Kategori arşivi: Hekim Saltık

Milletlerin Akrabalığı Milliyetçilik ve Irkçılık üzerine


Milletlerin akrabalığı
Milliyetçilik ve Irkçılık üzerine

portresi, Gülümseyen

 

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

yanan_mum

Değerli arkadaşlar,

Haziran.2014’te, Milletlerin akrabalığı üzerine yazdığım makalede ırkçı söylemlerin bilim dışılığına vurgu yapmak istemiştim. Son zamanlarda  siyasal arenada kanaat önderi geçinenlerin(?) dayanılmaz hafifliğini,
kendi kafa karışıklıklarını topluma bulaştırmak yarışında olduklarını görüyorum. O nedenle bu makaleyi yeniden paylaşmak gereği duydum.

Medyadaki tartışmalarda yapılan en büyük yanlış, “Türk” kavramını bir halk veya etnik kümeye indirgemektir. Kulağa hoş gelen “Kürt-Türk kardeştir, PKK kalleştir” türünden söylemlerle ürkünç (vahim) bir dil mantığı hatası (semantik hata) yapılmakta,

Türkiye Cumhuriyetine eşit Anayasal Yurttaşlık bağı ile bağlı olan insanları tanımlamak için kullanılan “Türk” kavramı, Türkiye’de var olan (veya var olduğu düşünülen)
Etnik kümelerden birini tanımlayan “Kürt” kavramı ile denk tutulmaktadır. Oysa,

“TÜRK” BİR HALKIN ADI DEĞİLDİR!

“TÜRK” BİR ETNİK KÜMENİN ADI DEĞİLDİR!

“TÜRK” TÜRKİYE CUMHURİYETİ YURTTAŞLARININ ORTAK ADIDIR; BİR MİLLETİN ADIDIR.

O nedenle Türk Yurdu, Türk Bayrağı, Türk Ordusu, Türk Lirası, Türk Dili, Türk Kültürü,
Türk Sanatı… sözlerinden hiç gocunmamak gerekir.

Özetle; “Türk halkı” diye bir halk yoktur; “Türkiye halkı” vardır. (Kürt, Abaza, Çerkez, Arap, Süryani, Yörük, Laz, Tatar, Boşnak, Arnavut, Rum, Ermeni, Pomak, Tahtacı, Türkmen, …)
bunlar etnik kümeler, halk kesimleridir, tamam. Türk ise, bütün bunların birlikteliğini anlatan bir üst kavramdır. Konuşmalarında Türk kelimesini bu listeye katanlar
en büyük hatayı işliyorlar ve kafalar karışıyor.

  • Türkiye’de değişik etnik kökenlerden insanlar aynı coğrafyada ve birbirlerine karışmış durumda, yüzlerce yıldır birlikte yaşıyorlar… Bu doğal birlikteliği zorla, yapay etkilerle ayrıştırmaya, parçalamaya kalkışmak, anlamsız ve olanaksız olduğu ölçüde, insanlığa karşı işlenmiş suç düzeyinde aptalca bir girişim olur. Toplum çok acı çeker.

image

Yandaki Venn Diyagramında (AS: Kesişen kümelerde) Y-DNA analizlerinden elde edilen verilere göre, Türkiye (T) – Yunanistan (G) – Bulgaristan (B) arasındaki genetik ortaklığı görüyorsunuz. Buna göre Türkiye Yunanistan ile %75; Bulgaristan ile %63 oranında genetik akrabadır. Türkiye-Yunanistan-Bulgaristan Genetik ortaklığı % 61 dir. Türkiye’nin Doğu ve üney komşuları, Kafkas Ülkeleri, İran ve Arap ülkeleriyle ilgili Y-DNA Hablo Grup verileri elimde bulunmadığından böyle bir Venn-Diyagramı yapamadım; aslında Kafkasya-İran-Arabistan-Türkiye arasındaki bir Venn-Diyagramı da aynı biçimde yoğun örtüşen bir diyagram olurdu.

Bu akrabalık diyagramları bize, ırk-kan söylemleri üzerine oturtulmuş bir Milliyetçiliğin
ne denli saçma olduğunu gösteriyor. Çağdaş Milliyetçilik (bence doğrusu Milletçilik,
yani Milletten yana olmak) Milletin/Ulusun yararına çalışmaktır,

Yurtseverliktir; o kadar!

Sevgilerimle. æ
10 Ekim 2015, Ankara

===============================

Dostlar,

Sayın Prof. Ercan’ın MİLLETLERİN AKRABALIĞI başlıklı yazısını 19.06.2014’te
bu sitede yayımlamıştık. (http://ahmetsaltik.net/2014/06/19/milletlerin-akrabaligi/)
Bu yazıya da bakılmasını dileriz. Orada, anlaşılması daha kolay olması için açık görseller koymuştuk metne.. (2’si aşağıda..)

Milletlerin_akrabaligi1

 

 

 

 

 

 

 

Milletlerin_akrabaligi2

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ali hocamızın bu önemli yazısının son paragrafını vurgulayarak katılmak adına yineleyelim :

Bu akrabalık diyagramları bize, ırk-kan söylemleri üzerine oturtulmuş bir Milliyetçiliğin
ne denli saçma olduğunu gösteriyor.

Çağdaş Milliyetçilik (bence doğrusu Milletçilik, yani Milletten yana olmak) Milletin/Ulusun yararına çalışmaktır,

Yurtseverliktir; o kadar!

Dosyanın haritalar içeren pdf biçimi için lütfen tıklayınız

Milletlerin_akrabaligi

Sevgi ve saygı ile.
10 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

2015 Kimya Nobel Ödülü’nü bir Türk Doktoru kazandı!

2015 Kimya Nobel Ödülü’nü
bir Türk Doktoru kazandı! 

Kimya Nobel Ödülü’nü bir Türk kazandı!

2015 Nobel Kimya Ödülü’nü “DNA onarımı” hakkındaki bilimsel çalışmasıyla Prof. Aziz Sancar kazandı. Sancar kanser konusundaki çalışmaları ve “ritmik saat” buluşu ile tanınıyor.

Sancar ödülünü aynı dalda İngiliz bilim insanı Tomas Lindahl ve ABD’li meslektaşı
Paul Modrich ile paylaşıyor. İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, İsveç Akademisi,
Karolinska Enstitüsü ve Norveç Nobel Komitesi tarafından verilen Nobel ödülleri açıklandı. Geçen yıl kimya dalındaki ödülü Almanya’dan Stefan Hell ve Amerika’dan Eric Betzig ve William Moerner mikroskop alanındaki çalışmalarıyla kazanmıştı.

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, İsveç Akademisi, Karolinska Enstitüsü ve Norveç
Nobel Komitesi tarafından verilen Nobel ödülleri açıklandı. 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü

“DNA onarımı” hakkındaki bilimsel çalışmasıyla Prof. Aziz Sancar kazandı.
Sancar ödülünü aynı dalda Tomas Lindahl ve Paul Modrich ile paylaştı.
Sancar, Orhan Pamuk’tan sonra Nobel alan 2. Türk oldu.

İsveç Kraliyet Bilim Akademisi, düzenlediği basın toplantısında, Lindahl, Modrich ve Sancar’ın “hücrelerin hasar gören DNA’yı nasıl onardığını ve genetik bilgiyi nasıl koruma altına aldığını” ortaya çıkardıkları için Nobel Kimya Ödülü’ne layık görüldüklerini bildirdi.

Açıklamada, “Üç bilim adamının çalışmaları, hücrelerin nasıl işlediğine yönelik son derece önemli bilgi sağlayarak yeni kanser tedavilerinin geliştirilmesine yol açtı” ifadesi kullanıldı.

İnsan DNA’sının her gün ultraviyole ışınlar, serbest radikaller ve diğer kanserojen maddeler nedeniyle zarar gördüğüne işaret edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Ancak bu tür dış saldırılar olmadan da DNA molekülleri, kalıtımsal olarak değişken bir yapıya sahiptir. Hücrenin genomunda her gün çok sayıda değişiklik meydana gelir. Daha da ötesi insan vücudundaki hücreler her gün milyonlarca kez bölünür ve bu esnada DNA kopyalanır. DNA’nın kopyalanması sırasında bazı bozukluklar ortaya çıkar. Genetik materyalin tam bir kimyasal kaosa düşmemesinin nedeni, hiç durmadan DNA’yı izleyen ve meydana gelen hasarları onaran moleküler sistemler barındırmasıdır. 2015 Nobel Kimya Ödülü, bu onarım sistemlerinin nasıl işlediğini moleküler düzeyde gözler önüne seren çalışmalarıyla alanlarında çığır açan
üç bilim adamına verilmiştir.”

Kraliyet Akademisi, ödüle yaraşır (layık görülen 3 bilim adamını şöyle tanıttı:

“1970’lerin başlarında bilim adamları, DNA’nın son derece istikrarlı bir molekül olduğuna inanıyordu ancak Lindahl, DNA’nın aslında yeryüzünde yaşamın gelişimini olanaksız kılacak
bir yavaşlıkta bozulduğunu ortaya çıkardı. Öngörüsü, Lindahl’ın DNA’nın çökmesine sürekli engel olan moleküler bir makineyi keşfetmesini sağladı. Aziz Sancar, hücrelerin ultraviyole ışınlarının DNA’da neden olduğu hasarı tamir etmek için kullandığı nükleotid eksizyon onarım mekanizmasının haritasını çıkardı. Paul Modrich de hücrelerin, hücre bölünmesi esnasında DNA’nın kopyalanmasında ortaya çıkan hataları nasıl düzelttiğini buldu.”

‘RİTMİK SAAT’

Prof. Dr. Aziz Sancar, kanser tedavisinde ‘ritmik saat’ buluşunu yaparak dünya çapında üne kavuşmuştu.

2014 yılı Nobel Kimya Ödülü ‘nano dünyaya kapı aralayan’, ‘süper çözünürlüklü floresan mikroskobu’ geliştiren çalışmaları nedeniyle ABD’li kimyagerler Eric Betzig ve William E Moerner ile Alman kimyager Stefan W. Hell’e verilmişti.

Dün açıklanan Nobel Fizik Ödülü Japon bilim insanı Takaai Kajita ve Kanadalı fizikçi Arthur B. McDonald’e verilmişti.

Önceki gün açıklanan Nobel Tıp Ödülü ise parazitler ve sıtma konusunda araştırma yapan İrlandalı bilim insanı William Campbell ve Japon bilim insanları Satoshi Omura ve Youyou Tu’ya layık görülmüştü.

Bu yılın başarılı isimleri Nobel Ödülü’nü Alfred Nobel’in ölüm yıldönümü olan 10 Aralık’ta teslim alacak.

Aziz Sancar kimdir?

Prof. Dr. Aziz Sancar 1946’da Mardin Savur’da 8 kardeşin yedincisi olarak dünyaya geldi.

“Annemin ve babamın okuması yazması yoktu” diye konuşan Sancar, “Ancak eğitimin önemini biliyorlardı ve çocuklarının tümünün eğitim alması için ellerinden geleni yaptılar.” diyor.
Okulda hep başarılı bir öğrenciydi ama aynı zamanda futbola yeteneği vardı. Lise futbol takımında kalecilik yaparken, Genç Milli Futbol takımı denemelerine çağrıldı. Diyor ki:
“Bu benim en büyük rüyamdı; hep milli takımda oynamak istemişimdir. Ancak bir süre sonra iyi bir kaleci olmak için boyumun yeterince uzun olmadığına karar verdim ve derslerime daha fazla eğildim.”

1963 yılında girdiği İstanbul Tıp Fakültesi’ni 1971 yılında bitirdi. Okuldayken temel bilimler hocalarının bilimsel buluşlar karşındaki heyecanını şöyle dile getiriyor “Kaynaklarımızın yetersizliğini gayret ve heyecanımız ile kapatıyorduk.” 6 yıllık tıp eğitiminin ikinci yılında aldığı biyokimya dersinden etkilenen Sancar, biyokimya araştırmacısı olmaya karar verdi. Biyokimya dalında lisansüstü çalışmalar yapma isteğini biyokimya hocasına açtığı zaman, hocası en azından bir süre için doktorluk yapmasını tavsiye etti. “Tıbbiyeden mezun olan herkesin, temel bilimlerle ilgilenmeden önce birkaç yıl doktorluk yapmasında büyük fayda görüyorum” diyen Sancar hocasının tavsiyesine uyup, doğduğu yer olan Savur’a yakın bir bölgede kendisi için çok yararlı olduğuna inandığı iki yıllık bir doktorluk deneyimi geçirdi.

Nobel kazanan Aziz Sancar’dan ilk açıklama

[Haber görseli]

1997 yılından bugüne Amerika Birleşik Devletleri North Carolina-Chapel Hill’de North Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü’nde Sarah Graham Kenan Profesörü olarak görev yapan Prof. Sancar’ın, 415 bilimsel makalesi var ve bu makalelere çok yüksek atıflar aldı.  31.330. Başarılı bilim adamları h-endeksine göre değerlendirmede de h-99 gibi yüksek bir
nota ulaşmıştı.

Sancar, bilimde başarıya ulaşmak için çok çalışma, kararlılık ve azmin ne denli önemli olduğunun canlı kanıtıdır. Aldığı ödüller arasında Ulusal Bilim Vakfı’nın Başkanlık Genç Araştırmacılar Ödülü (1984), Amerikan Fotobiyolojı Birliği’nin en büyük ödülü (1990) ve Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TUBITAK) (1995) ödülü sayılabilir.
Sancar, ayrıca ABD Ulusal Bilimler Akademisi’nin ilk Türk Amerikan üyesidir.

Prof. Sancar,  Biyokimya Profesörü olan Gwen Boles Sancar ile evlidir. Gwen sancar
North Carolina-Chapel Hill’de North Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor.

Sancar, 2008 yılında bilimsel nitelikleri ve insan sağlığına yapmış olduğu üst düzey katkıları nedeniyle Vehbi Koç Ödülü‘nü kazandı.

Eşi Prof. Gwen ile birlikte senelerdir bir Türk Evi* inşa etmek isteyen Sancar, Vehbi Koç ödülünden aldığı 100 bin dolarlık ödülünün tamamını ise Türkiye tanıtımına harcadı.
“Ödülden kazandığım para olmasaydı, bu hayalimi gerçekleştiremeyecektim” diyen Sancar, şunları söylüyor:

“Bu para gelince, hayattayken bu hayalimizi gerçekleştirelim istedik. 100 bin dolar da
kendi cebimizden koyduk ve evi 660 bin dolara aldık. 19 Mayıs 2008 yılında Türk Evini açtık. 2 katlı bir ev. 18 öğrencinin kalabileceği odalar var. Büyük bir salonu ve mutfağı var.
Türk hanımları, mutfağımızda yemek pişiriyor. Türk öğrencilere ve ABD’lilere Türk yemekleri veriyoruz. Salonu ise kültürel faaliyetler için kullanıyoruz. Düzenlediğimiz etkinlikler, ABD’liler tarafından çok ilgi gördü.”

*Türk evi ile ilgili detaylı bilgi için adresler

The Aziz & Gwen Sancar Foundation
Carolina Türk Evi – Turkish House,
743 East Franklin Street,
Chapel Hill, North Carolina
http://agsfoundation.karolayna.com/index.htm
================================

Dostlar,

Çooooooooooook keyifli ve gururluyuz..

Prof. Aziz Sancar Hoca ile aynı Fakülteden mezunuz üstelik..

O 1971’de mezun olmş, biz o yıl tıp eğitimine başlamışız..

Nobel ödüllü Sancar hoca bir Türk ve Mustafa Kemal ATATÜRK hayranı!..

Kuzey Carolina Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çalışan 69 yaşındaki Aziz Sancar,
ödülün özellikle Türkiye için çok önemli olduğunu söyledi. Sancar,

İsveç Kraliyet Bilim Akademisi tarafından Nobel Kimya Ödülü’ne layık görülen Türk bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar, “Ödülü kazanmaktan büyük onur duyduğunu” söyledi.

Akademi’den gelen telefonu, eşinin açtığını ve kendisini uyandırdığını belirten
69 yaşındaki Sancar, “Hiç beklemiyordum, çok şaşırdım. Hala da çok şaşkınım” dedi.

Nobel Medya Merkezi’nden Adam Smith’in sorularını yanıtlayan Sancar,
ödülü kazanan ilk Türk bilim adamı olduğu hatırlatıldığında “Bilim adamı olarak evet.
Ama Orhan Pamuk, 2006’da Nobel Edebiyat Ödülü’n kazanmıştı” dedi.

Smith’in, Türkiye’de de büyük kutlamalar olacağını belirtmesi üzerine Sancar,
“Evet sanırım olacak. ‘Nobel ödülünü ne zaman alacaksın?’ diye yıllardır sorup duruyorlardı. Ülkem adına da gurur duyuyorum” ifadesini kullandı.

Hasar gören DNA’nın onarımıyla ilgili mekanizmaları ortaya çıkaran çalışmasıyla ödüle yaraşır görülen Sancar, “Şimdi neler olacak?” sorusuna “Derslerim ay sonunda başlıyor ve
aralık sonuna dek sürecek. Dersleri aksatmamak için elimden geleni yapacağım ama sanırım kimi aksaklıklar olacak.” diye konuştu.

