Etiket arşivi: Millet İttifakı

ÇARŞAMBA İĞNELERİ : 17 Mayıs 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

2023 Milletvekili seçimleri sonuçlandı. Buna göre;

  • Devleti-milleti soyanlar, har vurup harman savuranlar, şatafat içinde yaşayanlar kazandı; halkın vergisine sahip çıkacağını söyleyenler kaybetti,
  • Mafya ile kol kola girenler kazandı; devlet düzeni isteyenler kaybetti,
  • Eş-dost-akraba kayıranlar kazandı; ailesini devlet işlerinden uzak tutanlar kaybetti,
  • Sadakate önem verenler kazandı; liyakate değer verenler kaybetti,
  • Okula, kışlaya, camiye siyaset sokan, Allah ile aldatanlar kazandı; temiz inançlılar kaybetti,
  • Depremde göçük altındaki yakınlarını kurtarmak için “Devlet nerede, Kızılay nerede, Asker nerede?” diye çırpınanları azarlayanlar, felakete kader diyenler kazandı; binlerce kilometre öteden yardıma koşanlar kaybetti,
  • Ormanlarımız yanarken seyredenler kazandı;
    makam uçaklarını satıp yangın söndürme uçağı alacaklar kaybetti,
  • “Çözüm” diyerek terör örgütü ile her türlü kirli pazarlığa girenler, tepki alınca geri dönüş yaparak yüzlerce evladımızın şehit olmasına sebep olanlar, örgüt ile resmen görüşenler kazandı; halkı teröristten ayıranlar kaybetti,
  • Muhalefeti sahte-montaj görüntüler ile terörle birlikte gösterme sahtekarlığı yapanlar kazandı; dürüst siyaset yapanlar kaybetti,
  • Milleti kutuplaştırıp düşmanlaştıran, birbirine saldırtanlar kazandı; kardeşlik, birlik isteyenler kaybetti,
  • Milliyetçiliği ayaklar altına alan, T.C.’yi Atatürk’ü silen, seçim dönemi milliyetçilik reklamı yapanlar kazandı; milletin birliğini esas alan Atatürk milliyetçileri kaybetti,
  • Yargıyı siyasetin ve partinin organı haline getirenler kazandı;
    bağımsız yargı oluşturmak isteyenler kaybetti,
  • Eğitimi tarikat – cemaatlere teslim edenler, eğitimi dinselleştirenler kazandı;
    çağdaş-laik eğitim isteyenler kaybetti,
  • Domuz bağı ile insanları diri diri betona gömenler kazandı;
    insancıl yaklaşım kaybetti,
  • Ekonomiyi çökerten, hazineyi kurutan, yiğidi kuru soğana halkı yardıma muhtaç edenler kazandı; yağmaya dur diyecekler, vatandaşa insanca yaşam olanağı sağlayacaklar kaybetti,
  • Kadına ‘karı” diyen, onu eve hapseden, erkekle yan yana getirmeyen, toplumda yer vermeyen, dövülmesini-sövülmesini hak görenler kazandı; eşit insan görenler kaybetti.

Özetle, kötüye gidiş kazandı; iyileşmeyi önerenler kaybetti.

Ancaaak, yaşam sürdükçe umut olacaktır. Umutsuzluk yaşamın sonudur.

Her son yeni bir başlangıç olacaktır.

Daha çoook seçimler, çoook yarışlar olacaktır.

Makamlar kimseye kalmayacaktır.

Haftanın tüm iğneleri, seçimi Millet İttifakı’nın kazanacağına inanan bana ve benim gibi düşünenlere…

KARAMSARLIĞA PAYDOS !!! DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKMAK SİYASAL, HUKUKSAL ve AHLAKSAL ZORUNLULUK OLMUŞTUR

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Eğer demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinde, özgürlük, adalet ve ekonomik refah (gönenç) içinde, hukukun üstünlüğü ve anayasa güvencesinde, kendi alt kimliğinle ve ötekileştirilmeden, sevgi, barış, huzur, kardeşlik duyguları, vatan, bayrak ve laik cumhuriyet sevgisi ile dolu olarak yaşamak ve yaşatmak istiyorsan:

  • KORKMA, UMUTSUZ OLMA VE DEMOKRATİK SİYASAL MÜCADELENDEN ASLA VAZGEÇME.
    2. TUR CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ İÇİN KENDİNE DÜŞENİ YAP. MUTLAKA SANDIĞA KOŞ VE MİLLET İTTİFAKINA OY VER.

Gerçek Atatürkçülerin, korkma, yılma, vazgeçme, sinme, siyasi mücadeleyi bırakma,  umutsuzluk, karamsarlık ve güvensizliğe düşme hakları yoktur.

Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi‘ni bir daha dikkatlice, doğru anlayarak tekrar ve tekrar okuyun. Muhtaç olduğun cesaret ve kuvveti kendi özünde, benliğinde ve vicdanında mutlaka bulacaksın.

Hiçbir yarışçı, yitirmek için yarışa girmez.
Tersine, gücünü ve aklını son limitine (sınırına) kadar (dek) kullanıp o yarışı kazanmaya çalışır.

Demokratik siyasal yarışlar da öyledir…
***
Bir anımsatma                               :

Türk-İslam sentezi demek, laikliğe aykırı olarak, Dini ırk ve miliyetçlik sosu ile soslayıp devlet yönetimine taşımak demek.

  • Cumhur ittifakı paydaşları Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı olan karşı devrim ittifakıdır.

Eğitim sistemimiz akıl, bilim ve özgürlük yerine, ezberciliğe dayanan, a’dan z’ye dogmatikleştirilmiştir.

Öğrenciler papağan gibidir. Düşüneni cezalandıran, yalnızca dogmatik söylenenleri tekrarlayan  (yineleyen) robot bireyler makbul…

Bir anımsatma daha                             :

Türkiye’deki eğitim sistemi, Atatürkçülüğün, laik, demokratik ve sosyal hukuk devletini yerleştirmek ve pekiştirmek için devrimciliğin ideolojik aygıtı olmaktan çıktı.

Tamamıyla (tümüyle) karşı devrimlilerin dogmatik ideoloji aygıtına dönüştü…

Bunun son ve en etkin mimarları da Cumhur İttifakı‘nın bileşenleridir.

