Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

HALK KÜLTÜRÜNDE AĞITLAR

Konuk yazardan kitap tanıtımı..
Mustafa AYDINLI

HALK KÜLTÜRÜNDE AĞITLAR

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Ağıtlar geçmişten geleceğe halk kültürümüzün bir parçasıdır. İslamiyet öncesinde toplumun önde gelen ve sevilen kişilerin ölümü üzerine söylenen şiirlere SAGU denilmekteydi. Sagular Türk Halk şiirinde AĞIT temalı şiirlerin temelini oluşturmaktadır. Ağıtlar Türk halk şiirinde önemli bir yere sahiptir. Televizyon, internet gibi iletişim kanallarının olmadığı dönemlerde başlı başına kültürel etkinlik olarak kullanılan bir yazın türüydü. Elli yaş üzeri pek çoğumuz bilir ve anımsarlar ki ağıtlar destanlara dökülür, destanlar pazarlarda sesli olarak okunarak satılır. Pazara gelen halk tarafından önemli ilgi görür ve alınırdı. Pek çok köy evinde bu destanlardan, aynen halk hikayeleri kitapları gibi birkaç tane bulunurdu. Soğuk ve uzun kış geceleri bu kitaplar ve destanlar okunurdu.

Ağıtlar yalnızca önemli ve sevilen bir kişinin ölümü veya dramından ibaret değildi. Aynı zamanda toplumsal ve doğal olaylar da destanlaştırılabilir, ağıtlar yazılabilirdi. Deprem, dolu yağması, kuraklık, sel gibi toplumu etkileyen ve kötü sonuçları olan olaylar karşısında ağıtlar yazılabilmektedir. İletişimin zayıf olduğu dönemlerde ağıtlar ve destanlar üzüntünün belirtilmesi ile birlikte bir tür ve haber duyurma özelliği de taşımaktaydı. Destan satışları hem bir sektör, hem iletişim kaynağıydı. Toplumların sosyo- ekonomik, kültürel ve iletişim kanallarının değişimi ile birlikte Kültürel etkinlikleri de doğal olarak değişmektedir. Destanlar fiziksel olarak tümüyle yok olmuş gibi gözükse de ağıt nitelikli yazında konusuna göre rastlamak olasıdır. Örneğin Mustafa KEMAL için binlerce ağıt yazılmasına karşın, ozanlık yaşamına başlayan pek çok yeni halk ozanları bu geleneği sürdürebilmektedir. Yine Deniz GEZMİŞ ve arkadaşları için, Uğur MUMCU için yazılan ağıtlar, İbrahim KAYPAKAYA için annesinin yazdığı ağıt, belleklerimize en çok yer etmiş olanlardır. Pek çoğunun da bestelenerek okunduğuna sık rastlıyoruz.

Daha önce halk ozanı olarak şiirleri ile tanıdığımız Hasan KORKMAZ’ı (Korkmazi) bu kez bir araştırmacı olarak görüyoruz. Uzun emekler sonucu ÖYKÜLERİYLE ÇORUM YÖRESİ AĞITLARI kitabını ortaya koymuş. Kitap, Kültür Ajans tarafından basılmış. Yöresel anlamda önemli bir kültürel boşluğu gidermiştir. Bu övülmeye değer bir kültürel çalışma ve hamaratlıktır. Geleceğe duyulan kültürel sorumluluktur. Kim bilir pek çok yörenin ne çok ağıtları – destanları vardı. Fakat bir Hasan KORKMAZ’ı yoksa hepsi yok olup gidiyor. Arşivlere giremiyor. Gelecekteki araştırmacıların eline bir rehber verilemiyor. Bizi biz yapan değerler de silinip gidiyor.

Kitaba önsöz yazan Sayın Prof Dr. Hayrettin İVGİN “Türk halk şiirinin ve türkülerin ana kaynağı ağıtlardır. Şuna inanın, özellikle türkülerin sözlerine bakın, büyük oranda ağıt parçalarıdır. Ağıtların derlenmesi toparlanması bir araya getirilmesi önemlidir. Önemlidir çünkü bu parçalar, bizim kaynağımızdır. Literatürümüzdür.” diyor.

Yine ülkemizin saygın şair ve yazarlarından sayın Can YOKSUL kitap için şöyle diyor : “Ağıtlar insanların dünyaya gelişiyle başlar. Ölünceye dek sürüp gider. Her toplumun kendisine özgü ağıtları olduğu gibi insanların, öbür canlıların da kendine özgü ağıt biçimleri vardır. Yalnız insanlar değil, birçok hayvan da ağlarken gözyaşı döker. Kesilen bir ağacın koparılan bir bitkinin de ağıdı kendine özgüdür.”

Tarihin en eski boylarından olan Türklerin başından hep destansı olaylar geçmiştir.

Acıyı, sevinci, mutluluğu, mutsuzluğu iç içe yaşamıştır. Bitip tükenmeyen göçler, doğal yıkımlar (afetler), savaşlar, kıtlıklar ve ölümler vardıkları coğrafyada hep ağıt olarak dile gelmiştir.  Ağıtlar yalnız bir kişinin, bir ailenin değil, bütün toplumun yüreğinin sesidir.’’

Ağıtlar bir yürek burkulması, titremesi sonucu oluşan duyguların dizelere dökülmesi, hatta sazla – sözle destanlaşmasıdır. Ağıt yazmak yerine, ağıt yakmak deyimini kullanıyoruz. Bu, Türk halk ozanlarına özgü bir terimdir. Yanmayan yürek ağıtı nasıl yakıp tutuşturabilir. Yanmayan yüreğin alevi olmaz ki, ağıtı yakabilsin.

Dileriz ki hiçbir canlı ağıt yakılacak duruma düşmesin.
===============================================
Dostlar,

Bu önemli kültür hizmetini bize ulaştıran dostumuz, sitemizin konuk yazarlarından Sn. Mustafa Aydınlı‘ya teşekkür ederiz. Sn. Aydınlı bu kitabı okuyarak bize özetleyip tanıtıyor. Bir o denli teşekkürümüz de elbette bu kültür kaynağını derleyip yazan Sn. Hasan Korkmaz‘a.

Ağıt sürecinin ve kavramının sosyo-ekonomik, kültürel, antropolojik.. tarihsel boyutlarını somut örnekleriyle irdeleyen yapıtın okunmasını, okutulmasını dileriz..

Uzamış yas sendromu” Psikiyatride iyi bilinen bir sorundur. Kerbela‘ya ne demeli? 1380+ yıldır insanlar Hz. Muhammet’in soyu olan Hz. Hüseyin ve ailesine (Ehli Beyt’e) Kerbela’da yapılan tarifsiz zulmü ve katliamı unut(a)mamakta ve yasını, Muharrem orucunu tutmaktadır.

Elbette asıl olan bu tür insanın insana – doğaya – hayvanlara zulmünü / şiddetini önlemek, en aza indirmektir. Bu bağlamda erdem eğitimi insanlara verilmeli ve değerler kazandırılmalıdır. Dolayısıyla insan davranışında şiddetin en ağır derecesi olan zulmün ve savunma – tepki aracı olan AĞIT kurumunun tüm boyutlarının bilimsel araştırmalarla aydınlatılması gereklidir.

Yakın tarihimizde, 1980’ler başında Çorum’da Alevi kardeşlerimize dönük ölçüsüz vahşet ve yüzü aşkın savunmasız insanın hunharca öldürülmesi belleklerden haklı olarak silin(e)memiştir.. Dolayısıyla uzayan yas sendromunu, insanların çok ağır örselenmeleri (travmaları) belleklerinden uzun yüzyıllar sonra bile silemeyişlerini  doğal ve insancıl karşılamak olanaklıdır ve gereklidir. Mazlum ve savunmasız insanlar Devletten bile can güvenliği sağlayamadıklarında, bir tür ortak (kollektif) savunma – dayanışma refleksi olarak, yaşadıkları örselenmeleri unut(a)mayarak uyanık kalma zorunluğu duyumsamakta, içlerine kapanmakta ve şizoid – introvert (içe dönük) tutum ve davranışlar geliştirebilmektedirler.

Bu olgu öte yandan, toplumsal kaynaşmaya, bütünleşmeye hatta Uluslaşmaya ciddi engeldir.

Mustafa Kemal Paşa gene yol gösteriyor 100 yıl öncesinden :

  • YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ
  • YAŞAMDA EN GERÇEK YOL GÖSTERİCİ AKIL VE BİLİMDİR..

Dileriz bu Ulus bir daha, şanlı Nazım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı gibi görkemli yapıtlarına gerek duymasın.. İnsanlık da..

Sevgi ve saygı ile. 25 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Savaş, özgürlükler ve ciddiyet

Savaş, özgürlükler ve ciddiyet

Özgür Mumcu
Cumhuriyet 
24 Ocak 2018
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır.)
Savaş pek ciddi iştir. Haliyle demokratik düzenlerde yurt dışına asker göndermek, silahlı kuvvet kullanmak için özel hukuki usuller öngörülür. Mesela zamanında ABD öncülüğündeki Irak işgaline katılmamamızı, anayasanın yurt dışına asker göndermek için nitelikli çoğunluk aramasına borçluyuz.

Afrin’e yapılan Zeytin Dalı operasyonunun uluslararası hukuk açısından tartışılması başka bir konu. Ancak kamuoyunda Irak-Suriye tezkeresi diye bilinen, Irak ve Suriye’ye sınır ötesi operasyon konusunda hükümete verilen yetkinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin tezkere,
eylül ayında AKP, CHP ve MHP oylarıyla geçmişti. 