Ailesine, ana vatanı Türkiye’ye ve çalışmalarını sürdürdüğü ABD’ye müteşekkir olduğunu kaydeden Prof. Sancar,

“Bu ödülü ülkemin gençlerine adıyorum.
Hikayem, inanıp da başarılamayacak hiçbir şeyin olmadığıdır.
Hem kendim hem de ülkem için sevindim.
Beni bu noktaya getiren, ülkemde aldığım eğitimdir.
Bu ödül özellikle Türkiye için çok önemli.”

dedi.

Sevgi ve saygı ile.
08 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

2015 Eylül ayında en az 177 işçi yaşamını yitirdi…

2015 Eylül ayında en az 177 işçi yaşamını yitirdi…

Tarım, inşaat, taşımacılık, maden, belediye, metal, büro, sağlık, konaklama… 

– Bizim yorumumuz rapor sonunda… (Dr. Ahmet SALTIK)

Raporumuzun başlangıcında ülkemizde yaşanan çatışmalar üzerine bir iki cümle söylemek istiyoruz… Onlarca insanımız can verdi. Ölenler arasında çocuklar ve işçiler de var -ki bir kısmı da yaralılara müdahale etmeye çalışan sağlık emekçileri-. Halklarımızın barış içinde yaşamasını ve savaşın sona ermesini istiyoruz… Biliyoruz ki savaş öldürür, barış yaşatır…
İşçi sınıfının mücadelesi ülkemize eşitlik, özgürlük, adalet, barış ve kardeşliği getirecek…
 
***
 
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi işçiler, kamu çalışanları, işçi aileleri, doktorlar, mühendisler, akademisyenler, gazeteciler, hukukçular… ve onların örgütlenmelerinin oluşturduğu; devletten ve sermayeden bağımsız; sağlıklı ve güvenli çalışma mücadelesini yürüten bir koordinasyon (AS: eşgüdüm), bir ağ, bir emek örgütüdür… 
 
 
Yazılı, görsel, dijital basından izleyebildiğimiz, emek-meslek örgütlerinden gelen bilgiler ile işçiler, işçi yakınlarının bildirimleri ışığında belirleyebildiğimiz ve her gün güncellenen bilgiler ışığında 2015 yılının ilk dokuz ayında yaşanan iş cinayetleri şöyle: 
 
Ocak ayında en az 128 işçi,
Şubat ayında en az 85 işçi,
Mart ayında en az 140 işçi,
Nisan ayında en az 135 işçi,
Mayıs ayında en az 167 işçi,
Haziran ayında en az 155 işçi,
Temmuz ayında en az 171 işçi,
Ağustos ayında en az 159 işçi,

Eylül ayında ise en az 177 işçi yaşamını yitirdi…

Böylece 2015 yılının ilk dokuz ayında iş cinayetlerinde en az 1317 işçi can vermiş oldu

 
 
2012 yılından bugüne Eylül ayında yaşanan iş cinayetlerine baktığımızda işçi sağlığı önlemlerinin alınmadığını işçi ölümlerindeki artıştan da görebiliyoruz…
 
2012 yılının Eylül ayında en az 83 işçi,
2013 yılının Eylül ayında en az 125 işçi,
2014 yılının Eylül ayında en az 152 işçi,
2015 yılının Eylül ayında ise en az 177 işçi yaşamını yitirdi…
 
 

İş cinayetleri güvencesiz çalışmanın egemen olduğu işkollarında yoğunlaşıyor…

Tarımda mevsimlik işçi, çiftçi, balıkçı, çoban ve orman işçileri yani bütün emekçiler açısından çalışma koşulları çok kötü. Ücretler ve kazanç düşük, ulaşım koşulları ve yollar berbat.
Bu durumu açıklamak için bir örnek verelim. 17 Eylül’de Balıkesir Havran’da 3 tarım işçisi
-ki biri çocuk- servis minibüsünün devrilmesi sonucu yaşamını yitirdi. 35 TL karşılığı biber topluyorlardı. 14 kişi taşıması gereken minibüse 24 kişi bindirilmişti. Olay yerinde mahalle muhtarı yolun bozuk ve mıcır yüzünden çok kaza olduğunu belirtiyordu…
 

İnşaatlarda ise büyük firma, TOKİ, karayolları, küçük firma farketmiyor işçiler önlem alınmadığı için ölüyor. Bu ay Varyap Metropol, Mektebim Koleji, Sinpaş Altınoran, Bostancı Shell, Esenkent Medicalpark ve Ahlat AVM’de gerçekleşen iş cinayetleri öne çıktı…
 
Diğer yandan yaşanan çatışmalarda da işçiler kurşunlara hedef oldular. Diyarbakır’da Şeymus Sanır ve Şırnak’ta Şehmuz Dursun yaşamlarını yitirdi…
 
Tarım, Orman işkolunda 49 emekçi; 
İnşaat, Yol işkolunda 40 işçi; 
Taşımacılık işkolunda 23 işçi; 
Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 14 emekçi; 
Madencilik işkolunda 10 işçi; 
Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 10 işçi;
Belediye, Genel İşler işkolunda 8 işçi; 
Konaklama, Eğlence işkolunda 5 işçi,
Çimento, Toprak, Cam işkolunda 3 işçi;
Metal işkolunda 3 işçi,
Savunma, Güvenlik işkolunda 3 işçi;
Ağaç, Kağıt işkolunda 2 işçi;
Enerji işkolunda 2 işçi;
Gıda, Şeker işkolunda 1 işçi;
Petro-Kimya, Lastik işkolunda 1 işçi;
Tekstil, Deri işkolunda 1 işçi;
Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 1 işçi;
Çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz/öğrenemediğimiz 1 işçi can verdi…
 
2015 Eylül ayında yaşamını yitiren 177 emekçinin 138’i işçi, memur statüsünde çalışan ücretlilerden; 28’i çiftçilerden/küçük toprak sahiplerinden ve 11’i esnaflardan olmak üzere 39’u kendi nam ve hesabına çalışanlardan oluşuyor… (5 iş cinayeti de son üç yılda kayıtlarımızda olmayan ve Sağlık Çalışanlarının Sağlığı tarafından yapılan bilgilendirme sonucu raporumuzda yer almıştır.)
 
 

İşçiler en çok trafik/servis kazaları, ezilme/göçük, düşme
ve elektrik çarpmasından dolayı can verdi…
 

İş cinayetlerinin nedenlerine bakarsak:
 
Trafik, Servis Kazası nedeniyle 67 işçi;
Diğer nedenlerden dolayı (yıldırım düşmesi, intihar, silahlı saldırı, kalp krizi, beyin kanaması) 34 işçi; 
Ezilme, Göçük nedeniyle 25 işçi; 
Düşme nedeniyle 19 işçi; 
Elektrik Çarpması nedeniyle 13 işçi;
Patlama, Yanma nedeniyle 7 işçi;
Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 7 işçi;
Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 4 işçi;
Kesilme, Kopma nedeniyle 1 işçi can verdi…
 
 
2015 Eylül ayında iş cinayetlerinde 17 kadın ve 160 erkek işçi can verdi…

Fatma Doğan:
Tarım işçisi, 53 yaşında, Edirne’de yağmur nedeniyle çeltik tarlasında duran çalışmaların ardından tarladan ayrılan işçileri taşıyan traktörün su kanalına devrilmesi sonucu yaşamını yitirdi…
 
Melek Yamaç: Orman işçisi, Karaman’da Orman İşletme Müdürlüğü’ne bağlı çalışan servisin devrilmesi sonucu yaşamını yitirdi… 
Ayşe Karaca ve Hayriye Kurt: Tarım işçileri, 65 ve 17 yaşındalar, biber işçilerini taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu yaşamlarını yitirdiler… 
Fakriye Doğan: Tarım işçisi, 50 yaşında, sera işçilerini taşıyan kamyonetin devrilmesi sonucu yaşamını yitirdi… 
Fatma Yıldız: Orman işçisi, 32 yaşında, Orman İşletme Müdürlüğü tarafından işaretlenen ağacı kocası ile birlikte bıçkı ile keserken devrilen ağacın altında kaldı, hamileydi… 
Nevin Tokoğlu: Çiftçi, 51 yaşında, bahçelerindeki ceviz ağacını silkelerken elektrik tellerine temas edip akıma kapıldı… 
Fatime Şengül: Tarım işçisi, 23 yaşında, mevsimlik fındık işçilerini yaşıyan minibüsün başka bir işçi minibüsü ile çarpışması sonucu yaşamını yitirdi… 
Şekibe Bodur: Çiftçi, 75 yaşında, ailecek tarlada çalıştıktan sonra eve dönerken traktör devrilmesi sonucu yaşamını yitirdi… 
Selda Öz: Çiftçi, 28 yaşında, tütün tarlasında çalışıp eve dönerken traktör devrilmesi sonucu yaşamını yitirdi… 
Hatice Can: Çiftçi, 83 yaşında, ailecek tarlaya çalışmaya gittikleri çapa motorunun devrilmesi sonucu yaşamını yitirdi… 
Dürdane Meral: Tarım işçisi, işçileri taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu yaşamını yitirdi… 
Selime Bayman: Esnaf, 58 yaşında, minibüsle işyerlerine satmak amacıyla balık götürürken tıra çarptılar… 
Gülşah Pamuk: Hemşire, 20 yaşında, çalıştığı özel hastanede gece nöbetinde fenalaşarak yaşamını yitirdi… 
Yasemin Yazıcı: Hemşire, 30 yaşında, çalıştığı hastaneye giderken trafik kazasında can verdi… 
Semra Muratlı: Atık kağıt işçisi, 25 yaşında, at arabasında seyir halindeyken düştü… 
Nuriye Karabalık: Hemşire, 24 yaşında, bir hastadan geçen tüberküloz sonucu yaşamını yitirdi (Sağlık Çalışanlarının Sağlığı tarafından bilgilendirildiğimiz bu ölüm 22 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleşmiştir)…
 
 

2015 Eylül ayında iş cinayetlerinde 9 çocuk ve 45 yaşlı işçi can verdi…

14 yaş ve altında 3 işçi,
15-17 yaş aralığında 6 işçi,
18-27 yaş aralığında 36 işçi,
28-50 yaş aralığında 69 işçi,
51 yaş ve üstünde 45 işçi,
Yaşını tespit edemediğimiz/bilmediğimiz 18 işçi yaşamını yitirdi…
 
Eylül ayında yaşamını yitiren çocuk işçiler;
 
12 yaşında: Tuba Nur Ekinci, çiftçi, babasıyla birlikte mısır tarlasındaki damlama su sistemine ait hortumları toplamak için traktörün arkasına bağladığı sistemle makaraya sarmaya başladı, bu sırada belirlenemeyen nedenle kopan hortum boynuna isabet etti… 
14 yaşında: Eyüp Ağırman, çoban, küçükbaş hayvanlarını otlatırken arazide otlayan atlarını almaya gitti, atın ipi koluna dolandı ve sürüklendi… 
14 yaşında: Ali Çite, sanayi işçisi, işçileri taşıyan kamyonetin devrilmesi sonucu can verdi… 
16 yaşında: Benal Temurlu, çiftçi, tarlada çalıştıktan sonra traktörle dönerken düştü… 
16 yaşında: Furkan Öztürk, sanayi işçisi, parke imalathanesindeki sanayi tüpünün patlaması sonucu tedavi gördüğü yanık ünitesinde yaşamını yitirdi… 
16 yaşında: Burhan Tutak, inşaat işçisi, 5.katta alçı-sıva yaparken 25 metreden düştü… 
17 yaşında: Hayriye Kurt, tarım işçisi, 35 TL karşılığı biber topluyordu, servis minibüsü devrildi… 
17 yaşında: Mehmet Bölükbaşı, inşaat işçisi, asansörle yukarı çekilen malzemeleri almak için eğildiğinde 9.kattan düştü… 
17 yaşında: Sultan El Halil, inşaatta çalışırken elindeki demir çubuk yüksek gerilim akımına değdi…
 
Eylül ayında yaşamını yitiren yaşlı işçiler;
 
Yine aylardır vurguladığımız bir hususa tekrar dikkat çekmek istiyoruz. Eylül ayında tarım, ticaret, büro, eğitim,  inşaat, taşımacılık, sağlık, konaklama ve belediye işkollarında emekli ya da emeklilik çağında çalışan, yani 51 yaş ve üstünde çalışan 45 işçi yaşamını yitirdi. İş cinayetlerinde artarak bu yaş grubunun can vermesi devletin yaşı ilerleyen işçilere / emekçilere verdiği değeri ve sosyal güvenlik sisteminin içinde bulunduğu durumu da gösteren bir gerçeklik… 
 
Öbür yandan emeklilik yaşının 65 yaşına çıkarılmasını da değerlendirirsek, ölen 45 işçinin 11’i de 65 yaş ve üstünde… 
 
Eylül ayında iş cinayetlerinde 8’i Suriyeli 1’i Türkmen 9 göçmen işçi can verdi…
Suriyeli tarım işçisi: İsmini üzerinde kimlik olmadığı için tespit edemedik. Urfa’da tarladan karpuz toplamışlardı. Karpuzları taşıdıkları kamyonetin kasasında seyahat ediyordu. Araç devrildi…
 
Türkmen su işçisi: Bilbil Andayew, çalışmak için Türkmenistan’dan gelmişti. Kadıköy’de motosikletle damacana su dağıtımı yaparken bariyerlere çarptı…
 
Suriyeli inşaat işçileri: Muhammed El Ahmed, Ömer Hasan, Usayd Hasan, Ali Çite, Beşar Çite ve adını belirleyeemediğimiz bir işçi. İskenderun’da 51 inşaat işçisini taşıyan kamyonet devrildi. 51 işçinin neredeyse tamamı kasada bulunuyordu, ilk önce tarım işçileri denildi ve tespit edilemedi…
 
Suriyeli inşaat işçisi: Sultan El Halil, Urfa’da inşaatta çalışırken elindeki demir çubuk yüksek gerilim akımına değdi… 

 

 

İş cinayetleri en çok İstanbul, Antalya, Hatay, Kayseri ve Balıkesir’de can aldı…

Eylül ayında Türkiye’nin 60 şehri ile yurtdışında bir ülkede iş cinayetlerinde işçi kardeşlerimizi yitirdik… Buna göre:
 
17 ölüm İstanbul’da; 
12 ölüm Antalya’da; 
10 ölüm Hatay’da; 
8 ölüm Kayseri’de; 
7 ölüm Balıkesir’de; 
6’şar ölüm Bursa, İzmir ve Manisa’da; 
5’er ölüm Adana, Ankara, Kütahya ve Ordu’da; 
4’er ölüm Amasya, Kastamonu ve Kocaeli’nde; 
3’er ölüm Aydın, Denizli, Gümüşhane, Mardin, Muğla, Samsun, Şanlıurfa ve Tekirdağ’da; 
2’şer ölüm Afyon, Diyarbakır, Edirne, Erzurum, Eskişehir, Iğdır, Karaman, Konya, Mersin, Sakarya, Tokat ve Irak’ta; 
1’er ölüm ise Aksaray, Artvin, Bilecik, Bitlis, Bolu, Burdur, Çanakkale, Çorum, Düzce, Elazığ, Gaziantep, Isparta, Kahramanmaraş, Karabük, Kırklareli, Muş, Osmaniye, Rize, Sinop, Sivas, Şırnak, Trabzon, Van, Yalova ve Zonguldak’ta yaşandı…

İSİG Meclisi yaşamın her alanını OHAL’e çeviren koşullara karşı mücadele edecektir…

1- İşçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesi emeğin korunmasının yolunun insanca yaşayacak bir ücret almaktan geçtiğini, işçi sağlığı talebi ile asgari ücret mücadelesinin içiçe geçtiğini savunur…
 
2- İşçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesi işsizliğin İSİG talebini savunmanın önüne bir engel olarak çıkarıldığını, İSİG talebi ile iş güvencesi talebinin birbirinden ayrılamadığını savunur…
 
3- İşçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesi iş cinayetlerini önlemek için;
 
a- İş cinayetlerinin sorumlusu siyasilerin, patronların ve bürokratların yargılanmasını,
b- İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmasının en temel unsurunun işçilerin sendika seçme özgürlüğü olduğunu; işçiler üzerinde örgütlenme özgürlüğüne dair her türlü baskının sona ermesi gerektiğini,
c- İşyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği kurullarının kurulmasını, işler hale getirilmesini ve en az yarısını işçilerin oluşturmasını,
d- Başta taşeronlaştırma olmak üzere güvencesiz çalıştırma biçimlerinin yasaklanmasını, savunur…
 
4- İşçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesi savaşa karşı barışı, şovenizme karşı halkların kardeşleşmesini savunur…

