Kategori arşivi: Hekim Saltık

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ’nin 68. YILINDA EN TEMEL HAK : SAĞLIKLI – ONURLU YAŞAM HAKKI

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ’nin
68. YILINDA EN TEMEL HAK :
SAĞLIKLI – ONURLU YAŞAM HAKKI

Dostlar,

10 Aralık 2016’da verdiğimiz bir konferansın yansılarını burada paylaşmak istiyoruz..
79 yansı ve 15,6 MB..
izlenmesi, paylaşılması ve gereklerinin yapılması dileğiyle bilgi ve ilginize sunarız..

Lütfen tıklayınız..

Insan_Haklari_Saglik_10.12.16_AHMET_SALTIK


Sevgi ve saygı ile. 10 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

KOVİT-19 SALGININDA “YENİ ve EŞİ GÖRÜLMEMİŞ VARYANT” OMICRON

KOVİT-19 SALGININDA
“YENİ ve EŞİ GÖRÜLMEMİŞ VARYANT” OMICRON

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimci (Mülkiye)
ADD Bilim Kurulu 2. Başkanı
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik twitter : @profsaltik

Bilindiği gibi 09 Kasım 2021 günü Güney Afrika’dan DSÖ’ye (Dünya Sağlık Örgütü) yeni bir varyant bildirildi. DSÖ bu son varyanta OMICRON adını verdi ve yayılma yeteneğinin “yüksek” olduğunu bildirdi. Başlıkta yer verdiğimiz şu betimlemeyi de ekledi.

• EŞİ GÖRÜLMEMİŞ BİR MUTASYON…

Salt dikensi çıkıntı proteininde (Spike protein) 35 dolayında mutasyon var virüsün RNA’sında.
SARS-Cov-2 adı verilen Covid-19 hastalığı etkeni virüsün kendisi de bir mutasyon ürünü idi.
Pangolin ve yarasalar arasında bulaşın (enfeksiyonun) geçişi sırasında SarsCov-2 adı verilen
mutasyon ürünü virüs oluştu ve bir “çevresel zoonotik” hastalık olarak küresel – kıtalararası salgına (pandemiye) neden oldu (2020 yılı başı).

SARS-Cov-2 adlı Covid-19 etkeni virüs, 2020’nin ilk günlerinde bu adı aldıktan sonra, aradan geçen yaklaşık 2 yılda çok sayıda mutasyon geçirdi. Bunlardan salgın açısından önemli olanlar “varyant” (VoC) olarak adlandırıldı ve DSÖ’nce Grek (Yunan) abecesinden (alfabesinden) harflerle ad verildi. İlki “α varyantı” olarak tanıtıldı, Güney Afrika kökenliydi ve İngiltere’de yakalandı. Sonki gene olasılıkla G. Afrika kaynaklı ve bu ülkece 9 Kasım 2021 günü DSÖ’ne duyuruldu.

Son verilerle Kovit-19 salgını nedenli küresel ölüm sayısı 5,270,472; olgu (vaka, hasta) sayısı ise 266,101,055 (05.12.2021). Türkiye’de “resmi” ölüm sayısı 77,830 ve olgu sayısı
8,901,117. Bunlar elbette “resmi” ya da yakalanabilen ve kayda alınabilen / alınan sayılar,
buzdağının ucu. DSÖ’nün uyarılarına göre gerçek sayılar, açıklananların 3 – 3,5 katı dolayında.
***
Mutasyon, bulaş nedeniyle olmakta. Bir insandan bir başka insana bulaş gerçekleşmedikçe
virüs çoğalma davranışı sergileyemediğinden, bu sırada, kendisini klonlarken (replication) yaptığı hatalara bağlı mutasyon da söz konusu değil. RNA’sını kopyalayarak çoğalırken, 36 bin dolayındaki bazdan (nükleotid) birinde ya da birkaçında sıralama hatası (sequencing error) olabiliyor. Bu biyolojik olgu “mutasyon” adını alıyor.

Mutasyon biyolojik bir süreç ve sürekli. Tüm canlılarda beli olasılıklarla (genellikle E-05) gerçekleşmekte. Örn. grip virüslerinin RNA’sı her yıl %7 gibi yüksek bir oranda mutasyona uğramakta ve bu yüzden grip aşıları her yıl güncellenmek zorunda.

Mutasyon, -virüsler dahil- canlıların yaşamda kalma ve uyum sağlama çabalarının ürünü.
Olumlu yönde mutasyonlar canlının değişen yaşam – çevre koşullarına uyumunu ve sağkalımını
(survival) sağlarken, tersi yönde mutasyonlar ise doğal ayıklanma (natural selection) sonucu ile
yaşamdan dışlanma (ölüm!) anlamına geliyor.

Son 2 yılda, SARS-Cov-2 virüsünde (Koronavirüs) gözlemlenen kayda değer (variant of concern, VoC) mutasyon sayısı 10’u aştı.

  • OMICRON varyantı, DSÖ’ne göre “ENDİŞE VERİCİ, EŞİ GÖRÜLMEMİŞ BİR MUTASYON” varyantıdır.

Virüsün insan hücresine girişte kullandığı dikensi çıkıntıda (Spike) yer alan proteinlerin
mutasyon sonucu değişimi, hücrelerimizin bu virüsle daha önce karşılaşmış bile olsa onu
tanıyamaması riski doğuruyor. Bunun uygulamada karşılığı, AŞIDAN KAÇMA ve YENİDEN BULAŞ (re-enfeksiyon)!

Sağlık Bakanı Dr. Koca ülkemizde henüz OMICRON varyantına rastlanmadığını belirtmekte ancak ne oranda gen dizilim incelemesi (sequence analyse) yapıldığı açıklanmıyor. İngiltere’de her hafta pozitif PCR testi sonuçlarının yaklaşık %20’si, ki bu 60 bin dolayında olguya (vakaya) karşılık geliyor, gen dizilimi incelemesine alınıyor. Dolayısıyla varyantları erken yakalama olanağı oluyor.

