Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK
Musa Kart çizimi, 16.6.13, Cumuriyet
Hangi Dilden Konuşmak?
Dostlar,
Sayın Ertuğrul Latif Kazancı eğitimci ve hukukçudur.
Özellikle yakın tarihe egemen, duyarlı bir yurtsever, emekten yana düşünürdür
ADD’de 2004-2006 döneminde kendileri Genel Başkan, biz de Genel Başkan Yardımcısı, dönem dönem de Genel Başkan Vekili olarak çalıştık.
Öncesinde de ADD Genel Yönetim Kurulu üyesi olarak birlikte bulunduk.
Birkaç gün önce Cumhuriyet’in 2. sayfasında önemli bir makalesi daha yayımlandı
Sn. Kazancı’nın :
- Hangi Dilden Konuşmak?
Gündem öyle yoğun ki, ardından yetişmek çok zor.
Küçük bir gecikmeyle bu önemli makaleyi paylaşmak istiyoruz..
Sevgi ve saygı ile.
20.6.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
=================================
Biber gazı yasaklanmalı
Dostlar,
Geçtiğimiz hafta sonu Cumhuriyet Pazar ekinde yayımlanan bir söyleşiyi paylaşalım.
Dr. Ali Özyurt, İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi ve Taksim Gezi Kriz Masası Koordinatörü olarak hizmet vermekte olan bir meslektaşımız. Acı olaylara bire bir ve yakından tanıklı etti..
Sevgi ve saygı ile.
20.6.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
==================================
Biber gazı yasaklanmalı
Dr. Ali Özyurt*
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı
– Biber gazı, TOMA gibi gösteri kontrol araçlarının yarattığı tehlike,
Gezi Parkı eylemleriyle iyice ayyuka çıktı. Polisin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dr. A.Ö. : Polis, PSVK’da bile bildirilen zor kullanım yetkisini aştı.
Etkisiz hale getirene dek kademeli şekilde yapması gereken zor kullanımını,
işkence silahına dönüştürdü.
Doğrudan hedef gözetilerek kullanılmasıyla birçok insan ağır yaralandı,
yoğun bakıma kaldırıldı, gözünü yitirdi…
– Eylemin taleplerinden biri de biber gazının yasaklanması.
Biber gazı yasaklanmalı, çünkü?..
Dr. A.Ö. : Hekim olarak hekim sorumluluğuyla kullanılan gözyaşartıcı gazların literatürde bildirilen etkileri ve bizlerin, maruz kalanlarda saptadığımız bulgular ve daha öncesinde de medyadan bildiğimiz toksik etkiyle yaşanan ölümler nedeniyle
biber gazı hemen derhal yasaklanmalı.
– TTB (Türk Tabipleri Birliği) yıllardır gazların zararlarından söz ediyor.
En büyük zararı nedir?
Dr. A.Ö. : Solunum ve dolaşım sistemi üzerine yarattığı akut etkiler.
Akut akciğer ödemi ile gelişen asidozun en sık ölüm nedeni olduğu bildiriliyor.
– Gazın etkisi kısa, en azından saatlerle sınırlı deniliyor, öyle mi?
Dr. A.Ö. : Doğaları gereği ancak hayvan deneyleri yapılabilmekte ve geç dönem etkileriyle ilgili çalışmalar devam ediyor. Kullanım kılavuzunda etkinin birkaç saat sürdüğü bildiriliyor ama maruz kalan hastalardan birkaç gün sürdüğünü hatta geç dönem
sağlık sorunları başladığını bile biliyoruz.
*İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi ve
Taksim Gezi Kriz Masası Koordinatörü
Cumhuriyet Pazar eki, 16.6.13
TÜMÖD Basın Açıklaması
Dostlar,
Bizim de üyesi olduğumuz TÜMÖD (Tüm Öğretim Üyeleri Derneği) basın açıklamasını, başkan sayın Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI imzasıya paylaşmak istiyoruz.
Sevgi ve saygı ile.