İş cinayetlerine karşı Sendikalı Ol…
Yaşamak için Diren İşçi…

 
2015 / Eylül ayında iş cinayetlerinde yaşamını yitiren Hüseyin Koştur, Osman Gezer, Yusuf Arslan, Fatma Doğan, Melek Yamaç, Mehmet Kalkan, Muhammet Çeleb, Hüseyin Yaşa, Şükrü Uluçay, Tuba Nur Ekinci, Ali Bıyık, Bilal Sarı, Mehmet Beyhanoğlu, Bekir Özkaya, Yaşar Balkır, Yaşar Engin, Ayşe Karaca, Hayriye Kurt, Fakriye Doğan, Emin Topaloğlu, Fatma Yıldız, Nevin Tokoğlu, İzzet Çoban, Ömer Faruk Altınkan, Ertuğrul Altınkan, Yakup Donanmış, Erdoğan Özdemir, Fatime Şengül, Bülent Arslan, Sedat Türkücü, Mahmut Karakaya, Tayyip Taşkın, Ahmet Tanış, Ali Bodur, Şekibe Bodur, Furkan Pekyavuz, Adem Öz, Selda Öz, Eyüp Ağırman, Murat Cengiz, Mustafa Çiçek, Recep Çevik, Hatice Can, Benal Temurlu, Dürdane Meral, F.A., Mustafa Buran, Halil Şeker, Dursun Güneş, Murat Kaya, Evren Kızılırmak, Yusuf Kaygısız, Alpay Çaylı, Yunus Güçlü, Fatih Erkul, Tuncay Bilgin, Selçuk Ateş, Fikret Kaya, Mustafa Orhan, Fatih Ulu, Yasin Sinek, Faruk Avşar, Kubilay Engin, Selime Bayman, Sezgin Yerebasmaz, Tahsin İşlek, Şahin Demir, Onur Karaşin, Hüseyin Karakaş, Şeymus Sanır, Bayram Kömürcü, Muhammed Agid Erzen, Bilbil Andayew, E.Akyüz, İsmail Mank, Muharrem Gelen, Sinan Tanlıkolu, İzzet Özbek, Furkan Öztürk, Mustafa Çatal, Nazif Süme, Mustafa Karahasanoğlu, Şevket Ediş, Doğan Düzgün, Remzi İ., İlyas Çiçek, Mehmet Baki Doğan, Ali Çakmak, Hasan Çakmak, Mehmet Koz, Şenol Yolcu, Ahmet Yıldız, Osman Zıba, Cem Sel, Emrah Ulaş, Oğuzhan Yaşar, Selahattin Kızılboğa, Adem Tiftik, Mehmet Özdemir, Şeref Coşkun, Cihan Ünal, Zahir Su, Osman Dorman, Ahmet Öksüz, Muhammed El Ahmed, Ömer Hasan, Usayd Hasan, Ali Çite, Beşar Çite, Mehmet Bölükbaşı, Sabahattin ., Ömer Başelçin, Okşan Kayabaşı, İdris Balcı, Mehmet Emin Çıkın, Emin Şan, Mahmut Yiğit, Sultan El Halil, Burhan Tutak, Hidayet Koçal, Cemil Çamdere, Ahmet Demir, Şevket Çalış, Alperen Alpaslan, Ali Rıza Şeker, Yusuf Özcan, Gökay Kurt, Nihat Çetin, M.K., Bahattin Sivri, Rafet Şahin, İhsan Bakır, Mustafa Çat, Yaşar Balkır, Selamettin Hamarat, Çetin Gül, Mehmet Serbes, İsmail Kılıç, Fatih Özçınar, Üçler Şanlı, Osman Sabancı, Aykut Yayla, Ardahan Yıldırım, V.İ., Şehmuz Dursun, Abit Demircan, Gülşah Pamuk, Yasemin Yazıcı, Nuriye Karabalık, Serkan Güneş, Hüseyin Akkaya, Seyfullah Arslan, Muammer Altuntaş, Hakkı Yalçın, Mehmet Şükrü Ortaer, Erdinç Aytekin, Uğur Akdemir, Seyit Çakıcı, Yunus Kocaman, Hakan Bayram, Şehabettin Ayhan, Hasan Haydar, Engin Çiftçi, Semra Muratlı, Ömer Türk, İbrahim Çoban, Reşat Akçay, Mehmet Akan, Aydın Aktaş ve adını öğrenemediğimiz sekiz işçiyi saygıyla anıyoruz! 
 
İletişim

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi

 

===============================

Dostlar,

Rapor zaten yeterince uzun.. 8 sayfa..
(Raporu PDF formatında okumak için lütfen tıklayınız :
IS_Cinayetleri_Raporu_ISIG_Eylul2015)

Bize söyleyecek çok şey kalmadı..
Şunu ekleyebiliriz :

AKP’nin iktidar olduğu Kasım 2002’den bu yana yaklaşık 13 yıl oldu ve 3 ay eksiğiyle toplam
İŞ ÇİNAYETİ sayısı 16058’e vardı..

Yıllık ortalama 1235! Her ay en az 100 emekçi kurban verildi..

301 emekçiyi kurban alan 13 Mayıs 2013 SOMA faciası bile ders ol(a)madı..
Facia süregenleşti (kronikleşti)!Böyle bir ülke gerçek olabilir mi, yoksa gerçekten bir ÜTOPYA ÜLKESİ‘ni mi konuşuyoruz??

Ama bu ülkede emek dostu (!) AKP 13 yıldır tek başına iktidar ve
demirbaş Çalışma Bakanı Faruk Çelik bir gerçeklik!?

Bu ülkede grizu patlamasında feci biçimde patlama ve yangın ile ölen emekçilere zamanın Çalıma Bakanı “Güzel öldüler” diyebildi..

Aynı faciada Başbakan Bay RTE “bu işin fıtratında var..” buyurdular..

Bu karabasan artık bitsin istiyoruz..
Bu karabasan artık bitsin istiyoruz..
Bu karabasan artık bitsin istiyoruz..
…….
…..

Sevgi ve saygı ile.
06 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Dünya’da bir ilk: Ankara Tıp’ta Ağrı Kesen Pil

 

Dünya’da bir ilk  :
Ankara Tıp’ta Ağrı Kesen Pil

IMG_9387

 

 

 

 

 

 

Kemikleri eriyen Aslı Çay, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde takılan
omurilik pili sayesinde şiddetli ağrılarından kurtuldu.

Doğuştan orak hücreli anemi hastası olan ve oksijen gitmediği için beslenemeyen ve kemikleri erimeye başlayan Aslı Çay’ın (29) kalçasına platin takıldı. Belinden de 3 kez ameliyat olan Çay’ın şiddetli ağrılarına çözüm bulunamadı. Çay, ağrılardan karnına takılan omurilik piliyle kurtuldu.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Algoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Prof. Dr. İbrahim Aşık, omurilik pili hakkında şu bilgileri verdi:

Yarım saatte takılıyor

Elektrot (elektrik uyarısını veren tel) yarım saat içinde omuriliğin üst tarafına (üst torokal tarafa) yerleştiriliyor. Verilen elektrik akımı dokulardaki kan akşını artırarak oksijenin dokulara
daha çok gitmesini sağlıyor. İşlem işe yararsa pil kalıcı olarak yerleştiriliyor.
Ağır medikal ilaçlara yanıt vermeyen ağrı durumlarında yaklaşık 40 bin lira olan pili
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) karşılıyor.”

Omurilik pili ile oksijen hem omurlara hem de kalbe daha rahat taşınıyor

Orak hücreli aneminin, kan hücrelerinin oksijen taşıma kapasitesinin bozulması olduğunu belirten Prof. Dr. Aşık, “Bu hastamızda oksijen dokulara gidemediğinden, omurlarında
ciddi nekroz (erime) gözlemledik. Oksijen kalbe de yeterince taşınamadığından, göğüs ağrıları oluştu. Omurilik pili sayesinde oksijen hem omurlara hem de kalbe daha rahat taşınır duruma geldi, dolayısıyla hastamızın ağrıları belirgin bir biçimde azaldı.” dedi.

Dünyada İlk!

Prof. Dr. Aşık, hastaya taktıkları bu pilin, orak hücreli anemi hastalığında göğüs ve sırt ağrısı nedeniyle omuriliğe takılan Dünyadaki ilk omurilik pili özelliğini taşıdığını vurguladı.
Prof. Dr. Aşık, Dünyada bu pilin tedavideki başarı oranının %50-60 dolayında kaldığını,
oysa hastamız Aslı Çay’da  %80’in üzerinde ağrı denetimi sağladıklarını belirtti.

Prof. Dr. İbrahim Aşık, bu olgunun, Kanada Montreal’de yapılan Uluslararası Nöromodülasyon Dünya Kongresi’nin 12’inci toplantısında sunulduğunu ve büyük ilgi gördüğünü de
sözlerine ekledi.

Aslı Çay ise şu duyguları paylaştı:

  • “3 yıldır dayanılmaz ağrılar çekiyordum. Tüm bedenime platin takılacağını söylediler.
    Pille ağrılarımda %80 azalma oldu.”

Omuriliğe yerleştirilen pil, bele takılan bir aygıtla günde 1 kez 25 dakika şarj ediliyor.
Şarj edilen pil, ağrılarının iletilmesini omurilikte kesiyor.

============================

Dostlar,

Sevindirici bir gelişme..
Ağrı, insan yaşamında son derece önemli sağlık sorunlardan biridir.
Kimi süregen (kronik) hastalıklarda, son (terminal) dönem hastalarımızda AĞRI sorununu yönetmek hiç de kolay olmamaktadır.

logo_AUTF

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi (AÜTF), Türkiye Cumhuriyeti’nin açtığı ilk tıp fakültesidir (1945). Bu Fakülte, Atatürk‘ün açtığı Hukuk (1925) ve Dil – Tarih – Coğrafya (1936) fakülteleri ile Yüksek Ziraat Yüksek Mektebi (1930), 1936’da Atatürk’ün Ankara’ya taşıttığı Mülkiye Mektebi (günümüz
Siyasal Bilgiler Fakültesi) ile birlikte Cummhuriyetinizin kurduğu ilk üniversite olan Ankara Üniversitesi‘nin çekirdeğini oluşturmuşlardır.

Hacettepe Tıp Fakültesi‘nin de kaynağı / kurucusu (1963) Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesidir (AÜTF).

İstanbul Tıp Fakültesi, Ankara Tıp Fakültesi, Ege Tıp Fakültesi, Hacettepe Tıp Fakültesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ilk 5’ler olarak ülkemiz sağlık sektörünün amiral gemileridir.

Bu seçkin kurumlarda salt nitelikli – son basamak sağlık hizmeti verilmez;
aynı zamanda başta Hekimler, öbür sağlıkçalışanları yetiştirilir.

Ayrıca tıp ve sağlık bilimlerinde BİLİMSEL ARAŞTIRMA yapılarak sağlık sorunlarına çözümler üretilir, bilime katkıda bulunulur..

Ancak AKP iktidarı bu amiral gemilerini mali bakımdan batırarak özel sağlık sektörüne
rakip olmaktan çıkarmaya çabalıyor. Ayrıca iyi kötü “özerk” hiçbir kurum istemiyor;
tüm ipler kendi elinde olsun istiyor..

Çoook tehlikeli ve sakıncalı bir politika izliyor. Buna artık ve derhal son vermesi ve
adı geçenler başta olmak üzere Kamusal Sağlık Kurumlarının üstüne titremesi gerekiyor..
Andığımız 5 tıp fakültesi, uluslararası bilimsel tıp yazınında (literatürtünde)
ülkemizin yüzakıdırlar.

Biz 1971’de Hacettepe Tıp Fakültesi’nde tıp eğitimine başlamış, 3. sınıfta (1973)
İstanbul Tıp Fakültesi‘ne yatay geçiş yapmış ve 1977’de bu güzelim tarihsel Fakülteden
yüksek bir özgüvenle mezun olmuştuk. Daha sonra 1978-81 arasında Halk Sağlığı /
Toplum Hekimliği
uzmanlık eğitimimizi de bu 2 kurumda tamamlamıştık.
2 fakültede yurtdışı eğitimlerimiz (Londra ve Texas), Edirne Tıp Fakültesi ve
2004’ten bu yana da Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde (AÜTF) çalışıyoruz ve
bu kurumların ürünüyüz..

Kurumlar uzun yıllarda ve çok büyük emeklerle – kaynaklarla oluşabilmekte ve
gelişmiş bir ülke olma acak Kurumlaşma ile sağlanabilmektedir.
Politikacıların bu tür kurumları ülkenin gözbebeği gibi koruyup – kollamaları
ve daha da geliştirmeye çabalamaları zorunludur.

Ülkemize emek veren tıp ve sağlık emekçilerini bu vesile ile şükranla anarız.

Sevgi ve saygı ile.
04 Ekim 2015, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

VATAN PARTİSİ’nin seçim bildirgesi


Dostlar
,

VATAN PARTİSİ’nin seçim bildirgesini de, CHP’den sonra paylaşmak istiyoruz..
(http://vatanpartisi.org.tr/genel-merkez/basin-aciklamalari/iste-secim-bildirgemiz-14743)

Programı çok gerçekçi ve Türkiye’yi düze çıkaracak içerik ve yetkinlikte görüyoruz.

Özellikle ilgilendiğimiz SAĞLIKLA ilgili program bölümleri şöyle              :

  1. Herkese Parasız ve Nitelikli Sağlık Hizmeti.

    Genel sağlık sigortasını kaldırarak
    , T.C. nüfus cüzdanı olan her vatandaşa, yaş sınırı koymaksızın parasız sağlık hizmeti sağlayacak düzenlemeleri iki yıl içinde tamamlayacağız.
    Bu kapsamda, Genel Sağlık Sigortası borçlarını iptal edeceğiz. Sağlık hizmeti üretimi ve sunumunda kamu örgütlenmesi ve kamu kaynakları esas olacaktır.
    Sağlık sistemi, koruyucu sağlık hizmeti ilkesine göre yeniden düzenlenecektir.
  2. İşyeri, mahalle ve okul temelinde sağlık hizmeti.Sağlık hizmeti, işyeri, okul ve mahalle temelinde örgütlenecektir. Sağlıklı kuşaklar için okullarda öğrencilere her gün en az bir öğün parasız yemek, uygun yaşlara ayrıca günlük süt verilecektir.
  3. İlaçta yerli üretim. İlaç ve tıbbî araç gereçlerde dışalıma bağımlılık azaltılacak,
    yerli üretim özendirilecektir.

Ülkemize yararlı olmasını dileriz.

Sevgi ve saygı ile.
04 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Seçim Bildirgesinin tüm metnine (13 sayfa) pdf olarak erişmek için lütfen tıklayınız :

VATAN_PARTISI_Secim_Bildirgesi_1Kasim2015

******

Logo

 

İşte Seçim Bildirgemiz

Böyle Gitmez Artık Vatan Partisi

 

Birleşen ve Üreten Türkiye için
Halka Dayanan Güçlü Devlet 

24 TEMMUZ’DA YENİ BİR DÖNEME GİRDİK                    

7 Haziran 2015 seçiminde, sistemin güçleri, Amerika güdümündeki Bölücü Terör Örgütünü, Meclisin göbeğine yerleştirdiler. Meclis, tek bir yasa çıkaramadı, tek bir karar alamadı.
Yeniden seçime gidiyoruz.
Ancak 24 Temmuz 2015 günü, Türkiye’nin önünde yeni bir ufuk açıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri, ABD’nin üzerimize sürdüğü Bölücü Terör Örgütüne karşı kapsamlı bir harekâta başladı.
AKP iktidarının PKK ile ortaklaşa yürüttüğü Açılım iflas etmiştir.
Türk Ordusu ve Polisi, bölücü teröre ağır darbeler indiriyor. Bu mücadele, “Saray Savaşı” değil, Vatan Savunmasıdır.
24 Temmuz, bir başlangıçtır. 21. Yüzyıldaki Vatan Savunmamızın başladığı gündür.
Yurdun dört bir yanında Türk milleti vatan bütünlüğü için birleşiyor ve ayağa kalkıyor. Yüzbinler haykırıyor: “Meclis’te PKK istemiyoruz.”
Bugün yükselen Millî Hareket, 2013 Haziranında Gezi’de başlayan Halk Hareketinin devamıdır. Emekçi halk, şimdi daha geniş kitleler halinde mücadeleye giriyor. Sağcısı Solcusu vatan için
el ele veriyor, omuz omuza yürüyor. Vatan Partisi, bu Millî Hareketi yine “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı altında birleştiriyor.
Ortadoğu ülkelerinin ABD’ye karşı direnişi başarı üzerine başarı kazanıyor. Bütün bölge ülkeleri ve Rusya, ABD’nin piyonlarına vuruyor. ABD, bu savaşı kaybetti. ABD’nin “kara gücü” olan Bölücü Terör Örgütüne karşı vatan savunmamız zafere ilerliyor.

Bu sürecin doruğunda,

Türkiye yeniden Atatürk Devrimi rotasına girecektir
.

Bağımsız ve Demokratik Türkiye ufukta görünmüştür.

  • Hükümet halkın olacak.
  • Devlet milletin olacak.
  • Halk, örgütlü, özgür ve eşit olacak.
  • Herkesin işi olacak, herkes çalışacak ve üretecek.

Ayağa kalkan Al Bayraklı büyük milletin menzilinde bu özlemler bulunuyor.

