Etiket arşivi: 15 Temmuz darbe girişimi

“Fethullahçı Yapılanma ve Sağlık” Panel Duyurusu

Ankara Tabip Odası

“Fethullahçı Yapılanma ve Sağlık” Panel Duyurusu

Değerli Meslektaşımız;

15 Temmuz darbe girişiminden sonra kamu kurumlarında ve çeşitli vakıf üniversitelerinde “Fethullahçı Terör Örgütü/PDY” ile ilişkisi olduğu gerekçesiyle çok sayıda kişi açığa alındı ve kamu görevinden men edildi.

Kurumlar açısından son derece yıpratıcı ve tehlikeli olan bu süreç, kamuda görevlendirmelerde liyakat ve hakkaniyet dışında bir ölçüt olmaması gerektiğini bir kez daha göstermiştir.

Liyakat dışı yollardan kadrolaşmaların en çok zarar verdiği sağlık sektöründe böyle bir sürecin tekrar etmemesi amacıyla Ankara Tabip Odası olarak

  • “Fethullahçı Yapılanma ve Sağlık”

başlığıyla bir panel düzenlenmesi planlanmıştır. Panelimizde Gülen Cemaati ve benzeri örgütlerin devlet kurumlarında ve sağlık sektöründe örgütlenme biçimleri ve mücadele yolları masaya yatırılacaktır.

28 Eylül 2016 günü Türk Tabipleri Birliği’nde gerçekleştirilecek olan toplantıya katılımınızı bekleriz.

Saygılarımızla.

Ankara Tabip Odası

Yer      : Türk Tabipleri Birliği Toplantı Salonu
Tarih   : 28 Eylül 2016 Çarşamba, saat 18:00
Adres  : Şehit Daniş Tunalıgil Sok. GMK Bulv. No:2 Kat:4 Maltepe-Ankara
Afiş için tıklayınız
Web sitesine yönlendirme

===========================================

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Türk Tabipleri Birliği‘ne bu girişimleri için teşekkür ederiz.

Dileriz PKK – FETÖ/PDY ilişkileri de gündeme getirilir??

TTB’nin Batı maşası bölücü terör ve suç örgütü PKK karşısında net tutum alması gerek..

ATO Başkanına, ATO ve TTB’ye aşağıdaki e-iletiyi yolladık :

*****
Sevgili arkadaşlar,
Sevgili Vedat, (ATO Başkanı)

İyi yaptınız by paneli düzenlemekle.. PKK – FETO bağları da konuşulur dilerim..
TTB, kesin olarak PKK’ya destek anlamına gelebilecek en dolaylı davranıştan bile uzak durmalı. Emperyalizmin maşası kanlı bölücü örgütü tüm eylemleriyle kesinkes dışlamalı..

Halihazırdaki TTB politikasının sürdürülebilirliği yok ve örgütümüzün başına, korkarız,
endişe ederiz ki sorunlar açabilir.. Sözlerimiz hiç ama hiç yanlış anlaşılmasın..
Önü – arkası, iması, başkaca mesajı yok..
Yalın bir kaygı ve istenmeyen sonuçlardan sakınılması dileği..

*****

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Tabip Odası Üyesi
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