ABD’de geliştirilen ve FDA’dan, ivedi kullanım onayına ek olarak tam ruhsat (Lisans) da alan
Moderna ve Alman-ABD ortak ürünü BioNTech&Pfizer firmaları, OMICRON’un aşılardan kaçması ve bu aşıların güncellenerek son varyanta karşı da koruyucu / etkili olması için sırasıyla 6 hafta ve 100 (yüz) gün gerekebileceğini açıkladılar. Henüz tam bilinmemekle birlikte,

  • OMICRON varyantı aşılardan kaçabilir ve bu olumsuz senaryoda tüm küresel toplum, iyimserlikle, 3 aya dek uzanan bir süre tümüyle korunmasız kalabilir!

Bu, KARANLIK BİR PENCERE DÖNEMİ‘dir ve ürkü (panik) göstermeden Küresel ölçekte hazırlıklı olmayı gerektirir. Çok ciddi bir durum.. 2 yıl boyunca “virüs yaşamımızdan çekip gitmedi”.. Tersine yönde mutasyonlarla varlığını sürdürdü ve salgın savaşımımızı epey güçleştirdi. Henüz bilgilerimiz çok sınırlı. Klinik gidişin örneğin Delta varyanta göre daha hafif olabileceği ancak %40 dolayında daha bulaştırıcı olduğu ön veriler içinde. Daha çok bulaştırıcılık yüzünden, daha hafif klinik tablo yaratsa bile, ölüm sayısında azalma değil tersini beklemek gerek.

En kötü senaryo olarak Aşılardan kaçma durumunda bir karabasan tablosu bekliyor dünyayı.
Moderna 6 hafta, BioNTech&Pfizer ise en az yüz gün gerekeceğini açıkladı aşıların güncellenmesi için. Bu süre bir “karanlık pencere” dönemi oluşturabilir Küresel toplum için. Güncellenme başarılı olsa bile, bu “yeni” aşılarla dünya nüfusunu “sil baştan” aşılamak gerekecek. Çok büyük bir sorunsal..

8 Aralık 2020’den bu yana İngiltere’de başlanan aşılama süreci, 1. yılı bitirdiğinde adeta bir
düşkırıklığı ile yüz yüzeyiz. Temel neden ise tüm Küre nüfusunu bir seferberlik bilinci ile 2-3 ay
içinde AŞILAYAMAMIŞ olmamız. Bunda da hem AŞIYA ERİŞİM HAKKI hem de AŞI KARŞITLIĞI belirleyici rol oynadı. Her 2 sorunun da hızla aşılması gerek ve bu olanaklı.

Küresel aşı adaletsizliği sürüyor.. 8,14 milyar doz aşı yapıldı 1 yılda, Dünya nüfusu 7.9
milyar iken. Ama yoksul ülkelerde en az 1 doz aşılanabilen nüfus hala %6,2!

Neo-liberal yabanıl kapitalizmin utancı!

• Küresel salgın karşısında adeta DENETİMLİ BİR DEHŞET SENARYOSU izleniyor!!??

Dünya nüfusunun %54,9’u en az 1 doz aşılandı ve her gün ortalama 34,41 milyon doz aşı yapılıyor. Ama Kara Kıta Afrika’da aşılanma %5 dolayında. Bardağın boş tarafından bakıldıkta, 1,2 milyar nüfusun %95’inin Kovit-19 aşılarına erişemediği görülüyor hazin biçimde.

Küresel toplumun ağır sınavı sürüyor, özellikle Küresel efendilerin, neo-liberal vahşetin
baronlarının! Salgınla tehlikeli flörtü / valsi / kumarı bir yana bırakıp; BM (Birleşmiş Milletler)
öncülüğünde bir seferberlik kaçınılmaz.. Aşı adaletini sağlayarak, patent vb. akçalı (mali) engelleri aşarak, yoksul ülkelerin borçlarını erteleyip – öteleyerek, hafifleterek, silerek..

• 5 yaş üstünde tüm dünyalıları ETKİN / GÜVENLİ aşılarla 2-3 ay içinde aşılamak…
• Maliyet 1 doz aşı 10 $ alınırsa, 7 milyar 5+ yaş nüfus için 70 milyar $; 2 doz için 140 Bn $!

Asla kaldırılamayacak bir tutar değil. Toplam Küresel gelir 2020’de yaklaşık 80 Tr $. Tüm
Dünyalılara 2 doz aşı bedelini lojistik vb. hizmet giderlerini de katarak 200 Bn $ dersek,
2020 toplam Dünya gelirinin 1/400’ü! Bu yapılmadığında tablo çok yönlü çok ağırlaşıyor ve
İPLERİ ELDEN KAÇIRMA RİSKİ de var!

Aşı karşıtlarının akıl – bilim dışı savlarına teslim olamayız!

• 2-3 haftalık eş zamanlı KÜRESEL KAPANMAYI (global lockdown) gündeme ciddiyetle almak..

Bu arada, klasik korunma önlemlerini özenle sürdürmek her zamankinden daha gerekli :

✓ Uygun / standart maske ve dezenfektanlar; mutlaka sıkı nitelik (kalite) denetimleri
yapılarak,
✓ 1,5 – 2 m fiziksel korunma uzaklığı,
✓ başta el olmak üzere genel hijyen,
✓ kalabalıklardan – sosyalleşmeden olabildiğince kaçınma,
✓ kapalı alanlarda olabildiğince kısa süre kalma ve buraları kışın da etkin havalandırma..
✓ zorunlu olmayan gezi vb. eylemleri erteleyip – öteleme,
✓ toplumsal hareketliliği sınırlama
✓ Devletin sosyal destek programlarını sürdürmesi, eğitimi ve yasal yaptırımları uygulaması..

Örneğin 1593 s. Umumi Hıfzıssıhha Yasası’nın 94. maddesi çok net yaptırım tanımlamakta : Yinelenen aşılarını belgeleyemeyenler kamu ve özelde, büyük çiftliklerde işe alınmaz ve okullara sokulmazlar..

