulmamıştır, ABD vatandaşı bu ailenin dokunulmazlığı vardır.
Çiller ailesini anlıyorum da, yeni anayasa için çırpınan İ. Kahraman’ın neden bu kadar kendini bu işe verdiğini anlamakta zorlanıyorum. Anti-komünist gençlik hareketinden gelip liberalist darbenin mağduru rolünde kamucu devleti tasfiye etmek O’nun neyine?
Diyor ki; “Siyasi tarihimizde mümtaz yerini bulacak yeni bir Anayasa yapacağız.” (AS: Meclisimiz yeni anayasa yaparak tarihte mümtaz yerini alacak.. dedi)
Vardır bir sebebi. Yoksa o da Tansu Çiller gibi sosyal devlet kurumlarını sosyalist kale mi zannediyor? Gençler anımsamaz, başbakanlığında Tansu hatun Sümerbank’ı kapatırken “Son sosyalist kaleyi (AS: Devleti) de  yıktık” demişti.
….
Son kalan devlet memurluklarını da sözleşmeli vesaire özele kaçırtınca liberalist darbe tamamlanmış olacak. Ne kadar aile perişan olacak, bunca işsizimiz varken kat be kat artacak, alınlarına vurulan damgalarla bu insanlar kendi özel işlerini kurmaktan başka yol bulamayacaklar, onlara KOBİ desteği kararnameleri duyacaksınız, KOBİ’lerin hali ortada.
Sosyal Devlet tasfiye oluyor. Liberal ekonomiye bağlılık anayasası olan bir devlette kamucu bir Bakanlık olmaz. Örneğin Kültür Bakanlığı olmaz, örneğin Eğitim Bakanlığı olur ama önünde “Milli” olmaz, örneğin Savunma Bakanlığı olur ama önünde “Milli” olmaz. Ya da, kamu bankacılığı olmaz, kamu işletmeleri olmaz, merkezi sistem sınav olmaz, vb.
Liberal Anayasası olan bir devlette kamu yararına yalnızca bireyler bir şey yapmak isteyebilir, onlar da vakıf veya dernek kurabilir, o kadar. Devletin halkı, halkın sağlığını ve özellikle çocukları koruma görevi ortadan kalkar.

Sorayım  ; Hani her mahallede “Anne ve Çocuk Sağlığı” merkezlerimiz vardı eskiden, gebeelikte düzenli bakımlarımızı orada yaptırırdık, çocuk aşılarını orada yaptırırdık, ne oldular? Bakın şimdi, koskoca Gazi Eğitim Fakültesi’nin yerinde belediyenin “BELMEK Anne Üniversitesi” (Gebelikte bakım kursları) tabelası asıldı.
Hepimiz kandırılıyoruz. Devlet memuru bırakmayacaklar, her birinin alnına bir yafta asıp sokağa atacaklar. Sözgelimi PKK yaftalı öğretmen sadece doğulu belediyelerde veya aynı görüşten eğitim şirketlerinde sözleşmeli iş bulabilecek, öbür FETÖ yaftalı öğretmen yalnızca belli kolejlerde ve o görüşte belediyelerde iş bulabilecek. Sözgelimi Atatürkçü öğretmen de aynı biçimde kendi görüşünde kolejde veya belediye kurslarında iş bulacak.
Bu böyle nereye varacak derseniz; aileleri bile görüşlerine göre parçalar! Toplumda etnik ve dinsel ayrıştırmaya, ulusal birliğimizi un ufak etmeye varacak bir sonuca gider.

“Her çocuk ayrı bireydir” felsefesini boşuna icad etmedi darbeci Çiller’in liberalist ağababaları. Ev ev bu konferansları veriyorlar türbanlı sohbet ablalarıyla. 1980 liberalist darbesiyle görevden atılan öğretmenlerle sınava endeksli kurslar piyasası kuruldu, özel okullar ortalığa saçıldı, sözleşmeli öğretmenlik böyle başladı. Şimdi ise, 2016 liberalist darbesiyle, genişletilen özel eğitim alanına öğretmenler sürüler halinde kaçırtılıyor. Ben şahsen 1985’te istifaya zorlandım ve bir özel anaokulunda iş bulabildim, on yıl sonra 1995’de çok çetin koşullarda Devlet okuluna dönebildim, ki, o zaman “kamuda çalışamaz” ibaresi yoktu, şimdi ise daha mahkemeye bile çıkartılmadan alınlarına böyle bir damga basılıyor.
Öğrenciliğinde bir tas sıcak çorba için türban takan yoksul kızımız, tayin olmak için AKP’ye gidip üye olanlar, şimdi ne olacak? Yıllarca iş bulamayacaklar.
Gençlerimiz çok vahşi liberal tuzaklara düşürüldü. Asıl şimdi devlete küstürüldüler.
Liberalize edilmiş Türk devletinin felsefesini halka nasıl anlatacaklar, anayasa referandumuna evet oyu vermeleri için bu kandırmaya da ihtiyaçları var. Onu öğretmeye sıra geldi, “kuantum sohbeti” maskesiyle ev ev dolaşıyorlar.
Bakınız, evlerde komünist propaganda yapamazsınız, sosyal devletimizin neden ve nasıl yıkıldığını hiç konuşamazsınız, ama liberalist propagandanın hiçbir mahzuru yoktur, yeni abileriniz ablalarınız var, gelip kapınızı çalacaklar.