EĞİTİM İŞ : KHK DÜZENLEMESİ İLE İHRAÇLAR HAKKINDA

KHK DÜZENLEMESİ İLE İHRAÇLAR HAKKINDA

 KHK DÜZENLEMESİ İLE İHRAÇLAR HAKKINDA

1 Eylül 2016 tarihli 1. Mükerrer ve 2. Mükerrer Resmi Gazetede 672, 673, 674 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameleri yayımlanmıştır. 672 sayılı KHK kapsamında, daha önce görevden alınan kamu personelinden bir kısmı kamu görevinden çıkarılmıştır. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra demokratik düzene karşı yapılacak her türlü girişimin, her türlü darbenin tereddütsüz karşısında olduğumuzu dile getirmiş, devletin içine sızan (AS: sızdırılan!) cemaat ve tarikatlar dahil tüm paralel yapıların, devletin tüm kılcal damarlarından kökünün kazınmasının zorunlu olduğunu vurgulamıştık. Siyasal iktidar ve idari makamlar da bu tasfiye sürecinde çok titiz davranılacağı, kurunun yanında yaşın da yanmasına müsaade edilmeyeceği ve tüm işlemlerin hukuk kuralları çerçevesinde yürütüleceğini ifade etmişlerdir. Sendikamızca Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan görüşmelerde de aynı husus vurgulanmış, en yetkili ağızlardan hassasiyetle gerekli işlemlerin yapılacağı ifade edilmiş, suçsuz, mağdur kimseler varsa yapılacak adil soruşturma süreçlerinden sonra görevlerine kesin olarak iade edilecekleri ifade edilmiştir.
Ancak görünen odur ki, 672 sayılı OHAL KHK’si ile kamu görevinden çıkarılan kişiler hakkında yürütülen soruşturmalarda beklenen hassasiyetin gösterilmediği, hukukun evrensel ilkelerine riayet edilmediği izlenimi hasıl olmuştur. Hakkında soruşturma yürütülen kişilerin savunmalarının alınmadığı, gerekçe sunulmadığı, hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte delillerin var olup olmadığına bakılmaksızın kamu görevinden çıkarma işlemlerinin tesis edildiği anlaşılmaktadır. Burada mağdur olduğunu düşünen kimselerin izleyebileceği hukuki yol hakkında da kısaca bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. İçinde olduğumuz Olağanüstü Hal düzeni ve söz konusu ihraçların bir olağanüstü KHK ile yapılmış olması durumu hukuken tartışmalı bir duruma getirmiştir.
Burada daha önce bir benzerini yaşadığımız 6528 sayılı yasa ile okul yöneticilerinin doğrudan görevden alınması süreci hatırlanmalıdır. O süreçte gerek görevden almalara karşı yapılan itirazlardan sonra açılan davalar, gerekse de doğrudan itirazda bulunulmaksızın açılan davalar esastan incelenerek karara bağlanmıştır. Bu doğrultuda mağdur olan kimseler öncelikle itiraz dilekçesi vererek kendine yönelik bireysel işlem tesis ettirdikten sonra dava yoluna gidebilecekleri gibi (Sendikamızca o dönem bu yol izlenmiş ve davaların görülmesinde hiçbir sorun da yaşanmamıştır); KHK hükmü neticesinde 01.09.2016 tarihi itibarı ile meslekten ihraç edilmesine karşı da doğrudan dava açabilecektir. İtiraz usulünün KHK hükümlerinde öngörülmemiş olmasının itiraza engel olmadığı, idari işlemlere karşı itiraz hakkı konusundaki genel kuralların burada da geçerli olacağını belirtmek gerekir. Bunun yanında hatırlatmak gerekir ki, o süreçte birçok idare mahkemesi yasa hükmü ile görevden alınmış olması nedeni ile ortada bir idari işlem olmadığı, dolayısıyla idari davaya konu edilemeyeceği yönünde kararlar vermişse de, Danıştay bu konuda bu davaların esasına girilmesi gerektiği yönünde görüşünü netleştirmişti. Yani doğrudan dava açma yolunun da mümkün olabileceği kanaatindeyiz.
