Etiket arşivi: egemenlik

Anayasa tuzağı ve kötü niyetli anayasacılık

ALİ RIZA AYDIN
Anayasa Mahkemesi Eski Yazmanı (Raportörü)
22.12.2022, HABER SOL
https://haber.sol.org.tr/yazar/anayasa-tuzagi-ve-kotu-niyetli-anayasacilik-359651

  • Burjuvazinin anayasası yalnızca diliyle değil, özüyle de bütünsellik oluşturur.
  • Dilindeki hukuksal gösteriş, özündeki sömürüyü saklamak için kullanılır.

Toplumsal düzenle bu sistem içinde uygulanacak rejim, anayasanın ana konularındandır. Bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükler, egemenlik, siyasal örgütlenme ve çalışmalar, seçme ve seçilme hakkı, güvenceler, eşitlik ve adalet, toplum içinde devlet, devlet içinde iktidar, doğa, ekonomik haklar, planlama… Anayasal tezler sıralanır gider.

Bunların içinde iki unsur (öge) öne çıkar. Birincisi din ve/veya soy aklından kurtularak ortaklaş(ıl)an hukuk, laik hukuk. İkincisi ekonomi politik.

Anayasal alan insan aklının ürünü olarak siyaset ve kamu yönetimi bilimine, anayasa hukuku teorisine (kuramına) bırakılmış gibi gözükse de asıl belirleyici ekonomi politiktir.

İçinde cumhuriyet, demokratiklik, sosyallik, yasa önünde eşitlik, laiklik, çeşitlendirilmiş hak ve özgürlükler, güvenceler, sınırlandırmalar, ne barındırırsa barındırsın soru duraksamasız sorulur:

  • Sınıflı toplumun, sömürü düzeninin, burjuvazinin anayasası mı?
  • Sınıfsız, sömürüsüz toplumun anayasası mı?

Birinci soru içindeki anayasa, genellikle kapitalist/emperyalist yüzlerini göstermek yerine insan hak ve özgürlükleri, demokratik toplum düzeni, eşitlik gibi kavramlarla öne çıkar; egemenliğin soyut olarak ulusun olduğunu söyler ve yetkili organlara, temsilcilere kullandırır.

Bu düzen mülkiyet hakkı, girişim ve sözleşme özgürlüğü, özelleştirme, kamu-özel paylaşımı (Ortaklığı / İşbirliği), para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasaları gibi düzenlemelerle; devlete kapitalist/emperyalist düzeni koruma, hak ve özgürlükleri sınırlandırma görevleri vererek sürdürülür.

Burjuvazinin anayasası yalnızca diliyle değil, özüyle de bütünsellik oluşturur. Dilindeki hukuksal gösteriş, özündeki sömürüyü saklamak için kullanılır. Ki o dildeki ve özdeki “hak ve özgürlük” denilenler emekçilerin uzun, sancılı ve kanlı savaşımlarıyla kazanıldığı halde…

Sömürücü düzenin, uluslararası ilişkilerde de emperyalizmin hukukundaki tuzaklar söz ve öz içinde saklı. Emekçilerin savaşımlarıyla kazanılanlar, sömürenler tarafından sömürülenlere baskı olarak dönüyor. Daha önce yazdığımız, varmış gibi gösterilen ama yine Anayasa hükmüyle uygulatılmayan grev hakkı; laikliğin din özgürlüğü içinde yok edilmesi en tipik örneklerden ikisi.

Anayasa tuzağının sahteliklerle dolu önemli özünün, burjuva niteliğinin yanına iki ekleme yapılabilir:

Birincisi hem sermaye sınıfının hem de temsilcilerinin istek ve gereksinmelerine uygun olarak hukukun hukuksuzlukla birlikte yürümesi. Başta cumhuriyetin nitelikleri ve laiklik ilkesi olmak üzere, Anayasanın ihlal edilmesi, ihmal edilmesi, çifte standart uygulanması, rafa kaldırılması bu olağandışılığın olağanlaşmış durumunu gösterir.

  • Anayasa vardır ama egemen sınıfa, sömürüye hizmet eder.

Dinin devletin, hukukun, siyasetin ve toplumsal yaşam tarzının içine yerleştirilmesi, parlamentonun parmak sayısına sıkıştırılması ve sermaye sınıfına bağlılığı, yargının halkın hak arama ve denetim aracı olmaktan çıkarılıp sermayenin ve siyasal iktidarın denetim aracına dönüştürülmesi bu düzene uyumun örnekleri. Buraya yargı kararlarındaki çelişkiler ve kaotik (karmaşık) durumla birlikte, siyasal iktidarın işine geldiğinde “tanıyorum”, gelmediğinde “tanımıyorum” dediği keyfiliği de eklemek gerekiyor.

