Etiket arşivi: Başbakan Davutoğlu

Menemen’de gergin tören!

Menemen’de gergin tören!


GÖKMEN ULU / SÖZCÜ – İZMİR
23 Aralık 2015 (SÖZCÜ Gazetesi internet haber kapısı)

Bu yılki tören yasaklar altında yapıldı. Menemen’in Atatürkçü Belediye Başkanı Tahir Şahin’in konuşması İzmir Valisi Mustafa Toprak tarafından tören programından çıkarıldı.
Genelkurmay Başkanlığı’nın Anadolu Ajansı ve TRT dışındaki basın kuruluşlarına
akreditasyon yasağı kararı ise, CHP’li milletvekillerinin girişimleri sonucu son anda kaldırıldı.

FOTO: SÖZCÜ – MENEMEN’DE GERGİN TÖREN

UĞUR DÜNDAR EN ÖNDE YÜRÜDÜ

Menemen’de 85 yıl önce yobazlar tarafından katledilen Öğretmen Asteğmen Mustafa
Fehmi Kubilay, bekçi Hasan ve bekçi Şevki’yi anma
törenine binlerce vatandaş katıldı.

Tören Menemen Tren Garı önünden Kubilay Anıtı’na dek yapılan yürüyüş ile başladı.
Yürüyüşe vatandaşların yanısıra CHP Milletvekilleri Musa Çam, Tacettin Bayır, Atilla Sertel, Kamil Okyay Sındır, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Menemen Belediye Başkanı Tahir Şahin ile çevre ilçelerin CHP’li belediye başkanları, İzmir Barosu Başkanı
Av. Özcan Aydın, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri de katıldı.
Usta gazeteci, SÖZCÜ Yazarı Uğur Dündar da kortejin en önünde yürüdü.

FOTO: SÖZCÜ- Devrim şehidi Kubilay, katledilişinin 85. Yılında İzmir’in Menemen İlçesi’nde törenle anıldı.

SPORCULARI DA ARAMA NOKTASINDA BEKLETTİLER

Vatandaşlar Kubilay Anıtı’nın bulunduğu alana üstleri aranarak girdi. Tören öncesinde yapılan Kubilay’ı anma koşusuna katılan sporcu gençlerin de soğuk havaya karşın arama noktasında
terli olarak dakikalarca bekletilmesini vatandaşlar eleştirdi.

AKP’LİLER TÖRENE GELMEDİ

Kubilay Anıtı’ndaki törene, korteje katılanların yanı sıra, Ege Ordu Komutanı Orgeneral  Abdullah Recep, Kubilay’ın ailesi ile Emekli Orgeneral Çetin Doğan da katıldı.
Hiçir AKP’linin törene katılmaması dikkat çekti.

FOTO: SÖZCÜ – UĞUR DÜNDAR YASAKLI TÖRENİ ANLATTI

YASAKÇI VALİ YARIM SAAT GEÇ GELDİ

AKP iktidara geldiğinden beri İzmir Valileri Kubilay’ı anma törenlerine katılmıyordu.
“Yasakçı vali” olarak tanınan İzmir Valisi Mustafa Toprak’ın bu yılki törene katılması
dikkat çekti. Ancak Vali Toprak törene yarım saat geç geldi. Törene hiçbir AKP’li katılmadı.

ATANMIŞLAR SEÇİLMİŞLERİN ÖNÜNE GEÇTİ

Törende dikkat çekici noktalardan biri de protokol düzenlemesi oldu. Protokolde vali ve kaymakam, milletvekillerinin önünde yer aldı. Tören bitiminde geleneksel olarak toplu fotoğraf çekilirken de milletvekilleri anons edilmedi. CHP Milletvekilleri bu duruma tepki gösterdi. Tahir Şahin’e ve gazetecilere konulan yasağı protesto eden Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar, töreni halkın arasında takip ederek, protokolde kendisine ayrılan yere oturmadı.

FOTO: SÖZCÜ – Bu yılki tören yasaklar altında yapıldı.

POLİS BARİKATI HALKI KIZDIRDI

Tören alanına polis barikatları kuruldu. Kubilay Anıtı ile halk arasına barikatlar örülmesi  vatandaşların tepkisini çekti. Görevli askerlerin tören alanına giren kimi vatandaşların  üzerindeki Atatürkçü Düşünce Derneği yeleklerini yasaklayarak el koyması da tepki doğurdu.

SLOGAN ATAN GENÇLER GÖZALTINA ALINDI

Bu arada tören alanındaki gençler

– “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”,
– “Özgür Basın Susturulamaz”,
– “Şehit Kubilay Onurumuzdur”,
– “Türkiye Laiktir, Laik Kalacak”

sloganları attı. Menemen Belediye Başkanı Tahir Şahin’e konuşma yasağı da
halkın gündemindeydi. Vatandaşlar

  • “Hepimiz Tahiriz, Susturmakla Bitmeyiz”sloganı ile tepkisini ortaya koydu. Atatürkçü Düşünce Derneği üyesi bir grup genç
    tören alanında- “Yolsuzlukla Üşüyen Halk Tezekle Isınamaz” yazılı pankart açtı. Sivil polisler, İstiklal Marşı öncesindeki saygı duruşu sırasında,
    slogan atan ve pankart açan gençleri alandan uzaklaştırdı. Bu esnada vatandaşlar

    – “Halkın değil AKP’nin polisi”

    sloganı atarak tepkisini dile getirdi. Polis daha sonra 7 genci gözaltına aldı. Gözaltındaki gençler CHP İzmir Milletvekili Musa Çam’ın Emniyet’te yaptığı girişimin ardından serbest bırakıldı.

YASAKLANAN DÜŞÜNCE YÜCELİR

Törene katılan duayen gazeteci ve SÖZCÜ Yazarı Uğur Dündar da yaşananları şöyle  değerlendirdi :

“Devrim şehidi Kubilay ve iki bekçimizin hayatlarını hunharca bir katliam sonucu kaybetmesinin 85. yıldönümünde Cumhuriyet ve Atatürk devrimlerine gönülden bağlı, gerektiğinde bu uğurda tıpkı Kubilay gibi hayatlarını feda etmeyi bile göze alabilecek
coşkulu ve yiğit insanlar ile dolu bir tören alanındaydık. Burada, içimizi yakan, Türkiye’de
hiç yaşanmamasını dilediğimiz engelleme ve yasaklama ile düşünce yasağı ile de karşılaştık. Halkın seçilmiş temsilcisi Menemen Belediye Başkanı Tahir Şahin’in konuşması yasaklandı. Düşünceden korkunun çaresi yok. Çünkü düşünceyi durduramazsınız. Yasakladığınız anda
o düşünce daha büyür, daha yücelir, daha hızla yayılır. Ne yazık ki bugün Türkiye’yi yönetenler bunun idraki içinde değiller” dedi.

DEMEK Kİ GENELKURMAY BASKI ALTINDA

Basının son anda kaldırılan tören alanına giriş yasağını da değerlendiren Dündar,

“Bir başka üzüntüm de Genelkurmay Başkanlığı’nın ya da buradaki askeri makamların
geçmiş yıllarda örneğine rastlamadığımız basına akreditasyon uygulaması. Yalnızca TRT ve Anadolu Ajansı’nın buraya alınacağının açıklanmış olması da ne yazık ki bu baskıcı anlayışın bir yansıması olarak değerlendirilmeli. Bu konuda tek teselli verici olan, Cumhuriyet Halk Partisi’nin değerli milletvekillerinin yaptığı girişimler ile akreditasyonun son dakikada kaldırılması. Keşke Genelkurmay böyle bir engellemeyi hiç gündemine almamış olsaydı.
Demek ki onlar da bir baskı altındalar..” diye konuştu.

YASAKLARLA DÜŞÜNCEYİ HAPSEMEZSİNİZ

Dündar, “Anlaşılan o ki, Kubilay unutturulmak isteniyor. Kubilay bir simgedir ve O’nun adı  çevresinde Cumhuriyet Devrimleri, Çağdaşlaşma ve Cumhuriyete gönülden bağlılık da
engellenmek isteniyor. Oysa yasaklar ile düşünceyi bir yere hapsetmek mümkün değil..” dedi.

=====================================

Dostlar,

İki sözcükle “yazıklar olsun!”
İşte AKP’nin gerçekiçyüzü.. bir kez daha..
Bu gün Başbakan Davutoğlu esip gürlüyordu.
78 milyonu kucaklayacaklarmış da, tüm gönüllere gireceklermiş de… miş miş..
Aman aman ne ninniler.. Büyüklere masallar..

Menemen’de olup biten AKP ileri gelenlerinin bilgisi dışında mıdır?

Kaç gündür konuşulmakta değil miydi Menemen Belediye Başkanı Tahir Şahin’in konuşmasının engelleneceği??

Başbakan, İçişleri Bakanı duymadılar mı?
Neden İzmir Valisini engellemediler?
Teşbihte hata olmazmış, “at binicisine göre kişnermiş...”