Ey halkım! Sosyal Türk Devletiniz liberalist darbeyle yıkıldı. Şimdi liberalist yeni anayasanız geliyor. Sayın Meclis Başkanınız İ. Kahraman sizden “evet” oyu isteyecek. Kandırılmaya hazır olun. Devletin tanımından “sosyal” kelimesi çıkartılacak, yerine “T.C. devleti liberal ekonomiye bağlı bir hukuk devletidir” tanımı gelecek, devlet memurluğu diye güvenceli bir iş olanağınız kalmayacak.
Sayın Kahraman 2. kez Anayasayı ortadan kaldırma suçu işliyor. Çünkü 15 Temmuz liberalist darbeye yaslanarak Meclis kararı gerektiren konularda KHK’ler çıkartılıyor.
İlk icraatı Sosyal Devleti ortadan kaldırmak olan bir liberalist darbe o gece gerçekleşseydi o yönetim başka nasıl olurdu?

Yoksa o darbe bir asimetrik savaş, bir kanlı algı operasyonu muydu?

===================================

Dostlar,

Teşekkürler değerli öğretmenimiz Sn. Mahiye Morgül’e
(Ufak tefek maddi yanlışları metin içinde düzelttik..)

Yazının sonundaki soru çooook önemlidir :

  • Yoksa o darbe bir asimetrik savaş, bir kanlı algı operasyonu muydu?

Biz de ilk günlerden başlayarak benzer kaygıyı yazdık web sitemizde..

15 Temmuz Darbe girişiminin iktidar tarafından haber alın(a)maması neredeyse olanaksız..

Önlem alındı ve birkaç saatliğine “action” izni verildi sonrasında muazzam “re-action” için.

Bu risk göze alınmasaydı, bu siyasal kumar oynanmasaydı AKP birkaç OHAL Kararnamesi ile dev adımlarla eriştiği 2023 mevzilerine-hedeflerine kaç onyılda ulaşabilirdi ya da hiç ulaşamaz mıydı?? Bu sorunun yanıtı,

15 Temmuz darbe girişiminin / senaryosunun karanlık yüzünü aydınlatmada kritik işlevdedir..

Lütfen okur ve okutur musunuz??

AKP – RTE, OHAL, 15 Temmuz Darbe Girişimi ve 2023 Hedefleri 
www.ahmetsaltik.net manşetinde yayımlandı 21.07.2016

Anlı Şanlı 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi 
http://ahmetsaltik.net/2016/07/23/anli-sanli-15-temmuz-2016-darbe-girisimi/ 23.07.20163

OHAL Kararnamesi ile Hukuk Devletinin Kalıntıları da Süpürüldü .. Ya Bundan Sonra ??http://ahmetsaltik.net/2016/07/31/4-ohal-kararnamesi-ile-hukuk-devletinin-kalintilari-da-supuruldu-ya-bundan-sonra/ 31.07.2016

OHALKararnamelerinin Anayasa Yargısına Taşınması 
www.ahmetsaltik.net manşetinde yayımlandı 03.08.2016

OHAL Kararnameleri ile Fiili Sivil Darbe
http://ahmetsaltik.net/2016/09/04/672-673-ve-674-sayili-yeni-khkler-ne-getiriyor/ 04.09.2016

Sevgi, saygı ve derin kaygı ile.
28 Eylül 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Talim Terbiye Kurulu buhar oldu; artık Eğitim Güvenliği yok!


Talim Terbiye Kurulu buhar oldu; artık Eğitim Güvenliği yok!