• Aşı karşıtlığı engelinin üzerine kararlılıkla gidilerek YAŞAM HAKKININ KORUNMASI…

“Türkiye’nin perişan halleri” aşağıda..


4-5 aydır her gün 20 -30 bin yeni hasta ve 200-300 arasında “resmi” ölüm!!..
Bu kıyımdır ve sürdürülemez, sürdürülmemelidir; daha iyi veriler olanaklıdır.
Türkiye’de salgın “öksüz” bırakılmıştır ve

• AKP iktidarı çok sayıda önlenebilecek hastalık ve ölümden, masum insanların
sağlıklı yaşam hakkından doğrudan sorumludur tarih önünde ve yargılanacaktır.

===================================================
https://www.birgun.net/haber/omicron-la-en-basa-donebiliriz-368375 07.12.2021

ADD web sitesi : chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/viewer.html?pdfurl=https%3A%2F %2F www.add.org.tr%2Fwp-content%2Fuploads%2F2021%2F12 %2FKOVIT-19SALGININDA-YENI-ve-ESI-GORULMEMIS-VARYANT-OMICRON.pdf&clen= 333975&chunk=true

Covid-19’dan ölen 250 bin kişinin yarısı kurtarılabilirdi | FORUM HAFTA SONU (5 ARALIK 2021) – YouTube

TELE1 TV Konuşmamız – 05 Aralık 2021

 

TELE1 TV Konuşmamız – 05 Aralık 2021

Dostlar,

Bu gün, 5 Aralık 2021 günü, TELE1 TV‘den Sn. Namık Koçak’ın konuğu olacağız / OLDUK.. Program kaçıranlar için erişke (link) yazımızın sonlarında..

Bilindiği gibi 09 Kasım 2021 günü Güney Afrika’dan DSÖ’ye (Dünya Sağlık Örgütü) yeni bir varyant bildirildi.

DSÖ bu son varyanta OMICRON adını verdi ve yayılma yeteneğinin (potansiyelinin) “yüksek” olduğunu bildirdi. Şu betimlemeyi de ekledi.

  • EŞİ GÖRÜLMEMİŞ BİR MUTASYON…

Salt dikensi çıkıntı proteininde (Spike protein) 35 dolayında mutasyon var virüsün RNA’sında.

Bilindiği gibi, SARS-Cov-2 adı verilen Covid-19 hastalığı etkeni virüsün kendisi de bir mutasyon ürünü idi. Pangolin ve yarasalar arasında bulaşın (enfeksiyonun) geçişi sırasında SarsCov-2 adı verilen mutasyon ürünü virüs oluştu ve bir “çevresel zoonotik” hastalık olarak küresel – kıtalararası salgına (pandemiye) neden oldu.

SARS-Cov-2 adlı Covid-19 etkeni virüs, 2020’nin ilk günlerinde bu adı aldıktan sonra, aradan geçen yaklaşık 2 yılda çok sayıda mutasyon geçirdi. Bunlardan salgın açısından önemli olanlar “varyant” olarak adlandırıldı ve DSÖ’nce Grek (Yunan) abecesinden (alfabesinden) harflerle adlandırıldı. İlki “α varyantı” olarak tanıtıldı, Güney Afrika kökenliydi ve İngiltere’de yakalandı. Sonki gene olasılıkla G. Afrika kaynaklı ve bu ülkece 9 Kasım 2021 günü DSÖ’ne duyuruldu.

Son verilerle küresel ölüm sayısı 5,270,472; olgu (vaka, hasta) sayısı ise 266,101,055 (05.12.2021). Türkiye’de ise “resmi” ölüm sayısı 77,830 ve olgu (vaka, hasta) sayısı 8,901,117.
Bunlar elbette “resmi” ya da yakalanabilen ve kayda alınabilen / alınan sayılar, buzdağının ucu.
DSÖ’nün uyarılarına göre gerçek sayılar, açıklananların 3 – 3,5 katı dolayında.
***
Mutasyon, bulaş nedeniyle olmakta. Bir insandan bir başka insana bulaş gerçekleşmedikçe virüs çoğalma davranışı sergileyemediğinden, bu sırada, kendisini klonlarken yaptığı hatalara bağlı mutasyon da söz konusu değil. RNA’sını kopyalayarak çoğalırken, 36 bin dolayındaki bazdan birinde ya da birkaçında sıralama hatası olabiliyor. Bu biyolojik olgu “mutasyon” adını alıyor.

Mutasyon biyolojik bir süreç ve sürekli. Tüm canlılarda beli olasılıklarla gerçekleşmekte. Örn. grip virüslerinin RNA’sı her yıl %7 gibi yüksek bir oranda mutasyona uğramakta ve bu yüzden grip aşıları her yıl güncellenmek zorunda.

Mutasyon, –virüsler dahil– canlıların yaşamda kalma ve uyum sağlama çabalarının ürünü. Olumlu yönde mutasyonlar canlının değişen yaşam – çevre koşullarına uyumunu ve sağkalımını (survival) sağlarken, tersi yönde mutasyonlar ise doğal ayıklanma (natural selection) sonucu ile yaşamdan dışlanma (ölüm!) anlamına geliyor.

Son 2 yılda, SARS-Cov-2 virüsünde (Koronavirüs) gözlemlenen kayda değer mutasyon sayısı 10’u aştı. OMICRON varyantı, DSÖ’ne göre “ENDİŞE VERİCİ, EŞİ GÖRÜLMEMİŞ BİR MUTASYON” varyantıdır. İnsan hücresine girişte kullanılan dikensi çıkıntıda (Spike) yer alan proteinlerin mutasyon sonucu değişimi, hücrelerimizin bu virüsle daha önce karşılaşmış bile olsa onu tanıyamaması riski doğuruyor. Bunun uygulamada karşılığı, AŞIDAN KAÇMA ve YENİDEN BULAŞ (re-enfeksiyon)!