Hatta Saray’ın bile bilgisi – talimatı içinde gerçekleimiş olabilir bu çirkin senaryo.
Değilse çıksın açıklama yapsınlar ve Vali ile Kaymakamı görevden alsınlar, görelim.
Belki Vali ve Kaymakam o zaman açıklama yapar, gerçeği söylerler..
Ya da varsa yazılı emri gösterirler?!
Hukuka uygun ne gerekçesi olabilir bu engellemenin?
Yazılı emir olsa bile, seçilmiş belediye başkanının Menemen halkı adına Kubilay anma töreninde konuşmasının engellenmesi hukuka, demokrasiye, insan haklarına ve akla aykırıdır. Dolayısıyla suçtur. Yasaya uygun olmayan emir yerine getirilmez, getiren sorumlu olur.

İzmir Valisi Mustafa Toprak’a teessüf ediyoruz..  Kendisini kınıyoruz!
Çıkıp kamuoyuna gerçekleri açıklasın ve özür dilesin..
Ayrıca yarım saat geç geldiği için de büyük özür borcu var kamuoyundan..

Ayrıca, TRT ve AA dışında basına akredistasyona ise askeri makamlar alet olmamalıydı.
Çok yazık.. Majestelerinin basınını mı izleyeceğiz? Genelkurmayın açıklamasını bekliyoruz.
Devrim Şehidi Kubilay’ın anma töreninde isteyen tüm basın temsilcilerinin katılmasında
ne sakınca olabilir??

Saygı duruşu sırasında polisin kimi gençleri gözaltına alması ise tam anlamıyla namertliktir.
Ne kadar ayıp ve yakışıksızdır.
İnsanlar Devrim şehitlerine saygı duruşunda iken ve
İstiklal Marşına geçmek üzere iken gözaltına alınıyor..
Türk polisine hiiiiç ama hiç yakışmadı.
İçişleri Bakanı “âlâ” bir özür dilemeli ve bu işgüzarlık bağışlanmamalıdır.

Eyyyyyy AKP! Bu da mı olacaktı senin ileri demokrasi rejiminde..

Bu bir skandaldır ve TBMM’ye taşınmalı, kapsamlı görüşülmelidir.
Eğer AKP gerçekten giderek faşistleşmeyecekse, haltan açık özür dilemeli ve bundan sonrası için güvence vermelidir. Değilse, biz de bir kez daha emin olalım AKP’nin gerçek niyetinden.

Bağışlayın Kubilay ve şehit Bekçiler Hasan ve Şevki..
85 yıl sonra vefalı Türk halkının sizleri anma töreninizi bile içlerine sindiremeyen,
sizleri şehit eden kafaların uzantılarını 85 yıl sonra ülkenin yönetiminde tutuyoruz.

Andolsun bize ki, Cumhuriyeti yine ona aşık kuşaklara emanet edeceğiz..
Uğruna canınızı seve seve, kahramanca verdiğiniz Cumhuriyetimizi sonsuza dek
başı dik ve onurlu yaşatacağız..

Törende ellerinden geleni yapan CHP’li milletvekillerine teşekkür edeiz..

Sevgi ve saygı ile.
23 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kandil Hava Harekatıyla Çok Ağır Şekilde Vuruldu

Kandil Hava Harekatıyla
Çok Ağır Şekilde Vuruldu

Kandil Hava Harekatıyla Çok Ağır Şekilde Vuruldu

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından düzenlenen hava operasyonuyla Kandil‘deki 44 hedef akıllı mühimmat kullanılarak tam isabetle imha edildi. Daha önce imha edilen PKK hedeflerinin yerine yenilerinin yapılmaya çalışıldığı fark edildi, bu nedenle operasyon düzenlendi.

44 HEDEF YERLE BİR EDİLDİ

Askeri kaynaklardan alınan bilgiye göre, Terörle Mücadele Harekatı kapsamında 14 Kasım 2015’te gece boyunca Havadan İhbar Kontrol (HİK) uçağı, Havadan Yakıt İkmali ve İnsansız Hava Araçlarının (İHA) desteklediği, F-4E 2020 ve F-16’lar ile yapılan sınır ötesi hava operasyonlarında Irak‘ın kuzeyindeki Kandil bölgesinde terör örgütüne ait sığınak ve barınaklardan oluşan 44 hedef akıllı mühimmat kullanılarak etkisiz hale getirildi.

ÖRGÜT, BARINAK VE DEPOLARI ONARMAYA BAŞLAMIŞ

Temmuz 2015 ayı sonunda başlatılan hava operasyonlarıyla çok büyük bir yıkıma uğrayan Kandil bölgesinde yeniden yapılanma çabaları çerçevesinde kimi tesislerin Örgüt tarafından barınak ve depoların onarılmaya, canlandırılmaya çalışıldığı öğrenildi.

Bu kapsamda 14 Kasım 2015’te gece yapılan hava saldırılarıyla hedefler tam isabetle vuruldu. (15 Kasım 2015)

======================================

Dostlar,

Şu hengamede bölücü örgüte karşı sürdürülen kararlı ve sonuç alnaya dönük TSK girişimleri görece bir güven ortamı yaratıyor. Mehmetçiğe her zamanki gibi şükran borçluyuz. Şehit ve gazilerimizi elbette sonsuz bir şükranla anıyoruz. Askeri güvenlik politikalarının bölücü örgütün kökten dağıtılmasına dönük olarak bütüncül biçimde sürdürülmesi gerekiyor. Bunların başında finans kaynaklarını kurutmak geliyor. Ancak AKP iktidarı, Cemaat’in üstüne bu bağlamda da giderken, PKK’nın yurtiçi – dışı hesaplarına ve bağlantılı kişi ve şirketlere dönük operasyonları basında izleyemiyoruz..

ABD yetkilileri Türkiye ile stratejik ortaklığın bittiğini açıkarken, Erdoğan’ın bu gün (15.11.2015) G-20 Doruğunda ABD Başkanı Obama‘ya “Sayın Barak” diye ilk adıyla seslenen gafına ek, hala “stratejik müttefik” likten söz etmesi hem komik hem de ülkemiz adına onur kırıcıdır. PKK böyle mi bitirilecektir? Yoksa örgüt bir süre sonra gene toparlanacak ve yitirdiğimiz canlar yanımıza mı kalacaktır?

Öte yandan, can yitiğinin 132’yi bulduğu Paris’e dönük (6 ayrı noktaya) kanlı saldırının ertesi günü Fransa’nın, bağımsız bir ülke olan Suriye’nin topraklarını bombalamasına ne demeli? Açıklamaya göre IŞİD karargahının merkezi vurulmuştur ve bu vuruşlar sürdürülecektir. Akla gelen çok soru var ama 2’sini soralım :

1. Düne dek, IŞİD’in karargahını koalisyon güçlerinin aylardır süren bombalamasına ve karadan da Peşmergelerin savaşmasına karşın hala vuramamış mıydınız??

2. Uluslararası hukuk katında BM’nin herhangi bir kararı olmaksızın egemen bir ülkenin toprakları bir başka ülke tarafından nasıl ve hangi gerekçeyle bombalanabilir? Fransa bu saldırganlığını BM Andlaşması‘nın hangi kurallarına dayandırmaktadır? Bu hususa değinmeye bile gerek duymamakta mıdır? BM -Genel Sekreteri- ne diyecektir bu emperyal şımarık saldırıya? Ya Çin ve Rusya ile öbürleri? Fransa, ulusal güvenliğini tehdit eden durum nedeniyle sınır ötesi sıcak izlem mi yapmıştır BM Andlaşması’nın 51. maddesine göre?? Yanıt “evet” ise ABD daha düne dek neden Türkiye’ye PKK’yı Irak!taki inlerinde vurma amaçlı sıcak izleme izin vermemiş, açıkça engel olmuştur? Bu sorun günümüzde nasıl aşılmştır da TSK Kandili’i vurabilmektedir??

Kamuoyunun tüm bu hususlarda aydınlatılması demokrasilerde zorunluktur. AKP hükümeti bir an önce kurulmalı ve TBMM’de iyi kötü bu konular görüşülmelidir. Ancak “Tek Adam” ülkenin Başbakanını kökten dışlamış, görüşme kurullarına müsteşar düzeyindekiler (MİT..) bile alınırken, Başbakan Davutoğlu göstermelik bir resepsiyona mahkum edilmiştir. Bu rejimin adı “melez – hibrit” rejimdir. Yurt dışı çevreler de bu nitemi kullanmaktadır. Hedef adım adım Başkanlık’tır. Davutoğlu’nun suları kaynıyor.. Eminiz ayrımındadır ve Parlamaenter rejimin savaşımını vermelidir bize göre.. Ufukta Sadrazamlık koltuğu gözükmüyor Davutoğlu için. Bu gün RTE’nin golf arabasını “süren” Binali Yıldırım‘ın da hiçbir güvencesi yok. Osmanlı’da 36 Padişah 216 sadrazam ile çalıştı. Ortalama 6 “kelle” düşüyor Padişah başına! Anımsatmış olalım..

Sevgi ve saygı ile.
15 Kasım 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Türkiye Barolar Birliği’nden Anıtkabir Ziyareti ve Basına Açıklama


Türkiye Barolar Birliği’nden
Anıtkabir Ziyareti ve Basına Açıklama

04 Nisan 2014, TBB Anıtkabir’de…

Ankara 03.04.2015
BARO BAŞKANLIĞI
DUYURU NO:2015/35

Konu : Adliyelerde, hakim, savcı ve adliye personelinin duyarlı kapı taramasından,
her türlü gıda ve tüketim malzemesinin ise X-Ray aygıtlarından geçirilmemesinin yarattığı güvenlik zaafları hakkında yapılacak saptama ve bunu izleyerek gerçekleştirilecek
suç duyuruları hakkında.