Bu üç parti, Afrin operasyonuna verdikleri destekle, askeri müdahalenin eylül ayındaki tutumlarıyla uyumlu olduğunu göstermiş oldu. 
Demokratik düzenlerde, her kararın kamuoyunda enine boyuna tartışılması esastır. Hele söz konusu olan Meclis’te nitelikli oy çoğunluğu aranan kuvvet kullanma kapsamındaysa. Yetki hükümete sonsuza dek verilmez. Dolayısıyla hükümet yetki sahibi olmasına yetki sahibidir ancak askeri müdahalenin yerindeliği ve muhtemel etkileri hakkında eleştirilerin serbest olması demokrasinin gereğidir.

Gelgelelim, bugün Afrin operasyonunu eleştirenlerin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının bulunduğu söylenemez. Miting düzenlemeye çalışanların gördüğü sert baskı bunu ispat etmekte. TCK’nin devletin güvenliğine ilişkin suçlar bölümünde yer alan suçların bir askeri operasyonun yerindeliğine yönelik eleştirileri kapsadığını söylemek, en fantastik hukuki yorumla dahi mümkün değildir.

Gelişmiş demokratik düzenlerde, toplumun bazı kesimlerinin hükümetlerin aldığı ya da almayı planladığı kuvvet kullanma kararları aleyhine gösteri yaptıkları malum. Toplumların gelecekleri hakkında en doğru karara ulaşmaları için her kesimin sesinin kamuoyuna ulaşabilmesi demokrasinin en temel kurallarından biri. 1991’in Ocak ayında Refah Partisi’nin genç il başkanı olarak Turgut Özal’ın ABD’nin Irak operasyonuna katılma kararı aleyhine, aralarında Kürt siyasi hareketinin ilk partisi HEP’in de olduğu muhalefet partilerini, Refah Partisi İl Başkanlığı’nda toplayarak ortak basın toplantısı düzenleyen sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın o vakitler faydalandığı bir kuraldan bahsediyoruz.

Savaş konusunda başka bir mesele ise devlet ciddiyeti. Devlet Bahçeli, Afrin için “Ya Afrin yıkılsın ya teröristler yakılsın” dedi. Silahlı çatışma hukukuna göre şehirleri yıkmak da
sıfatı ne olursa olsun insan yakmak da ağır ihlaldir. Silahlı çatışma, aynı zamanda her türlü manipülasyonun yapıldığı uluslararası bir propaganda mücadelesi. Bir iktidar ortağı niteliğindeki Devlet Bahçeli, müthiş bir devlet ciddiyetsizliği sergileyerek iktidarın uluslararası kamuoyu yaratma ve destek arayışını baltalamaya başlamış görünmektedir. Bunu şuurlu yapıp yapmadığını ise söz konusu Devlet Bahçeli olduğu için anlamak elbette mümkün değil. 
Güvenlik-özgürlük dengesinde ağırlığınızı sürekli şekilde güvenlik kefesine koyarsanız,
devlet idaresi de uluslararası ilişkilerdeki güç ve pozisyonunuz da dengesizleşir. 


25. yıldönümü                                 :
Bu gün, babam Uğur Mumcu’nun katledilmesinin “25. yıldönümü”.
25 yıldır her yıl olduğu gibi evimizin önünde O’nu anacağız.
Ölümünden çeyrek asır sonra en azından hayal ettiği ülkeye yaklaştığımız avuntusunu hissetmeyi umardım.
Ancak çeyrek asırdır düşüncelerini ve hayalini kararlılıkla savunanların dost varlığı da
az avuntu değildir.
=============================================
Dostlar,
Sevgili Özgür,  kızkardeşi ve annesi Güdal hanım bize Uğur Mumcu’dan emaneti, armağanıdır.
Uğur  Mumcu, yaşamını ülkemizin geleceği – esenliği – Atatürk Devrimleri.. için gözünü kırpmadan feda etmiş bir yiğit – namuslu – yurtsever gazeteci – yazar – Ulusun hukukçusudur.
Oğul Özgür’ün de babasının yolunda giderek gazetemiz Cumhuriyet‘te nitelikli – yetkin bir yazar olması sevinç ve teselli kaynağıdır.
Ailenin kurduğu Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı UM:AG da saygı ve özverili bir çabadır. Bu Vakıf bir yandan Uğur Mumcu’nun açtığı – yarattığı ekol doğrultusunda araştırmacı gazeteci – yazar yetiştirmeye çabalamakta, bir yandan Uğur Mumcu’nun basılamamış yazı – araştırma -dosyalarını yayınlaştırmakta, bir yandan da Aydınlanma çabamıza emek vermektedir.

um:ag vakfı web sitesi ziyaret edilerek destek verilebilir – verilmelidir: http://www.umag.org.tr

um:ag, 24 Ocak 1993 tarihinde öldürülen yürekli gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun gazetecilik anlayışını sürdürecek genç gazetecileri basına kazandırmak ve edebiyat, felsefe, sinema, resim ile görsel sanatta sıradanlığı reddedenlerin bir araya gelebileceği, kendilerini geliştirebileceği bir kültür ve sanat merkezi olma amacıyla kurulmuştur.

um:ag yayınları, dünü değerlendirmek ve bugünü anlayabilmek amacıyla Uğur Mumcu’nun bütün yapıt ve yazılarını kitaplaştırarak okurlara sunuyor. Her yıl eklenen yayınlarıyla da okuyucuları araştırma dizileri, özel diziler ve yeni yapıtlarla buluşturmaktadır.

um:ag ayrıca, “faili meçhul” bırakılan cinayetlerin yaşandığı ülkemizde adalet ve demokrasinin, ancak, dayatmalara, baskılara, hoşgörüsüzlüğe, işkenceye, haksızlığa direnen yurttaşların çoğalmasıyla yerleşebileceği bilincini demokratik kitle örgütlerinin de katılımıyla, her yıl 24 Ocak – 31 Ocak günleri arasında gerçekleşen ‘Adalet ve Demokrasi Haftası’yla hayata geçirmektedir.

um:ag Akademi, 2011 yılından itibaren İstanbul’da Kadir Has Üniversitesi Yaşam Boyu Eğitim Merkezi’nde çalışmalarına başlamıştır.

Bugün um:ag Araştırmacı Gazetecilik eğitim programı ile yazma-felsefe-sinema atölyeleri seminerleri ve siyasal düşünceler tarihi seminerleri insanların özgürce bir araya gelebildikleri, paylaşabildikleri ve üretebildikleri farklı bir kültür ve sanat merkezidir.

25. Adalet ve Demokrasi Haftası etkinlikleri programına Vakıf sitesinde şu adresten erişilebilir.

http://www.umag.org.tr/tr/etkinlikler/1/25-adalet-ve-demokrasi-haftasi

Uğur Mumcu‘ya, kendimizi ödenemeyecek borç altında duyumsayarak selam gönderiyoruz.

AKP iktidarının 16. yılında tek başına muktedir (!?) olmasına karşın cinayetin içyüzünü
neden aydınlat(a)madığını hem anlıyor hem de anlayamıyoruz..

Ama biliyoruz ki; insanlık onuru her zaman, er ya da geç karanlıkları aşmakta ve insanlık yavaş adımlarla da olsa, erdemli bir yaşam ve gelecek kurma yolunda Uğur Mumcu gibi bilgelerin öncülüğünde ilerlemektedir, ilerleyecektir.

  • Bir an bile olsun akıldan çıkarılmamalıdır ki;
    Uğur Mumcu, ATATÜRK Cumhuriyeti’nin ürünüdür.

Sevgi ve saygı ile. 24 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Uğur Mumcu’nun tarihe geçen 10 sözü

Uğur Mumcu’nun tarihe geçen sözleri

Evinin önünde uğradığı bombalı suikastle yaşamını yitiren Cumhuriyet’in araştırmacı gazeteci-yazarı Uğur Mumcu‘nun tarihe geçen 10 sözü:

“Ben Atatürkçüyüm…. Ben, cumhuriyetçiyim… Ben lâikim… Ben antiemperyalistim…
Ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım… Ben insan hakları savunucuyum…
Ben, terörün karşısındayım… Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır.”

“İmam-hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve İslam enstitülerine
gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay olmak istiyorlar?
Bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor? “

“Cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar 30 sene sonra general olacaklar,
Cumhuriyete karşı ayaklanacaklar.”
“Gerçekte vicdan özgürlüğü, gerçekte demokrasi laik toplumda meydana gelir.
Çünkü anti-laik toplumda dince kutsal sayılan kavramlar, siyasal amaçlar için her gün sömürülür. Ya da Türkiye’de olduğu gibi Arap sermayesi tarafından Türkiye’de kurulan banka sistemlerinde olduğu gibi mali çıkarlar açısından sömürülür. Bu bir sömürüdür. Mustafa Kemal de dinin gerçek yerine oturtulması, Allah ile kul arasında bir kutsal duygu olarak korunması amacıyla laikliği getirmiştir. İngiliz emperyalizminin,
Arap kapitülasyonunun aracı olmaması ve siyasi sömürü aracı olmaması için. “
“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamaz.”
“Milliyetçilik, ‘vatan, millet, Sakarya, kan, ırk, bayrak’ edebiyatı mıdır, yoksa ulusun çıkarlarını, onurunu herkese karşı savunmak; yani tam bağımsızlık mıdır?
Ülkenin onuru ayaklar altında çiğnenirken, ‘vatan, millet, bayrak’ edebiyatını
yani milliyetçiliği sadece kitleleri uyutmak, kandırmak için kullanıp aslında
bütün bu değerleri salt kendi siyasal ya da bireysel-sınıfsal çıkarları için kullanmak milliyetçilikse, bunun karşıtı nedir?”
“Biz siyaset bakımından karşıtlarımıza özgürlük tanımazsak, birer gizli faşistiz demektir.”
“Bir kişiye yapılan haksızlık tüm topluma karşı işlenmiş bir suçtur.
Susanlar da bu insanlık suçlarına katılmış olur.”
“Bu masum insanlar Yahudi de olur, Arap da, Hristiyan da.
Ölenlerde ırk, din ayrımı yapılmaz. Ölen insandır.”
“Bir gün mezarlarımızda güller açacak, ey halkım unutma bizi
Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak, ey halkım unutma bizi…”
Anneler ve babalar, çocuklarını sokak ortalarında eşkiya çetelerince öldürülsünler diye yetiştirmediler. Bir gün bunların hesabı sorulacaktır. Devlet koltuklarına dayanarak kabadayılık yapanları, sanık sandalyesinde göreceğiz bir gün.
(http://www.cumhuriyet.com.tr/foto/foto_galeri/664597/12/Ugur_Mumcu_nun_tarihe_gecen_sozleri.html, 24.01.2017)
====================================
Dostlar,
Tam çeyrek yy, 25 koca yıl  oldu can Uğur Mumcu kalleşçe bizlerden koparılalı..
24 Ocak 1993 sabahı idi karlı bir Ankara gününde, zemheri ayazı kavuruyordu..
Yüreğimiz hala paramparça, pare pare…
Göstermelik maşalar dışında bırakalım asıl siyasal cinayet sorumlularını,
taşeronları bile ortaya çıkarılamadı, çıkarılmadı!
Bunun gerçekten olanaksız olduğu söylenebilir ve savunulabilir mi?
O zaman son 25 yılda gelip geçen siyasal iktidarlar için ne söylenebilir?
Acizlikten başlayıp, siyaseten uzlaşma ve suç ortaklığına dek varır mı?
Ülkemizi böylesine siyasal kadrolar mı yönetiyor?

  • Tek başına iktidarının 16. yılına giren AKP neden bu hain cinayeti aydınlat(a)madı?

Bu güvensizliği ve onursuzluğu Türkiye daha uzun süre kaldıramaz..
Ulusumuz gerçekleri görecek ve sağduyusuyla çözmesini bilecektir.
Selda Bağcan‘ın acılı ezgisini ve çağrısını dinleyelim; UĞURLAR OLSUN..

müzik simgesi ile ilgili görsel sonucuUGURLAR OLSUN Selda Bağcan

Sevgi, saygı ve ACI ile.
24 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

BİTOLA veya MANASTIR; ATATÜRK’ün Harbokulu Öncesi Eğitim Aldığı Yerler

Dostlar,
 
EKteki 21 yansılık belgeseller, Atatürk‘ün evveli ve sonrasından -özellikle bizim MANASTIR olarak bildiğimiz- özgün adının ise BİTOLA olduğu mekanları gezip gören bir yurtseverimiz hazırlamış bu yansıları. Feridun ÖZHAN’ı tanımıyorum. ORS (Ortadoğu Rulman Sanayi) Teknik Genel Müdürü olduğunu öğrendim. Rulman fabrikası Polatlı yakınında imiş. 
 
Atatürk’ün doğduğu ve okuduğu mekanları gezip görmüş. Görmeyenler için gezmiş görmüş gibi oluyor bu yansıları izleyenler. Tarihsel mekanlar ve malzemeleri görmek için aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayınız. Saygı ile.  23.01.2018

Duran Aydoğmuş
————————
17 Ocak 2018 20:42 Çarşamba tarihinde Ertan Abalı <ertanabali@……….> şöyle yazdı:
Değerli Dostlar,
 
Tabii, buraları gezip görebilmiş olanlar, hemen tanıdı. Ben sunularımı daha çok oralara fırsat bulup gidememiş olanlar için hazırlıyorum.
Neyse, geçen haftalarda da dağıtım listemi yeniledim. Sunularımı, almayı arzu eden dostlarıma paylaşmaya devam ediyorum.
Keyifli izlemeler dilerim. Bir sonraki sunumumda buluşmak üzere,
Saygı ve selamlarımla…
Feridun ÖZHAN
Fozhan53@gmail.com
===================================
Değerli site okurlarımız.

Öncelikle yansıları içten duygu ve düşüncelerle hazırlayıp paylaşan Sn. Feridun Özhan’a, ikinci olarak da bu nefis sunumu paylaşan dostumuz Duran Aydoğmuş’a teşekkür ediyoruz.

Yüce ATATÜRK‘e şükranımız sonsuzdur ve O’na vefanın en etkin yolu, Türkiye Cumhuriyetimizi sonsuza dek başı dik, onurlu, uygar, gönenç içinde… yaşatmaktır.

Sevgi ve saygı ile. 24 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

31 Adet KHK’nin Çözümlemeli Özeti ile GSS Sistemi Konusunda Bilgi Notu

31 Adet KHK’nin Çözümlemeli Özeti ile
GSS Sistemi Konusunda Bilgi Notu

Mahmut ESEN
E. Mülkiye Başmüfettişi
mahmutesen@gmail.com

 1-Olağanüstü hal kapsamında bazı tedbirlerin alınması, bazı kamu/özel kurum ve kuruluşlara dair düzenleme yapılması, bazı kanunlarda değişiklik yapılması vb. amaçlar için Anayasanın
121 inci maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 22.7.2016-8.01.2018 tarihleri arasında kararlaştırılmış olan 667- 697 sayılı (toplam 31 adet) KHK yayınlanmıştır. (Ayda ortalama 2 adet KHK yayınlandığı görülmektedir.)

Olağanüstü hal ilan ediliş nedenleri ve süresi ile de sınırlı olmayan çok sayıda/köklü değişikliklerin yapıldığı, bu bağlamda KHK aracılığıyla Devletin yeniden yapılandırılmak istendiği anlaşılmaktadır.

Nitekim KHK’ler ile özgün/yeni düzenlemelerin yanı sıra kişisel/toplumsal yaşamın tüm evrelerini kapsayan ve sayıları 370 adedi bulan muhtelif kanunlarda (bazıları mükerrer olmak üzere) ek/değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Mevzuat alanında toplam 1202 maddeye ulaşan düzenlemeler yapılmıştır.

Sözü edilen KHK’lerle getirilmiş ve AYM’nin yetkisizlik kararlarından sonra daha da yaşamsal önem kazanmış olan bu düzenlemeler; KHK’lerde izlenmiş sistematiğe uygun olarak birleştirilmiş, yer yer güncelleştirildikten sonra bölümler halinde analitik olarak özetlenmiş ve erişim kolaylığı için fihriste bağlanmıştır. Konunun daha iyi anlaşılması bakımından uygulama örnekleri verilmiş/kısa açıklamalarda bulunulmuştur.

Kamuoyunun sağlıklı bilgi sahibi olması, getirilmiş düzenlemeler hatırlatılması ve sonuçlarının gösterilmesi amacıyla hazırlanmış derleme nitelikli bu yazım; 

2-Ülke nüfusunun tümünü kapsaması gereken, 2012 yılından itibaren zorunlu hale gelen ve sağlık giderlerinin tek elden yapılmasını öngören genel sağlık sigortası (GSS) sisteminde ulaşılmış son aşama; milletvekilleri ile yüksek yargı organları başkan ve üyeleri için KHK ile getirilmiş istisnalar, GSS uygulamalarında resmi ve özel sağlık kurum/kuruluşları açısından tespit edilmiş aksaklıklar, GSS konusunda alınması gerekli görülen bazı tedbirlerin yer aldığı;

Emekli/deneyimli denetim elemanı gözü ile olabildiğince nesnel ölçütler içerisinde kamuoyunu ve yetkileri aydınlatmak amacıyla tarafımdan hazırlanmış, (GSS sistemi konusunda bilgi notu niteliğindeki) güncel bir raporun genişletilmiş özeti ekte bilgilerinize sunulmuştur.
=========================
Dostlar,

Sayın Mahmut Esen, yazının başında da belirtildiği üzere emekli Mülkiye Başmüfettişidir. Ancak emeklilik gerçekte yürürlükte değil, yasal formalite. Yaşamın gerçekliği hemen hemen hepimizi bu yıllarda da çalışmaya itiyor.

Sayın Esen, 18 ay öncesinden, 20 Temmuz 201’dan başladı ve ülkemizde OHAL ilanını izleyen OHAL KHK’lerini adım adım izledi, irdeledi, çözümledi. Kıdemli ve birikimli bir Mülkiyeli olarak nesnel sorumluluk ve serinkanlılıkla hep yol gösterdi. İktidarın uzmanları, danışmanları, vekillerinin de okumasını ne çok dilerdik..

Sayın Esen’in bu çalışmalarını sıklıkla web sitemizde yayımladık (Mülkiyeli dayanışması!). O’nun yazdıklarından hep öğrendik. Son olarak dün, GSS  sisteminde 696 s. OHAL KHK’sı ile yapılan kritik değişikliği yayımladık. İktidar, uygun gördüklerine, Anayasa’nın 10. maddesini çiğneyerek adeta imtiyaz tanıyor. Daha önce salt Milletvekilleri ve bağımlıları (bakmakla yükümlü oldukları) GSS dışında idi. Yani hiçbir sınırlama olmaksızın sağlık güvencesi sahibi idiler. Üstelik Vekillik görevi bitse de.. Yaşam boyu. 2 yıl Vekillik yapmak bu olağanüstü ayrıcalıkları (imtiyazı) kazanmak için yetiyor!

