Şiir köşesi :
Bebeklerin Ulusu Yok!
Şiir köşesi :
Bebeklerin Ulusu Yok!
AMERİKA TÜRKİYE’Yİ BÖLMEK Mİ İSTİYOR?
Zeki Sarıhan
1950’li yıllarda ilkokul öğretmenimiz sınıfta bir gün şöyle demişti:
“Her Rus’un evinin duvarında “Parçala kolay yutarsın” yazılı bir levha asılıymış.”
Çocukluk işte! Bir Rus’un evinin duvarında asılı bu levha gözlerimin önünde canlanır, Rus’un her gün bu levhaya bakarak Türkiye’yi parçalama görevini hatırladığını düşünürdüm.
Bu, bir NATO ve Amerikan yalanı olmalıydı. Öğretmenimin söylediklerinin sorgulanmaya muhtaç olduğunu düşünemezdik. Fakat kimi yalanlar
vardır ki, büyüklerin çoğu da bu konuda söylenenlerle yetinir ve
ona inanırlar. Çünkü buna ihtiyaçları vardır.
Bir süreden beri, Amerikan emperyalizminin Türkiye’yi bölmeye çalıştığı gibi bir düşünce yediden yetmişe herkesin dilinde, pek çok gazete sütununda yer alıyor. Bu düşünce o kadar çok tekrar edilmektedir ki artık bunun doğru olmadığını söylemek bile güçleşmiştir. Herhalde Türkiye’de en uzun süre dolaşımda kalan komplo teorisi budur.
Bu yaygın kanıya göre ABD bizi başka herhangi bir yerimizden değil, Kürtlerin yaşadığı Güneydoğu bölgesinden bölecektir. Birçok insana bu düşüncenin mantıklı görünmesi, baş emperyalist ABD’den her kötülüğün beklenebileceğinden, Batılıların bizi daha önce de Sevr Antlaşmasıyla bölmeye çalışmasından kaynaklanıyor olsa gerektir.
Ezberci eğitime karşı çıktığımıza, sorgulamaktan, tartışmaktan yana olduğumuza göre, konu üzerinde irdeleyici bazı sorular sormakta yarar vardır:
– ABD bizi niçin bölecektir?
– Bunda ne gibi çıkarları vardır?
ABD’nin, Türkiye’yi alt üst edecek, başta hangi hükümet olursa olsun onun düşmanlığını da üstüne çekecek böyle bir politika gütmesi için
çok esaslı nedenleri olmalıdır. NATO’dan çıkarak Amerika’ya savaş açmak, Saddam’ın Irak’ı, Esat’ın Suriye’si, Kuzey Kore, Vietnam, Küba ve İran gibi Amerikan karşıtı bir politika gütmek gibi.
Mütareke döneminden değiliz
1918 yılında değiliz. İtilaf devletleri Osmanlı devletini bölme planları yapmışlardı ama Osmanlı devleti kendisini koruyamayacak bir hasta adam durumuna gelmişti. Bu da yetmiyormuş gibi Birinci Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletlerine savaş açmış ve bu savaşta yenilmişti.
O’na şimdi bu yenilgisinin cezasını vereceklerdi. Millet, bu palanları Kurtuluş Savaşı’yla bozdu ve Türkiye dünya devletleri arasında onurlu yerini aldı. Milletler Cemiyeti’ne, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Birleşmiş Milletlere girdi. Amerika’nın müttefiki, NATO’nun üyesi oldu. Türkiye, Sovyetler Birliği’ne karşı gerek toprak bütünlüğünü ve gerekse kapitalist rejimini Batının güvencesi altına verdi. Bu koşullarda Amerika ve NATO, değil Türkiye’yi bölmek, onu Sovyetler Birliği karşısında ve şimdi de Ortadoğu’da güçlendirmekten başka nasıl bir politika güdebilirlerdi? Amerika Türkiye’ye silahları süs olarak veriyor değildi? NATO, Türk ordusunu iş olsun diye eğitmiyordu. Durum bu kadar açıkken onların Türkiye’yi bölmek, parçalamak, Türkiye topraklarından yeni devletler çıkarmak istediğini söylemek doğru olabilir mi?
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden beri tercihini Amerika’dan yana yapmış, onun ilgisini çekmek için Kore’ye asker göndermiş,
Türkiye’yi Amerikan üsleriyle donatmıştır. Amerikan sermayesi Türkiye’ye serbestçe dolaşmaktadır. Gelen geçen bunca hükümete karşın,
Türkiye egemen sınıfları bu statüyü bir amentü gibi korumuşlardır.