31 Mart’ta İstanbul Çağlayan’daki Adliyede yaşanan ve avukatlarla uzaktan yakından ilgisi olmayan terör saldırısı bahane edilerek avukatlara meslek itibarımızı zedeleyecek biçimde davranılan adliyelerde;

1. Hakimlerin, savcıların ve adliye personelinin duyarlı kapılardan geçirilip geçirilmediğinin denetlenmesi;

2. Bu kişilerin çantalarının X-Ray aygıtlarından geçirilip geçirilmediğinin denetlenmesi;

3. Adliyelere giren her türlü koli, dosya vs. gibi malzemelerin X-Ray aygıtından geçirilip geçirilmediğinin denetlenmesi;

4. Güvenlik zaafı yaratan uygulamaların, sorumluluğu görülen idareciler ve güvenlik çalışanları hakkında Baro Başkanlığınızla birlikte yapacağımız suç duyurularına esas olmak üzere Birlik Başkanlığımıza bildirilmesi konusunda gereğini bilgilerinize sunarım.

Saygılarımla. 03.04.2015
(http://www.barobirlik.org.tr/Detay61405.tbb)

Avukat Metin FEYZİOĞLU
Türkiye Barolar Birliği Başkanı

=========================================

Dostlar,

“Biz, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ışıklı yolundan giden Cumhuriyet Avukatlarıyız..”

diyen Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Av. Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU
ve ülkemizin aydınlık avukatlarını saygı ile selamlıyoruz..

Kendilerine uygulanan tüm hukuk dışılıkları kınıyoruz.

Hele Çağlayan adliyesinde avukatlara şiddet uygulayan polisin tutumunu ve
bu yönde buyruk veren yetkili ve sorumluları esefle kınıyoruz.
Dünyanın en büyük Barosunun başkanı, 30 bine yaklaşan avukatın seçilmiş temsilcisi,
saygın bir Ceza Hukuku öğretim üyesi Sayın Doç. Dr. Ümi Kocasakal
‘ı da içeren
kaba kuvvet uygulaması mide bulandırıcıdır ve yasalar önünde suçtur.

Çağlayan Adliyesinde avukatların da binaya girişte üst aramasını emir buyuran Başsavcının Avukatlık Yasasının ilgili maddesinden haberli olmadığı düşünülebilir mi??

Avukatlık Yasası’nın ilgili maddesini anımsayalım, anımsatalım :
(Yayımlandığı R. Gazete tarihi 7/4/1969 sayı 13168)

Made 58 : “…Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı denetiminde ve baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir. Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı
suçüstü hali dışında avukatın üzeri aranamaz…”

Bu durumda 2 seçenek var :

1. Ya gerçekten en temel mevzuat bilgisinden Başsavcı bile yoksundur,
dahası kritik bir karar verecekken bile mevzuat taraması yapılmamıştır ??

2. Bile bile hukuk çiğnenmekte, bırakın hukuk devletini yasalar bile pervasızca çiğnenebilmektedir.

Her 2’si de ülkemiz için son derece sakıncalı ve zararlıdır.
Yargı önünde hesabı er ya da geç sorulur, yapanların yanına kalmaz..

Acaba, avukatların adliye girişinde üst araması talimatını veren yetkili başsavcı,
12. CB Bay RTE‘nin örtük buyruğundan mı etkilenmiştir? Hazret, “Avukat da bal gibi aranır..” buyurarak her alanda olduğu gibi bu alanda da “tartışılmaz” (!?) uzmanlığını, göklere ulaşan kibirini bir kez daha sergilemiştir. Ve ne hazindir ki, kıdemli bir hukuk adamı olan Başsavcı apaçık hukuku çiğneyebilmiştir.. Erdoğan’ın yanılgılı demeci ürküntü vericidir..
Savcıyı rehin alan 2 kişinin “..avukat cübbeleri giymek suretiyle..” diye başlayan kritik ve hedef saptırıcı tümcesi içerik olarak doğrulanmamıştır. 2 eylemciden birinin kolunda avukat cübbesi varken, öbürü sivil giysilidir. Bunca önemli kamera görüntüsü bilgisi bile incelenmeden Devletin başındaki kişi yanıl(tıl)mıştır. Bu durum kabul edilemez ve sürdürülemez..

Bireyin özel yaşamın gizliliği ve korunmasının ihlali anlamına gelen önleme ve adli arama tedbirinin hukuksal dayanağı, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) 8/2 ve Anayasanın 20/2 ve 21. maddeleridir. Asıl olan bireyin üstünün, otomobilinin, bürosunun
veya konutunun aranmaması ve izlenMEmesidir. Bunun ayrığı (istisnası), suçun önlenmesi
ve işlendiği savlanan suçun kanıtları ile faillerinin ortaya çıkarılıp elde edilmesi amacı olarak gösterilebilir… (Avukat, Hakim ve Savcıların Aranması, Prof. Dr. Ersan ŞEN, İÜ – SBF, http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2013-2/2013-2-12.pdf).

Tüm gerçek ve tüzel kişiliklerin, geçelim hukuku, yazılı hukuk kurallarına uymasında Türkiye’miz açısından saymakla bitmez yararlar vardır. Başta ülkeyi yönetenler olmak üzere..
12. CB Bay RTE’nin hukuka – yasalara saygısız tutum ve eylemlerine derhal son vermesi gerekmektedir. Başbakan Davutoğlu‘nun kimi gazeteleri engelleme talimatı da apaçık
hukuk dışıdır ve örneğin Cumhuriyet Gazetesi Başbakan aleyhinde sava açmaktadır.

Bir kez daha uyaralım; AKP ülkeyi bilerek terör ve gerilime sürüklüyor.
Masum insanlar ölüyor, öldürülüyor, kan akıyor.. AKP’nin elleri habire kana bulanıyor.
Bu strateji ile oylarını korumayı, artırmayı hedefliyor yerli – yabancı AKP akıldaneleri..
Yine de 7 Haziran 2015’e yakın kamuoyu yoklamaları umut verici çıkmazsa,
SEÇİMLERİ ERTELEYECEK (Anayasa md. 78) çok tehlikeli serüvenleri de gündemde tuttuklarından çoook endişe diyoruz. Sağduyulu çevrelerin, başta AKP içindeki yetkililerin,
bu akıl dışı gidişi ivedilikle durdurması çağrımızdır..

Yarın çoook geç olmadan..

Sevgi ve saygı ile.
05 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Dr. Taner ÖZEK’ten 14 Mart 2015 teması çizim : HEKİME ŞİDDET – HERKESE EŞİT HİZMET!


Dr. Taner ÖZEK’ten 14 Mart 2015 teması çizim :


HEKİME ŞİDDET – HERKESE EŞİT HİZMET!


Dostlar
,

Meslektaşımız Radyoloji Uzmanı Dr. Taner ÖZEK, ustaca çizimlerini sürdürüyor
ve cömertce paylaşıyor.. Teşekkür ederiz bir kez daha..

Dileriz bu çizimleri birer albüm olarak da toparlanır ve yayımlanır,
Sn. Özek’e mütevazi de olsa telif gelirleri sağlar…14_mart_2015_icin_Hekime_yonelik_siddet_Taner_OZEK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir 14 Mart daha geliyor..

Tıp ve Sağlık Haftası olarak değerlendiriyoruz epey yıldır..
Yani şamata, balo, eğlencelerle sınırlı değil asla…
Tersine, ülkenin sağlık sorunlarını tartışmak için ortam – zemin olarak değerlendiriyoruz..

Sağlık personeline yönelik şiddet bu sitede çok yazıldı.

Bu gün Başbakan Davutoğlu da sorunu gündeme aldı.
Dileriz TTB (Türk Tabipleri Birliği) olarak önerilerimizi dikkate alırlar..
Yıllardır dile getirmekteyiz bu önerileri…
Öyle nöbet ücretlerine %50 zamla çözülecek gibi değil sorunlarımız.;
Çoooo çok ağır…
Başbakan Davutoğlu salt 2 noktaya değindi..
Şiddeti kınadı ve mahkum etti sağolsun, bir de salt nöbet ücretlerine sınırlı bir zam..

Lütfen sitemizi ve TTB web sitesini izleyiniz sorunları ve çözüm önerilerini paylaşmak için..

Yarın, 13 Mart 2015 günü G(ö)REVDEYİZ..

Halkımızın da sağlık hakkını savunuyoruz onların bir bölümünden gördüğümüz
onca şiddete karşın..

Hekimlik -galiba- böylesine özverili ve bilgelik mesleği işte..

Mesleğimizi aşkla sevmeyi ve uygulamayı sürdürüyoruz
44 yıl önce Hacettepe Tıp Fakültesinde tıp eğitimine başladığımızdan bu yana..

Sevgi ve saygıyla.
12.3.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TÜRKİYE AKP-RTE’nin CEHENNEMİ KISIR DÖNGÜSÜDEN ÇIKARILMALIDIR..


TÜRKİYE AKP-RTE’nin
CEHENNEMİ KISIR DÖNGÜSÜDEN ÇIKARILMALIDIR.. 