Daha sonra AYM üyeleri bu ayrıcalığa eklendi. Son olarak ise 696 s. OHAL KHK’sı ile Yargıtay ve Danıştay üyeleri ile bağımlıları da bu kıyak kapsamına alındı. İster istemez akla tatsız şeyler geliyor. AKP iktidarı yüksek yargıçlara bu iltiması neden yapar? Kapsamını neden genişletir? OHAL KHK’sının Anayasal yargıya taşınması da olanaksız.. TBMM düzeltir mi? Ham hayal! Üstelik AKP  bu kıyağı, TBMM Başkanlık Divanı’nın çıkaracağı yönetmeliğe bırakıyor. Yani havuç da sopa da yerli yerinde.. Herhalde AKP’nin yüksek politik zekâsı olsa gerek?!

1971’den bu yana Tıbbiyenin içinde olan çoook kıdemli bir hekim olarak biz, herhangi bir yüksek yargıcın – milletvekilinin ve de bağımlılarının sahip olduğu  olağanüstü – hayal bile edilemeyecek – özel sağlık sigortalarında bile olamayacak sınırsız güvencelere kavuşmaktan olsa olsa utanırdık. Üstelik bu hizmetleri iktidarın hukuk tanımaz biçimde imtiyazlı tanımladığı elit kişilere sunan sağlık bir çalışanı – hekim olarak. Sen çooook yaşa e mi AKP!

Sayın Esen’in bu son çalışması 21 sayfa.. Sitemizin mimarisi bakımından tümünü word dosyası gibi sunmak olanaklı değil. Bu bakımdan, dosyayı pdf olarak yüklüyoruz web sitemize.

Şöyle başlıyor değerli rapor :
**********

Özeti/Fihrist

I-GİRİŞ

II-KAMU PERSONELİNE / KURUM VE KURULUŞLARA YÖNELİK DÜZENLEMELER

 a)-Kamu Personeline Yönelik Genel Düzenlemeler
 b)-Yerel Yönetimlerle İlgili Düzenlemeler
c)- Milli Eğitim İle İlgili Düzenlemeler
d)-Sağlık Bakanlığı ile İlgili Düzenlemeler
e)-Kapatılan Kurum/Kuruluşlarla İlgili Düzenlemeler
f)-Medya Alanına İlişkin Düzenlemeler
g)-Çeşitli Konulara Yönelik Düzenlemeler
h)-Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulmasına İlişkin Düzenlemeler

III- YARGI İLE İLGİLİ DÜZENLEMELER

a)-Soruşturma ve Kovuşturma İşlemlerine Yönelik düzenlemeler
b)-Adalet Bakanlığına Yönelik Düzenlemler
c)-Cezaların İnfazına Yönelik Düzenlemeler

IV-TSK/MİLLİ SAVUNMA İLE İLGİLİ DÜZENLEMELER

V-GÜVENLİK İLE İLGİLİ DÜZENLEMELER

a)- Jandarma ile Sahil Güvenlik Komutanlığına İlişkin Düzenlemele
b)-MİT’e Yönelik Düzenlemeler
c)-Çeşitli Konulara Yönelik Düzenlemeler
d)-Genel Kolluk Disiplin Hükümlerine Yönelik Düzenlemeler
e)-Özel Güvenlikle İlgili Düzenlemeler
f)-Sosyal Güvenlikle İlgili Bazı Düzenlemeler

VI-KAMU İDARELERİNDE İSTİHDAM EDİLMEKTE OLAN GEÇİCİ PERSONELE (4/C liler); TAŞERON İŞÇİLERİN KADROYA GEÇİRİLMESİNE ile GEÇİCİ İŞÇİLERE YÖNELİK DÜZENLEMELER

Not: 696 sayılı KHK yapılmış ek/değişikler kırmızı renkli olarak gösterilmiştir.

 I-GİRİŞ

Olağanüstü hal kapsamında bazı tedbirlerin alınması, bazı kamu/özel kurum ve kuruluşlara dair düzenleme yapılması, bazı kanunlarda değişiklik yapılması vb. amaçlar için Anayasanın 121 inci maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 22.7.2016- 08.01.2018 tarihleri arasında kararlaştırılmış olan 667[i] – 697 sayılı (toplam 31 adet) KHK yayınlanmıştır.

(Ayda ortalama 2 adet KHK yayınlanmıştır.)

[i] 667-669,671 ve 674 sayılı KHK’ler; TBMM tarafından da kabul edilerek 6749, 6755-6758 sayıları ile yasalaştırılmıştır.
*********

Devamında bir tablo verilmekte :

S.No KHK Sayısı KHK Yayımlandığı R.G.  KHK İLE YAPILMIŞ DÜZENLEMENİN
Tarihi Sayısı Toplam Madde Sayısı Özgün Madde

Sayısı

Mevzuata (Yenilik /Farklılık Getirmiş Düzenlemelerin Madde Sayısı Doğrudan Ek/ Değ. Yapılmış Kanun/KHK Sayısı
1- 667 23.07.2016 29779 12 12 9
2- 668 27.07.2016 29783 40 3 37 5
3- 669 31.07.2016 29787 115 3 112 11
4- 670 17.08.2016 29804 11 3 8 3
5- 671 17.08.2016 29804 35 2 33 17
6- 672 01.09.2016 29818 4 3 1
7- 673 01.09.2106 29818 12 2 10 2
8- 674 01.09.2106 29804 53 2 51 25
9- 675 29.10.2016 29872 19 2 17 3
10- 676 29.10.2016 29872 92 2 90 38
11- 677 22.11.2016 29896 10 2 8
12- 678 22.11.2016 29896 39 2 37 25
13- 679 06.01.2017 29940 8 2 6 6
14- 680 06.01.2017 29940 87 2 85 38
15- 681 06.01.2017 29940 100 2 98 13
16- 682 23.01.2017 29957 39 39 37 4
17- 683 23.01.2015 29957 9 9 7
18- 684 23.01.2017 29957 13 2 11 9
19- 685 23.01.2017 29957 15 15 13 1
20- 686 07.02.2017 29972 6 2 4
21- 687 09.02.2017 29974 14 2 12 9
22- 688 29.03.3017 30022 3 2 1
23- 689 29.04.2017 30052 7 2 5 2
24- 690 29.04.2017 30052 77 2 75 34
25- 691 22.06.2017 30104 14 2 12 11
26- 692 14.07.2017 30124 8 3 6
27- 693 25.08.2017 30165 6 2 4
28- 694 25.08.2017 30165 204 3 201 57
29- 695 24.11.2017 30280 7 2 5
30- 696 24.11.2017 30280 137 3 77 57
31- 697 12.01.2018 30299 6 2 4
 GENEL TOPLAM 1.202 138 1.076 370

***************
Ve Sayın Esen’in raporu şöyle sonlanıyor :

VI-KAMU İDARELERİNDE İSTİHDAM EDİLMEKTE GEÇİCİ PERSONELE ve TAŞERON İŞÇİLERİN KADROYA GEÇİRİLMESİNE ve GEÇİCİ İŞÇİLERE YÖNELİK DÜZENLEMELER

58-Kamu idarelerinde istihdam edilmekte olan geçici personel, taşeron işçiler ve geçici işçileri yönelik düzenlemelerde çok yönlü değişikliklere gidilmiştir.

  • 657 sayılı DMK ek/değişiklikler yapılmıştır. Bir yıldan az süreli çalıştırılan ve işçi sayılmayan geçici personel ( 4/C-liler) sözleşmeli personel statüsüne (4/B) geçirilmektedir. 4/C fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
  • Kamu İhale Kanununda ek/değişiklikler yapılmış; kanun kapsamındaki kamu idarelerine (bağlısı şirketler dahil); danışmanlık, hastane bilgi ve çağrı merkezi hizmetleri dışında personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı yapma yasağı getirilmiştir.
  • Geçici iş pozisyonlarında ( mevsimlik/kampanya/orman yangınıyla mücadele işlerinde ) en fazla altı ay istihdam edilebilmekte olan geçici işçilerin, çalışma süreleri dört aya kadar uzatılabilecektir.
  • Genel yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idarelerinde (bağlısı şirketler dahil) çalıştırılan işçilerin mali ve sosyal haklarını belirlemek üzere (6356 sayılı Kanun kapsamında) kamu toplu iş sözleşmeleri çerçeve anlaşma protokolü imzalanacaktır. Kamu işveren sendikaları ile işçi sendikaları konfederasyonları arasında imzalanacak protokol hükümleri tarafları bağlayıcı olacaktır.
  • İl özel idareleri, belediyeler ile bağlı kuruluşlar personel istihdamına dayalı (özel güvenlik dahil) hizmetleri, doğrudan hizmet alımı suretiyle, mevcut şirketlerinden satın alacaklardır. Belirtilen niteliklere sahip şirketleri bulunmuyorsa bu amaçla bir şirket kurabileceklerdir. Bu bağlamdaki usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca belirlenecektir.
  • Genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinde personel çalıştırmasına dayalı hizmet alım sözleşmeleri kapsamında yükleniciler tarafından 4.12.2017 tarihi itibarıyla çalıştırılmakta olanlardan; 657 sayılı DMK 48 md. genel koşulları taşıyan; emekli/malullük aylığı almaya hak kazanmamış, açtıkları davalardan yazılı olarak feragat eden, alt işverenden (taşerondan) olan alacaklarından vazgeçtiğini yazılı olarak beyan edenler; on gün içinde başvuruda bulunmaları, katılacakları sınavda da başarılı olmaları halinde vize edilmiş sayılan sürekli işçi kadrolarına topluca geçirileceklerdir.

 (İl Özel İdareleri, belediye ve bağlısı idarelerdeki çalışanlar ise (kurulu/kurulacak olan) şirketlerde işçi statüsüne geçirilecektir.)