İkinci tuzaksa, kötüye kullanılan (istismarcı) hukuk ve anayasacılık. Türkiye’nin anayasa yolculuğunda örnekleri var. Daha başlangıçta ilerlemeci ve aydınlanmacı dönemin devamında, faşizmi işaret eden eğilimler ve emperyalizmle bütünleşme görüyoruz. Anayasayla özdeş devrim yasalarına ve yasaklarına karşın laikliğin adım adım kemirildiğini, Türk-İslam tezinin ağırlığını görüyoruz. İnsan hak ve özgürlükleri adımları atılırken, bu adımların sermayenin ve siyasal temsilcilerinin sınıfsal istek, gereksinme ve çıkarlarına dayanılarak nasıl engellendiğini görüyoruz. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 sonrası daralma ve otoriteyi görüyoruz.

Yirmi yıl boyunca Anayasa üzerinde oynama, değiştirme rekorunu elinde tutan AKP kötüye kullanılan anayasacılık konusunda hayli becerikli. 2008 yılında yaptığı Anayasa değişikliği bunlardan biriydi. Anayasa Mahkemesinden döndü. Bu denetim, ne 2010 (yargıya darbe) ne de 2017 (başkanlı rejime geçişle parlamenter rejime darbe) Anayasa değişikliklerini önleyebildi. Birçok maddesinde yer verilen laiklik ilkesinin yok edilmesini hiç önleyemedi.

AKP’nin CHP’den yasa teklifiyle aldığı pas sonrası hazırlayıp Meclise sunduğu Anayasa değişikliği baş örtünme ve kıyafet gibi dinsel simgelerin kullanılmasının önünü açmayla ve sıkıştırılmış aile tanımıyla anayasacılığın kötüye kullanılmasının örneklerinden biri olarak gündeme kondu.

Değişiklik teklifleriyle Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi
teklif bile edilemez 2. maddesi dolaylı yoldan değiştirilmek isteniyor;

  • Anayasa, Cumhuriyetin niteliklerini, anayasal düzeni bozmak, laik hukuk devletini
    ortadan kaldırmak amacıyla kullanılıyor.

Kutsal din duyguları devlet, hukuk ve siyasete karıştırılırken, hukuk kurallarının yerine dinsel davranış kurallarının geçirilmesi anayasaya yerleştirilerek yok edilen laikliğin üstüne beton dökülecek.

Sonuçta “aydınlanmacı, bilim ve akla dayalı, egemen halk” söyleminden “sömürülen, kul durumuna getirilen, sermayenin ve siyasetinin ve de dinselin egemenliği altına sokulmak istenen halk”a geçişin anayasal yolculuğu hiç de saklama gereği duyulmadan yaşama geçiriliyor.

Cumhuriyetin kuruluş ve varlık nedeni bugün, siyasal İslam yönünden daha uygun bir cumhuriyete dönüştürüldü, sermaye sınıfının emekçiler üzerindeki denetimi daha kolay ve baskıcı duruma getirildi. Şimdi bu hedefler, anayasallık kötüye kullanılarak, taçlandırılmak isteniyor. Hem de düzen içi muhalefetin desteğiyle!

Sınıflı toplumun, sömürü düzeninin, burjuvazinin anayasası, varsa tüm iyiniyetine karşın, tuzaklara çok açık.

Bu ülkede işçiler var ve işçi sınıfı yaşamının her anında sınıfsal tuzakların ve sömürü gerçeğinin deşifre edilmesiyle uğraşırken, hak savaşımlarını sürdürüyor.

Sınıfsız ve sömürüsüz toplumun, sosyalist cumhuriyetin anayasası, emekçilerin anlık hak savaşımlarıyla ve çözüm belgeleriyle birlikte gerekli siyasal, toplumsal ve ekonomik koşulların yaratılmasıyla yaşama geçecek.

Halil Çivi şiiri : CUMHURİYET GÜZELLEMESİ

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

Değerli Dostlar,

Cumhuriyet haftasındayız.
29 Ekim 2022 Cumhuriyet Bayramı geliyor.
Cumhuriyetimizle ilgili içten duygularımı dörtlüklere dökerek sizlere sunmak istedim..
Umarım beğenir ve seversiniz.

  • CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN!

