Etiket arşivi: Devlet Sanat Kurumlarını Tasfiye Yasa Tasarısı

Devlet Sanat Kurumlarını Tasfiye Yasa Tasarısı


Dostlar
,

Türkiye öyle bir hengameye sokuldu ki, bu arada TBMM çalışmakta ve
kritik yasal düzenlemeler yapmakta..

Bunlardan biri de Türkiye Sanat Kurumu ve Sanatın Desteklenmesi Hakkında Yasa Taslağı”..  Türkiye’nin, Cumhuriyetin 100 yıla varan birikimi olan sanat kurumlarını  tasfiye etmek ve bu kurumları da AKP’lileştirmek.. Korkunç bir proje..

Kültür Bakanı Ömer Çelik, inanılmaz bir “ustalıkla” (!) kamuoyuna taslağı
bir “reform” girişimi olarak sunuyor.. Her zamanki retorik (takiyye) …

Acı gerçekleri ise, aydınlık sanatçı ve sanat kurumlarının üst düzey yöneticiliğini yapmış bir üstaddan öğreniyoruz. Eski Kültür Bakanlığı Müsteşar Yrd. Sayın Hüseyin Akbulut, söz konusu yıkıcı yasal düzenlemenin içyüzünü irdeliyor..

  • AKP’nin bu yıkıcı girişiminin mutlaka durdurulması gerek..

Son derece sistematik biçimde, Cumhuriyet’in kurumları, kaleleri birer birer düşürülerek ele geçirilmek isteniyor..

Son çözümlemede Anadolu Federe İslam Devleti Diktatörlüğü hedefine..
Halife – Padişah RT Erdoğan sultanlığında..
Atlantik ötesindeki ABD’nin konuğu – tutsağı “ruhani otorite” izin verirse..

Tüm halkımız bu gidişe “dur” demeli..

Unutulmasın; Büyük ATATÜRK,

“Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.” demişti.

Ayrıca,

“Sanatsız kalan bir milletin; yaşam damarlarından biri kopmuş demektir..” sözü de O’nun..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 5.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

*****

Geçtiğimiz yıl bu gün sitemizde bu yazıya yer vermişiz…
Tam 1 yıl geçti.. AKP Demokles’in kılıcı gibi, ensemizde Türkiye’nin en az 90 yıllık Cumhuriyet sanat birikimine saldırısını sürdürmekte..
Bu vahim TÜSAK (Türk Sanat Kurumu) (!) kandırmacasını durdurmak gerek.
AKP’ye bir kez daha bu vahşi – demokrasi ve insan haklarını hiçe sayan
dinci saldırılarına son verme çağrısı yapıyoruz.
Gizli-örtük gündeminiz artık faş oldu..
Türkiye’yi çağdışı bir din devleti yapma hayallerinizi artık biliyoruz ve buna
asla izin vermeyeceğiz.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 5.6.14

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Devlet Sanat Kurumlarını Tasfiye Yasa Tasarısı

portresi

 

Hüseyin Akbulut
Eski Kültür Bakanlığı Müsteşar Yrd.

 

 

Basına bölük pörçük yansıyan bilgiler yerine, hazırlanan “yasa tasarısı” tümüyle ortaya çıkınca, gizlenen gerçekler ortaya dökülüverdi.

AKP’nin, sanat alanına yeni düzen getireceği savıyla hazırladığı Türkiye Sanat Kurumu ve Sanatın Desteklenmesi Hakkında Yasa Taslağından söz ediyoruz.

Yasa tasarısı tam anlamıyla bir tasfiye tasarısıdır ve devletin tarihi, dev sanat kurumları Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne bağlı sanat kurumlarını ortadan kaldırmak için hazırlanmıştır.

Tasarının 15. maddesi; söz konusu genel müdürlüklerle ilgili 5441 ve 1309 sayılı kuruluş kanunlarının yürürlükten kaldırıldığı, burada görevde bulunan genel müdür, genel müdür yardımcıları ve daire başkanlarının ihdas edilecek bakanlık müşavirliklerine atanacakları hükmünü getirmiştir.

