Etiket arşivi: Türkiye Sanat Kurumu Yasa Tasarısı

KÜLTÜRÜNÜ VE SANATINI YOK EDEREK CUMHURİYETİ YIKMAK (!)


Dostlar
,

Sayın H. Hüseyin AKBULUT, Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevinden emekli olan, çekirdekten gelme bir Devlet (Keman) sanatçısı..

AKP’nin ülkemizin kültür – sanat alanına da en yabanıl (vahşi) biçimde saldırdığı
bir dönemdeyiz.

Sayın Akbulut hepimizin dikkatini çekmek için çırpınıyor..

Bu konuda 3 yazısına daha önce sitemizde yer verdik.

– Türkiye Sanat Kurumu Yasa Tasarısı
(
http://ahmetsaltik.net/2013/11/20/turkiye-sanat-kurumu-yasa-tasarisi/)

– Devlet Tiyatroları kapanmanın eşiğinde!
(http://ahmetsaltik.net/2013/06/21/devlet-tiyatrolari-kapanmanin-esiginde/)

 Devlet Sanat Kurumlarını Tasfiye Yasa Tasarısı
(
http://ahmetsaltik.net/2013/06/05/devlet-sanat-kurumlarini-tasfiye-yasa-tasarisi/)

Bir de kitap tanıtımına..

  • Türkiye’nin Kültür ve Sanat Siyaseti..

Hüseyin Akbulut : Türkiye’nin Kültür ve Sanat Siyaseti
(
http://ahmetsaltik.net/2013/11/07/huseyin-akbulut-turkiyenin-kultur-ve-sanat-siyaseti/)

*****

Şimdi ise 10 sayfalık kapsamlı bir raporunu sunuyoruz.

Bizimle paylaştığı ve soruna sahip çıktığı için kendisini kutlarız..

Yarın bilindiği gibi bu bağlamda bir SANATÇI GİRİŞİMİ yürüyüşü de var..

Saat 13:00’te 1. BMM önünden başlayacak..

Duyurusuna sitemizde yer vermiştik.

T.C. SANATÇI İNİSİYATİFİ’nden yürüyüş çağrısı..
(http://ahmetsaltik.net/2013/11/25/t-c-sanatci-inisiyatifinden-yuruyus-cagrisi/)

*****

Sayın Akbulut’un Raporu şöyle başlıyor :

******

KÜLTÜRÜNÜ VE SANATINI YOK EDEREK CUMHURİYETİ YIKMAK (!)

                               ( 2014’e Girerken Türkiye Görünümü )

Hüseyin Akbulut
Kültür Bakanlığı (E) Müsteşar Yard.
ADD Bilim – Danışma Kurulu Üyesi 

portresi

     1. Giriş:

Yazının başlığı, son 10 yılda yaşananların özü ve özetidir. 90 yıl sonra, 2014 yılına girerken büyük emeklerle yaratılan Cumhuriyetin kültür sanat alanının yok edildiği bir süreci yaşıyoruz.

Cumhuriyete ve kurucularına yöneltilen akıl almaz saldırılar, ulusal bayramlara getirilen utanç verici yasaklar ve bayram kutlamalarına getirilen engeller, her gün karalanan ve unutturulmaya, yok edilmeye çalışılan tarihimiz, siyasallaştırılan din ve inanç sistemi, 4+4+4 gerici medrese eğitimiyle dine ve
etnik yapıya dayalı bir Ortadoğu devleti, bir Ortaçağ toplumu yaratılmak istenmektedir.

Kuşkusuz bu gidişten ve saldırıdan kültür ve sanat da nasibini alacaktı. Yaşanan bu süreci, kapatılan ve turizme eklenen Kültür Bakanlığı’yla, yıkılmasına karar verilen Atatürk Kültür Merkezi örnekleriyle, Mehmet Aksoy’un “İnsanlık Anıtı”na yapılan utanç verici saldırıyla, yayınlanmamış kitabı toplamaya ve kitabı dinamitten de tehlikeli gören bugünkü iktidar anlayışı örnekleriyle çoğaltabiliriz. Günümüzün iktidarı, işi, özelleştirme – performansa dayalı çalışma söylemiyle hazırladığı
“TÜSAK Yasa Tasarısı”yla tiyatroyu, operayı, baleyi, orkestrayı, güzel sanatları kapatabilme düşüncesine ve eylemine kadar vardırmıştır.