Burada mahkemelerin kişilerin yargısal yollara başvurma hakkını ortadan kaldırmaya yönelik kararlar vermemesi gerektiğini ve davaların esasına girerek titiz inceleme yapması zorunluluğunu ifade etmek gerekir. Sonuç olarak mağdur olduğunu düşünenlerin bu yollara başvurabilmeleri mümkündür. Sonrasında da Anayasa Mahkemesi ve AİHM yolu açıktır. Belirtmek gerekir ki; paralel yapı üyesi olduğu iddiası nedeniyle kamu görevinden çıkarılan MEB personeli arasında Sendikamız üyesi yok denecek kadar az sayıdadır. Ancak edinilen bilgiler, kesinlikle bu yapıyla ilgisi olmayan bir kısım kamu görevlilerinin de mağdur edildiği yönündedir. Demokratik kitle örgütü olma bilincimiz, sendikamız üyesi olsun olmasın, 1 kişinin bile mağdur edilmesine sessiz kalmaya imkan bırakmamaktadır. Kaldı ki, yürütülen soruşturmalarda evrensel hukuk ilkelerine riayet edilmemiş olması bu yapıyla mücadeledeki en büyük zafiyet olacaktır. Bu kurallara uyulmaksızın tesis edilen işlemler en nihayetinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınabilecek ve bu konuda açılan binlerce davada ülkemiz, yine vatandaşlarının cebinden çıkacak milyonlarca liralık tazminat ödemekle karşı karşıya kalacak ve ülkemiz yargı sisteminin evrenselliği yine tüm dünya nazarında zedelenecektir. Diğer yandan KHK’lar ile ilgili bir başka endişe de olağanüstü hal ile ilgisiz konuların KHK kapsamında devreye sokulması, yandaş, kayırıcı ve kadrolaşma faaliyetinin fırsat bilinmesidir.
673 sayılı KHK’nın 8. maddesinde, darbe sonrası geçici olarak görevinden uzaklaştırılanların görevine iadelerinde, mevcut görevlerine değil, başka görevlere iade edilebileceği yönünde bir hüküm göze çarpmaktadır. Tam bir keyfiyet ve kadrolaşma zihniyetinin ürünü bu hükmün gerekçesi izah edilemez. Paralel yapı üyesi olduğu iddiasıyla görevden el çektirilen personelin iade edilmesi bu yapıyla ilgisinin bulunmadığının tespit edildiğini akla getirmektedir. O halde bu yapıyla ilgisi olmayan kişiler mevcut görevlerinden neden alınmaktadır? Paralel Yapı üyesi olduğu düşünülüyorsa neden göreve iade edilmektedir? Ayrıca görevden almalar sadece Paralel Yapı üyesi iddiası ile değil, sosyal medya paylaşımlarındaki eleştiriler gerekçesiyle de gerçekleşmiştir. Bu nedenle eleştiri hakkını kullanan mevcut iktidara muhalif düşüncede olan kamu görevlilerinin de bu imkanla tasfiye edileceği endişesi yaygın kanaattir. Bu çelişkili uygulamanın kadrolaşma ve fırsat bilme dışında başkaca bir gerekçeyle açıklanması olanaksızdır.
Benzer şekilde 674 sayılı KHK’nın 2. maddesinde, Maarif Vakfı Kanunu’na eklenmek üzere, “Mütevelli heyetine ödenecek huzur hakkı ise Milli Eğitim Bakanı tarafından belirlenir”denilmiştir. Bu düzenlemenin Paralel Yapıyla mücadele ile ya da olağanüstü hal ile ne ilgisi vardır? KHK’ların amacı dışında kullanıldığının en açık örneklerinden olan bu düzenleme açıkça Anayasaya aykırıdır. Bir başka kabul edilemez düzenleme de 674 sayılı KHK’nın 2. maddesinde yer alan sözleşmeli öğretmen atamasıdır. Dershane ve etüt eğitim merkezlerinde çalışmış öğretmenlerin KPSS şartı aranmaksızın, sözlü sınav ile sözleşmeli öğretmen olarak atanmasına olanak tanınmıştır. Ülkemizde “atanamayan öğretmenler” başlığında sosyolojik bir gerçekliğin varlığı ortadayken, sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının yanlışlığını kezlerce ifade etmiş ve bu uygulamaya da dava açtığımızı duyurmuştuk. KHK ile söz konusu olacak sözleşmeli öğretmen atamasının da tam olarak fırsatçı bir anlayışın ürünü olduğunu belirtmek gerekir. Bunun da kabul edilmesi mümkün değildir.
  • AKP hükümetini ve Milli Eğitim Bakanlığı’nı tekrar uyarıyoruz    ;
Savunma hakkı tanınmaksızın kamu görevinden çıkarılanların itirazları dikkate alınarak durumları yeniden değerlendirilmeli, hakkında kesin, somut ve objektif deliller (AS: nesnel kanıtlar) bulunmayan kamu görevlileri görevlerine iade edilmelidir. OHAL KHK’lerinin amacı dışında, yasama organının yetkisinin gasp edilmesi ile kullanılmasından da vazgeçilmelidir.
Bundan sonraki süreçte mücadelenin daha keskinleşeceği ortadır. Eğitim-İş olarak demokratik ve meşru zeminde sendikal mücadelemizi daha da etkin sürdüreceğimizi vurguluyoruz.
MERKEZ YÖNETİM KURULU