Tiyatroda, opera ve balede, güzel sanatlara bağlı sanat kurumlarında görev yapan binlerce oyuncu, müzikçi, çalgıcı, şarkıcı, dansçı, ressam, heykeltıraş vb. sanatçıya ne yapılacağını kuşkusuz merak ediyorsunuz! Yasa tasarısının getirdiği hükümlere bakarak onu da yazalım:

Getirilen düzenlemeyle, öncelikle, sanat kurumlarında çalışanların emekli ikramiyelerine %60’a varan artışlar yapılarak sanatçılar emekliliğe özendirilmekte, isteyenler Yüksek Öğretim Kurumlarına aktarılmakta, böylece daha baştan sanat kurumlarının içleri boşaltılmakta, kalanlar ise Kültür ve Turizm Müdürlüklerinde görevlendirilerek dönem bitince de kadroları iptal edilmektedir.

Gülmeyin!

Kültür ve Turizm Müdürlüklerinde görevlendirilen bu artakalan sanatçılar ise isterlerse “izin almak kaydıyla” sanat icra edebilecek, grup ve topluluk kurabilecek, proje üreterek “Türkiye Sanat Kurumu”na destek için başvurabileceklermiş…

Beğendiniz mi?

Önce dünya ölçeğindeki dev sanat kurumlarını yok edeceksiniz, sonra da dostlar alışverişte görsün babından kalan artıklara isterlerse kurum kurdurup sanat yaptıracaksınız…

Pes demek gerekiyor.

Kurumlar ve sanatçılar ortadan kaldırılınca da sanat alanı, Bakanlar Kurulu’nun, yani siyaset kurumunun atayacağı (kuşkusuz atamaları Başbakan yapacaktır!) 11 üyeden oluşacak özel bütçeli “Türkiye Sanat Kurumu” eliyle yürütülecekmiş.

Görülen odur ki, köklü sanat kurumlarını yok etmek için böylesi bir Kurum kuruluyor.

Hemen belirtelim; böyle bir işleyiş, sanat alanını yok edecektir. Çünkü sanat evrenseldir, diller, dinler üstü yapısıyla tüm toplumu, tüm insanlığı kucaklar. Siyasal partiler ise ideolojik ve sınıfsaldır. Bu yapıyla da toplumun ancak belli bir kesimine yansırlar ve ideolojilerine uygun toplum kesimine göre hizmet üretirler.

Şimdi ülkemizdeki durumu düşünelim :

Siyaset kurumunun atayacağı ve iktidar partisinin insafına bırakılacak böyle bir Kurul, hangi ideolojiyi taşıyan sanatsal projeye destek verecek? Dinci projelere mi, ırkçı projelere mi, sağcı, solcu, ayrılıkçı projelere mi? Yanıt bellidir: İktidarda bulunan siyasal partinin, doğallıkla Başbakanın anlayışına uygun projelere…

Sanat ve siyaset kurumunun işleyişindeki bağdaşmaz bu yapı nedeniyle, daha 1940’li 1950’li yıllarda sanat kurumlarımızı kuran dünya çapındaki uzmanlar Paul Hindemith, Carl Ebert, Ernest Praetorius, Eduard Zuckmayer, Dame Ninette de Valois ve öğrencileri bu kurumlar için özel statüler ve özel yasalar öngördüler. CSO, opera, bale, tiyatro için çıkartılan 6940, 1309, 5441 sayılı bu yasalarla sanat kurumlarımıza tüzel kişilik kazandırılmış; tüm işleyiş, sanatçıların oluşturduğu “sanat kurulu” ve “teknik kurul”lar eliyle yürütülmüştür. Yasaların ayırt edici özelliği ise tektir:

“Sanatın, siyaset kurumunun müdahalesinden arındırılması, kendi özel işleyişi içinde üretilmesi..” anlayışıdır. Uygar dünyanın tümünde bu böyledir. Sanat kurumlarımız, siyaset kurumunun tasallutundan bu özel yasalar sayesinde kurtulabilmişler, varlıklarını bu yasalar sayesinde bugüne dek sürdürebilmişlerdir. Siyasal parti yönetimi ve anlayışıyla toplumun tümüne sanat üretilebilir mi?

Şimdi ise bu yasal zemin yok ediliyor, sanat da sanat kurumlarını da ateşe atılıyor.