Mahiye_ Morgul_portresi


Mahiye Morgül 

Kaldırılan Milli Eğitim Temel Kanunuyla birlikte
Talim ve Terbiye Kurulu kaldırıldı. Bu ne demektir,
biliyor musunuz?
Çocuklarımızın Eğitim Güvenliği yok edildi!

Talim ve Terbiye Kurulu‘nun görevi okullarda verilecek olan derslerle ilgili kararlar almak ve ders kitaplarını basıp dağıtmaktı. Her aile çocuğunun nasıl bir eğitim alacağına uzmanların karar verdiği bu mekanizmaya 90 yıldan beri alışmıştı. Okullarda eğitimde birliği böyle sağlıyorduk.
Eğitimin güvenirliği tek merkezden güvenli eğitimcilerin elinde olmasındaydı.

Son otuz yıldan beri her yıl daha geriye gittiyse de Cumhuriyet’e olan güvenle,
iktidar değişince bu da düzelir umudu vardı, artık iktidar değişse de gelinen yer uçurum dibidir, buradan çıkış çok zordur. Hiçbir siyasal parti, dernek veya eğitim sendikası
bu hususta umut ışığı yakmıyor. Talim Terbiye’nin kapatıldığını bile söylemiyorlar.

Talim Terbiye Kurulu’nun kaldırılmasıyla bugüne dek bildiğimiz merkezi sistem
yok oldu, nasıl bir yola girildiğini halkımız henüz fark etmedi.

Peki şimdi bu kurum ortadan kaldırıldıysa, çocuklarımızın eğitimiyle ilgili kararları
neresi alacak, kim uygulayacak?

  • Artık her aile kendisi karar verecek çocuğunun eğitimine. 

Eğer aile çocuğuyla ilgili karar alacak kadar eğitimli değilse ne olacak derseniz,
onlar zaten yok hükmündeler, ilgili ve paralı aileler için geldi yeni yasa.

Aileler eğitim için danışacakları birini arayacak, aile eğitim danışmanlarına başvuracaklar. Bu danışmanlığı bedava yapan belediyeler de olacak, çok pahalıya yapan özel şirketler de olacak. Hangisine güveneceğine “reklamlar” karar verecek.

Yani paran kadar güvenli eğitim.

Danışmansız da olur, ama moda denilen bir salgın, veliyi eğitim piyasasında
en güvenli danışmana götürecek… İşte, daha başında eğitim piyasası ile tanışacak veli.

Eğitim danışmanı dediğiniz nerden yetişir, diye soracaksınız.
Onun da piyasası olacak, ortalıkta iş arayan “danışman öğretmencik”ler göreceksiniz.

Aile eğitim danışmanlığı sertifikası verilmeye başlandı bile.
Mentörler, koçlar, rehberler…
Ama hangisi daha güvenli yol gösterendir, siz seçeceksiniz.

Ey Millet!

Sizi millet yapan “eğitimde birlik” (AS. tevhid-i tedrisat) bitti, başınızın çaresine bakın, başsız kaldınız. Her çocuk bir başka eğitim alacak, ya da alamayacak, birliğiniz bitti. Paran kadar eğitime geçtik.

Size özel okullardan başka bütün yolları kapatan bir piyasa canavarıyla
burun buruna getirildiniz.

Yani devletiniz yok artık, AKP’nin görevi buydu.

Çünkü sizin çocuğunuzun eğitim gibi en temel hakkı elinizden alınmış, en güvensiz yola sokulmuştur.

Bakın, “türbanlının eğitim hakkı” diye yola çıktılar, bütün çocukların eğitim hakkını ellerinden aldılar, emperyalizmin yöntemlerini çözün artık!

Bütün siyasal partiler şu anda bu konuda suskundur.
Maalesef milli programı olduğunu söyleyen partiler dahil, hiçbiri durumun vahametini kavrayabilmiş değildir. En gür sesli köşe yazarları bile bunu atlıyor
ya da susmak iş güvencesidir.

Test için metroda yolculara sordum;

“Talim Terbiye Kurulu kapatıldı, buna ne diyorsunuz?”

Boş boş baktılar.

“Çocuklarınıza neresi ders kitabı verecek?”, tık yok.
Atama bekleyen bir genç öğretmenle konuyu biraz açabildik.

Dizi başında kurşuna dizilmiş bu halk!