24 Ekim 2022, Çiğli / İZMİR
===================================

CUMHURİYET GÜZELLEMESİ

Halkımın özgür sesisin,
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Kurtuluşun simgesisin,
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Xxx
Şimşek gibi çakan sensin,
Saltanatı yıkan sensin,
Gür ve özgür akan sensin,
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Xxx
Meclis oldun, yasa oldun,
Saltanata tasa oldun,
Türk Halkının sesi oldun,
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Xxx
Laiklik harcını kardın,
İnanç özgürlüğü verdin,
Kula kulluktan kurtardın,
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Xxx
Padişahlığı bitirdin,
Seçme, seçilme getirdin,
Halkın gönlüne oturdun,
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Xxx
Egemenlik ışığısın,
Hak ve hukuk aşığısın,
Bağımsızlık beşiğisin,
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Xxx
Halksın, halkın kendisisin,
Ulusal istenç sesisin,
Hukuksun, demokrasisin,
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Xxx
Devrimlerin serverisin,
Kadınların siperisin,
Yoksulların çeperisin,
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Xxx
Tarihimi sen öğrettin,
Bilincimi sen donattın,
Türkçemize lezzet kattın,
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Xxx
Bizi biz yapan değersin,
Devrimsin, ölmez esersin,
Yaşın bin yıllara ersin,
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Xxx
Uygarlığın kalesisin,
Cehaletin belasısın,
Rejimlerin en hasısın,
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Xxx
Teokrasi devri geçti,
Kullar yurttaşlığı seçti,
Ümmet millete dönüştü,
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Xxx
Tarımcıya destek oldun,
Onlarca fabrika kurdun,
Halkı giydirip doyurdun,
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Xxx
Akıl verdin, bilim verdin,
Uygarlık yolunu gördün,
Halkına kol, kanat gerdin
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Xxx
Ülkümüzün net sesisin,
Kimsesizler kimsesisin,
Atatürk’ün eserisin,
Ne güzelsin Cumhuriyet.
Xxx
Halil Çivi der coşkumsun,
Ezel, ebet tek aşkımsın,
Şaşmaz, değişmez ufkumsun,
Ne güzelsin Cumhuriyet
Xxx

Avrupasızlaştırma-3

İnsan hakları kazanımlarına meydan okuma ve ulusal hukuku çiğneme alışkanlığının ulaştığı en uç ve üst eşik: Avrupasızlaştırma.-1.

Kazanımlarda aşamalı olarak sağlanan oydaşmaya karşın tek kişi yönetimindeki ayrışma halkaları: Avrupasızlaştırma-2.

(AS: bu 2 yazı için lütfen tıklayınız : Avrupasızlaşlaştırma | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

“İnsan haklarına dayanan demokratik hukuk devletine dönüş, Avrupalılaşmak”tır- 3.

Hukuktan uzaklaşma, iktisadi bunalımın itici gücü oldu; çok yönlü yoksulluk ve öncelikle gıda kıtlığı, sonuç.

  • Hukuka dönüş, ilk adım olmalı.

Hukuka dönüş, öncelikle yürürlükteki hukuk kurallarına saygı ile Anayasa ve yasaların gereklerini yerine getirmektir.

Unutmayalım: Güvence altına alınan hak ve özgürlük gerekleri açısından, Anayasa ve Avrupa Sözleşmesi (AS: AİHS) arasında büyük ölçüde örtüşme var; suçsuzluk karinesi örneği. Demirtaş-Kavala davalarında sorunun kaynağı, İHAS ve Anayasa arasındaki düzenleme farkı değil,

  • tek kişi yönetiminin en üst düzeydeki kurallara saygı göstermemesi.

Demokrasiye dönüş, hukuka dönüşe özdeş bir süreç. “Gerçekten demokratik rejim”in (İHAS, Bşl.) ve “demokratik hukuk devletinin (Any., md.2) asgari gereklerinden 2017’de uzaklaşıldığından, Anayasa değişikliği acil.

Bu bakımdan, Ahlatlıbel Bildirisi önemli: “Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği normları çerçevesinde temel hak ve özgürlükleri” güvencelemek. Bu irade, Cumhur İttifakı ortağının,

  • “Avrupa normlarına bağlı kalacaklarmış. Bu kadar mı yozlaştınız…”

sözlerinin tam tersine, Avrupa yolunda, İnönü-Menderes-Demirel-Özal-Ecevit tarafından atılan -Bahçeli ve Erdoğan’ınkiler dâhil- adımları, 21. Yüzyıl gerekleri ışığında yeniden hukuk kurallarına dönüştürmeye yöneliktir.

Doğru bilgiye dönüş: Bu nedenle özellikle AKP ve MHP yönetimi ile özdeşleşen bilgi kirliliğine karşı ortak mücadele, hukuka ve demokrasiye dönüşün ana halkası olmalıdır. Dezenformasyon ağındaki üç kavram: egemenlik, koalisyon, beka.

Hazırlanmasına Türkiye’nin katıldığı İHAS kurallarına saygı göstermek, -ahde vefa ötesinde- bir ulusal onur sorunudur. Asıl egemenlik sorunu, ulusal limanlar üzerinde uluslararası şirketlere 49 yıllık ayrıcalık tanımaktır.