====================================

Dostlar,

Yukarıdaki açıklamayı biz de bir EĞİTİM İŞ üyesi olarak onaylıyoruz. Ancak açıklamanın dilini çooook eski bulduk ve üzüldük.. EĞİTİM-İŞ, Atatürk Devrimlerini benimsemiş bir Sendika olarak, Dil Devrimi‘ne de bilinç ve kararlılıkla sahip çıkmalı..

Sevgi ve saygı ile.
16 Eylül 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
EĞİTİM İŞ Üyesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

HASUDER : 15 Temmuz darbe girişimi Cadı avına dönmemeli!

..HASUDER logosu

HASUDER :
15 Temmuz darbe girişimi Cadı avına dönmemeli!


Değerli Üyelerimiz,

Ülkemizde 15 Temmuz darbe girişimi ile devleti ele geçirmeyi amaçlayan FETÖ yapılanmasına karşıyız ve kınıyoruz.

FETÖ yapılanmasının devletten arındırılmasını destekliyoruz.

Buna karşın sürecin cadı avına dönüştürülerek bu yapılanma ile ilgisi olmayan, aralarında üyelerimizin de bulunduğu pek çok kişinin görevlerinden ihraç edilmesi kamu vicdanını yaralamaktadır.

Sürecin hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde, mağduriyetlerin önüne geçecek şekilde kısa sürede tamamlanmasını beklemekteyiz.

Bu kapsamda, 672 sayılı KHK ile görevinden uzaklaştırılan meslektaşlarımızın bir an önce görevlerine iade edilmesini bekliyor ve bu süreci yakından takip edeceğimizi beyan ediyoruz.

HASUDER Yönetim Kurulu

=============================================

Dostlar,

Kantarın topuzunun kaçırıldığı gözleniyor artık açık açık..
TSK daramadğın edildi ilk hedef olarak..
Amacını aşan düzenlemeler yapılıyor OHAL Kararnameleri ile..
Yasalarda değiliklik bile!
Oysa Anayasa Mahkemesi’nin kararlarından biliyoruz ki, OHAL Kararnameleri ile yasalarda değişiklik yapılamaz. Sonunda bir Bakanlar Kurulu (Yürütme) Kararnamesidir ve asıl Yasama yetkisi sahibi TBMM’nin çıkardığı yasaların üstünde bir hukuksal güce sahip olamaz OHAL Kararnameleri!

Tayyip bey hızla “aslına rücu” etmiş bulunuyor..

15 Temmuz’un üzerinden 1,5 ay geçmişken, kaçak saraydaki Yargı Yılı Açılışına son derece haklı gerekçelerle katılmayan CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu için “O beyefendi” nitemini kullanıyor ve “.. O’nun sözlerinin benim için bir kıymet-i harbiyesi yoktur..” türünden yersiz sözler ediyor. AKP Genel Başkanı psikolojisinden kurtaramadı kendisini. Devlet Başkanı gibi değil hala parti genel başkanı edasında. Kaldı ki bir parti başkanına da yakışmaz bu biçem (üslup)..

Yaratılan mağduriyetler bumerang gibi yarın geri döner..

AİHS uyarınca AİHM’nde açılacak davaların sayısını ve sonuçlarını düşünmek istemiyoruz.. Hukuksuzluğa – AKP gadrine uğradığını düşünen binlerce insan toplumsal barışa ve AKP – RTE’ye hizmet etmeyecektir kuşku yok..

AKP – RTE frene basmak ve HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNDEN – ADALETTEN zerrece ayrılmamaya en üst düzeyde özen gösternekle kesin bir yükğmlülü altındadır.

Sevgi ve saygı ile.
02 Eylül 2016, Datça

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Hükümetin hedefi FETÖ mü ordu mu?