Yasaların eskiyen, günümüz gereklerine uymayan hükümleri yok mudur? Daha çok sanat üreten, kurum içinde yarışma yollarını tıkayan engelleri kaldırarak kurumların sanatsal yükselişini sağlayacak, kurumlarda tıkanmaya yol açan ömür boyu statüleri ortadan kaldıracak yasal düzenlemelere gereksinim vardır. Ancak bu değişiklikler için yapılan çalışmalar hep aynı kişiler, ömür boyu unvanları taşıyanlar tarafından, unvanlarımız yok edilmesin diye engellenmiştir. (Hiçbir kuşkum yoktur, bu tasfiye yasasını da AKP aynı kişilerle ortaklaşa hazırlamıştır!) Bu olguyu, CSO Müdürlüğüm, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğüm ve Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığım sırasında yaşayarak gördüm.

Hazırlanan yasa tasarısı, insanı insan yapan sanata, sanat kurumlarına, sanatçılara yapılan eşi görülmemiş vahşi bir saldırıdır, bu güne değin de böylesine bir saldırı görülmemiştir. Sormak gerekir; sanat alanı desteklenecekse, eksikliklerini gidermek varken köklü, dev sanat kurumlarımızı yaşamımızdan kaldırmaya ne ad verilir? Biz olayın iyi niyetle ele alınmadığına inanıyoruz.

Bir halk deyimimiz niyeti çok güzel ortaya koyuyor:

“Tilkinin kırk çeşit oyunu vardır; kırkı da tavuğu nasıl yerim üzerinedir.”

Sanat da, sanat kurumları da ortadan kaldırılmak isteniyor.

Sanat aydınlatır, sanat özgürleştirir, sanat çevresini ve dünyayı sorgulayan bireyi-toplumu yaratır. Biat kültürüne dayalı siyasal iktidarlar da bu tür bireyi ve toplumu istemezler. Öyleyse, onları söndürmek gerekir! Bugün yaşanan da budur. Çıkartın operayı, baleyi, tiyatroyu; Türkiye’nin Suudi Arabistan’dan, İran’dan, Irak’tan, Suriye’den farkı kalmaz. Oralarda yaşananlar ise, dileyelim ki bizlere ders veriyor olsun… (http://add.org.tr/devlet-sanat-kurumlarini-tasfiye-yasa-tasarisi.html,2.6.13).

Türkiye Sanat Kurumu Yasa Tasarısı


Dostlar
,

Sayın Hüseyin Akbulut seçkin bir keman sanatçısı ve aynı zamanda sanat yöneticisi.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefliği, Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı.. üstlendiği kamu sanat yönetmenliği görevlerinden..

Bu sitede daha önce,

“Devlet Sanat Kurumlarını Tasfiye Yasa Tasarısı”

(http://ahmetsaltik.net/2013/06/05/devlet-sanat-kurumlarini-tasfiye-yasa-tasarisi/5.6.13)

ve

“Devlet Tiyatroları Kapanmanın Eşiğinde!”
(http://ahmetsaltik.net/2013/06/21/ devlet-tiyatrolari-kapanmanin-esiginde/, 21.6.13)

başlıklı 2 önemli ve uyarıcı yazısını yayımlamıştık .

Bilindiği gibi geçtiğimiz aylarda AKP saltanatı, bir de DEVLET TİYATROLARINI KAPATMA terörü estirmişti. Sözde özelleştirme idi yapacağı ama bal gibi,
ülkemizin sanat – kültür yaşamını kurutmaktı hedef..

Biraz Türkiye’nin araya giren başkaca gündemi, özellikle de kamuoyunun ve sanatçıların kararlı direnci ile “sorun” ötelenmişti.

İrticanın çağdaş sanata – ulusal kültüre dayancı (tahammülü) düşünülebilir mi?

İstanbul AKM (Atatürk Kültür Merkezi) yıllardır “bakım – onarım – restorasyon” gerekçesi ile devre dışı..

Ankara AKM (Atatürk Kültür Merkezi) yıllardır adeta panayır yeri olarak kulanılmakta.