Bütün Türkiye topraklarını denetimi altında bulunduran ABD,
bu ülkeyi niçin bölsün? Bunun için mantıklı bir neden var mıdır?
Tartıştığım kişilere bu soruyu sorduğum zaman doyurucu yanıtlar alamıyorum. Kimilerinin ileri sürdüğüne göre, Türk Hükümeti Amerikancı olmakla birlikte devlette ve halkta buna karşı direniş vardır. Halk ileride iktidar olabilir ve ABD’ye kapıyı gösterebilir. Bu ihtimali düşünen ABD, şimdiden Türkiye’yi bölerek kendilerine bağımlı bir Kürdistan yaratmaya çalışmaktadır!
İçerdeki sorunu dışarıya atmak
Sorun, Türkiye’de Kürt sorununu tarihsel bir iç sorun olarak görmeye yanaşmamaktan kaynaklanıyor. Eğer Kürtler Türk devletinden birtakım kimlik istemlerinde bulunuyorlarsa, bu mutlaka bir dış kışkırtmanın eseridir! Gerçekte bir Kürt sorunu yoktur ve olamaz!
İç sorunlarını bir dış gücün üzerine atmak tarihte de günümüzde de çok rastlanan bir tutumdur. Stalin, yok etmek istediği karşıtların birer ajan olduklarını ileri sürermiş. Soğuk Savaş döneminde ne zaman emekçiler hak arama mücadelesine kalkışsalar,
bu komünist Rusya’nın kışkırtması olarak görülürdü. Bu komplo teorisini AKP hükümeti devralmış ve Gezi eylemlerini birçok dış odağa bağlamıştır. Çünkü halkın kendisini protesto etmesi için bir neden yoktu! Bu hareket olsa olsa…
İşin gerçeği şudur :
Gerek ABD, gerek AB, Türkiye’yi hem askeri bir müttefik, hem de sermayeleri için bir açık pazar olarak tutma politikasını gütmektedirler. Bunun için Türkiye’nin bütünlüğü kendileri için de önemlidir, bunu dile de getirmektedirler. Kaç ABD yetkilisi Türkiye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu söylemedi? En son ABD eski Ulusal Güvenlik danışmanı Stephan Hadlley, Hürriyet’te Cansu Çamlıbel’e verdiği söyleşide
şöyle diyor:
“Türkiye’de son 50 yılda en çok pirim yapan argümanlardan biri,
ABD’nin Ortadoğu’da büyük bir Kürdistan kurmaya çalıştığı iddiası oldu.
ABD bu konuda çok net. Türkiye, Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünden yana.
Çok uzun yıllardır Amerikan politikası bu olmuştur ve bu tavırda bir değişiklik görmüyorum.” (25 Kasım 2013)
Ortaya sürülen bir Orta Doğu haritasını da ABD yetkilileri
kendi politikalarını yansıtmadığını belirterek kaç kez reddettiler.
Komplo teorisinin ne zararı var?
Gazeteci bir arkadaşa, gazetesinin ve TV kanalının Amerika’nın Türkiye’yi bölmeye çalıştığı yolundaki yayınının aslı olmadığını söylediğimde
bana verdiği yanıt şu olmuştu:
Fakat hiçbir komplo teorisi sonuna kadar ayakta kalamaz. Gerçeğe dayanmayan
hiçbir politika başarılı olamaz. İşin en önemli sonucu, bu tip aslı olmayan teorilerle Atatürkçülük, ulusalcılık, solculuk gibi sıfatlar takınan Türk milliyetçiliğinin geleceğin Türkiye’sini yönetme şansını giderek elinden kaçırmasıdır. Bir doktor, hastalığa
doğru tanı koyamazsa onu nasıl tedavi eder? Neyse ki, bilim, gerçeklik ve sağduyu var. Bu komplo teorisi hakkında yazı yazacağımı söylediğim bir arkadaş dedi ki;
“Buna inanmayanlar da var. Geçenlerde Tevfik Çavdar’ı anmak için yapılan bir panelde üç konuşmacının üçü de bu konuya senin gibi baktıklarını söyledi.”
Biraz olsun rahatladım. (28.11.2013)
Dostlar,
Bir Ergin Asyalı karikatürü..
T. C. Başbakanı R.T. Erdoğan :
Ve 13 tane daha hepsi birbirinden anlamlı ve hünerli çizimler..
Almanya Hamburg’dan dostumuz Ahmet Büyükyılmaz‘a içten teşekkürlerimizle..