Erdoğan kaybetti

Olayların Ardındaki Gerçek
Olayların Ardındaki Gerçek
Erdoğan kaybetti
15 Mayıs 2023, Cumhuriyet


Dün akşam, gazetemizin yayına verildiği saatlerdeki çeşitli seçim verilerine göre, Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu önde görünmektedir. 

Bunun temel nedenleri kısaca şöyle sıralanabilir:

1) Trakya’daki üç ilde Kılıçdaroğlu öndedir.

2) Batı Anadolu’da, Çanakkale, Balıkesir, Muğla ve Denizli illerinde Kılıçdaroğlu öndedir.

3) Mersin ve Adana’da da Kılıçdaroğlu öndedir.

4) Bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde Kılıçdaroğlu öndedir.

5) İzmir, İstanbul, Ankara… Bu üç büyük kentte Kılıçdaroğlu öndedir.

6) Kılıçdaroğlu, Karadeniz ve Orta Anadolu illerinde önde olmasa da Recep Tayyip Erdoğan’a yakın oy almıştır.

Bu koşullar altında Kemal Kılıçdaroğlu, seçimi önde bitirmektedir. Erdoğan cumhurbaşkanı seçimini kaybetmiştir.

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

PETROL

RTE, Gabar’da günlük 100 bin varil kapasiteli petrol bulunduğunu müjdeledi.
Seçim buluşu…

KOCAMIŞ

69 yaşındaki RTE, ağırlaştırılmış müebbet mahkumu, katil, Hizbullah’ın askeri kanat sorumlusu 71 yaşındaki Hüda Par’lıyı kocamışlık nedeniyle affetti.
80’lik generaller kumpastan içeride.
Beyni ve zihni kocamış, adam yanlış…

PEYGAMBER

RTE, “Biz Allah’tan emir alıyoruz”
Uçuş…

MERMİ

Bahçeli, “Afrin’i alacağız diyorlar. Alsalar alsalar ağırlaştırılmış müebbet alırlar ya da vücutlarına mermi alırlar”
Sulanmış…

MAYMUN

Bahçeli, HDP’nin anayasa ve Türklükle ilgili açıklamamaları karşısında CHP ve İYİP’nin üç maymunu oynadığını söyledi.
Hüda Par’ın sözlerini duymayanlar arsız maymun…

EVLİLİK

SS, “Millet İttifakı iktidara gelirse LGBT’nin önü açılacak, erkek erkekle, insan hayvanla evlenecek” diyor.
Bunları söylerken Adalet Bakanı Bozdağ’ın görüşünü almış olmalı…

GÖRÜŞME

RTE, CHP’yi Kandil’le görüşmekle suçlamayı ön plana aldı.
Kandil’den Duran Kalkan AKP’nin PKK ile, AKP Diyarbakır adayı Ensarioğlu devletin (yöneten AKP) Öcalan ile sürekli görüştüğünü açıkladı.
İftira ile gerçek yan yana…

KIZILAY

Kızılay Konya/Selçuklu Yönetim Kurulu üyesi Ahmet Dağlı, İmamoğlu’nun Konya mitingi öncesinde “Şeytan taşlamak isteyen yarın Anıt Meydanı’na gidebilir.” diye yazdı.
“Depremde, Kızılay nerede?” sorusunun yanıtı!..

BÖLÜCÜ

RTE meydanlarda “Vatanı böldürmeyeceğiz” diyerek Millet İttifakı’nı bölücülükle suçladı.
Partisinin Diyarbakır adayı, emekli imam ve vaiz Mehmet Said Yaz, Türk adaylara oy verilmemesini istedi ve Kürdistan’ın bölünmüş olduğunu söyledi.
Sözün değil aklın bittiği yer…

MİLİTAN

Erzurum’da MHP, AKP ve Hüda Par’lılar İmamoğlu’nu taşladı.
Güvenliğin sorumlusu SS, olayı ve yaralanmaları “tiyatro” olarak yorumladı.
Militandan bakan…

HIRS

RTE, 20 yıldır Başbakan ve Cumhurbaşkanlığından sonra başka dünyevi hırsı olmadığını söyledi. PKK montajlı sahte video gösterip oy istedi.
Mal varlığı hakkındaki iddialara bakılırsa birazcık da para hırsı var.
Hepsi ahiret için…

KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN ALEVİLİK vb. KİMLİK AÇIKLAMALARINI NASIL ANLAMALIYIZ?

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Konunun en kısa özeti ve özü şudur:

1- Siyasal iktidarı elde etme, koruma ve sürdürebilme açısından ,topluma ve devlete; ırk, soy, cinsiyet, asalet, din, mezhep, tarikat, cemaat… vb. etnik kimlikleri ayrıştırıp düşmanlaştırarak hizmet edilemez. Artık bu tür yaklaşımlar çağdışıdır ve zamanı geçmiştir.

2- Tarihsel ve sosyolojik açıdan bakıldığında, İslam toplumları, küçük istisnalar dışında, 1400 yıldan beri, kültürel olarak doğuştan hazır buldukları bu alt kimlikleri ayrışma ve düşmanlık konusu yaparak birbirleri ile çekişmeler ve savaşmalara devam etmişler, tüm enerjilerini ve ekonomik güçlerini boşa harcamışlardır.

3- Sürekli olarak kimlikleri ayrıştırma ve düşmanlaştırma siyaseti Müslüman ülkelerini çalkantılara, savaşlara, iç ve dış huzursuzluklara sürüklemiştir. Bu ülkelerde, uzun erimli ve kalıcı barış ortamı oluşamamıştır. İslam ülkelerinin en önemli ekonomik, sosyal ve kültürel istikrarsızlıkları ve geri kalmış olmalarının temelinde de ayrıştırma ve düşmanlaştırmaya dayalı bu hatalı ve işe yaramaz kimlik siyaseti vardır.

4- İslam ülkelerinin, toplumsal açıdan acilen (ivedilikle) çoğunlukçu bir yapıdan kurtulup çoğulculuğu keşfetme zorunluluğu vardır. Çoğulcuk, yani ötekilerle birlikte barış içinde yaşayabilme sanatı gerçek laiklik ve gerçek demokrasi demektir.

5- Bir insan için, A kentinden B kentine giderken, bineceği otobüs sürücüsünün dini, ırkı, mezhebi… mi, yoksa kişinin sürüş yeteneği ve yol ustalığı mı daha önemlidir. Hangisi? Siz hangisini seçersiniz? Aynı biçimde, yine A ülkesinden B ülkesine uçarken, acaba uçak kaptanının ırkı, dini, mezhebi mi sizce önemli yoksa kaptanın uçağı salimen (esenlikle) uçurma yeteneği mi? Bozulan buzdolabınızı ya da çamaşır makinenizi onarıma gelende ırk, din, mezhep mi ararsınız yoksa işinin ehli (ustası) olmasını mı?