Dostlar
,

Saygıdeğer okurumuz – yazarımız Prof. Dr. D. Ali Ercan Hocamız,
Özgecan Aslan cinayeti üzerine sitemizde yer verdiğimiz

Özgecan Aslan‘ın katil zanlılarından baba Necmettin Altındöken’in
dehşet dolu ifadesinde, kan donduran ayrıntılar ortaya çıktı..
(http://ahmetsaltik.net/2015/02/18/ozgecan-aslanin-katil-zanlilarindan-baba-necmettin-altindokenin-dehset-dolu-ifadesi/başlıklı yazımıza bir yorum getirmiş :

***

Özgecan cinayetinin, 2015 Türkiye toplumu için beklenmeyen, çok sürpriz bir olaymış gibi algılanmasını garipsiyorum. Ortalama zekası 90 olan ve kadını 2. sınıf gören bir dinin etkisinde henüz bir Ortaçağ’ı yaşayan geri bir (Ortadoğu) toplumunda, örneğin 7 yaşındaki çocukların eline bıçak verilip Kurban Bayramında kuzu kesmeleri teşvik ediliyorsa,
yani genç erkekler potansiyel birer katil olarak yetişiyorsa,
hangi insancıl değerlerden bahsedebiliriz ki?

Bence Türkiye’deki 30±10 yaş aralığındaki ergen erkeklerin en az yarısı psikopattır
ve bunların en az binde 5’i derhal bıçağa sarılacak yapıdadır.
Yani en az 100 bin katil adayı serseri mayın gibi aramızda dolaşıyor.æ

*****
Sayın Prof. Ercan’ın öngörüleri dehşet verici..

..“30±10 yaş aralığındaki ergen erkeklerin en az yarısı psikopattır..” saptaması
umarız epey abartılıdır. Çünkü “Psikopati” ağır bir ruhsal bozukluk kategorisidir.

DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) 2001’de yıllık Raporunu (World Health Report 2011)
“World Mental Health” olarak yayımlamıştı. Verdiği rakamlar ürkütücü idi :

The world health report – 2001 Mental health : new understanding, new hope

  • ” The 2001 report focuses on the fact that mental health -neglected for far too long- is crucial
    to the overall well-being of individuals, societies and countries. 
    The report advocates policies that are urgently needed to ensure that stigma and discrimination
    are broken down and that effective prevention and treatment are put in place.”

Bir alıntı daha :

Dünya nüfusunun ¼’ü ruhsal olarak rahatsız!
450 milyon insan ruhsal açıdan sıkıntı içinde..
Depresif bozukluklar 4. sırada hastalık nedeni (15-44 üretken yaş diliminde)
Dünyada her yıl 1 milyon insan intihar ediyor!
– Sürekli stres altında yaşama, tehlikeli koşullar, istismar, sağlıksız ortamlar,
GELECEK ÜMİDİNİN YİTİRİLMESİ gibi nedenler,
yoksulların daha çok ruhsal sorun yaşamasının nedendir…

****
Burada kullanılan terminolojiye dikkat; altını çizdik :
– ruhsal olarak rahatsız
– ruhsal açıdan sıkıntı içinde

***
10 Ekim 2007 Dünya Ruh Sağlığı Günü açıklaması özetle şöyle :
10 Ekim 2007 : DÜNYA RUH SAĞLIĞI GÜNÜ Türkiye’nin ruh sağlığı bozuk !

  • “Türkiye’de 18+ yaş kişilerde ruhsal bozukluk görülme sıklığı % 17.2 !
    Her 5 kişiden birinin de ruhsal sağlık sorunu yaşadığı ortaya çıktı. Bu durum, Avrupa’da
    her 4 kişiden birinin ruh sağlığı sorunu olduğunu gösteriyor. Ruh Sağlığı Platformu üyeleri, Türkiye’de Ruh Sağlığı Yasası‘nın en geç 2008 yılına dek çıkarılması gerektiğini belirterek,
    ruh sağlığının koruyucu sağlık hizmetleri ile entegre edilmesi gerektiğini söylediler.
    (
    Cumhuriyet, 11.10.07)

*********
Şimdi yapılması gereken belli :

  • “Sürekli stres altında yaşama, tehlikeli koşullar, istismar, sağlıksız ortamlar,
    GELECEK ÜMİDİNİN YİTİRİLMESİ gibi nedenler,
    yoksulların daha çok ruhsal sorun yaşamasının neden..”
  • DSÖ saptamasının gereklerini yapmak.. =
    Türkiye özelinde AKP ve RTE’den kurtulmak!

Ama Yüce TBMM ne ile meşgul??
İÇ GÜVENLİK YASA TASARISI (!)..
Meclis’te kafa göz kırarak, nerdeyse CHP’lileri – HDP’lileri öldürecek kadar…

Ve bu gün 3-4 kadın cinayeti – şiddeti – ırza geçme daha var ülke genelinde…

Biz de itiraf edelim, hiç bu denli gerilmemiş ve kaygılanmamıştık..

12. CB – Yarıbaşkan RTE Elazığ’da bu gün da Anayasayı bir kez daha çiğneyerek
Başkanlık rejimi için halktan “partisine” oy istedi. “Partisine” diyoruz çünkü ilişkisini kesmiş değil. Anayasa gereği CB görevine başlarken ettiği yemini ayaklar altına almış durumda..
Yarın da Malatya’da benzer çağrıyı yapacak.. Halkın %70’i Başkanlık sistemine yandaş imiş..
Tam bir algı yönetimi.. Oysa gerçek veriler tam da tersi..

Ayrıca Bay RTE TBMM’deki sözde “İç Güvenlik Yasa Tasarısı” nın da er ya da geç geçeceğini söyleyerek bir kez daha yansızlığını yitirdi.. “Partisine” kamuoyu önünde apaçık talimat verdi..
Ek olaraki bu Tasarı TBMM’den geçerek önüne geldiğinde hiç sorun çıkarmadan, yayımlanmak üzere hemen Resmi Gazete’ye yollayacağını da açıklamış oldu..
İhsas-ı rey oldu Anayasa gene çiğnenerek..

***

Yurt genelinde şiddet, yoksulluk, ağır kış koşullarında iflas eden yerel yönetimler ve
ulaşım hizmetleri sorunu sürüyor.  İŞSİZLİK artık saklanamıyor..
Resmen % 10,7 ve son 4 yılın en yüksek rakamı..
Son 1 ayda TL 1 Dolar = 2,27 TL’den 2,47’ye değer yitirerek % 9 dolayında enflasyon yaşanmış ve insanımız – ülkemiz yoksullaştırılmıştır. Bu hazin tablodan da Bay RTE, TCMB Başkanı’na “çatarak”, “faiz indirimi dayatarak” -ama bunu da başaramadan- doğrudan sorumludur.
(Bu konuyu sitemizde kapsamlı yazdık (http://ahmetsaltik.net/2015/02/09/29809/):

RTE’nin TCMB’na Çatmasının Arka Yüzü ve Ülkeye Muazzam Maliyeti..

*****
Bay RTE’nin ödü patlıyor 2013 Haziran Gezi eylemleri benzeri bir direniş olur mu diye!
O yüzden daha şimdiden gözdağı ve polis devleti uygulaması ile faşizme kayıyor..
Hem 7 Haziran 2015 seçimlerinin sonuçlarından kaygılı hem de öncesinde sivil itaatsizlik eylemlerinden, meşru direniş hakkını kullanarak sokaklara inecek kitlesel eylemlerden..

On milyonlarca insanımız ise ay – nen Dünya Sağlık Örgütü’nün çizdiği ağır tablo içinde..

  • “Sürekli stres altında yaşama, tehlikeli koşullar, istismar, sağlıksız ortamlar,
    GELECEK ÜMİDİNİN YİTİRİLMESİ gibi nedenler,
    yoksulların daha çok ruhsal sorun yaşamasının nedendir…”

Bu tablodan AKP’ye iktidar çıkmaz!
Herkes, öncelikle de AKP ve Erdoğan derhal aklını başına almalıdır.

11. CB Abdullah Gül bile bu gün verdiği demeçte söz konusu yasa tasarısının düzeltilmesi gereken yanları olduğunu, bunu tavsiye ettiğini, geçmişte polisin kimi yetkileri istismar ettiğini gördüklerini, yasal düzenlemelerin konjonktürel (duruma göre..) olmaması gerektiğini vurguladı.

AKP ve Erdoğan Türkiye’de fiili bir sivil darbe yapmışlardır.
ANAYASA ASKIDADIR ve Bay Erdoğan mutlak – tek egemendir.
Bu durum Türkiye’yi neredeyse 1. Meşrutiyet öncesine savurmuştur.

  • Erdoğan, 2. Abdülhamit kadar / belki daha fazla yetki kullanmaktadır!

  • Ülkemiz, artık “meşruluğunu yitirmiş” bir siyasal iktidarca yönetilmektedir.

    Tarih bize bu dönemlerin çok uzun sürmediğini – sürdürülemediğini,
    HALKLARIN HAKLARINI ER YA DA GEÇ ALDIKLARINI öğretiyor..
    Despotlaşan – Neronlaşanlardan – Hitlerleşenlerden… de hesabını mutlaka
    ve acı biçimde sorarak!

    Bir kez daha çağrımızdır : Ülke hızla normalleştirilmelidir.
    Başbakan Davutoğlu yaşamının kumarını oynamaktadır.
    Üstüne düşen tarihsel görevden, sorumluluktan kaçmamalı ve bu cehennmi kısır döngüyü durduracak tüm çabaları hem de ivedilikle sergilemelidir.