Kars’taki İNSANLIK YONTUSU (yapımcısı Sayın Mehmet Atay) ilkel
Afgan Talibanları’ndan hiç de geri kalmayan biçimde, Başbakan RT Erdoğan’ın
ucube talimatı ile “ucube” değerlendirmesi sonucu Allah-u Ekber nidalarıyla
başı kesilerek
 dehşet veren bir vulgarlıkla / vandallıkla ortadan kaldırılmadı mı?

Sayın Akbulut, yukarıda adı geçen makalesinde ciddi uyarılarda bulunmuştu
sorunun ağırlığı ve derinlerdeki devasa boyutları hakkında. Bu makalesinde sürece ilişkin olarak, AKP’nin “somut yasa tasarısı” taslağından söz etmekte.

Söz konusu yasa tasarısının nasıl Atatürk Cumhuriyeti‘nin 90 yıla varan sanat – kültür kurumlarını, yapılanmasını, varsıllığını, insangücü birikimini darmadağın (tar-u mar) etmeyi içerdiğini açıklıyor Sn. Akbulut ve insan dehşete kapılıyor.. Sokaktaki sıradan / günlük yaşayan yığınlara ek, çok geniş çevrelerin de sorunun ürkünçlüğünden (vahametinden) yeterince haberli olduğunu söylemek son derece güç..

Oysa, Evrim kuramının yaratıcsı dahi bilgin Charles Darwin‘in uyarısı,
tüyler ürpertici bir geçeğe işaret etmektedir :

Darwin_ve_Toynbee

Aşağıdaki makaleyi okuyunuz (anlama dokunmadan dilinde epeyce arılaştırma yapmak zorunda kaldık Sn. Yazarın hoşgörüsüyle..).

Sn. Akbulut, bir de, çok varsıl sanatçılık yaşamı ve üst düzey sanat yönetmenliği, bürokratik görevleri nedeniyle alana tanıklıklarını, doğrudan gözlem ve deneyimlerini aktardığı son derece önemli bir kitabı geçtiğimiz ay yayımladı. Bu kitabı da sitemizde sizlere tanıtmaya çabaladık :

Daha fazlasını bu kitapta bulacaksınız.
Sn. Akbulut’a anlamlı, değerli, yol gösterici savaşımı için şükran borçluyuz.

Turkiye'nin_Kultur_ve_Sanat_Siyaseti

  • AKP’nin ülkemizin çağdaş birikimlerine, kurumlarına, insangücüne dönük dizgesel (sistemli) yıkım tasarım ve eylemlerinin mutlaka durdurulması gerek.
    Ülke Ortaçağa çekilerek bir dinci – faşist federe
    İslam Cumhuriyeti tasarımı yaşama geçirilmeye çalışılmakta. AKP, tek başına güçlü iktidarının
    12. yılına girdi ve “hayal ötesi” düzeyde yol aldı! Türkiye gündeminin en can alıcı sorunsalı (problematiği) bu iktidardan kurtulmaktır. Türkiye aydınları, siyasetçileri… örneği görülmemiş bir tarihsel örgütlü imece eylemi sergileyerek
    bu kuşatmayı yarmak zorundadır ve yaracaktır.

Sevgi ve saygı ile.
20 Kasım 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Türkiye Sanat Kurumu Yasa Tasarısı

portresi

 

Hüseyin Akbulut
Eski Kültür Bakanlığı Müsteşar Yrd.

 

“Türkiye Sanat Kurumu ile Sanatın Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı” ülkemiz sanat ve kültürünün geleceği için tehlike oluşturmaktadır.

Söz konusu tasarı 2012 Nisan ayının 29’unda Başbakan’ın kendi ifadesiyle, “sanatçıların yönetime istedikleri gibi verip veriştirmesine” kızarak “devletin istediği oyunlara sponsor olmasına” olanak vermek üzere tiyatroları özelleştireceğini bildirmesinin ardından hazırlandı. Tasarı henüz yasalaşmadan, uygulamanın ne yönde olacağının ilk işareti olarak Ekim 2013’te Gezi’ye destek veren muhalif tiyatrolara
Kültür Bakanlığı desteği kesildi.