Ancak günümüzdeki yıkımın boyutunu kavramak için daha önceyi, Cumhuriyetin kuruluşunda kültür/sanata verdiği değeri ve anlayışı yeniden anımsayalım:

2. Cumhuriyet’in Kültür/Sanat Anlayışı:

*********************
Rapor devamla :

      3. AKP İktidarında Kültür ve Sanata İndirilen Darbe:     

90 yıl sonra, 2013 yılının Türkiye’sinde ise, bugün büyük emeklerle yaratılan
kültür – sanat alanının yok edildiği bir süreci yaşıyoruz AKP iktidarı, işi, “özelleştirme – performansa dayalı çalışma” söylemiyle tiyatroyu, operayı, baleyi, orkestrayı,
güzel sanatları kapatabilme düşüncesine ve eylemine kadar vardırmıştır.

Günümüz Başbakanından sıklıkla duyarız. Bu yönde getirilen eleştirilere yanıt verirken, gerçekleştirilen birtakım imar çalışmalarını örnek vererek, “Atatürk çağdaş uygarlık düzeyinin üstünü hedef göstermedi mi? İşte biz de bunu yapıyoruz.” diyor.
Oysa Mustafa Kemal Atatürk 10. Yıl Nutku’nda;

“Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkaracağız.” diyerek, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmanın, ancak kültürümüzü o düzeye çıkarmakla olanaklı olduğunu ifade etmektedir. Yaşadığımız süreçte ise cumhuriyeti ortadan kaldırmak için, bilerek, bu nedenle onun kültürü ve sanatı yok edilmek istenmektedir.

Biz bu bölümde, günümüz siyasal iktidarının kültür sanat alanında gerçekleştirdiği yıkımı, yaşanan birkaç örnekle ortaya koyalım:

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin işbaşına geldikten sonra, bu alanda kurumsal anlamda attığı ilk köklü adım, Kültür Bakanlığı’nı kapatıp, bu alanı turizme eklemek olmuştur. İcraat, 18 Mart 2003 tarihinde TBMM’ne sunulan yasa ile gerçekleştirilmiştir.
Bu kararla, Kültür Bakanlığı yarım bakanlığa düşürülmüş, kültür/sanat işleri ise
“bir bakanlığın iki işinden biri” durumuna indirgenmiştir.

*******************

Ve Sayın Akbulut şöye bağlıyor :

5. Sonuç                  :

İşin özüne gelelim:

“Sanat”, “sanatçı” ve “sanat alanında kurumsallaşma” bağlamında; gelişkin çağdaş toplumlar ve devletler ile geri bırakılmış Ortaçağ toplumlarının ve devletlerinin,
ayırıcı özelliklerinden birisi de, o ülkelerdeki sanat, sanatçı ve sanat kurumları varlığıdır. Daha doğrusu bu varlığın bulunup bulunmadığı, kamunun bu alana verdiği değerin
ve desteğin ölçütüdür.

Çünkü insan salt yiyen, içen, gezen, uyuyan bir yaratık değil;
duygu ve düşünce dünyasıyla var olabilen, yaratıcı bir varlıktır.
Öte yandan insan doğarken; düşünmeden ve davranmadan önce duygusal varlık olarak vardır, bu gerçeklikle de duygu faaliyeti, varoluşumuzun çıkış noktasıdır.
Onu beslemeden, geliştirmeden tam insan olmamız, hatta insan olmamız da olanaksızdır. Çünkü sonuçta, ancak duygu ve düşünce dünyamız zenginleştikçe
ve geliştikçe insan ve toplum olarak gelişir yücelir, yükselebiliriz.
Bunu besleyen ve geliştiren en başta gelen obje ise sanattır.

Sanat varlığı, bu nedenle gelişkin uygar toplum olmanın ölçütü olarak ele alınır.

Çağdaş uygarlık diye adlandırdığımız günümüz medeniyetinin temeli olarak gösterilen antik Yunan Medeniyetinde eğitim alanında bu anlayışla temel 4 eğitim alanı ve ders vardı. Aklın yüceltilmesi için Matematik, zihnin işlerlik kazanması için Mantık, Felsefe, bedenin yüceltilmesi için Spor ve duygunun yüceltilmesi için Müzik dersi ve eğitimi.