    Sevgi ve saygı ile.
    20 Şubat 2015, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net

Naci Beştepe : Konuşulan ne gerçek ne?

 

Konuşulan ne gerçek ne?
Çarşamba İğneleri..


portresiNaci BEŞTEPE
AYDINLIK, 15.12.14

Gündemimiz sık sık değiştirilmekte, dikkatimiz dağıtılmaktadır.
Oysa sorunlarımız çözülemediği gibi düğümleri artmaktadır.
Çözmek için irade gerekir.

Siyasi irade sahipleri milli iradeden yoksundur. Baş sorunumuz da budur.

AÇILIM, ÇÖZÜM

Açılım, ulusa kapalı olduğu için çözüm şansı yoktur.
“Devlet görüştü “ lafı göz boyamadır.
Hükümet, devlet organlarını yöneten unsurdur.
MİT de görüşse bit de görüşse sorumlusu RTE-AKP iktidarıdır.

Görüşülen nedir?

PKK-BDP’nin önce açıklayıp sonra yerel yönetimlerin güçlendirilmesi kılıfına soktuğu “özerklik” veya Demirtaş’ın dediği “Federal yapı”.

PKK bu amaca ulaşmadan silah bırakmayacağını ilan etmiştir.
Daha ne açılımı, ne yol haritası?

Çıkın yüreğiniz varsa,

“Biz Türkiye’yi bölerek sorunu çözüyoruz.” deyin!
Ak parti mi, yok parti mi anlayın. Gerisi oyalamacadır.

ATATÜRK CHP’SİNİN KURTULUŞU

Kılıçdaroğlu bir kez daha vurguladı.

“Biz Atatürk’ün CHP’si değiliz. Y-CHP’yiz”

Adam gizlemiyor. Parti yönetimine getirdiği kişilerin söylemleri ile uyumuna bakın.
ABD güdümüne, bölücülüğe, gericiliğe kucak açmış gidiyor.
Eminim ki, CHP tabanı Atatürk’e ve “6 Ok” a bağlı.

Sorun yönetimin değiştirilmesi de, nasıl?
Partide kalıp mücadele vermek düşüncesi, CHP’lileri yeni veya daha doğru yol almaktan alıkoyuyor. Cumhurbaşkanı seçimi ardından yapılan kurultay, bu yolla başarı şansının düşüklüğünü gösterdi.

Aynı yanlışı yineleyerek doğru sonuca ulaşma umudunu koruyan dostlarıma,
zamanın “umutların peşinde koşmak” için yeterli olmadığını söylemek isterim.

ZAMANIN İSTEDİĞİ

Zaman dar. Seçim geldi kapıya dayandı.
Bazıları iyi niyetle, bazıları pusuya yatarak;

“CHP başarısız çıksın, Kılıçdaroğlu o zaman devrilir, parti gerçek sahiplerinin eline geçer” diyor.

Türkiye’nin AKP’ye vereceği dört yıl daha yok. Meclis’e millici, bağımsızlıkçı,
“6 Ok” u  egemen kılacak iradenin girmesi zorunludur.

Bunun için “Partiyi kurtarmak mı, Türkiye’yi kurtarmak mı?” kararı verilmelidir.
Ülkemizin; varlığı, birliği, bütünlüğü, bölünmezliği ya da tersi seçeneğinin kararıdır bu.

Türkiye’ye umut veren, yükselen değerler bellidir.
Başarı, başarısızlıkla boğuşarak kazanılamaz.

HIRSIZLIK-YOLSUZLUK

Başbakan Davutoğlu, bütçe görüşmelerinde yapılan işleri allaya pullaya anlattıktan sonra, “Yolsuzlukları önlemeseydik bunları yapamazdık” dedi.

Gülelim mi, ağlayalım mı?
Eğer yolsuzluklar, savurganlıklar olmasa bu ülke şimdi nerelerde olurdu?

RTE de şatafatlı sarayını “İtibardan tasarruf olmaz” sözüyle savunuyor ve “saray milletin malı” diyor. Hangi devlet sarayının büyüklüğü ile saygınlaşmış?

Tuvaletine bile gidemediği saray nerden milletin oluyor?
Söylem de gerçek de meydanda.

Kutuların, kasaların, tapelerin ortaya dökülüşünden bir yıl geçti.
17-25 Aralık Yolsuzluk ve Hırsızlık Haftanız kutlu olsun!

ÇAVUŞOĞLU

Bir TV programında “Ne albaylar, ne generaller kucağımdan geçti” diyen Çavuşoğlu’na TSK ‘dan bir tepki gelmedi.

Gnkur. sadece komuta kademesine yönelik sözlerle mi ilgilenir?

Kurumsal değerlere sahip çıkma görevi yok mudur?

PAZARTESİ İĞNELERİ

ÇÖP

Çöp vergisi %87 artırıldı. AKP gideceği yeri hazırlıyor…

KUTU

Fatih Terim Stadı’nı yapan Kalyoncu ve ASL İnşaat şirketlerine ihale bedelinden 55 milyon TL fazla ödenmiş. Fark kimin kutusunda?…

TLB

TLB, Laik – Bilimsel ve Milli eğitim için Gençlik Kurultayı” topladı.
AKP gericiliğinin ilacı…

===========================================

Teşekkürler değerli dostumuz Naci Beştepe paşamız..

Sevgi ve saygıyla.
19.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Naci BEŞTEPE : ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 10 Aralık 2014


ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 10 Aralık 2014

portresi_kucuk

Naci BEŞTEPE

 



KÖPEK

TBMM’nde verdiği konferansta, Ömer Tuğrul İnançer adlı birisi,
Atatürk inkılabını (devrim) köpekleştirme olarak anlatmış.
Biz vatandaşlaşma anladık öyle olduk, İnançer de anladığı gibi olmuş…

ALERJİ

Davutoğlu, ”Nedir bu Osmanlıca alerjisi anlamıyorum”
Biz, sizlerin TÜRK alerjinizi anlıyoruz…

ŞEREF

Devlet temsilcileri Kandil’e teröristin ayağına gönderiliyor.
“Şeref” ten söz eden kimdi?…

MERKEP

RTE, ”Kitap yüklü merkeplere değil, kitabın içindekini sindirenlere ihtiyacımız var”
Kitabı bombadan tehlikeli görmeyen yöneticilere de…

BİNDİRİM

Bakan YILDIZ,  Rusların doğal gaza yaptığı indirimin halka yansımayacağını açıkladı.
Bindirim olsa yansırdı…

ORWEL

Alev Alatlı RTE’ye, “George Orwel olsa sizi alkışlardı.”
İsabet. O’nun 1984’te yazdıklarını Türkiye’de gerçekleştirdi…

MAKUL

Polis makul şüphede arama yapabilecek.
Vatandaş makul polisi nerde görecek?…

BEDELLİ

Başbakan “Fakir çocuğun askerlik yapması, zengin çocuğunun bedel ödeyerek yapmaması olmaz” , RTE de “Birileri nedense bu konuyu kaşıyor” demişti.
Sözleri gerçekleşti. Bedelli geldi…

KARMA

Eğitim Bir-Sen karma eğitime son verilmesini istedi.
Yobazlığa son verilmesini mi isteyecekti?…

SUÇLU

Meclis Araştırma Komisyonu Soma’da suçlu bulamadı.
Aradı mı?…

ŞAŞA

Hülya Avşar, Kaç-Ak Saray’ı şaşalı bulmamış.
Gene yalamış…

ELDEN

Eski Bakan Çağlayan, saatin parasını elden ödediğini söyledi.
Komisyon ve şapkam inanır…

KİM?

“Var mı öyle yirmi beş kuruşa beş simit yaaa!”  sözü kime yakışır?

  1. Simit fırıncısına,
  2. Seyyar simit satıcısına,
  3. Köprüaltı çocuğuna,
  4. Bir cumhurbaşkanına…

DÜRÜST

Başbakan Davutoğlu, Gnkur. Bşk.nın basına açıklama yapamayacağını söyledi.
Başbakan halka ve Gnkur. Bşk.’na karşı dürüst olmalı mı?…

BİNGÖL

Türkücü Yavuz Bingöl RTE’yi, RTE O’nu savundu.
Bingöl’ün babası ve ağabeyi kabağı oydu…

ANLAMAK

Haluk Bilginer Atatürk milliyetçiliği” ni anlamamış.
Yaşı küçük, aceleye gerek yok…

BULUŞMA

RTE, Cumhuriyet düşmanı İBDA/C lideri Salih Mirzabeyoğlu ile görüştü.
Ortak yanları vardır…

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Hüsnü Merdanoğlu : DERSİM’den DERS ALMAK…

 

Dostlar,

Aşağıda yazdıklarımızı 24 Kasım 2014 günü yineleyerek bu dosyayı güncelliyoruz..

Başta hükümet ve Başbakan Davutoğlu olmak üzere herkesi sorumlu davranmaya
ve siyasal sömürü (istismar) kaynağı olarak kullanmamaya;
böylesi davranıştan “utanmaya” çağırıyoruz.

“Dersim modern bir Kerbeladır..” sözü, Başbakan Davutoğlu adına büyük bir ayrıştırma, provokasyon olarak kaydedilmiştir.