Devlet ve Millet Olarak Topyekûn Mücadele

Türkiye, artık devlet ve millet olarak, topyekûn mücadele dönemine girmiştir.
Yüreğimiz, Edirne’den Hakkâri’ye kadar Mehmetçikle birlikte çarpıyor.
ABD’nin bileğimize, yüreğimize ve zihnimize taktığı zinciri kırmak, milletimizin gündemindedir. Atlantik ötesinden gelen tehditleri boşa çıkaracak gücümüz vardır ve başı dik yaşama yeteneğimiz de vardır.
Vatan Partisi, bu büyük mücadelede milletimizin ön cephesindedir. Türk Silahlı Kuvvetlerine, komutanlarımıza, Mehmetçiğimize, güvenlik kuvvetlerine, korucularımıza ve en başta milletimize güveniyoruz. Milletimiz ile Ordumuzun birliğini pekiştireceğiz.
Bu tarihsel süreçten zaferle çıkmak için, Kahraman Ordumuzu yönetecek Kahraman bir Hükümet kurmak, önümüzdeki esas görevdir.
Vatan Partisi, kararlılığı, birikimi, tecrübeli kadroları ve gençliğiyle göreve hazırdır. Milletimizden ülkemizi bütünleştirmek ve üretim ekonomisini kurmak için yetki istiyoruz. 

Bu Düzen Değişecek!

Mafya-Tarikat düzeni vatanı bölüyor ve ekonomiyi batırdı.
Halk ayağa kalkıyor, bu düzen, değişecek!
Meclisteki partiler, iktidarı ve muhalefetiyle Amerika ve Avrupa’ya göbekten bağlı.
Bu düzen, değişecek!
Kemal Dervişlerin ve AKP’nin Borçlanma Ekonomisi, yediden yetmişe bütün milleti borca batırdı. İktidar ve muhalefetiyle Meclisteki partilerin sıcak para dilenmekten başka çözümleri yok. Bu düzen değişecek!
Yasa çıkaramıyorlar, hükümet kuramıyorlar. Bu düzen değişecek!
Artık çıkmazlarda çırpınmanın anlamı yok. Artık denenmiş, eskimiş, batağa saplanmış partilerden vazgeçmenin zamanı gelmiştir.
Türkiye, yeniden 7 Haziran çıkmazına dönemez. Vatan Partisi’nin bulunmadığı bir Meclis, yalnız ve yalnız çözümsüzlük üretir.

Böyle gitmez! Artık Vatan Partisi.

Vatan Partisi Bütün İllerimizde Seçime Katılıyor

Vatan Partisi olarak, 1 Kasım seçimine bütün seçim çevrelerinde 550 adayla giriyoruz.
Aday listelerimiz Yüksek Seçim Kurulu’nda kesinleşti.
Vatan Partisi, göreve hazırdır. Türkiyemizi bütünleştirmek ve üretim ekonomisini kurmak için milletimizden yetki istiyoruz. Halka Dayanan Güçlü Devleti kurmak için, milletimizden
yetki istiyoruz.

Cesur Ol, Sandığın Başında Vicdanını Dinle

Değerli Kardeşim,

Bu bölücü ve batakçı düzenin partileri, 7 Haziran seçiminde seni de kendi çıkmazları içine sürüklediler. Oylarımızı, boş hayâllere, alışkanlıklara ve demokrasi yalanlarına kurban ettik.
Hiç düşünüyor musun, 7 Haziranda attığın oy neyi değiştirdi?
Yoksa sen de bu karanlık düzenin içinde çırpınıyor olmayasın?
İşte görüyorsun, “Açılım” dedikleri büyük ihanetin kanlı sonuçları ortada. Senin sorumluluğun yok mu? Koalisyon cambazlıkları, Saray entrikaları, hepsi gözlerimizin önünde oynandı.
Şimdi yeniden aynı oyunu sahneliyorlar.
Bu tiyatroya son verecek kuvvet sendedir!
Bu karanlık düzeni değiştirecek olan sensin!
Cesur ol, ilk eylemin 1 Kasım’dadır!
Cesur ol, Türkiye’nin bahtını açacak olan sensin!
Cesur ol, sandığın başında vicdanını dinle, artık Vatan Partisi!

I

BÖLÜCÜ TERÖRÜ BİTİRECEĞİZ : BİRLEŞEN TÜRKİYE 

Vatan Partisi olarak, arkada kalan dönemde AKP iktidarının ve CHP’nin Açılım siyasetine karşı çıktık. AKP’nin PKK ortaklığıyla yürüttüğüAçılım’ın kanlı süreçlere açıldığını ısrarla vurguladık. Yaşananlar, Vatan Partisi’ni doğrulamıştır.
Arkada kalan 7 Haziran seçiminde PKK yandaşı HDP’nin Meclise sokulmasının nelere
yol açacağını anlattık. HDP liderleri açıkça “Biz arkamızı PKK’ya dayıyoruz” diyorlar. Seçimden sonra mayınlar patladı, yollar kesildi, tabutlar geldi.
Yaşananlar, Vatan Partisi’ni doğrulamıştır.
Artık Türkiye, Vatan Partisi’nin programını ve siyasetlerini hayata geçirmenin eşiğine gelmiştir.

  1. Kandil’e beyaz bayrak çektireceğiz. ABD tarafından silahlandırılan ve silah bırakmayacağını ilan eden Bölücü Terör Örgütünü, Devletin yaptırım gücünü kullanarak etkisiz hale getireceğiz. Bölücü terörü bitireceğiz. Bunun için Kürt yurttaşlarımızla el ele vereceğiz.
    Komşu ülkelerle işbirliği yapacağız. Kandil’e beyaz bayrak çektireceğiz.
  2. Terör Örgütünün yasal olanakları terör amacıyla kullanmasına son vereceğiz.
    Terör Örgütü Mecliste olamaz. Anayasaya göre, bölücü faaliyetin odağı haline gelen partiler kapatılır. Belediyeler, mayın döşeyenlere, haraç toplayanlara teslim edilemez. Yerel yönetimler, yasalar gereği Bölücü Terör Örgütünün elinden alınacak, halkın yönetimine ve hizmetine verilecektir.
  3. Bozgunculuğa özgürlük yok. PKK ve HDP, Türk Ordusunun ve Polisinin bölücü teröre karşı mücadelesini, “Saray Savaşı” diye karalıyor. Türk Ordusunun komutanlarını ve Mehmetçiği sırtından vuran bozguncu propagandaya izin verilemez.
  4. Bölücü teröre karşı mücadelede devletin ve milletin topyekûn bütün olanaklarını harekete geçireceğiz. Bölücü Terör Örgütüne, cana kıyma, yol kesme, haraç toplama, kepenk kapattırma özgürlüğü tanınmasına son vereceğiz.
  5. Türkiye cephesi. Vatan bütünlüğü ve yurtta barış için, hiçbir ayırım gözetmeden bütün partileri ve örgütleri bölücü teröre karşı birliğe çağırıyoruz. Bugün iç kavga günü değildir, küresel tehdide ve teröre karşı milletçe birleşme günüdür. Güneydoğu’da oturan insanlarımız da,
    PKK terör örgütünden bıkmışlardır, barış ve birlik istiyorlar. Kürt yurttaşlarımızı milletimizin ve vatanımızın birliği için seferber edeceğiz. Türk de biziz Kürt de biziz, hepimiz Türk milletiyiz. Bu anlayışla ırk ve mezhep ayırımı gözetmeden bütün milletimizi eşitlik ve özgürlük temelinde birleştireceğiz.
  6. Komşularımıza terör ihracına son.  Yobaz ve bölücü terör örgütlerinin Suriye’ye gidiş ve gelişleri engellenmelidir. Terör örgütlerinin, özellikle PKK/PYD’nin ekonomik ve lojistik destek için kullandıkları sınır kapıları kapatılmalıdır. “Suriyeli muhalif” denen teröristlerin,
    “Eğit-Donat” adı altında yetiştirilmesine derhal son verilmelidir.
  7. Komşularla işbirliği. Suriye, Irak, İran, Azerbaycan ve Lübnan ile bölücü ve yobaz terörüne karşı işbirliği yaparak barışı sağlayacağız.
  8. Yurtta barış. Edirne’den Van’a bütün yurda barış getireceğiz. Can ve mal güvenliğini güvence altına alacağız. Bölücü terörle mücadele döneminin yaralarını saracağız. Cumhuriyetimizin milleti birleştiren kardeşlik, eşitlik ve çağdaşlık kültürünü yerleştireceğiz. Devlet yatırımı yaparak bölgeler arasında ekonomik dengeyi sağlayacağız.

II

ÜRETEN TÜRKİYE

Herkese İş, Köylüye ve Sanayiciye Destek,
Çarşılara Bereket, Millete Dirlik

Vatan Partisi, 7 Haziran seçimine giden süreçte duyurmuştu, ekonomik kriz geldi çattı, işten atmalar başladı, çarşılar durgun, dolar aldı başını gidiyor. Türkiye tarihinde işsizliğin en yaygın olduğu dönemdeyiz. Gençliğimiz işsiz. Tayyip Erdoğanların saltanatı yüzünden borçlu millet olduk. 25 milyon vatandaşımız bankalara borçlu. AKP iktidarı döneminde, vatandaşlarımızın bankalara borcu 58 kat arttı. Şu anda 2,6 milyon vatandaşımız bankaların kara listesinde,
başka deyişle hacizlerle boğuşuyor. Çiftçimiz borcunu ödeyemediği için hapislerde yatıyor. Dünyanın para merkezleri, Türkiye’nin kanını emiyor. Bu yıl 54 milyar Lirayı faize ödedik. Kendileri de itiraf ediyorlar, AKP ekonomisi iflas etmiştir.

Böyle gitmez!
Artık hiç kimse borç dilenerek Türkiye’yi yönetemez.
Tayyip Erdoğanların saltanatı çatırdıyor.
Millî Hükümetin koşulları oluşmaktadır.
Mecburuz, ‘Üretim Ekonomisi’ne geçeceğiz.
Artık tek çözüm, Vatan Partisi’dir. Göreve hazırız.

  1. Yeniden Türk Mucizesi. Atatürk önderliğinde, 1930’lu yıllarda “Türk Mucizesi” diye adlandırılan ekonomik atılımı Halkçılıkla, Devletçilikle ve plan yaparak başardık.

Vatan Partisi, Türk Mucizesini yeniden gerçekleştirmek için Milletimizden yetki istiyor.
Bugün Karma Ekonomi uygulayan ülkeler, hızla kalkınıyorlar ve dünya ekonomisinin başını çekiyorlar. Bölgeler arasında dengeleri ve kalkınmayı sağlayan, halkı zenginleştiren Planlı ve Karma Ekonomi, Türkiyemiz için de biricik çözümdür.

  1. İşsize sadaka değil, iş vereceğiz. Herkes onuruyla çalışarak hayatını kazanacak. Vatan Partisi, kimsesizlerin kimsesi olacak.
  2. Çiftçiye destek. Mazotta ÖTV’yi kaldırarak ve diğer vergileri indirerek, çiftçimize ucuz mazot, ucuz gübre, ucuz tarım ilacı, ucuz tohumluk ve ucuz kredi vereceğiz. Toprak Mahsulleri Ofisi ve Et Balık Kurumu gibi çiftçi ve besicimize hizmet eden KİT’leri yeniden kurumlaştıracağız. Böylece çiftçimizin üretme şevkini ateşleyecek, tarım üretiminde büyük bir atılım gerçekleştireceğiz. Gıda güvenliğimizi sağlayacağız. Ülkemizi tarımda yeniden kendine yeterli hale getireceğiz. Sınırlardaki mayınlı arazileri yoksul köylüye dağıtacağız. Toprak ve Tarım Reformuyla yoksul köylüyü toprağa kavuşturacak ve tarım arazilerinin verimli işlenmesini sağlayacağız.
  3. Güçlü Merkez Bankası. Merkez Bankası’nı dünya para merkezlerinin denetiminden kurtaracağız ve güçlendireceğiz.
  4. Türkiye’de Türk Lirası. Paranın giriş çıkışını denetleyeceğiz. Türkiye’de Dolar ve Euro saltanatına son vereceğiz.
  5. Sıcak Para Diktasına son. Faizciler, dolar ve borsa vurguncuları, rantçılar, hortumcular, yabancılarla işbirliği halinde ülkenin kanını emiyorlar. Faize, ranta, saraylara, dolar ve borsa vurgununa giden kaynakları üretime çevireceğiz. Borsa kazançlarını vergilendirerek tarıma ve sanayiye destek oluşturacağız.
  6. Kredi kartı borçları ertelenecek. Kredi kartı borçlarının faizini silecek ve kalanı beş yıla yayarak tüketiciyi ferahlatacağız.
  7. Sanayi ve tarım üreticimizi gümrüklerle koruyacağız. Bu amaçla Avrupa Birliği ile yapılan Gümrük Birliği Anlaşması’na son vereceğiz. Ülkemizde üretebildiğimiz malları dışarıdan almayacağız, yerli üretimi geliştireceğiz.
  8. Sanayiciye destek. Rantçıları ve vurguncuları değil, küçüğünden büyüğüne kadar sanayiciyi destekleyecek ve üretime özendireceğiz. Bursa, Denizli, Kayseri, Adana, Mersin, Gaziantep, Çorum, Malatya, Çorlu, Çerkezköy gibi küçük ve orta sanayi merkezlerinde üretimi canlandıracak, büyük sanayimizin yan ürün ihtiyacını ülke içinden karşılayacağız.
  9. Atıl kapasiteyi üretime sokacağız. Küçük ve orta sanayi kapasitemizi de seferber ederek hem iş olanağı hem de katma değer yaratacağız. Kamuya ve özel sektöre ait boş yatan fabrika, tezgâh, dökümhane, makine, araç ve gereci üretime sokarak milyonlarca işsize iş sağlayacağız, ülke kaynaklarını zenginleştireceğiz ve döviz açığımızı kısmen kapatacağız.
  10. Verimli Ekonomi İçin Adalet Reformu. AKP iktidarı, yandaşlarını besleyen bir soygun rejimi kurdu. Ekonomide hukuku ve adaleti ayaklar altına aldı. Kaynaklar ekonomide verimliliğe göre dağılmıyor. Vatan Partisi, Hukuk ve Adalet Reformuyla ekonomiye verimlilik getirecek, rantlara son verecek, üretim ekonomisinin hukukî temelini inşa edecektir.
  11. Yazılım ve bilişimde atılım. Türkiye, bilişim ile katlanarak büyüyecektir. Katma değeri en yüksek, milli beyin gücümüze dayalı yazılım alanını “stratejik sektör” ilan ediyoruz. Yazılım faaliyetinin tamamını Ar-Ge kabul ediyoruz. Yazılım sektörüne her türlü devlet desteğini vereceğiz; teknoparklara sağlanan vergi avantajını bütün yazılımcılara vereceğiz.
  12. Yenilenebilir enerji. Enerji Verimliliği Kanunu çıkartarak ve diğer önlemlerle tüketimdeki savurganlığı önleyeceğiz. Enerjide ithal fosil yakıta bağımlılığı en aza indireceğiz.  Zengin kömür yataklarımızı insana ve çevreye saygılı teknolojilerle işleteceğiz. Akarsu, güneş, rüzgâr, biyoenerji ve yeraltı ısısı gibi temiz ve yenilenebilir kaynakları değerlendireceğiz.
  13. Mavi Vatan için Denizcilik Bakanlığı. Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrilidir. Mavi Vatanımız olan denizlerimizi hem ülke savunması hem de ekonomik zenginlik için bütün olanaklarımızla değerlendireceğiz. Türkiyemizi deniz ülkesi yapacağız. Dış ticaretin yüzde doksanını kapsayan deniz ulaşımını bölge ve dünya ölçeğinde geliştireceğiz.  Vatan Partisi, denizcilik altyapısının geliştirilmesi için planlarını yapmıştır. Deniz yetki alanlarımızda
    hak ve çıkarlarımızı korumak üzere her önlemi almakta kararlıyız.

Denizcilikle ilgili 40’tan fazla kanun, 18 tüzük ve 100’den fazla yönetmelik mevcuttur.
Değişik bakanlıkların bünyesinde sürdürülen deniz faaliyetini, yeni kuracağımız Denizcilik Bakanlığında birleştirerek,  eşgüdüm sorunlarını çözecek ve olanak ve yeteneklerimizi etkin kılacağız. Böylece ülke ekonomisini büyütecek, denizleri halkımız için bir zenginlik kaynağına dönüştürecek, denizlerimize yapacağımız yeni yatırımlarla iş alanları açacağız.
Açık denizlerdeki doğal kaynaklarımızı değerlendirmek için gereken güvenlik siyasetlerini
ve olanaklarını yürürlüğe koyacağız.