Gelişkin batı toplumları, sanatı bu anlayışla yaşamın merkezine koymuşlardır.
Bu toplumlarda devlet, yurttaşına nasıl iş-ekmek vermeyi görev biliyorsa, ona sanat sunmayı ve bunun için gerekli ortamı hazırlamayı da önemli bir görev olarak üstlenir. Cumhuriyetin kuruluşunda da kültür/sanat; üstün bir öngörüyle bu anlayışla
devletin kuruluşunda yapı taşı olarak yer aldı. Şimdi bu alanı kurutuyoruz.

  • Sanat; zenginleştirici, geliştirici ve ilerletici bu işleviyle ve yarattığı toplumla, gelişmişliğin, çağdaşlığın ölçütüdür.

Konservatuvarı, operası, balesi, tiyatrosu, orkestrası bulunmayan ülkelerde, gelişmiş, çağdaş toplum da oluşmuyor. Bu ülkelerde çoğulcu toplum da, parlamento da yoktur. Yaşadığımız coğrafya; bunun çarpıcı acı örnekleriyle gözler önündedir.

  • Cumhuriyetin kazandırdığı bu sanat varlığıyla, tarih sahnesinde uygar Dünyanın bir parçası olarak yer alan Türkiye, sorunlar yaşayan İslam Dünyasında sanatı kurumsallaştıran tek ülkedir.

Hazin olan, bizi bu coğrafyada farklı kılan ve çağdaş dünya ile bütünleştiren
sanat varlığımız, toplumun her kesimine yansıtılacak biçimde yaygınlaştırılması gerekirken; Cumhuriyetin kuruluşundan 90 yıl sonra, 2013’ün Türkiye’sinde 8-10 kentimizle sınırlı, yetersiz bu sanat varlığımızı da yok edecek çalışmaların yapılabiliyor olabilmesidir.

  • Görünen odur ki; Cumhuriyeti yıkmak için, onun üzerinde yükseldiği kültür ve sanatı yok etmek gerekiyor. Bugün yapılmak istenen de budur.

Ancak çağdaş ve evrensel ilkelerle kurulan Cumhuriyeti yıkmak, uygarlık ırmağını tersine akıtmaya çalışmak gibidir.

  • Unutulmasın! Uygarlık; ona kayıtsız kalanları yakar, yok eder.

Örneklerini ise yaşadığımız İslam coğrafyasında her gün görüyoruz.
Çıkartın tiyatroyu, orkestrayı, opera ve baleyi Türkiye’den;
İran’dan, Irak’tan, Suriye’den, Arabistan’dan farkımız kalmaz.

Ankara, 25 Kasım 2013

************************

Raporun tümünü pdf olarak okumak için lütfen tıklayınız..

2014’e_Girerken_KULTUR_VE_SANATI_YOK_EDEREK_Cumhuriyeti_Yikmak

Teşekkürler Sayın Akbulut..

Sevgi ve saygı ile.
26.11.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Türkiye Sanat Kurumu Yasa Tasarısı


Dostlar
,

Sayın Hüseyin Akbulut seçkin bir keman sanatçısı ve aynı zamanda sanat yöneticisi.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefliği, Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı.. üstlendiği kamu sanat yönetmenliği görevlerinden..

Bu sitede daha önce,

“Devlet Sanat Kurumlarını Tasfiye Yasa Tasarısı”

(http://ahmetsaltik.net/2013/06/05/devlet-sanat-kurumlarini-tasfiye-yasa-tasarisi/5.6.13)

ve

“Devlet Tiyatroları Kapanmanın Eşiğinde!”
(http://ahmetsaltik.net/2013/06/21/ devlet-tiyatrolari-kapanmanin-esiginde/, 21.6.13)

başlıklı 2 önemli ve uyarıcı yazısını yayımlamıştık .

Bilindiği gibi geçtiğimiz aylarda AKP saltanatı, bir de DEVLET TİYATROLARINI KAPATMA terörü estirmişti. Sözde özelleştirme idi yapacağı ama bal gibi,
ülkemizin sanat – kültür yaşamını kurutmaktı hedef..

Biraz Türkiye’nin araya giren başkaca gündemi, özellikle de kamuoyunun ve sanatçıların kararlı direnci ile “sorun” ötelenmişti.