6- İslam kültüründe bu durum “EMANETİ EHLİNE VERME” olarak adlandırılır. Ehline verilmeyen emanetleri büyük riskler ve yitikler bekler.

7- Peki toplumu fiilen (eylemli olarak) yönetenlere ya da yönetecek olanlara emanet edilen nedir. Toplumun varlığı, dirliği, yaşam niteliği ve bekasıdır (sağkalımıdır). Kul hakkı yemeden, toplumu, topyekun (bütünüyle)  huzur (erinç), barış, esenlik, refah (gönenç) ve mutluluk içinde bir arada tutmak ve yaşatma arzusudur. Kırk kez düşünüp doğru karar vemeyi gerçekten her yönüyle en liyakatlı (yaraşır) olanı bulabilme süreci ve kararıdır.

8- Peki seçim nedir? Dinine, ırkına, cinsiyetine, mezhebine, tarikatına… yani doğuştan kazanılan alt kimliklerine bakmadan “a” dan “z” ye toplumun geleceğini gönül rahatlığı ile emanet edecek en üstün yetenekli, yaraşırlığı ve dürüstlüğü tartışmasız birini bulup seçebilmektir.

9- Eğer Türkiye’yi yönetenler ve yönetecek olanlar Kürt /Türk, Alevi / Sünni … vb. doğuştan gelen alt etnik ve din – mezhep kimlikleri üzerinde siyaset yapmayı Ülkenin gündeminden düşürürlerse bu durum hem ülkemize rahat bir nefes aldıracak, hem de öbür İslam ülkelerine örnek olabilecektir.

10- Çağımızın çağdaş toplumları genelde heterojen yani çoğulcu (pluralist) toplumlardır.
Halbuki etnik ya da dinsel kimliklere dayalı homojen (türdeş), tekçi (monist) toplumlar teokratik, aşiretci, feodal, cemaaçı toplumlardır. Cemacılıktan cemiyetçiliğe yani topluluk olmaktan toplum olma evresine yükselememişlerdir. Halbuki çağımızda, monist-tekçi yani, tek ırk, tek din, tek mezhep… tek önder dönemleri kapanmıştır.

11- Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, herkesin kendi özelinde kalması gereken ve siyaseten de çağdışı olan etnik kimlikleri siyaset dışına itip, liyakat (yaraşırlık), hukuk, adalet ve dürüstlük.. gibi evrensel temel değerleri siyaset iklimine taşıyarak kanımca demokrasimize ve geleceğimize büyük bir katkı sunmuştur. Birlik, bütünlük ve geleceğimiz açısından Toplumumuz ve devletimizin buna çok gereksinmesi vardır.

12- Çağdaş ve hukukun üstünlüğüne dayanan toplumlarda ötekilerle yani bizden farklı olanlarla birlikte barış işinde yaşayabilmenin temel anahtarı laiklik ve demokrasi, toplumu topyekun (bütünüyle) kalkındırma ve refaha (gönence) kavuşturmanın itici gücü ise özgür akıl ve pozitif bilimdir. Laiklik, demokrasi, özgür akıl ve pozitif bilim anlayışı içinde kalarak oluşan siyasal yönetimlerde hiçbir etnik ve dinsel kimlik istismarı (sömürüsü) yoktur.

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Türkiye’de, başta kamu ve devlet yönetimi olmak üzere, her yerde, her işte ve her alanda etnik kimlik siyasetine son” diyen bu önemli açılımı ve0 katkılarından dolayı yürekten kutluyorum.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 26 Nisan 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

HİZMETLİ

YSK, milletvekili adayı olan bakanların görevlerinden istifa etmesine gerek olmadığına karar verdi.

Birilerinin kararını resmileştirdi desek…

BATIK

RTE, ” Faizi düşüreceğiz dedik ve düşürdük. Ne oldu, battık mı? ”

Batmadık da çıktık mı?..

YAŞASAYDI

DSP’yi AKP’ye satan, muhalefeti  (küffar) Müslümanlık dışı olarak niteleyen Önder Aksakal, “Deniz Gezmiş yaşasaydı Erdoğan’a oy verirdi” dedi.

Deniz Gezmiş mertti, çıkarı için döneklik yapmazdı…

HİZBULLAH

HÜDA-PAR mitinginde, “Dik dur eğilme, Hizbullah seninle” sloganları atıldı.

Yöneticiler, “bizim Hizbullah ile ilgimiz yok” demişler, RTE ve Bahçeli inanmıştı.

Hayret!..

MİLLİ

Hüda-Par Gen. Bşk. Yapıcıoğlu, yeni anayasada değiştirilemez maddeler olmaması gerektiğini ve “Türk Bayrağı” yerine “Türkiye Bayrağı” denmesi gerektiğini söyledi.

Cumhur İttifakı’nın yerli ve milli parçası!..

YÜZÜK

Son günlerde en beğendiğim nükte şöyle, “Tek yüzükle gideceksin, gerisini milletin!

BESLEME

Yeşil Sol Parti (HDP)’den İstanbul milletvekili adayı Hasan Cemal, FETÖ‘nün kumpas davalarını savunarak, “Sanki ne Balyoz vardı ne Ergenekon vardı, hepsi unutuldu” ifadelerini kullandı.

Beslenmenin karşılığı…

YÖNLENDİRME

Kılıçdaroğlu’na türbe ziyaretinde saldırıldı ve mezarlıkta dua okurken laf atıldı.

İmam, O’nun kıbleyi bilmediğini üfürünce cemaat pisledi…

TEHLİKE

Cübbeli Ahmet, “Kadın koku sürünüp dışarı çıkıyor. Çok tehlikeli Allah muhafaza.”

Tehlike, beyni uçkuruna bağlı olanlar

ÇOCUK

Öğrenci konumundaki RTE, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle Enerji Bakanlığı koltuğunda oturan depremzede öğrenciye “Sayın bakanım, bu muhalefet bizim dilimizden anlamıyor, onları ne yapacağız?” dedi.

Çocuktur, sorar…

YALANCI

RTE, Sultan Ahmet Camii’nin avlusunda yaptığı mitingde Millet İttifakı‘nın DİB’ lığını kaldıracağı yalanını söyledi.