Koalisyon (güçbirliği) hükümetine gelince; 6’lı birlik (CHP, İYİ P., SP, DP, DEVA P. ve Gelecek P.) karşısında 3’lü koalisyon ortakları (AKP-MHP-BBP), geçmiş dönem koalisyon hükümetleri olumsuzluklarını gündeme getirmeye başladı, şu iki gerçeği göz ardı ederek:

“Koalisyona son” sloganı ile hükümeti kaldırdıkları halde, Cumhur İttifakı yoluyla, TBMM’ye ters kelepçe vuran kendileri.

“Demokratik güçbirliği” gereği: Oysa, hükümetsiz koalisyon ile ülkeyi sürükledikleri “siyasi-hukuki -iktisadi” bunalım sarmalından çıkışın yolu, geniş bir ‘demokrasi koalisyonu’ dur.

Beka, iktidarı ömür boyu elde tutmak değil, ülkenin doğal-tarihsel-kültürel mirasını sahiplenmektir. Bu da, genç kuşakları hukuk ve demokrasi ereğinde çağdaş eğitimle yetiştirmekle olur. Bu nedenle, insan hakları kazanımlarının dış güçler söylemli “beka sopası” ile gölgelenmesine olanak tanınmamalı.

Geniş demokrasi güçbirliği, “Kurtuluş ve Kuruluş” esinli olup, 6’lı adım, eksikliklerine karşın, tarihsel ve yaşamsaldır. Bu adım, HDP-TİP ekseninde kurulmakta olan sol ittifak için de itici güç olarak görülebilir.

Her iki güçbirliğinin, özeleştiriler eşliğinde dünyevi hukuk yolunda adımlar atması, AKP içinde demokrasi seçeneği arayan vekil ve grupları için umut kaynağı olacaktır.

Bütün bunlar, demokratik hukuk devletine dönüşün kilometre taşlarını oluşturacağı için, “ya seçimlerden sonra 360 oy alamazsanız ne yapacaksınız?” benzeri sorulara da yanıt oluşturabilir.

KIRILMA MI, KAZANIM MI?

Hayır bloku, Millet İttifakı için itici güç oldu; Millet İttifakı da 6’lı güçbirliği için. Çelişki şurada: Ahlatlıbel-Bilkent yolu, 2017 ‘evet’çilerine de açıldığı halde, kimi ‘hayır’cılar dışarıda kaldı.

Bu çelişki, ‘evet’çilerin hayır blokunun içkin ögesi haline gelerek, 6’lı birlik ve 3. İttifak arasında demokratik hukuk devleti ekseninde sinerji yaratılabilmesi ölçüsünde aşılabilir.

Şu kayıtla: Artık ayrılmaz bir bütün olan hukuk devleti-sosyal devlet-çevre devleti gerekleri üzerinde ivedi uzlaşma, yalnızca temsili düzlemde müzakereci demokrasi yoluyla değil, yurttaşı da katmayı amaçlayarak; “yurtta barış, dünyada barış” için.

Uyanın! 200 yıl geriye gidiyoruz!