İrticanın çağdaş sanata – ulusal kültüre dayancı (tahammülü) düşünülebilir mi?

İstanbul AKM (Atatürk Kültür Merkezi) yıllardır “bakım – onarım – restorasyon” gerekçesi ile devre dışı..

Ankara AKM (Atatürk Kültür Merkezi) yıllardır adeta panayır yeri olarak kulanılmakta.

Kars’taki İNSANLIK YONTUSU (yapımcısı Sayın Mehmet Atay) ilkel
Afgan Talibanları’ndan hiç de geri kalmayan biçimde, Başbakan RT Erdoğan’ın
ucube talimatı ile “ucube” değerlendirmesi sonucu Allah-u Ekber nidalarıyla
başı kesilerek
 dehşet veren bir vulgarlıkla / vandallıkla ortadan kaldırılmadı mı?

Sayın Akbulut, yukarıda adı geçen makalesinde ciddi uyarılarda bulunmuştu
sorunun ağırlığı ve derinlerdeki devasa boyutları hakkında. Bu makalesinde sürece ilişkin olarak, AKP’nin “somut yasa tasarısı” taslağından söz etmekte.

Söz konusu yasa tasarısının nasıl Atatürk Cumhuriyeti‘nin 90 yıla varan sanat – kültür kurumlarını, yapılanmasını, varsıllığını, insangücü birikimini darmadağın (tar-u mar) etmeyi içerdiğini açıklıyor Sn. Akbulut ve insan dehşete kapılıyor.. Sokaktaki sıradan / günlük yaşayan yığınlara ek, çok geniş çevrelerin de sorunun ürkünçlüğünden (vahametinden) yeterince haberli olduğunu söylemek son derece güç..

Oysa, Evrim kuramının yaratıcsı dahi bilgin Charles Darwin‘in uyarısı,
tüyler ürpertici bir geçeğe işaret etmektedir :

Darwin_ve_Toynbee

Aşağıdaki makaleyi okuyunuz (anlama dokunmadan dilinde epeyce arılaştırma yapmak zorunda kaldık Sn. Yazarın hoşgörüsüyle..).

Sn. Akbulut, bir de, çok varsıl sanatçılık yaşamı ve üst düzey sanat yönetmenliği, bürokratik görevleri nedeniyle alana tanıklıklarını, doğrudan gözlem ve deneyimlerini aktardığı son derece önemli bir kitabı geçtiğimiz ay yayımladı. Bu kitabı da sitemizde sizlere tanıtmaya çabaladık :

Daha fazlasını bu kitapta bulacaksınız.
Sn. Akbulut’a anlamlı, değerli, yol gösterici savaşımı için şükran borçluyuz.

Turkiye'nin_Kultur_ve_Sanat_Siyaseti

  • AKP’nin ülkemizin çağdaş birikimlerine, kurumlarına, insangücüne dönük dizgesel (sistemli) yıkım tasarım ve eylemlerinin mutlaka durdurulması gerek.
    Ülke Ortaçağa çekilerek bir dinci – faşist federe
    İslam Cumhuriyeti tasarımı yaşama geçirilmeye çalışılmakta. AKP, tek başına güçlü iktidarının
    12. yılına girdi ve “hayal ötesi” düzeyde yol aldı! Türkiye gündeminin en can alıcı sorunsalı (problematiği) bu iktidardan kurtulmaktır. Türkiye aydınları, siyasetçileri… örneği görülmemiş bir tarihsel örgütlü imece eylemi sergileyerek
    bu kuşatmayı yarmak zorundadır ve yaracaktır.

Sevgi ve saygı ile.
20 Kasım 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Türkiye Sanat Kurumu Yasa Tasarısı

portresi

 

Hüseyin Akbulut
Eski Kültür Bakanlığı Müsteşar Yrd.

 

“Türkiye Sanat Kurumu ile Sanatın Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı” ülkemiz sanat ve kültürünün geleceği için tehlike oluşturmaktadır.

Söz konusu tasarı 2012 Nisan ayının 29’unda Başbakan’ın kendi ifadesiyle, “sanatçıların yönetime istedikleri gibi verip veriştirmesine” kızarak “devletin istediği oyunlara sponsor olmasına” olanak vermek üzere tiyatroları özelleştireceğini bildirmesinin ardından hazırlandı. Tasarı henüz yasalaşmadan, uygulamanın ne yönde olacağının ilk işareti olarak Ekim 2013’te Gezi’ye destek veren muhalif tiyatrolara
Kültür Bakanlığı desteği kesildi.