Sağlık Bakanı Dr. Koca ülkemizde henüz OMICRON varyantına rastlanmadığını belirtmekte ancak ne oranda gen dizilim incelemesi (sequence analyse) yapıldığı açıklanmıyor. İngiltere’de her hafta pozitif PCR testi sonuçlarının yaklaşık %20’si, ki bu 60 bin dolayında olguya (vakaya) karşılık geliyor, gen dizilimi incelemesine alınıyor. Dolayısıyla varyantları yakalama olanağı oluyor. 

ABD’de geliştirilen ve FDA’dan, ivedi kullanım onayına ek olarak tam ruhsat (Lisans) da alan Moderna ve Alman-ABD ortak ürünü BioNTech&Pfizer firmaları, OMICRON’un aşılardan kaçması ve bu aşıların güncellenerek son varyanta karşı da koruyucu / etki olması için sırasıyla 6 hafta ve 100 (yüz) gün gerekebileceğini açıkladılar. Henüz tam bilinmemekle birlikte,

  • OMICRON varyantı aşılardan kaçabilir ve bu olumsuz senaryoda tüm küresel toplum, iyimserlikle, 3 aya dek uzanan bir süre tümüyle korunmasız kalabilir!

Bu, KARANLIK BİR PENCERE DÖNEMİ‘dir ve ürkü (panik) göstermeden Küresel ölçekte hazırlıklı olmayı gerektirir.

Çok ciddi bir durum.. 2 yıl boyunca “virüs yaşamımızdan çekip gitmedi”.. Tersine yönde mutasyonlarla varlığını sürdürdü ve salgın savaşımımızı güçleştirdi.

Henüz bilgilerimiz çok sınırlı. Klinik gidişin örneğin Delta varyanta göre daha hafif olabileceği ancak %40 dolayında daha bulaştırıcı olduğu ön veriler içinde. Daha çok bulaştırıcılık yüzünden, daha hafif klinik tablo yaratsa bile, ölüm sayısında azalma değil tersini beklemek gerek.

En kötü senaryo olarak Aşılardan kaçma durumunda bir karabasan tablosu bekliyor dünyayı. Moderna 6 hafta, BioNTech&Pfizer ise en az 100 gün gerekeceğini açıkladı aşıların güncellenmesi için. Bu süre bir “karanlık pencere” dönemi oluşturabilir Küresel toplum için. Güncellenme başarılı olsa bile, bu “yeni” aşılarla dünya nüfusunu “sil baştan” aşılamak gerekecek. Çok büyük bir sorunsal..

8 Aralık 2020’den bu yana başlanan aşılama süreci, 1. yılı bitirdiğinde adeta bir hüsran ile yüz yüzeyiz. Temel neden ise tüm Küre nüfusunu bir seferberlik bilinci ile 2-3 ay içinde AŞILAYAMAMIŞ olmamız bağlı. Bunda da hem AŞIYA ERİŞİM HAKKI hem de AŞI KARŞITLIĞI belirleyici rol oynadı. Her 2 sorunun da hızla aşılması gerek ve bu olanaklı.

  • Küresel aşı adaletsizliği sürüyor.. 8,14 milyar doz aşı yapıldı 1 yılda, Dünya nüfusu 7.9 milyar iken. Ama yoksul ülkelerde en az 1 doz aşılanabilen nüfus hala %6,2! Neo-liberal yabanıl kapitalizmin utancı.
  • Küresel salgın karşısında adeta DENETİMLİ BİR DEHŞET SENARYOSU izleniyor!!??

Dünya nüfusunun %54,9’u en az 1 doz aşılandı ve her gün ortalama 34,41 milyon doz aşı yapılıyor. Ama Kara Kıta Afrika’da aşılanma %5 dolayında. Bardağın boş tarafından bakıldıkta, 1,2 milyar nüfusun %95’inin Kovit-19 aşılarına erişemediği görülüyor hazin biçimde.

Küresel toplumun ağır sınavı sürüyor, özellikle Küresel efendilerin, neo-liberal vahşetin baronlarının! Salgınla tehlikeli flörtü / valsi / kumarı bir yana bırakıp; BM (Birleşmiş Milletler) öncülüğünde bir seferberlik kaçınılmaz.. Aşı adaletini sağlayarak, patent vb. akçalı (mali) engelleri aşarak, yoksul ülkelerin borçlarını erteleyip – öteleyerek, hafifleterek, silerek..

  • 5 yaş üstünde tüm dünyalıları ETKİN / GÜVENLİ aşılarla 2-3 ay içinde aşılamak…
  • Maliyet 1 doz aşı 10 $ alınırsa, 7 milyar 5+ yaş nüfus için 70 milyar $; 2 doz için 140 Bn $! Asla kaldırılamayacak bir tutar değil. Toplam Küresel gelir 2020’de yaklaşık 80 Tr $. Tüm Dünyalılara 2 doz aşı bedelini lojistik vb. hizmet giderlerini de katarak 200 Bn $ dersek, 2002 toplam Dünya gelirinin 1/400’ü! Bu yapılmadığında tablo çok yönlü çok ağırlaşıyor ve İPLERİ ELDEN KAÇIRMA RİSKİ de var!
  • Aşı karşıtlarının akıl – bilim dışı savlarına teslim olamayız!
  • 2-3 haftalık eş zamanlı KÜRESEL KAPANMAYI gündeme ciddiyetle almak..

Bu arada, klasik korunma önlemlerini özenle sürdürmek her zamankinden daha gerekli.

– Uygun / standart maske ve dezenfektanlar; mutlaka sıkı nitelik (kalite) denetimleri yapılarak,
– 1,5 – 2 m fiziksel korunma uzaklığı,
– başta el olmak üzere genel hijyen,
– kalabalıklardan – sosyalleşmeden olabildiğince kaçınma,
– kapalı alanlarda olabildiğince kısa süre kalma ve buraları kışın da etkin havalandırma..
– 0zorunlu olmayan gezi vb. eylemleri erteleyip – öteleme,
– toplumsal hareketliliği sınırlama
– Devletin sosyal destek programlarını sürdürmesi, eğitimi ve yasal yaptırımları uygulaması..