  1. Ormanlar, kıyılar, bitki tür zenginliği, yabani hayvan varlığı korunacak.
    Bu değerler, özel çıkarcılığın neden olduğu yıkımdan kurtarılacaktır. Erozyonu önleme ve ağaçlandırma amacıyla, yoğun bir seferberlik gerçekleştireceğiz. Özel çıkarcılığın derelerimizi, ırmaklarımızı, körfezlerimizi, denizlerimizi ve toprağımızı kirletmesine ve yaşam koşullarını bozmasına izin vermeyeceğiz. İnsan ile doğa arasındaki uyum ve dengeleri gözeteceğiz.
  2. İşçiye, kamu çalışanlarına, emeklilere insanca yaşayacakları ücret ve aylık.
    Çiftçinin ürününe değer fiyat vereceğiz. Halkın alış gücünü genişleterek piyasada talebi artıracak ve çarşıları şenlendireceğiz.
  3. Taşeron işçilere kadro. İşçi, memur, sözleşmeli personel, ücretli, 4/C’li, kiralık işçi, taşeron tanımları altında çalışan kamu emekçilerinin hak ve görevlerini tek bir hukuki düzenlemeyle birleştireceğiz. Bu amaçla “Çalışanlar Yasası”nı çıkaracağız. Taşeronluk uygulamasını kaldıracağız; taşeron işçilerini kadroya geçireceğiz; geçmişe dönük alacaklarının ödenmesini sağlayacağız. Sözleşmeli personele, 4/C’lilere ve mevsimlik işçilere kadro vereceğiz.
  4. Çağdaş yaşamı sağlayacak asgari ücret. Asgari ücreti işçilerin taleplerine uygun olarak
    bir ailenin çağdaş ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde belirleyeceğiz.
  5. Kamu çalışanlarına gerçek toplu pazarlık. Bunun için yasal düzenleme yapılacak.
  6. İş güvencesi. Gerçek iş güvencesini getireceğiz.
  7. Sendika özgürlüğü. Sendikal örgütlenme ve çalışmanın önündeki engelleri kaldıracağız.
  8. Emeklilere intibak yasası. Bütün emeklileri kapsayan bir intibak yasası çıkaracağız;
    emekli, dul ve yetim aylıklarını, emekli örgütleriyle görüşerek, günün ihtiyaçlarına göre
    insanca yaşamaya imkân verecek bir düzeye yükselteceğiz.
    Emeklilikte sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısını esas alacağız, yaş koşulunu kaldıracağız, emeklilikte yaşa takılanların sorununu çözeceğiz.
  1. Konut stoku ihtiyacı olana. Bir milyonu aşan konut stokunu, ihtiyacı olan vatandaşların
    çağdaş konut ihtiyacını karşılamak için değerlendireceğiz. Bunun için kamu kaynaklarından destek sağlayacağız.
  2. Parasız elektrik ve su. Evlere dört kişilik ailenin ihtiyacını karşılayacak ölçülerde, elektrik ve suyu parasız vereceğiz; belediyelere ait fırınların ucuz ve sağlıklı ekmek satmasını sağlayacağız.
  3. Her mahalleye ve köye spor salonu ve kültür merkezi. Her mahalleye ve köye çocuk bahçesi ve yuvası, Halkevi, Kültür Merkezi ve Spor Salonu yaparak hem halk kültürünü geliştirecek, hem de iş alanı açacağız.
  4. Gazilerimiz ve şehit yakınlarımız, Milletimizin onurudur. Toplumda onlara saygı kültürünü güçlendireceğiz. Özlük haklarıyla ilgili taleplerini yerine getirmek, namus borcudur.
    Şehit ve gazi kavramlarının anlamını bilmek ve duyumsamak, bu topraklarda bağımsız ve
    özgür yaşamanın güvencesidir.
  5. Milletvekili maaşları. Milletvekili maaşları, en yüksek devlet memuru maaşını geçmeyecektir.
  6. Üreticilerimize komşu pazarı. Suriye, Irak, İran, Azerbaycan gibi komşularımızla güvenlik ve ekonomi alanında işbirliği yapacağız. Böylece Türkiyemizin enerji güvenliğini sağlayacağız, sanayi ve tarım ürünlerimiz için pazar açacağız. Sınır boylarımızdan terörist geçmeyecek,
    ticaret ve kardeşlik geçecek.
  7. Dış ticarette millî para. Komşularımız yanında Rusya ve Çin gibi büyük ticaret ortaklarımızla alışverişte millî paraları kullanmak için gerekli koşulları oluşturacağız.
  8. Özelleştirilen KİT’ler kamulaştırılacak. Enerji, ulaştırma, haberleşme ve bilişim gibi stratejik sektörlerde özelleştirilen KİT’leri kamulaştıracak ve verimli işleteceğiz.
  9. Bölgeler arasında ekonomik denge. Yurdumuzun ekonomik açıdan geri bölgelerine
    devlet yatırımı yaparak ülke çapında dengeyi ve bütünlüğü sağlayacağız.
  10. Herkese Parasız ve Nitelikli Sağlık Hizmeti. Genel sağlık sigortasını kaldırarak,
    T.C. nüfus cüzdanı olan her vatandaşa, yaş sınırı koymaksızın parasız sağlık hizmeti sağlayacak düzenlemeleri iki yıl içinde tamamlayacağız. Bu kapsamda, Genel Sağlık Sigortası borçlarını iptal edeceğiz. Sağlık hizmeti üretimi ve sunumunda kamu örgütlenmesi ve kamu kaynakları esas olacaktır. Sağlık sistemi, koruyucu sağlık hizmeti ilkesine göre yeniden düzenlenecektir.
  11. İşyeri, mahalle ve okul temelinde sağlık hizmeti. Sağlık hizmeti, işyeri, okul ve mahalle temelinde örgütlenecektir. Sağlıklı kuşaklar için okullarda öğrencilere her gün en az bir öğün parasız yemek, uygun yaşlara ayrıca günlük süt verilecektir.
  12. İlaçta yerli üretim. İlaç ve tıbbî araç gereçlerde dışalıma bağımlılık azaltılacak,
    yerli üretim özendirilecektir.
  13. Engellilerimiz ve Yaşlılarımıza Güvence. Vatan Partisi, engellileri yardıma muhtaç kimseler olarak değil, ülkemizin gelişmesine katkıda bulunacak yurttaşlar olarak görür. Millî Hükümet ve yerel yönetimler, emekli, dul, yaşlı ve engellileri koruyacak; muhtaç olanların ekonomik,
    sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayacak; toplumsal hayata her alanda katılmaları için
    gerekli kurumları oluşturacak ve kaynakları sağlayacaktır. Engellilerle ilgili düzenleme ve kararlarda, engelli örgütlerinin görüşleri göz önünde tutulacaktır.
  14. Yurtdışındaki yurttaşlarımıza güvence. Vatan Partisi, yurtdışındaki yurttaşlarımızın bulundukları ülkelerde ekonomik, toplumsal ve kültürel taleplerinin gerçekleşmesi için
    kararlı çaba gösterecektir.
    Kuracağımız üretim ekonomisi, yurtdışında işsizlikle boğuşan vatandaşlarımızın Türkiyemizde çalışma taleplerine de yanıt verecektir. Yurda dönmek isteyenlerin uyum sorunlarını çözeceğiz.
    Yurtdışında emekli olan vatandaşlarımızın, diledikleri ülkede her türlü kolaylığa sahip olması için gerekli önlemleri alacağız.
    Avrupa ülkelerinin yurttaşlarımıza çifte vatandaşlık hakkı tanıması için Türkiye Cumhuriyetinin Milli Hükümetle kazanacağı saygınlığı harekete geçireceğiz. Bu sorunu kesinlikle çözeceğiz.
    Gurbetteki vatandaşlarımızın dinsel inançlarını kötüye kullanarak “Holding kuruyoruz” diye gasp edilen milyarlarca Euro değerindeki alın terlerinin kendilerine iadesi sağlanacaktır.
    Yabancı düşmanlığına, ırkçılığa ve kültürel baskılara karşı yurttaşlarımızın hakları ve onurları kesinlikle korunacaktır. Ermeni Soykırımı yalanlarını tanıyan kararların kalkması ve Türklere karşı aşağılayıcı söylemlerin ders kitaplarından çıkartılması için ilgili ülkelerde seferberlik başlatılacaktır.
    Yurtdışındaki genç kuşakların, millî kültürümüze katkıda bulunmaları ve Avrupa’nın demokratik uygarlığıyla buluşmaları için, kültür kurumları örgütleyeceğiz.

III

AYDINLIK TÜRKİYE 

  1.  Atatürk Devriminin Laikliği.
    Hayatta en hakiki yol gösterici bilimdir. Devlet ve toplum hayatı,
    din kurallarına göre düzenlenemez.
    Anayasada “Devrim Kanunları” diye anılan yasalar uygulanacaktır.
    Türkiye, şeyhler, müritler, dervişler ve mensuplar ülkesi olmayacaktır. Türkiyemizi
    etnik bölücülüğe, mezhep ayrımcılığına, cemaat ve tarikat sultasına teslim etmeyeceğiz.
    Atatürk Devriminin laikliği, varlığımızın, birliğimizin, dirliğimizin ve Millet egemenliğinin güvencesidir.
    Vicdan ve ibadet özgürlüğü, gönül rahatlığı içinde yaşamanın koşuludur.
    Sünnî ve Alevî vatandaşlarımızın eşitliği, ülkede barış ve kardeşliğin temelidir.
  1. Eşit, Özgür, Başı Dik, Onurlu Cumhuriyet Kadını. Çağdaş Türkiye için mücadelenin
    en önünde Cumhuriyet kadınları var. Vatan Partisi Olağanüstü Kurultayında kadının olağanüstülüğü vardı. Kadının ayağa kalkışı bir işarettir, Türkiye büyük karara ilerliyor.
    Vatan Partisi’nin önderliğinde kurulacak Millî Hükümet, erkekle kadın arasındaki yasal ve
    fiili eşitsizliği, kadına karşı ayrımcılığı, her tür şiddeti ve cinsel tacizi bütün temelleriyle
    ortadan kaldırmak için, toplumun her kesiminde seferberlik yürütecektir. Kadının toplum hayatında ve üretimde yer almasını ve gelişmesini engelleyen Ortaçağ kurumları ve ilişkileri tasfiye edilecek, kadına iş ve kazanç olanağı sağlanacaktır. Kadınların siyasal, ekonomik,
    sosyal ve kültürel alanlarda önder roller üstlenmesinin önündeki bütün engeller temizlenecek,
    bu amaçla yeterli kreş, yuva, eğitim merkezleri ve okuma yazma kursları açılacaktır.
    Çalışan kadınların analık durumlarının korunması için gerekli bütün önlemler alınacaktır. Köylük alanlarda kadınlar, sağlık güvencesine ve sosyal güvenceye kavuşturulacaktır.
    İşsiz ve kimsesiz kadınlar, çocuklarıyla birlikte güvenli ve çağdaş olanaklarla barındırılacak
    ve devlet güvencesine alınacaklardır. Kadınları bedenlerini satmaya zorlayan ve aileleri büyük acıların içine iten ekonomik ve toplumsal temel ortadan kaldırılacak, kadını cinsel nesne olarak gören yoz kültür toplum hayatından temizlenecektir.
  1. Milletimizin Geleceği için Atatürk Gençliği. Vatan Partisi, gençlik kitlelerini seferber eden gençlik örgütüyle, geleceğin başı dik Türkiyesini şimdiden kurmaktadır. Milletimizin bağımsızlığı ve özgürlüğü için Atatürk Devrimi yolunda kararlı olarak ilerleyen bir gençlik yetiştirdik. Gençliğimizle gurur duyuyoruz ve gençliğimizi Milletimizin büyük geleceğine adıyoruz.
    Vatan Partisi seçimlere “Gençlik Meclise” sloganıyla giriyor.
    En genç adaylar Vatan Partisi listelerindedir. Meclisi gençleştireceğiz.
    Seçimlerde ilk kez oy kullanacak gençlerimize sesleniyoruz: İlk oylar Vatan’a!
    Vatan Partisi, sınanmış birikimi ve gençliğiyle iktidar olacaktır.
  1. Bilim ve Uygarlık Dili Güzel Türkçe. Millî Hükümet, bütün yurttaşlarımızın güzel Türkçemizi iyi bilmesini sağlamak için seferberlik yürütecektir. Anaokulundan üniversite sonuna kadar eğitim ve öğretim dili Türkçe olacaktır. Yabancı diller, yetkin ölçülerde öğretilecektir.
    Millî Hükümet, kamu yönetiminde, eğitimde, yayın alanında, ticarette, sanayide, kültürde,
    sanat, eğlence ve sporda yabancı dillerin Türkçeyi bozan etkilerini önlemek, Türkçemizin bir uygarlık ve bilim dili olarak gelişme olanaklarını değerlendirmek amacıyla “Türkçeyi Geliştirme Yasası”nı çıkaracak ve uygulayacaktır. Başta TRT ve RTÜK Kanunları olmak üzere görsel, yazılı ve sözlü basınla ilgili yasalar, bu amaca uygun olarak yeniden düzenlenecektir.
    RTÜK’te ve Kamu Yönetimindeki basın-yayın kurumlarında, kültür ve sanat kurumlarımızın temsil edilmesi sağlanacaktır. Türkiye’de kurulan bütün şirketler, basın kuruluşları, dernekler
    ve diğer kurumlar, Türkçe isim, unvan ve marka kullanacaktır.
  1. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu yeniden özerk yapıya kavuşturulacak.
    Bu kurumlara yeterli kaynak ayrılacaktır. Türk ve Anadolu-Trakya tarihi ve dillerini araştırmak için çok sayıda bilim insanı yetiştirilecek ve seferber edilecektir.
  2. Parasız, Bilimsel, Demokratik, Laik  Eğitim ve Spor. Anaokulundan üniversite sonuna kadar parasız eğitim, kültür ve spor hizmeti sağlanacaktır. Eğitimde öğrencilerden ve ailelerinden
    katkı payı, yardım ve benzeri adlarla para alınamaz. Ailesinden uzakta öğrenim gören,
    kimsesiz veya yardıma muhtaç öğrencilerin barınma, beslenme, giyim, uygarca eğlenme ve kültür ihtiyaçlarını devlet karşılayacaktır. Öğrenci yurtları, kamu ulaşım araçları, parasız hizmet verecektir. Parasız eğitim sisteminde, öğrencilerimizin geçmişten kalan kredi borçları
    iptal edilecektir.
  3. Cumhuriyet Eğitiminin Birliği ve Felsefesi. Millî Hükümet, Cumhuriyet’in devrimci felsefesi kılavuzluğunda, bağımsız, toplumcu, demokratik, laik, bilimsel ve halkçı ekonominin ihtiyaçlarına cevap veren, tek bir eğitim sistemi uygulayacaktır. Bu bağlamda emperyalist çıkar sistemine eleman yetiştiren bugünkü eğitim sistemi temelden değiştirilecektir.
    Türkçemizi iyi bilen, yurtsever, halka hizmet aşkıyla dolu, devrimci, özgür düşünceli, yaratıcı, başı dik, haksızlığa direnen, cesur, barışçı, dayanışmacı, emeğe saygılı, kamu mülkiyetine
    özen gösteren, paylaşmacı, insanlığa kardeşlikle bağlı, yetenekli, bilgili, sorumlu, “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” kuşaklar yetiştirilecektir.
    Zorunlu temel eğitim altı yaşında ana sınıfında başlatılacak, kesintisiz 13 yıl olacaktır. Temel eğitimin son dört yılında yükseköğretime hazırlık eğitimi ve öğrencilerin kişisel yetenek ve eğilimleri ile eğitim planına göre meslek eğitimi verilecektir.Gençlerimizin ilgi ve yetenekleri ile seçtikleri meslekler arasında uyum sağlanacaktır.
    Müzik, resim, tiyatro gibi kültür ve sanat derslerine ve çalışmasına önem verilecektir.
    Spor ve düzenli bedensel faaliyet, her yurttaş için yaşamın vaz geçilmez parçasıdır. Beden eğitimi programı, bu anlayışa göre oluşturulacaktır.
    Köy Enstitüleri tecrübesi, çağdaş eğitimin ihtiyaçlarına uygun olarak değerlendirilecektir.
    Millî Hükümet, öğrenciyi ve öğretmeni eğitimin merkezine yerleştirecektir.
    Öğretmen yetiştiren kurumlar eğitim planına göre düzenlenecek, öğretmen adaylarının bilim, sanat ve felsefe alanlarında birikim sahibi olması sağlanacaktır.
  1.   Özel Kesime ve Tarikatlara Ait Eğitim Kurumlarını

Kamulaştıracağız. Cumhuriyet Devrimi Kanunları’na göre yasadışı olan tarikatlara ve
vakıflara ait okullar ve yurtlar ile bütün özel okullar ve özel eğitim kurumları kamulaştırılarak, Cumhuriyet eğitiminin halka hizmet eden kurumları haline getirilecek,
Öğretimin Birliği (Tevhidi Tedrisat) sağlanacaktır.