Tasarının içeriği

Tasarının örnek aldığı Avrupa’daki sanat yapılanması ile tasarının öngördüğü yapı kesinlikle örtüşmemektedir. Tasarı başlıca şu hususları içermektedir:

● Söz konusu tasarı, Kültür Bakanlığı bünyesindeki üç genel müdürlüğü
(Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
ve orkestraların bağlı olduğu Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü) lağvediyor.
Paralel olarak, Devlet Tiyatrosu Kanunu ile Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Kuruluş Kanunu’nu yürürlükten kaldırıyor.

● Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) kuruluyor. Kurumun idari ve mali özerkliğe sahip olduğu belirtiliyor.

Kurumun karar organı Türkiye Sanat Kurulu’dur.
Üyelerin atamasını Bakanlar Kurulu yapar.

● Kurumun temel hizmet birimleri olan beş adet destekleme grup başkanlığının görevi kuruma verilen projeleri incelemektir.

● Destek miktarı: Proje giderlerinin % 50’sini aşmaz.

● Kurumun gelirleri esas olarak şunlardan oluşur:

● Hazine yardımı,

● Başbakan tarafından gereksinime dayalı (ihtiyaca binaen) yapılacak aktarımlar,

● Milli Piyango İdaresi bilet satışlarından ayrılan tutarlar.

*****

Tasarı neden vahim?

Tasarının en tehlikeli yönleri, kültür ve sanatı kamu sorumluluğunun dışına itmesi ve getirilmek istenen yapının gerçekte özerk olmamasıdır.

Tasarıdaki haliyle Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) yönertsel açıdan özerk değildir, çünkü:

● Kurumun yönetim organı Türkiye Sanat Kurulu’nda herhangi bir sivil toplum kuruluşu, yerel yönetim veya sanatçı temsili yoktur.

● Söz konusu tasarının esinlendiği belirtilen İngiliz Sanat Kurumu ile karşılaştırıldığında TÜSAK, devlet memuru statüsünde eleman istihdam eden bir kamu kuruluşu kimliğindedir ve tümüyle hükümete bağlıdır.

Oysa İngiliz Sanat Kurumu özerk (otonom) ve hükümet dışı bir kuruluştur.
Kültür Bakanlığımız başmüfettişinin 30.04.2004 tarihli bir raporu da İngiliz Sanat Kurumu’nu, “Hükümetten tümden bağımsız olarak çalışan” bir kuruluş biçiminde tanımlamıştır: İngiliz Sanat Kurumu Başkanı Alan Davey’in tarafımıza iletmiş olduğu kuruluş yasası (Royal Charter) ve öbür belgelere göre Kurumun yapısı kısaca şöyledir:

İngiliz Sanat Kurumu’nun karar organı Ulusal Kurul, yürütme organı ise yürütme kurulu ve onun başkanıdır. Ulusal Kurul, İngiliz Sanat Kurumu’nun yönetim kurulu olarak
görev yapar, başkan dahil 15 üyeden oluşur. Üyelerin ve başkanın atanmasını
kültür bakanı yapar. Ancak, bu üyeler ve başkan devlet memuru değildir ve yılda birkaç kez toplanırlar. Üyeler ücret almaz. Ulusal Kurul, 5 bölge kurulu ile birlikte çalışır ve karar alır; gerektiğinde Kültür Bakanlığı’na “danışır”. Her bölge kurulunun 15 dolayında üyesi vardır. Bölge kurulları tümüyle özerk yapılardır, üyelerin yarısına yakınını yerel yönetimler seçer, geri kalanının atamasını halka açık bir yöntemle ulusal kurul yapar.

TÜSAK akçal (mali) açıdan da özerk değildir. Bu husus TÜSAK’ın en çok tartışmaya açık ve en belirsiz (muğlak) yönlerinden biridir, çünkü özerk olmayan
parasal destekle amaçlanan, sanat değil biattır.

● Hazine yardımı bir cari aktarım (transfer) niteliğindedir ve Türkiye’nin bütçe geleneğinde bu yardımların merkezi bütçeden dağıtımı konusunda nesnel (objektif) ölçütler yokturr.