Örneğin 1593 s. Umumi Hıfzıssıhha Yasası’nın 94. maddesi çok net yaptırım olanağı tanımlamakta :

  • Yinelenen aşılarını belgeleyemeyenler kamu ve özelde, büyük çiftliklerde işe alınmaz ve okullara sokulmazlar.. 
  • Aşı karşıtlığı engelinin üzerine kararlılıkla gidilerek YAŞAM HAKKININ KORUNMASI…

Türkiye’nin perişan halleri” aşağıda..

4-5 aydır her gün 20 -30 bin yeni hasta ve 200-300 arasında “resmi” ölüm..
Bu kıyımdır ve sürdürülemez, sürdürülmemelidir; daha iyi veriler olanaklıdır.
Türkiye’de salgın “öksüz” bırakılmıştır ve

  • AKP iktidarı çok sayıda önlenebilecek hastalık ve ölümden, masum insanların sağlıklı yaşam hakkından doğrudan sorumludur tarih önünde; yargılanacaktır.
    ***
    Bunları ve daha fazlasını konuşacağız / KONUŞTUK TELE1’de Sn. Namık Koçak ile.
    Programı izlemek için lütfen tıklayınız.. (42 dk.)

***
Bu gün, 5 Aralık 1934’ün 87. yıldönümü. Büyük ATATÜRK‘ün kadınlarımıza seçme – seçilme hakkı tanımasının mutlu yıldönümü. Birçok Avrupa ülkesinden daha önce hem de!
Büyük Devrimci Mustafa Kemal ATATÜRK‘ü ve eşsiz önderliğini şükranla anıyoruz.
Hiç ama hiç unutulmasın; “tüm insanlar haklar ve onur bakımından özgür ve eşit doğarlar“;
Türkiye’nin de kabul ettiği  İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, md. 1.. (10 Aralık 1948)

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile.
05 Aralık 2021, Ankara


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

 

 

KOMÜN TV Programımız – 03 Aralık 2021

Dostlar,

Bu gün 03 Aralık 2021 Cuma günü, İsviçre’den yayın yapan KOMÜN TV‘nin konuğu olduk. Akşam haberleri sonunda bizimle kapsamlı bir söyleşi yapıldı.

Komün TV konuşmamız… 55. dakikadan başlayarak sonuna dek 33 dakika..
Kovit-19 salgınında, sürüklendiğimiz son aşama ve tehlikeli yeni varyant OMICRON hakkında bilgilerimizi paylaştık.


Bilgi ve ilginize sunarız..

Sevgi ve saygı ile. 03 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

 

Türkiye’nin Yakıcı Gündemi : AKP – RTE Tarihe Gömülürken

KARANTİNA TV Programımız..

Türkiye’nin Yakıcı Gündemi : AKP – RTE Tarihe Gömülürken

İzlemek için tıklayınız (65 dk.) : https://www.youtube.com/watch?v=cpqbzz6gCaQ

Sayın Recai Aksu ile “ÖNCE İNSAN” programında birlikte olduk ve sorularını yanıtlayarak konuyu kapsamlı irdeledik..

İlgi ve bilginize saygı ile sunarız..

Sevgi ve saygı ile. 03 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

KOVİT-19’un GÜNCEL DURUMU ve EKONOMİ – POLİTİĞİ

SOL TV PROGRAMIMIZ : Gökhan KAZBEK ile

  • KOVİT-19’un GÜNCEL DURUMU ve EKONOMİ – POLİTİĞİ



İzlemek için lütfen tıklayınız (46 dk.) : https://youtu.be/Mmhhwr647iw

Sevgi ve saygı ile. 03 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

Dünya AIDS Günü 2021: Eşitsizlikleri sonlandır, AIDS’i sonlandır!

HIV enfeksiyonu tedavisinde son yıllarda elde edilen önemli başarılara karşın, halen dünyada yaklaşık 38 milyon kişi HIV ile yaşamaktadır ve HIV enfeksiyonu önemli ve öncelikli bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir.

Yıllık yeni HIV enfeksiyonu sayısı 2000 yılında 3 milyonun üzerindeyken bugün 1,5 milyona inmiş, HIV enfeksiyonuna bağlı ölümler 2007 yılında 2 milyona yaklaşırken, geçtiğimiz yıl 680 bine gerilemiştir. Bu sayılar hala çok yüksek olmakla birlikte, sağlanan azalışlar önümüzdeki dönem için umut vericidir.

Küresel ölçekte yeni olgu sayısı her yıl azalmaktayken, Türkiye ve çevresindeki ülkelerde yeni olgu sayılarının sürekli artış göstermesi dikkat çekicidir. Son bir iki yılda Türkiye’de belirlenen yeni olgu sayılarının önceki yıllara göre azaldığı yönündeki veriler –uzun dönem verileri incelendiğinde– dikkatle izlenmeyi ve doğrulanmayı gerektirmektedir. Türkiye’de olgu sayıları halen Dünya ortalamasının altındadır; ancak, artışın sürmesi durumunda bu tablo değişecek gibi görünmektedir. Bu gidiş, küresel deneyimlerden ve bilgi birikiminden yararlanmak yoluyla durdurulabilir.

Küresel ölçekte yeni olguların ve ölümlerin azalmasını sağlayan başlıca iki müdahale alanı bulunuyor. Bunların ilki, bulaşmayı önleyici koruyucu davranışların toplumda yaygınlaştırılmasıdır. Üreme sağlığı ve cinsel sağlık hizmetleri ile risk altındaki kesimlere ve toplumun bütününe yönelik farkındalık ve güvenli cinsel davranış eğitimleri ile bu alanda etkili sonuçlar alınabilmektedir. Öte yandan, tedavideki gelişmelerin de küresel başarıda büyük payı vardır. Doğru ve sürekli olarak uygulanan anti-HIV tedavileri enfeksiyonun semptomatik hastalığa (AIDS’e) dönüşmesini başarıyla önlemektedir. Uygun tedavinin sağlanması bulaştırıcılığı da büyük ölçüde önlemektedir. Böylece, tedaviye erişimi olan HIV pozitif kişilere, daha iyi işbirliği sağlanarak güvenli davranış kazandırılabilmekte ve viral yükün sıfıra yaklaşması ile paralel olarak bulaştırıcı olmaları da önlenmektedir. Başka bir anlatımla, HIV pozitif bireylerin tedaviye erişimleri hem kendilerinin sağlığını korumak, hem de yeni olguları önlemek için çok etkili olmaktadır.