Davutoğlu bu ağır hatasından ne zaman utanır bilemeyiz ama
toplumsal barışı kundakladığını dileriz hızla fark etsin ve rotasını düzeltsin.

Haydi RTE‘yi mazur görelim.. (Görülmez ya!?)

Başbakan Davutoğlu Boğaziçi gibi seçkin bir üniversitede siyasal bilimler –
uluslararası ilişkiler (ve Ekonomi) okumuş, bu alanda Profesör olmuş bir kişi.. Kendisinden kamil bilim insanı davranışı beklemek hakkımızdır;
kendisinin de bu yönde davranmak boynunun borcudur.

Neydi Alevi – Bektaşi inancının özü : Eline (İline) – Beline – Diline sahip ol!

Her kim ki bu ilkeye uyar; önce kendini kurtarır..

Sevgi ve saygı ile.
24 Kasım 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

DERSİM’den DERS ALMAK…

PORTRESI_husnu_merdanoglu
Hüsnü Merdanoğlu

 

 

Dostlar,

Kardeşimiz araştırmacı – yazar Sn. Hüsnü Merdanoğlu‘nun önemli bir kitabını,
2014’ün kritik topludurumuna (konjektürüne) paldır küldür sürüklenirken
paylaşmak istiyoruz :

  • DERSİM’den DERS ALMAK…

İlgi ve bilginize sunarız…

Dersim'den_Ders_Almak_Husnu_Merdanoglu_kitabi
Bu çalışma;
Dersim konusu Alevilik sorunu mudur?

Yoksa Alevilikle doğrudan ilintili olmayan etnik bir konu mudur?

Dersim harekâtı, bir ayaklanma sonucu mudur?

Dersim olaylarının günümüz ayrılıkçı girişimleri ile benzerlikleri nelerdir?

Dersim harekâtında Atatürk’ün etkinliği nedir?

gibi soruların, yansız bir yaklaşımla ve belgelere dayanılarak yanıtlanması,
konunun özenle incelenip, geçmişte yaşanılanlardan günümüz ve gelecek için
kimi derslerin çıkarılıp deneyimlerin kazanılmasına yardım amacıyla yapılmıştır.

Osmanlı yönetimi Mondros Mütarekesi‘ni kabul etmekle, hem Osmanlı’nın sonunu getirmiş hem de Sevr Antlaşması dayatması ile karşı karşıya kalarak,
emperyalist güçler tarafından Anadolu’nun bölüşülmesine zemin hazırlamıştır.
Bu bağlamda, Anadolu’nun paylaşılması yanında Ermenistan ve
Kürt devletlerinin kurulmasını da kurgulayan egemen güçler
,
etnik ayrımcılığı kışkırtmışlardır.

İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe’un 9 Temmuz 1919 ve 21 Temmuz 1919’da hazırlayıp Londra’ya gönderdiği rapordan:

  • “Binbaşı Noel, Abdülkadir ve Bedirhanoğulları ile görüştü. Abdülkadir satın alındığı takdirde güçlük çıkaramaz. Binbaşı Noel, Kürt şefleriyle görüşbirliğine varırsa, bundan büyük yararlar sağlayacağını söylüyor. (…) Kürtler henüz
    Mustafa Kemal‘e karşı ayaklanmadı. Noel bunu başarabileceğinden emin.”

İngiliz Yüksek Komiserliğinin görevlisi Hohnel’in Sir Tilly’e gönderdiği
21 Temmuz 1919 tarihli rapordan:

  • “Türkleri zayıflatmak maksadıyla, Kürtleri Türklerden dikkatli ve temkinli bir şekilde kopartmanın iyi bir fikir olduğu…”

İngilizlerin İstanbul’daki Yüksek Komiser Yardımcısı Amiral Webb’in,
Dışişleri Bakanı Lord Curzon‘a 19 Ağustos 1919 günü gönderdiği rapordan:

  • “Amerika, Trabzon ve Erzurum’u içine alan Ermenistan’ı himaye edecek;
    geri kalan dört il ise Kürt devleti olarak İngilizlerin himayesine bırakılıyor.”

İngiliz ajanı Kindston’un 28 Kasım 1919 tarihli raporundan:

  • “Kürtlere ne kadar inanmasak da onları kullanmamız
    çıkarımız gereğidir.”

*****

Eşe – dosta ve de “ilgilisine” armağanlık..

İbretlik..

Bir kez daha teşekkürler Sn. H. Merdanoğlu ve 2014’te yeni ürünler dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile.
30 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

“Ruh Sağlığı Yasası-Çok Geç Olmadan”

“Ruh Sağlığı Yasası-Çok Geç Olmadan”

  • Kampanyanın muhatabı: Sağlık Bakanı Dr. Mehmet MÜEZZİNOĞLU

Dostlar,

Toplum Ruh Sağlığı, sağlık sorunları bütünü içinde görece önemli bir pay alıyor.
Ve bu pay yine görece sürekli artmakta.
Son yıllarda, Dünya Bankasınca (DB) önerilen DALY (Hastalık Yükü – Disability Adjusted Life Year) ölçütüne dayalı irdelemelerde ilk 10 önemli sağlık sorunu içinde hep yukarılara tırmanmakta..

DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) 2001 Dünya Sağlık Raporu (World Health Report), doğrudan Dünya ruh sağlığı sorunlarına ayrılmış durumda..

Aşağıdaki tabloda 1999’da DALY yüküne göre 5. sırada yer alan
Unipolar Majör Depresyon, öngörülere göre 2020’de 2. sıraya tırmanacaktır.
Yine 1999’da en yüksek DALY kaynağı 15 neden arasında yer almayan
“Şiddet” (Violence), 2020’de en büyük 12. DALY kaynağı olabilecektir.
(DALY : Hastalık – yaralanma nedeniyle erken ölüm yüzünden yitirilen yaşam yılları +
bu nedenlerle engelli yaşanan yıllarına dayalı bir modern bir sağlık ekonomisi ölçütüdür)

DALY2

 

Keza, aşağıdaki çizime göre de nöro-psikiyatrik bozuklukların 4 ana DALY kaynağı içinde payı, 30 yıl içinde (1990… 2020) % 9’dan %14’e yükselebilecektir (DSÖ – WHO).

DALY1
Biz de konuyu sürekli işlemekte, Tıp Fakültesinde eğitimini vermekteyiz.

Bu sitede Toplumsal Ruh Sağlığı / Community Mental Health
b
aşlığı altında kapsamlı bir power point sunumunu bulabilirsiniz.
(http://ahmetsaltik.net/2012/05/21/toplumsal-ruh-sagligi-community-mental-health/)

Bugün ülkemizde 500 binden çok ağır derecede, en az 6-7 milyon da
sağaltım gerektiren, orta ve hafif şiddette ruhsal bozukluk tanısı alabilecek kişi olduğu
kestirilmektedir. Bu kişilerin hastalıklarına tanı konamaması ve sağaltımlarının
gecikmesi yalnızca tıbbi değil, sosyal ve ekonomik yitiklere de yol açabilmektedir.
(Türkiye Cumhuriyeti Ruh Sağlığı Politikası. Sağlık Bakanlığı TSH Gn. Mdl. 2006
http://temelsaglik2.saglik.gov.tr/dosya/Yayinlar/tcruhsag.pdf, 25.05.10)

*****

Uzun yıllardır Türkiye’de ULUSAL RUH SAĞLIĞI YASASI çıkarılması istenmektedir. Ancak son 20 yılda ciddi çabalara karşın TBMM önüne böylesi bir yasa siyasal iktidarlarca getiril(e)memiştir.

Vize’den duyarlı bir yurttaşımız (Astronomi eğitimi almış..) sorunu bir kez daha göndeme taşıyor.. Ne var ki Türkiye ateş çemberinde..

Asıl sorunlarına dönük enerji harcayamıyor. Kendi başına sardığı sorunlarla boğuşuyor AKP iktidarı.

Arada Orta Vadeli Program 2015-17 (OVP) birkaç gün önce açıklandı;
ertelenebilir yanı yoktu. Bir de ileti verilecekti iç – dış çevrelere;
“Biz duruma egemeniz.. gündem elimizde, tüm sorunlarla uğraşıyoruz..” gibisinden.
OVP tam bir acı reçete ve ekonomik çöküş ve tutarsızlıklar… metni, o başka..

Evet, biz de Türk Psikiyatri Derneği’nin yılllardır süregelen kurumsal çabasına ve
Sn. İlhan Vardar’ın çağrısına katılıyoruz :

  • “Ruh Sağlığı Yasası-Çok Geç Olmadan” !..

Web sitemizde yer alan Toplumsal Ruh Sağlığı / Community Mental Health
b
aşlığı altında kapsamlı power point sunumunu incelemenizi diliyoruz..
(http://ahmetsaltik.net/2012/05/21/toplumsal-ruh-sagligi-community-mental-health/)

Ve son olarak, Türkiye’nin karmaşaya sürüklenen ortamında, Başbakan Davutoğlu’nun verdiği sözü unutmayarak, son derece gerileyen Akademisyenlerin ücretlerinin mutlaka ve hızla iyileştirilmesini (15 Ekim’e yetiştirileceğini Başbakan belirtmişti..) bekliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
10 Ekim 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=================================================

“Ruh Sağlığı Yasası-Çok Geç Olmadan

 

Başlatan Kırklareli, İlhan VARDAR


Her kırk saniyede dünyada bir kişi intihar ediyor!