  • Bunlar daha önce yürüttükleri hizmetlerde istihdam edilecektir. Mali ve sosyal hakları, alt işveren işçilerini kapsayan Yüksek Hakem Kurulunca karara bağlanmış toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre belirlenecektir.Yüklenicilerle yapılmış olan hizmet alım ihaleleri feshedilecek; sözleşmelerin feshedilmiş olması veya fesihten ötürü iş miktarındaki azalma nedeniyle oluşacak zararlarını karşılamak üzere ( gerçekleşme durumlarına göre) sözleşme tutarı üzerinden yüklenicilere % 5 tazminat ödenecektir. Yükleniciler başka bir hak talep edemeyeceklerdir.
  • Çalışacak personel sayısının ihale dokümanında belirlendiği, personelin tümünün idare bünyesinde çalıştığı, yaklaşık maliyetin en az %70 inin işçilik giderlerinden oluştuğu, yıl boyu devam eden süreklilik arz eden işlere ilişkin hizmet alımları; personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı olarak kabul edilecektir. ( Belediyelerdeki yıl boyu devam eden, niteliği gereği süreklilik gösteren, haftalık çalışma saatlerinin tümüyle idare için kullanıldığı; park/bahçe bakım ve onarım, çöp toplama temizlik işlerine ilişkin alımlarda, personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı olarak kabul edilmektedir.)
  • Yüklenicinin hizmet sözleşmesi kapsamında kullandığı taşınırlar ile tüketim malzemelerinden ihtiyaç duyulanlar satın alınabilecek/kiralanabilecektir.
  • 2017 yılında, bir yıldan az süreli personel istihdamına dayalı hizmet alımlarında çalışanlar kamu idarelerinin geçici işçi pozisyonlarında istihdam edilebilecektir.

============================================

Mülkiyeli dostumuz Sayın Esen’i bir kez daha kutlar, paylaşımdaki cömertliği için de ayrıca teşekkür ederiz.

Raporun tümünü okumak için lütfen tıklayınız :
31 ADET KHK’ YE TOPLU BAKIŞ

Sevgi ve saygı ile. 22 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

6  ? *

 

 

GSS ÜZERİNDEN AKP’nin AYRIMCI – BASKICI DÜZENİ

GSS ÜZERİNDEN AKP’nin
AYRIMCI – BASKICI DÜZENİ

Sayın Mahmut Esen’e şükranlarımızı sunuyoruz bu çabası için (bkz. http://ahmetsaltik.net/2018/01/20/31-adet-khknin-cozumlemeli-ozeti-ile-gss-sistemi-konusunda-bilgi-notu/). Sayın Esen, 18 ay önce OHAL ilan edildiğinde (20 Temmuz 2015) başlayan Türkiye’nin iğneden ipliğe OHAL KHK’ları ile TEK ADAM tarafından yönetilmeye başlanması sürecini yakından izlemekte ve çok deneyimli – birikimli bir Mülkiye Başmüfettişi olarak çok yerinde saptamalar yapmakta, uyarılar sunmaktadır.

Gerçekten de bu tehlikeli sürecin daha başında 2 OHAL KHK’sı Anamuhalefet Partisi CHP tarafından AYM’ye Anayasaya aykırılık savıyla götürülmüş ancak AYM kendisini bu KHK’ları denetlemede yetkisiz sayarak görevsizlik kararı ile iptal istemini reddetmiştir. Oysa söz konusu 2 OHAL KHK’sı ve sonradan 1,5 yıl içinde gelen 29 KHK,

  • gerçekte OHAL ilanını gerektiren nedenlerle sınırlı olmadıkları gibi,
  • yasalarda değişiklikler yapmış
  • ayrıca OHAL süresi ile sınırlı kalmayacak “kalıcı” düzenlemeler de içermekteydi.
  • Bu gerekçelerle de OHAL KHK’sı olma niteliğini yitirerek olağan KHK durumuna geçmişti.
  • Bu yönüyle de, TBMM’den bir yetki yasasına dayanması gerektiğinden ve böyle bir yasa da olmadığından,
  • gerçekte OHAL KHK’ları Yasama yetkisinin Yürütme tarafından yetki gasbıyla salt Anayasaya aykırı olmakla kalmayıp bütünüyle hukuk dışındadır ve hatta YOK HÜKMÜNDEDİRLER!

Ancak AYM’nin yarattığı hukuk ve giderek rejim bunalımı derinleşerek ve uzayarak sür(dürül)mektedir. Geri alınması ya da OHAL bittiğinde durdurulması olanağı olmayan çok sayıda ve kapsamda mevzuat değişiklikleri ve düzenlemeleri bu KHK’ler ile yürürlüğe konmuştur. Bu metinlerin Resmi Gazetede yayımlanmalarının ardından derhal (aynı gün!) TBMM’ye sunulması (Anayasa md. 121/son) ve burada TBMM İçtüzüğü uyarınca (md. 128/1) ivedilikle ve en geç 30 gün içinde görüşülüp karara bağlanması gerekmektedir. Ancak öğrendiğimize göre burada sümen altında bekletilmektedir, TBMM Başkanı İ. Kahraman ağır sorumluluk altındadır. 2 OHAL KHK’sı TBMM’de onanmıştır. Anayasaya açıkça meydan okunmakta, ayak altına alınmaktadır. TBMM de kendisini yok hükmüne indirgemektedir AYM gibi.. Yargı da HSK üzerinden teslim alınmıştır. Bürokraside tüm su başları zaten tutulmuştur. Medyanın % 95’e yakını denetim altındadır..

Bu karmaşa ortamında

  • TEK ADAMIN AĞZINDAN ÇIKAN DA ÇIKMAYAN DA KANUN HÜKMÜNDEDİR!

Dolayısıyla ülkemizde demokrasinin kırıntısının kaldığını söylemek olanak dışıdır!

Böylesi yönetimler siyaset biliminde despotizm, baskıcı – otoriterlik, totaliterlik, diktatörlük, faşizm, yerine göre dinci faşizm.. gibi adlar almaktadır. Türkiye’de hangisi – hangileri geçerlidir?

Daha da çarpıcı olan, bu sürüklenişten sorumlu olan kişiye hangi sıfat takılacaktır?
AKP Genel Başkanı ve 12. CB Erdoğan bu tabloda 1 numaralı aktör ve sorumludur. Yukarıdaki rejime ilişin sıfatlardan hangisi Erdoğan için uygun düşmektedir? Yazılıp – söylendiğinde hemen Cumhurbaşkanına hakaret davası kapıdadır. Çok sayıda avukat, özel görevli, kendine iş çıkartmak isteyen savcı.. böylesi bir çaba içindedir ne yazık ki.. Mahkemeler bağımsız olmadığından yansız da olamamakta, bu davalar sıklıkla hapis cezası – maddi giderim (tazminat) ile bitirilmektedir. Eleştiri yolu da “hakaret davası” silahıyla tıkanmıştır.

Erdoğan bir parti başkanı olarak partisinin ilçe düzeyinde kadın – gençlik kolları toplantılarına da devlet olanağı – koruması ile katılmakta, muhalefete – herkese ağzına geleni söylemekte ancak sıra yanıta ve karşı eleştiriye gelince Cumhurbaşkanlığı zırhına bürünmektedir. Bu durum Hukukta silahların denkliği ilkesine aykırı düştüğü gibi, hakkaniyete –  adalete -siyaset etiğine de asla uygun değildir. Bu davranışları ile karşıtlarını adeta tahrik etmekte ve kendi nitelemesiyle de ”suça – hakarete” itmektedir. Sonra da gelsin Cumhurbaşkanına hakaret davaları ve gelsin TCK md. 299 :

  • Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır. Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır. (İzin verilmeyen var mı?)
  • Çıkış nasıl bulunacaktır meşruluk içinde??
  • Tüm meşru çıkış yolları kapatılırsa nereye varacağız?
  • Halkın, evrensel olarak kabul gören MEŞRU DİRENİŞ HAKKI’na mı sıra gelecektir;
    meşruluk dışına çıkan iktidara karşı?
  • Bu da ülkede iç kargaşa, çatışma, belki iç savaş ve kan dökülmesi demek değil midir??
  • AKP iktidarının bu gelişmeleri, olası sonuçlarını öngör(e)medikleri düşünülebilir mi? Bu sorunun yanıtı “hayır” ise ne olacak / ne yapılacaktır??Yönetimin yolsuzluklarını yazmak, araştırmak.. iyice olanaksız kılınmıştır.

    Örn. gazeteci Ahmet ŞIK, yazdıklarından dolayı 388 gündür hapistedir ve savunması mahkeme başkanını rahatsız etmiş “siyasi” olarak niteleyerek mahkeme salonundan dışarı çıkarılmıştır!
    Bu ne şiddet, bu ne celaldir Ya Rab! ?

    Ne demektir “siyasi savunma”!? Suçlama siyasi ise savunma bunun dışında kalabilir mi?
    Hem siyasal suçlama olur mu? Suçlamanın a’dan z’ye hukuk içinde olması zorunlu değil midir?
    *****
    GSS rejimi bağlamında yüksek yargıya tanınan ayrıcalıklar (AYM üyelerinden sonra Yargıtay ve Danıştay üyeeriyle bağımılarına) ve mevzuat düzenlemesinin TBMM Başkanlık Divanı üzerinden pamuk ipliğine bağlanması ne anlama gelmektedir? Görevi biten TBMM üyeleri ile bakmakla yükümlü oldukları kişilere tanınan sınırsız ayrıcalıkların sürmesi nasıl hukuk içinde olabilir?? Ve korkunç olanı, bu düzenlemenin bir OHAL KHK’sı içine konan torba – çorba maddelerle yapılması ve hukuka uygunluk denetiminin kapatılmasıdır.