Sevgi ve saygı ile.
27.11.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
***** ***** *****
Çizmeli – çarıklı – ayağı çamurlu bir Halk Sağlığı emekçisi..
Dostlar,
25.11.13 sabahı yitirdiğimiz rahmetli
Prof. Dr. Hilmi Erginöz hocamızı
asistanlık yıllarımızda 1978-80) tanıdık..
Ülkemize sahada çooook hizmet etmişti.
Son olarak Maraş İl Sağlık Müdürlüğü görevinde bulunmuştu.
İlerleyen yıllarda Cerrahpaşa Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD’na öğretim görevlisi
olarak atanmış, Doçentlik tezi hazırlayarak bu akademik dereceyi almıştı.
Eveeet… bir çınar daha göçtü..
Bir yıldız daha kaydı..
Veee..
Ama bizi, “gönülden gönüle” aydınlatmayı sürdürecek..
Sevgi ve saygı ile.
25.11.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
T.C. SANATÇI İNİSİYATİFİ’nden yürüyüş çağrısı..
Etkinlikte buluşmak umuduyla, selam, sevgi ve saygılarımızı iletirim.
Kültür ve Turizm Bakanlığı önünde bitecek olan
tüm Halkımızı, Sanatçılarımızı, Eğitim Kuruluşlarımızı, Kitle ve Meslek Örgütleriyle, Sendika ve Basınımızı DAVET EDİYORUZ.
• Cumhuriyetimizin kazanımı olan
SANAT KURUMLARIMIZI KAPATTIRMAYACAĞIZ !
• Diren Sanat!
• Atatürk’ün 1924’te yaktığı Meşaleler Türkiye’yi Aydınlatmayı sürdürecek…
• Yaşasın Sanat ; Çağdaş – Lâik Türkiye için…
T.C. SANATÇI İNİSİYATİFİ
Dostlar,
Milyonda bir yakalanabilen son derece ilginç kareler..
Lütfen tıklar mısınız?
Sevgi ve saygı ile.
26.11.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
Dostlar,
Sayın H. Hüseyin AKBULUT, Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevinden emekli olan, çekirdekten gelme bir Devlet (Keman) sanatçısı..
AKP’nin ülkemizin kültür – sanat alanına da en yabanıl (vahşi) biçimde saldırdığı
bir dönemdeyiz.
Sayın Akbulut hepimizin dikkatini çekmek için çırpınıyor..
Bu konuda 3 yazısına daha önce sitemizde yer verdik.
– Türkiye Sanat Kurumu Yasa Tasarısı
(http://ahmetsaltik.net/2013/11/20/turkiye-sanat-kurumu-yasa-tasarisi/)
– Devlet Tiyatroları kapanmanın eşiğinde!
(http://ahmetsaltik.net/2013/06/21/devlet-tiyatrolari-kapanmanin-esiginde/)
– Devlet Sanat Kurumlarını Tasfiye Yasa Tasarısı
(http://ahmetsaltik.net/2013/06/05/devlet-sanat-kurumlarini-tasfiye-yasa-tasarisi/)
Bir de kitap tanıtımına..
*****
Şimdi ise 10 sayfalık kapsamlı bir raporunu sunuyoruz.
Bizimle paylaştığı ve soruna sahip çıktığı için kendisini kutlarız..
Yarın bilindiği gibi bu bağlamda bir SANATÇI GİRİŞİMİ yürüyüşü de var..
Saat 13:00’te 1. BMM önünden başlayacak..
Duyurusuna sitemizde yer vermiştik.
T.C. SANATÇI İNİSİYATİFİ’nden yürüyüş çağrısı..
(http://ahmetsaltik.net/2013/11/25/t-c-sanatci-inisiyatifinden-yuruyus-cagrisi/)
*****
Sayın Akbulut’un Raporu şöyle başlıyor :
******
KÜLTÜRÜNÜ VE SANATINI YOK EDEREK CUMHURİYETİ YIKMAK (!)
( 2014’e Girerken Türkiye Görünümü )
Hüseyin Akbulut
Kültür Bakanlığı (E) Müsteşar Yard.
ADD Bilim – Danışma Kurulu Üyesi
1. Giriş:
Yazının başlığı, son 10 yılda yaşananların özü ve özetidir. 90 yıl sonra, 2014 yılına girerken büyük emeklerle yaratılan Cumhuriyetin kültür sanat alanının yok edildiği bir süreci yaşıyoruz.