  1. Üniversiteye Girişi Temel Eğitime Dayandıracağız. Ülkemizin yetişmiş insan gücü, en önemli kamu değerimizdir. Güçlü bir Temel Eğitim Programı ile gençlerimizin, hayatın her alanında
    yol gösterici ve nitelikli bilgi ve becerilerle donanmalarını sağlayacağız.
    Eğitim–öğretimin amacını, üniversite giriş sınavını kazanma becerilerinin verilmesine indirgeyen eğitim karşıtı anlayış ve uygulamaya son verilecektir. Üniversiteye giriş sistemi,
    13 yıllık Temel Eğitimin son dört yılında verilecek yükseköğretime hazırlık eğitimine dayandırılacak ve fırsat eşitliği gerçekleştirilecektir. Üniversiteye giriş sınavı kaldırılacaktır.
  1. Meslek Eğitimini Geliştireceğiz. Millî plana göre, ekonomik, toplumsal ve kültürel kalkınmanın ihtiyaçlarına cevap veren meslek eğitimi geliştirilecektir.
  1. Üniversitelerde Bilimsel Nitelik ve Kamuya Hizmet. Üniversitelerimizi, bilimsel araştırma ve bilim eğitimi yanında, halka sundukları hizmetlerle, Milletin geleceğinin kurulmasına katkıda bulunan Cumhuriyet kurumları olarak yeniden düzenleyeceğiz. Üniversiteler, çalışmalarını bilimin evrensel ölçütlerine göre ve millî amaçlar doğrultusunda yürüteceklerdir. Üniversite programları, ülkemizin ihtiyaç duyduğu insan gücünün ve bilim insanlarımızın yetiştirilmesi doğrultusunda düzenlenecektir. Üniversitelerimizin dünyada bilimin öncüleri arasında yer alması sağlanacaktır. Üniversite içindeki atama ve yükseltme kuralları, bu ölçütlere göre
    yeniden düzenlenecektir.
    Üniversitelerimizde, Atatürk Devrimini tamamlama amacının gereği olarak, idarî, malî özerklik ve bilimsel özgürlük hayata geçirilecek ve iç işleyiş demokratik bir yapıya kavuşturulacaktır.
    Yükseköğretimde, Cumhuriyet Devrimi temelinde özerkliği ve eşgüdümü hayata geçirmek yanında, öğretim üyeleri ile öğrencilerin yönetime katılmalarını sağlamak için, üniversiteler eliyle yeni merkezi kurumlaşmaya gidilecektir.
    TÜBİTAK ve TÜBA özerk bilim kurumları olarak yeniden örgütlenecek,
    bilimsel çalışmalara destek olmaları ve bilim insanı yetiştirmeleri için yeterli
    kaynak ayrılacaktır.
  1. Bilim İnsanına Özgürlük. Halkçı ve özgürlükçü siyasetler sayesinde bilim alanında yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlayacak; gençlerimizi bilimsel buluş ve araştırmaya yönlendireceğiz. Bilimsel çalışmanın özgürleştirilmesi ve araştırmanın özendirilmesiyle yurtdışına beyin göçünü durduracağız ve dışardan yurdumuza beyin göçünün koşullarını yaratacağız.
  2. Aydınlanma Seferberliği. ABD güdümlü cemaatçiliğin ve bölücülüğün iç çatışma olanaklarını ortadan kaldırmak, millî birliği sağlamlaştırmak, çağdaş bir ekonominin insan gücünü yaratmak ve yurttaşlarımızın yeteneklerini geliştirmek amacıyla bütün toplumu kucaklayan bir Aydınlanma Seferberliği yürüteceğiz. Halk kütüphanelerini, müzeleri ve kültür merkezlerini yaygınlaştıracak ve geliştireceğiz. Halkevlerini, köy ve mahallelere kadar yeniden örgütleyecek, halkı eğitecek ve sanat çalışmasına katacağız.
  3. Yenileşme ve Güzelleşme İçin Sanat. Milli Hükümet, milli ve halkçı sanatımızın her dalda toplumu kucaklaması ve eğitmesi, sanatımızın güzellikte ve teknikte milletlerarası düzeye ulaştırılması için gerekli kurumları oluşturacak ve yeterli kaynak sağlayacaktır.
    Halkımızın sanat birikimi, çağdaş ölçülerde geliştirilecektir.
    Güzel Sanatlar günlük hayatın bir parçası haline getirilecek ve geliştirilecektir. Devlet, sanata ve sanatçıya sahip çıkacaktır. Toplumla buluşması için sanatçının önü açılacaktır. Telif hakları titizlikle uygulanacak, fikir ve sanat eserlerinde korsanlık önlenecek, eser sahiplerinin emekleri ve yaratıcılıkları korunacaktır.
    Sanatçıların çalışma koşullarını  iyileştireceğiz, emeklilikteki hak kayıplarına son vereceğiz. Sanatçıların kadrosuz ve güvencesiz çalıştırılmasına izin vermeyeceğiz.
    Radyolar, televizyonlar, basın ve yayınevleri, sinemacılık, düzeyli sanat uğraşına hizmet amacıyla desteklenecek ve özendirilecektir. Gençlerimizin ve yurttaşlarımızın en az bir sanat dalında yeteneklerini geliştirmeleri sağlanacaktır.
    Devlet tiyatroları, Devlet opera ve baleleri, senfoni orkestraları, çoksesli korolar, sanat galerileri, sanatçı yetiştiren eğitim kurumları, Devlet konservatuarları, güzel sanat liseleri, yerel yönetimlerin sanat kurumları, halk müziği ve oyunlarını geliştiren kurumlar yaygınlaştırılacak ve nitelikleri yükseltilecektir. Özel sanat kurumları desteklenecektir.
    İstanbul Taksim’de bulunan Atatürk Kültür Merkezi’ni, Ankara’da Devlet Resim ve Heykel Müzesi-Operet Sahnesini tekrar sanatın ve sanatçının hizmetine sunacağız.
    Sanatın, halklar ve ülkelerarası bir dostluk köprüsü olması sağlanacaktır.
  1. Basında Yabancılaşmaya ve Tekelleşmeye Son Millî ve Özgür Basın.
    Yazılı, sözlü ve görsel basını, yabancı ve yerli tekellere bağımlılıktan kurtaracak ve özgürleştireceğiz. Basında yabancı sermaye yasaklanacaktır. Basının kültürel yozlaşma aracı olması önlenecektir. Topluma gerçek haber ve bilginin ulaştırılması için eşit rekabet koşulları sağlanacak ve basın desteklenecektir. Demokratikleşmeye hizmet eden yerel basını özendireceğiz.
  2. Sağlıklı, Mutlu ve Ahlâklı Yurttaş Yetiştirmek İçin Spor. Gençlerimize ve her yaşta yurttaşımıza spor yapmaları için gerekli olanaklar sağlanacak, spor kurumları ülkemizin her köşesinde yaygınlaştırılacak ve desteklenecektir. Gençlerimiz ve yurttaşlarımız, spor yarışmalarında düşmanlığı ve bireyciliği kışkırtan özel çıkarcı yozlaşmanın etkilerinden arındırılacaktır. Bedence ve ruhça sağlıklı, mutlu ve ahlâklı yurttaşlar yetiştiren, toplumda dostluğu,
    dayanışmayı ve kardeşliği güçlendiren bir spor kültürü geliştirilecektir. Spor emekçilerinin hakları korunacaktır.
  3. Ahlakî Çürümeye Son. Vatan Partisi, insanı vatanına, topluma, üretime ve kendisine yabancılaştıran emperyalist kültüre karşı sürekli mücadele yürütecektir. Vatansızlaşmayı, milletsizleşmeyi, anarşizmi, bencilliği, köşe dönmeciliği, havadan kazanmayı, açgözlülüğü, vurgunculuğu, başkalarının sırtına basarak yükselmeyi, fuhuşu, uyuşturucu ve alkol bağımlılığını kışkırtan, toplumu unufak eden, yalnızlaştıran ve yırtıcılaştıran kültürel yozlaşmaya karşı vatanseverliği, çalışkanlığı, paylaşmayı, insan, doğa ve hayvan sevgisini, hoşgörüyü, barışı temel alan toplumcu ahlakın ve değerlerin yayılması ve kök salması için çalışacağız.

IV

KOMŞULARLA BARIŞ, YURTTA BARIŞ, BAŞI DİK TÜRKİYE

AKP iktidarı, ABD’nin bölgemiz ülkelerini bölme planına teslim olarak komşularımıza
terör ihraç etti. Komşularımızla ticareti dinamitledi.
Türkiye, şimdi yoksulluk, sefalet ve terör ithal ediyor.
Karşımızda PKK terörünü üzerimize süren büyük bir devlet var. Batı devletleri, teröre
ağır darbeler indiren Türk Ordusunu “hizaya getirmek” türünden tehditler savuruyorlar.
Meclisteki partiler, iktidar ve muhalefetiyle ABD emperyalizmi karşısında ezik.
Oysa ABD, bölgemizde hedeflerine ulaşamadı ve yenildi. Artık inisiyatif bölge ülkelerinin
eline geçmiştir. Bölge devletleri,  ABD piyonlarını buldukları yerlerde tepeliyorlar.
ABD denetimindeki bölücü ve yobaz terör örgütlerinin temizlendiği bir döneme girmiş bulunuyoruz. Bu elverişli koşullarda Vatan Partisi, Batı Asya Birliği’ni adım adım inşa ediyor ve Türkiye’nin başı dik yaşama planını hayata geçiriyor.
Batı Asya Birliği, aynı zamanda Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden Rusya, Hindistan ve
Çin’e kadar Asya Kalesini cephe gerisi olarak değerlendirecektir.
Artık ABD, kimseyi hizaya getiremiyor.
ABD, Suriye’yi hizaya getiremedi, ama Beşer Esat ABD’yi hizaya getirdi.
Irak hükümeti İran ve Suriye ile birlikte ABD’ye kafa tutuyor.
Mısır ve Tunus, Arap Baharı’nda ABD’nin Münafık Kardeşlerini devirdiler.
Latin Amerika, artık ABD’nin “arka bahçesi” değil. Küba’ya ambargo da sökmedi.
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Şanghay İşbirliği Örgütündeler. ABD, Orta Asya’daki üslerini toplayıp okyanus ötesine götürmekle meşgul.
Çin, dünya ekonomisinin bir numarası oldu.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve güneydeki savunma hatları ile Rusya’nın ve genel olarak yükselen Asya’nın savunma hatları birleşmektedir.
Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın büyük devletleri de yeni dünya dengelerinde
Asya’ya yaklaşıyorlar. Avrasya Birliği adım adım oluşuyor.
ABD’nin Türkiye’yi bölme iddiası, artık karşısında Asya kalesini bulacaktır.

  1. ABD-İsrail Koridoru’na geçit yok. ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde “Kürt Koridoru”
    adı altında, bir “Amerikan-İsrail koridoru” açma planını bozacak yeteneğimiz ve gücümüz vardır. Nitekim, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 24 Temmuz’da başlayan harekatından sonra,
    ABD-İsrail Koridoru girişimi bozguna uğramıştır. ABD ve İsrail’in girişimleri bölge halklarının kanlarını dökmenin ötesinde, dünya barışını da tehdit eden boyuttadır. Bu nedenle, ABD ve İsrail’e karşı dünya çapında bir dayanışma için gerekli zemin oluşmuştur.
    Bu elverişli koşulları değerlendirmek, günün görevidir.
  2. Suriye’nin toprak bütünlüğü, Türkiye’nin toprak bütünlüğüdür. Bölgedeki bölücü ve yobaz terör örgütlerini etkisiz kılmak, iki kardeş ülkenin toprak bütünlüğünü sağlamak ve barış için, Suriye hükümetiyle ilişkiye geçmek, artık ertelenemez vatan görevidir. İki ülkenin hükümetleri, geçmiş anlaşmazlıkları bir kenara atarak, her alanda Ortak Eylem Planı yapmak sorumluluğuyla karşı karşıyadırlar.
  3. Yabancı üs ve askere hayır. Suriye’nin kuzeyinde “Kürdistan” adı altında kukla devletçik kurmak amacıyla Türkmenlere ve Araplara karşı etnik temizlik harekâtlarına katılan ABD Hava Kuvvetleri’ne ve İHA’larına her türlü destek kesilmelidir. İncirlik Üssünün komşu ülkelere karşı kullanılmasına izin verilemez.  Türkiye’deki bütün ABD üsleri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin denetimi altına alınacaktır.
  4. Terör örgütlerinin Türkiye’deki kampları derhal kapatılacak. Başta Suriye olmak üzere komşularımızın toprak bütünlüğüne karşı sahaya sürülen terörist örgütlerin Türkiye’deki faaliyetlerine derhal son verilecektir. Bölücü ve yobaz terör örgütlerinin ülkemizdeki
    harekât üsleri derhal kapatılacaktır. Suriye’ye terör ihracı, vatana ihanet suçudur.
  5. Kürt örgütlerine uyarı. Kürt halkı ile bölge ülkeleri ve halkları arasında düşmanlık yaratan örgütleri uyarıyoruz: ABD’nin aleti olmanın sonuçları ağırdır. ABD enstrümanları, alınlarına vurulan ihanet damgasından başka bir kazanca ulaşamayacaklardır. Batı Asya’da yaşayan
    bütün Kürt kardeşlerimizi ABD’nin bölücü planlarına karşı bölge ülkeleri ve halklarıyla birliğe çağırıyoruz.
  6. Batı Asya Birliği. Türkiye-Suriye işbirliği, bölge ülkeleri arasında işbirliğinin ilk adımıdır. Türkiye, bugün zaten Suriye ile birlikte hareket eden Irak, İran ve Lübnan yanında Azerbaycan’ın da katılımıyla, Bölgesel İşbirliği için harekete geçmelidir. Vatan Partisi,
    bölge ülkeleriyle yaptığı görüşmelerde, Beyrut’tan Tahran’a kadar bütün başkentlerin güvenlik ve ekonomi alanlarında işbirliğine hazır olduklarını saptamıştır. ABD, bölge ülkelerinin gücüne saygı göstermek zorunda kalacaktır. Yedi Ülke Yedi Denizi birleştireceğiz.
    Hiçbir güç, bunun önünde duramaz.
  7. Avrasya Birliği. Türkiye, dünyada ve bölgemizde güvenlik ve barış için, başta Rusya,
    Çin Halk Cumhuriyeti, Orta Asya Cumhuriyetleri, Hindistan, Pakistan olmak üzere
    Avrasya ülkeleriyle işbirliği ve dayanışmasını güçlendirecek, dünya dengelerini değerlendirecektir. Türkiye, Şanghay İşbirliği Örgütü içindeki bağımsız yerini alacaktır.
    Böylece ülkemizin ABD ve AB ile ilişkilerini normalleştireceği ve karşılıklı yarar esasına oturtacağı koşullar da yaratılmış olacaktır.
    Vatan Partisi, en başta kendi millî gücümüze dayanarak ve aynı zamanda Batı Asya Birliği ve Avrasya Birliği programıyla Başı Dik Türkiye’yi kurmaya hazırdır.
    Vatan Partisi, Ermeni Soykırımı dayatmasına karşı kazandığı başarıyla, cesur bir hükümetin neler yapabileceğini, daha hükümet olmadan kanıtlamıştır.
    ABD, Türkiye’yi hizaya getiremez. Türkiye’nin ABD’yi hizaya getireceği koşullar oluşmuştur.
    Vatan Partisi’nin merkezinde bulunduğu Millî Hükümet, uzaktan kumandalı yönetime
    son verecek, ülkemizi Ankara’dan yönetecektir.
    Komşularla barış, yurtta barışın kaynağıdır!
    Bağımsız ve Demokratik Türkiye, artık bir umut değil, görüş mesafesindeki hedeftir. 

V

AKP SALTANATINI ANCAK VATAN PARTİSİ YIKABİLİR

Türkiye, bugün içte ve dışta ABD emperyalizmi ile cephe cepheye gelmiştir. Bölücü Terör Örgütüne karşı mücadele, Türkiye’yi küresel yağmacılarla hesaplaşmaya zorluyor.
ABD emperyalizmine karşı vatan mücadelesi, Mafya Tarikat Düzeni içinde başarıya ulaştırılamaz.
AKP iktidarı, bölücü terörle mücadeleyi kararlı ve tutarlı olarak yürütecek sınıfsal dayanak, program ve yetenekten yoksundur.
Kahraman Türk Ordusunun ve Polisinin başına Kahraman Hükümet gerekiyor.
Vatan Partisi, Ermeni Soykırımına karşı mücadelede, Atatürk Devrimi için çağdaşlık eyleminde, özelleştirmeye karşı kamuyu savunan emekçi hareketinde, ABD denetimine karşı komşu ülkelerle işbirliği çalışmasında, Silivri duvarlarını yıkarken cesaretini ve kararlılığını kanıtlamıştır.
Türkiye, artık bu karanlık düzen içinde yaşayamaz.
Vatanımızı ancak bu düzenin dayatmalarına direnerek bütünleştirebiliriz.
Bu düzenden kurtularak iş bulabiliriz.
Ekmeğimizi ancak bu düzenden kurtularak kazanabiliriz.
Ancak bu düzenin dışında başı dik yaşayabiliriz.

Böyle gitmez.

Türkiye, ABD güdümlü Mafya Tarikat düzeninden kurtulma sürecine girmiştir.
AKP saltanatını ABD işbirlikçileri yıkamaz.
AKP iktidarını ancak Vatan Partisi önderliğinde yıkabiliriz.

Böyle gitmez!Artık Vatan Partisi!

Değerli Vatandaş,
Yarını düşün, yarın çok geç olmasın!
Yarınımızı güvence altına almak için, bugün

Vatan Partisi’ne oy ver!

==============================================

ÜNİVERSİTELERİN ÜZERİNDEKİ HAYALET: BOLOGNA SÜRECİ !