Dünyada, HIV ile yaşayanların % 73’ü anti-retroviral tedaviye erişebilmektedir. Bu oran önceki yıllara göre çok olumlu olmakla birlikte UNAIDS’in belirlediği %90 hedefinin altındadır. UNAIDS, HIV pozitif kişilerin en az %90’ının tanı alması, tanı alanların en az %90’ının tedaviye erişebilmesi ve tedaviye erişenlerin en az %90’ında bu tedavinin tam ve sürekli olmasının sağlanması durumunda HIV enfeksiyonu pandemisinin denetim altına alınabileceğini öngörmüştür. Eşitsizlikler, 90-90-90 hedefleri olarak ifade edilen bu hedeflere ulaşmayı güçleştiren en önemli etmendir. COVID-19 Pandemisi de eşitsizlikleri artırarak ve hizmete erişimi engelleyerek süreci olumsuz etkilemektedir.

Türkiye’de HIV enfeksiyonu tedavisinde kullanılan ilaçlar sağlık güvencesi kapsamında yer almakta ve HIV pozitif bireylerin tedaviye erişimi sağlanabilmektedir. Ancak henüz bu anti-HIV tedavi uygulamalarının 1. Basamak sağlık hizmetlerine ve Üreme Sağlığı Programlarına entegrasyonu (AS: eklemlenmesi) sağlanmamıştır. HIV’le yaşayan bireylerin sayısının giderek artması ile birlikte, bu hizmetlerin entegrasyonu (AS: bütünleştirilmesi) tedavinin sürekliliği için önemli bir gereklilik haline gelmiştir. Bundan başka, sığınmacılar, mahpuslar gibi özel grupların tanı ve tedavi hizmetlerine ve ilaca erişimleriyle ilgili sorunlar yaşanmaktadır. Anti-HIV tedavilerin etkili olması için tedavi sürekliliği büyük önem taşır ve bu yüzden dezavantajlı toplum kesimlerinden kişilerin tedaviye erişimleri özel yaklaşım gerektirir.

Türkiye’de 90-90-90 hedeflerine ulaşmak ve HIV enfeksiyonlarının artış eğilimini durdurmak için önemli bir sorun, tanı konulmayan HIV enfeksiyonlarıdır. Tedavi ve kontrolün (AS: denetimin) sağlanabilmesi için önce HIV enfeksiyonu tanısının konması gereklidir. Toplumda bu konuda olumsuz yargıların, dışlayıcı ve damgalayıcı tutumların yaygınlığı ve sağlık kuruluşlarında gizliliğin sağlanamadığı örneklerin çokluğu tanı için başvuruları güçleştirmektedir. Riskli cinsel davranışı olan, bu nedenle HIV ile ilgili endişesi olan kişilerin endişe etmeden başvurarak bilgi alabileceği, isimsiz ve ücretsiz test yaptırabileceği birimlerin artırılması gereklidir. Halen Türkiye’de bir elin parmaklarını geçmeyen ve Belediyeler tarafından açılmış anonim (AS: adsz) test merkezleri, kısıtlı sayılarına karşın çok önemli bir hizmet sunmaktadır. Bu merkezlerin her ilde ve başlıca her Sağlık Bakanlığı hastanesi bünyesinde bulunması ve tanı için başvurunun teşvik edilmesi önemli bir gereksinimdir. Bundan başka, HIV tarama programının 1. Basamak sağlık hizmetlerine entegre edilmesi (eklenmesi) de bu hizmetin yaygınlığını ve ulaşılabilirliğini artıracaktır.

2021 Dünya AIDS Gününün bu yılki teması

  • “Eşitsizlikleri sonlandır. AIDS’i sonlandır”

şeklinde formüle edilmiştir (AS: belirlenmiştir). Eşitsizlikler en köklü toplumsal sorunlardandır ve günümüzde en ağır biçimde sürmektedir. HIV/AIDS dahil birçok halk sağlığı sorunu eşitsizlikler temelinde büyümekte, çözüm güçleşmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün 70’li yıllardan itibaren (AS: başlayarak) ortaya koyduğu eşitlik hedeflerine halen ulaşılamamıştır. Eşitsizlikler temel olarak makro-ekonomik sistemin yapısal özelliklerinden kaynaklanmaktadır ve yok edilmesi de kolay gözükmemektedir. Ancak bugünkü sistemler içinde bile eşitsizlikleri azaltabilmek, derin uçurumları ortadan kaldırmak mümkündür. Bu yıl 1 Aralık Dünya AIDS Günü için belirlenen eşitsizlikleri sonlandırma teması bu açıdan büyük önem taşımaktadır. Sağlığın her alanında, eşitsizlikleri dikkate almayan çabalar ancak sınırlı yarar sağlayabilir.

  • Eşitsizliklerin azaltılması ve ortadan kaldırılması için çalışmak halk sağlığı yaklaşımının temelini oluşturur.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 1. maddesine göre

  • “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar.”

Bu ilkeyi soyut bir genelleme olarak değil, var olan toplumsal ve uluslararası sorunların temelden çözümünün anahtarı olarak görmek gerekir. HIV enfeksiyonu taşıyan bireyler ve HIV nedeniyle damgalamaya uğrayan toplum kesimleri başta olmak üzere, toplumun tüm kesimlerine yönelik her türlü ayrımcılığa son verilmesi gereklidir. HIV pandemisi, halk sağlığı sorunlarının çözümü için eşitsizliklerin ve ayrımcılığın önlenmesi gerektiğini gösteren deneyimler sağlamıştır. Bu deneyimlerden yararlanmak gerekir.