20.6.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
==============================
“Halkımız bütün bu insanlık dışı uygulamaların hesabını er ya da geç soracaktır”
Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI
TÜMÖD Genel Başkanı
TÜMÖD Yönetim Kurulu üyeleri olarak, Taksim Gezi Parkı ile ilgili sorunların kıvılcımıyla patlak veren demokratik toplumsal tepkiler hakkındaki görüş ve düşüncelerimizi,
bugüne dek değişik platformlarda ve değişik kanallarda dile getirmeye çalıştık.
Kuşkusuz, bizim bu çabalarımızın, özellikle tüm medya organları üzerinde sürdürülmekte olan son derece sistematik ve ağır denetim ve baskılar dolayısıyla bazı çevrelere ulaşmasının sınırlı kalmış olabileceğini kabul etmekteyiz. Dolayısıyla bu konulardaki tavrımızı, tekrar tekrar ortaya koymanın yanlış olmayacağı kanısındayız.
Hukuk devleti kuralları çerçevesinde sürdürülmesine büyük özen gösterildiği anlaşılan
ve ülkeyi boydan boya saran demokratik ve özgürlükçü protestolara karşı yöneltilen saldırıların sergilediği vahşet manzaraları, giderek büsbütün tahammül edilemez boyutlara varmış, bunların ülke gündemindeki yeri daha da belirginleşmiştir.
Çocuk yaştaki insanlara ve doktorlara uygulanan acımasız davranışlar,
ülkemizin tarihinde görülmemiş bir tablo ortaya çıkarmıştır.
Çocuklar üzerindeki baskılar giderek cinayet boyutuna varmış bulunmaktadır.
Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda son derece sınırlı olanaklara karşın, yaralı düşman askerlerine bile yardıma koşan atalarımızın davranışları tüm dünyaya örnek oluşturan, sarsılmaz bir geleneğimiz olarak bilinir. Oysa şimdi kendi yurttaşlarının yardımına koşan hekimlerimiz kelepçelenmekte ve cezalandırılmaktadır.
Yıllardır özgürlükçü ve demokratik kişiliğe sahip öğrenciler yetiştirmeye özveriyle
büyük özen göstermiş olan üniversite öğretim elemanlarını, bu çabalarından dolayı
ağır sözlerle eleştirmeye kalkışmak akılla, mantıkla ve yurtseverlikle bağdaşmaz.
Güçbirliği yapan halkımızın bütün bu insanlık dışı uygulamaların hesabını er ya da geç soracağından emin bulunuyoruz.
Bu duygularla demokratik toplumsal tepkilerini gösteren halkımızın yanında olduğumuzun bilinmesini istiyoruz.
Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI
TÜMÖD Genel Başkanı
19.6.13, Ankara
Sosyal Bilimler Tasfiye Ediliyor
Dostlar,
Sayın Prof. Dr. Anıl Çeçen çok kıdemli bir Kamu Hukuku hocasıdır.
Ankara Üniv. Hukuk Fakültesi’nin duayenlerindendir.
Ülke ve dünya sorunlarına ilgisini hiç eksik etmemiş, kendisini profesyonel sorumluluk alanına hapsetmemiştir.
Yüzlerce konuşma – konferans ve sorumluluk makaleleri, onlarca kitap ortadadaır.
Son olarak, deyim yerinde ise, sosyal bilimlerin batı emperyalizmince “güdüm altına alınması” sorunsalına eğilmektedir.
- Küresel sermaye; mutlak egemenlik alanı dışında tek bir nesne, olgu, süreç…
bırakmak istememektedir. Bilim de kendi güdümünde olmalıdır!
Bu süreç son derece tehlikeli ve toplumsal yaşama kalıcı, telafisi olanaksız zararlar verebilecek sakıncalar içermektedir. Bilimin özerkliği özgür yaşam için zorunludur.
Kurulmak istenen, demokrasi yanılsamalı post-modern mutlak bir sermaye monarşisidir..
Dünün monarklarının yerini, günümüzde dolar milyarderleri oligarşisi almıştır.
Anıl hoca kritik bir sorunsala dikkat çekmekte.