Müslüman!..

OKUMA

Binali Yıldırım, son kez çıktığı TBMM kürsüsünde İstiklal Marşı’nı kağıda bakarak başarıyla! okudu.

Şiirde (ğ) olsaydı apışır kalırdı…

SIĞINTI

MHP lideri Bahçeli, “Suriyeli sığınmacıları güvenli, gönüllü ve onurlu şekilde ülkelerine geri göndermek için aziz milletim sıra sende.” dedi.

Sığıntı olmanın zorluğunu biliyor…

Bu yazı 24 saat geçmeden engellenecek

Murat Ağırel
Murat Ağırel

murat.agirel@cumhuriyet.com.tr
Son Yazısı / Tüm Yazıları

18 Nisan 2023, Cumhuriyet

 

En baştan söyleyeyim… Bu yazı 24 saat geçmeden engelleme kararı ile engellenecek.

HÜDA PAR’ın Hizbullah ile bağlantısı olduğu konusunda yapılan paylaşımların ve iddiaların yer aldığı 47 haber sayfasına erişim engeli kararlarıyla, internet sansürü uygulandı.

Çünkü Cumhur İttifakı, listelerinden aday bile gösterdikleri ortakları HÜDA PAR hakkında geçmişe dair (ilişkin) olumsuz hiçbir şey yazılmamasını istiyor.

HÜDA PAR yetkilileri ışık hızı ile mahkemelere başvuruyor, mahkemeler ışık hızı ile engelleme kararı çıkarıyor.

Ben yine de tarihe not düşmek istiyorum.

Rahatsız oluyorlar. Çünkü Millet İttifakı’nı HDP ve PKK üzerinden terör ile ilintili göstererek oy kazanma amacındalar.

Fakat Cumhur İttifakı’nın da en zayıf karnı burası…

Bilmeyenler için, Hizbullah denen kanlı terör örgütü yapılan operasyonlarla çökertildi. Yakalanan sanıklar bir bir vahşiliklerini itiraf etti. Mahkemede el yazıları ile yazılmış arşivlerinden çıkan mektupları okundu. Video kasetler ile işkenceye tabi tutulan kişilerin görüntüleri kayıt altına alındı.

TBMM araştırma komisyonu raporunda bu terör örgütünün süreci de uzun uzun anlatıldı. Mahkemedeki duruşma esnasında sanıklardan biri olan ve 109 kişinin ölümünde payı bulunan askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar suçunu itiraf ediyor ve son savunmasında bakın neler diyor:

  • Beykoz’daki villada 15 milyon sayfalık örgüt arşivinin % 99’unu imha ettik. Hard disklere sıktığımız her kurşun polisin beynine sıkacağımız mermiden daha önemliydi. Ermeni, Yahudilerin dini inancı yaşama özgürlüğü varsa bu özgürlük İslam’a da tanınmalıdır. Anlattıklarımı hikâye dinler gibi dinliyorsunuz. Hiçbir şeyin hukukla çözüleceğine inanmıyorum. Cezaevinde bize baskı olursa o cezaevinin savcısı, müdürü, o ilin Emniyet müdürü, bizi yargılayan mahkeme heyetini Gaffar Okkan’ın yanına göndeririz.

Serbest bırakılanlardan Kemal Gülşen de mahkeme heyetine (kuruluna) şunları söylüyor:

  • Bu eylemlerin hepsini Allah için, İslam için yaptım.
  • Şu anda dışarı çıkarsam gözümü kırpmadan yine yaparım.
  • Hatta iddianameye yansımayan ve savcının çözemediği başka eylemlerim de vardır.
  • Savaşımız namaz içindir. Sizden adalet beklemiyorum. Mahkemenin vereceği karar siyasidir.

Bunları neden hatırlatıyorum? “Bizden başka milliyetçi yok, biz öz milliyetçiyiz” diye beyanlarda (bildirimde) bulunan Cumhur İttifakı’nın ortakları MHP ve BBP’ye sormak için.

HÜDA PAR yetkilileri “Hizbullah ile bağımız yok” diyor. Açın yayın organlarını. Sadece (yalnızca) göz gezdirin.

HÜDA PAR Genel Başkanı “Hizbullah bir terör örgütü müdür” diye sorulduğunda, “Terör örgütü olarak görmüyorum” dedi.

Yine katıldığı bir YouTube yayınında çocuk evlilikleri sorulduğunda “Kime göre çocuk, neye göre çocuk” cevabını verdi.

Sadece (yalnızca) o mu?

Eski HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, Kanal 42 televizyonunda yayımlanan Sümen Altı programında gazetecilerin sorularını yanıtlarken

  • Anayasanın ilk 4 maddesinin değiştirilebileceğini” söyledi. “5 darbeci general yazıyor biz de bunu ilah seviyesine çıkarıyoruz. ‘Bunu eleştiremezsiniz, değiştiremezsiniz, değiştirilmesini teklif dahi edemezsiniz’ düşüncesi akla ve mantığa uygun değil.” ifadelerini kullandı.

Mahkeme heyetini Gaffar Okkan’ın yanına göndeririz” diyen Cemal Tutar’ın sosyal medya hesabına bakın. Gaffar Okan, HÜDA PAR ve genel başkanı ile ilgili paylaşımlarını görürsünüz.

AKP’nin HÜDA PAR’lı milletvekili adayı Şehzade Demir’in yaptığı eski paylaşımlara bakın.

Genel Başkan Zekeriya Yapıcıoğlu’nun RUDAW’a verdiği röportajda, “Irak’la olan sınırlar suni sınırlardır. Ne Kürtler ne Türkler tarafından kararlaştırılmış sınırlar değil. Bu sınırlar çizilirken Kürtler bölünmüştür. Ama şu anda Irak Kürdistanı, Türkiye Kürdistanı, Suriye Kürdistanı ve İran Kürdistanı diye farklı parçalar vardır. Bu da bizim bölgemizin gerçeğidir. Gücümüz olsa da bu sınırları kaldırabilsek..” ifadelerini kullandı.

Ne diyelim; birlikte açılıştan açılışa koşan “öz milliyetçi” BBP Genel Başkanı Destici ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, HÜDA PAR genel başkanı ile çarşıları pazar ola…

İki koltuk için susmaya devam etsinler.