  • Eşitsizlikleri sonlandıralım; AIDS’i sonlandıralım!

*Bulaşıcı Hastalıklar Çalışma Grubu adına, Prof. Dr. Tacettin İnandı ve Prof. Dr. Tuğrul Erbaydar tarafından hazırlanmıştır.

Aşı : Bireysel Sorumluluk mu, Zorunluluk mu?

Dostlar,

Erzurum Teknik Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesince düzenlenen

I. Uluslararası Sağlık Bilimleri ve Multidisipliner Yaklaşımlar Kongresi

I. INTERNATIONAL CONGRESS of HEALTH SCIENCES and MULTIDISCIPLINARY APPROACHES

25 Kasım 2021 günü başladı, bu gün, 27 Kasım 2021 günü sonlanacak.
Son gün, (bu gün, 27 Kasım 2021) saat 13:15 – 14:00 arasında bizim bir konferansımız olacak/oldu..

AŞI : BİREYSEL SORUMLULUK MU,  ZORUNLULUK MU?

Kongre Erişim Web sitesi : https://usbmyk.erzurum.edu.tr/


Bu uluslararası çok disiplinli (mülti – disipliner) toplantıya emek veren ve bizi de konferans vermek üzere çağıran bilim emekçilerine teşekkür ederiz, özellikle Dr. Öğr. Üyesi Sayın Nihal Gördes hanımefendiye. Bizim konuşmacı olduğumuz oturumu, Ege Üniv. Hemşirelik Fakültesi’nin saygın ve kıdemli Halk Sağlığı Hemşireliği hocası Sn. Prof. Dr. Ayla Bayık yönetecekler / yönettiler..

Sorun çok boyutlu.. Etik, Hukuksal – Yasal, Anayasal, Felsefesel, İnsan Hakları, Sosyolojik, Psikolojik, Ekonomik, kamu yönetimi, uluslararası ve Tıpsal (Tıbbi – Epidemiyolojik) boyutları var.. Zaman ve birikimimizin elverdiği ölçüde sorunu işlemeye çalışacağız.. / işledik..

Kamuoyunun erişimine açık..
Aşağıdaki pdf dosyasında 27 Kasım 2021 Cumartesi, saat 13:10 gibi, mavi renkli (çünkü erişke – link yüklenmiş) SALON 1 sözcüğünü tıklayınca sizi izleyici olarak alacak sistem.. Biz de böyle gireceğiz.. Bize ulaşan yönerge bu..

program, erişim linkli

Kongre erişim web sitesinden de ulaşmak olanaklı : https://usbmyk.erzurum.edu.tr/

Konferansı gerçekleştirdik, yoğun ilgi gördü.. Kayıt erişkesi (linki) bize ulaşırsa, buradan paylaşacağız.

Sevgi ve saygı ile. 27 Kasım 2021, Ankara
(Güncelleme : 27.11.21, 23:34)


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü

Her Türlü Şiddete HAYIR!

Kadına yönelik şiddet, ister kamusal ister özel yaşamda olsun, kadınlara yönelik fiziksel, cinsel ve psikolojik zarara yol açabilecek eylemlerdir. Önlenemeyen kadına yönelik şiddet eylemleri, kadınların toplumda yasal, sosyal, politik ve ekonomik eşitlik elde etme fırsatlarını tehlikeye atmaktadır. Kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratmak, soruna yönelik kamuoyunu bilinçlendirmek amacıyla 1999 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu kararı ile 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan edilmiştir.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), kadına yönelik şiddeti önemli bir halk sağlığı sorunu olarak tanımlamıştır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği temelinde gelişen şiddetin hedefi kadınlar ve kız çocuklarıdır. Dünyada her üç kadından birinin yaşamı boyunca fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kaldığı bilinmektedir. Bu şiddet çoğunlukla en yakınları tarafından uygulanmaktadır. Ülkemizdeki durumu yansıtan son çalışma  2014 yılında yapılan Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’dır. Bu araştırmada, evlenmiş kadınların %38’i, yaşamlarının herhangi bir döneminde eşleri ya da birlikte oldukları erkekler tarafından fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz bırakıldıklarını belirtmişlerdir. Çocukluğunda cinsel istismara uğrayanların oranı %9’u bulurken, çocuk yaşta evlenen kadınların, cinsel, fiziksel, duygusal olmak üzere şiddetin her türüne daha fazla maruz kaldıkları görülmektedir. On sekiz yaşından önce evlenen kadınların yarısı yaşamlarının bir döneminde duygusal şiddet ve istismara uğradığını, fiziksel veya cinsel şiddet mağduru olduğunu ifade etmiştir. (AS: Ekonomik şiddet!?)

Cinsiyete dayalı fiziksel, duygusal, sözlü, cinsel ve ekonomik şiddet, kadınların ve çocukların yaşamına zarar verdiği gibi ailelerin, toplulukların, ülkelerin sağlığına da zarar verir. Şiddet artan yaralanma riski, depresyon, kaygı bozuklukları, planlanmayan gebelikler, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlarla da ilişkilidir.

Türkiye, 11 Mayıs 2011’de dahil olduğu kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesi olan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi’nden 1 Temmuz 2021’de çekilmiştir. Ne acıdır ki, Türkiye’de 2021 yılı içinde 310 kadın, kadına yönelik şiddet sonucu öldürülmüştür. (11 Kasım 2021 verisi)

Bu dönemde sağlık çalışanı olan kadınlara karşı da şiddetin arttığı görülmektedir. Hem bireyleri hem aileleri hem toplumları etkileyen şiddet, küresel bir halk sağlığı sorunudur: ŞİDDET BİR PANDEMİDİR!

  • Şiddete sessiz kalmak da ŞİDDETTİR.

Kurumlar arası işbirliği ile hareket etmeli ve sesimizi tüm sağır kalplere duyurmalıyız.