Dikkatle okunmalı ve Türkiye’de ilgili çevreler en azından uzmanlık dernekleri üzerinden ortaklaşa bir çabaya girişmeliler bizce de..
Makale aşağıda..
Sevgi ve saygı ile.
20.6.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
=======================================
PROF.DR. ANIL ÇEÇEN
Atatürkçü Düşünce Derneği
Yazı Kurulu ve Bilim Danışma Kurulu Üyesi
Bugünün sosyal bilimleri, beş yüzyıl önce gerçekleştirilen bilimsel devrimlerin sonucudur.
İnsanlık orta çağdan çıkarken, Rönesans ve Reform devrimlerinin sonucunda
dinsel baskının dışına doğru adım atarken, aynı zamanda bilimsel alanı kuracak olan bilim devrimlerini de yaşamıştır.
Avrupa merkezli dünyanın dışına doğru insanlık yönelirken, keşifler ile kıtalar ve adalar bulunarak dünya haritasının çizilme şansı elde edilmiş, böylesine bir açılım aşamasına gelindiğinde de elde edilen toplam bilgi birikiminin kullanılmasıyla bilimsel devrimler gerçekleştirilmiştir. Bu adımların atılmasıyla insanlık orta çağ karanlığından çıkarken, sonraki aşamada yakın çağlar başlamış ve böylece insanlık modern bir dünyaya kavuşmuştur. Bugünkü dünya haritası ve insanlığın yaşam biçimi, son beş yüz yılda gerçekleşen gelişmeler ve atılımların sonucudur. Buharın keşfi ile başlayan yeni dönemde birbiri ardı sıra gündeme gelen yeni icatlar ve keşifler, insanlığı orta çağ karanlığından uzaklaştırmış her geçen gün daha bilimsel bir yaşama doğru yönlendirmiştir.
Bilimsellik modern yaşamı beraberinde getirmiş, insanlık modernizm ile birlikte gelişmeler göstererek çağdaş uygarlığın çatısı altında yaşama şansını elde etmiştir.
Yıllar geçtikçe bulunan her yenilik hem yaşam düzeyini geliştirerek insanlığı ileriye doğru sürüklemiş, hem de toplumsal ve siyasal sıçramaların hazırlayıcısı olmuştur.
bilginin nasıl kullanılacağı üzerine tartışmalar yapılmış, gerçeklerin ve var olan koşulların daha fazla ölçüde incelenmesiyle birlikte “bilimde yöntem” konusu insanlığın önüne
ciddi bir sorun olarak çıkmıştır. Yaşanan süreçte birbirini izleyen olayların arasındaki nedensellik ilişkisi ile sebep sonuç bağlantıları, daha üst düzeyde bilimsel çalışmaları gündeme getirdiğinde, yaşam düzeninin kökten değişime sürükleyen önemli bilimsel atılımlar gerçekleştirilmiştir. Olayların gözlemi, içine sürüklenilen sorunların ortaya koyduğu durumlar, bilginin sürekli olarak yenilenmesini ve yenilenen bilginin de toplumsal yaşama aktarılmasını birlikte getirmiştir.
Teknik alandaki bilimsel dalların katkıları, toplumsal alandaki sosyal bilimlerin getirdikleri ile birleşince insanlık çağ atlamış, beş asırlık bir macera daha sonraki aşamalarda
kontrol edilemez bir biçimde yeni bir dünya düzenine doğru toplumları sürüklemeye başlamıştır. Yirminci yüzyılın son on yılına dek, bilimsel alandaki ilerlemeler ve
bilimin getirdikleri insanlığa tam anlamıyla modernist bir yaşam tarzı yaşatmıştır.
Dünyanın en büyük devletleri ve emperyal güç merkezleri, sahip oldukları üstün durumu bilgi birikiminin örgütleyicisi olan modernizmin getirdikleriyle gerçekleştirebilmişlerdir. Modernizm, bir anlamda çağdaş dünyanın hazırlayıcısı olmuş, bilimsel bilgi birikiminin hem siyasal hem de sosyal bir güç olarak daha ileri bir yaşamın yaratılmasına
katkı sağlamasında yol göstermiştir.