Cumhuriyete ve kurucularına yöneltilen akıl almaz saldırılar, ulusal bayramlara getirilen utanç verici yasaklar ve bayram kutlamalarına getirilen engeller, her gün karalanan ve unutturulmaya, yok edilmeye çalışılan tarihimiz, siyasallaştırılan din ve inanç sistemi, 4+4+4 gerici medrese eğitimiyle dine ve
etnik yapıya dayalı bir Ortadoğu devleti, bir Ortaçağ toplumu yaratılmak istenmektedir.
Kuşkusuz bu gidişten ve saldırıdan kültür ve sanat da nasibini alacaktı. Yaşanan bu süreci, kapatılan ve turizme eklenen Kültür Bakanlığı’yla, yıkılmasına karar verilen Atatürk Kültür Merkezi örnekleriyle, Mehmet Aksoy’un “İnsanlık Anıtı”na yapılan utanç verici saldırıyla, yayınlanmamış kitabı toplamaya ve kitabı dinamitten de tehlikeli gören bugünkü iktidar anlayışı örnekleriyle çoğaltabiliriz. Günümüzün iktidarı, işi, özelleştirme – performansa dayalı çalışma söylemiyle hazırladığı
“TÜSAK Yasa Tasarısı”yla tiyatroyu, operayı, baleyi, orkestrayı, güzel sanatları kapatabilme düşüncesine ve eylemine kadar vardırmıştır.
Ancak günümüzdeki yıkımın boyutunu kavramak için daha önceyi, Cumhuriyetin kuruluşunda kültür/sanata verdiği değeri ve anlayışı yeniden anımsayalım:
2. Cumhuriyet’in Kültür/Sanat Anlayışı:
*********************
Rapor devamla :
3. AKP İktidarında Kültür ve Sanata İndirilen Darbe:
90 yıl sonra, 2013 yılının Türkiye’sinde ise, bugün büyük emeklerle yaratılan
kültür – sanat alanının yok edildiği bir süreci yaşıyoruz AKP iktidarı, işi, “özelleştirme – performansa dayalı çalışma” söylemiyle tiyatroyu, operayı, baleyi, orkestrayı,
güzel sanatları kapatabilme düşüncesine ve eylemine kadar vardırmıştır.
Günümüz Başbakanından sıklıkla duyarız. Bu yönde getirilen eleştirilere yanıt verirken, gerçekleştirilen birtakım imar çalışmalarını örnek vererek, “Atatürk çağdaş uygarlık düzeyinin üstünü hedef göstermedi mi? İşte biz de bunu yapıyoruz.” diyor.
Oysa Mustafa Kemal Atatürk 10. Yıl Nutku’nda;
“Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkaracağız.” diyerek, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmanın, ancak kültürümüzü o düzeye çıkarmakla olanaklı olduğunu ifade etmektedir. Yaşadığımız süreçte ise cumhuriyeti ortadan kaldırmak için, bilerek, bu nedenle onun kültürü ve sanatı yok edilmek istenmektedir.
Biz bu bölümde, günümüz siyasal iktidarının kültür sanat alanında gerçekleştirdiği yıkımı, yaşanan birkaç örnekle ortaya koyalım:
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin işbaşına geldikten sonra, bu alanda kurumsal anlamda attığı ilk köklü adım, Kültür Bakanlığı’nı kapatıp, bu alanı turizme eklemek olmuştur. İcraat, 18 Mart 2003 tarihinde TBMM’ne sunulan yasa ile gerçekleştirilmiştir.
Bu kararla, Kültür Bakanlığı yarım bakanlığa düşürülmüş, kültür/sanat işleri ise
“bir bakanlığın iki işinden biri” durumuna indirgenmiştir.
*******************
Ve Sayın Akbulut şöye bağlıyor :
5. Sonuç :
İşin özüne gelelim:
“Sanat”, “sanatçı” ve “sanat alanında kurumsallaşma” bağlamında; gelişkin çağdaş toplumlar ve devletler ile geri bırakılmış Ortaçağ toplumlarının ve devletlerinin,
ayırıcı özelliklerinden birisi de, o ülkelerdeki sanat, sanatçı ve sanat kurumları varlığıdır. Daha doğrusu bu varlığın bulunup bulunmadığı, kamunun bu alana verdiği değerin
ve desteğin ölçütüdür.
Çünkü insan salt yiyen, içen, gezen, uyuyan bir yaratık değil;
duygu ve düşünce dünyasıyla var olabilen, yaratıcı bir varlıktır.
Öte yandan insan doğarken; düşünmeden ve davranmadan önce duygusal varlık olarak vardır, bu gerçeklikle de duygu faaliyeti, varoluşumuzun çıkış noktasıdır.