Türkiye bu faşist iklimden bir biçimde ve hızla çıkmak zorundadır..
Her geçen günün bedeli çok ama çok ağır olarak yaşanmakta, bunalımdan çıkışı daha da zorlaştırmaktadır.
Bir yandan da iktidar kamuoyunda algı yönetimi için iç – dış ne denli sorun varsa istismar ediyorsa, gündemle oynuyorsa, ölçüsüz hamaset yapıyorsa hatta
ülke güvenliğini – barışını tehlikeye sokuyorsa??!!

Sevgi ve saygı ile. 22 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ÇOCUKLARINA TECAVÜZ EDEN %95’i MÜSLÜMAN BİR TOPLUM…

ÇOCUKLARINA TECAVÜZ EDEN %95’i MÜSLÜMAN
BİR TOPLUM;
BİR VALİ ve REJİM KARŞITI CEMAAT – VAKIFLARI DEVLET PROTOKOLÜNE ALAN AKP..

Neden bu denli kokuştu toplum??

  • Her yerde din – dincilik – cami – hoca – imam – Diyanet – imam hatip – elhamdülillah – hamdolsun – sabahın köründe kulakları sağır eden ezan okumalar – dinci vakıflar – anaokullarında bile namaz – zorunlu din dersi – ilkokulda dinci değerler eğitimi – siyer –  Kuran kursu – türbanlı Bakan, yargıç, polis, asker – kara çarşaflı öğretmen – helal gıda – cuma namazı çıkışında basına demeçler – hacamat ve sülük tedavisi – cin çıkartan hastane – ilahiyat mezunu öğretmen – sapıtan İlahiyat hocaları – Bakara makara diyen Bakanlar – imam vali – imam emniyet müdürü – imam bakan….. imam Cumhurbaşkanı..

Daha ne kaldı dinci yeşile boyanmayan??
Dinin bu denli iğrenç biçimde siyasete alet edildiği insanlık tarihinde görüldü mü?
Ve gelinen yer… tam bir ahlaki sefalet ve çöküş, kokuşma..
Demek ki insanı insanlaştırmanın yolu minare boyu yobaz – softa dincilik değil!

Dinler insana karşıt – insan doğasına ters olamaz!

İnsanı insanlaştırmanın, erdemli – ahlaklı – etik değerleri olan sosyalleşmiş kişiler olarak yetiştirmenin yolunu neden yitirdik özellikle son 15-16 yılda??

  • Çare; akılcı – bilimci – laik – sorgulayan – karma – kamusal – uygulamalı – deneyci – evrensel sanat – kültür ile iç içe… eğitim sistemine ivedilikle (acilen) geri dönmektir.
  • Dinci – kinci eğitim (!?) olur mu? Hangi dinde kine yer var? Bu söylemin kendisi din dışı –
    dine aykırı değil mi? İnsanlarımız hiç düşünmez, aklını kullanmaz ve sorgulayıp reddetmez mi?
  • “Dinini – kinini eksik etmeyen” intikamcı nesiller işte böyle insanlıktan çıkar, vahşileşir
    ve ilkelleşir.. Dürtülerini  insanlaşarak denetlemeyi öğrenmek yerine onların tutsağı olur.
    Kendi çocuğunun, yeğeninin, kuzeninin hatta torununun bile ırzına geçer!! Sonra da gebe kalan masum yavruları ailenin namusu uğruna kurban ederek bir kez daha insanlıktan çıkar!!.

Oysa Hacı Bektaşı Veli ne güzel özetlemişti insan olmayı :

  • Eline – Beline – Diline sahip ol!

Suudi Arabistan Krallığı, Veliaht Prens Salman’ın çabalarıyla ‘’ılımlı İslam’’ a dönüyor.
Hicri takvimi bırakıp Miladi takvime geçti. Kadın haklarını genişletilmeye başladı;
otomobil ehliyeti, maça gitme vb.

Sormazlar mı adama                :

  • Düne kadar uyguladığınız Allah’ın dini değil miydi? Uğruna nice kan dökülmedi mi yüzyllardır? Şimdi bunu beğenmeyip değiştirirken, ‘’ılımlı İslam’’ yorumunun kaynağı – yetkisi – kanıtı nerede? Bu yetkiyi nereden – kimden alıyorsunuz?
  • İslamda reform zorunlu oldu değil mi?
  • Bu uydurma- din dışı çöl şeriatı ile din elden gidiyor değil mi?
  • Biz böyle bir şey önersek – yapsak ‘’haşa’’ Tanrı’ya şirk koşma olurdu değil mi?
  • Katlimiz vacip olurdu, İslamda reform haram ve zinhar yasaktı değil mi?

Hal böyle iken, Türkiye’de AKP = Erdoğan’ın her geçen gün ve her fırsatta Türkiye’yi
daha da dincileştirme çabaları nasıl açıklanabilir?

Türkiye, Suudi Arabistan’ın terk ettiği çöl şeriatı rejiminden doğan boşluğa mı adaydır?

Türkiye, 21. yy’ın şafağında post-modern Suudi Arabistan artığı – halefi rolüne mi itilmektedir küresel sistem tarafından?
*****
İstanbul Valisi’nin Savcılık soruşturmasına izin vermemesi utanca boğucudur. Bu kişi TV’lere “..bizim verdiğimiz idari bir karardır..” gibisinden gevelemektedir ve sorunun idari yargıya taşındığını söylemektedir.. Ne anlamı vardır bu sözlerin? AKP’nin İstanbul Valisinin hukuk anlayışı bu mudur? 15 yaşın üstündeki kız çocuğun gebeliği yasaya uygunmuş!? Kendi kızının başına gelseydi Vali bey ne yapardı acaba?? Vicdanlar bu denli mi kurudu, mühürlendi??

Bu vali derhal görevden alınmalıdır.

  • Müftülere – İmamlara tanınan nikah yetkisi, %95’inin Müslüman olduğu söylenen bir toplumda; ne yazık ki yaygın olan
    İNSEST UTANCINA vize mi – şal mı – ikisi birden midir??  

Böylesi bir insansı (android) güruhla 21. yy’da bir devlet yaşatmak olanaklı değildir.
Başta siyasal iktidar olmak üzere her-kes acilen aklını başına toplamalıdır.
Bu gidiş gidiş değildir ve sürdürülemez.
Fırat’ın kıyısında kaybolan koyunun bile sorumlusu siyasal iktidar değil midir??

Tanrının laneti, bu tabloyu yaratanların üstünden hiç kuşku yok; asla eksik olmayacaktır.

Allah bin türlü belanızı versin, siz ıslah olmazsınız..
Ancak gene de insanlık onuru, sizlerin sefaletini de aşacak..

Her şeye karşın sevgi – saygı ve İNSANA özlem ile.
22 Ocak 2018, Ankara

 

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

 

Emre Kongar : Çocuklara tecavüz

Emre Kongar
Cumhuriyet, 19.01.2018

Çocuklara tecavüz

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Bir insanlık suçu olan çocuklara tecavüz, niçin gizlenir? 
Utanç verici bir suç olduğu için mi… Yaygın olduğu için mi?
***
Sadece resmi makamlara yansıdığı için, medyadan öğrendiğimiz, yani buzdağının görünen küçük bölümündeki olaylar hakkında belleğimi şöyle bir yokluyorum: 
Eğitim için dinci vakıflara emanet edilen çok sayıda erkek çocuğuna yapılan cinsel tecavüz… 
Bir kız çocuğuna çok sayıda köylünün tecavüz ettiği bir kırsal yerleşim olayı… 
Yine bir kız çocuğuna, çok sayıda devlet memurunun da içinde bulunduğu birçok suçlunun tecavüz ettiği olay… 
Ve bütün bunların üzerine tuz biber eken, küçük çocuklara aile içinde tecavüz edilmesi… 
Üstüne üstlük, vahşetin, ahlaksızlığın son perdesi olarak, bir de çocuk hamile kalınca,
onu hamile bırakan “aile büyüğünün” başkanlığındaki “aile meclisinin”,“ailenin namusu” gerekçesiyle ölüm kararı vermesi ve çocuğun infazı!
***
Son günlerde medyaya korkunç bir iddia daha yansıdı: 
İstanbul Küçükçekmece’de bir hastaneye 1 Ocak 2017 ile 9 Mayıs 2017arasında 115 hamile çocuk gelmiş. Çocukların hepsi 18’in altında, 38’i ise 15’ten de küçük. 39’u Suriyeli. 
Bu çocukların hamile olduğuna dair kayıtlar, olayı örtbas etmek isteyen hastane yönetimi ve görevli olan bir Sosyal Hizmet Uzmanı tarafından polise bildirilmemiş… 
Hastanedeki başka bir Sosyal Hizmet Uzmanı ile bir Psikolog olayı öğrenerek savcılığa başvurmuşlar… Bunlardan biri hakkında hastane yönetimi tarafından soruşturma açılmış ve görev yeri iki kez değiştirilmiş. 
Ve işin en korkunç tarafı: İhbar üzerine, savcılık, başhekim yardımcısı ve Sosyal Hizmet Uzmanı için soruşturma izni istemiş… İstanbul Valiliği, 4 Aralık 2017 tarihli yazısıyla iki görevli hakkında da soruşturmaya izin vermemiş! 
Bunun üzerine “#115ÇocuğaİstismarıÖrtemezsin” etiketi ile sosyal medyada bir eylem başlatılmış.
***
Aile içindeki çocuk istismarı olaylarında en önleyici kurum, okullardaki “danışman” psikologluktur. Bu görevi yapanlara yanlış olarak “Rehber öğretmen” de deniliyor. 
“Yanlış olarak” dedim, çünkü bunların görevi ders vermek, nöbet tutmak değil, çocukların “psikolojik sorunlarının çözümlerine” yardımcı olmak. 
Danışmanlara koridor nöbeti tutturmak ise tam bir cinayet: Çünkü çocukların onları, baskıcı bir otorite makamı olarak değil, içlerini açabilecekleri, sorunlarını paylaşabilecekleri güvenilir dostlar olarak görmeleri gerek!
***
Poliste çocuklara ilişkin bir şubenin bulunması elbette çok olumlu, ama her görevlinin konuya aynı duyarlılıkla yaklaştığını öne sürmek olanağı yok. Daha da vahim bir durum, savcılıklardaki ilgisizliklerde ortaya çıkıyor… Mahkemelere giden olaylardaki “iyi hal durumundan dolayı ceza indirimi” gibi maskaralıklara ise hiç girmeyeyim daha iyi!
Demokratik Hukuk Devleti, çocukları koruyan devlettir…
Onlara tecavüz edenleri (aile içinde de olsalar) kayıran değil!
==============================================
Dostlar,

ÇOCUKLARINA TECAVÜZ EDEN %95’i MÜSLÜMAN
BİR TOPLUM;
BİR VALİ ve REJİM KARŞITI CEMAAT – VAKIFLARI DEVLET PROTOKOLÜNE ALAN AKP

Neden bu denli kokuştu toplum??