Yeni cumhurbaşkanı için yasama çoğunluğuna sahip olmanın önemi

Şule Özsoy Boyunsuz

Şule Özsoy Boyunsuz

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Aynı Üniversitede kamu hukuku yüksek lisansı yapmış; University of Essex’de (İngiltere) insan hakları hukuku alanında doktora (Ph.D) derecesi almıştır. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde araştırma görevlisi olarak çalışmış, 2002 yılında İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nde hukukçu olarak görev yapmıştır. 2004 yılında Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne yardımcı doçent, 2011 yılında anayasa hukuku doçenti, 2017 yılında da profesör olarak atanmıştır. Halen Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Anayasa Hukuku Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Avrupa insan hakları hukuku, İnsan hakları teorisi, hükümet sistemleri, Türk anayasa hukuku başlıca akademik çalışma alanlarıdır. “1982 Anayasasının Yapım Süreci”, “Measuring Compatibility with the European Convention on Human Rights: The Turkish Example in the Free Speech Context”, “Başkanlı Parlamenter Sistem”, “Dünyada Başkanlık Sistemleri” adlı kitapları, yerli-yabancı çok yazarlı kitap-dergilerde yayınlanmış makaleleri vardır.

Bizimki gibi yozlaşmış başkanlık sistemleri için bölünmüş hükümetler mutlak siyasal kriz anlamına gelmektedir. Bu, ciddi ekonomik sorunlarla mücadele eden bir ülke için çok zorlayıcı bir yönetim modelidir. Tam bu nedenlerle varolan hükümet sisteminin değiştirilmesi bir o kadar yaşamsaldır.

Bir önceki yazımda Millet İttifakını bir araya getiren en önemli amaçlardan biri ve seçim vaadi olan güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilebilmesi için TBMM içinde nitelikli bir çoğunluğa erişmesinin gerekli olduğunu, bu çoğunluk ne denli büyük olursa o zamanın muhalefeti içinden destek elde edebilme arayışlarının o denli gerçekçi olacağını yazmıştım. Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş amacı dışında da Meclis çoğunluğunu elde edebilmek önemlidir.

Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kılıçdaroğlu seçimleri kazanmaya oldukça yakın görünüyor. Seçimi kazanması durumunda TBMM’de farklı çoğunluk senaryoları ile yapabilecekleri ya da yapmakta zorlanacakları üzerine düşünelim. Millet İttifakının TBMM çoğunluğuna sahip olamaması durumunda olası senaryolar nelerdir?

Her şeyden önce kim Cumhurbaşkanı seçilirse seçilsin, seçim vaatlerinden bir bölümünü gerçekleştirebilmek için yasal düzenlemelere ve yasa yapacak destekleyici bir çoğunluğa da ihtiyaç duyacaktır. TBMM yasa yapmak için en az 200 Milletvekili ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile 151 kabul oyun altına düşmemek kaydıyla yasayı yapar. Cumhurbaşkanının buradaki rolü uygun bulmadığı yasayı veto edebilmektir.

Vetoyu aşacak çoğunluk ise 301’dir. Dolayısıyla rahat bir şekilde yasa yapabilecek çoğunluk 301’dir. Cumhurbaşkanı adayları politikalarını yaşama geçirebilmek için bu çoğunluğun desteğine ihtiyaç duymaktadır. Üye tam sayısının salt çoğunluğu olan 301, karşı ittifaka ait olduğu takdirde, mevcut yasalarda değişiklik yapılmasının çok güçleşeceği ortadadır.

Elbette Cumhurbaşkanı, TBMM çoğunluğuna sahip olmasa da, Anayasada münhasır kanun alanı olarak belirlenmeyen ve açıkça yasayla düzenlenmeyen konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK) ile düzenleme yapabilir. Üst kademe yöneticilerini atayabilir ve görevlerine son verebilir. Atanmalarına ilişkin usul ve esasları CBK ile düzenleyebilir. Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri, yetkileri, örgütlenme yapısı, merkez ve taşra örgütlerinin kurulmasını cumhurbaşkanlığı kararnameleri çıkararak yapabilir. Bunlar hiç de yabana atılır yetkiler değildir.

Ancak unutulmamalıdır ki; AY 104. md uyarınca bir konu açıkça yasayla düzenlenmişse o konuda CBK çıkarılamaz veya sonradan aynı konuları yasayla düzenlerse CBK hükümsüz duruma gelir. Bugün CBK ile düzenlenen tüm konuları, TBMM çoğunluğu yasayla düzenleyerek cumhurbaşkanının düzenleme yapma yetkisini bir oldukça kısıtlanmış duruma getirebilirler.

Ancak bu durumda da cumhurbaşkanı uyuşmazlığın Anayasa Mahkemesince çözümüne değin açıklık bulunmadığını ileri sürdüğü durumlarda kendi CBK düzenlemelerini uygulamaya devam edebilecektir. Bu da hukuki yetki çatışma ve tartışmalarına Anayasa Mahkemesinin de dahil olması anlamına gelecektir. Mahkemenin tamamı AKP döneminde atanmıştır ve basına yansıdığına göre AKP Genel Başkanı telefonla arayarak bu yargıçların beğenmediği kararları için hesap sorabilmektedir.

Bütçe kanunu, TBMM salt çoğunluğunun cumhurbaşkanını zorlayacağı bir konudur. Plan ve Bütçe Komisyonu, Bütçe Kanununda değişiklikler yapabilir ve bu konudaki komisyon raporu genel kurulda benimsendiğinde Cumhurbaşkanının bütçe önerisi değiştirilmiş olur. Bu durum reddetmekten daha fazla sıkıntıya neden olabilir.

Cumhurbaşkanının istediği yasaları çıkarmakta çok zorlanacağı ancak istemediklerini de engelleyebileceği bir senaryo ile karşı karşıya kalınacaktır. Mevcut mevzuat çerçevesinde en geniş cumhurbaşkanlığı kararnamesi kullanımını göreceğimiz durum bu olacaktır.

Ret durumunda (geçici bütçe kanunu çıkmazsa) yeniden değerleme oranına göre geçen yılın bütçesi kullanılabilecekken, bu durumda farklı bir bütçe düzenlemesi dayatılmış olacaktır. Böyle bir dayatmanın, ekonomik politika tercihlerine de en azından bozucu bir etkide bulunulması olasıdır.