Onu beslemeden, geliştirmeden tam insan olmamız, hatta insan olmamız da olanaksızdır. Çünkü sonuçta, ancak duygu ve düşünce dünyamız zenginleştikçe
ve geliştikçe insan ve toplum olarak gelişir yücelir, yükselebiliriz.
Bunu besleyen ve geliştiren en başta gelen obje ise sanattır.
Sanat varlığı, bu nedenle gelişkin uygar toplum olmanın ölçütü olarak ele alınır.
Çağdaş uygarlık diye adlandırdığımız günümüz medeniyetinin temeli olarak gösterilen antik Yunan Medeniyetinde eğitim alanında bu anlayışla temel 4 eğitim alanı ve ders vardı. Aklın yüceltilmesi için Matematik, zihnin işlerlik kazanması için Mantık, Felsefe, bedenin yüceltilmesi için Spor ve duygunun yüceltilmesi için Müzik dersi ve eğitimi.
Gelişkin batı toplumları, sanatı bu anlayışla yaşamın merkezine koymuşlardır.
Bu toplumlarda devlet, yurttaşına nasıl iş-ekmek vermeyi görev biliyorsa, ona sanat sunmayı ve bunun için gerekli ortamı hazırlamayı da önemli bir görev olarak üstlenir. Cumhuriyetin kuruluşunda da kültür/sanat; üstün bir öngörüyle bu anlayışla
devletin kuruluşunda yapı taşı olarak yer aldı. Şimdi bu alanı kurutuyoruz.
Konservatuvarı, operası, balesi, tiyatrosu, orkestrası bulunmayan ülkelerde, gelişmiş, çağdaş toplum da oluşmuyor. Bu ülkelerde çoğulcu toplum da, parlamento da yoktur. Yaşadığımız coğrafya; bunun çarpıcı acı örnekleriyle gözler önündedir.
Hazin olan, bizi bu coğrafyada farklı kılan ve çağdaş dünya ile bütünleştiren
sanat varlığımız, toplumun her kesimine yansıtılacak biçimde yaygınlaştırılması gerekirken; Cumhuriyetin kuruluşundan 90 yıl sonra, 2013’ün Türkiye’sinde 8-10 kentimizle sınırlı, yetersiz bu sanat varlığımızı da yok edecek çalışmaların yapılabiliyor olabilmesidir.
Ancak çağdaş ve evrensel ilkelerle kurulan Cumhuriyeti yıkmak, uygarlık ırmağını tersine akıtmaya çalışmak gibidir.
Örneklerini ise yaşadığımız İslam coğrafyasında her gün görüyoruz.
Çıkartın tiyatroyu, orkestrayı, opera ve baleyi Türkiye’den;
İran’dan, Irak’tan, Suriye’den, Arabistan’dan farkımız kalmaz.
Ankara, 25 Kasım 2013
************************
Raporun tümünü pdf olarak okumak için lütfen tıklayınız..
2014’e_Girerken_KULTUR_VE_SANATI_YOK_EDEREK_Cumhuriyeti_Yikmak
Teşekkürler Sayın Akbulut..
Sevgi ve saygı ile.
26.11.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
Her ayın son perşembesinde dilseverleri, üyelerimizi, derneğimizde düzenlediğimiz “Dil-Ekin Söyleşileri”nde sanatçılarla, bilimcilerle, aydınlanmacılarla buluşturuyoruz. |
|
MİMARLAR ANLATIYOR: “KENTİN DİLİ” |
TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesinin katılımıyla düzenlediğimiz “Dil-Ekin Söyleşisi”nde mimarlarla birlikteyiz. |
* * * |
Sanata, bilime, ekine, aydınlanmaya gönül verenleri, |
Gün: 28 Kasım 2013 Perşembe |
Dostlar,
Adlı 43 yansı içeren bir power point dosyası sunmak istiyoruz.
Dünyanın önde gelen devlet ve hükümet başkanları ile ünlü kişilerin
nesnel değerlendirmelerini sevinçle okuyoruz. Üstelik önemli bir bölümü Türk düşmanı ve Mustafa Kemal Paşa ile savaşmış, yenilmiş insanlar..
O’nu gereği gibi değerlendiremeyen, dahası vefa ve edebe, saygıya dayanmayan, nankör yargılar taşıyan yurttaşlarımızın özellikle okumaları dileğimizdir.
Yansıları görmek ve okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??
Sevgi ve saygı ile.
26.11.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net