ÜNİVERSİTELERİN ÜZERİNDEKİ HAYALET: BOLOGNA SÜRECİ !


portresi

Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi
afilazi@gmail.com 


Bologna Süreci Nedir?

Almanya, Fransa, İtalya ve İngiltere’nin Dışişleri Bakanlarının 1998’deki Sorbon Bildirisi ile öncülük ettiği Bologna Süreci, 19 Haziran 1999’da İtalya’nın Bologna kentinde toplanan 29 Avrupa ülkesinin yükseköğretimle ilgili Bakanlarınca Bologna Bildirgesi‘ne imza atmasıyla başlayan bir süreçtir.  Türkiye’nin 2001’de katıldığı bu süreç, günümüzde 47 ülkede uygulanmaktadır. Hedef Avrupa yurttaşlarının hareketliliğini, istihdam edilebilirliğini ve tüm kıtanın gelişimini sağlamak için Avrupa Yükseköğretim Alanı’nın (AYA) oluşturulması, Avrupalılığın yalnız Avro, banka ve ekonomi olmadığı; kültürel, sosyal, bilimsel ve teknolojik olarak daha bütünsel bir Avrupa olduğunun gösterilmesidir.  Bildirgede ülkelerin yükseköğretimde yapılacak reformları gerçekleştirmede kararlı oldukları vurgulanmış olup, AYA’nın yaratılması için çok önemli görülen hedefler öne çıkarılmıştır.  Bu hedefler arasında kuşkusuz en önemlisi Avrupa Yükseköğretim Sisteminin uluslararası rekabet gücünün artırılmasıdır. Yani birçok gerekçe arasında “rekabet” öne çıkmaktadır.

Bologna Süreci‘nin en kapsamlı amacı, kulağa oldukça hoş gelen söylemlerdir. Yani,

– uluslararası işbirliği ve akademik değişime dayanan bir AYA yaratmanın yanı sıra
– hem Avrupalı öğrenciler ve hem de dünyanın öbür bölgelerinden gelen öğrenci ve çalışanlara bu alanı çekici kılmaktır.
– AYA’nın öngörüleri öğrencilerin, mezunların ve yükseköğretim personelinin hareketliliğini kolaylaştırmak, gelecekteki kariyerlerine ve demokratik toplumlarda etkin yurttaşlar olarak yaşama hazırlanmalarını sağlamak
– ve kişisel gelişimlerini desteklemek, demokratik ilkelere ve akademik özgürlüğe dayanan, yüksek nitelikli yükseköğretime yaygın bir erişim önermektir.

Bu sürece üyelik hükümetler veya devletlerarası herhangi bir anlaşmaya dayanmamaktadır. Bologna Süreci kapsamında yayımlanan bildirilerin yasal bir bağlayıcılığı da bulunmamaktadır. Süreç tamamen her ülkenin özgür iradeleri ile katıldıkları bir oluşumdur ve ülkeler Bologna Süreci’nin öngördüğü hedefleri kabul edip etmeme hakkına sahiptirler. Bologna Sürecinin oluşturmayı hedeflediği AYA içerisinde yer alan ülke vatandaşları, yükseköğrenim görme ya da çalışma amacıyla Avrupa’da kolayca dolaşabileceklerdir. Böylece Avrupa, gerek yükseköğretim ve gerekse iş olanakları açısından dünyanın diğer bölgelerinden kişiler tarafından tercih edilir hale getirilecektir.

Bologna Süreci Ne Getiriyor?

Bologna Sürecini savunanlar genellikle bu sürecin üniversitelerin özerkliğini ön plana çıkardığını, kamuya hesap verebilirliğini, fırsat eşitliğini, yaşam boyu öğrenmeyi, öğrenci ve öğretim elemanı değişimi gibi taraflarını ön plana çıkarmaktadır. Ancak süreç ile ilgili bildirgenin satır aralarında yer alan ifadelerle uygulamaların niteliğine ve sonuçlarına bakıldığında işin iç yüzü ortaya çıkmaktadır.

Bildirgede yer alan “Bir medeniyetin canlılığı ve etkinliği, o medeniyetin kültürünün diğer ülkeler üzerinde yarattığı etki ile ölçülür. Avrupa yükseköğretim sisteminin, dünyada bizim olağanüstü kültürel ve bilimsel geleneklerimizin gördüğü ilgiye eşdeğerde bir ilgi gördüğünden emin olmalıyız” demekle zaten bunu kaleme alanların ruhsal durumunu göstermektedir. “Olağanüstü kültürel ve bilimsel gelenekler” söylemi bilimsel bir anlatım değildir ve bilim yuvası olması gereken üniversite kavramıyla bağdaşmayan tümüyle kendi kültürünü üstün gören faşist bir söylemdir. Çünkü bilimde hiçbir şey olağanüstü değildir. Her şeyin mutlaka her zaman sorgulanması, eleştirilmesi ve geliştirilmesi gerekir.

Sorgulanmayan hiçbir şey gelişmeye açık değildir.

Böyle bir anlatm daha başlangıçta Avrupa’nın kültürel ve bilimsel geleneklerinin olağanüstü olduğunu kabul etme tutuculuğuna yol açar ki, üniversitelerde tutuculuğa yer yoktur.

Günümüzde hem kamu hem vakıf üniversitelerinde amaç ve süreç birliği söz konusudur. Amaç, yükseköğretimde daha çok parasallaşma; süreç ise yükseköğretimin içeriğinin piyasalara yönelik olmasıdır. Bu durum aslında neo-liberal politikaların Türkiye’de uygulanmaya başladığı 1980’li yıllarda başlamış ve 2000’li yıllarda özellikle AKP iktidarıyla hız kazanmıştır. Bologna sürecinin de desteklediği yükseköğretimin parasallaştırılması yanında, sermayedarların çocuklarına daha görkemli, çok servisli bir eğitim yaşamı sunulması ve öğretim üyelerinin piyasa ile ilişkilerinin sağlamlaştırılması da hedefler arasındadır.  Zaten Bildirgede “Avrupa işgücü piyasasında aranan nitelikleri karşılayacak düzeyde eğitim” demekle bu sürecin toplumsal gönenç yerine işgücü piyasasının gönencine (refahına) yönelik olduğunun altı çizilmektedir. Toplumsal beklentiler ile iş dünyasının beklentileri genellikle birbirine zıttır. İş dünyasının yalnızca çıkarını düşündüğü gözden uzak tutulmamalıdır.

Türkiye’de Bologna süreciyle birlikte yükseköğretimde piyasalaşma gözle görünür biçimde hızlanmıştır. Özellikle yeni kurulan vakıf üniversitelerinin sayısındaki sıçrama ve kamu üniversitelerinde kurulan paralı programlardaki artış bunu doğrular niteliktedir. Türkiye’yi AB içinde görmek istemeyen ve öbür az gelişmiş ülke vatandaşlarını da topraklarına kabul etmeyen AB ülkelerinin, Bologna süreciyle Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok az gelişmiş çevre ülkesini de sürece katmasında temelde 2 hedef bulunmaktadır. İlki AB kökenli çok uluslu şirketlerin Türkiye gibi çevre ülkelerden yeterli bilgi ve beceri düzeyine ulaşmış ucuz, niteliksiz (vasıfsız) işçi istemlerinin karşılanması; ikincisi de bu ülkelere Bologna Süreci içinde yer alan “yaşam boyu öğrenme” gibi yapılanmalarla esnek emek – üretim süreçlerini iş piyasalarının kuralları olarak benimsetip kabul ettirilmesidir. En son açılan üniversitelerle birlikte Türkiye’de 109’u Devlet olmak üzere Üniversite sayısının toplamı ne yazık ki 193’e ulaşmıştır.  Bu denli çok Üniversite açılması ciddi bir nitelik düşüklüğünü göstermesinin yanı sıra, Bildirge’de sözü edilen işgücü piyasalarına daha çok sunu (arz) sağlanması, böylece rekabetin artırılarak işgücüne ödenen ücretin düşmesinin sağlanması açısından anlamlı olmalıdır.

Türkiye’nin bu süreçten çıkarı, 1980’de başlayan eğitimde piyasalaşmanın sürmesi niteliğinde olmasıdır. Buna ek olarak yeni sürecin küresel iş piyasalarına yönelik olması Türkiye’nin küresel ekonomiyle daha da bütünleşmesine neden olacaktır. Yalnız doğal olarak nitelikli (kalifiye) eleman bağlamında merkez Avrupa ülkelerine göre çok geri olan Türkiye, bu ülkelerin taşeronluğunu üstlenecektir. Böylece hem Türkiye AB kökenli çok uluslu şirketlere ucuza teknik beceri sahibi niteliksiz (vasıfsız) işçi sağlayacak, hem de bu şirketler, emek-yoğun ve az verimli olduğu için yapmaya üşendikleri kimi üretimleri Türkiye gibi çevre ülkelere yaptırarak bu ülkeleri kendi taşeronları olarak kullanacaklardır.

Sonuç

Türkiye’nin kısaca Fulbright anlaşması diye bilinen ve Türkiye ile ABD arasında Milli Eğitim Alanında İkili İşbirliğini öngören Anlaşmanın 13 Mart 1950 tarih ve 5596 sayılı yasayla TBMM’den geçmesiyle başlayan, Köy Enstitülerinin kapatılması ve eğitimin neredeyse tümden emperyalistlerin çıkarına terkedilmesiyle başlayan çarpıklık, Bologna Süreci ile iyice çarpılmaya devam etmektedir. Zaten amacı olumsuzluğu düzeltmek değil, tümden iş dünyasının beklentilerini karşılamak olan süreç, yavaş yavaş meyvelerini vermeye başlamıştır. Bologna Sürecinin etkisi ve özellikle sağlık alanında yapılan değişim ve dönüşümle Türkiye’de sağlık sisteminin can damarı konumuna sahip üniversite hastaneleri parasal bunalımla (mali krizle) boğuşmaya başlamış ve en son olarak Türkiye’nin en köklü hastanelerinden İstanbul Üniversitesi’ne bağlı İstanbul Tıp ve Cerrahpaşa Tıp Fakültelerinde bıçak kemiğe dayanmıştır. Hastaneler, çoğu medikal firmalara olmak üzere piyasaya 322 milyon TL borçlanarak iflasın eşiğine dayanmış ve tıbbi gereçler satın alımı için yapılan ihalelere ödeme yapılmadığı gerekçesiyle hiçbir firmanın katılmadığı belirtilmiştir. Sağlığın en iyi kazanç getiren sektörlerden biri olduğu hesaba katılırsa, bu yapılanlara şaşırmamak gerekir. Kuşkusuz öbür üniversitelerde de benzer sorunlar yaşanmaktadır.

Bologna Süreci, her zaman uluslararası sermayenin çıkarlarına yönelik bir eğitim sistemi yapılanmasından yanadır. Bunların başında iş piyasalarının esnekleşmesine yönelik yaşam boyu eğitim ile teknik beceri sahibi az nitelikli emek gücü geliştirmeye yönelik 2 yıllık meslek yüksekokullarının kurulma çalışmaları gelir. Bunun yanında YÖK, yükseköğretim yetişeğinin (müfredatının) daha çok özel sektöre ve piyasalara yönelik olmasını zaten desteklemektedir. YÖK aynı zamanda üniversitelerin piyasanın gereksinimlerine uygun, iyi öğrenci yetiştirme dışında bir toplumsal görevinin olmamasını ve üniversitelerin toplumsal olaylarda görüş sergilememesini istemektedir. Zaten varolan iktidarın temel eğitimde yapmış olduğu 4+4+4 ümmet eğitimi sistemi de üniversitelerin bu çarpıklığını destekler niteliktedir. Bir ülkede eğer yalancılık, hırsızlık, yolsuzluk, çıkar gibi değerler prim yapmaya başlamışsa; o ülkenin eğitim sisteminin toplumsal göneneç ve ulusal değerlere göre yeniden yapılandırılması ivedilik göstermektedir. Bu biçimde sürecek bir eğitim sistemi ne yazık ki hem ülkenin hem de ulusun bütünlüğünü yok edecektir.

=======================================

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Ayhan Filazi, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Farmakoloji – Toksikoloji bilim dalı öğretim üyesidir. Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkan Yardımcılığı görevi de yapmıştır. Düşünen, yazan ve toplumsal sorumlulukları olan yurtsever bir aydınımızdır. Hayvancılık politikaları başlıca ilgi alanlarındandır. Bu değerli yazısını web sitemizde yayımlamamıza izin verdiği için kendilerine teşekkür ediyoruz.

Bu yazısında, cafcaflı sözlerden – süreçlerden biri olan “Bologna Süreci” ninin içyüzünü açıklamaktadır. (EĞİTİM İŞ  EKENEK Dergisi, sayı 4, güz 2015, syf. 450-52) Özellikle 1980’ler sonrası KüreselleşTİRme süreçlerinin hızlanması ile yaşam alanları neredeyse bütünüyle parasallaştırılmış (moneterleştirilmiş) ve “serbest piyasa” güdümüne sokulmuştur.

Akademia artık salt toplumsal gereksinimlere dönük bilim üretmemekte, sermaye çevrelerinin kazanç beklentileri AR-GE alanının içeriğini egemenliğine almış bulunmaktadır.

Daha da ürkünç (vahim) olanı, “postmodern bilimkarabasanı” dır ki, burada artık  “sipariş bilim” batağına saplanılmaktadır. Bilim etiği ayaklar altındadır ve uluslararası sermaye gereksinim duyduğu tezlere – görüşlere pak ala “bilimsel kılıf” sağlayabilmektedir.

Gelinen aşama dehşet vericidir ve insanlığın gerçek anlamda yepyeni küresel ahlak – etik kuralları demetine ve etkinlikle yaşama geçirilmesine olan gereksinim ivedilik kazanmıştır. Bu nasıl başarılacaktır? “Bologna Süreci” vb. araçların tam tersi işlevli olduğu gerçeği karşısında, bu ciddi küresel sorun üzerinde kafa yorulmalıdır

Şu makalemizi okumak ister misiniz ??

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

1 Ekim Dünya yaşlılar günü

1 Ekim Dünya yaşlılar günü

Displaying

portresi, Gülümseyen

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

 

Değerli arkadaşlar,

Birleşmiş Milletler (UN) 1990’tan bu yana 1 Ekim’i Yaşlılar Günü olarak kutluyor, yaşlılık sorunları üzerine etkinlikler düzenleniyor. 60 üzeri yaş dilimine giren insanların nüfus içindeki payı Dünya genelinde giderek artmakta.
2050’de Dünya nüfusunun yaklaşık beşte birini 60 yaş üzeri insanlar oluşturacak.
Demografik analizlerden gördüğümüz kadarıyla, Dünyada 1950’de 50 yılın altında (47-48 yıl) olan ortalama ömür, bu yüzyılın sonunda 80 yıla çıkacak. Nüfus artış hızı Dünya ortalaması sıfıra (Gelişmiş Ülkelerin çoğunda sıfırın altına) düşecek, yani Doğurganlık 2’ye inecektir.
1950’lerde Doğurganlık Dünya ortalaması 5 dolayında idi.
unnamed (11)
2100’de Dünya nüfusunun ne denli olacağı konusunda çok değişik kuramlar 
var. 2050’lerde 10 milyara yaklaşacak olan Dünya nüfusunun, bu yüzyılın sonuna dek kitlesel ölümlere yol açan çok değişik nedenlerden dolayı 2-3 milyara dek düşebileceğini söyleyen bilim adamlarının yanı sıra; nüfusun ~10 milyar düzeyinde sabitleneceğini söyleyen iyimser kestirimler de var. 
 
Türkiye’nin nüfusu 1927’de (ilk nüfus sayımı) 13 milyondu. 88 yılda,
2015’te nüfusumuz tam 6 katına, 78 milyona erişti! Bu arada, 1990’da
51 yıl olan ortalama ömür de 2015 yılında 61 yılın üzerine çıkmış durumda. 2015’te doğanlar için beklenen ortalama ömür 80 yıldır.

1990’da % 4,4 oranında olan 65 yaş üzeri nüfus, 2015 te % 8  oldu.

Cumhuriyetin 100. yılında, 2023’te :

  • Türkiye’nin nüfusu 85 milyon,
  • Ortalama ömür 65 yıl ve (ortanca yaş 33)
  • 65+ yaş nüfus %10’un üzerinde olacak; yani her 3 çalışana (tabii iş bulabilirlerse)
    1 emekli düşecek.
Sevgilerimle. æ
image (1)
image (2)

=====================================

Dostlar,

Teşekkürler Sayın Prof. Ali ERCAN hocamıza..
Eklediği 2 nefis dosya için de..

Turkiye’nin_Nufus_Analizi_2014_ae

Ekleyecek çok şey var / yok…

Türkiye ve Dünya bu denli kalabalığı kaldıramıyor..

Eldeki tüm bilimsel veriler bu gerçeği haykırıyor..

HER AİLEYE 1 ÇOCUK; BAŞKA YOLU YOK!

Sevgi ve saygı ile. 03 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

İş güvencesi var mı?

İş güvencesi var mı?