Hükümetin hedefi FETÖ mü Ordu mu?

portresi_AYDINLIK

 

Rıza ZELYUT

 

(AS: Bizim katkılarımız yazının altındadır…)

Sonuçlara baktığımızda 15 Temmuz darbe girişiminin üç kazananı var:
– Amerika
– PKK
– AKP
Görüyorsunuz: Darbe girişimi ile Türk Ordusu’nun hareket yeteneği felç edildi. Ordu darbe yapacak diye başlatılan kampanya ile TSK’nın PKK’ya karşı operasyon yapmasının da önü kesildi. Bunu gören PKK şu sıralarda oluk oluk asker-polis kanı akıtıyor. Darbe girişimi ile TSK’nın Suriye’de devletleşen PKK’ya karşı aldığı önlemler de yok edildi. Bunlar ABD’nin istediği bir sonuçtu. Hem orası hem PKK şu an kazançta…

AKP iktidarı, fırsat bu fırsattır diyerek, devleti değiştirme ve kendi ideolojisine göre dönüştürme işine hız verdi. Bunu da “darbe yaratan ortamı yok etmek” projesi altına sakladılar. Hükümet, FETÖ’yü besleyen fikirleri değil yurtsever, milliyetçi ve laik fikirleri düşman bellemiş gibi görünüyor.

İKTİDAR, KARARTIYOR
AKP’lilerin ve destekçilerinin Türk Ordusunu suçlu göstermeye çalışan tutumları tam bir yanıltmadır. Çünkü:
– Darbeyi, NATO’yu kullanan Amerika yaptırır.
NATO içindeki Gladio denilen çete, TSK içine kendisine bağlı elemanları kullanır. Yani:
Darbe üreten 1. ortam NATO’dur.
Eğer hükümet, darbe üreten ortamı yok etmek istiyorsa, ilk iş olarak TSK’yı NATO’nun emrinden almalıdır. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan da meydanlarda toplanan kalabalıklar da bunu hiç ağzına almıyor. Neden?

İŞGÜZAR BELEDİYE BAŞKANLARI
Sarıyer’den İstinye’deki hastaneye giderken birkaç kez Boğaz’daki orduevinin önünden geçtim. Ipıssız, kapkaranlık binanın girişinde polis araçları, belediyenin damperli kamyonu, buldozeri; sağda solda “Akil Gençlik” yazılı çadırlar; bayrak takılı otomobiller… Akılları sıra yeni bir darbeyi önleyecekler…

Bakın başkan beyler!
Bu yaptığınız FETÖ’nün, NATO’nun, ABD’nin üstünü örtüp onların suçunu Türk Ordusu’na yıkmaktır.
Sizin işgüzarlığınızın halk psikolojisinde yarattığı etki budur. Darbeye karşı iseniz, neden belediye binalarına “Kahrolsun Amerika!” diye bir afiş asmıyorsunuz?

BİR KEZ DAHA YANILMAYIN
Fethullahçı yazar Mümtazer Türköne’yi bilirsiniz. Bu zat, 2009 yılında Türk ordusunun Yeniçeri Ocağı (Ordusu) gibi kaldırılarak yerine yeni bir ordunun kurulmasını yazmıştı. Amerikancı terör örgütüne bağlı olmaktan gözaltına alınan Türköne’nin söylediklerini şimdi birçok AKP’li içinden geçiriyor. Amerika’yı değil Türk ordusunu suçlu çıkartan bu görüş, iktidarda ebediyen (AS: sonsuza dek) kalmanın bir güvencesi gibi görülüyor. Bu amaçla Türk Ordusu’nun kurumlarını yerle bir edecek hızlı kararlar aldılar. Ama demokrasi getirmek sloganı arkasına saklanan bu aceleci AKP’liler bugüne kadar çok yanıldılar.

– Emperyalist Amerika’ya, stratejik ortak ABD dediniz, yanıldınız.
– AB’ye giriyoruz, kurtulacağız dediniz, yanıldınız.
– Kıbrıs için Rahmetli Denktaş’a vurdunuz, yanıldınız.
– BOP Eşbaşkanıyız, dediniz yanıldınız.
– Ergenekon’un savcısıyız, dediniz, yanıldınız.
– Anayasa’yı değiştirip HSYK’yı ayarladınız ama fena yanıldınız.
– İsrail’e van münit çektiniz, yanıldınız.
– Esat kardeş dediniz, yanıldınız.
– “Esed! Esed!” dediniz yine yanıldınız.
– Muhterem Hocaefendi dediniz yanıldınız.