Akşam Ulusal Kanal’da Emek Dünyası vardı, konuk konuşmacı Eğitim-İş İstanbul
5 no’lu şb. Başkanı bir beydi. Tanırım, yüksek lisans tezini Amerikan çok parçalı eğitimiyle yaptı, Talim Terbiye’nin işlevi nedir bunu bile bilmez. Yeni yasayı öğretmen
ve idareciler temelinde ele aldılar. Telefonla soru gönderdim;

“Talim Terbiye Kurulunun kapanmasına ne diyorsunuz?”
Verdiği yanıt şu kadar; “Kapanması iyi olmadı.”

Neden iyi olmadı, hiçbir açıklama yapamadı! Ama öğretmenlere nöbet için
ücret isteyecek kadar büyük sendikacı! 2 yılda bir sözleşme yapılan sistemde
nöbet tutmayana sözleşme mi yaparlarmış?… Okulları öğretmen olmayanların yöneteceğini biliyor ama ders kitaplarını da onların seçeceğini bilmiyor…

Dün akşam aynı kanalda Eğitim-Sen’den bir konuşmacı aldılar, O da böyle.
Ne Tevhid-i Tedrisat’ın 90. yılında bitirilmesi konuşuluyor, ne ailelerin
piyasa canavarına terk edilmesi, ne ders kitaplarında güvenirliğin kalmadığı…
Zaten 2005’ten beri bilimdışı kitapların basılmasının arkası buydu;
“beğenmiyorsan beğendiğin yerde git oku…”

Devlet okulları pek yakında belediyelere verildiğinde siz seyreyleyin gümbürtüyü.

Halka bunları anlatan tek bir siyasal parti yok, büyük derdimiz de bu.

Bütün siyasal partilere ve bütün sendikalara küstüm.
Benim torunlarıma sahip çıkmıyorsa, Milli Eğitimi “milli sanayi” gibi piyasası olabilir görüyorsa, çocuğu toplumun ortak sosyal değeri olarak kabul etmiyorsa, hepsi bitmiştir. Ben de kendi köyüme çekilirim, taşa toprağa anlatırım derdimi.

Ulusal Kanal’daki programcıya yine de bir umutla şöyle bir mektup gönderdim:

“Şu soruları konuşacağınız bir konuşmacı bulur musunuz?

*Talim Terbiye’nin işlevi sona ererse sonuçlarını ne şekilde görürüz?

*Ders kitaplarının seçimi ve dağıtımı nereye devredildi?

*TÜBİTAK’la MEB arasında  “Eğitimde İşbirliği Protokolü” neden yapıldı?

*Akay yokuşundaki TÜBİTAK Ek Binası’nda başkanlığını Selçuk Özdemir’in yaptığı “Eğitim Araştırmaları Genel Müdürlüğü” dairesi ne iş yapmak için açıldı?

*İlkokul Ders kitaplarındaki bilimdışılıklara İl İdare Mahkemelerinde dava açan velilerin bundan sonra muhatabı neresidir?

Bu akşamki program velilere yönelik dı-oyurucu olmadı, yeni program bekliyoruz.

…….

Yani, böyle ulusal önemde bir konuyu en iyi biçimde açıklayacağını umduğumuz Ulusal Kanal bile, asıl sorunu meseleyi pas geçerek veriyorsa, artık bana da
bunu yazmak düşer.

Lütfen, her vatandaş oy verdiği parti başkanına dek çıksın, çocuklarımızın eğitim güvenliği kaldırılmıştır, bunu yüksek sesle halka anlatmalarını istesin.

Çocuklarının eğitim güvenliğine sahip çıkmayan bir toplum kadim Türk toplumu değildir.

Eyvah eyvah ki bizi çoktan kendilerine benzetmişler! (5.3.2014)

Zulmünüz Yetsin Artık!

Dostlar,

Paris’te geçtiğimiz günlerde (12.1.13) öldürülen 3 PKK’lı kadın (PKK kurucuları Sakine Cansız, Leyla Söylemez ve Fidan Doğan) olayı böylesine ustalıkla mı değerlendirilir??

Değerli öğretmenimiz sayın Mahiye Morgül‘ün yazısını okumalısınız.

Emperyalizm ne denli mide bulandırıcı ve bizim gibi mazlum uluslara
ne büyük acılar çektirmekte..

PKK’lılara hep sorageldiğimiz 2 kritik soruyu bir kez daha yöneltelim :

1. Emperyalizmin, yeryüzünde özgürlüğüne kavuşturduğu halk / ulus var mıdır?

2. Emperyalizmle işbirliği yapılarak özgürlük savaşımı verilebilir mi?

İşte “soru”nun gücü..