● Milli Piyango İdaresi özelleştirme listesindedir ve her an özelleştirilmesi beklenmektedir.

● Başbakan’ın yapacağı belirtilen aktarımların anlamı ise şudur:
Kurumun harcama tutarını ve yöntemini Başbakan belirleyecektir.

● Tasarıyla devletin eldeki sanat kurumları kaldırılacak (lağvedilecek) ve bu alanlarda artık sanatçı istihdam edilmeyecektir. Proje başı çalışmaya uygun olmayıp,
süreklilik gerektiren opera, bale, senfonik müzik ortamı zayıflayacak ve konservatuvarlara giden öğrencilerin azalması sonucunda giderek yok olacaktır.
Devlet kuruluşlarının ayağına gittiği Anadolu kentleri bu yapıtlardan yoksun kalacaktır. Görüştüğümüz senfoni, bale ve opera kuruluşları, %50 finansman desteği oranını “tehlikeli” olarak nitelediler. Yöntem olarak ise bu tür kuruluşlara proje başına finansman değil, programın tümünün finansmanının uygun olduğunu belirttiler. Söz konusu tasarının sağladığı ana destek türü, ençok %50 oranında proje başına finansman iken İngiliz Sanat Kurumu fonlarının her yıl yarıdan çoğunu düzenli fonlanan kuruluşlar”a özgülemektedir (tahsis etmektedir).

Tasarı ile hükümet anayasal suç işliyor!
Çünkü TÜSAK’ın özerk olmayan yapısı kültür hakkının özgürlüğünü sağlamaktan uzaktır ve hükümet görevini yerine getirmemektedir. İki nedenle:

1- Anayasanın “Sanatın ve Sanatçının Korunması” başlıklı 64. maddesine karşın sanatı özgür bırakmak kılıfı altında sanatı ve sanatçıyı koruma görevini
terk etmeyi öngörüyor.

2- Hakkın varlığından daha önemli bir husus, hakkın özgürlüğüdür.
Devletin kültürü finanse etmesinin amacı kültüre fon sağlamak değil,
kültürü pazar ekonomisinden korumaktır. Bütün Avrupa Birliği üyesi ülkelerin anayasalarında kültür alanı bir haktır, aynı zamanda pozitif bir haktır. Yönetim (idare) hukuku uzmanı Prof. Ülkü Azrak’ın ifadesiyle:

“Yani Devletin hem gölge etmeyeceği hem de destekleyeceği, iki yanlı bir özgürlüktür bu.”

● Türkiye’nin uluslararası karşılaştırmalı konumu göstermektedir ki, Türkiye’de devletin sanat ve kültür alanındaki işlevi sona ermemiştir. Çünkü, hanehalkı ve genel bütçe
kültür giderleri kısa-orta erimde kültürün özelleştirilmesi için yeterli ve uygun değildir. Eurostat 2011 istatistiklerine göre, eğitim düzeyimiz ortalama 6 yıldır ve Türk hane halkı sinema, tiyatro ve konsere yılda yalnızca 6 € dolayında ayırıyor. Genel bütçe fiili harcamalarında da 2000-2010 dönemi boyunca öbür bakanlık ve kuruluşların payları artarken, kültürün payı binde 2’de sabit tutulmuştur.

Sonuç….

Yerel yönetim ve sponsorluk teşvikleri ciddi, tutarlı ve yerleşik duruma gelmeden
sanat ve kültür etkinliklerini piyasaya terk etmek, ortalama vatandaşın kültüre erişimini ciddi boyutta, hatta tümüyle kısıtlayarak kültür hakkını ihlal eder. Örneğin İngiliz Kraliyet Operası’nın 2010-11 dönemi 109.5 milyon sterlinlik bütçesinin %40’ı sponsorluk ve hediyelik eşya geliridir. Başka bir deyişle, İngiliz kültür ve sanatı, sanat tüketicisi ve koruyucusu olan bir orta sınıfın ve yüksek burjuvazinin güçlü desteğine dayanmaktadır. Türkiye’de böyle bir yapı yoktur. Altyapısı ve dayanakları oluşturulmadan, başka bir ülkenin modelini uygulamaya kalkmak ve üstelik bunu nalıncı keseri örneği yapmaya çalışmak, eldeki sanat kuruluşlarının teker teker yok olmasından başka bir sonuca götürmez.