Şimdi ise:
– 15 Temmuz’un suçunu FETÖ ve ABD’ye değil de Türk ordusuna yıkarak yine yanılıyorsunuz. Vazgeçin…
Onlarca yıldan beri bu milletin önemli bir kesimi ilk kez bir konuda bir araya gelmiş iken; bu birlikteliği kırarak nereye varacağınızı sanıyorsunuz?

30 AĞUSTOS’UN SUÇU NE?
Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, bu sene 30 Ağustos törenlerinin yapılmayacağını açıkladı.
Bunun sebebini de halkın içindeki darbe korkusunun geçmemesine bağladı. 30 Ağustos, Türkiye’nin Batılı sömürgecilere karşı kazandığı bir zaferdir. Bu devletin, cumhuriyetin temelidir. AKP’li kurmaylar; 30 Ağustos zaferi ile darbeyi iç içe göstererek nerede durduklarını da açığa vurdular.
23 Nisan’ı, 19 Mayıs’ı, 29 Ekim’i, 30 Ağustos’u darbeyle ilişkilendir!…

Quo vadis AKP?

AKP OSMANLI DÜŞMANI MI?
Darbeyi önlemek adına AKP iktidarı neler yapıyor:
1773 yılında Padişah 3. Mustafa’nın kurduğu Mühendishane-i Bahr-i Hümayın’u (Deniz Harp Okulu) kaldırıyor. 1795’te Padişah 3. Selim’in kurduğu Mühendishane-i Berr-i Hümayun’u (Kara Harp Okulu) kaldırıyor.
Padişah 2. Mahmut’un açtığı Kuleli Askeri Lisesi kapatyor. (Göreceksiniz ki, TOKİ üstünden bir AKP’li müteahhite verilerek otel yapılacaktır.)
Bu köklü milli tarih kurumları kapatılırken, Taksim’e kışla yapmaya kalkışıyorlar.
Gelin de samimiyetlerine inanın…

SİZE BİR TARİH NOTU
Osmanlı Devleti, bu devleti beylik iken imparatorluk yapan Yeniçeri Ordusu’nu kaldırdıktan sonra hızla dağıldı. Yeniçeri Ordusu yerine getirilen Asakir-i Mansure-i Muhammediyye, yani Muhammed’in Övülmüş Askerleri hiçbir işe yaramadı.
Bugün de laik ordu yerine 2. Mahmut’un 1826’dan sonra yaptığı gibi dinci bir ordu kurarsanız, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonu Osmanlı gibi olur.
(AYDINLIK, 03.08.2016)

==================================

Dostlar,

Sayın Rıza Zelyut‘un bu yazısını 1 hafta beklettik..
Şimdi fotoğraf daha net değil mi?
Vur abalıya! Oysa FETÖ darbe girişimini gerçekte Ordumuzun yurtsever kesimleri canları pahasına önlediler. Onlar Mustafa Kemal’in askerleri idi. Ama şimdilerde AKP – RTE eliyle yerle bir edilerek en ağır bedel onlara ödetiliyor..

Bir vakit sonra “yanılmışız..” derlerse oluşturulan yıkım nasıl telafi edilecektir??

AKP – RTE ha bire yanılmak, kandırılmak ve bu yolla ülkemize – halkımıza giderimi (telafisi) olanaksız zarar vermek için mi iktidardalar??
Siyasal sorumluluk gereği demokrasilerde derhal istifa etmek değil midir?
Türkiye’nin bu demokratik kültüre erişmesi daha ne denli zaman alacak??
Demokrasiyi bir tramvaya benzeten ve istedikleri durakta ineceklerini söyleyen kadrolarla??

AKP ve Erdoğan, bu ciddi ve ağır yanlışlardan mutlaka ve gecikmeden dönmelidirler.