- Modernizm bilime ve bilgiye dayanırken, postmodernizm tıpkı ortaçağ’da
olduğu gibi dini öne çıkararak bilimi geri plana atmaya çalışmaktadır.
- bilim merkezlerine karşı tekke ve zaviyeler yeniden gündeme getirilmiştir.
Dinin kutsandığı bir ortamda bilime karşı çıkılmış,
pozitif bilimlere dayanan bilim dalları yerine kimi din adamlarının görüşlerini yansıtan
kitap ve yayınlar fazlasıyla yayınlanarak, toplumların bütünüyle bu yeni modernizm ötesi akıma teslim olması hedeflenmiştir.
Dini siyasallaştıran siyasal İslamcılar küresel emperyalizm tarafından işbirlikçi örgütlenmeler olarak öne çıkarılarak, ulus devletlere karşı bir uluslararası tekelci şirketler ve dinci cemaatler arasında bir siyasal ortaklık oluşturulmak istenmiştir.
bugüne dek süregelen bilimsel gelişmelerin ürünü olan modern dünya, var olup olmama noktasında kritik bir aşamaya sürüklenmiştir. Bilimselliğin inkâr edilmesi, buna karşı
her türlü bilim dışı yolların gündeme getirilmesi dünyayı altüst ederken; bu durumdan yararlanmak isteyen küresel sermaye giderek artırdığı ekonomik baskılar aracılığı ile
harita üzerinde yer alan tüm ülkeleri ele geçirebilmenin çabası ve hesapları içinde olmuştur.
inkârı doğrultusunda bir postmodernizm akımını geliştirmeğe yönelmişlerdir.
Postmodernizm, her türlü akılcılığın ve bilimselliğin reddi çizgisinde ortaya çıkmış ve akıldışı yollar ile rastlantısal gelişmeleri ele alan yeni bir akım olarak küreselci güçler tarafından örgütlenmeğe çalışılmıştır.
modernizmin kazançlarından batının dışındaki ülkelerin yararlanmasını önlemeYe çalışmış, batılı ülkelerin ötesinde yer alan öbür kıtalardaki ülkelerin modernleşerek kendilerini korumalarının ve başka devletler ile rekabet ederek gelişmelerinin
önü kapatılmaya çalışılmıştır. Bu nedenle, dünya ülkeleri akıl ve bilimden uzaklaştırılırken, sosyal bilimler alanına uçuk kaçık görüşler dışarıdan şırınga edilerek modern dünyanın devlet ve toplum düzenlerinin altı oyulmaya çalışılmıştır.
Sosyal alanlardaki bilimsel çalışmalar sayesinde oluşturulan toplum ve devlet düzenlerinin küresel sermaye tarafından yıkılmak istenmesi üzerine, böylesine bir projenin
önünü açacak ve destekleyecek sonuçları almak üzere sosyal bilimler alanına
uçuk – kaçık görüşler getirilmeye başlanmıştır.
ABD’nin yaşayan en büyük bilim adamlarından İmmanuel Wallerstein‘ın öncülüğünde sosyal bilimlerin yeniden yapılanması için 1993’te bir komisyon oluşturulmuştur.
Küresel emperyalizmin bütün dünyaya egemen olabilmesi için sosyal bilimlerin en üst düzeyde kullanılabilmesini hedefleyen bu girişimin ilk toplantısı 1994’te Lizbon’da,
ikincisi 1995’te Paris’te, üçüncüsü de Binghamton kentinde yapılarak, sosyal bilimlerin yeniden yapılandırılması doğrultusunda bilimsel bir rapor ortaya konulmuştur.