Siz bu satırları okurken; bir kişi intihara hazırlanıyor olabilir ya da bu açıklamaları okuduğunuz dakikalar içinde kaç kişinin intihar (özekıyım) ettiğini varın siz hesaplayın.
İntihar eden insanların çoğunluğu akıl hastasıdır. Anoreksiya, major depresyon,
iki kutuplu bozukluk (manik-depresif hastalık), şizofren ve sınırda kişilik bozukluğu

en sık görülenlerdir.”

Bu duygu halini bir düşünün, tabulara, dine (en büyük günah intihar), kadere,
toplumsal baskıya karşın bir insan canına kıymayı nasıl düşünebilir ?

Daha da önemlisi son 30 yılda intihar edenlerin %440 artış göstermesi, son 10 yılda ise 25 000 insanımızın intihar sonucunda yaşamını yitirmesi olayın ürkünçlüğünü (vahimliğini) daha da artırmaktadır ki; bu oran belirtilen yıllardaki trafik kazalarında yaşamını yitirenlerin nerede ise yarısına ulaşmaktadır. Özellikle uzmanların belirttiğine göre dünyada intiharların en çok görüldüğü kümenin 15-24 yaş aralığındaki kuşak olması konunun önemini daha da büyütmektedir.

Çoğu psikiyatrik bozukluğun kesin nedeni bilinmemektedir. Uzmanlar psikiyatrik bozuklukların genetik veya kalıtsal eğilimleri bir tetikleme olayı birleşimi (kombinasyonu) sonucu olduğunu düşünüyor.

Ve tıp artık bu rahatsızlıkların bir akıl hastalığı, ruh hastalığı olmadığını, beynimizdeki enzimlerin düzensizliği ile ilgili olduğunu söylemektedir. Öbür genetik fiziksel rahatsızlıklar gibi kesin tedavileri olmamakla birlikte, beyin hastalıklarının denetim altına alınabileceğine inanıyor. Beyin hastalıklarının denetim altına alınabilmesi ve hastayı günlük yaşama döndürüp, topluma kazandırabilmesi tüm ülkelerin en birincil gündemi olması gerekmektedir.

Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan ‘Ruh Sağlığı Eylem Planı’ açıklandı.
Türk nüfusunun ruh sağlığına ilişkin ilginç veriler, saptamalar ve önerilerin yer aldığı plan, 2011-2023 tarihlerini kapsıyor. Planın en önemli ögelerinden biri artık Avrupa’nın kimi ülkelerindeki gibi Türkiye’de de toplum temelli ruh sağlığı modelinin uygulanacak olması. TÜRKİYE’NİN RUH SAĞLIĞI PROFİLİ Eylem Planı‘nda ruh sağlığına ilişkin yer alan verilerde şunlar ön plana çıkıyor:

– Türkiye’de nüfusun %18’i yaşam boyu bir ruhsal hastalık geçiriyor.
Çocuk ve ergenlerde klinik düzeyde sorunlu davranış oranı %11.

– Ruhsal hastalığı olan 6 kişiden yalnızca 1’i yardım arıyor.

– Kardiyovasküler hastalıklardan sonra %19 ile 2. sırada psikiyatrik hastalıklar bulunuyor.

– Hastalara ayrılan yatak sayısı toplam 7356. Avrupa’da her 100 bin kişiye 8 akut psikiyatri yatağı düşen İtalya’dan sonra 100 bin kişiye 10 psikiyatri yatağı ile
Türkiye 2. en az yatak sayısına sahip ülke.

– Türkiye’de Mart 2011’de etkin olarak çalışan 1625 Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı hekim bulunuyor. Bu kişilerin 862’si Sağlık Bakanlığı, 277’si üniversitelerde çalışırken 486 Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı özel sektörde hizmet veriyor.

– 100 bin kişiye düşen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı sayısı 2,20. Avrupa Birliği’nin 15 ülkesinde 100 bin kişiye ortalama 12,9 ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı düşüyor.”

Kimi hastanelerin içler acısı durumu yansıtıldıktan sonra alınacak önlemler ve
yapılacak olan işler sıralanıyor.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), dünya genelinde akıl sağlığına ilişkin bilinmesi gereken temel noktalar, rakamlar ve istatistikleri 10 başlık altında toplayarak üye ülkelerin dikkatine sundu.

WHO’nun Akıl Sağlığı Raporunun en önemli sonuçlarından biri fiziksel olmayan rahatsızlıklardan dolayı acil servislere başvuruların son on yılda %5 artarak % 6’dan % 11’e yükselmesi ve dünyada psikiyatri hastalarına yönelik insan hakları ihlallerinin çok yaygın olması.

İhlallerin başında fiziksel şiddet, ayrımcılık, temel gereksinimlerin ve mahremiyetin görmezden gelinmesi olarak belirtilmiştir. Çok az ülkede akıl hastalarının haklarını
net biçimde güvence altına alan yasal düzenlemeler bulunduğu ise özellikle vurgulanmıştır.

Evet yapılacak işler arasında Bakanlık yasal düzenlemelerden sözetmiyor. Sözedilenler hekim sayısının, hastane sayısının artması, mobil hizmetlerin gelmesi üzerinedir.
Peki yasal düzenleme olmadan bunlar nasıl gerçekleşecek?

Bu arada Türkiye Psikiyatri Derneği‘nce 1999’da başlatılan, 2002’den bu yana kezlerce Sağlık Bakanlığı’ndan ilgililere sunulan  Ruh Sağlığı Yasası‘nın gerçekleşmesi yönünde çalışma olmadığı gibi, Kasım 2006’da Meclis gündemine de yansıtılan kampanyalar ve Derneğin hazırladığı Ruh Sağlığı Yasa taslağı ne yazık ki
göz ardı edilerek görmezlikten gelinmektedir.

Türkiye’de ruh sağlığına toplam sağlık bütçesinin %1’inden daha az pay ayrıldığı kestirilmektedir. Son beş yılda ise ülkemizde antidepresan kullanımı %65 artmıştır. Büyük çoğunluğunun bilinçsiz biçimde tüketilmesi, var olan psikiyatrik rahatsızlıkların tetiklenmesine neden olmakta ve sorunları daha da içinden çıkılmaz duruma getirmektedir.

“Ruh Sağlığı Yasası-Çok Geç Olmadan” 

Yasa Çalışmaları sürerken öncelikli olarak;

1- Bu tür rahatsızlıkların tedavileri ve ilaçları, tanı ve denetim altına alınması süreci
çok pahalıdır. Ve sağaltımın sürekliliğinin önemi de düşünülürse, ülkemiz ekonomik koşulları göz önüne alındığında, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) desteğinin hemen hemen hiç olmaması, aileleri tedaviden vazgeçirmekte ve hastalar yazgılarına
terk edilmektedir. SGK özel hastanelerle birçok anadal için sağlık anlaşmaları yaptığı halde, özel hastanelerin birçoğunda psikiyatri klinikleri ile anlaşma yapmamaktadır.
Ayrı bir boyutta sözde aynı çatı altına toplanan SGK farklı uygulamalar yapmaktadır. Özel sigorta ve Vakıf’lara üye olan hastalar bir ölçüde de olsa özel hastanelerin psikiyatri kliniklerinden yararlansa bile, Devlet memurları bu haktan yoksun bırakılmaktadır. SGK tüm vatandaş için desteği artırmalı ve farklı uygulamalar yerine eşit uygulamalar getirmelidir. Ayrıca SGK normal koşullar altında alınması gerekenden yüksek ücret isteyen ve ödeme yapıldıktan sonra herhangi bir hak ileri sürülmeyeceğine ilişkin hastalara imzalatılan belgeleri gerek özel gerek vakıf hastanelerinde denetim altına almalı ve durum yasadaki gibi  işlemelidir.

2- Hastaların hekime (Psikiyatr) ulaşamaması, aslında yukarıdaki madde ile
bir bütün oluşturmaktadır. Devlet ve özel hastanelerin birçoğunda psikiyatr servisi bulunmamakta, üniversite hastahaneleri ise çok yoğun olduğu için yeterli olamamaktadır. Şöyle örneklersek, bu rahatsızlıklardan Manik Depresyon ve
Şizofreni
türü olanların tanısı ve hekimin sürekliliği çok önemli olduğu halde,
Devlet Hastahanesine başvuran hasta depresyon tanısı ile gönderilip depresyon ilaçları ile tedaviye çalışılmaktadır. Dolayısı ile depresyon ilaçları kimi rahatsızlıkları tetiklediği için hastada belirtiler düzelmediğinden, kendisi ve yakınları tedaviden vazgeçmekte ve yine yazgılarına terk edilmektedirler. Hasta ve yakını pes etmeyip yeniden gittiğinde
bu kez bir başka sorun çıkmakta karşımıza. Farklı bir hekimle karşılaşmak.
Çünkü bu konuda sağlıkta merkezi bir bilgi sistemi bulunmadığı için,
hekimlerin değişikliği bu kez tanının konulamamasına ya da sağaltım (tedavi) sürecini zora sokmakta ve hastaya yararlı olamamaktadır.