Sevgi ve saygı ile.
11 Ağustos 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Rıfat Serdaroğlu: BEN ERDOĞAN’A ÇOK GÜVENİYORUM

BEN ERDOĞAN’A ÇOK GÜVENİYORUM

portresi_kravatli

Rıfat Serdaroğlu
(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)
Ne yalan söyleyeyim, Pazar günü yapılan Yeni Türkiye’nin Yeni Kapısındaki mitingde Erdoğan’ı dinleyinceye kadar, kafam biraz karışıktı!
Erdoğan’a güvensem mi, güvenmesem mi bir türlü kesin kararımı verememiştim.
Ne zaman ki Erdoğan, önce Cübbeli Jet Skici Hoca ile Türk Ordusunun altını tutamayan Baş Komutanını bir araya getirdi, aha şimdi bizi bütünleştirecek, dedim!
Bir de kürsüden aşağıdaki muhteşem konuşmayı yapınca kendi kendime dedim ki; “Rifat Aga, yeter artık yahu! Herkes Hülya Koçyiğit ve Rifat Hisarcıklıoğlu gibi de, bir tek sen mi akıllısın yahu! Dünya dönüyor diye kimse dünyaya “Dönek” diyor mu? Sen de dön, gerçekleri gör ve Kurtulan Numan ve çıplak Soylu gibi Karun ol yahu…”
Dinlemeyenler için Erdoğan’ın konuşmasından benim ona güvenmemi sağlayan bazı başlıkları sizinle paylaşmak isterim; (Dinleyin Dünya Lideri Konuşuyor) :
-Kahraman Millet, bu günden sonra her kim ki;
Millet Anayasayı rafa kaldırdı, demokratik parlamenter rejim askıya alınmıştır, diyorsa, iyi bilin ki o artık şerrefsizdir!
Lâik Cumhuriyet, inanç ve ibadet özgürlüğümüzün teminatıdır.
Din istismarcılığı yapanlar, dini kullanıp Deniz Feneri e.V ve FETÖ benzeri dernekler kurup Müslümanları dolandıranlar, namussuzdurlar!
-Cumhuriyetimizin ve Devletimizin kurucusu Atatürk’ün fikirlerine saygı duyuyorum. Kim ki kurucumuza “Ayyaş” veya “Kefere Kemal” der, Allah onları çarpsın, sonra bir daha çarpsın!
(Alkışlamaktan Kılıçdaroğlu’nun elleri pespembe oldu)
-Türk Milliyetçiliğini ayaklar altına almaya kalkanlar, Türk Milletinin düşmanı olan alçaklardır. (Uykuya dalmış olan Bahçeli’yi dürttüler, Bahçeli ağlayarak alkışlamaya başladı. Az daha tıkanacaktı adamcağız)
-Kuvvetler Ayrılığı demokrasinin olmazsa olmazıdır. Buna “Ayak Bağı” diyenler ihanet içindedirler!
-Kadın-Erkek eşittir. Kadınlarımız, kızlarımız her dalda yer almalıdırlar.
“Kadın-Erkek eşitliği yaradılışa terstir” diyenler varsa iyi bilesiniz ki, bunlar geri zekâlıdırlar.
-Ben ve ailem tüm varlığımızı Türk Hazinesine bağışlayacağız. Karı-Koca maaşımızla geçineceğiz. Bilal ve Burak gemilerini Gölcük Donanma Üssüne verecekler. Bilal’e bir boyacı sandığı alıp ayakkabı boyacılığı yaptıracağız. Bakan Damat ise istifa edip, köfteci dükkânı açacak. Siyaset yapıp zenginleşenler mutlaka ve mutlaka hırsızdırlar! Hele hanlar-hamamlar-gökdelenler alanlar, kelimenin tam anlamıyla “Hırsızlar İmparatorudurlar.” (Bu noktada beyaz elbiseleri içinde Tansu Çiller, beyaz mendilini çıkarıp, gözyaşlarını sildi. Çiller çok istediği halde mallarını şehit ailelerine bağışlamasını Meral Akşener engellemişti! “Ben de bağışlayacağım” diye yanındaki Yıldırım Akbulut’a fısıldadı!)
PKK-IŞİD-El Nusra gibi terör örgütleriyle iş tutanlar, bunlara lojistik destek verenler, düpedüz vatan hainidirler. (Hakan Fidan, havaya bırakılan balonları saymakla meşguldü)
Başbakan Binali’nin oğlu, tövbe edecek ve bir daha kumarhanelere gitmeyecek!
Burhan Kuzu kafayı kırdığı için onu kovdum. Onun yerine Ertuğrul Özkök’ü aldım. Artık ben de ayağımda şıpıdak terlik, bermuda şort, kadın-sex-lezbiyenlik-transseksüellik gibi konularda ondan yardım alacağım.
-Darbeyi zamanında bildirmediği için Melih Gökçek’i Bülent Arınç’ın danışmanlığına gönderdim. Yerine Diyanet İşleri Başkanı Görmez Mehmet’i atadım! Hem Diyanet’i, hem de Ankara Belediyesini yönetecek!
-Egemen denen fırlamaya aldırmayın. Onu buraya ben çağırmadım. Beni “Yengemgiller davet etti” deyip aramıza sızmış! Onu ve boyunsuz Muammer’i en kısa zamanda, hayırsever Reza Zarrab’ın yanına göndereceğim…
Bundan sonraki konuşmasını not alamadım. Güvenebileceğim bir lider bulmanın sevinciyle, heeeyyyt diye bir nara atıp Harmandalı Zeybeği oynamaya başlamışım. Allahtan, çocuklar yarım saat sonra zorla oturtmuşlar da, sevindirik olup, dört kolluya binmekten kurtulmuşuz…
Tekrar ediyorum;
Cübbeli Jet Skici Hoca ile altını tutamayan Genelkurmay başkanı ona tapıyorsa,
Meral Akşener’in tek evladının nikâh şahidi, ablası Çiller ise “Yurt dışı yatırımlar danışmanlığını” yapıyorsa,
İlker Başbuğ 4 metrekarelik hücreye tıkılırken, kendisine özel tek kişilik cezaevi açılan Mehmet Ağar “Onun önünde durmak lazım” diyorsa,
Türkiye’nin tek özgür basın kuruluşu olan “Havuz Medyası” onun arkasında ise,
Eyy tanklara ve uçaklara karşı osurukla savaşıp galip gelen Kahraman Millet;
Ben de O’nun arkasındayım ve O’na çok ama çok güveniyorum…
Peki ya sizler? Gazete bile okumayan oğlak sanatçılar, sizler de güveniyor musunuz?