Peki, bu çıkmazdan nasıl kurtulabilir Cumhurbaşkanı? Çoğunluk olabilmek için ihtiyaç duyduğu milletvekillerini karşı ittifak çoğunluğundan koparmaya çalışabilir. Partiler arasında milletvekili transferleri beraberinde gelebilir. Öte yandan 301 sayısını elinde tutan blok cumhurbaşkanı ile anlaşmak yerine kendi politika tercihlerini yasalarla dayatmayı, cumhurbaşkanını çalışamaz hâle getirmeyi ve en uygun zamanda erken seçime gidilmesini de zorlayabilir. Elbette erken seçim kararı ancak 360 ile alınabildiği için bu kararı alamaz ancak Cumhurbaşkanını bu yönde sıkıştırabilir.

Yasama çoğunluğunun bir ittifakta, yürütme gücünün başka bir ittifakta bulunduğu bölünmüş hükümet senaryosu, ülkenin birbiri ile çatışan iki ayrı koalisyon tarafından yönetilmesi anlamına gelmektedir. Taraflardan birisi kendi politika tercihlerini dayatırken, öbürü de kaçınılmaz olarak politika tercihlerini yaşama geçirebilmek elindeki anayasal yetkileri kullanmaya çalışacaktır.

Bizimkine benzer bozulmuş ve yozlaşmış başkanlık sistemleri için bölünmüş hükümetler mutlak siyasal kriz anlamına gelmektedir. Hâlihazırda ciddi ekonomik sorunlarla mücadele eden bir ülke için çok zorlayıcı bir yönetim modeli olacağı açıktır. İşte tam bu nedenlerle, mevcut hükümet sisteminin değiştirilmesi bir o kadar yaşamsaldır.

Bu denli sıkıntı yaratmayacak bir başka olasılık hiçbir İttifakın 301 çoğunluğuna ulaşamamasıdır. Bu durumda İttifaklar arası ittifak arayışları, farklı yasama süreçlerinde farklı partilerin anlık bir araya gelişleri olabilecektir. Üçüncü ittifakın önemi belirginleşecektir. Küçük partilerin sayısal ağırlıklarının üzerinde bir etkisinin oluşacağı da söylenebilir.

Bu durumda Cumhurbaşkanının istediği yasaları çıkarmakta çok zorlanacağı ancak istemediklerini de engelleyebileceği bir senaryo ile karşı karşıya kalınacaktır. Mevcut mevzuat çerçevesinde en geniş cumhurbaşkanlığı kararnamesi kullanımını göreceğimiz durum bu olacaktır. Yasayla düzenlenmesi zorunlu olamayan alanlarda Cumhurbaşkanı kararname yetkisini kullanacaktır.

Meclis, yasa yapamadığı için buna müdahalesi olamayacaktır. Zorunlu yasa alanlarında değişiklik yapılamayacak mevcut mevzuatla hareket edilecektir. Bütçe yasası dayatılamayacak, reddedilse bile bir önceki yılın bütçe yasası yeniden değerleme oranına göre kullanılabilecektir.

Yürütmenin bir hayli ön plana geçeceği, TBMM’nin karar süreçlerinin büyük ölçüde tıkandığı bir durum oluşacaktır. Bu durumda Cumhurbaşkanı, seçimleri yenileme yetkisini kullanarak en uygun zamanda erken seçimi de zorlayabilecektir. Bunu yapmasa da yetkilerini kullanarak yasa değişikliği gerektirmeyen birçok politikayı yaşama sokabilecektir.

“AKP FETRET DÖNEMİ” BİTİYOR MU?

BİRGÜN PAZAR 2023-7
Nisan / OĞUZ OYAN

Osmanlı’nın “Fetret Dönemi”nden 10 yıl daha uzun sürmüş bir “AKP fetret dönemi” sona ermek üzere mi?

Önce niçin ve neye göndermeyle bir “AKP fetret dönemi”? AKP dönemi, Cumhuriyet’in kuruluş döneminin tam zıttını temsil etmek bakımından Cumhuriyet’in tasfiyesiyle özdeşleştiği için bir fetret dönemidir. Bu fetret döneminden yalnızca 6 hafta sonra çıkılması imkânının (olanağının) belirmesi, Cumhuriyeti felce uğratan / fetretçi / düşmanlaştırıcı iktidar anlayışına teslim olmayan kitleler açısından azımsanmayacak bir umut ve öncelik taşımaktadır.

Sınıf ekseninden bakanlar açısından ise, ağır bir sınıfsal baskı rejimini temsil eden dinci siyasetin durdurulması, aynı zamanda açık faşizme geçişin durdurulmasıyla eş anlamlıdır. Ama, bugüne kadar siyaset sahnesine çıkmış en gerici ittifakı temsil eden güçlerin önümüzdeki seçimlerde yenilgiye uğratılması, dinci siyasetlerin etki alanının hemen hızla geriletilmesi anlamına da gelmeyecektir. Birkaç nedenle:

Birincisi, bugünkü gerici iktidar bloğunun idarede, siyasette, yargıda, askeriyede ve toplumda yarattığı 21 yıllık tahribatın bir günde buharlaşması beklenemez.

İkincisi, iktidar adayı olan Millet İttifakı’nın dinci siyasete de geniş yer açan sağ ağırlıklı yapısı, AKP döneminde önemli zemin kazanan dinci yozlaşmanın üzerine gidilmesine ciddi bir engel oluşturacaktır. Kaldı ki, AKP öncesi döneme dönüşün bile hedeflenmediği de bilinen bir olgudur. Bugünden oluştuğu görülen şey, Millet İttifakının aslında Cumhuriyetin kurucu partisinin temsil ettiği veya etmesi gereken değerler ile dinci-milliyetçi anlayışlar arasında bir sentezin temellerinin atılmakta olduğudur. CHP’nin bu yoldan kısa sürede dönmesi zor görünmektedir. Bu nedenle de siyaset denklemine laikliği/aydınlanmayı da temsil eden sosyalist solun güçlü bir giriş yapmasına olan gereksinim büyüyecektir.

Üçüncüsü, AKP ve müttefikleri seçimlerden sonra da Meclis’te, bürokraside ve yerel yönetimlerde önemli bir siyasal güç olmaya devam edebileceklerdir. (Hatta seçimlerden sonra siyasi kartların yeniden dağıtılması ve ittifakların tazelemesi sonucunda kısa sürede yeniden güç kazanması olasılığı da dışlanamaz).