200 yıl geriye gidiyoruz

Necati DOĞRU
SÖZCÜ, 17.12.16

(AS: bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Tarihi diyalektiğe aykırı acınası bir durum, bizim başımıza geldi.
200 yıl geriye gidiyoruz. Anayasa Profesörü Süheyl Batum,
dün ODATV’de uzun ve değeli bir yazı yayınladı. Ortaçağa gidiyoruz! “Uyanın” diyor.
Yasaların (AS: İdarenin olacak) “kanunlara uygun olması” gerekir. Buna “İdarenin Kanuniliği” ilkesi adı verilir. Yasalar, kanunlara (AS: Anayasaya olacak) aykırı bir şekilde çıkmışsa;
geri çevrilir. Uygulamaya konmaz durdurulur. Özetle Meclis’in kanunlara (AS: Anayasaya olacak) aykırı bir yasa çıkarmasına o ülkenin adaleti yani bağımsız hakimleri dur derler.
148 yıl önce. Şura-yı Devlet kuruldu. Bugünkü adı: Danıştay.
Tarihi diyalektik işledi. Danıştay, devlet dediğimiz büyük, güçlü, kerim makine “adaletsizliğe -kanunsuzluğa – vicdansızlığa batmasın – devlet zalim olmasın – yasalara Anayasaya aykırı kanun çıkmasın” ihtiyacından doğdu. Danıştay, 150 yıl önce kuruldu, ondan önce 50 yıl da mücadelesi verildi.
* * *
Süheyl Batum uyarıyor :  200 yıl geriye gidiyoruz!
Meclis’te iki parti AKP ile MHP, parmak sayılarının çoğunluğundan güç alarak hazırladıkları yeni anayasa taslağında “egemenliği milletten alıyor, tek bir kişiye veriyor” ve böylece 150 yılı aşkın bir zamandan beri uygulanan “yasaların kanunlara uygun çıkması ilkesini” tümden ortadan kaldırıyorlar. Bu taslak! Gerici bir kasnak!
Cumhurbaşkanına, hem yürütme (başbakan ve bakanlar) yetkisine ilişkin konularda, hem yardımcıları ve bakanların sorumluluğu konusunda, hem kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve sorumlulukları konusunda, hem üst düzey kamu görevlilerinin atanması konusunda inanılmaz bir güç tanıyor. Devletin tüm kurum ve kuruluşlarının üst düzey koltuklarında kimlerin oturacağına karar verecek tepedeki yetkili Cumhurbaşkanı olacak. Bu konuların tümünde “yasaya bağlı olarak değil” tamamen, Cumhurbaşkanı’nın takdiri ve yetkisiyle çıkarılacak “kararnameler” söz sahibi, göç sahibi, hak sahibi sayılacak. HSYK’nın 12 üyesinin 6’sını da cumhurbaşkanı seçecek ve bu yapıda bir HSYK’nın başkanı da Cumhurbaşkanı’nın tek başına atadığı Adalet Bakanı olacak. Böylece yargı da onun eline verilecek. Tam yetkili: Tepedeki!
Şöyle düşünün : Hem futbol kulübünün başkanı, hem futbolcuları seçen antrenörü, hem takımın kaptanı, hem oyunun stratejisini kuranı, hem takımın formasını giyen, hem faul düdüğü çalan, hem penaltı kararı veren, hem sarı kart ve kırmızı kart gösteren hakemi. Böyle bir oyuna itildik.
Böyle bir oyunun seyircisi olarak; “Ortadoğu’daki ülkeler içinde yalnızca Türkiye’nin 200 yılı aşkın bir süreden beri başarıyla sürdürdüğü anayasal mücadelenin tamamen yok edilişini” izleyecek ve “anayasası olmayan demokrasi dışı mutlakiyet rejimlerine” dönmeye razı olacağız.
* * *
Prof. Süheyl Batum uyarıyor!
“Biz benzer dönemi yaşadık. Tüm yetkileri elinde taşıyan bir padişah vardı. Üstelik bu padişah, tüm İslam toplumlarının halifesi konumundaydı. Buna rağmen ülkemiz işgal edildi, parçalandı, mahvoldu. Ülke o durumdan; Ankara’da “hakimiyet (egemenlik) kayıtsız şartsız milletindir” ilkesiyle toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Atatürk ile arkadaşlarının öne atılmasıyla kurtuldu. Onlar, bu kurtuluşun hiçbir aşamasında “Biz bütün yetkileri bir kişiye verelim,
başka bir padişah bulup ona yapışalım” demediler. 97 yıl sonra bugün birkaç milletvekili,
tüm yetkileri bir “REİS” e verelim kurtulalım” batağına gelmişler.”
Uyanın! 200 yıl geriye gidiyoruz!
=============================
Evet dostlar,

BAŞKANLIK HEDEFLİ ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ ÖNERİSİ
NEDEN ÇAĞDIŞI ve ANAYASAYA AYKIRI??

Dileyelim sağduyu bir an önce egemen olsun ve 21. yüzyılın şafağında Türkiye, tüm geleceğini tek 1 kişiye, üstelik de sık sık “kandırıldım!” diyen birine teslim etmesin. AYDINLANMA tarihi, mutlak egemeni sınırlama ve egemenliği gerçek sahibi olan halka verme savaşımları ile doludur. Taa 1215’te İngiltere Kralı Yurtsuz John, dönemin feodal aristokratlarınca MAGNA CARTA LIBERTATUM belgesi ile sınırlanmıştır. Geldiğimiz yer, 

  • EGEMENLİK BAĞSIZ KOŞULSUZ MİLLETİNDİR…

Bu ilke TBMM’de Başkanlık kürsüsünün ardında duvarda yazılıdır.
Anayasamızda da apaçık kural olarak konmuştur :

Anayasa md. 6 : Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. 
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.
Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.