========================================

Dostlar,

Sayın Rifat Serdaroğlu yazdıkça açılıyor maaşallah ve de maazallah…
Tam bir hiciv ustası oldu!.. Yüreğine ve kalemine sağlık diyoruz..
Ne var ki, Atalar “.. can çıkmadıkça huy çıkmaz..” buyurmuşlar..
Hem daha 15 Temmuz darbe girişiminin içyüzünü henüz tam olarak bilmekten öyle uzağız ki!

3 OHAL Kararnamesi ile TSK bitirilmiştir..
 Neden?? Buna ne buyurulur??

15 Temmuz Darbe girişimi ile başetmenin reçetesi Ordu’yu darmadağın etmek midir???
Bu olay (15 Temmuz) olmasa idi RTE – AKP bunca yıkımı kaç onyılda yapabilirlerdi acaba??
Öte yandan, bunca muazzam ölçekte ve içerikte kitlesel algı yönetimi örneğini insanlık tarihinde göremiyoruz!

Neciiiiip mi necip (soylu) milletimiz mucizelere kolay inanır, 600 yıllık “Padişahın kulluğu” hücrelerine sinmiştir ve tapınacak yeryüzü tanrılarına bağımlılık derecesinde gereksinimlidir.

Büyük ATATÜRK boşuna mı şu sözleri söylemişti :

  • Ulusları özgür, bağımsız, şanlı ve yüce yapan ya da tutsaklığa ve yoksulluğa sürükleyen eğitimdir. En önemli, en temel nokta eğitim sorunudur. Eğitimdir ki bir ulusu ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum durumunda yaşatır; ya da bir ulusu tutsaklık ve düşkün­lüğe bırakır. Ulusal eğitim politikasının temel taşı, bilgisizliğin yok edilmesidir (1922).

Türkiye’nin geleceği; Mustafa Kemal’in asker – sivil çocuklarının yüksek yurtsever tarih bilincine emanettir ve her durumda mutlaka korunup – kollanacak ve sonsuza dek özgür ve başı dik – onurlu.. yaşatılacaktır..

Böyle biline; herkes özünü – sözünü – eylemini… bu kadim gerçeğe göre ayarlaya…

Sevgi ve saygı ile.
09 Ağustos  2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com