Küreselleşme döneminin ilk yıllarında ortaya çıkan bu raporu bizzat İmmanuel Wallerstein kaleme almış ve “Sosyal bilimlerin önünü açın“ başlığı altında
geçmişten gelen sosyal bilimler birikiminin tasfiyesi ile birlikte, bu alanın önünü açma bahanesi ile emperyalizmin çıkarları doğrultusunda yepyeni bir sosyal bilimler anlayışı egemen kılınmak istenmiştir.
devlet merkezli olmaktan çıkararak piyasaya odaklı yeni bir yapılanmaya doğru iteklemektedir. Devletlerin üniversite, fakülte, yüksekokul ya da akademi gibi eğitim ve araştırma kurumları kurmalarına son verilmeli, bilimsel alan bütünüyle piyasaya
terk edilmelidir. Kamu üniversitelerinin yerini özel üniversiteler alırsa sosyal bilimler
devlet merkezli olmaktan çıkabilirler. Böylece sosyal bilimlerin önünü açma görüntüsü ile piyasaya teslimi gerçekleştirilmek istenmektedir. O’na göre, Devletlerin sosyal bilimleri kendi çıkarına göre biçimlendirmesi önlenmelidir. Devleti koruyan sosyal bilimler, değişime ve geleceğe kapalıdır. Devlet dışı bir bakış açısı ile devletlerin devre dışı kalacağı bir doğrultuda sosyal bilgilerin yeniden ele alınması gerekmektedir.
Sosyal bilimlerin değişime açılması doğrultusunda kaleme alınan Wallerstein raporu, sosyal bilimlerin yerel ve kısmiliği üzerinde durmakta ve evrensel alanda geçerli olabilecek tek ve genel bir sosyal bilim yapılanmasının olamayacağını ortaya koymaktadır. Yerellik ile beraber, sosyal araştırıcıların kişisel tavırlarının öne çıkaracağı sübjektiflik sosyal bilimlerde etkili olduğu için, gerçek anlamda bilimselliğin göstergesi olan objektifliği önlemektedir. Bu doğrultuda sosyal bilimlerin evrensel geçerliliğe sahip olamayacağı vurgulanmaktadır. Birbirinden farklı alanlarda üretilen sosyal bilgiler zaman zaman birbirleriyle çelişmekte ve bu nedenle ortaya karmaşık bir durum çıkmaktadır. Sosyal ortamlarda bilgi ve değerler çatışmasının önlenebilmesi için coğrafi ayrışma yoluna gidilmesi gerektiği, medeniyetler ayrılığı ya da çatışması tezlerine uygun olarak savunulmaktadır.
Küreselleşme akımının çeyrek yüzyıllık dönemi tamamlanmıştır.
Soğuk savaş döneminden çıkarken sosyalist sistemi ortadan kaldıran
Batı emperyalizminin, tek merkezli bir küresel imparatorluk yaratmaya yöneldiği
yeni dönemde uygarlığa verdiği zararların başında bilimsel alanı bozarak kendi çıkarları doğrultusunda kullanmağa çalışmasıdır.
emperyal merkezlere karşı hem kendi alanlarını koruyabilmeli hem de
bilimsel sıçramalar yaparak daha örgütlü bir düzeyde insanlığa ve uygarlığa
gereken hizmetleri verebilmelidirler.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Atatürkçü Düşünce Derneği
Yazı Kurulu ve Bilim Danışma Kurulu Üyesi
Gözünü yitiren Volkan Kesanbilici : İnsanlara yapılan canımızı yaktı
Dostlar,
Gözünü yitiren Volkan Kesanbilici : İnsanlara yapılan canımızı yaktı
Bir Taksim direnişi dramı daha..
Volkan Kesanbilici de bir gözünü yitirdi.
Polisin hedef gözeterek / gözetmeyerek kullandığı plastik mermiler..
Hani şu “öldürmüyor” dedikleri mermiler..
Ama yaşamı karartmaya fazlasıyla yetiyor..
Gencecik insanlar yaşamlarının baharında en yaşlamsal organlarını ve işlevlerini yitiriyorlar.
Yaşam boyu sürekli faturası olan “çehrede kalıcı eser” ve “organ yitimi”
adli tıp deyimleri ile..
- Plastik mermi kullanma koşullarının oluşmadığına inanıyoruz.
Kolluk (en genel anlamda Polis – Jandarma), idare hukuku ilkelerine ve mevzuatına göre “zor araçlarını” bir kez zorunlu durumda kullanacak.