Madde metnine göre Millet, egemenliğin asıl sahibi olarak, yetkili organlar eliyle
bu egemenliğini kullanacaktır. Söz konusu organlar Anayasa tarafından tanımlanacaktır.
Nitekim Anayasa bu 3 temel organı tanımlamış, Güçler Ayrılığına dayandırmış ve aralarında denge – fren düzenekleri (mekanizmaları) kurmuştur. Altı çizilen ve kırmızıya boyanan 2. fıkraya göre Egemenliğin devri olanaksızdır. O kadar ki, bırakalım “devrini”, “kullanılması” bile
hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacaktır.
İzleyen 3 maddede Anayasa, bu 3 demokratik erki teker teker saymıştır :

VII. Yasama yetkisi
Madde 7 – Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.
Bu yetki devredilemez.

VIII. Yürütme yetkisi ve görevi
Madde 8 – Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.

IX. Yargı yetkisi
Madde 9 – Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.

10. maddede yasalar önünde “eşitliği” tanımladıktan (kurallaştırdıktan) sonra, 11. maddede
söz konusu 3 Erk’in (Gücün) Anayasa ile bağlı oldukları vurgulanmaktadır.

Madde 11 – Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
*****
Ayrıca 1982 Anayasasının, metnine dahil olan “Başlangıç” bölümünde şu kural vardır :

  • Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip,
    belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu..

Ve 176. maddeye göre Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmı, Anayasa metnine dahildir.” Dolayısıyla, bu sistematiği doğrudan ya da dolaylı, herhangi bir yolla değiştirecek bir düzenleme Anayasanın özüne, ruhuna, muradına, temel felsefesine ve ilk 3 maddede yer alan değiştirilemez içerik ve niteliklere aykırı düşeceğinden AYKIRI olacaktır ve Anayasa Mahkemesince “şekil” yönünden iptal edilecektir. Anayasanın 148/1 maddesi şöyledir :

  • “Anayasa Mahkemesi, … Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.

Daha açık bir anlatımla, Anayasa’nın ilk 3 maddesinde tanımlanan ve “değiştirilemez – değiştirilmesi bile önerilemez” zırhına alınan sistematik, başkaca maddelerde yapılacak değişikliklerle ya da madde(ler) eklenerek hukuka karşı hile ile gerçekleştirilmeye çalışılırsa, Anayasa Mahkemesince içerik bakımından denetlenme yasağının ötesine geçilerek
ŞEKİL bakımından denetlenecek ve iptal edilecektir.

2008’de Anayasa’nın 10. ve 42. maddede AKP tarafından yapılmak istenen değişiklik,
ilk 3 madde kapsamında ve Başlangıçta sayılan temel ilkelere aykırılık (Laikliğe aykırı!) oluşturduğundan, içerik denetlenmesinin Anayasa Mahkemesi yetkisinde olmadığı sınırlaması devre dışı bırakılarak Anayasa yargısı denetimi yapılmış ve şekil bakımından söz konusu değişiklikler iptal edilmiştir. 27.02.2008 günlü Anayasa Mahkemesine CHP’li 110 vekil tarafından verilen dava dilekçesinde Anayasa’ya eklenen ve iptali istenen bölümler şöyleydi:

  • “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun, 1 nci maddesi ile Anayasamızın 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrasına, “bütün işlemlerinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında” ibaresi; 2 nci maddesi ile de, Anayasamızın 42 nci maddesine, altıncı fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir:

“Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğretim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir.”

Yüksek mahkemenin iptal kararının sonuç bölümü şöyledir :

  • 9.2.2008 günlü, 5735 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;

A – 1. maddesiyle 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrasına “bütün işlemlerinde” ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen “ve her türlü kamu hizmetinden yararlanılmasında” ibaresinin,

B – 2. maddesiyle 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 42 nci maddesine altıncı fıkradan sonra gelmek üzere eklenen “Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir.” biçimindeki fıkranın,

Anayasa’nın 2., 4. ve 148. maddeleri gözetilerek İPTALİNE… (Esas Sayısı: 2008/16, Karar Sayısı: 2008/116, Karar Günü: 5.6.2008; RG 22 Ekim 2008, 27032)

Sonuç olarak; ülkemiz boşu boşuna, enerjisini Anayasadaki güçler ayrılığı rejimini değiştirmeye harcamamalıdır. Çağımız ortak akıl, katılımcı – temsili demokrasi hatta doğrudan demokrasi çağıdır. Bu girişim hem Anayasaya aykırı hem de çağın gereklerine açıkça aykırı olacaktır. Türkiye’yi çağ dışına savurmaya kimsenin hakkı ve yetkisi yoktur, olamaz.
Ayrıca OHAL altında anayasa değişikliği olamayacağı gibi, ülkemizin çok ağır ve çok ciddi sorunları olup, vargücümüzle BEKA SORUNU‘nu aşmaya çaba göstermeliyiz. Ülke olağan koşullara ulaştığında isteniyorsa konu kamuoyunda tartışmaya açılabilir.. Ama şimdi, asla zamanı değil!