  • Biz hiç kimse ölsün istemiyoruz..

Bunun da altını özellikle çizmek isteriz..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 16.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Mahiye MORGÜL

Mahiye_ Morgul_portresi

Zulmünüz Yetsin Artık!

Bize bunu da göstereceklerini hiç tahmin etmezdim.

Yarın 3 cenazenin resmi-geçitlerinde PKK bayraklı örtülere canlı yayında tanık edileceğiz… Gözümüze kadar sokacaklar, yarı resmi oldu bile…

Küresel mafya bunları öldürüp ölüsünden yağ çıkartıyor…
Yine kazanan Yüksekova uyuşturucu çetesi olacak.

Eyvah… eyvah… eyvah… ey….. türküsü dilimde…

Bunu yazarken Halk TV ekranında önüme Necati Doğru’nun bugünkü yazısı geldi.

Sevgili Necati Doğru, doğru saptadı… Erdoğan, Gülen, Öcalan. Cenazede
saf tutmalılar, diyor. Birlikte PKK bayraklı tabutun önünde görüntü vermeliler.

Bu üç isim, 2012 yılına girerken, M. A. Birant’ın programında  “Önümüzdeki yılın
en çok konuşulan ismi kim olur?” anketinde en çok oy alanlar diye gösterilmişti. Nasıl öngörü ama… Ha, cevap şıkları içinde adları en parlak yazılanlar bunlardı,
işin sırrı orda.

Adıyaman’dan yerel gazetede bir köşe yazarı, “Kızıl Elma bitti, yerine Yeşil Elma projesi geldi, Erdoğan dünya İslam birliğini kuracak inşallah” diyor.

Yeşil elma mı, yeşil dolar mı, karıştırmış belli. Ancak, Adıyaman’da 10’dan çok tarikat şeyhi var, anlaşılan Erdoğan’ın Kürdistan projesini bu havuçla destekliyorlar. Yılın adamını bunların cevapladığı anketten alsınlar, yeter…

Rize’den komşumun  2. kaptanlık yapan yeni mezun genç oğlu, İspanya limanında adı pek bilinen Baybaşin çetesinin tuzağına düşmüş, 1. kaptanın eline verdiği çantayı limanda bekleyen bir taksiye iletmiş ve yıllarca İspanya’da hapis yatmıştı.  Çıkıp geldiğinde normal yaşama uyum sağlamasını beklerken İstanbul yolunda direksiyon başında yaptığı kazada can verdi. Cenazesi Portakallık Mahallesinin
cami bahçesine, PKK tarafından şehit edilmiş diğer bir komşu oğlumuzun yanına defnedildi. Bence ikisi de PKK şehididir.

İnternete “Baybaşin çetesi PKK” yazarak girin, bakın karşınıza ne haberler gelecek. PKK’yı besleyen uyuşturucu çetesinin Avrupa kollarını okuyacaksınız.
Paris kolunda PKK’nın adamı yok muydu, kasası bile Sakine idi. PKK’nın Sakine’si Fransız başbakanıyla silah takasından başka ne muhabbet edecekti ki??

Şimdi desem ki, mahallemin iki delikanlısını da PKK öldürdü,
katili Sakine’dir desem yanlış mı olur?

  • Uyuşturucu kaçakçısı üç kadın mafya usulü öldürüldü.

Çanak çömlek patladı… Ölüsünden yağ çıkartmaya sıra geldi. Öldürdükleri rakiplerinin cenaze töreninde en önde dururmuş mafya şefleri, bakalım, göreceğiz.

Katillere kahraman töreni…
Kürdistan’ın kurucu kahramanları diye mezarları abideye çevrilir artık.
Tabutları sardıkları bayrağı da başlarına dikerler…
Öcalan’a verdiği hizmetlerin karşılığı olur.
Öcalan da bu cenaze törenini televizyondan izlesin de, “Ben neymişim yahu!” desin diye Arınç ağbisi O’na ekran armağanı göndersin…

Bugüne kadar o sattıkları uyuşturucuyla ölenler bir kalem, kaçakçı tuzaklarında işinden olan, hayatları kararan gençlerimiz ikinci kalem, üçüncü kalemde uyuşturucuyla takas ettikleri silahlarla ölen 12 bin asker oğlumuz

Allah’tan korkun!

Zulmünüz yetsin artık…

Bu aziz milleti kahrından öldürecek misiniz be…

Mahiye Morgül
15.1.2013