Dördüncüsü, seçimden sonraki iktidarın çok zor gündemlerle baş etmesi gerekecektir. Kahramanmaraş Depremleri’nin yol açtığı insani ve fiziki yıkım, öncelikli olmakla birlikte bunlardan yalnızca birisidir. Ekonomik/mali dengesizliklerden orta vadede (erimde) kurtulmayı öngören ciddi bir programa, hukuksuz/Anayasasız bir dönemden “bağımsız” bir hukuk rejimi inşasına, Cumhurbaşkanlığı merkezli yönetim biçiminden güçler ayrılığını içeren bir siyasi/idari yapılanmaya, imar/ihale yolsuzluklarından ve bütçe hakkının gaspedildiği bir yapıdan denetlenebilir ve hesap sorulabilir bir kamu mali yönetimine,  yığılan dış mali yükümlülükler ile sertleşen emperyalist dayatmalara karşı kararlı tavırlar üretebilecek bir siyasi yapılanmaya, gelir/servet dağılımındaki uçurumlarla beslenen yapısal ve toplumsal bunalımlardan dengeli bir ekonomik-toplumsal duruma geçişi hızlandıracak adımlar atılamazsa, pusuda bekleyecek olan radikal İslamcı siyaset karşı saldırıya geçmekte gecikmeyecektir. 

Kapkaççı ve Talancı Zihniyet

Kapkaççı zihniyetin bugünkü iktidar kadrolarına ve iktidarın eteklerindeki sermaye çevrelerine ne denli nüfuz ettiğini seçim sürecine girildiği son dönemde apaçık gözlemlemek mümkün. Gün geçmiyor ki yeni bir kamu emlakı satışı, bir imar peş keşi, bir ihale cambazlığı haberi çıkmasın. Deprem bölgesinde, felaketin enkazı bile kaldırılmadan girişilen acul inşaat girişimleri tam da bu “selden kütük kapma” telaşının en çarpıcı göstergesidir. Üstelik depremden hiç ders almadan meraları/tarım topraklarını yerleşime açmaya devam ederek, betonu tarıma yeğlemeyi sürdürerek.

Kapkaççılık daha çok fırsatçılığı çağrıştırır ama yağmacılığın da ikiz kardeşidir. Peki, tekrar Osmanlı örneğine dönersek, yağmacılık bugünkü dinci siyasetin tarihsel genlerine işlediği için mi aralarında bu kadar içli-dışlı bir ilişki var? Önce şu düzeltmeleri yapalım: Bir kere (kez) Osmanlı devletinin esas olarak dış talan (dış artık-ürün) üzerinde ayakta durduğunu iddia eden görüşler (veya “izlenimler”) dayanaksızdır. Bütün tarım toplumlarında olduğu gibi, Osmanlı devletinin de asli (birincil) gelir kaynakları tarımsal artığın (iç-artık ürünün) ele geçirilmesine dayalıdır. (Bu artığın ille de merkezileştirilmesi gerekmez; nitekim tüm feodal Ortaçağ toplumlarında olduğu gibi askeri ve diğer (öbür) hizmetler karşılığı olarak önemli bir bölümü üretildiği yerde kalır). Öte yandan, Osmanlı fetihlerinden elde edilen ganimet gelirleri de bütünüyle fetihçi askeri sınıfa bırakılmaz. Fetihlere katılanlar, İslami geleneğe de uygun olarak, ganimetten “hums-u şeri” (yani beşte bir) oranında pay alırlar; gerisi Padişah’ın özel hazinesine kalır. Dolayısıyla kuralsız bir paylaşıma izin verilmez. Ancak ilerleyen yüzyıllarda Osmanlı devletinin gerilemesiyle birlikte başka devletlerden sağladığı haraç gelirleri gibi fetihlerin bitmesiyle ganimet gelirleri de son bulur; bir anlamda dış-artık ürün eksiye döner.

21. yüzyılın dinci gericiliğinin tevarüs ettiği şey olsa olsa % 20 komisyonculuğu olabilir. Ama bunu bile bağlamından koparmadan bugüne taşımak mümkün olmaz. Burada artık ganimetin beşte birinden ziyade, parazit bir siyasetçi/sermayedar sınıfının, devletin rant dağıtma kanallarını kontrol etmesine bağlı olarak oluşturduğu haraç/rüşvet ağından bahsedebiliriz. Son dönem Osmanlı yönetici sınıfıyla özdeşlik kurulması burada daha mümkün hale gelir.

Ancak özdeşlik kurulamayacak şey, bugünkü dinci gericiliğin şeriatçı tasavvurlarının Osmanlı yönetici sınıflarında aranmasıdır; bunun bir karşılığı yoktur. Bakmayın Abdülhamit’in 31 Mart dinci ayaklanmasına tutunarak iktidarını korumaya çalışmasına, dinci/şeriatçı ayaklanma tehdidi Osmanlı sultanlarının en ürktüğü konu olmuştur. Esasen Osmanlı’da örfi hukukun uygulama alanı her zaman şeri hukuk alanından daha geniş tutulmuş, Tanzimat sonrasındaki dönemde bu eğilim daha da pekişmiş ve sekülerleşme yönünde adımlar da atılmıştır. (Tayyipgillerin Tanzimat sonrasından hoşlanmamasının bir nedeni de budur ama bugünkü dinci gericiliğin kendisine örnek alabileceği bir dönem Tanzimat öncesinde dahi  -16. yüzyıldaki Şeyhülislam Ebussuud Efendi dönemi dahil- bulunmamaktadır).

Sorun şudur                          :

  • Osmanlı’da bile doğrudan iktidar fırsatı bulamamış bir şeriatçı azınlığın, iç koşulların ve emperyalizmin Türkiye planlarının çakışması sonucunda iktidara çöreklenmiş olması ve
  • Cumhuriyetin hem manevi hem de maddi kazanımlarını yağmacı bir zihniyetle 21 yıldır talan edip durmasıdır.
  • Talancıların iktidara yapışmasının bir nedeni buysa, öbürü de hesap sorulmasından dehşetli ürküyor olmalarıdır.

Sonuç: Yeni bir Destan Yazılmalı

Osmanlı “Fetret Dönemi”nin en hayırhah olayı, merkezkaç bir “sosyalizan” güç olarak ortaya çıkan (veya çıktığı varsayılan) Şeyh Bedrettin isyanları olmuştu. Sol yazında “eşitlikçi” ve “paylaşımcı” bir hareket olarak anılan Şeyh Bedrettin olayı, bir yandan da geç feodal Ortaçağ’ın din temelli köylü isyanlarını hatırlatır. Belki bu bakımından, bugünkü aydınlanma ve sosyalizm mücadelesine ışık tutamayabilir. Ama sol mücadelenin de tarihsel efsanelere ihtiyacı vardır ve bu nedenle de Nazım Hikmet tarafından Şeyh Bedrettin Destanı zulme karşı halkın meydan okumasının bayrağı olarak yüceltilmiştir.