AKP – RTE – MHP, halkımızı kutuplaştıracak bu çağ dışı girişimi hemen geri çekmelidir.

Sevgi ve saygı ile.
18 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
AÜTF Halk Sağlığı AbD
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Atatürkçülük İdeoloji midir?


Dostlar,

Sayın Av. Ertuğrul L. Kazancı’yı site okurlarımız iyi tanırlar.
Arada bir Cumhuriyet’in 2. sayfasında çok değerli irdelemeler yazar.
Derinlikli, ufuklu, nitelikli birikime ve kalem ustalığına dayalı..
Damıtılmış, özgün ve de kendine özgü bir Türkçe ile..
(Yılların Edebiyat öğretmenliğinin de katkısıyla..)

Kendileriyle ADD yönetiminde 2004-2006 arasında Genel Başkanlık dönemlerinde birlikte çalıştık (biz Gn. Bşk. Yrd. idik, zaman zaman da kendilerine vekalet ettik..)

O’ndan öğrenmeyi sürdürüyoruz..
Aşağıdaki makale, son derece doyurucu bir içerik ve keyif veren bir biçemle (üslupla)

“Atatürkçülük İdeoloji midir?” sorusunu irdelemekte ve “Elbette ideolojidir!” sonucuna varmakta.

Sevgi ve saygı ile.
09..10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================

Atatürkçülük İdeoloji midir?

Ertugrul_Kazanci_portresi

ERTUĞRUL KAZANCI
Eğitimci-Hukukçu

  • Atatürkçülük ya da Kemalizm; tam bağımsızlıktan yana, antiemperyalist, ulusalcı, laik ve halkçı-devletçi çizgisiyle ilerici-toplumcu bir modeldir.
  • Kamu yararı içeren ‘Altı Ok’ simgeli, evrensel nitelikli Cumhuriyet ve
    devrim ideolojisidir.

İdeoloji sözcüğü, felsefe, ekonomi ve sosyolojide değişik anlamlarda kullanılmışsa da siyasal bir yüklendirmeyle, “kurallaşmış düşünsellik” karşılığı alır. Filozof Traccynin tanımı baskın görüştür:

İdeoloji;düşünceleri etkileyen bilimsellikle, toplumsal yararlı tutumların zincirlenerek düzenlenmesidir.” 

İdeoloji; “politik, sosyo-ekonomik, kültürel, hukuksal, estetik, moral, deneyimsel ve maddesel değerler içermelidir. Öğreti’den ayrılmalıdır. Öğreti yani doktrin,
bilim ve felsefede toplumcu görüşün oluşturulması için saptanan sistemli ilkelerin safhalaşmasıdır. O halde ideoloji, kamu yararlı, bilimsel öğretilere tümden ulaşan, kurallaşmış siyasal düşüncelerin somut düzenidir.

İdeolojideki, düşünyapı, bilimsel ve akla dayalı tasarımlarla kesinleşmiş öğeler, gelişigüzel kullanımlara hedef olmamalıdır. İdeoloji olarak öne sürülen kapitalizm
ve merkantilizmin, liberalizm perdeli sunuları, emperyalist dışavurumlardır.

Ekonomist Dengelidge“Liberalizm, kapitalizmin merkez bankası ve iktisadi suçlara özgürlüğüdür.” der. Kapitalist cebri aygıtsallık olan faşizm, yıllarca ideoloji sayılmıştır. Siyaset bilimci Duverger’e göre, “Faşizm, bir ideoloji değildir; çünkü efsanelerle içli-dışlı olan kapitalist sistemin uygulaması ve liberalizmin ayağıdır”.

“Büyük burjuvaziye devletçe mali destek verilmesini” öneren ve koloni edinmeyle değerli madenlere ulaşarak sermaye birikimi öğütleyen görüşmerkantilizmdir. Merkantilizmin, Adam Smith eliyle biçimlenen,“Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sloganlı kapitalist ekonomi açı; büyümenin, piyasa mekanizmalarına ilişkin kılınmasıdır. Öyleyse hepsi, kamu yararından yoksun, “ekonomik-politik”
kâr modelleridir. Marksizm ise bilim, akıl ve kamu yararı açısından bir ideolojidir. Çünkü “insanlığın kurtuluşu” teorisine dayanan, deneyimlerden sonuçlar çıkaran siyasal, sosyo-ekonomik ve felsefi bütünlük taşımaktadır. Marksizm de önceki toplumcu öğretilerden etkilenmiştir.

Atatürkçülük..

Kamu yararlı özgün düzenlemedir.