3- Son yıllarda gün geçmiyor ki bir kadın öldürülmesin. Kadın cinayetleri,
çocuk istismarı
, çocuk ve büyüklere cinsel istismar ve taciz (mobbing – yıldırı) konularında da bu tür rahatsızlıkların etkili olduğunu düşünüyorum. Özellikle ülkemizin akıl sağlığı konusunda gün geçtikçe kötüleşmesi ve bu olayların son yıllardaki artışı ile bir koşutluk (paralellik) gösterdiği düşüncesine sevk etmektedir insanı.
Örneklersek, Manik Depresif bir hastanın manik dönemlerinde cinselliğe daha çok ilgi göstermesi, makyajını abartılı yapması, seksi giysilere yönelmesi, özgüveninin
artış göstermesi ve eşe, aileye karşı çıkması özellikle hasta kadınsa bir Türk erkeği “namusum için öldürdüm” diyebilmektedir. Dolayısı ile bir Meclis Araştırma Komisyonu kurularak bu tür olgularda mağdur ve sanığın psikiyatrik durumları incelenerek daha sağlıklı bilgilere ulaşılabilir ve geç kalmadan önlem alınabilir.
Doğal ki, tüm olgular için aynı savda bulunmasam da, birçoğunda etkili olduğunu düşünüyorum.

Bu geçici önlemler ivedilikle (acilen) alınırken

“Ruh Sağlığı Yasası-Çok Geç Olmadan” !

**************

Bu dosyanın tümünü pdf olarak indirmek için lütfen tıklayınız..

Ruh_Sagligi_Yasasi_hemen

RTE Bam teline dokundu…


Dostlar
,

RTE’nin kafası işte böyle “tuhaf” – kendine özgü çalışıyor..

Zorunlu “Din Bilgisi ve Ahlak Kültürü” derslerini bir mezhebin (Sünnilik) öğretisini milyonlarca çocuğun beynini yıkayarak dayatma amaçlı kullanımı karşısında
insanların isyanını olabildiğince çarpıtıyor. Kuran’da salt tebliğ ile sınırlanmasına
karşın, bizim İslamcılar beyin yıkamak için ne gerekse yapıyorlar. Bu zorunlu derslerin “Din Bilgisi ve Ahlak Kültürü” ile zerre ilgisi kalmadı. Artık uzatmanın ve kıvırtmanın anlamı yok, zamanı da geçti. AİHM kararı çok net, derhal uygulamak ve
bu İslami faşizme son vermek gerekiyor..

Durum böyle iken, Başbakan Davutoğlu “Camide uygulamalı din dersi” salvosu ile “en iyi savunma saldırıdır” taktiğini kullanmakta, RTE ise bilerek ya da bilmeyerek tümüyle akıl ve mantık dışı bir kıyaslama ile Kimya – Matematik – Fizik dersleri ile Sünni İslamın ideolojik aletine dönüştürülen “Din derslerini” karşılaştırma garabeti sergiliyor.

Tanrı bu ülkeye yardım etsin..
Dileriz sağduyu egemen olsun..
Bunlar AİHM kararlarını bile deveye hendek atlatarak görmezden geliyor ve
kasten uygulamıyorlar. Peki bu davranışın adını ne koymalı??

Bu dayatmanın adı, siyaset bilimi literatürtünde – terminolojisinde apaçık
İSLAMİ FAŞİZMDİR.. Din faşizmidir! Kuran ve Peygamber dışlanmış,
AKP’nin ilkel – ideolojik – akıl dışı, vahşi Vahhabi yorumu ŞERİAT 80 milyonluk ülkeye Devlet zoruyla dayatılmaktadır.

Türkiye Avrupa Konseyi‘nin kurucu üyelerindendir ve AİHM’nin yargı yetkisini uluslararası hukuka göre kabullenmiş bir ülkedir.

Zırva tevil götürmez..

AİHM’nin bu kararını uygulamamanın önce AKP’ye,
sonra da ülkemize ağır faturası olur.

AKP aklını başına almalı, ya da sağduyulu AKP’liler partinin sapkın – hukuk tanımaz rotasını bir an önce düzeltmelidirler.

Hukuk tanımaz iktidarlar dünyanın her yerinde meşruluklarını yitirirler ve yurttaşların direniş, giderek isyan hakkı doğar.. Bunlar da AKP’yi tam takım süpürür, tarihin çöplüğüne atar, ya da Atlantik ötesi bildik deyimle “deliğe süpürür”..

AKP, yaygın halk kitlerlerini karşısına almayı durdurmalıdır.
Cumhuriyetin temel değerleri ile bilinçl, kavgasına son vermelidir.
12 yıldır sürdürülen bu yıkıcı politikalar artıkduvara dayanmıştır.
Milyonlar burnundan solumaktadır.. Bir yandan yoksullaştırıcı ekonomi politikaları,
bir yandan muazzam yolsuzluklar, bir yandan demokrasi – insan hak ve özgürlüklerinin rafa kaldırılarak giderek koyulaşan faşist – dinci kuşatma toplumu patlama eşiğine taşımıştır.

AKP’ni akillerine – yerli / yabancı danışmanlarına – başdanışmanlarına ve de sağduyulu – vatansever tabanına bir kez daha çağrımızdır.

Basıncı düşürün, tansiyonu indirin.. İç barışı dinamitlemeyin..

Duyuyor musunuz, baskıcı yönetime son verin;
Cumhuriyetin temel değerleri ile barışık olun..

Cizre’de yakılan Atatürk heykelini hemen onarın ve
sorumluları derhal adalete teslim edin..

Sayın Prof. D. Ali Ercan’ın yazısı aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
30.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================================

Ölürsem görmeden Millette ümid ettiğim Feyzi
Yazılsın seng-i Kabrime Vatan mahzun, ben mahzun
Namık Kemal

RTE Bam teline dokundu…

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

  • “… Yurdumuzu, Dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız.
    Milli kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız… Çünkü,
    Türk milleti, milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir…”

    Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
    Ankara, 29 Ekim 1933 (10. Yıl Nutku)

************************

DİN Mi,  BİLİM Mİ?

Bu soru 17. yüzyıldan başlayarak Avrupa’daki Laiklik anlayışını netleştirmişti. Laiklik Demokrasinin olmazsa olmazıdır. Laiklik yalnızca farklı inançlara saygılı olmak veya hoşgörü göstermek değil, hiçbir inancın toplumun ortak yaşamına
“Kural Koyucu” olmaması demektir.

Değerli arkadaşlar, 

RTE okullarda zorunlu Din Dersi eleştirisine karşı “Peki, Matematik, Fizik, Kimya niye zorunlu?” diyerek yaşamın en anlamlı(!) en önemli(!) söylevini verdi.
Buna, eskilerin deyimiyle “baklayı ağzından çıkardı” denebilir.
Evet, RTE kafa yapısını, ufkunu ve hedefini bu sorusuyla açıkça ortaya koymuştur…

Bir zamanlar, “Elhamdülillah şeriatçıyım” diyerek 1994’te İstanbul Belediyesinden kalkan “Demokrasi Treni”ne binmiş ve sonunda, Muhalefet Parti yönetimlerinin beceriksizliği ve de 6 milyon “duygusal muhalif” seçmenin boykotu sayesinde Çankaya’ya çıkmış olan RTE, hayalindeki ana hedefine doğru ilerlemektedir;

“Anadolu İslâm Devletleri Federasyonu”

Evet, açıkça söylensin veya söylenmesin, hatta inkâr edilsin, gidişat bu yöndedir.
Hedef Orta çağ karanlığına iyice çekilmiş, şeriatla (dinsel hukukla) yönetilen muti, mazbut ve âbid bir toplum (Türkçesi sürü) yaratmaktır…
Pozitif bilimlere, çağdaş sanatlara, teknolojiye hiçbir katkısı olmayan,
Ülkesini ipotek ederek, yaşam kaynaklarını satarak, Emperyalizmin tüketici pazarı halinde asalak yaşamına sürdüren amorf (AS: şekilsiz) bir halk yığınıdır
bu gidişatın sonu.

 ***

Değerli arkadaşlar,

Hep söyleyegeldim, Demokrasi, özellikle bir dinci partinin tek başına iktidara geldiği durumlarda, sistemin Şeriata dönüşmesine olanak verecek zayıflığı bünyesinde taşıyan bir sistemdir.

Gerçek demokrasi aslında tek ses, tek parti değil, ama bir koalisyondur…

Ülkedeki değişik çıkar kğmelerinin, farklı düşüncelerin uygarca uzlaşarak bir arada yaşam biçimidir. Tek partili iktidarlar gelişmemiş ülkelerde ister istemez otoriter-diktacı yönetimlere dönüşür, Faşizme yol açar. Şeriat da Faşizmin daha ilkel hali, Orta çağ versiyonudur… Demokrasiden Şeriata geçmek mümkündür, ama Şeriattan Demokrasiye geçiş mümkün değildir.

Avrupa ülkelerinin çoğu Endüstri Devrimiyle birlikte Aydınlama Çağında,
yani bilim ve teknolojinin insan yaşamında ağırlıklı yol göstericiliğinin başladığı
19. yüzyılda Hıristiyan şeriatından zar zor kurtuldu. Bugün uygar Dünya  22. yüzyıla önde girmek yarışı halinde iken, Mustafa Kemal‘in bir zamanlar imrenilerek bakılan ama şimdilerde Uygar Dünya tarafından dışlanmış Ülkesi, ne yazık ki yanlış yolda, İslami Şeriat batağına saplanmak üzeredir.

Kaygılarımla. æ