Engin Ünsal

Dr. Engin Ünsal
enginunsal35@gmail.com
AYDINLIK, 27 Eylül 2015

Yasaların ve toplu sözleşme düzeninin amacı çalışanlara güvenli bir çalışma ortamı sağlamaktır. Ekonomik yönden güçsüz olan çalışanı güçlü olan işverene karşı korumaktır. Bu güvenin tüm devletlerde sağlanması için Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) adına sözleşme (convention) denilen uyulması zorunlu kurallar belirler ve bu kuralara uyulmasını sağlamaya çalışır. İşte bu kurallardan en önemlisi 158 sayılı İşçinin Feshe Karşı Korunması adını taşıyan ve yaygın adı ile İş Güvencesi Sözleşmesi olarak bilinen Sözleşmede tanımlanmıştır. Buna göre işçinin iş sözleşmesinin sona erdirilmesi için

– işverenin geçerli bir nedene dayanması
,
– bu nedenin somut olarak var olması,
– işçinin savunmasının alınması..

gibi işçiyi koruyucu hususlar öngörülmüştür. ILO üyesi ülkeler ILO Sözleşmelerini kendi iç mevzuatlarında yaşama geçirmek zorundadır, yoksa ILO tarafından kara kitaba (AS: Listeye) alınarak uluslararası alanda zor durumda bırakılabilmektedir.

İŞ YASASININ PERİŞAN DURUMU
ILO tarafından işçileri yeterince koruyamadığı gerekçesi ile çok sık eleştirilen Türkiye, 2003’te kabul edilen 4857 sayılı İş Yasası’nın 18-22. maddelerinde 158 sayılı ILO Sözleşmesinin ilkelerini iç mevzuatına katmak zorunda kalmıştır. Bu zorunluk, işverenlerin güdümündeki hükümet tarafından şahane bir aldatmaca ile sözde yerine getirilmiş ama özde işçilerin iş güvencesi yok edilmiştir. Yapılan kurnazlık ve aldatmaca sendika yöneticilerinin gözleri önünde yapılmış ve işçi çıkarlarını korumakla görevli sendikacıların kalesine müthiş bir gol atılmıştır. Neydi bu yapılan kurnazlık? Yasanın getirdiği güvenceden kimlerin yararlanacağı 18. maddenin 1. fıkrasında iş güvencesinin ancak 30’dan çok işçi çalıştıran işyerlerinde, 6 aylık kıdemi olan ve ancak belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçiler için var olacağı hükmü getirilmiştir. Bu düzenleme ILO’ya karşı yapılan büyük bir aldatmaca ve dostlar alış-verişte görsün türündendir. Bu oyuna sendikacıların nasıl geldiğini bugün bile anlayabilmiş değilim. Oysa iş güvencesi hükümleri hiçbir ayırım yapılmaksızın tüm çalışanlar için var olması gereken bir kavramdır. ILO Sözleşmesi bizdeki ayırımlara destek olacak hiçbir hükme yer vermemiştir.

18. MADDENİN TERCÜMESİ NEDİR DERSİNİZ?

Yukarıda belirtiğimiz sınırlamaların rakamlarla tercümesini yaparsak ortaya korkunç bir gerçek çıkmaktadır. 4857 sayılı yasanın 18-22. maddelerinde öngörülen düzenleme, ILO’ya ve ülkemiz çalışanlarına karşı sergilenmiş şahane bir aldatmacadır ve bu düzenleme ile ülkemizde çalışan işçilerin önemli bir bölümü için iş güvencesi yok edilmiştir. Nasıl mı? Ülkemizde 30 işçiden az sigortalı işçi çalıştıran işyeri sayısı 1.545.647’dir ve sayı ülkemizdeki toplam işyeri sayısının % 96’sını oluşturmaktadır. Başka bir anlatımla iş güvencesi, ülkemizdeki işyerlerinin ancak %4’ünde çalışan işçiler için vardır. Bu güvence burada çalışan işçilerden 6 aydan çok kıdemi olan ve belirsiz süreli sözleşme ile çalışan işçiler için var olacaktır. Buna Türkçemizde, “ölme eşşeğim ölme..” derler.

YAVAŞ İŞLEYEN ADALET

Yasanın 20. maddesinin 3. fıkrası işçinin feshin geçersiz olduğu iddiası ile mahkemeye yapacağı itirazın seri (AS: hızlı) muhakeme (AS: yargılama) usulüne göre yapılacağını, iki ay içinde sonuçlandırılacağını ve kararın temyizi durumunda Yargıtay’ın bir ay içinde kesin karar vereceğini söylemektedir. Bu hüküm de uygulamada büyük bir yalana dönüşmüştür. Konu ile ilgili avukatların belirtiğine göre davalar beş yıla dek sürmekte ve hak arama büyük bir işkenceye ve haksızlığa dönüşmektedir.

4857 sayılı İş Yasasında ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi yasasında çalışanlar aleyhine o denli çok kural var ki; bu konuda neler yapılabileceğini ve nelerin yapılması gerektiğini bir başka yazıda ele alacağız.

===============================

Dostlar,

Kıdemli sendikacılık uzmanı Dr. Engin ÜNSAL‘a bu yazısı için teşekkür borçluyuz.. Bu arada 1475 sayılı İş Yasası’nın değiştirilerek 4857 sayılı yasanın yerine konuşu 2003’tedir ve AKP ürünüdür. Büyük Atatürk döneminde 1921’de çıkarılan 151 sayılı Amele Birliği Yasası‘nı ilk olarak ele alırsak, 1936’da ILO yardımıyla edinilen (üyeliğin 4. yılında, 3330 sayılı yasa) 2. İş Yasası ve derken 2003’te 4. İş Yasası’na sahip olduk ama çalışma yaşamını bir türlü emeğin haklarını koruyan bir içeriğe kavuşturamadık.. ILO’yu arkadan dolanmayı hüner sayabiliyoruz!?

30.6.2012 tarihli 6331 sayılı İş Güvenliği Yasası da öyle.. Birkaç yıl içinde ne çok değiştirildi!Çünkü ülkemizde gerçek egemen SERMAYE! 

Hele küresel sermaye ile eklemlendikten sonra yerel sermaye daha da güçlendi..
Gerçek vesayet sermayenin.. Askeri vesayet, elitlerin vesayeti kocaman birer yanılsama aracı..
Siyaseti finanse edenler, siyasilere yapılacakları da dikte ediyor..
Türkiye demokrasisiciliğinin özü, ne yazık ki, 21. yy. başında hala bundan ibaret..

Türkiye’de etnik siyasete soyunanlarla onlara akıl hocalığı yapan sözde akillerin dikkatine :

İşçi – emekçi sınıfının sorunları bitti de 1. sırayı sözde “Kürdara azadi” mi aldı efendiler??

Tarih daha büyük aydın ihanet gördü mü, hatta görecek mi Türkiye örneğindeki gibi??

Asıl sorun TAM BAĞIMSIZLIK sorunu efendiler TAM BAĞIMSIZLIK!
Sonra da ekonomik temelli politik demokrasi..
Mustafa Kemal Paşa
boşuna mı hançeresini yırtarcasına haykırıyordu :

– İSTİKLAL-İ TAMME, İSTİKLAL-İ TAMME, İSTİKLAL-İ TAMME….
 
Hukukun üstünlüğü” de çoğu retorik (takiyye) gibi çok hünerli değil mi??
Şimdi “Hangi hukukun üstünlüğü?” diye sorarsak muzırlık mı olacak?

Biz “emeğe saygılı hukukun üstünlüğü” diyoruz, “sermeyenin hukukunun üstünlüğü” yerine!

Kim yapacak? Sermayenin iktidarları mı, hadi canım sen de..
Elbette emeğin iktidarında, önce ulusal temelde.. sonra evrensele uzanarak..

Selam olsun en yüce değer EMEĞE!

Lütfen tıklar mısınız ?

TÜRKİYE ve DÜNYADA İŞÇİ SAĞLIĞI ve GÜVENLİĞİ..

http://ahmetsaltik.net/2014/05/14/turkiye-ve-dunyada-isci-sagligi-ve-guvenligi/

Sevgi ve saygı ile.
03 Ekim 2015, Ankara
 
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Sağlık Çalışanlarının Sağlığı Ulusal Kongresi – 2015

ATO_logosu

 

 

Değerli Üyemiz; 

Ülkemizde ne yazık ki; sağlık çalışanları ağır çalışma koşullarının yanı sıra şiddet başta olmak üzere daha fazla iş kazası ve meslek hastalığı ile de karşı karşıya kalmaktadır.

Sağlık çalışanları olarak sorunlarımızı birlikte tartışmak, yaşadığımız olumsuzlukları
ortaya koymak, çözüm üretmek ve haklarımıza sahip çıkmak öncelikli hale gelmiştir.

24 – 25 Ekim 2015 tarihlerinde, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası’nda gerçekleştirilecek olan,

“Sağlık Çalışanlarının Sağlığı Ulusal Kongresi”

ne katılarak katkı sunmanız önem taşımaktadır.

Kongrenin programına

http://www.saglikcalisanisagliği.org http://www.scs-ulusal-kongresi.org

adreslerinden ulaşabileceğinizi bildirir, Kongreye katılacağınıza olan inancımızla çalışmalarınızda başarılar dileriz.

Saygılarımızla.
02 Ekim 2015

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu

NOT: Kongreye katılım ücretsizdir.
==============================

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz yasal meslek Odamız Ankara Tabip Odası‘ndan ulaşan
önemli bir duyuru ve çağrıyı paylaşmak istiyoruz..

Bu kongrenin desteklenmesinde büyük yarar vardır; çünkü AKP’nin 13 yıldur dayattığı 
kökü dışarıda SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM projesinin duvara dayandığının dolaysız göstergelerinden biridir sağlık çalışanlarına yönelik şiddet..

Denklem yalındır :

AKP’nin özelleştirmeci sağlık politikaları tıkanmıştır ve halkımız bu tıkanıklıktan
sağlık çalışanlarını sorumlu görmektedir.

İğrenç politikacı da arkaya saklanarak bu hazin sahneyi utanmadan izlemektedir..

Nereye dek??
Nereye dek ey AKP nereye dek??

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

3-4 Ekim Dünya Yürüyüş Günü

3-4 Ekim Dünya Yürüyüş Günü

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI TOPLUM İÇİN BİLGİLENDİRME DİZİSİ-72

HÜTF Halk Sağlığı AD Toplum İçin Bilgilendirme Serisi-[Internet] http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/ 2.10.2015.

Fiziksel aktivite, kas ve eklemlerimizi kullanarak enerji tüketimi ile gerçekleşen herhangi bir bedensel hareket olarak tanımlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, fiziksel aktivitenin yararları konusunda toplum bilincini ve kişilerin sağlıklı davranışlarının artırılmasını teşvik etmeyi amaçlamaktadır. 1 Yürüyüş, tüm yaştaki bireyler için en yaygın ve kolay uygulanabilen fiziksel aktivitedir. Bu amaçla 1991 yılından beri Ekim ayının ilk hafta sonu “Dünya Yürüyüş Günü” olarak çeşitli yürüyüş aktiviteleri ile kutlanmaktadır. (1)

Yetersiz fiziksel aktivite dünya çapında yaklaşık 3,2 milyon kişinin ölümüne neden olmaktadır. (2)

Dünyada her dört yetişkinden biri, gençlerin ise %80’inden fazlası yeterli düzeyde fiziksel aktivite yapmamaktadır. (3,4)

“Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması” sonuçlarına göre erkeklerin %67,6’sının, kadınların %76,5’inin, toplamda da toplumun %71,9’unun hareketsiz yaşadığı belirlenmiştir.(5) Yaşam tarzı ile besin tüketimi arasındaki dengesizlik; fazla kiloluluk, obezite (şişmanlık) ve kronik/bulaşıcı olmayan hastalıkların gelişimine neden olmaktadır.

Yetersiz fiziksel aktivite, bulaşıcı olmayan hastalıklara yol açması nedeni ile toplum sağlığı için büyük bir risk etmeni durumuna gelmiştir. Kalp ve şeker hastalarının %30’u ile 60 yaşın altındaki 670000 kişi olmak üzere dünyada her yıl 3,2 milyon ölüm bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeniyle meydana gelmektedir. (6)

Dünya Sağlık Örgütü, çocuklar ve ergenler için günlük en az 60 dakika orta (hızlı  yürümek, düşük tempolu koşular, dans etmek, ip atlamak, yüzmek, masa tenisi oynamak, yavaş tempoda bisiklet sürmek gibi) (7) ve yüksek şiddette (tempolu koşu, basketbol, futbol, voleybol, hentbol ve tenis oynamak, step-aerobik derslerine katılmak, tempolu dans etmek gibi) (7), yetişkinler ile 65 yaş ve üstü kişiler için haftada en az 150 dakika orta şiddette
ya da haftada 75 dakika yüksek şiddette fiziksel aktivite yapılmasını önermektedir. (3)

Kişilerin fiziksel aktivite programları belirlenirken kişiye özel programlar yapılmalıdır. Oluşturulan aktivite programlarında, kişinin yaşı, vücut ağırlığı, egzersiz yapabilme sıklığı, süresi ve yoğunluğu dikkate alınmalıdır. Bu özelliklere dikkat edilerek belirlenen programlara kişiler daha çok uyum gösterir ve böylece sağlık üzerindeki olumlu etkiler arttırılmış olur. (8)

Fiziksel aktivite alışkanlığı kazandırılmasında fiziksel aktivite ile ilgili özel gün ve haftaların etkin olarak kutlanması önemlidir. Bu kapsamda Ekim ayının ilk hafta sonu “Dünya Yürüyüş Günü” olarak çeşitli etkinliklerle düzenli olarak her yıl kutlanmaktadır.
____________________________________
1 [Internet]http://www.euro.who.int/en/health-topics/disease-prevention/physical-activity/activities/move-for-health-day Erişim:30.9.2015.
2 [Internet]http://www.tafisa.net/index.php/programs-events/tafisa-world-walking-day Erişim: 30.9.2015.
3 [Internet]http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs385/en/ Erişim:30.9.2015.
4 [Internet]http://www.who.int/topics/physical_activity/en/ Erişim:30.9.2015.
5 Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması 2010. T.C. Sağlık Bakanlığı Yayın No: 931. ISBN : 978-975-590-483-2.
6 http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3490463/ Erişim:24.6.2015.
7 [Internet]http://fizikselaktivite.gov.tr/tr/fiziksel-aktivite-ile-ilgili-bilgiler/fiziksel-aktivite-suresi-ve-sikligi/ Erişim:30.9.2015.
8 [Internet]http://beslenme.gov.tr/index.php?lang=tr&page=347 Erişim:30.9.2015

Bu doküman Dr. Can Keskin, Dr. Sema Attila ve Dr. Tülay Bağcı-Bosi tarafından 30.9.2015 tarihinde hazırlanmıştır. Bu bilgilendirme notunun aşağıda belirtilen şekilde kaynak gösterilmek şartıyla yazılı, elektronik, vb ortamlarda kullanılması önerilmektedir:
Keskin C, Attila S, Bağcı- Bosi T. 3-4 Ekim Dünya Yürüyüş Günü. HÜTF Halk Sağlığı AD Toplum İçin Bilgilendirme Serisi-[Internet] http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/ Erişim:2.10.2015.

====================

Dostlar,

Meslektaşlarımıza teşekkür ederken; merkezi ve yerel yönetimlerin toplumun bu tür sağlıklı davranışlar edinebilmesi için altyapıyı hazırlamasını diliyoruz.. Yayalar için uygun yürüme alanları, bisiklet parkurları.. Lütfen…

Bir de kaldırım – sokak -caddelerde zemindeki çukur, çıkıntı, tümsek, logar kapağı, demir uçları vb. engellerin giderilmesini diliyoruz..

Bu engeller ciddi yaralanma nedeni olabilmektedir. Açolan logar kapağının geçmişte bir yavrumuzu yuttuğunu unutamıyoruz.. Özellikle yaşlı ve engelliler bu tür yol üstü çukur tümsek – demir çıkıntısı vb. varlığında daha da olumsuz etkilenmektedir. Hem yaşlılığın getirdiği denge sorunu hem de kemiklerin kolay kırılabilirliği ciddi sorundur.

Cumhuriyet yazarlarından değerli Dr. Erdal Atabek, kaldırımdaki önemsiz sayılan bir tümsek yüzünden düşmüş ve el bilek kemiği kırılmıştı (radius distal ucu). Bunları dikkate almak ve çözmek aynı zamanda bir gelişmişlik ölçütüdür..

Ama İ. Melih Gökçek nam yiğidin belediye başkanlığında kesintisiz 25. yıla yaklaştığı, görülmemiş bir dünya rekoru kırdığı Başkent Ankara’da, belediyenin otobüsleri kaldırımda bekleyen masum insanların üstüne çıkıyor ve 12 insanı feci biçimde öldürüyor, 12 insanı yaralıyor..

İnsana verilen değer ve akla – bilime dayalı olmayan yönetimin sonucu..

5 dönem üst üste “Ankara halkı” ne buldu bu adamda da seçip duruyor..
Acaba hak mı ediyor bu acı sonuçları? Tövbe tövbe..

Sevgi ve saygı ile.
02.10.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com