  • “Biz, bizi yutmak isteyen kapitalizme ve bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı bir meslek izleyenleriz.” 

ilkesi, asli kurucu iradenin temel beyanıdır (*).1937’de Atatürk tarafından kaleme alınan el yazılı ifade, ideolojik “Kemalizm” sözcük ve ilkelerini içermektedir (**). Her iki sözcük de özdeştir. Kemalist düşünce,

“Altı Ok” açılımında;

  1. Cumhuriyetçi, 
  2. ulusalcı, 
  3. halkçı, 
  4. devletçi, 
  5. laik ve 
  6. devrimcidir.

Anahtar ilke, sürekli”devrimciliktir. Önceki sosyo-ekonomik gelişmelerden esinlenen ama bağımsız bir özgünlüğe ulaşabilen karakterdedir. Totaliterlikten uzak
ve çoğulcudur. Sömürülmüş insanlığın ulusal demokratik devrimlerini ayağa kaldıran özdedir.

1925 ve 1930’lardaki Terakkiperver Cumhuriyet” veSerbest” partilerden biri
iç isyanlar ve suikastlara, diğeri kargaşalara koşmamış mıdır? Birisi mahkemece kapatılırken öteki kendisini dağıtmamış mıdır? Yasal olanağa karşın, rejimin devrimci ruhundan çekinilerek karşıt partiler yoksa sorumluluk nerededir? 1945’te çok partili yeni ortam hazırlanmamış mıdır? Bunlar ve uzantılarının, halkçı demokrasideki payları neler olmuştur?

Atatürkçülük, güçlü kamu girişimciliği öncülüğünde, eğitim, hukuk, sağlık, çalışma ve barınma yaşamını iyileştirmek isteyen yaklaşımdır. 1936’daki İş Yasası’yla, toplum düzenini emeğe ve hukuka dayandırmak isteyen yapı önemsenir. “Ülke ekonomisini devletin eline bırakan” bir anlayışı giderek kesinleştirir(***). Cumhuriyet tarihinin %9’luk en yüksek ekonomik büyüme hızı, İnönü hükümetlerinin 5 yıllık kalkınma planlarında halkçı-devletçi başarının göstergesi olur.

Kemalizm, ezilen bir halkın koşullarından doğar. Ülke sevgisi, ağırlıklı dil, tarihsel yaşam ve kültür ortaklığının iç içe geçmiş köklerini, üniter potada kaynaştırmak amaçlıdır. Tasa ve kıvanç bileşkesi, bütüncül toplumcu ahlakla birlikte üstte tutulur. Egemenlik hakkı sahibi ulusa, kanat geren ilerici devlet yaklaşımı vardır. Devrimcilik, kökten değişimci ideolojik rehber, ulusçuluk; tam bağımsızlığı öngören, şovenizm dışı yurtseverliktir. “Cumhuriyeti kuran halkın, ulus olduğu” temel görüştür.
Laiklik ise vicdan özgürlüğünün yanı sıra, evrensel değerli ilişkiler ölçütüdür.

1937’de anayasaya “yaşamsal uzlaşma” olarak yerleşen “Altı Ok”olgusu, özgün ve benzersiz bir düzenlemedir. Bu olgu etrafında liberal, şoven, teokratik ve ayırımcı zihniyetin karşısına çıkılması, şimdilerin acil durumudur. “Lozan” esasında, emperyalist siyasetlere karşıtlıkla NATO’dan çekilmelidir. Çokuluslu şirketlere tanınan kapitülasyonları, sömürüyü, talancı özelleştirmeyi, sendikasızlaştırmayı, delinen Öğretim Birliğini reddetmelidir. Kemalizm, Asya-Afrika halklarının sömürgeciliğe karşı direncindeki kalıcı etkidir. Güney Amerika’daki kamuya yararlı işlerin esin kaynağıdır. Günümüzde Karayipler’den, Venezüella’ya uzanan halkçı-devletçi projeler, “Kemal Atatürk” levhalı sosyal fabrikalardadır.

Lenin’den Cinnah ve Castro’ya, Chavez’den Nkrumah’a, Mao ve Nehru’ya kadar övgüler, Atatürkçü düşünce ve uygulamalar için dile getirilmiştir.

Sonuç

Özgün bir ideolojik karakter, halk egemenliğini öngörerek ülkenin “ulus-devlet” kimlikli dirlik ve esenliğini; yönetsel, sosyo-ekonomik ve kültürel açılardan sağlayabilecek seçenektir.

M.E. Bozkurt’un deyişiyle: “Anadolu İhtilali’nin verileri, ‘Altı Ok’ içindedir.

(Cumhuriyet 05.10.2013)

Buna Kemalizm diyoruz”.

(*) Yol, yöntem (1922).
(**) CHP Kurultay prog. (1937).
(***) Atatürk (1937)

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün sözleri..

Ataturk’un_sozleri