İkinci olarak da en hafifinden en ağırına kademeli kullanacak..
Ne olmuştur da bu kitlelere plastik mermi kullanılmıştır?
Neden yere ya da havaya, son olarak da belden aşağısına atılmamıştır?
Öncesinde kitlelere plastik mermi kulllanımına geçileceği uyarısı yapılmış mıdır?
Bu olaylarda idarenin (kolluğun, amirleinin, üst amirlerinin ve siayasal otoritenin) birlikte zincirleme sorumluluğu vardır.
- Suç sabittir ve basit, adi suç olmayıp İNSANLIĞA KARŞI SUÇTUR!
Buı davalar mutlaka iç hukukta görülecek ve bir bölümü de AİHS uyarınca AİHM’ne taşınacaktır.
Türkiye’nin çok sayıda davayı yitireceğini ve yüklü maddi – manevi ödenceye (tazminata) mahkum edileceğini çok net olarak öngörebiliriz.
Yine yasal zorunluluk olarak idare, ödediği tazminatları kusurlu kamu görevlilerine
“rücu” etmek zorundadır.
Çok sayıda / bir bölüm polis ve şeflerinin tazminat / fatura ödemesi hiç de uzak bir olasılık değildir; anımsatalım.. Davalar yıllar süre ve kimileri emekli olsa da gelip yakalarına yapışacaktır.
- Herkes hukuka uygun davranmak zorundadır.
Ne yazık ki hiçbir maddi – manevi ödence, yitirilen bir gözün eksikliğini gideremeyecektir.
Hele ruhsal travmaların yaşam boyu, hatta kuşaklar boyu kalıcı travmasının izlerini / acısını silmeye asla yetmeyecektir.
Özellikle siyaseti, her şey bir yana VİCDANİ – İNSANİ SORUMLULUĞUNU anımsamaya özellikle çağırıyoruz.
Volkan’ın Taksim’e gitme gerekçesini bir kez daha anımsayalım :
- İnsanlara yapılan canımızı yaktı..
Sevgi, saygı ve acı ile.
19.6.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
===============================
İnsanlara yapılan canımızı yaktı
Volkan Kesanbilici
– Cuma gecesi Tarlabaşı Bulvarı’nda bir grubun içindeydim. Gezi Parkı’nda kalan insanların durumunu merak ediyorduk. Bütün gün internetten takip etmiştik zaten.
Sokakta sürekli gaz bombası vardı.
Polis müdahalesi uzun süre devam etti. Saat 00.00’yi geçmişti sanırım.
- Bir anda gözüme bir şey isabet etti.
O anda anlamadık ama sonradan hastanede anlaşıldı ki plastik mermiymiş.
– Önce gönüllü doktorların bulunduğu bölgeye gittik. Taksim İlk Yardım’a yönlendirdiler, oraya ulaşmak da zor oldu. İlk müdahale orada yapıldı.
İçeride mermi olduğu anlaşıldı. Çapa’ya gittik, ama orada sabaha kadar göz ameliyatı yapılamıyormuş. Okmeydanı Hastanesi’ne gittik, orada da müdahale edilemedi.
Tekrar Çapa’ya döndük, henüz ameliyat olamadım. Kanama devam ettiği için
hâlâ müdahale edilemiyor. Artık riskli olmasına karşın müdahale etmeleri gerektiğini söylediler, ameliyat olacağım.
– Gözümde görme yetisini kaybetti.
Gözün iyileşme sürecinden sonra her şey belli olacak, açıkçası doktorlar pek birşey söyleyemiyor.
– Gezi Parkı’ndaki insanlara yapılan müdahale canımızı yaktığı için Taksim’deydim.
Çapulcu denilen insanların düzenle ilgili bir sıkıntıları vardı.
Şimdi toplumun iki kesimi tepkisini birbirine yönlendirecek bir duruma geldi.
Gerçi çapulcular kimseyi rahatsız etmedi.
– Adli mercilerde hakkımı mutlaka arayacağım. Adli raporum var.
Hastanede o da sıkıntı yarattı. Raporum bir bekçi tarafından alındı.