Tasarının içeriği

Tasarının örnek aldığı Avrupa’daki sanat yapılanması ile tasarının öngördüğü yapı kesinlikle örtüşmemektedir. Tasarı başlıca şu hususları içermektedir:

● Söz konusu tasarı, Kültür Bakanlığı bünyesindeki üç genel müdürlüğü
(Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
ve orkestraların bağlı olduğu Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü) lağvediyor.
Paralel olarak, Devlet Tiyatrosu Kanunu ile Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Kuruluş Kanunu’nu yürürlükten kaldırıyor.

● Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) kuruluyor. Kurumun idari ve mali özerkliğe sahip olduğu belirtiliyor.

Kurumun karar organı Türkiye Sanat Kurulu’dur.
Üyelerin atamasını Bakanlar Kurulu yapar.

● Kurumun temel hizmet birimleri olan beş adet destekleme grup başkanlığının görevi kuruma verilen projeleri incelemektir.

● Destek miktarı: Proje giderlerinin % 50’sini aşmaz.

● Kurumun gelirleri esas olarak şunlardan oluşur:

● Hazine yardımı,

● Başbakan tarafından gereksinime dayalı (ihtiyaca binaen) yapılacak aktarımlar,

● Milli Piyango İdaresi bilet satışlarından ayrılan tutarlar.

*****

Tasarı neden vahim?

Tasarının en tehlikeli yönleri, kültür ve sanatı kamu sorumluluğunun dışına itmesi ve getirilmek istenen yapının gerçekte özerk olmamasıdır.

Tasarıdaki haliyle Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) yönertsel açıdan özerk değildir, çünkü:

● Kurumun yönetim organı Türkiye Sanat Kurulu’nda herhangi bir sivil toplum kuruluşu, yerel yönetim veya sanatçı temsili yoktur.

● Söz konusu tasarının esinlendiği belirtilen İngiliz Sanat Kurumu ile karşılaştırıldığında TÜSAK, devlet memuru statüsünde eleman istihdam eden bir kamu kuruluşu kimliğindedir ve tümüyle hükümete bağlıdır.

Oysa İngiliz Sanat Kurumu özerk (otonom) ve hükümet dışı bir kuruluştur.
Kültür Bakanlığımız başmüfettişinin 30.04.2004 tarihli bir raporu da İngiliz Sanat Kurumu’nu, “Hükümetten tümden bağımsız olarak çalışan” bir kuruluş biçiminde tanımlamıştır: İngiliz Sanat Kurumu Başkanı Alan Davey’in tarafımıza iletmiş olduğu kuruluş yasası (Royal Charter) ve öbür belgelere göre Kurumun yapısı kısaca şöyledir:

İngiliz Sanat Kurumu’nun karar organı Ulusal Kurul, yürütme organı ise yürütme kurulu ve onun başkanıdır. Ulusal Kurul, İngiliz Sanat Kurumu’nun yönetim kurulu olarak
görev yapar, başkan dahil 15 üyeden oluşur. Üyelerin ve başkanın atanmasını
kültür bakanı yapar. Ancak, bu üyeler ve başkan devlet memuru değildir ve yılda birkaç kez toplanırlar. Üyeler ücret almaz. Ulusal Kurul, 5 bölge kurulu ile birlikte çalışır ve karar alır; gerektiğinde Kültür Bakanlığı’na “danışır”. Her bölge kurulunun 15 dolayında üyesi vardır. Bölge kurulları tümüyle özerk yapılardır, üyelerin yarısına yakınını yerel yönetimler seçer, geri kalanının atamasını halka açık bir yöntemle ulusal kurul yapar.

TÜSAK akçal (mali) açıdan da özerk değildir. Bu husus TÜSAK’ın en çok tartışmaya açık ve en belirsiz (muğlak) yönlerinden biridir, çünkü özerk olmayan
parasal destekle amaçlanan, sanat değil biattır.

● Hazine yardımı bir cari aktarım (transfer) niteliğindedir ve Türkiye’nin bütçe geleneğinde bu yardımların merkezi bütçeden dağıtımı konusunda nesnel (objektif) ölçütler yokturr.

● Milli Piyango İdaresi özelleştirme listesindedir ve her an özelleştirilmesi beklenmektedir.