HASUDER – HALK SAĞLIĞI UZMANLARI DERNEĞİ
TOPLUMSAL CİNSİYET, KADIN VE ÜREME SAĞLIĞI ÇALIŞMA GRUBU

  1. International Day for the Elimination of Violence against Women. UN. Information NoteDivision for the Advancement of Women. https://www.un.org/womenwatch/daw/news/vawd.html
  2. Şiddetten ölen kadınlar için dijital anıt. http://anitsayac.com/
  3. https://www.who.int/health-topics/violence-against-women#tab=tab_1 erişim,11.11.2021
  4. https://www.who.int/health-topics/violence-against-women#tab=tab_2 erişim, 11.11.2021
  5. https://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/331699/WHO-SRH-20.04-eng.pdf?ua=1
    erişim, 11.11.2021

Şehir hastaneleri kimin?

Tuncay MollaveisoğluTuncay Mollaveisoğlu
Cumhuriyet, 10 Kasım 2021
Kim kazanıyor, kim kaybediyor?
Şehir hastaneleri ile ilgili çok sayıda yazımı bu soru ile bitirmiştim…

TELE 1’de yayımlanan programımda, toplamda 40 saati bulan zaman diliminde belgeleri, raporları, uzmanları ile büyük vurgunun perde arkasını kamuoyuna aktardım.

Dün CHP lideri Kemal KılıçdaroğluErdoğan’a yönelik “İstediğin TV kanalında karşıma çık, sana sadece şehir hastanelerini soracağım” dedi.

Kılıçdaroğlu’nun bu sözü söylemesine neden olan Erdoğan’ın yap – işlet – devret projeleri ile ilgili yaptığı açıklamaydı. Erdoğan, bu projelerde devletin cebinden bir kuruş çıkmadığını iddia ediyordu. Ve elbette gerçek değildi…
*
Şehir hastaneleri de yap – işlet – devret modeli ile başlayıp daha sonra ambalajı değiştirilerek kamu – özel işbirliği (KÖİ) projelerine dönüştürüldü. İki yöntemin de birbirinden farkı yok… Şehir hastaneleri için devlet müteahhide arsayı veriyor, müteahhit ise Hazine garantisi ile borçlanıyor, binayı yapıyor, donanımı ve hizmetleri ile birlikte devlete kiralıyor… Bu süreçte Sağlık Bakanlığı müteahhidin ödeyeceği kredi ve faizlerine bile kefil oluyor…

Peki, müteahhit ve onu fonlayan yabancı finans kuruluşları ne kazanıyor?

Çok kere yazdım ancak hatırlatayım: AKP’nin bir şehir hastanesine bir yıl için ödediği kira bedeli ile bir devlet hastanesi yapılabiliyor!

Prof. Duran Bülbül’ün Sayıştay raporları ve bütçeyi inceleyerek bana ulaştırdığı inceleme raporuna göre devlet, bir hastaneyi 1 milyar TL’ye mal ediyor… Oysa bu para, bir şehir hastanesine bir yıl için ödenen kira parası sadece! Yani 25 yıllık kiralama boyunca bir hastane için 25 hastane parası yandaşlara aktarılıyor! Hesap bu kadar açık!
*
Yeni bir bilgi daha ekleyeyim: Devlet, 2020 – 21 – 22 yıllarında 13 şehir hastanesi için 60 milyar TL ödeme yapacak! Hazine’yi boşaltan, yandaşları ve arkasındaki yabancı finans tekellerini olağanüstü zengin eden bir soygun modeli… Bu nedenle yapılan sözleşmelerde, şehir hastaneleri ile ilgili olası bir ihtilafta Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri devre dışı bırakıldı ve İngiltere mahkemeleri yetkili kılındı! (AS: Mahkeme de değil, Tahkim kurulları!)

“Sözleşmeye bakın!..” diyeceğim ama bakamazsınız… Çünkü o sözleşmeler de ticari sır perdesi ile halktan gizleniyor.
*
Bitmedi… Müteahhitler görüntüleme, yemek, güvenlik hizmetleri gibi birçok kalemde de devlete fatura kesiyor…

  • 25 yıl boyunca ayrıcalıklı özel şirketlere milyarlarca dolar akacak.

Evet Dolar, çünkü sözleşmeler de Dolar üzerinden yapılmış. Yani kamu – özel işbirliği diye adı konan soygunda aslında kamu yok… Kamu yararı yok, kamu çıkarı yok… İşi yapan firmanın lehine, kamunun, halkın, devletin aleyhine sözleşmeler yapıldı.  Ve elbette… Bir AKP klasiği olarak rekabete açık ihale yok, Kamu İhale Kanunu bu işlerde devre dışı ve denetim de yok! (AS: Denetim de Anayasa md.56 çiğnenerek özelleştirilmiş durumda!)
*
Bu kadar aleni (AS: denli açık) bir soygunda müteahhitleri ve arkalarındaki finans baronlarını koruyan irade kim olabilir? İnanılması güç son vurgunu, şehir hastaneleri yolsuzluğunu yakından takip eden CHP Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin yaptığımız programda açıklamıştı… Isparta Şehir Hastanesi’nin önce temeli atılmış, firma işe başlamış, ihalesi dört ay sonra yapılmıştı!

Önceki yazılarımda Dolardaki artışın şehir hastanelerinin yarattığı kara deliği ne kadar büyüttüğünü detayları (AS: ayrıntıları) ile anlatmıştım. Burada mesele; devletin, milletin, zararına ancak yandaşların lehine olan, üstelik iktidar değişikliğini de hesap ederek olası el koymaları Londra mahkemelerine (AS: Tahkim / hakem kurullarına) taşıyan bu sözleşmelere AKP iktidarının nasıl imza attığı?

AKP Genel Başkanı Erdoğan, insan hakları, kadın hakları söz konusu olunca uluslararası sözleşmeleri yok sayıyor ancak konu şehir hastanelerine gelince uluslararası hukuku hatırlatıyor… Kim kazanıyor, kim kaybediyor diye yeniden sorarken aklıma takılan bir soruyu daha paylaşmak istiyorum…

  • Şehir hastanelerinin gerçek sahipleri kim?