  • Her yerde din – dincilik – cami – hoca – imam – Diyanet – imam hatip – elhamdülillah – hamdolsun – sabahın köründe kulakları sağır eden ezan okumalar – dinci vakıflar – anaokullarında bile namaz – zorunlu din dersi – ilkokulda dinci değerler eğitimi – siyer –  Kuran kursu – türbanlı Bakan, yargıç, polis, asker – kara çarşaflı öğretmen – helal gıda – cuma namazı çıkışında basına demeçler – hacamat ve sülük tedavisi – cin çıkartan hastane – ilahiyat mezunu öğretmen – sapıtan İlahiyat hocaları – Bakara makara diyen Bakanlar – imam vali – imam emniyet müdürü – imam bakan….. imam Cumhurbaşkanı..

Daha ne kaldı dinci yeşile boyanmayan??
Dinin bu denli iğrenç biçimde siyasete alet edildiği insanlık tarihinde görüldü mü?
Ve gelinen yer… tam bir ahlaki sefalet ve çöküş, kokuşma..
Demek ki insanı insanlaştırmanın yolu minare boyu yobaz – softa dincilik değil!

Dinler insana karşıt – insan doğasına ters olamaz!

İnsanı insanlaştırmanın, erdemli – ahlaklı – etik değerleri olan sosyalleşmiş kişiler olarak yetiştirmenin yolunu neden yitirdik özellikle son 15-16 yılda??

  • Çare; akılcı – bilimci – laik – sorgulayan – karma – kamusal – uygulamalı – deneyci – evrensel sanat – kültür ile iç içe… eğitim sistemine ivedilikle (acilen) geri dönmektir.

  • Dinci – kinci eğitim (!?) olur mu? Hangi dinde kine yer var? Bu söylemin kendisi din dışı –
    dine aykırı değil mi? İnsanlarımız hiç düşünmez, aklını kullanmaz ve sorgulayıp reddetmez mi?
  • “Dinini – kinini eksik etmeyen” intikamcı nesiller işte böyle insanlıktan çıkar, vahşileşir
    ve ilkelleşir.. Dürtülerini  insanlaşarak denetlemeyi öğrenmek yerine onların tutsağı olur.
    Kendi çocuğunun, yeğeninin, kuzeninin hatta torununun bile ırzına geçer!! Sonra da gebe kalan masum yavruları ailenin namusu uğruna kurban ederek bir kez daha insanlıktan çıkar!!.

Oysa Hacı Bektaşı Veli ne güzel özetlemişti insan olmayı :

  • Eline – Beline – Diline sahip ol!

Suudi Arabistan Krallığı, Veliaht Prens Salman’ın çabalarıyla ‘’ılımlı İslam’’ a dönüyor.
Hicri takvimi bırakıp Miladi takvime geçti. Kadın haklarını genişletilmeye başladı;
otomobil ehliyeti, maça gitme vb.

Sormazlar mı adama                :

  • Düne kadar uyguladığınız Allah’ın dini değil miydi? Uğruna nice kan dökülmedi mi yüzyllardır? Şimdi bunu beğenmeyip değiştirirken, ‘’ılımlı İslam’’ yorumunun kaynağı – yetkisi – kanıtı nerede? Bu yetkiyi nereden – kimden alıyorsunuz?
  • İslamda reform zorunlu oldu değil mi?
  • Bu uydurma- din dışı çöl şeriatı ile din elden gidiyor değil mi?
  • Biz böyle bir şey önersek – yapsak ‘’haşa’’ Tanrı’ya şirk koşma olurdu değil mi?
  • Katlimiz vacip olurdu, İslamda reform haram ve zinhar yasaktı değil mi?

Hal böyle iken, Türkiye’de AKP = Erdoğan’ın her geçen gün ve her fırsatta Türkiye’yi
daha da dincileştirme çabaları nasıl açıklanabilir?

Türkiye, Suudi Arabistan’ın terk ettiği çöl şeriatı rejiminden doğan boşluğa mı adaydır?

Türkiye, 21. yy’ın şafağında post-modern Suudi Arabistan artığı – halefi rolüne mi itilmektedir küresel sistem tarafından?
*****
İstanbul Valisi’nin Savcılık soruşturmasına izin vermemesi utanca boğucudur. Bu kişi TV’lere “..bizim verdiğimiz idari bir karardır..” gibisinden gevelemektedir ve sorunun idari yargıya taşındığını söylemektedir.. Ne anlamı vardır bu sözlerin? AKP’nin İstanbul Valisinin hukuk anlayışı bu mudur? 15 yaşın üstündeki kız çocuğun gebeliği yasaya uygunmuş!? Kendi kızının başına gelseydi Vali bey ne yapardı acaba?? Vicdanlar bu denli mi kurudu, mühürlendi??

Bu vali derhal görevden alınmalıdır.

  • Müftülere – İmamlara tanınan nikah yetkisi, %95’inin Müslüman olduğu söylenen bir toplumda; ne yazık ki yaygın olan
    İNSEST UTANCINA vize mi – şal mı – ikisi birden midir??  

Böylesi bir insansı (android) güruhla 21. yy’da bir devlet yaşatmak olanaklı değildir.
Başta siyasal iktidar olmak üzere her-kes acilen aklını başına toplamalıdır.
Bu gidiş gidiş değildir ve sürdürülemez.
Fırat’ın kıyısında kaybolan koyunun bile sorumlusu siyasal iktidar değil midir??

Tanrının laneti, bu tabloyu yaratanların üstünden hiç kuşku yok; asla eksik olmayacaktır.

Allah bin türlü belanızı versin, siz ıslah olmazsınız..
Ancak gene de insanlık onuru, sizlerin sefaletini de aşacak..

Her şeye karşın sevgi – saygı ve İNSANA özlem ile.

20 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

 

Adalet Nöbeti 42. kez tutuldu: Güç bir gün gider hak hep baki kalır

Adalet Nöbeti 42. kez tutuldu:
Güç bir gün gider hak hep baki kalır

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)
Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde başlattığı Adalet Nöbeti 42. kez tutuldu.
Adliye binasındaki 1 saatlik nöbetin ardından bina önünde basın mensuplarına açıklama yapıldı.

Gazetemizin yayın politikasının hedef alındığı dava kapsamında asılsız ve akıl dışı iddialarla tutuklu bulunan avukatımız ve İcra Kurulu başkanımız Akın Atalay nezdinde tüm haksız tutuklamalara karşı çıkmak için avukatların Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde başlattığı Adalet Nöbeti dün 42. kez tutuldu. Adliye binasındaki 1 saatlik nöbetin ardından bina önünde basın mensuplarına açıklama yapıldı. Basın açıklamasında ilk sözü telefonunda ByLock yüklü olmadığına ilişkin bilimsel raporlara arşın 9 ay cezaevinde tutulan ve geçen günlerde serbest bırakılan çalışanımız Emre İper aldı. İper, şunları söyledi:

  • “Aradığımız adalet aslında hepimizde. Beynimiz ve kalbimiz adaleti yaşatacak en yüce iki organ. Yeter ki doğru şekilde ve doğru yolda kullanabilelim. Bunun içinde gün gibi açık olan şeyleri korkusuzca haykırmak gerekiyor. Saklanmak adaletten önce kendimizi öldürmektir. Kendinize dokunulmadığı için saklandığınız veya göz yumduğunuz hukuksuzluklar bir gün sizi bulmasa da emin olun ki çocuklarınızı bulur. Adalet ülkemizde her şeyden önce çocuklarımızın yaşaması için gereklidir. Ne yazık ki yok edilen adalet duygusu ile parçalanan ve yok edilen bir dünyaya doğru yol alıyoruz. Kendi çıkarlarımızın peşinden koşmak yerine bilimin ve gerçeğin peşinden koşmayı ilke edinerek aklı hür ve vicdanı hür kararların altına imza atmalıyız. Ayrıca adalet size yapılanlar bittiğinde değil, topluma bu hukuksuzlukları yapanlar da adalet karşısında adil bir biçimde yargılandığında yerini bulur. Adalet sistemi bir öç mekanizması değil bir gün herkese lazım olacak toplumsal bir olgudur. Unutmayınız ki iyi insanlar her zaman haklının yanındadır. Güçler bir gün kaybedilir fakat hak her zaman baki kalacaktır.”