Şimdi AKP’nin zulüm ve fetret dönemini aşmanın mücadelesini verirken, yeni destanlar yaratmaya ihtiyacımız var. Bu destanlar, emekçi sınıfların ve sosyalist aydınların omuzlarında yükselecek ve iktidara karşı seçimlerin kazanılmasıyla sonlanmayacak; seçimlerden sonra egemen sistemi sürdürmeye yönelik tüm programlara karşı verilen mücadele sürecinde yazılacak.

MUHARREM İNCE’YE AÇIK MEKTUP

Zeki Sarıhan
zekisarihan.com
26 Mart 2023

Muharrem Bey,

14 Mayıs 2023 günü yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday oldunuz. Genel Başkanı olduğunuz Memleket Partisini de milletvekili seçimlerine sokacaksınız. Size dostlarınız tarafından yapılan çeşitli uyarılara ve ricalara karşın bu kararınızdan dönmeyeceğinizi ilan ediyorsunuz. Eğer seçimlere girmekten vazgeçerseniz, bunda da pazarlık yoluyla önemli bir kazanım elde etmek istediğiniz anlaşılıyor.

Konuşmalarınızda çok yüksekten atmanıza karşın, dışarıdan nasıl görüldüğünüzü size bildirmek istedim. Hırsınıza mağlup oluyorsunuz. Bu seçimlerde önemli bir varlık gösteremeyeceksiniz. Altı siyasal parti başkanının, iki Büyükşehir Belediye başkanının aday olduğu, HDP’nin destek verdiği bu seçimde sizin ve partinizin dişe dokunur bir varlık göstermesi olanaksızdır.

Eskiden üyesi olduğunuz, ekmeğini yediğiniz CHP’den ayrılıp ayrı bir parti kuranların hepsi sizin gibi yüksekten atmalarına karşın, siyasal partiler mezarlığında yerlerini aldı. Halen çabalamakta olan bazılarının gideceği yer de orasıdır. Bu size ders olmalıydı.

Siyasette kararlı olmanın, etkili söz söylemenin kimi getirileri vardır. Ancak bunlar bir kadroya ve programa dayandığı sürece bir işe yarayabilir. Yoksa sırf kişisel ihtiraslarını doyurmak için yapılacak ataklar, saman alevi gibi yanıp sönmeye mahkûmdur. Türk siyaset yelpazesinde sosyalistler, sosyal demokratalar, çeşit çeşit milliyetçiler, merkez sağcılar, liberaller, şeriatçılar örgütlüdürler. Bunların bir kesiminin ortak paydası da Atatürkçülüktür. Siyaset meydanında bir boşluk yoktur ki bunu doldurmak için ortaya atılmış olasınız.

CHP Genel Başkanlığına aday olduğunuz zaman adınızı anmadan, “O’nu Hiç Gözüm Tutmamıştı” diye yazmıştım. Geçmişteki tanışıklığımızdan doğan bir nedenle. (Ulusal Eğitim Derneği’ne üye olduğunuz halde ödenti vermemek için bu dernekten istifa etmiştiniz.) Kemal Kılıçdaroğlu, ısrarlarınıza dayanamayarak sizi Cumhurbaşkanı adayı ilan ettiğinde, Tek Adam Rejimine karşı olan herkes gibi size oy verdim. Kazanamamak sizin kusurunuz değildi. Türkiye’nin sosyolojisi henüz buna hazır değildi. Ama Kılıçdaroğlu birkaç yıldır taş üstüne taş koyarak Millet İttifakını kurdu. Tek başına girse kazanılamayacak bir seçimde CHP’yi olası bir iktidarın en güçlü ögesi durumuna getirdi.

  • Milyonlarca insan 14 Mayıs’ta daha adil, daha demokrat, daha dürüst bir Türkiye’ye gözlerimizi açmaya hazırlanırken,
  • Salt tavan yapan egonuzu doyurmak için bu İttifaka çomak sokmak, aklın alacağı iş değil.
  • İktidar tirollerimnin size yağdırdığı övgüler sizin için bir ders olmalı değil mi?

Koskoca CHP’nin, ortaklarıyla ve dışarıdan desteklerle alacağı oyları siz hangi zeminden, hangi kadro ve programla alacaksınız? Tümüyle hayal dünyasında geziniyorsunuz. “Makron gibi 3. yol olacağım.” diyorsunuz. Evet dünyada bunların örnekleri var ama bu sakat bir siyasettir. Kurumların çürümüşlüğünden, kitlelerin umutsuzluğundan ortaya çıkar. Türk toplumu ise bir süreden beri çaresiz (umarsız) olmadığını anladı ve iktidarı devralmak için çözümler üretti.

Sayın İnce,

  • Biz hissediyoruz ve biliyoruz ki, gerçek amacınız, seçimleri kaybettirerek CHP’den ve Kılıçdaroğlu’ndan intikam almaktır.
  • Amacınıza ulaştığınız takdirde bütün devrimci, demokrat, özgürlükçü kamuoyu sizi sonsuza dek lanetle anacaktır.

Şu sıralarda yanınızda bulunan devşirme bir kesimin size olan bağlılığına güvenmeyin. Herhangi bir siyasal geçmişi olmayan, bir ideolojisi bile bulunmayan bu kesim, yitirdiğinizi anladığı anda sizi yalnız bırakacaktır. Bunların genç olduğunu söyleyerek sanki bu durum başlı başına bir meziyetmiş gibi konuşuyorsunuz. Onlar hangi gençlik akımından geliyorlar ve neyi temsil ediyorlar? Siyasal tarihimizde bir Genç Parti de oldu. Bir seçimde %7.5 gibi oy bile aldı. Şimdi bu partinin yandaşları nerede?

Zararın neresinden dönülse kârdır” atasözünü anımsayarak Cumhurbaşkanlığı
ve Kılıçdaroğlu’nun önünü kesme sevdasından vazgeçseniz iyi olur.

Bu tutumunuz, seçim sonuçları açıklandığında düşeceğiniz durumdan sizin için daha az hasarlı olacaktır.