Son anda fark ettik. Sivil bir komiserdi galiba. Okmeydanı Hastanesi Acil Şefi’ni
sorgular bir hali vardı. Sümen altı edilmekten son anda kurtardık raporu.
Gözümü kaybettim ama umudum var
Dostlar,
Selim Polat’ın dramını acıyla ve de umutla paylaşmak istiyoruz..
Mutlaka dava açılmalı ve sorumlular hesabını vermeli.
Devletin KUSURSUZ SORUMLULUĞU bağlamında oluşan maddi – manevi zarar giderilmeli (tazmin edilmeli)..
Hiçbir şey 25 yaşındaki sevgili Selim Polat’ın artık görmeyen ve yerine protez konacak olan gözünü geri getirmese de..
Üzülerek, bir hekim olarak ekleyelim ki; öbür göz de -travma almasa da- risk altında..
Göz sinirlerinin çapraz, karmaşık anatomisi nedeniyle.. Dileriz böyle bir aksilik olmaz..
Devlet, hiçbir “katkı payı” almadan Selim’in tüm sağaltım (tedavi) ve esenlendirme (rehabilitasyon) giderlerini karşılamak zorunda..
Sevgi ve saygı ile.
19.6.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
======================================
Selim Polat Taksim direnişinde gözünü yitirdi!
Cumhuriyet Gazetesi’nin 19 Haziran 2013 günlü kapağı ve yorumlar..
Dostlar,
Bu günkü Cumhuriyet‘in kapağı..
Tarihsel nitelikte..
1. “DURAN ADAM”…. “DURAN TÜRKLER” eylemi..
2. TOMA’lardan püskürtülen sularda kimyasal silah sayılabilecek maddeler var!
Apaçık, çırılçıplak İNSANLIK SUÇUDUR!
3. Musa Kart’ın görkemi bir çizimi daha ve İçişleri Bakanı Muammer Güler‘in düştüğü konum..
Sevgi ve saygı ile.
19.6.2013, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
========================
Musa Kart çizimi,
19.6.13, Cumhuriyet
DURAN TÜRKLER
Dostlar,
İzmir’den dostumuz – meslektaşımız Op. Dr. Ceyhun Balcı (önceki dönem
İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri) aşağıdaki kısa değerlendiemeyi paylaştı.
Biz de bir fotoğraf ekleyelim :
Sevgi ve saygı ile.
19.6.2013, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
=============================
DURAN TÜRKLER !
Polis hareket eden her kişi ve nesneye karşı güç kullanıp, terörist muamelesi yapınca çözüm üretmekte gecikmedi Türkler!
Duran Türkler !
Orantısız ve vahşi güce karşı orantısız zeka!
Taş atsın, karşı koysun diye duacı olan polis;
bunları göremeyince kışkırtıcı rolünü de üstlenerek saldırısını gerekçelendirmişti!
Duran adamlara ne yapabilirsin ki? Gülmeceye olan yeteneğinden değil ama çaresizliğinden, beceri ve aklını kullanma kapasitesinin eksikliğinden kaynaklanan gerekçelerle duran insanlara gözaltı yapmaya başladı!
Bizlere de katıla katıla gülme fırsatı sunmuş oldu!
Söndü, bitti denirken şiddetle diriltilen direniş bu kez çok akıllıca bir geri dönüş yaptı. Düşünme sırası şiddet beklentisi içinde olanlarda!
Dün akşamdan bu yana çok iyi anlaşıldı ki; “bilmem nerenin kılı olayım” pespayeliğini üretmekten ve elinde çivili sopayla polis yamaklığı yapmaktan öte yeteneği ve
yaratıcılığı olmayan zavallılık, sözle ve çizgiyle üretilen milyonlarca güzelliğin yanına eklenen “duran Türkler” yaratısıyla iyice şaşalamış oldu!
Orantısız gücün de duracağı yer vardır!
Ya orantısız zeka!
Ne sınır dinler, ne zaman, ne de mekan!
Duran Türklere bin selam…
Dr. Ceyhun BALCI
İzmir, 18.06.2013