‘Silivri’ye son selam’

İper, konuşmasının sonunda, Silivri’de tutuklu bulunan Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu, İcra Kurulu başkanımız Akın Atalay ve muhabirimiz Ahmet Şık’a selam göndererek, “Umarım ki sevdiklerimize uzaktan son selamımız olsun. Bilimsel kanıtlar ışığında hukuk içtihatlarının yol gösterdiği gibi bir an önce adaletli kararlar alınsın insanlar sevdiklerine ulaşsın.” dedi.

Kaboğlu: AYM kararları yoruma açık değildir

Adalet Nöbeti’nde konuşan KHK ile ihraç edilen anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, son dönemde gündemdeki konulardan biri olan Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmamasına değindi. Kaboğlu Şahin Alpay, Mehmet Altan ve Turhan Günay hakkındaki hak ihlali kararlarının Türkiye’nin içinde bulunduğu hukuksal ve siyasal bunalımdan çıkışı için bir fırsat olduğunu söyledi. Bu kararların bireysel başvuru çerçevesinde verilen kararlar olduğunu anımsatan Kaboğlu, bu kararların anayasanın ilgili maddelerince uyulması (AS: md. 153/son) ve uygulanması zorunlu kararlar olduğuna dikkat çekti ve konunun yoruma açık olmadığını vurguladı. Kaboğlu, üç kararın ortak noktasının kişi özgürlüğü ve güvenliğine ilişkin saptama olduğunu anımsatarak;

“Bu bakımdan yerel mahkemelerin yapması gereken şey iki gazeteciyi serbest bırakmaktır. Bu kararlar emsal niteliğinde kararlardır. Benzeri durumda olan gazeteciler ve diğer tutukluların bu hallerinin sona ermesi için uygulanması gereken kararlardır” dedi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) OHAL başvurularında AYM’nin varlığını göstererek iç hukuk yollarının tükenmediği savıyla başvuruları geri gönderdiğini anımsatan Kaboğlu, “Böyle bir olasılık söz konusu değildir.

  • AYM’nin kararının yerine getirilmemesi demek,
    anayasanın etkisizleştirildiği anlamına gelir.

    Bu bakımdan da ikincillik ilkesi ortadan kalkar ve Türkiye’deki davalar AİHM’ye taşınır.” diye konuştu.

    İstanbul Barosu Disiplin Kurulu üyesi avukat Türkan Yılmaz da yaptığı açıklamada avukatlık mesleğinin itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını vurgulayarak “Yargı erkinin üçlü sacayağından avukatın çekilmesine, avukatlara yönelik fiili saldırılara, haksız tutuklanmalara, gözaltılara, kötü muameleye, KHK’lerin Meclis by-pass edilerek itirazı mümkün olmayan olağan kanun yoluna dönüştürülmesine karşı olduğumuz için buradayız. Gazeteciler cezalandırıldığı, halkın haber alma hakkı engellendiği, gerçekleri değil bilmenizi istediklerini kabul etmediğimizi bildirmek için buradayız.” dedi.
    ==============================================
    Dostlar,

    Açıklama metnini ve Adalet Nöbeti çabasını paylaşıyor ve destekliyoruz.

    HSK’nın görevlerinin gereğini hukuka uygun olarak yerine getirmeyen yargı üyeleri hakkında yasal işlem yapmasını öneriyoruz. 

    Demokrasilerde hiçbir makam ve kişi mutlak bir denetimsizlik içinde olamaz.

    Yargıç ve savcılarımız hiçbir biçimde siyasallaşmamalı,
    yüce görevlerinin yüce gereklerini yapmak dışında kaygıları olmamalıdır.

    Unutulmasın, ADALET ülkeni temelidir ve yargıç – savcılar da bu ülkede yaşamaktadır.

    Öte yandan ülkemizin haddinden fazla gerildiğini, iç barışının tehlikeye düşürüldüğünü
    açık seçik görüyoruz. Dış basın özellikle bu sorunsala dikkat çekmekte.

    Türkiye yaşam ortamının hızla “normalleştirilmesi” kaçınılmaz ve ivedi bir zorunluluk.
    Bu süreçte her-kes ama her-kes bulunduğu konumda katkı vermek zorunda.
    Başta siyasal iktidar ve siyaset kurumu olmak üzere yargı ve kolluk güçleri..

    Lütfen, lütfen, lütfen..

Sevgi ve saygı ile. 19 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ABD’den Afrin çağrısı: Türkiye’yi böyle bir adım atmamaya çağırıyoruz

ABD’den Afrin çağrısı           :
Türkiye’yi böyle bir adım atmamaya çağırıyoruz

ABD Dışişleri Sözcüsü Heather Ann Nauert, olası Afrin operasyonu için “Türkiye’yi böyle bir adım atmamaya çağırıyoruz.” dedi.

ABD’den olası Afrin operasyonuna dair açıklamalar gelmeye devam ediyor. Gün içinde Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ve Pentagon’un açıklamalarından sonra bir açıklama da ABD Dışişleri Sözcüsü’nden geldi.

ABD Dışişleri Sözcüsü Heather Ann Nauert, Türkiye’nin düzenleyeceği olası Afrin operasyonu için “Türkiye’yi böyle bir adım atmamaya çağırıyoruz.” dedi.

PENTAGON “ORDU” İDDİALARINI REDDETMİŞTİ
Pentagon, SDG’ye kurdurmayı planladıkları “Sınır Güvenliği Gücü“nün “yeni bir ordu” veya “konvansiyonel sınır muhafız gücü” olmadığını iddia etmişti.

Pentagon açıklamasında, “ABD, Suriye’de yerel güvenlik güçlerini eğitmeye devam ediyor. Eğitim, toplumları yıkıma uğramış mültecilerin evlerine dönmeleri için güvenliği artırmak üzere tasarlanmıştır. IŞİD‘in aynı zamanda yönetimsiz ve kurtarılmış olan yerlerde tekrar ortaya çıkmaması için gereklidir. Bu yeni bir ‘ordu’ veya ‘konvansiyonel sınır muhafız gücü’ değildir.” ifadelerini kullanmıştı.

DIŞİŞLERİ BAKANI “TÜRKİYE’YE BORCUMUZ VAR” DEMİŞTİ
Dışişleri Bakanı Tillerson “Suriye’nin kuzeyinde sınır koruma birlikleri kurulacağı” haberlerine ilişkin, “Türkiye’ye bir açıklama borcumuz var. Bu, tümüyle yanlış resmedilmiş ve yanlış tanımlanmış bir durum ve bazı kişiler yanlış konuşmuş. Herhangi bir sınır güvenlik gücü kurmuyoruz.” yorumunu yapmıştı. (http://www.abcgazetesi.com/abdden-afrin-cagrisi-turkiyeyi-boyle-bir-adim-atmamaya-cagiriyoruz-75635h.htm, 18.1.18)
================================================
Dostlar,

Çok dikkatli olmalıyız.
AKP’nin sabıkası 1 değil, 2 değil, 3 değil..
Hem kandırılıyor (!?) hem kandırıyor..
İç siyasette sürüklendiği kırılgan konum için yapmayacağı şey yok gibi.
7 Haziran 2015 seçiminde %41’de ve 258 vekilde kalmış, tek başına iktidarı yitirmişti.
1 Kasım’a dek hem ülke birden bire yangın yerine döndü hem de siyasal manevralarla hükümet kurdurulmayarak seçim yenilendi.. AKP her nasılsa bu kez %49,4 ile 317 vekile çıkıverdi!?
5 ayda 5 milyon oy artışı nasıl sağlandı, nlamak ve anlatmak olanak dışı.. Bir masal gibi!

Şimdi ise birkaç puanlık MHP oylarıyla da %51 bulunamıyor..
O halde “yeni”, “yepyeni” şeyler yapmalı.. Artık her ne olursa..
Son günlerde muhalefete dönük söylemler çok ağırlaştı ve düzey yitirdi.
Dış politikada ABD’ye çatma ise hudut – sınır tanımıyor..
Kıçı kirliler mi dersiniz, kalleşlik orduları mı dersiniz..
7 dakikada çeyrek domuz yiyenleri mi dersiniz??
Gerçek anlaşıldı, İstanbul’a yeni il başkanı seçilen Canan Kaftancıoğlu’nun eşinin yabancı konuğu domuz eti yiyen kişi.. Hem bu ülkede müslüman olmayan insan yok mu?
Dileyen domuz eti yeri dileyen Bulgaristan’dan, Arjantin’den ithal edilen “helal et” (!?)
Bu tercih kimseyi ilgilendirmez, Cumhurbaşkanı polemik yapıyorsa çok çirkindir, kabul edilemez ve AKP = RTE‘nin ne denli zor durumda olduğuna açık kanıttır.. Ölçü kaçırılmıştır!

Laf aramızda, müslümanlar onlarca yıl şeker hastalığı için domuz insülini kullandılar!
Bir Müslüman çıkıp da “helal insülin” üretemedi. Gene Batı bilim dünyası rekombinant DNA tekniği ile tümüyle sentetik insülin üretti de “çile” (!?) bitti!

Hamaset hiç bu denli yüksek dozda ve fütursuz kullanılmamıştı.
Dileriz Devlet aklı ve kurumları, sağduyulu AKP’liler… bu feci gidişi frenlesin..
Elbette ulusal çıkarlarımız korunsun ama siyasal çıkarlara asla alet etmeden.

YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ!

Bir de Ege’de işgal edilen ve sayısı 150’leri aşan ada – adacık – kayalık gibi coğrafya formasyonu VATAN TOPRAKLARI için AKP = RTE neden Suriye için olduğunun binde 1’i düzeyinde olsun ses çıkar(a)mıyor?? Neden, neden??!!

Sevgi ve saygı ile. 18 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com