● Başbakan’ın yapacağı belirtilen aktarımların anlamı ise şudur:
Kurumun harcama tutarını ve yöntemini Başbakan belirleyecektir.

● Tasarıyla devletin eldeki sanat kurumları kaldırılacak (lağvedilecek) ve bu alanlarda artık sanatçı istihdam edilmeyecektir. Proje başı çalışmaya uygun olmayıp,
süreklilik gerektiren opera, bale, senfonik müzik ortamı zayıflayacak ve konservatuvarlara giden öğrencilerin azalması sonucunda giderek yok olacaktır.
Devlet kuruluşlarının ayağına gittiği Anadolu kentleri bu yapıtlardan yoksun kalacaktır. Görüştüğümüz senfoni, bale ve opera kuruluşları, %50 finansman desteği oranını “tehlikeli” olarak nitelediler. Yöntem olarak ise bu tür kuruluşlara proje başına finansman değil, programın tümünün finansmanının uygun olduğunu belirttiler. Söz konusu tasarının sağladığı ana destek türü, ençok %50 oranında proje başına finansman iken İngiliz Sanat Kurumu fonlarının her yıl yarıdan çoğunu düzenli fonlanan kuruluşlar”a özgülemektedir (tahsis etmektedir).

Tasarı ile hükümet anayasal suç işliyor!
Çünkü TÜSAK’ın özerk olmayan yapısı kültür hakkının özgürlüğünü sağlamaktan uzaktır ve hükümet görevini yerine getirmemektedir. İki nedenle:

1- Anayasanın “Sanatın ve Sanatçının Korunması” başlıklı 64. maddesine karşın sanatı özgür bırakmak kılıfı altında sanatı ve sanatçıyı koruma görevini
terk etmeyi öngörüyor.

2- Hakkın varlığından daha önemli bir husus, hakkın özgürlüğüdür.
Devletin kültürü finanse etmesinin amacı kültüre fon sağlamak değil,
kültürü pazar ekonomisinden korumaktır. Bütün Avrupa Birliği üyesi ülkelerin anayasalarında kültür alanı bir haktır, aynı zamanda pozitif bir haktır. Yönetim (idare) hukuku uzmanı Prof. Ülkü Azrak’ın ifadesiyle:

“Yani Devletin hem gölge etmeyeceği hem de destekleyeceği, iki yanlı bir özgürlüktür bu.”

● Türkiye’nin uluslararası karşılaştırmalı konumu göstermektedir ki, Türkiye’de devletin sanat ve kültür alanındaki işlevi sona ermemiştir. Çünkü, hanehalkı ve genel bütçe
kültür giderleri kısa-orta erimde kültürün özelleştirilmesi için yeterli ve uygun değildir. Eurostat 2011 istatistiklerine göre, eğitim düzeyimiz ortalama 6 yıldır ve Türk hane halkı sinema, tiyatro ve konsere yılda yalnızca 6 € dolayında ayırıyor. Genel bütçe fiili harcamalarında da 2000-2010 dönemi boyunca öbür bakanlık ve kuruluşların payları artarken, kültürün payı binde 2’de sabit tutulmuştur.

Sonuç….

Yerel yönetim ve sponsorluk teşvikleri ciddi, tutarlı ve yerleşik duruma gelmeden
sanat ve kültür etkinliklerini piyasaya terk etmek, ortalama vatandaşın kültüre erişimini ciddi boyutta, hatta tümüyle kısıtlayarak kültür hakkını ihlal eder. Örneğin İngiliz Kraliyet Operası’nın 2010-11 dönemi 109.5 milyon sterlinlik bütçesinin %40’ı sponsorluk ve hediyelik eşya geliridir. Başka bir deyişle, İngiliz kültür ve sanatı, sanat tüketicisi ve koruyucusu olan bir orta sınıfın ve yüksek burjuvazinin güçlü desteğine dayanmaktadır. Türkiye’de böyle bir yapı yoktur. Altyapısı ve dayanakları oluşturulmadan, başka bir ülkenin modelini uygulamaya kalkmak ve üstelik bunu nalıncı keseri örneği yapmaya çalışmak, eldeki sanat kuruluşlarının teker teker yok olmasından başka bir sonuca götürmez.